Kocana Yar Mısın?

Genç, kapalı bir hanım, dört beş yaşlarındaki kızının elinden tutmuş bana geldi, diyor ki;

İbni Teymiye’yi okumuş. Tarikata, şeyhe, rabıtaya karşı çıkıyor. Buna ne dersiniz?

Hanım, imam hatip lisesi mezunuymuş. Kitap okumayı ve dinî hizmette bulunmayı çok severmiş. Fakat…

Evet, fakat kocası da başka bir kadınla yaşamaya başlamış. Ne yapmalıymış?

Dedim ki: “Bak kızım, o kadın senden daha bilgili, daha çok ibadet eden, daha çok evine bağlı biri değil. Peki, hiç düşündün mü, kocan neden seni terk etti de, o kadınla yaşamaya başladı?

Genç hanım gözyaşlarını silerken, “Ben de bunu anlayamıyorum ya!” dedi.

Anlamayacak ne var? O kadın kocana daha iyi yâr oldu da ondan… Sen kendi hayatını yaşıyorsun. Kendini bekâr veya dul mu sanıyorsun? En önemlisi, sen evinle, çocuğunla evlendin; o kadın ise kocanla evlendi.

İbni Teymiye’yi, hacıyı, hocayı yine anlarsın. Evvela kocanı anlamaya çalış!..

Salon, misafir odası, günlük oda, yatak odası, mutfak… Bunların her biri bakıma muhtaç!

Peki ya kocan?

Odadan odaya geç, koltukların tozunu al, kapıyı bacayı sil, halıları süpür… Buzdolabına koş. Dünden kalanlar, akşama pişecekler derken enine boyuna bir keşif başlar.

Ya kocanı ne kadar keşfettin?

Mutfağa gidince orada kaybol. Bir de çocuğu ilave ederseniz, artık koca devrede yok!.. Hele hele kırk yaşını aşmışsa, o kadın yalnız evini ve çocuklarını bilir. Kocası umurunda değil.

Dikişten yemeğe kadar her şeyi anlayan hanımlar, evliliğin sırrını anlayamıyor…

Elinden iş gelmeyen hanımlarsa, kocasının gönlünü almasını bildiği için, kocası da onun noksanlarına göz yumuyor. Becerikli hanımlar da yakınıyor, “Elinden iş gelmeyenler şen şakrak, bizim talih suya düşmüş!.. Böyle hayat mı olur!

Elli yaşına gelmiş pek çok dindar kimsenin karısından ayrılmaya veya ikinci bir evlilik yapmaya kalkıştığına şahit oldum, “Benim kadın eviyle, çocuğuyla evli kardeşim, benimle evli değil. Ben de kendime eş bulayım” diyor adam. Çünkü erkek yemeği, yatacak yeri bulabilir fakat eş, yâr bulamaz; hele dindar ise…

Dünyanın çeşitli yörelerinde ak saçlı eşlerin kol kola yürüdüklerini gördüm. Bizde de adam bir âlemde, kadın başka âlemde… Evliliğin esasında yardımlaşma ve nezaket vardır.

Bende hangi yanlışı buluyorsun? Seninle daha iyi anlaşmak için ne yapabilirim?” soruları yuvayı kurtarabilir. Fakat gurur mani oluyor.

Son olarak şunu söyleyeyim ki; kocasını memnun eden kadın, onu kendine bağlar.

Hekimoğlu İsmail

Kur’an günleri

Mektep programlarımız zaman içinde dinden ve milliyetten sıyrılarak ortaya Nasrettin Hoca’nın leyleği makaslayıp “şimdi kuşa benzedin” demesi gibi bir güdüklüğe bilinçli olarak uğratılmıştır.

Okuyup yazan kesim batının bakış açısına göre hem din karşıtı olmuş, bu üç kıtada at oynatan ve cihana ilmi öğreten, millet millet olmasını bile illet ile zayi etmiş bir millet haline gelmiştir. Bu bilinçli olarak yapılmıştır, Bediüzzaman tehlikeyi görmüş, “Çocuklarınızı okutun yoksa bu din elden gider” demiş.

