Sürgün Hayatı Başlıyor

Talebeliğinde ilk sürgün Siirt’e başladı

İlminden başka neydi acaba kusuru kabahati

 

Hazırlıyordu kader asrın daha büyük musibetine

Göğüs gerecekti dağlar büyüklüğündeki felakete

 

Tillo’daki çok meşhur tarihi “kubbe-i Hasiye ye” gider

“Kamus-u Okyanus’da” “Bâb-üs Sine” kadar eder ezber

 

Kaptırmıştı kendini, ilmin sonsuzluk deryasına

Âleminde yok, karışmıyor kimsenin dünyasına

 

Yemeğin tanesini karıncalara verir, suyunu içer

Bu hayvanlar çok çalışkan, cumhuriyetçi der

 

Abdülkâdîr Geylani’yi (KS) gece rüyada görür

Hz. Gavs, Mustafa Paşayı irşat vazifesini verir

 

Kendinden emin, gözü kara, cesareti kuvvetli

Karşı koyamazdı kimse, görünce bu kudreti

 

Tillo’dan Miran aşiret reisine hemen gider

Cezire’deki bütün âlimleri ilzam edip ikna eder

 

Miran aşiret reisini, eder irşad hidayete getirir

Paşa, önceden vaat ettiği mavzer tüfeğini verir

 
Bekir Özcan

Bediüzzaman Said Nursi Destanından

www.NurNet.org

Rahmeti Bol Allahım

Allah’ım ben fakir muhtacım yalvarırım sana,

Rica ederim rahmetini esirgeme bana,

Gaflet engel olmasa, doyamam Seni ana ana,

Mahbubu kulubsun bir gün geleceyiz Sana.

 

Yüce Rabbim Senin kudret ve rahmetin sonsuzdur,

Yarattığın mahlukatın, tümü kudretten yoksuldur,

Bütün Esmaül-hüsnanın sıfatları kusursuzdur,

Bize unutturma ki bir gün geleceğiz Sana.

 

Allah’ım bu zamanın fitnesinden koru bizi,

Nurlar sayesinde kaybetmeyelim İzinizi,

Çok şükür Nurlar peşine insanlar dizi dizi,

Nurlara sahip çıksak ak yüzle geliriz Sana.

 

Allah’ım rahmetini bizden esirgeme sakın,

Yoksa bizleri mahv edebilir bu mel’un akın,

Sonumuz geliyor belki yarından daha yakın,

Hıfzu emanınla az günahla gelelim Sana.

 

Allah’ım Sen cansız zerrattan insan yaptın bizi,

Bize düşen her anu zamanda analım Sizi,

Sana ak yüzle gelmek için artır şevkimizi,

Lütfünle nasip et az günahla gelelim Sana.                             

 

Allah’ım her taraftan düşmanlar koşuyor bize,

Kurtuluruz ancak yaslanırsak hak dinimize,

Hak yolda önder ol ki günahsız gelelim Size,

Allah’ım cennetini nasip et Nurlu ihvana.

 

Rabbim! Nasip et Nurcularla olalım yan yana,

Kalan günleri geçirelim Seni ana ana

İnsu cin şeytanları bizi atmasın yabana,

Benlikten  bizi kurtar ki ak pak gelelim Sana.

 

Rahmetinle Üstadımız Nurlu yolu gösterdi,

Karanlıkta kalanların önlerine Nur serdi,

Düşmanı mağlup eden silahı elimize verdi,

Bize merhamet et ki akyüz le gelelim sana.

 

Ey şefkati gazabına galip gelen Allah’ım,

Bize yardım et ki Nurlardan bol hisse alalım,

Zanadiktan kurtulup Nur dairesinde kalalım,

Nurlara sahip çıkalım , orada kök salalım.

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.orrg

İslama Davet Etme Hassasiyeti

İslâm’a davet nasıl olur? İnsanları İslâm dinine davet ederken, nasıl bir üslûp, bir metot takip etmek icap eder diye soru yöneltenlere, bazı kaideleri tavsiye etmek istiyorum. İlk önce imkân dairesinde kendimizi zorlayıp, Allah’ımızı sıfatları ile tanımak için asrımızın ihtiyaçlarına cevap veren Kur’an tefsirlerini, yani Risale-i Nur Eserlerini bol bol okuyarak  imanımızı kuvvetlendirmeliyiz. Ondan sonra büyük mucize olan, kendi vücudumuzu incelemek için, yalnız dıştan seyretmek değil,  iç inceliklerini tanıtan kitaplardan bilgi edinmeliyiz. Artı kâinattaki yaratıklara baktığımız zaman, ne güzelmiş demekle kalmayıp, ne güzel yapılmış demek için, Yaratıcının kudret ve azametini anlamaya çalışmalıyız.

