Ah Medine! Can Medine! (Şiir)

Güzel kokar Medine’nin gülleri

Bahçelerde ötüşür bülbülleri

Zikir eder hacıların dilleri

Ah Medine, Can Medine, Medine

 

Medine Resulüme kucak açmış

Ensar muhacirlerle kucaklaşmış

Müşrikler ordan bucak bucak kaçmış

Ah Medine, Can Medine, Medine

 

Medine’de yatıyor Can Ahmed’im

Ben O’na canımı kurban eyledim

Yıllardır ziyaretine gitmedim

Ah Medine, Can Medine, Medine

 

Tanyeri der Medine’yi özledim

Ona gidecek zamanı gözledim

Ciğerlerimi aşkıyla közledim

Ah Medine, Can Medine, Medine

 

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

(07.10.2013 – Pazartesi)

www.NurNet.org

Risale-i Nur Dünya Dillerinde Frankfurt Kitap Fuarında

9-13 Ekim 2013 (3.1. Stant J20, Dogu-Giriş Kapısı)

Dünyanın en büyük kitap fuarı Frankfurt’ta 100 ülkeden 7000‘ in üzerinde yayınevi ve kuruluşla 170.000 m² lik alanda ziyaretçilerine açılıyor.

Çaĝımızın büyük alimi Bediüzzaman Said Nursi’nin (1877-1960) eserleri olan ve Kuran‘ın çaĝımıza uygun bir tefsiri ve modernitenin soru ve ihtiyaçlarına çözümler getiren Risale-i Nur Külliyatı ilk defa 40’ın üzerinde dünya dilinde fuarda üyeleri tarafından takdim edilmektedir.

Kitap fuarı 9.10.-11.10.2013 tarihlerinde kurum ve yayıncılara, 12.10.-13.10.2013 tarihleri arasında da umumun ziyaretine açıktır.

İstanbul‘dan SÖZLER NEṢRİYAT, Fuarda ASYA VERLAGS GmbH tarafından temsil edilecektir.
Sözler Neşriyat ve Asya Verlags okuyucularını ve ilgilileri beklemektedir.

Sözler Neşriyat ve Asya Verlags

www.NurNet.org

Allahın Hakim İsmini Herşeyde Görelim

Allahın san’at eserlerini gördüğümüz zaman: Ya Rab ne kadar büyüksün demeyelim mi? Bütün mahlûkat namına Allah’ımıza Şükranlarımızı takdim etmeyelim mi? Kâinatın ne tarafına baksak, Allah’ın onlara ihsan ettiği o mükemmelliği görmeyelim mi? Ama dikkat edin! Bir işe insan karıştı mı onu karıştırır, o başka! Tozları temizlemek için Allah bir rüzgâr, bir yağmur gönderir, ortalık tertemiz olur. Ormanlarda telef olan hayvanların leşlerinden ormanları kurtarmak için, kartalları ve bazı canavarları temizlik memurları yapar, hem ormanı temizlettirir, hem de leşleri, onlara rızık yapar. Allah’ın  Rezzak (Rızık veren)  ve Kuddus (Kusurdan pâk) isimlerinin tecellisini birbiri içinde böyle tecelli ederken biz düşünüp ders almayalı mı ?..

Hayatını suda devam ettiren timsah, öteki balıkları yiyor yiyor, dişlerini temizletmek için, su kenarına çıkıyor, ağzını açıp kafasını bir yere dayıyor, kuşlar da gelip gagaları ile hem timsah efendinin dişlerini temizliyorlar, hem de kendilerine rızık temin etmiş oluyorlar. Timsaha oraya çıkmayı, kuşları oraya toplayıp temizlik yapmayı kim öğretti? Tavşan yavrulayacağı zaman sağdan soldan çabucak ot toplayıp altına döşüyor, tam yavrular doğacakları zaman yavrularının rahatsız olmamaları için ayakları ile göğsünden yolabildiği kadar tüylerini yoluyor, altına seriyor sonra o tüylerin üzerine yavruluyor.