Askeri Rüştiyelerin 1294 tarihli devlet salnamesindeki programlarındaki dersler şöyle! Sarf, Kavaid-i Farisi, İlmihal, İmla-yı Türki, Hüsn-i Hat, Resim, İkinci sınıfta Nahiv, Hesap, Coğrafya, Farisi, İmla-yı Türki, Fransızca, Hüsn-i Hat, Resim, son sınıfta Mantık, Tatbikat-ı Kavaid-i Arabiye, Hesap, Hendese-i Hattiye, Coğrafya, İlm-i Mevalid, Kavaid-i Osmaniye, Fransızca, İmla-yı Türki, Hüsn-i Hat, Resim”

Bu derslerin arasında modern edebiyat ve modern bilimler ile birlikte İslam dininin temel dersleri de vardır. Hem dünyaya hem de ahirete açılan pencereleri vardır bu müfredatın. O günden bugüne bu derslere bir bakın ne kadar bilinçli olarak ayıklanmış ve ne ararsan bulunur derde devadan gayri türünden bir program ve hiçbir derde deva olmayan bir nesil ortaya çıkarılmıştır.

Bu dersleri okuyan Kur’an okur ve anlamını verir, vaaz da verir hutbe de, batı edebiyatını da okur, Arap ve Fars edebiyatını da. Bize yutturulan modernizm bizi hem İslam dünyasından, hem İslam’dan hem de batıdan koparmıştır, soylarını araştır bunları yapanlar ya dönmedir veya ezeli düşmanımız insanların kurt postuma bürünmüş olanlarıdır. Ne gariptir ki bunu bize modernizm diye yutturmuşlar, aslında bizim cevherimizi bozmuşlar dejenere etmişlerdir.

Harb okullarında okutulan programlar konusunda Mehmet Esat konuşur. “Ezcümle evailde mekatib-i askeriyede Nuru’l-İzah ve Dürr-i Yekta ve Halebi tedris olunduğu gibi, muahheren, daha sonra yani 1284 Ramazan-ı Şerifinde idadiyelerde Amali nam risale-i manzume tedris olunup havi olduğu adab-ı İslamiye ve fezail-i Celile-i Subhaniye ve Kur’aniyenin fevaid-i meslekiyesiyle hakikaten tathir-i vicdan ve tenvir-i dil ü can ediliyordu.

Keza Ramazan-ı Şerifde intişar-ı İslam nam eser-i celil tedris olunup Asr-ı Saadetin, Sultanü’l-Mücahidin ve Resul-i Kevneyn Efendimizin (Asm) Sahabe-i Güzin hazeratının intişar-ı din-ı mübin için kıtaat-ı malumeye ne suretle ihtiyar-ı sefer ettikleri beyan edilirdi.” (Mehmet Esat, Mirat-ı Mekteb-i Harbiye)

Şu an nereden nereye geldiğimizin resmidir bu.

Kur’an bir din kitabı olduğu kadar bir sanat kitabıdır.

Onda peygamberlerin karşılaştığı bütün olaylar her insanın hayatında karşılaşabileceği ve onları esas alarak davranacağı bir olaylar ve insanlar fihristidir.

Hz. Hızır’ın bir yıkılmakta olan duvarı yapması, daha sonra büyüyecek yetimlerin hazinesini gizlemesi, onları düşünmesidir, yine Hızır’ın gemiye gelmesi Salih insanların gemisini kurtarmak içindir.

Hz. Musa’nın milletinin umursamazlıkları karşısındaki sabrı bize binlerce derstir, Yahudilerin ve İsrail oğullarının umarsızlıkları her insanın karşılaşabileceği davranış modelleridir. Peygamberlerin sabır örnekleri her insan için gereklidir.

Kur’an’ın derinliğini Bediüzzaman anlatır.