Böylece Allah’ımıza  karşı inancımızı ve bağlılığımızı pekiştirerek, kendimize hizmet için lazım olan enerjiyi temin etmiş oluruz. Ondan sonra biz bu enerji sayesinde hısım ve  akrabalarımızdan başlayarak, komşularımıza ve iş çevremizde görüştüğümüz kimselerin de imanlarını kurtarmağa çalışabiliriz. Bu vazifeyi yaparken onlara, güler yüz ve tatlı sözle yaklaşacağız. Bu şekilde onlara, kendilerini sevdiğimizi kabul ettireceğiz. Ondan sonra kendimize acaba filan kardeşle nasıl ve nerede görüşebilirim diyerek düşüncesi ile, hayatımızı sürdüreceğiz. Bunu kendimize vicdani bir borç bilip, devamlı kardeşlere bir şeyler verebilme gayreti içerisinde olacağız.

Tanışıp samimi olduğumuz kardeşlerle görüştüğümüz zaman, sohbetimiz başka konularda olsa bile, İnsan için en büyük mesele olan iman meselelerini daha çok mevzu edinip, karşımızdakinin kafasında birikmiş olan şüphelerini gidermeye çalışacağız. Bunda başarılı olmamız için ve İslam’a davet etme hizmetini becerebilmek için de Allah’a karşı samimi olacağız. Yani bunu yaparken hiçbir maddi menfaat düşünmeden, sırf Allah rızası için o vazifeyi yapabilme gayretinde olursak, beklediğimiz neticeyi daha iyi elde etme imkanını sağlamış oluruz.

Başka değil bunun ehemmiyetindendir ki Bediüzzaman hazretleri  yirminci Lem’a olan İhlâs Risalesini, laakâl (En azından) on beş günde bir defa okumayı tavsiye ediyor.

Evet! Samimiyetsiz hiçbir  meseleden netice alınamaz. Hele o mesele dini meselelerden biri ise, onu anlatan efendinin o meselede samimiyeti derecesine göre faydalanma çoğalır. Ondan sonra o ihlâslı zattan dinlenilen sözlerin tesiri, dinleyenin her işinde kendini göstermeye başlar.

Evet! Bir Müslüman’ın Allah’a karşı samimi olup imanının gelişmesi nispetinde, fedakârlığı gelişir. O zaman o insan cimrilikten kurtulup cömert olur. Ücret dağıtılırken kendini arkaya atıp din kardeşlerini öne sürer, hizmet icap ettiği yerde, başkasını değil, kendisini öne atar. İşte bu Müslüman kardeşimiz, bu şekilde  fedakârlığın mükemmel bir örneğini ortaya sermiş olur.

Bunu daha iyi izah etmek için çok mükemmel  bir misal vereyim:

Mübarek bir zata biri sorar? Muhterem, Müslüman ve Müslüman olmayanı nasıl tanıyacağız: O zat fırlayıp dizleri üzere çöker ve der: Sen ile ben yalınız menfaatimizi gözeterek çalışırsak o hal Mülüman olmamamızın alametidir. Eğer ben senin menfaatini sende benim menfaatimi gözeterek çalışırsak işte bu Müslümanlıktır. Anladık değimli Müslüman nasıl fedakâr olacak.

Bilhassa, herkes maddi menfaatin peşine koştuğunu gördüğümüz bir zamanda, böyle bir fedakârlıkta bulunabilmenin tesiri de, tabii ki ona göre olur. Maddeye tok olan gözlere insanların hasret olduğu bir devirde, o güzel haslete, böyle bir gayrete sahip olabilen bir kimse, çok kimse için  mükemmel bir örnek teşkil ederek sözleri her tarafa ışık saçar.