Acaba bu hayvancık bunu hangi okulda öğrendi? Bu davranışı buna kim öğretti? Bunu ona ilhamla Allah’ın öğrettiğini tavşan bilmese de, bizde mi  bilmeyelim?

Allah’ın ihsan ettiği akılla insan bazı buluşlar yapıyor ise de, o buluşlar bir çok kimsenin araştırması ile o noktaya geliyor. Yani o buluşu tamamlamak için başkalarının daha önce yaptıkları çalışmalardan yararlanan o insan, Allah tarafından kendine verilen akıl için şükretmeden, o buluşu oraya kadar getirenleri hiç düşünmeden, buluş sahibi gururundan yerlere sığmıyorsa. Ondaki bu hal, ne kadar acınacak bir hal değil mi?

Dediğim gibi daha önce başkalarının yaptığı keşiflerden yararlanan insan, uçak yapabiliyor ama, gelsin sivrisineği de yapsın bakalım? O küçücük sinek insandaki damarı bulur, oraya hortumunu sokar, gıdasını alır ve eğitilmiş asker gibi, savunmasını yapar yakalanmadan kaçar gider. Biz, sinek gibi küçük bir canlıda böyle büyük bir sanat göstereni eğer  görmüyorsak kendimize insan diyebilir miyiz?

Bu gururlu insana soralım, kumru kuşuna yavrusunu gagasıyla ağzından beslemesini kim öğretti? O güzel sesle öten bülbül, ötmeyi hangi okulda öğrendi?  Tavuk çok korkak mahlûk iken, ana olduğu zaman yavrusu olan civcivi kurtarmak için ite, aslana saldırma cesaretini ona kim verdi? Bal arısına o kadar uzaklarda olan çiçeğin yerini kim gösteriyor? Çiçekten, işine yarayan bal olmağa yarayan maddeyi ona kim bildiriyor? Bir tarafta zehir taşıdığı halde zehrini balla karıştırmamayı ve altıgen olan petek gözlerini, yani kendi yuvasını yapma eğitimini o arıya kim veriyor? Kıt’alar arası füze yapan bu keşşaflar, gözle görünmeyen küçücük mikroba karşı mağlup düşüyorlar. Tabii ki düşecekler. Çünkü onlar Allahın mucizeleridir ki insanı âciz bırakır. Akıllı insan bunu Allah’tan bilir, O Yüce kudrete inandığı için bu yalınız onun emriyle olur der. Doğru yoldan sapanlar, bunun tam tersine düşünür, onlar ibadetten kurtulup kendilerini rahatlatmak için, en büyük sanatkâr olan Allah’ın sanatını, kör, sağır, şuursuz tabiata isnat edip tabiat yaptı deyip geçerler.

Ey insan, bunları ve bunlar gibi daha nice Allah’ın san’at eserlerini, hayranlıkla seyrederek düşün ve  O Yüce Kudretin karşısında başını secdeye koyma şerefine nail ol. Ancak bu şekilde en yüce varlık olma şerefine yükselebilirsin.

Ey insan! Çalış, oku, öğren, dinle, ve bil ki; insan olduğun bilinsin. Canlı cansız, bütün mahlûkat hal dilleri ile Allah’a karşı hamd ve tespihlerini yaparken, sana ihsan edilen bu akıl nimeti ile fayda ile zararı tartmak sureti ile nefsini yenmek için onu kullanmaya kendini zorla. İsyancılar sınıfına katılanların çok büyük kayba uğrayacaklarını bil, onlara hidayet temenni et. İsyandan uzak duranları, sen de benim gibi takdir ve tebrik et.

