Yeni Neslin Kapısında Durulmaz!

O bir saîd, mutlu ve huzurlu. Elinde muhtefîce okuduğu kitap 10. Söz Haşir bahsi. Kimden mi bahsediyorum? Şehir içi otobüste 10-12 dakikalık bir yolculukta bile cebinde taşıdığı küçük risâleyi çıkarıp okuyan biri: Said, 12-14 yaşlarında yaşı küçük olanlardan biri sadece.

Sınava gitmek için bindiğim otobüste boş koltukların birine oturduktan sonra farkına vardım; küçük gibi gözüken, yüreği büyük Said’i.

Otobüs duraktan durağa kalabalıklaşmaya başladığı sıralarda sağımda bulunan küçük Said sol cebinden çıkardığı risâlenin satırları arasına dalıp gitmeye başladı. Kalabalık otobüsün boğunukluğunda, Said’in manzarasına bakınca ayrı pencere açıldı bende, ferahlandım adeta. Ve üniversiteye kadar olan kısa yolculuğumda gözlerimi ondan alamadım. Müsmekât bu manzaraya gıpta ediyordur. “Elhamdülillah, mâşâallah” diyorum Said’in her sayfayı çevirişinde.

Kısa ve mânâlı düşünmeye başlıyorum. Düşünüyorum, imdad isteyen insanlığa âcil yardımı sağlayan Nurları. Az sözle çok mânâ ifade eden, az ve öz konuşan Üstadı. Ve küçük Said gibi daha nicelerini…

Tefekküre dalıyorum; saf, temiz olan kişilerin nur simasını düşünerek. Leyle-i zulmet-i cehîli, tenvir edeni. Altınların üstünde kıymeti olan sayfalar, içimdeki cahilliği kaldıran benliğimi ‘biz’ yaptıran sayfalar. Taşlık yerlerden geçen insanlığı dümdüz yola sevk ettiren Nur dolu hakikatli sayfalar…

Ne büyük nimet Allahım! Şükürler olsun ki; orada, burada, şurada değil de nurdayız, nurlardayız, kendimizdeyiz.
Genç okurken haşri, yaşamaya başlıyorum haşri. Said, satırların arasında öyle bir zevk ve lezzet alıyor olacak ki, arada bir, iki dudağının arasında çıkan Haşir bahsinde geçen “Hem hiç mümkün müdür ki…” sözlerini duyuyorum.

Hem hiç mâkul müdür ki, hattâ çekirdek kadar her bir mevcuda bir ağaç kadar vazife yükü yüklesin, çiçekleri kadar hikmetleri bindirsin, semereleri kadar maslahatları taksın da, bütün o vazifeye, o hikmetlere, o maslahatlara dünyaya müteveccih yalnız bir çekirdek kadar gâye versin, bir hardal kadar ehemmiyeti olmayan dünyevî bekasını gâye yapsın; ve bunları, âlem-i mânâya çekirdekler ve âlem-i âhirete bir mezraa yapmasın; tâ, hakikî ve lâyık gâyelerini versinler ve bu kadar mühim ihtifâlât-ı mühimmeyi gâyesiz, boş, abes bıraksın, onların yüzünü âlem-i mânâya, âlem-i âhirete çevirmesin; tâ, asıl gâyeleri ve lâyık meyvelerini göstersin? Evet, hiç mümkün müdür ki…

Farkında olmadan sesinin çıkması Said’i utandırmış olacak ki, yüzü kızarmaya başlıyor. Said istifini bozmayarak hemencecik sayfalar arasında bulduğu lezzete geri dönüyor. Bende suhuf-u semâviyeden damlayan bu kitapların bu duyguları yaşatan olduğunu hatırlıyorum. Tebessüm ediyorum.

Final sınavımın stresini azaltan otobüsteki o manzara, sözlerin arasında mânâlı bir söz’e dönüşmüştü. Otobüs üniversite durağına yaklaşmış olacak ki, düşüncelerim bölünüyor, ‘inecek var’ seslerini duymaya başlıyorum ve o manzaraya veda ediyorum.

