Risale-i Nur’dan Muhteşem Yüzyıl’a

“Muhteşem Yüzyıl” adlı dizi ve ona gösterilen tepki günlerdir konuşuluyor. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman’ın aile hayatını çarpıtarak ve abartarak veren dizi ecdadı yanlış tanıtıyor.

Ecdadın hayatının çarpıtılmasına yönelik çabalar Risale-i Nur külliyatının Emirdağ Lahikası adlı kitabında da reddiye ile cevaplanıyor. “1952’de İstanbul’da görülen Gençlik Rehberi mahkemesine, ehl-i vukufa cevaben verilen itiraznamedir” başlıklı bölümde tarihe yönelik iftiralara da cevap veriliyor.

“Eskişehir Nur talebelerinden Yaşar, Osman Toprak, Ahmed, Osman, Ceylân, Şükrü, Bayram, Sungur, Hüsnü” imzasını taşıyan mektubun ilgili kısmında Kanuninin de ismi zikredilerek “Muhteşem Yüzyıl” dizisi saptırmalarına da bir anlamda cevap teşkil ediyor:

İlgili bölüm şöyle:

“İşte biz de, bilirkişi ismini alıp bu suikast vesikasını imza edenlere soruyoruz:
Bu millet, hâşâ, dinsiz midir? Bu millet yüzyıllar boyunca dinden ve imandan –hâşâ- mahrum bir vaziyette en sefih millet midir? Bu millet ve bu milletin parlak tarihini altınla yaldızlayan bir ecdad, bütün hayatlarını dünyaya sefahet ve dalâlet dağıtan küfür yolu üzerinde mi yürümüşler? İstanbul’u fetihle dünya hayatında yeni bir devir açan, şarka garba Kur’ân’ın bayraktarlığı vazifesiyle nur-u hidayet, ilim ve fazilet saçan, Avrupa’ya hakikî medeniyeti ders veren ve İslâmî medeniyetin ziyasıyla beşeriyeti aydınlatan ve kos koca bir tarih, onların kahramanlığıyla dolu olan Yıldırım’lar, Fatih’ler, Selim’ler ve Süleyman’lar ve onların mensup olduğu bir millet, yazdığının tamamen aksine olarak, mâneviyatı sönmüş, dinden haberi yok, İslâmiyeti neşreden başka millet, o kumandanlar başka bir milletin tarihinde, tarih yalan söylüyor, Türkler İslâmiyetin kahramanı olarak Kur’ân’ın bayraktarlığını bütün milletler üstünde bir şeref tacı olarak taşıdıkları yalandır, öyle mi?

Ey ehl-i insaf ve ey tarihiyle, mukaddesatıyla kahraman ve mübarek ecdadıyla iftihar eden nesl-i hâzır! Geliniz, görünüz. Tarihinizi ve İslâmiyetinizi tahkir eden bir suikast vesikasını yazan ve imza edenlere, hayatınızın hayatı, ruhunuzun ruhu bildiğiniz İslâmiyetiniz namına ve kâinatı on dört asır ışıklandıran ve kudsî ve İlâhî düsturlarıyla bin seneden beri milyonlar ecdadınızı nurlandıran ve ebedî saadete sevk eden Kur’ân’ınız namına ve o düstur-u Kur’ân’a ittibâ eden yüzer milyon ecdadınız namına, ahlâk-ı hasene ve namus muhafazası yolunda İslâmî terbiyenin ziyasıyla nurlanan ve terbiye alan ve kadınlığın hakikî mânâsını ve hakikî güzelliğini yaşayışlarıyla ve giyinişleriyle ve hayatlarıyla gösteren annelerinizin ve ninelerinizin ve hemşirelerinizin namına o müfterilere, o tezyif ve tahkir savuranlara teessüfünüzü, tekdirinizi ve reddinizi bildiriniz.

Ahmet Bilgi / Risale Haber

Bediüzzaman’ın 21 Aralık Kıyamet Yorumu

“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.”  (Hadis)

Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.

