Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Ahlakı İslamiyeyi Yalnız Sözle Değil, Pratiği ile Yaşamanın Tesiri

İnsan pratiğe sergileyebildiği güzel ahlâkın ta kendisidir. Bundan anlaşılıyor ki: dindar olan konuştuğunu işi ile tasdik edemezse, Müslümanın bu vaziyeti onun iyi biri olmamasının başta gelen alâmetlerindendir. Eğer konuştuğunu yaşamazsa zayif imanlı olanları dinden uzaklaştırmaya sebep olur. Müslümanlığa leke sürer Çünkü “Lisanül hal entaka min lisanil-mekal” (İnsanin hali, dilinden daha konuşkandır.) Bu Arap ata sözü insanın işi, ağzının nasihatinden fazla te’sirıni gösterir demektir. Bediüzzaman hazretleri de bunu şöyle tasdik eder:

“Eğer biz ahlak-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’alimile izhar etsek, (İslam ahlakının ve iman hakikatlerinin mükemmelliğini işimizle göstersek) o zaman sair dinlerin tâbileri ve milletleri elbette cemaatlerle İslâma  girecekler. Belki de küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri dehalet edecekler. (dahil olacaklar.)” sözü ne kadar manidardır değil mi?

Ziya Paşanın da; “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” mısrası, iddiamızı teyid ediyor. Evet biz güzel ahlakın özelliklerini ortaya koymak için, ilk önce kalbimize gözümüz ve kulağımızla bir şeyler almağa çalışırken, söylediklerini pratiğe koyanların sözlerini dinleyeceğiz, bu gibilerin kitaplarını okursak o kitaplardaki sözlerin te’siri bizlere daha fazla tesir eder.

Manen ilerlemiş zatlarla beraber bulunmanın farkları:

Makedonyalı büyük bir âlim Ataullah Efendidinin sözü: Ben icazet (diploma) aldıktan sora ruhen terakki eden zatların yanlarında kalmasa idim, kapkara cahil kalacaktım. Yani ilmini pratiğe dökmüş kimselerin yanında oturup, onlardan teori ile pratik dersini beraber almasa idim kapkara cahil kalırdım demiş.

 İşte âilesinden sağlam terbiye alan bir ilkokul öğrencisinin nasıl bir toplantıdaki insanları şaşırttığını görelim.

Toplantılardan birinde adamlardan biri meşhur bir adamı sitayişle överken çevredekiler ona haklısın dedikleri halde, altı yaşındaki çocuk ortaya atılmış, hayır ben onu sevmiyorum, o adam iyi birisi değil. Ona ne için sorduklarında? O da, ben  işittim ki, o adam içki içiyormuş içki içen iyi birisi olabilir mi demiş? Ayni çocuk bir gün öğretmenler salonunda, öğretmenini sigara içerken görmüş. Öğretmeni sınıfa gelince, çocuk parmak kaldırıp, öğretmeni, ne istiyorsun sorunca, öğretmenine: Öğretmenim bu sınıftan ayrılmak istiyorum demiş. Öğretmeni nedenini sorunca, ben seni sigara içerken gördüm, korkarım ki senin o kötü tiryakiliğini bana da öğretirsin de ondan. İşte âilesinden sağlam terbiye alan çocuk nasıl yaşlı adamların yanlışlarını bulup onları uyarabiliyor. Hatta, öğretmenine de nasihat edip ders verebiliyor.

Teoriyi pratiğe dökmenin ehemmiyeti daha iyi anlaşılması için, Asr-ı saadetten bir örnek vereyim: Peygamberimize (a.s.m.) Kur’an-ı Kerim ilk nâzil olmaya başladığı devirlerde, İslamiyet’i yaymak için çevredeki kasaba ve köylerde yaşayanlara Kur’an’ı Kerim okumak icap ediyordu. Peygamberimiz (a.s.m.) da bunu gerçekleştirmek için ara sıra sahabeleri toplayıp, Kur’an-ı Kerim’i daha fazla ezber bilenleri çevre köy ve kasabalara gönderiyordu. Bunu gerçekleştirmek için, yine bir gün sahabeleri topladı. Kim daha çok Kur’ani Kerimi ezber bildiğini öğrenmek için Sahabeleri bir yere topladı. Onları dinledikten sonra yaşlılardan bir sahabi daha çok ezber bildiği meydana çıktı. Peygamberimiz (a.s.m.) ona, isimlerini sayarak şu şu yerlere git de onlara Kur’an Kerimi oku buyurdu, orada bulunan genç sahabelerden biri itiraz edip Peygamberimiz (a.s.m.) a; Ya Resûlallah ben gencim, ondan daha fazla ezberleyebilirdim. Fakat ben ezber  bildiğimle amel etmeden, yani bildiğimi pratiğe dökmeden daha başka sureyi ezberlemiyorum deyince: Bu sefer Peygamberimiz (a.s.m.) ona; madem sen pratiğe o kadar önem veriyorsun, haydi sen git diyerek onu gönderdi. İşte asr-ı saadetten verdiğimiz bu örnek, bize  bilgilerimizi pratiğe dökmenin ne kadar mühim olduğunu gösteriyor.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Bu Mübarek Ramazan Ayında Allaha c.c. Kulluğumuzu Secde-i Şükranla Artıralım