Çocukluğumuza armağan olsun bu nakarat:

“Bir üstad tanıyorum, o da Bediüzzaman,

bir Üstad tanıyorum, en büyük bir kahraman,

Bir üstad tanıyorum; asrın vekili,

ancak Lâilâhe illallah, elinde duran sancak”.

İçimden de nurlu nesil kapısında asla durulmaz, duramazlar diyerek iniyorum.

Muhammed ZORLU – muhammedzorlu@saidnursi.de

Hollandalı Corriene 16 yaşında Müslüman Oldu

16 yaşında Müslüman olan Hollandalı bir bayan Corriene (Nisanur), Müslüman ülkelerden Hollanda’ya gelen Müslüman işçilerin yaşayış tarzları ve yaptıkları yanlışlar sonucunda İslâma karşı fikirlerinde değişiklikler olan, fakat hiçbir zaman içinden atamadığı “Ben kimim? Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Bu dünyada vazifem ne? Niye namaz kılıyoruz? Nasıl Allah rızasını kazanmalıyız?” gibi sorulara daima cevap arayışında olan bir insan. Ne var ki, bulamadığı her cevap için umutsuzluğa düşmüş. Etrafındaki Müslümanlara sorduğunda, onlardan da cevaplar alamamamış ne yazık ki. Etrafında gördüğü Müslümanların yaşayışlarını İslâma göre değil de, İslâmı kendilerini uydurduklarını görmesi onu daha da içinden çıkılmaz bir duruma sokmuş. Tâ ki, Flemenkçe’ye çevrilen Risale-i Nur’dan Küçük Sözler’i (Korte Worden) buluncaya kadar. Sonunda, aradığı soruların cevaplarının açık ve net bir şekilde bu eserde yer aldığını görmüş. Okuyunca hayatı değişmiş. Ve şimdi o, Rotterdam İslâm Üniversitesi tarafından Risale-i Nur eserlerinin Flemenkçe diline çevrilmesi işinde tashih çalışmalarında ve aynı zamanda tercüme ekibinin içinde bulunmaktadır. Bu konuda verdiği teşvik ve şevklerden dolayı Sn. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Hocamıza da ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz, Allah ebediyen razı olsun.
Şimdi, hayatını Nisanur hanımdan dinleyelim…

Ne zaman ve nasıl Müslüman oldunuz?
Ben daha önce Katolik olan, daha sonra dinini terk eden bir ailenin çocuğuydum. O yüzden dinsiz bir yaşantım oldu. 16 yaşına geldiğim zaman, biliyordum ki bazı şeyler olmalı, bazı şeyler hayattan daha önemli olmalıydı, fakat sorularıma cevap verecek kadar dinler hakkında yeterince bilgim yoktu. O zaman kütüphaneye gidip, her din hakkında kitaplar aldım. Ve okumaya başladım. Bu kitaplarda çoğu şeyi buldum. Genelde birbirlerine benziyorlardı. Fakat aynı değillerdi, bu da benim tuhafıma gitmişti. Çünkü eğer Allah varsa, farklı dinlerin kitaplarında farklı yazıyordu. Eski bir İncil’i okudum ve sonradan yazılan İncil’e de baktım, farklılıklar vardı, değiştirmişlerdi. Sonra Kur’ân’ı okudum. Bu sefer aradığımı bulmuştum. Daha sonra bütün dinlerin pozitif ve negatiflerini yazdığım bir liste yaptım, sonuçta tek pozitif dinin İslâm olduğunu gördüm. İslâm hakkındaki yolculuğum başladı, daha çok öğrenmek ve bilmek için… Ve kararımı vermiştim Müslüman olmaya.