(2) لاَتَزَالُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى —şedde sayılır, tenvin sayılmaz—fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk iki (1542) ederek nihayet devamına ima eder.   (3) لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ

(ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ (4—şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1506 edip, bu tarihe kadar zahir ve âşikârâne, belki galibane, sonra tâ ‘kırk iki’ye kadar gizli ve mağlûbiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder. (5)  وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ     لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ

 حَتّٰى يَاْتِىَ اللهُ بِاَمْرِه 6-şedde sayılır—fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder. لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ

Câ-yı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bil’ittifak bin beş yüz tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altı (1506)’dan tâ ‘42’ye, tâ ‘45’e kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır.

Bu imalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir. Fatiha’da صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ 7 ashabının tâife-i kübrâsını târif eden

8 اَلَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ fıkrası, şeddesiz bin beş yüz altı (1506) veya yedi ederek, tam tamına ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ 9 fıkrasının makamına tevafuku ve mânâsına tetabuku ve şedde sayılsa لاَتَزَالُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى 10 fıkrasına üç mânidar farkla tam muvafakatı ve mânen mutabakatı, bu hadisin imasını teyid edip remiz derecesine çıkarıyor. Ve müteaddit âyât-ı Kur’âniyede صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ kelimesi, bir mânâ-yı remziyle Risaletü’n-Nur’a mânâca ve cifirce ima etmesi remze yakın bir ima ile, Risaletü’n-Nur şakirtlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübrâ-i âzamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işâret eder diye def’aten birden ihtar edildi. وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللهِ 11   لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ

Kastamonu Lahikası

Bediüzzaman Said Nursi

Dipnot-2
Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir.
Dipnot-3
bk. “Gaybı yalnız Allah bilir.” Neml Sûresi, 27:65; Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 7; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân: 21.
Dipnot-4
Hak üzerinde galip olacaktır.
Dipnot-5
Gerçek ilim ancak Allah katındadır.
Dipnot-6  Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar).
Dipnot-7
 “Doğru yol.” Fâtiha Sûresi, 1:6.
Dipnot-8
 “Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kimseler.” Fâtiha Sûresi, 1:7.
Dipnot-9
 Hak üzerinde galip olacaktır. Kaynak için bk. sayfa 47, 1 numaralı dipnot.
Dipnot-10
 Ümmetimden bir taife zail olmayıp devam edecektir. Kaynak için bk. sayfa 47, 1 numaralı dipnot.
Dipnot-11
 Gerçek ilim ancak Allah katındadır.
Dipnot-12
 bk. “Gaybı yalnız Allah bilir.” Neml Sûresi, 27:65; Tirmizi, Sevâbü’l-Kur’ân: 7; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân: 21.

Uluslararası Hutbe-i Şamiye Sempozyumu Başlıyor

Uluslararası Hutbe-i Şamiye Sempozyumu Mardin Artuklu üniversitesi, Risale Akademi, İstanbul İlim Kültür Vakfı ve Akademik Araştırmalar Vakfı’nın katkılarıyla 12-14 Nisan 2013 tarihlerinde Mardin Artuklu Üniversitesinde düzenlenecek.