Mademki mahlûkatın en şereflisi insandır. İnsanların da en mükemmeli ve ahlâkça en faziletlisi, Peygamberimiz aleyhissalatu vesselâmdır, ve ondan sonra diğer peygamberler (a.s.) ve Sahabe lerdir. Ondan sonra da Ahır zaman Mehdisidir. (23 Mektüp) Allah bizleri bi hakkin ona talebe eylesin Biz Müslümanları çok seven Allah’ımız, mahlukatın yaratılmasına sebep olan Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselâmı, bizlere numune-i imtisal olmak için O Zatı (a.s.m.) bizlere gönderdi.  Kur’ân-ı Kerimde meâlen; “ Muhakkak ki Sen en büyük bir ahlâk üzerindesin ” (Kalem 4) buyurmuştur. Yine İslâm ahlakında terakki etmemiz için Yine Allah Kur’ani Kerimde: “Habibim Ahmed, Resulum Ya Muhammed, de ki. Eğer Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allahta sizi sevsin.”(Âl-i İmran 31) Çünkü, Allahu Azimüşşan O Zatta (a.s.m.) İslâma ait güzelliklerin tamamını cem etmiş. Bu sebepten, bize numune-i imtisal olup, örnek almamız için, O’nu (a.s.m.) bize göndermiş. Bir Nur talebeleri Allahımıza ne kadar şükretsek azdır ki bizleri Ahır zaman mehdisine talebe olmakla şereflendirmiş.

Bunu da bilmemiz lazım ki Onun ümmeti olan bizler, imanımızı yenilemek maksadı ile tekrar tekrar, Allahtan sonra Peygamber’imize (a.s.m.) şehadet getirirken, “Resuluhu ve Âbduhu” demeyip, Allahın hak ettiği kulluğunu, Peygamberliğin önüne çıkararak, “Âbduhu ve Resuluhu” diyoruz. Öyle ise onun sünnetini yaşamakla, o Zatın (a.s.m.) yolunu tam takip edip kullukta dahi ilerlememiz lazım ki, O’na hakiki ümmet olalım. Bilhassa bizlere lutuf ve ihsan buyurulan, bu mübarek Ramazan ayında Allaha karşı kulluğumuzu artırmak için çok gayretli olmamız icab ediyor.

Çünkü O Mübarek Zat (a.s.m.) Hz. Âişe’den izin isteyerek, yataktan kalkıp teheccüd namazını kılmaya durmuş. Namaz esnasında ağlayarak seccadesini ıslattığını gören Aişe validemiz, “Ya Resülallah, niye bu kadar ağlıyorsun, Allah seni Âlemlere Rahmet olarak göndermedi mi?” Deyince, O Zat (a.s.m.) da cevaben “Ya Âişe ben Allah’ıma karşı şükreden kul olmayayım mı?” demiş. Şimdi düşünün o nasıl ve ne gibi nimetlere şükretmesi lazım dı? O suyu bizim gibi çeşme musluğundan değil hayvan derisi içerisinde ne kadar uzak yerlerden getirmiş. Bir defa düşünün! Hz. Ebu hureyreden rivayet: Aleyhissalatu vesselelam arpa ekmeğinden başka yememiştir. Hatta  hiçbir zaman da arpa ununu elekle elememiştir. Gıdasını arpa ekmeğinden ve hurmadan alarak, hasır üstünde oturup hurma lifleri ile dolu yatakta yatan, O Zatın (a.s.m.) nasıl şükretmesi lazım? Biz ise yaşadığımız bu lüks hayat için Allah’ımıza ne kadar çok şükretmemiz gerektiği fark edip anlamamız lazım değil mi?

Peygamberimiz a.s.m. bizim gibi birkaç tabak yemek önünde görmemiş. Belki Hendek savaşında hendek kazarken sahabelerden biri Ya Resulallah  a.s.m. bak açlıktan karnıma taş bağladım deyince: Resulullah a.s.m ona göstermek için çıkarıp bak ben bir değil iki taş bağlamışım diyor.