Şunu da unutmamalıyız ki, “hayırlı işlerin çok muzır manileri (engelleri) olur, şeytanlar o hizmetin hadimleri ile (hizmetçileri ile) çok uğraşır.” İşte böyle bir zamanda yaşayan bir insan çevresinde dizilmiş türlü türlü cazibeli engellerden kendini kurtarabilmesi için, bilgili ve imanı sağlam olması lazımdır. Çünkü bu kadar hislerini ve menfaatini okşayan maddi sebepler peşin para gibi karşıda dururken, onları bir tarafa bırakıp, başkasını faydalandırma peşine koşmak ancak alınan sağlam bilgi neticesinde sarsılmaz bir imanla olabilir.

Bakın nasıl bir devirde yaşıyoruz? İki ay önce birisine, maddi menfaat gözetmeden çalışmaktan bahsediyordum; o da öyle şey olmaz dedi. bir başkası da  sizin gibi biri de iddia etmişti, bir araştırdım hiçte dediği gibi çıkmadı. Evet Ahretteki ücretler bu dünyadaki ücretlere göre hiç kalır inancı insanların çoğunda sıfıra yakın bir mertebeye düştüğünden öyle diyebiliyorlar

Ona cevaben dedim ki, sağlam imanlı insanlar azaldı desen haklı olabilirsin, ama madde karşılığı beklemeden hiç kimsenin çalıştığına inanmam demen, Allah’a ve ahret gününe inanmamandan ötürüdür. Çünkü madde için değil de Allah rızası için çalışanlar âhirette yaşanacak mutluluğa ve azabı sonsuz bir hayata, inanman lazım ki, maddi menfaat beklemeden çalışıldığına inanasın. Bu inanç sende olmadığı için bana inanmaman senin için normaldir.  Halbuki senin dediğin doğru olması için haşa ve kella! Allah’ın olmaması lazım. Ahiret olmaması lazım. Hazreti Ademden bugüne kadar gelen 124.000 peygamberi inkâr etmen lazım. Allah tarafından insanlara inen 104 kitabı inkâr etmen lazım. Yeryüzünde ibadet etmek için yapılan ibadethaneler, kiliseler şöyle dursun, yalınız Türkiye’mizde yapılan 72.000 camileri yapanları akılsız olduklarını kabul ettikten sonra senin dediğin doğru olur. O da olmayacağına göre, sen öldükten sonra ki hayata inanmadığından ötürü bunu diyebiliyorsun dedim. Bu sözüme biraz kızdı ise de bu matematiksel bir gerçektir, bunun alternatifi yoktur.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Dünyaya Karşı Şiddetle Risale-i Nur’a Muhtaç Olacak!

Mefâhirimizin Müdâfii Risâlemiz

Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, Âlem-İ İslâm’a Ve Dünyaya Karşı Gayet Şiddetle Risale-İ Nur Gibi Eserlere Muhtaç Olacak; Mevcudiyetini, Haysiyetini, Şerefini, Mefahir-İ Tarihiyesini Onun İbrazıyla Gösterecektir. Emirdağ Lahikası-1 ( 78 )

İslamiyetin varoluşundan itibaren – yani Âdem (a.s.)’dan itibâren –  yapılan her fiil ve neticesinde hasıl olan Tekemmül değil sadece İslamiyetin tüm nev-i beşerin tekemülatıdır. Her kim ki tekemmülata vesile olacak bir iş yaparsa o bizim malımızdır. Mesela atomu parçalayanlar “Endülüs Devletinden bize 10 tane kitap kaldı. O zamanki Cahiller eğer o koca Endülüs kütüphanesini yakmasa ve bize orda mevcud olan 1.000.000 kitap kalsa idi biz değil şimdi atomu parçalamayı uzay galaksilerine yerleşim yerleri kurardık.” Diyerek tekemmülata medar olan her şey nev-i beşerin ortak malı olduğunu ilan ettiler.

Bu misal nevinden bizlerde Mefahir-i Tarihiye-i İslamiyeyi Risale-i Nur ile müdafa ve muhafaza ettik ve etmekteyiz ve inşallah bizler bunu bizden sonra gelecek Nesl-i Nur’a verecek ve onlarda kendisinden sonraki neslin eline verecektir. Eğer bu ülkede Risâle-i Nur Hizmeti olmasa idi hem ülke hem de âlem-i İslam perişan olacaktır. Üstâdım Muhterem Tillolu Said ÖZDEMİR Ağabeye:Eğer Risâle-i Nur Anadoluda tutmazsa Kıyameti Bekleyin.” Diyerek bu ülkenin Manevi sigortası, muhafızı, müdafii Risâle-i Nur’dur.