Şu kainatın büyük kitabının ezeli tercümesi, her varlığın Allah’ın varlığı için gösterdiği konuştuğu farklı dilleri tercüme eden ebedi bir kitap,
gayb ve görünen âlemdeki her şeyi bize haber veren bir kitap,
yerde ve gökte Allah’ın yeri ve göğü inşada kullandığı isimlerini okuyan ve belleten bir kitap,
olayların arkasındaki manaları ortaya çıkaran bir kitap,
Allah’ın gayb cihetinden gelen iltifatlarının kitabı,
İslamiyet manevi âleminin güneşi, temeli, geometrisi, yüksek âlemlerin haritası,
Allah’ın zat, sıfat ve esması ile kutsi işlerinin izah kitabı,
açık izahı, kat’i delilleri, derinlikli tercümesi,
İslam âleminin terbiyecisi, büyük insanlık olan İslamiyet’in ışığı, insanların âlemdeki sırlarını gerçek çözümleyen hikmeti,
İslamın hayat suyu ve ışığı, insanlığı saadete götüren yol gösterici hidayet rehberi, şeriat kitabı, dua kitabı, hikmet kitabı, ibadet kitabı, emir davet, fikir, zikir, kitabıdır.

İnsan Kur’an okurken orda olan

Allah’ın kahramanları olan peygamberler ile konuşur, onlar ile dostluklar kurar ve onları hayatına rehber eder. Oradaki kötülerin akıbeti ile uyanır, onlardan uzak kaçar. Olayları görür ibret alır, insanları görür ibret alır. Hafızasında onu tutan insanlar ve olaylar zincirine göre kendini yönetir. Belagat, sanat, incelik, zerafet, daha neler neler öğrenir.

Bediüzzaman okullardan kovulan din yerine

Medrese modeli getirmekle her yaşa hitab eden bir üniversite açmış, onun eserleri her yaşa hitab eden eserlerdir. Medresetü’z-Zehra, nasıl bir uygulamadır buradan görelim. Yıkılan bir okul geleneği yerine milleti ve devleti kurtaracak bir proje ve uygulama. Ne kadar derin düşünülmüş. Ne kadar icraatın farkında, yapılması lazım gelenin farkında.

İkinci Şua’nın Üçüncü Meyvesi hem bir sanat kitabı, hem estetik kitabı, hem tevhid kitabı, hem psikanalitik kendini toplama ve derleme kitabı, hem aleme bir armonik bakış açısı geliştiren bir tevhid yorumudur. Bu yüzden Bediüzzaman “Bu risale benim nazarımda çok mühimdir, onu anlayarak okuyan imanını kurtarır inşallah” der. Kim anlayarak okudu ise Münker Nekir ondan soru soracak, dikkat edelim hanımlar beyler.

İşte şimdi ne oldu? Bak arkadaşım ne oldu?

Kur’an okullarda ders kitabı oldu.

Bugün bizim eşsiz bir bayramımızdır, herkes bir davulcu zurnacı bulsun bulunduğu şehrin sokaklarında çaldırıp bu günü kutlasın, ben sabahtan davulcu zurnacı aradım. Buna sebeb olanlardan bütün mülk ve melekût âleminin sakinleri memnun. Allah bu inanılmaz azametli icraatından dolayı Allah onlardan Âdem babamızın yere ayak bastığından bu güne bütün hayırlı işlerin saliseleri adedince memnun olsun.

Bugün bayram günü

Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer

Peygamberimiz Neden Çok evlendi?

Evlilik müessesesi insanlık tarihi kadar eskidir. Bir erkekle bir kadının evlenip aile kurmasının ise bir çok nedeni vardır. Bu nedenlerin en başında neslin devam ettirilmesi ve şehvani duyguların tatmini gelir. En öncelikli gaye ise,neslin devam ettirilebilme hususudur.

Peygamber (asm)’ın evliliklerini bu açıdan incelediğimizde, neslinin Hz. Hatice’den devam ettiğini görürüz.O zaman akıllara şu soru gelebilir: Peygamberimiz o halde, neden çok evlendi?

Bu soru, bir çok müslümanın zihnini yormaktadır. Peygamberimizi (haşa) kadın düşkünü gibi göstermeye çalışan insanların da bu husustaki emekleri! çok büyüktür.

O halde Peygamberimizin evliliklerine bir göz atalım.