Sempozyumun açılış bildirimi şu şekilde ;
ULUSLARARASI HUTBE-İ ŞAMİYE SEMPOZYUMU: “İSLAM DÜNYASI VE KÜRESEL BARIŞ İÇİN HUTBE-İ ŞAMİYE’Yİ YENİDEN OKUMA”, 12-14 Nisan 2013 tarihleri arasında, Mardin Artuklu üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı tarafından düzenlenecektir.
Said Nursi (1876-1960), 1911 Baharında Şam Emeviye Camiinde Arapça olarak verdiği uzun hitabede (Hutbe-i Şamiye), İslam Dünyası’nın altı temel hastalığından bahseder ve kendi tabiriyle “Kur’an eczahanesinden bir reçete” olarak Hutbe-i Şamiye’yi sunar. Bu hutbede Müslüman dünyasının ittihadına esas teşkil edecek maddi ve manevi terakkinin önündeki engelleri sıralar ve bunların nasıl aşılabileceğini anlatır. Dikkatle incelendiğinde, Müslüman dünyasının neredeyse tamamının sömürgeleştirildiği, Osmanlı devletinin de parçalanma sürecine girdiği “zor” ve “karanlık” bir zamanda dile getirilen ümit verici hususlara ilişkin tespit ve tasvirlerin günümüzde de son derece geçerli olduğunu söylemek mümkündür.
Bu tasvir, daha iyi bir geleceğe olan inancın yıkıldığı, Müslümanların iman kardeşliğinin beraberinde getirdiği kardeşlik hukukuna aykırı olarak ferdi ya da nevi ben-merkezlilikten kaynaklanan dünyevi çatışmaların içinde yitip gittiği, siyasi, toplumsal ve bilimsel istibdadın imanın bir hassası olan hürriyeti boğduğu, hem dinden hem de yaratılıştan  gelen kardeşlik bağlarının unutulmaya terk edildiği ve gelecek ufkunun ben merkezli hamiyetle sınırlandığı bir vasatta, Osmanlıyı oluşturan unsurları  insaniyet-i kübraya isal edecek bir birlikteliğin nasıl inşa edileceğini ele alır.
Tarih ve toplumun sadece sebebi/mülki değil ayna zamanda kaderi/melekuti okunuşuna dayalı bu tasvir, Müslüman ferdi, terakkinin zenbereği olarak kabul eder. İttihadı, insaniyet-i kübra ideali üzerine kurar. Müslümanları kardeşlik hukuku üzerinden birleştirirken, mezhebi, cemaati ve etnik bağlanmaların bölücü tesirlerini, hamiyyet ölçeğini insanlık üzerinden tanımlayarak nötralize eder. Hıristiyan-seküler Batı dünyasının sömürgeci yüzüne karşı mukavemeti desteklerken, Onun medeni yüzü ile diyalog zeminini manevi cihad kavramı üzerinden yeniden tesis eder.
İnsaniyet-i Kübra anlayışına dayalı yeni bir sosyo-politik ve küresel diriliş manifestosu olarak Hutbe-i Şamiye, 11 Eylül sonrasında çatışma eksenine demirleyen Müslüman dünya ve Batı arasındaki ilişkilerin, Arap Baharının Demokratik İslam Baharına dönüşümü sürecinde, yeniden diyalog ve barış eksenine oturtulması için küresel bir istikametin ipuçlarını da barındırmaktadır.
Özelde İslam Dünyası’nın genelde Küresel Barışın inşasına katkı sağlayacağına inandığımız Hutbe-i Şamiye Sempozyumunda sunulacak tebliğlerin Hutbe-i Şamiye ve Nursi’nin diğer eserleri perspektifinde aşağıdaki başlıklar etrafında ele alınması beklenmektedir.
Bu sempozyumda sunulması muhtemel tebliğlere, panellere, konuşmalara, posterlere konu olabilecek başlıklar Sempozyum konuları linkinde arz edilmiştir. Sizin bu sempozyuma, alanınızdaki birikiminiz ve tecrübenizle katılmanızdan onur duyacağımızı belirtmek isteriz. Seçtiğiniz konuya ilişkin olarak Risale-i Nur’dan seçilen konular/bölümlerle tarafınıza destek verilecektir. Bu Sempozyuma yapacağınız değerli katkılar için şimdiden teşekkür ediyoruz.
Prof.Dr.Serdar Bedii OMAY          
Artuklu Üniv. Rektörü
Sempozyum Onursal Başkanı
Prof.Dr.Gürbüz AKSOY
Akademik Araştırmalar Vakfı
Sempozyum Başkanı
Prof.Dr.Faris KAYA
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı
Sempozyum Başkan Yrd.
Dr.İsmail BENEK
Risale Akademi
Sempozyum Bşk.Yrd.
Risale Ajans

Merhum ve Mağfur Mustafa Sungur Abime (Şiir)

Üzgünüm; Balkanlardaki Nur hizmetinde olduğundan ötürü Merhum ve mağfur Sungur Ağabeyimizin cenazesine katılamadım.