Çünkü, onlar Cennet gibi sonsuz bir mutluluğu kazanacaklar İnşâallah. Hem de yalnız o kârla kalmayıp, Cehennem gibi müthiş ateşte yanmaktan da kurtulacaklar İnşaallah. Ben o kardeşlere Maşaallah diyorum. Çünkü o pişmanlık günündeki pişmanlığın faydası olmayacağını bildikleri için “Ebrar” (özü sözü doğru) olanların yolunu tuttular. Ne mutlu onlara ki, dünyaya ne için geldiklerini öğrendiler ve Allah’ın kanununa uymaya kendilerini zorladılar. Ufak tefek günahları olsa bile, onlar Allah’tan bağışlanacaklarını ümit ediyoruz. Bu Müslüman kardeşlerimi büyük Allah’ın bol rahmetine  havale ediyorum. Biz dünyaya ne için geldiğimizi öğrenmek için, zamanın ihtiyacına cevap veren Kur’anı Kerimin bu zamana bakan tefsirleri olan Risale-i Nur eserlerini  bol bol okuyalım ki, kurtuluşa erip şeytana oyuncak olmayalım.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Bediüzzaman’ın Çocukluğu

Pek acelesi var yapılacak işler çok

Çocukluğunda bile anlayanı yok

 

Ağabeyi Abdullah’ın ilmine kaldı hayran

Verdi kararı, öğrenip ilmi, edecekti bayram

 

Yaratılışı, amirane sözleri hazmetmez

Asrın sahibine elbet bu laflar söylenmez

 

Medreseden medreseye bu sebeple gitti

Döndü ailesinin yanına, canına tak etti

 

Daha küçük çocuk, henüz dokuz yaşında

Bin sekiz yüz seksen beşin baharında

 

rüyasında kıyametin koptuğunu görür

Peygamberimizi nasıl ziyaret ederim diye düşünür

 

Sırat köprüsü nünde bekleyeyim der

Tüm peygamberlerle görüşüp ellerini öper

 

Son olarak kapanır peygamberimizin eline

Resullullah sorar “ne istediğini? Küçük Saide”

 

“Kur’an ilmini talep eder yüce peygamberden”

“Hiç bir sual sormamak kaydıyla ümmetinden”

 

“İlm-i Kur’an verilecektir der ancak sana bu şartla”

Peygamber müjdesiyle uyanır Said sevinçle şafakta

 

Almıştı rüyadan çok büyük bir feyz ve şevk

Öğrenip yayacak Kur’an ilmini sonsuza dek

 

Öğrendi yılmadan on beş senelik ilmi üç ayda

Etmeliydi acele büyük yangın çıkacak bu asırda

 

Verdi kararını riyazete başladı hemen

Ot ile idare etti, ekmek bile yemeden

 

Talebe iken dahi zekât sadaka almaz idi

Başkasının minneti altına hiç girmezdi

 

Asrın özelliği idi fikren mücadele etmek

Bunun için gerekirdi çekirdekten yetişmek

 

Çocuk yaşında ilmiyle yarışmaya başlar

Emsallerini, hocalarını bırakır kendine hayran

 

On üç yaşında giymesi istendi ilmî kıyafet

Kendisi ergenliğe girmediğinden etti ret

 

Kapalıdır hurafelere aklı hiç kabul etmez

Doğru olmayan bilgi mantığından geçmez

 

Teneke çalınıp tüfek atıldığını duyar bir gece

Her sebebi araştıran Said, sorar annesine

 

Validesi “ay’ı yılanın yuttuğunu söyler”

“Bak der gökyüzünde görünüyor kamer”

 

Nuriye Hanımın misali çocukça olmuştu biraz

Küçük Said annesi de olsa, etmişti buna itiraz

Bekir Özcan

(Bediüzzaman Said Nursi Destanından)

www.NurNet.org

Dar’ul-Hikmet’il-İslamiye’sinden Basın Ve Hükümet Yetkililerine Tavsiyeler

Bugünlerde Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi ve İlmî Şahsiyeti isimli eserimizin ikinci cildi ile meşgulüm. 1918 yılında Osmanlı Devleti’nin Din İşleri Yüksek Kurulu görevini ifa eden Dar’ul-Hikmet’il-İslamiye’nin bir kararı gözüme ilişti. Bediüzzaman’ın da imzası bulunan bu karar, günümüz için de hem basına ve hem de hükümete tavsiyeler ihtiva ediyor. Neden derseniz?