Peki Müslüman olmanıza ailenizin tepkisi nasıl oldu?
İslâmı seçtikten sonra bunu ailem ile paylaştım. Çünkü okuduklarımı ve davranışlarımın değiştiğini onlar da biliyorlardı. Onların tepkisi ne negatif, ne pozitif oldu. Bana şöyle dediler: “Niye her zaman zor olan yolları seçiyorsun, niye biraz daha normal olanları kabul etmiyorsun?” Bana “Sen özgürsün, kendin için doğru olanı seç, biz kabul ederiz” dediler. Fakat çevremin ve arkadaşlarımın bunu anlayışla karşılaması kolay olmadı, çünkü onlar Müslüman değillerdi. Fakat ben yolumu çizmiştim artık, Müslümandım. Şu an hayatımdaki değişiklikleri görünce hepsi kabul ediyorlar ve onlar da anlıyorlar ki İslâm bana doğru olan yolları gösterdi.

Müslüman olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Müslüman olduktan sonra ben de hayatımı değiştirdim; okuldaki arkadaşlarımı, disko gibi boş eğlenceleri… Aslında yaşantım daha da zorlaştı, çünkü daha çok öğrenmeliydim ve İslâmı daha iyi yaşamalıydım. Dönüp arkama bakınca hayatımın gerçekten çok değiştiğini görüyorum. Eğer Müslüman olmasaydım, hayatım tamamen boş ve anlamsız olacaktı.

Buradaki Müslümanların yaşayış tarzı nasıl etkiledi sizi?
Bu soru gerçekten benim için zor, çünkü negatif olmak istemiyorum. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, İslâmı daha iyi öğrenmek ve bilmek için araştırmaya başlayınca, sorularıma cevap verecek kimseler yoktu. Sonra Müslüman kişileri aramaya başladım. Sorularıma cevap alabilmek için bir camiden randevu aldım. Oraya gittiğim zaman birkaç bayan beni karşıladı ve onlarla konuştum, sorularım olduğunu söyledim. Fakat sorularıma yeterli cevap alamadım. Sorularımdan bazıları namaz ve başörtüsü gibi. Bana verdikleri cevap sadece “Kur’ân’da yazıyor ve Allah emrediyor”, fakat bu cevaplar benim için yeterli olmadı, çünkü gerçekten anlamak istiyordum, diğerlerini takip etmek değil. Orada bulunan kadın gruplarına katıldım, fakat fazla gitmedim, çünkü orada bulunanlar beni yabancı gördüler, bana ‘Niye buraya geliyorsun? Sen Hollandalısın ve seçme özgürlüğüne sahipsin, sen bizlerden farklısın…” dediler. Açıkçası, istenmediğimi hissettim. Kendi kendime öğrenmeye karar verdim. Biraz zaman geçtikten sonra daha çok Müslümanla tanışmaya başladım, ümit etmiştim birşeyler öğrenirim diye, fakat olmadı. Tanıştığım insanlar namazlarını kılmıyorlar, sadece Cuma günü namaza gidiyorlardı. Ramazan ayında da bazı günler oruç tutuyorlardı. Bu arkadaşlarımdan evlenenler de oldu, fakat kısa zamanda boşanmaları bende merak uyandırdı. Nasıl olur bir Müslümanın hayatı? Alkol kullanmak, barlara veya diskoya gitmek veya diğer kadın ve erkeklerle beraber olmak mı? Fakat bana “Biz Müslümanız…” diyorlardı. Benim okuduğum ile etrafımda gördüğüm Müslüman yaşantısı tamamen farklıydı. Uzun yıllar bu şekilde aramayla devam ettim. Daha sonra bulmuştum. Gerçekten Kur’ân’ın yolunu izleyen, Peygamberimizin (asm) sünnetlerini işleyen, gerçekten Allah için namaz kılan ve ibadet edenler, birbirlerine iyiliği tavsiye edenler ve paylaşanlar vardı. Ne zaman ki onlarla tanıştım, işte o zaman inancım kuvvetlenmeye ve gerçek İslâmı daha çok öğrenmeye başladım. Tamamen kaybettiğim gücümü ve inancımı onlar sayesinde, onların yardımı ve desteğiyle tekrar elde ettim.