Kendisine Allahtan bol rahmet ihsan edip, mağfiret etmesini dilerken, makamını Cennetül Firdevs edip kendisini orada mutlu etmesini temenni ve niyaz ederim. Ayni zamanda tüm Nur talebelerine, bilhassa âile efradına Allahtan sabri cemil ve ecri cezil lutuf ve ihsan buyurmasını temenni ederek niyaz ederken aşağıdaki yazımla veciz ifadelerimi naçiz kalemimle takdire çalışmalarımı da okuyucu Ağabey, kardeş, abla, ve kız kardeşlerim ile beraber âile efradına sabır ve teselliye vesile olmasına sebep olması ümidi ile gönderiyorum.

MERHUM VE MAGFUR MUSTAFA SUNGUR AĞABEYİME

Rabbim! Bol rahmet gönder,Sungur Ağabeyime,

Çünkü çok kimse yan çizerek, derken bana ne,

O Üstat’tan ayrılmadı yapsaydılar da lime,

Biz Nurcular çok minnettarız Ağabeyime .

Size Allah’tan af ile bol rahmet dileriz,

Müstesna gayretinizi asla unutamayız ,

Biz fakirler kalp pasını Nur’larla sileriz,

Devri felek darbesini siz yediniz biliriz.

Üstadımın inâyetinde, çok bulundun sen,

Zindan-ı menfalarda kaldın yokken neden,

Üstad’la geçmişti senin, ne kadar çok senen,

Bizlere çok hizmet ettiniz unutamam ben .

Sende ne tükenmez sebat varmış ne bitmez gayret,

Katlandığını düşününce ederiz hayret,

Bu kuvvetin kaynağı, sağlam imandır elbet,

Hedefin değil di amma makamınız cennet.

Nur’un havuzunu siz, iğne ile kazdınız,

Risale-i Nurları gece gündüz yazdınız,

Bu davanın temelinde çok değil azdınız,

Nur davanın temelinde müstesna birisiniz.

Herkes canını kurtarmağa kaçtığı zaman,

Tam iman ile küfür müthiş çarpıştığı an,

Çoğu korkusundan sizlere bakıyordu yan,

Kararlıydın bırakmamaya gitseydi de can.

 

Bir çok mücahit görünenler düşüp çökerken,

Kimisi tenhalara kaçıp, bana ne derken,

Üstadımın yanında sen kan ter dökerken,

Kurtulmamızı düşünürdün kendin çekerken.

Nurlar elimize geçti, sizler sebepsiniz,

Üstad’la geçen günleri bize dizerdiniz,

Nurdaki çok müşkülleri bize çözerdiniz,

Nurun pak mümessili Sungur Ağabeyimiz.

Şek ve şüphemiz yok ki hedefe ulaştınız

Çünkü çok engebeleri cesaretle aştınız.

Allahın rızasına ulaşmaktı kararınız.

Rahat olun âğabeyim firdevstir makamınız.

Nurun kemter talebesi: Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.Org

2012’de Kıyamet Kopacak Mı?

Ayet ve hadislerde Kıyametin tam zamanı bildirilmemekle beraber Peygamberimiz (a.s.m.) onun vaktine yakın zamanda meydana gelecek bazı hadiselerden ve alametlerden bahsederek, mü’minleri devamlı uyanık tutmaya ve hazırlıklı bulunmaya teşvik etmiştir.

Semavi dinlerin mühim bir esası olan kıyamet hakkında Kur’an-ı Kerimde ve hadis-i şeriflerde geniş izahlar vardır. Bu izahlarda kıyametin çok yakın olduğu ve o günün dehşeti ifade edilerek insanların hazırlıklı olması teşvik edilmektedir.