25 yaşındayken ilk evliliği,40 yaşında dul bir kadın olan Hz. Hatice ile gerçekleşmişti.Bu evlilik Hz. Hatice vefat edene kadar devam etmiştir.Peygamberimiz,Hz. Hatice vefat ettiğinde 50 yaşındaydı.İkinci evliliği,53 yaşında dul olan Hz. Sevde ile olmuştur.3 yıl sonra Hz. Sevde de vefat etti.

Enteresan olan,peygamberimizin bir çok kadınla evli olma hali,53 yaşından sonraki dönemi kapsamaktadır ki,bu hayatının sadece son 10 yılını içerisine alır.Malumdur ki,bir erkeğin şehvani duygularının en yüksek olduğu yaşlar ortalama 15-45 yaş arasıdır.Bu hakikat,53 yaşındaki peygamberimizin,hiç bir zaman nefsani duygulardan dolayı bir çok hanımla evli olmadığına delil olarak yeter bile.

Peygamber (asm) ki,Mekkeli müşriklerin,davasından vazgeçme şartıyla başlarına reis yapıp,en güzel kadınlarla evlendirmek istedikleri kişi.Peygamberimiz bu teklife karşı şöyle cevap vermişti:Sağ elime güneşi,sol elime de ayı verseniz,vallahi ben bu davadan yine de vazgeçmem.40’lı yaşlarda aldığı bu teklifi neden reddetmişti ki peygamer,madem kadın düşkünü birisiydi?

Peygamberimizin diğer evliliklerinin bir çoğu da zaten yaşlı ve dul kadınlarla olmuştur.Bunlardan bazılarını sıralayalım:Hz. Sevde,53 yaşında ve dul
Hz Zeynep b. Huzeyme,60 yaşında ve dul
Hz. Ümmü Seleme,4 çocuklu ve 65 yaşında dul
Hz. Ümmü Habibe,55 yaşında ve dul
Hz. Meymune,2 çocuklu ve dul

Eğer nefsi duygular yüzünden de değilse,neydi evliliklerinin nedeni?

Peygamberimizin evliliklerinde bir çok hikmet mevcuttur.Bunların en başında,peygamberimizin özel hallerinin ümmete ulaşmasıydı.Zira peygamberimizin sözleri gibi hareketleri de hüküm kaynağıdır.Bu özel hallerin ümmete ulaşabilmesi ancak hanımları vasıtasıyla mümkündü.Peygamber hanımları da bu görevi eksiksiz yerine getirdiler.Dini hükümlerin bir çoğunu bizler bugün hanımları sayesinde bilmekteyiz.
Siyer kitaplarına baktığımızda bu hükümlerin sayısının hiç de azımsanmayacak çoklukta olduğunu görebiliriz.En çok hadis rivayet eden kadın olan Hz. Ayşe’yi,bunun en güzel ispatı olarak sayabiliriz.

Diğer önemli nedenlerinden birisi de,ümmetin hanımlarının,bizzat peygamberimizin hanımlarından bir çok dini meseleleri öğrenmeleriydi.Erkekler için sorularına cevap bulmak daha kolaydı.Peygamber efendimizi görüp,her sorusunu sorup cevap alabilmekteydiler.Hemcins olmaları hasebiyle,mahrem olan meseleleri de rahatlıkla konuşabilmekteydiler.

Hanımlarda ise durum böyle değildi.Peygamber efendimizle her zaman görüşmeleri mümkün olamıyordu.Bu yüzden peygamberimiz bir çokla eşle evlenmiş ve sahabe hanımlarına her sorularına,özellikle de mahrem sorularına cevap vermişlerdir.Böylelikle dini bilgiler daha çabuk ve hanımlara da ulaşabiliyordu.

Peygamberimizin çok evlenmesinin bir hikmeti de,sosyal güvenlik sağlayıp,aynı zamanda da dini daha köklü olarak daha çok insana ulaştırmak içindir.Peygamberimizin evlendiği eşleri,çeşitli kabilelerdendi.Böylelikle peygamberiz bu kabilelerle bir gönül bağı kurmuş,hem de aynı zamanda Müslümanlara dost olarak kazandırmıştır.Müslümanların o zamanda aleyhinde olan düşmanlarını göz önünde bulundurduğumuzda,bunun ne kadar gerekli olduğunu daha iyi anlayabiliriz.