Ülkemizde çok sayıda yazılı ve görsel basın mevcut. Her ikisinde de hemen hemen her gün heme genel ahlaka aykırı olan ve hem de Türkiye’nin % 99’nun resmî dini olan İslam’a hakaret ihtiva eden yazılar yahut fotoğraflar yayınlanıyor. RTÜK ne derece kontrol ediyor? Biraz şüpheli bir soru. İşin garip tarafı, bu tip yazıları yazanlar ve aykırı fotoğrafları yayınlayanlar, din konusu gündeme gelince hemen Ben de Müslümanım sözünü herkesten evvel telaffuz ediyorlar. Hele hayatında İslama hakaret yazıları yazan insanlar vefat edip de cenazesi kılınması gündeme gelince, cami ve mescidlerin önüne dindar Müslümanlardan evvel geliyorlar. Bu konularda ben bir şey söylemeyeceğim. 1918 yılında Dar’ul-Hikmet’il-İslamiye’nin aldığı bir karara dikkat çekecek ve belki hem basın ve hem de hükümet ibret alır diye buy tarihî belgeyi sizlere takdim edeceğim.

Capture2

Belgenin tartıştığı konular şöyle:

·        Bir kısım gazetelerde ve mesela Abdullah Cevdet’in çıkardığı İçtihad Gazetesinde genel ahlaka aykırı yazılar, hiçbir dayanağı ve münasebeti bulunmadan yayınlanmaktadır.

·        Özellikle İslam Dinini tahkir eden kasıtlı yazılar bulunmaktadır.

·        Bu yazıları yazanların hangi millet ve dine mensup oldukları halk taraından açık bir şekilde bilinmemektedir.

·        Kasıtlı olarak İslam Dinine hakaret için kaleme alınan bu yazıların Ceza Kanunu tarafından açıkça yasaklandığı ve hatta cezalandırıldıkları bilinmektedir.

·        Mevcut dinlerden hangisine mensup oldukları bilinmeyen bu insanlar, vatandaş olarak Osmanlı Devletinin hukuk sistemine tabiler ise, hangi mezhepten ve dinden oldukları belirlenmeli; evlenme ve nüfus cüzdanına kayıt gibi konularda ona göre muamele yapılmalıdır.

·        Konunun Şeyhülislamlık tarafından takip edilerek gerekenin yapılması gerekmektedir.

Bediüzzaman’ın da imzası bulunan bu karara şu andaki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de acil ihtiyacı olduğuna ve bu tür kimliksiz ve şahsiyetsizlerin tesbit edilerek kimin hangi milletten ise ona göre muamele edilmesi gerektiğine biz de gönülden inanıyoruz.

Burada Bediüzzaman’ın katıldığı oturumlara ait Karar Defterinden bir sayfayı buraya alacak ve günümüz de ilgilendiren 14 numaralı kararı aynen transkribe edeceğiz:

Resâil-i Mevkuteden bazılarında ez-an cümle İctihâd Gazetesinde umumi ahlakı hiçbir mevzua müstenid olmayan ve münhasıran Din-i İslamı veya erkân-ı zaruriyesini tezyif gayesi gözedilerek yazılmış bulunan bazı fıkralara tesâdüf edilmekte olduğundan, hangi millet ve dine mensub ve sâlik oldukları anlaşılamayan bu kabil kimselerin neşriyât-ı vâkı’ası doğrudan doğruya Devletin din-i resmîsi olan İslam’a hakaret manasını tazammun ettiği cihetle, haklarında Kanun-ı Ceza ile mü’eyyed olan ahkâmın tatbiki ve bir de bu gibi neşriyât ile edyân-ı mer’iyyeden hiç birine mensub olmadıklarını meydana komayan bu kimselerde şayet memleketin hukuk-ı medeniyesi varsa mezheblerinin tayini ve ol suretde mu’âmelâtda bulunulub münâkehât ve sairede esas olan Nüfus Tezkire-i Osmaniyelerinde de ona göre tashîhât ve ta’dîlât icrâsı içün merci-i âdiyyetinin nazar-ı dikkatlere celb edilmesi münasib olduğu takdirde Makam-ı Meşîhat-ı Ulyâya tezkire tahririne karar verildi.

9 Kânunuevvel 1334.

Prof.Dr. Ahmed Akgündüz

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version