“KÜÇÜK SÖZLER”LE ARTIK HERŞEYE CEVAP BULMUŞTUM

Risale-i Nur’u nasıl ve nerede tanıdınız?
Eşim devamlı Risale-i Nur’u okurdu ve akşamları da Risale-i Nur sohbetlerine katılırdı. Sohbetlerden eve geldiğinde benimle paylaşırdı, hangi konuyu okuduklarını, ne konuşulduğunu bana söylerdi. Söylediği herşey bana çok açık ve net gelirdi. O kadar netti ki, kafamdaki sorulara cevap bulmaya başlamıştım. Geçen yıl eşimle sinemaya gittik, Bediüzzaman ve onun talebeleri hakkında bir filmdi bu. Açıkçası benim öğrenme açlığım gittikçe büyüyordu ve eşim bana İngilizce Risale-i Nur eserlerini getirdi, okumaya başladıkca kafamdaki sorular cevaplanıyordu. Yıllardır aradığım cevapları bulmaya başlamıştım. Bu yıl Hollandaca dilinde basılan “Küçük Sözler”i okuduğumda ise, artık herşeye cevap bulmuştum. Niye namaz kılıyorum, niye ibadet yapıyoruz, niye Bismillah diyoruz? Bediüzzaman herşeyi o kadar açıkça anlatmıştı ki, onu sevmemek elde değildi.

RİSALE-İ NUR, KUR’ÂN’I DAHA İYİ ANLAMAMI SAĞLADI

Size nasıl bir etkisi oldu?
Ne zaman Risale-i Nur’u okumaya başladım, bütün sorularıma cevap buluyordum. Sanki aklımı okuyor gibi cevaplar geliyordu karşıma. Verilen bütün örnekler Kur’ân’ı daha iyi anlamamı sağladı. Bana farklı bir bakış açısı kazandırdı. Meselâ, tabiata daha farklı bakmaya başladım, günlük olaylara değişik yönleri ile bakmamı sağladı. Çiçekleri, kuşları, ağaçları farklı yönleri ile gördüm ve gerçekten zevk almaya başladım. “Ne kadar güzel yaratılmışlar” diyordum artık. Bahçede oturup kuş seslerini, onların Allah’ı nasıl tesbih ettiklerini dinlemeye başladım. Fakat hayatımdaki en önemli değişiklik “Niye Allah bizden ibadet yapmamızı istiyor?” sorusunun cevabını bulmam oldu ve namaza başladım. Beni farklı âlemlere götürdü. Uzun yıllar sonra namaz kılmaya başlamak, fakat anlayarak… Geçen bütün yıllar namaz kılmayışımın sebebi, hepsi çok zor, nasıl bulacağım ben yolumu gibi, geçen zamanda bütün bu şeyler bana hissettirdi. Müslüman değil gibiydim, çünkü en önemlisi namazımı kılmamıştım. Namaz kılmaya kesin karar verdim ve kâğıtlara büyük yazılarla nasıl kılacağımı ve hangi sûre ve duâları okuyacağımı yazıp önümde bulunan duvara yapıştırdım ve 2 hafta sonra hepsini ezberlediğimi gördüm.
Ve inanıyorum ki eğer bizler gerçekten istersek, Allah kolaylık sağlıyor bizlere. Ben Arap harflerinin zor olacağını, öğrenemeyeceğimi düşünürken herşey o kadar kolay olmuştu ki… Eğer siz inanır ve güvenirseniz hiçbir şey imkânsız değildir.

