Etiket arşivi: Farika Teymur Artır

Nişanlılık dönemindeki sorunlar evlenince çözülür mü?

Aile denince akla birbiri için çarpan bir çift yürek gelir. Bir yastıkta yaşlanma temennisi ile kurulan yuvalara duyulan özlem her geçen gün artıyor.

Eş seçiminden sonra evliliğe adım atılırken en önemli süreç, şüphesiz nişanlılık dönemidir.

Sağlıklı bir nişanlılık döneminde eş adayları birbiriyle görüşmeye istekli davranır, yuva kurma hazırlıkları esnasında tatlı bir heyecan duyar, birbirlerinin beklentilerini makul sınırlar içinde karşılamaya özen gösterir ve ilgisini göstermek için fırsatlar yakalamaya çalışır. Genellikle nişanlılık dönemi iyi geçerse aile kurumu da sağlıklı bir şekilde kurulur.

Eş adaylarının ve ailelerin birbirini daha iyi tanıması için nişanlılık dönemi aşırı kısa olmamalı. 1-2 ay gibi çok kısa süreli nişanlılıklar evliliğin ilk yıllarında ciddi sorunlar görülmesine yol açabiliyor. Bu dönemdeki bazı ufak tefek sorunlar ancak her iki tarafın özeleştiri ve hoşgörüsü ile aşılabiliyor. Eğer eş adayları kendilerini doğru tanıtamadıysa nişanlılık dönemi genelde kötü geçer. Eş adaylarının ve ailelerin sorunlarla baş etmedeki yaklaşımları ise evliliğin ne şekilde geçeceğiyle ilgili önemli ipuçları verir. Ayrıca beklentilerin fazla oluşu veya tam karşılanmaması, çevreden gelen olumsuz etkilerle baş edememe ve mükemmeliyetçilik gibi nedenlerle bu dönemi çıkmaza sokar.

Nişanlılık sürecinde ailelere çok iş düşüyor. Eş adayları ailelerinin de desteği ile sevgi, saygı ölçüsünü aşmamalı ve birbirini doğru anlamaya çalışarak yaşadıkları zorlukların üstesinden gelmeli. Her insanın ilişkisi kendisine has olup kendi şartları içinde değerlendirilmeli ve sebep ne olursa olsun nişanlılık döneminde karşılaşılan sorunlara büyük önem verilmeli. Bazen eş seçiminde yapılan hatalar, kişilik problemleri ya da eş adayı ve aile yapısı hakkında yeterli bilgi sahibi olmadan evlilik kararı alınması nişanlılık dönemindeki yakın görüşmelerle fark ediliyor. Bazen de nişanlılık sürecinde görülen olumsuz davranışlara aşırı hoşgörülü davranılarak evlilikten sonra düzeleceği düşünülüyor. Önem verilmeyen bu davranışların gerçek boyutu anlaşılmaya çalışılmazsa evliliğin ilerleyen dönemlerinde daha ciddi problemler ortaya çıkıyor.

NİŞANLILAR SIR TUTMAYI BİLMELİ

Nişanlı ve nişanlının ailesi hakkındaki her olayı kendi ailesine aktarma, sır tutmama ise kişinin evlilik olgunluğuna yeterince ulaşmadığını gösterir. Karşılaşılan her sorundan sonra ayrılmakla tehdit etmek, yüzük çıkarmak şeklindeki fevri davranışlar, pişman olup özür dileyip aynı hareketleri tekrarlama şeklindeki tutarsız hal ve hareketler de olgunlaşmamış ruh halini gösterir. Ayrıca aşağılık kompleksi, kişilik ve kültür farklılıkları konusunda aşırı tahammülsüzlük de evliliklerde ciddi sorunlara neden olmakta. Nişanlılık döneminde karşılaşılan bu gibi ciddi durumlarda nişanlılar evlilik kararlarını tekrar gözden geçirmeli, ailelerinin makul uyarılarını dikkate almalı, nişanlılarının olumlu özellikleri ile olumsuz özelliklerini göz önüne aldıklarında kararsız kalırlarsa tecrübeli güvenilir kişilerle istişare etmeli.

Uzm. Psikolog Farika Teymur Artır / Zaman

‘Allah Yakar’ ifadesi, çocuğun hayatında derin izler bırakıyor!

Hataya düşen çocuğa ‘Allah yakar’ demek, hem çocuk fıtratına hem de Allah’ın merhametine uymuyor!

Çocuğun din eğitiminde doğru zamanda doğru bilginin verilmesi oldukça önemli. Zira Peygamber Efendimiz (sas) “Çocuk konuşmaya başladığında tabii olarak önce anne-baba der. İradî olarak söyleyeceği ilk söz ise ‘Allah’ olmalı.” buyuruyor.

Hatta bir seferinde Abdülmuttalip oğullarından bir çocuğa konuşmaya başladığında, “Her türlü hamd O Allah’a mahsustur ki, asla evlad edinmemiştir.” deyip İsra Sûresi’ndeki ‘Hakimiyetinde hiçbir ortağı yoktur. Acze düşüp de bir desteğe muhtaç olmamıştır.’ ayetini yedi defa okutarak talim ettirmiş, tekbir getirerek Allah’ın büyüklüğünü ilan etmesini istemişti.