Peygamberimizin,yukarıda da zikrettiğimiz evliliklerini incelersek,bir çok dul kadınla da evlenmiş olduğunu görürüz.Peygamberimizin çok evli olmasının bir hikmeti de,dul olan kadınları himaye etmek,namus ve iffetlerini korumak istemesidir.
Kadın haklarını! Savunan feministlere burdan selam ediyorum!

Öte yandan,o zaman şartlarında çok eşli olmanın normal olduğunu da gözler önünde bulundurduğumuzda,peygamberimizin her evliliğinin bir hikmeti olduğunu ve ona kadın düşkünü imajını vermek isteyenlerin,iddialarında ne kadar haksız olduklarını görebiliriz..

Hüseyin Tuğrul
h.tugrul92@gmail.de

İman ve İslam Kardeşliğinde Yükselmek

İnsan, başına bir dakika sonra ne geleceğini bilemediği için her an hazırlıksız durumlarla karşı karşı kalabilir. Bu ister olumlu ister olumsuz karşılamalar olsun, eğerci başımıza gelecek olayları tahkiki iman gözü ile tezahür etmez isek, duygularımızı yaşanacak olaylara kontrolsüz teslim etmiş oluruz.

Yaşanan olumsuzluklar bizi derin düşüncelere itebilir, günlerce zihnimizi meşgul edebilir, hatta o kadar etkilenebiliriz ki Depresyonlar geçirebilir ve içinden çıkamayacağımız haller yasayabiliriz. Bu sıkıntılardan kurtulmanın yolları elbette var. Biz müminler kaza ve kaderin Allah (C.C) tan geldiğine iman etmekle bu sıkıntıları bertaraf edebiliriz. Bu İman hakikatine inanmayan veya bilmeyenler, bilmediklerinin düşmanları oldukları için başlarına gelen sıkıntılardan kurtulamazlar. Ayrıca enaniyetlerine güvenip cevreden gelecek yardım ellerine de el uzatmazlar.

Mümin ise yaptığı hatadan dolayı tövbe etmeli ve kendini yüce yaratıcının rahmet kucağına bırakmalıdır ve yaptığı hatayı iyi analiz edip tekrar aynı hataya düşmemek için hatasından ders çıkarmalıdır. Eğer hatalarımızdan ve dönmemiz gereken yoldan dönemediğimiz zaman sadece kendimizi kaybetmiş olmakla kalmayıp, sevdiklerimizin ve ailemizin yavaş yavaş bizden uzaklaştığını görür ve bir zaman sonra onları da kaybettiğimizi anlarız.

Hayatimizi sürdürdüğümüz dünya durağı bir imtihan yeri olduğunu unutmamalı, o sebepten dolayı da her an imtihana tabi tutulacağımızın farkında olarak hayatimizi devam ettirmek ve düştüğümüz hatadan ve günahtan çıkamamaktan korkmamız gerekir. Madem hayat kısa ve imtihan büyük, o zaman bu durumdan kurtulmanın yegâne yolu iman hakikatlerini hayatımıza yansıtmaktan geçiyor. İmanımızı ne kadar güçlü tutabilirsek, içinde bulunduğumuz ahir zaman fitnesinden ve zorluklarından o kadar az tahribat ile dünya hayatinin imtihanlarından sabır ile geçmiş oluruz.

Bir diğer yol ise, nasıl ki on bin kişilik bir düşman ordusuna karşı koyabilmek için, karşısına en az o kadar bir ordu ile yada daha fazlası ile çıkmak gerekir, aynen bunun gibi yaşadığımız bu hayatın içindeki manevi hayatımıza hücum eden düşmanlara karşı İslam kardeşliği, birlik ve beraberlik, güçlü aile bağları ve cemaat şuuru ile karşı koyabiliriz.

İnsanlarla birlik olmak, onlarla fikir alışverişinde bulunmak, yaşadığımız aktüel meselelere iman ve İslam penceresinden bakabilmek, menfaatin olmadığı ilim ve irfan`a talip insanlarla birlikte olmanın faydalarını ve güzelliğini, kendi alemimizde nasıl manevi inkişaflar verdiğini yasayarak anlayacağız.