İNSANLAR RİSALE-İ NUR’U OKUSALAR, İNANIYORUM Kİ
İSLÂMI DAHA İYİ ANLAYACAKLAR

Sizin hayat hikâyenizi okuyanlara bir mesajınız var mı?
Benim için söyleyecek birşeyler varsa, bu dünyamızın daha iyi bir hayat olması için, bütün Müslümanların dinlerine sahip çıkmaları ve en önemlisi iyi öğrenmeleri ve birbirlerini kardeş bilmeleri ve yardımlaşmasıdır. Eğer insanlar Risale-i Nur’u okusalar, ben inanıyorum ki İslâmı daha iyi anlayacaklardır. Kur’ân biz Müslümanlar için kutsal kitap, ama hepsini gerçek manasında anlayabiliyor muyuz? Ben kendim için söyleyeyim, Risale-i Nur’u okuyana kadar anlamamıştım. Hayatımızdaki çok basit örneklerle (tabiat, sanayi, ekonomi, bilim vb.) benim Kur’ân’ı daha iyi anlamamı sağladı ve Kur’ân’ı bana daha çok sevdirdi. Lütfen imanımızın inkişafı için devamlı okuyalım ve öğrenelim. Allah’a emanet olun. Duâlarınızı esirgemeyiniz.

Röportaj:-Fatih Yeşiltepe / Yeni asya

Mimar Sinan’ın Akıl Almaz Sırları “Selimiye Camii”

Selimiye’nin uzun yıllar boyunca süregelen, kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan hikayeleri günümüze kadar söylene geliyor.

Hz. Muhammed’i (S.A.V) rüyasında gören padişah II. Selim, Peygamberin emri üzerine onun rüyada işaret ettiği, bugünkü cami alanının bulunduğu yere bir cami yaptırmaya karar vermiştir. Selimiye’nin Temel Taşları Hakkında Koca Sinan, ustalık eserimdir, dediği bu yapının inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş. İki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş. İnşaatçıların kullandığı “zeminin oturması” denen bir olay vardır. Sinan da Selimiye’nin zeminini önceden sıkıştırarak,bu şekilde zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir. Temellerinin atılmasının uzun sürmesi hakkında İnşaat hızla ilerlemekte iken, Mimar Sinan bir gün ortadan kaybolmuş. Her yeri aramışlar, ama Mimar Sinan’ı kimse bulamamış. Tam 8 yıl sonra, Mimar Sinan çıkagelmiş. Caminin kaldığı yerden devam etmesini buyurmuş. Sultan Selim, inşaatın 8 yıl beklemesine çok sinirlenmiş: “Tez getirin Sinan’ı” diye buyruk çıkartmış.

Sultan Selim bu; tüm saray eşrafı korkudan tir tir titriyor, Selim’in gazabından korkuyorlarmış. Mimar Sinan gayet sakin huzura çıkmış. Selim “anlat” demiş sadece, gözlerinden şimşekler çakıyormuş. Hazır olmasını buyurduğu celladın eli kılıcının kabzasına gitmiş. Sinan kendinden emin, temelin sağlam olması için zaman gerektiğini söylemiş ve eklemiş: “Hesaplarıma göre 8 yıl gerekiyordu” demiş. Sultan Selim, eliyle cellada dur işareti vermiş ve Mimar Sinan’ın dehası karşısında diyecek bir şey bulamamış. Selimiye ve Çağrışımlar Selimiye Camii’nin 31.25 m çapındaki tek kubbesi Allah’ın tek olduğuna işaret eder. Benzer şekilde, Selimiye Camii’nin pencerelerinin 5 kademeli oluşu İslam’ın 5 şartını, 4 vaaz kürsüsü 4 hak mezhebini, Selimiye Külliyesi’ndeki toplam 32 kapı islamiyetin 32 farzını, arka minarelerde 6 yolun olması imanın 6 şartını, 12 şerefesi ise onikinci padişah tarafından yaptırıldığını ifade etmektedir.

Koca Sinan, ustalık eserimdir, dediği bu yapının inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş. İki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş.

İnşaatçıların kullandığı “zeminin oturması” denen bir olay vardır. Sinan da Selimiye’nin zeminini önceden sıkıştırarak, bu şekilde zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir.