Hz. Peygamberle (a.s.m.) on yıl evlilik hayatı yaşamış olan Hz. Aişe radıyallahu anhanın, Aleyhissalatu vesselam için, şöyle dediği rivayet olunur.

” Aleyhissalâtu vesselâm! İnsanların en güzel ahlâklısı idi. Hiçbir çirkin söz söylemez ve hiçbir çirkin harekete tenezzül etmezdi. Çarşı ve pazarlarda bağırıp çağırmazdı. Kötülüğü kötülükle karşılamazdı. Affeder ve bağışlardı. İnsanların en naziği, iyi huylusu ve güler yüzlüsü idi. Allah yolunda cihad dışında ne bir hizmetçiye, ne bir cariyeye, ne de bir kimseye el kaldırmış değildi.”

Hz. Ali kerremallahu vecheh, Peygamberimizi (a.s.m.)  şöyle tarif ediyor ve diyor: Hz. Muhammed (a.s.m.),

“Daima güler yüzlüydü. Yumuşak huyluydu. Esirgemesi, bağışlaması boldu. Katı kalpli değildi. Kimseyle çekişmezdi. Kimseye bağırıp çağırmazdı. Kötü söz söylemezdi. Kimseyi ayıplamazdı. Pinti ve cimri değildi. Hoşlanmadığı şeye göz yumardı. Ümit bekleyeni umutsuzluğa düşürmezdi. Bir şey hakkındaki hoşnutsuzluğunu açığa vurmazdı. Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı. Hiç kimsenin ayıp ve kusurunu araştırmazdı. Hiç kimsenin hakkında sevaplı ve hayırlı olmayan sözü söylemezdi. İlim ve sabrı kendisinde toplamıştı. Hiçbir şey kendisini kızdırmazdı.”

Hz. Ali bu sözleri, Resûlullah’la yaşanmış otuz küsur yılın şahitliğinde söylemiş olduğu sözlerdi. Biz Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam’ın ümmeti olduğumuz için, Ondan (a.s.m.) şefaat ümit etmek için, acaba O’nun (a.s.m.) yolunu takip edip sünnet-i seniyesini yaşamamız lazım değil mi?

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Nurlu Nesili Bekliyoruz (Şiir)

Haklı davaya inanmış,

Göz ile kalbi uyanmış,

Da’vanın aşkıyla yanmış,

Nurlanmış nesil geliyor,

 

Tüm engelleri aşacak,

Şerirlerden kurtaracak,

Allah adıyla coşacak,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Vatanına verecek şan,

Din le dünyaya çalışan,

Fezaları geçip aşan,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Vatandaşa hor bakmayan,

Da’vasından hiç sapmayan,

Namert onu kapamayan,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

İslama hizmet gayesi,

Hak dinden çoktur payesi,

Nurcuların sermayesi,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Pak ecdadına yar olur,

Kalbi nurla parlak olur,

Allah’ı anar var olur,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Her an Allahı yalvaran,

Çok cesur hem de kahraman,

Pâk anlı secdeye varan,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Gücünü nurlardan alan,

Yalınız Allaha  kul olan,

Bu zamanda namdar olan,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Din ile fenleri alacak,

Sembol biri yaşayacak,

Milletini kurtaracak,

Nurlanmış nesil geliyor.

 

Günlünde nur Kur’an dili,

Hem salih hem de bilgili,

Nuru imanla ilgili,

Nurlanmış nesil geliyor.

Abdulkadir Haktanır

www.NurNet.Org

Arkadaş Seçmek (Şiir)

Kişi, samimi olan arkadaştan renk alır,

Ondan sonra, bunda o huylar çıkamaz, kalır,

Bu adam, arkadaşından biri sayılır.

Edindiği  huyları, çevreye de yayılır

 

Arkadaş, her iki hayatına tesir eder,

Âkil olan, ahlakı iyi olanı  seçer,

Herkesle arkadaş olamam, kendine der,

Çünkü, o kötülere diyemez elini ver.

 

Eğer hangi gencin kötü ise arkadaşı,

Sonra o kimse, başlıyor bakmaya şaşı,

Bundan sonra, iyi fikirlere çıkar karşı,

Söyle, bundan olur mu hangi işin başı,

 

Resulullahın her sözü bir cevher gibidir

Buyurmuşlar: “Kişi arkadaşın dinindendir,”

Mademki o mübarek demiş, o söz öyledir,

Bundan, bu çok dilde bir ata sözü gibidir.