Vakit geç olmadan, kendimizi, sevdiklerimizi ve ailemizi kaybetmeden. Nefsimiz ve enaniyetimiz maneviyatımızı eritmeden, biz nefsimizi ve enaniyetimizi bu büyük İslam kardeşliği havuzuna atıp eritmemiz gerekir. Göreceğiz ki nefsimiz ve enaniyetimiz eridikçe, Ruhumuzda inkişaflar (yükselmeler) olacaktır.

 Zübeyir Kılıç

Zamanın Firavunu Diktatörler

Diktatör,sözlük anlamıyla bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimseye denir.

Diktatörlerin belirgin üç özelliği vardır.Bunlar:

1.Korkaktırlar.

2.Halkın eğitime önem vermezler halkı cahil bırakırlar.

3.Her zaman içerideki halkı kontrol etmek için dış düşmanları vardır.

Evet diktatörler korkaktır.Gölgesinden bile korkar,kimseye güvenmez.Çünkü insanlara yaptığı kötülüklerin farkında oldukları için halk tarafından sevilmediklerini bilirler.Yerine geldiği zaman en yakınındaki kardeşini bile öldürmekten çekinmezler.Onlara göre diktatörlüğü sürdürmek için kimseye güvenmeyeceksin.Herkesten şüpheleneceksin.Bir çoğu kardeşini ve yakın akrabalarını en ufak bir şüpheyle öldürmüşlerdir.Bu durum diktatörlerin ne kadar korkak olduğunu açık bir şekilde gösterir.

Diktatörlerin ikinci bir özelliği de halkının bilinçlenmesini istemezler.Dikkat edilirse tek adam ile yönetilen ülkelerde okur yazar oranı yüzde 40-50’lilerde dolaşır.Burada halk bilinçli bir şekilde cahil bırakılır.Halkın cahil bırakılmasındaki amaç halkın daha kolay yönetilmesidir.Cahil halkı sürü mantığı ile daha kolay yönetirler.Eğitimli  bir halkı istedikleri gibi yönetemeyeceklerini bilirler.Günümüzde Ortadoğu ülkelerinde meydana gelen halk hareketlerinin arkasında bilgili ve  bilinçli bir gençlik vardır.Artık ne Suriye,ne Libya ve ne yemende gençler daha önceki nesiller gibi sürü mantığını kabul etmemektedir.Artık bilgi toplumunda diktatörlerin yaşama imkanı olmadığı ortaya çıkmıştır.Basın-yayını ne kadar engellemeye çalışsallarda  facebook ve twitter gibi ağlar bütün bu engelleri ortadan kaldırıp kalabalıkların organize olmalarını sağlıyor.

Diktatörlerin üçüncü bir özelliği de her zaman bir düşmanları vardır.Bu düşman diktatörler için bir can simididir.Ne zaman halkın kendisine karşı bir hareketi olursa hemen düşmana saldırır veya bu halk hareketinin düşman tarafından organize edildiğini öne sürerek kendisine karşı yapılan bu haklı başkaldırıyı düşmanların işi olarak göstermeye çalışır.Buna en iyi örnek Suriye ve Libya’daki halkın barışçıl ve meşru isteklerini İsrail ve Amerika’nın planladıklarını,bu göstericilerin buralardan yardım aldıklarını iddia etmeleridir.Halkın meşru isteklerine olumlu cevap vereceklerine halka silahla cevap vermeleridir.

Sonuç olarak Ortadoğu da meydana gelen halk hareketleri diktatörlerle ilgili yukarıda saydığımız üç özelliği haklı çıkarmaktadır.Bundan sonra diktatörlerin korkaklıktan gelen zalimliği de, halkı cahil bırakması da ,halkı uyutmak için düşman üretmesi de onların ömürlerini uzatmayacaktır.Halklar artık bilinçlenmiştir.Bilinçli bir halkın önünde hiçbir engel duramayacaktır.

Hamit DERMAN

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version