1950-60 arası bir tarihte inşaat mühendisi, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir Japon heyeti Türkiye’ye geliyor. Heyet İmar ve İskan Bakanlığı’ndan izin alarak ülkemizdeki tarihi yapıları incelemeye başlamış. Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcını filan gezdikten sonra sıra Sinan’ın kalfalık eseri Süleymaniye Camisi’yle Sinan’ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camisi’ne gelmiş. Japonlar bu camiler üzerinde günlerce inceleme yapmışlar.

Bunun üzerine Türkiye programının gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yoğunlaşmışlar. Araştırmalarının sonucunda herhangi bir sarsıntı sırasında bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiği ortaya çıkmış. Minareleri incelediklerinde ise şaşkınlıkları ikiye katlanmış.

JAPON MÜHENDİSLERİN ŞAŞKINLIKTAN KALDIĞI AN

Her geçen gün şaşkınlıkları daha da artıyormuş. Çünkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevşek bir zemin üzerine inşa edildiğini anlamışlar. Ama bunca yıl, bu camilerde bir çatlak dahi olmamasına akıl sır erdirememişler

MİNARELERDEKİ RAYLI SİSTEM

Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturtulduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiğini görmüşler.

Daha derin araştırma yapmak için Edirne’ye, Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camisi’ne gitmişler. Selimiye’nin tüm sırlarını aylarını harcayarak çözmüşler.

Japonya’ya döndüklerinde ise Sinan’ın sırlarını uygulamaya sokarak şehirlerini Sinan’ın kullandığı sistemlerle kurup muazzam gökdelenler dikmişler.

Selimiye ile ilgili bir başka hikaye ise şöyle: “Bir gün Selimiye Camii’ne girenler, kubbenin altında bir Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler.Tabii hemen Japon’u, “Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lütfen oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon gözlerini kubbeden ayırmadan söyle sayıklıyormuş; “Bu imkansız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum. Bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı. Bu imkansız, orada hiçbir şey yok, orada hiçbir şey yok.”

SELİMİYE CAMİİ’NİN KUBBESİ

Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı beşinci bir işlem oluşturarak çözdüğü söylenir. Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir bir dehanın ürünüdür. Almanlar aynı sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kullanmışlar.

Yazan:Said

Trakya bostanı çiçek açmaya devam ediyor

Trakya bölgemizde yer alan denize sahil nadide bir ilimiz olan Tekirdağ’da hizmet faaliyetlerimiz devam etmektedir.

Maddi ve manevi inkişafların hızla devam ediyor olması, Trakya bölgesi için ümit verici ve şevke medar bir hadise olmaktadır. Fakat hizmetlere olan ihtiyacında ziyade olması gözle görülür bir gerçektir.

Bu inkişaflar neticesinde Cenab-ı Hakkın lütfu keremiyle, Tekirdağ ilimiz için bir eksiklik olan nur hizmetlerinin ifa edileceği merkezi bir binanın olmayışı cemaatimizi harekete getirmiş ve böyle bir binanın yapılmasına niyet edilmiştir.

Bu samimi niyetler neticesinde Cenab-ı Hak bir arsa nasip etmiş ve bu arsada inşa edilecek binanın projesi ve temel atma safhasına gelinmiştir.

Üstamızın da “Evet, hakikat ve ahiret için çalışanlara karşı bu millet, bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş.” diye ifade buyurmuşlardır.

Şimdi böyle önemli bir eserin vücuda gelmesi için dua, gayret ve koşma zamanı gelmiştir.

Allah nasip ederse, sizlerin de dua ve himmetleriniz vesilesiyle inşaata başlayarak böyle güzel bir hizmet merkezini Tekirdağ ilimize kazandırma duası, azmi ve gayreti içerisindeyiz.

Bu vesile ile herkesten Allah razı olsun diyor bu binanın hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ediyoruz.

Tekirdağ Nur Talebeleri

İnşaat hakkında genel bilgi almak isteyenler ayrıca trakyanur@hotmail.com mail adresinden bilgi alabilirler…

İşte yapılması planlanan mekanımız:

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version