Müdafiimiz olan Risâle-i Nur vazifesinde muattal kalınsa idi bizler tarihi mefahirimizi müdafaa edemeyecek ve islamiyetten taviz vererek mazaallah tanassur edecek Macarların âkibetine düçâr olacaktık. İşte bizleri dalalete sürükleyen mühlik uçurumlardan koruyan Yoldaki İşaretler Risâle-i Nurun mehâleridir. Yolda selametle ilerlemek bariyer ve şarampol gibi tehlikelere düçâr olmamak için Risâle-i Nurun Esasatına Tam ittiba, tam tesanüd, tam tevazu ve tam terk-i enâniye.. gibi kavramlara temessük etmek elzemdir.

Aksi halde: Hakikî olmayan bazı bîçare dostlarımı o suretle çektiler, manen onları tehlikeye attılar. (Haşiye): O bîçareler, “Kalbimiz Üstad ile beraberdir” fikriyle kendilerini tehlikesiz zannederler. Halbuki ehl-i ilhadın cereyanına kuvvet veren ve propagandalarına kapılan, belki bilmeyerek hafiyelikte istimal edilmek tehlikesi bulunan bir adamın, “Kalbim safidir. Üstâdımın mesleğine sadıktır.” demesi, bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor; hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği vakit, o diyor: “Neden namazım bozulsun, kalbim safidir.” Mektubat ( 412 )” hitabı gibi kalbimiz safidir diyenlerin ve kaynaktan su içipte helak olanların âkibetleri bizleride mühlik uçurumlara atacaktır.

O halde bizler özümüz olan islamiyeti – mefâhir-i tarihiyemizi – Risâlemiz olmadan müdafa ve muhafaza edemeyeceğimizi bilmemiz elzemdir. Müdafilik vezâifinin esâsâtı ve kuvveti ise Risâle-i Nurun ilm-i hâli olan Lâhikalarda mevcud olup tüm harekatımızı bu ilm-i hâle muvafık ve mutabık olarak ayarlamakla mükellefiz. Bunu değil yalnız Nur Talebeleri, Tek hayatı olanlarda ve ehl-i siyâset de bunu görmek ve kabul etmek mecburiyetinde olacaklardır ki Hayât-ı Dünyeviyeleri de selametli olsun ve yolunda gitsin. “Mevcudiyetini, Haysiyetini, Şerefini, Mefahir-İ Tarihiyesini Onun İbrazıyla Gösterecektir.” Hayatı islâmiye-i içtimaiyenin ussül esâsı 5 esas üzerine tesis edilmiştir ve  “beş esas lâzım ve zarurîdir: Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet, serseriliği bırakıp itaat etmektir. Risâle-i Nur hayât-ı içtimaiyeye baktığı zaman, bu beş esâsı kuvvetli ve kudsî bir surette tesbit ve tahkim ederek, asâyişin temel taşını muhafaza.. Şuâlar ( 349 ) ” etmektedir.

Bizler, Bu Haklı Dâvâmızda Her Ev Bir İrfan Mektebi Olana İnşaallah Devam Edeceğiz!

Selam ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Bediüzzaman’ın Gençliği

mardin.ulu_camiiMardin’in meşhur Ulu Camii minaresinde

Garip bir delikanlı görünür şerefesinde

 

Şerefedeki demir korkuluğun üstüne çıkar

Halk korku, heyecan, içinde bu gence bakar

 

Yiğit genç kollarını kuşkanadı gibi yanlara açar

Demir parmaklığın üstünde cesurca turlar atar

 

Cesaretin zirvesinde olduğunu gösterir

Ahirzaman bu, babayiğit olmayı gerektirir

 

On beş on altı yaşında çelik gibi delikanlı

Asrında, hıfzı ile birlikte en üstün zekâlı

 

İlmin zirvesinde duran, nurani genç bir âlim

Ateş pare zekâ, sanki ona mahsustu her ilim

 

Molla Said-ül meşhur olarak tanıyacaktı onu halk

Son asırda Peygamberimizin en has varisi olarak

 

Ta ezelden bu asra görevlendirdi Cenabı Hak

İşte meydanda Risale-i Nurlar, insafla bir bak

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version