 

“Söyle arkadaşını, ben söyleyeyim seni,”

Ata sözü, gösteriyor senin kimliğini,

Çünkü insan, arkadaştan alır rengini,

O, onun kalıbına uydurur kendisini.

 

Kardeş yap ne yap, kendine iyi arkadaş seç,

Sen sokak çocuklarından seçti isen, vaz geç,

Çünkü onlarla, ne bir çorba yenir ne güveç,

Onlarla  yaptığın iş, iyi olmaz  olur iğrenç

 

“Kötü  arkadaş, ahirette de düşman olacak,”

Bu beni aldattı, Rabbine müşteki olacak,

Günahlara sokanlardan, hakkını alacak,

Kim günah kazandırsa, cehennemde yanacak.

 

Cehennem bellidir, tarifi imkânsız azap,

İmansıza, sonu olmayan çok büyük gazap,

Sen oradan kurtulmak için, ne yaparsan yap,

Onun en kolay çaresi, Nurlara olmak tullap.

 

Muhlis mümin, maksatlı gafletten uyanacak,

Sağlam imanlı kimselerle, düşüp kalkacak,

Hiç çekinmeden, namaz kılıp secde yapacak,

Böylece, Rabbin lütfüyle cennete uçacak.

 

Ey insan, va’d edilen cenneti çalış kazan,

Eğer çalışmazsan, sende kalır kup kuru zan,

Çünkü kazanmazsan, senin için büyük hazan,

Ne mutlu ona ki, kurtulur kötü eş dosttan.

 

Ey insan! Cennette  mutluluklar seni bekler,

Orda hizmetçilerin, hurilerle melekler,

Seni mutlu edecek, o kasar mutlu şeyler,

Onun en büyük zevki, Allahla görüşmekler.

 

 Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

On Bir Ayın Sultanı Olan Mübarek Ramazan Ayına Girerken…

Muhterem kardeşlerim!

Allahımıza ne kadar şükretsek azdır ki Ermeni, Rus veya yahudi değiliz de şehid dedelerin torunları olup canları ile ödeyip kanları ile yoğurdukları dünyada eşi bulunmayan toprakta yaşıyoruz.

Gene Allah bizleri çok sevdiği için 1.300.000 çeşit mahlukatın tepesine çıkarıp, ölü atomlardan inşa ettiği biz acizlerin önüne türlü türlü nimet sererek, imtihan için bizi buraya gönderip, o imtihanı da başarmak için de sebep olarak mübarek aylar günler geceleri bizleri çok sevdiği için, cehennem ateşinde yakmayıp, mutluluğun sonu olmayan cennet gibi bir zenginliği biz müslümanlara kazandırmak için önümüze türlü sebeplerden bir tanesi de  mübarek Ramazanı şerifi Ahiret ticareti yapmak için Müslümanlara sevap depolamak için ve o sevaplarla Allahın Rızasını kazanmak için, Ramazanı bütün dünyanın iştirak edeceği bir fuar ve bir sergi bir pazar yapmış ki başka vakitlerde her hayırlı iş için en az on sevap verirken Ramazan’da otuz bine çıkar.

Tek kadir gecesinin kıymeti bin aydan hayırlı olduğunu Kur’an-ı Kerim bize bildiriyor. Bu kârlardan mahrum kalmamak hulusi kalp ile Allahın rızasını kazanmak için Onun emrine uymak tarafına meyletmek lazım.

Meyil dedim yalınız meyil olmaz. Bilakis büyük bir fedakârlıkla bütün ruhu canımızla fedakarlık yapıp, vaktimizi asla boş geçirmeden, bu büyük fırsatı elimizden kaçırmamak için. Başta Namazımızı ta’dili erkânla kılıp orucumuzu basit saymadan, nefsimize, gözümüze, kulaklarımıza, ağzımıza ellerimize ve bütün duygularımıza oruç tutturup, Ramazanı mübarekten ayrılırken sevap sandığımız dopdolu olarak ayrılalım Allahın yardımı ile

“Evet, Cenab-i Hak, her şey için bir nokta-i kemal tayin etmiştir ve o noktayı elde etmek için o şeye bir meyil vermiştir. Her şey, o nokta-i kemale doğru hareket etmek üzere, sanki mânevî bir emir almış gibi muntazaman o noktaya müteveccihen hareket etmektedir. Esna-yi harekette onlara yardim eden ve mânilerini def eden, süphesiz, Cenab-ı Hakkın terbiyesidir (Rububiyetidir).”

sizlere candan tebrik eder, dop dolu sevaplarla bayrama nail olmamızı temenni eder memleketimize ve tüm alemi islama hayırlara vesile olmasını dilerim.

Kardeşiniz Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org