Enes bin Malik’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir gün, “Ben ve kıyamet günü şu iki parmak gibi yaratıldık” buyurmuş ve işaret parmağı ile orta parmağını birbirine bitiştirmiştir.

Peygamberimiz bu sözleriyle kıyametin çok yakın bir zamanda meydana gelebileceğine işaret ediyordu. Kur’an-ı Kerimde “Kıyamet yakındır” buyurulması ve Peygamber Efendimizin kıyametin çok yakın zamanda kopacağını bahsetmesi 1400 sene geçtiği halde vuku bulmamış olması akla bir şüphe getirmemelidir. Çünkü kıyamet dünyanın eceli ile ilgili bir meseledir. “Dünyanın ömrüne nisbeten bin veya iki bin sene, bir seneye nisbetle bir iki gün veya bir iki dakika gibidir. Saat-i Kıyamet yalnız insaniyetin eceli değil ki, onun ömrüne nisbet edilip baid (akıldan uzak) görülsün.”

Ayet ve hadislerde Kıyametin tam zamanı bildirilmemekle beraber Peygamberimiz (a.s.m.) onun vaktine yakın zamanda meydana gelecek bazı hadiselerden ve alametlerden bahsederek, mü’minleri devamlı uyanık tutmaya ve hazırlıklı bulunmaya teşvik etmiştir.

Kıyametin kopmasının gizli tutulmasının sebep ve hikmetlerine gelince;

Bunun pek çok hikmetleri vardır. Nasıl ki, insana öleceği zaman bildirilmiş olsaydı, hayatının yarısını iman ve İslam şuurundan mahrum olarak tam bir gafletle yaşayacak, yarıdan sonra ise adım adım darağacına giden bir idam mahkumu gibi ölümünü bekleyerek müthiş bir ıztırap duyacak ve azap çekecekti.

Musibet ve felaketlerin insanoğlu için gizli kalmasında da aynı hikmet vardır. Çünkü vakti belli olan bir felaketi beklemek o musibeti yaşamaktan daha fazla ıztırap ve işkence verecektir.

İşte bunun gibi pek çok hikmetler için kıyametin vakti insanlar için gizli kılınmıştır.

Her insan için ecel ne ise bütün bir insanlık için de kıyamet odur. Şualar’da Bediüzzaman bu mevzu ile ilgili olarak şu mealde izahlara yer verir:

Dünyanın eceli ve ölümü olan kıyametin vakti belli olmuş olsaydı, ilk ve orta çağda yaşayan insanlar ahiret düşüncesinden habersiz bir şekilde gaflet içinde yaşamış olacaklardı. Ve son çağın insanları da Kıyamet vaktini beklemenin dehşeti içinde dünya hayatının huzurunu ve lezzetini alamayacaklardı.

Şayet Kıyamet vakti belli olmuş olsaydı, bir kısım iman hakikatleri apaçık bir şekilde ortaya çıkacak, herkes ister istemez tasdik edecek; netice olarak da teklif, imtihan ve iman sırrı kaybolacaktı. İşte bunun gibi pek çok maslahatlar için, Kıyametin vakti gizli kalmış ve herkes, her dakikada hem ecelini, hem de hayatının devamını düşünebilmiştir. Böylece ne dünya hayatı, ne de ahiret ihmal edilmemiştir.

Kıyamet gününün gizli kalışı, Kıyametin kopuşuna kadar devam edecektir. Ne zaman ki, güneş doğu yerine batıdan doğacak, artık insanlar için imtihan meydanı ve tevbe kapısı kapanacak, herkes Kıyametin kopacağına yakinen inanacaktır. Ancak o vakitten sonra yapılacak pişmanlık ve edilen iman da fayda vermeyecektir.

Mehmet Paksu / Zafer dergisi

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version