Uzman psikolog Farika Teymur Artır da çocuklarda Allah inancı temelinin 3 yaşında atıldığını belirtiyor. Artır, kavramları öğrenmeye başladığı bu dönemde ebeveynin çocuğa yaklaşımının dikkatli olması gerektiğini söylüyor. Psikolog Belkıs Ertürk ise küçük yaşta bir çocuğa ‘Allah yakar’ ifadesini kullanmanın, çocuğu korkutan ve Allah’a karşı ürkerek yaklaşmasını tetikleyen bir davranış olduğunu belirtiyor. Zira aile yeni şeyler öğretme telaşındayken, farkında olmadan çocukta suçluluk duygusunun erken dönemde başlamasına sebebiyet verebiliyor.

Ertürk, “Babanın çocuğa çok sert bir disiplinle dini motifleri aktarması ve dinin öğretilmesini disiplinle eşdeğer tutması Allah fikrini çocukta ‘sert, cezalandıran ve aşırı yasakçı bir otorite’ olarak yerleştirebilir.” diyor. Ebeveynin çocuğa din eğitimi verme sürecinde çocuğun gelişim basamaklarının ve geçirdiği bilişsel sürecin önemli olduğunun altını çizen İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Yard. Doç. Dr. Mehmet Atalay, tehdit duygusuyla hareket eden çocuğun davranışlarını içselleştiremeyeceğini belirtiyor. Atalay, “Çocuğun somut düşündüğü evrede bu gibi ifadelerle karşılaşması, her davranışını Allah’ın cezalandıracağını hatta küçük yaramazlıklarını bile Allah’ın affetmeyeceğini düşünebilir.” diyor.

PEYGAMBER KISSALARI İLE EĞİTİM DAHA KALICI

İlahiyatçı Mehmet Atalay, çocuğa din eğitimi verilirken öncelikle temel değerlerin öğretilmesi gerektiğini belirterek “Bu değerler özellikle kıssalar yoluyla tanıtılmalıdır.” diyor. Herhangi bir dinî hikâyenin çocukların dikkatini daha başlangıç safhasında yakalayacağını vurgulayan Atalay, hikâye bitene dek çocuklarda dikkat kaybının olmayacağını belirtiyor.

Mehmet Atalay, Peygamber kıssalarının bu bağlamda isabetli bir başlangıç olacağına işaret ediyor. Belkıs Ertürk de dinî eğitimde peygamber hayatlarının örnek teşkil edebileceğini ifade ediyor. Bu konuda en iyi örneğin Efendimiz’in çocuklarla kurduğu bağ olduğunu söylüyor.

Ertürk, Peygamber Efendimiz’in çocukların mescitte koşturmalarına izin verip, onları herhangi bir şekilde incitecek bir ifade kullanmadığına dikkat çekiyor. Bu ilişkiyi ise şöyle anlatıyor: “Çocuğun dilinden anlayan, içinde bulunduğu ortamı sevmesini sağlayan bu yöntemle çocuk, oynayarak Allah’ı tanıyor ve ibadetlere yaklaşıyor. Böylece çocuk da kendisine bu şahsiyetleri örnek alarak ve yaşayarak öğreniyor.”

diyanethaber.com.tr

Eşler Arası Güven Çok Önemli!

Eşler arasındaki güven duygusunu etkileyen sebepler arasında, aynı hatanın söz verilmesine rağmen sürekli tekrarlanması, verilen sözlerin tutulmaması, gerçeklerin sürekli inkâr edilmesi yer alıyor ki bunlar aileyi temelden sarsıyor.

Güveni yeniden kazanmak eşlere mutluluk getiriyor.

Şiddetli geçimsizlik olarak yansıyan sorunların başında eşler arasındaki güven duygusunun zedelenmesi geliyor. Eşler güven duygusunu yeniden tesis edebilir. Bunun için samimiyetle hareket etmek ve bazı ortak kararlara ‘evet’ demek gerekiyor.

Değişen ve gittikçe büyüyen şehirlerimizdeki en önemli problemlerden biri aile yapısının temelden sarsılması ile ortaya çıkan bireyleri ve sosyal hayatı da derinden etkileyen boşanmalardır.

Boşanmaların en önemli nedenlerinden biri eşlerden birinin veya her ikisinin sağlıklı bir şekilde evliliği yürüteceklerine inanmamaları ve birbirlerine yeteri kadar güven duymamalarıdır. Boşanmaların büyük kısmında gerekçeyi “şiddetli geçimsizlik” iddiası oluşturmakla beraber, bunun tanımı da çok sağlıklı yapılamıyor. Bazen çok küçük nedenler şiddetli geçimsizlik olarak gösterilebiliyor. Asıl sebep ise bu küçük nedenler değil, eşlerin birbirine duydukları güven duygusunu kaybetmeleri oluyor.

Evliliği temelden sarsan nedenler arasında başta gelen öfke kontrol problemleri, aile içi şiddet, aldatma, içki, kumar vb. bağımlılıklar, maddi sorunlar, yanlış sosyal çevrelere sahip olma, aileye aşırı bağlılık ve aile müdahalesi gibi problemlerin boşanmaya götürmesi de aslında güven duygusunun kaybedilmesi ile olmaktadır. Zira birçok evlilikte bu problemlere bir süre tolerans gösteriliyor. Eşler başta karşılıklı yapılan hataları göz önüne alarak ve herkesin hata yapabileceğini düşünerek bu problemlerle başa çıkmaya çalışıyor, çözülmesi için çaba sarf ediyor. Daha sonra güven duygusunun kaybedilmesiyle boşanmaya götüren süreçler başlıyor.

Güven duygusunu etkileyen sebepler arasında, aynı hatanın söz verilmesine rağmen sürekli tekrarlanması, verilen sözlerin tutulmaması, gerçeklerin sürekli inkâr edilmesi yer alıyor ki bunlar güven eksikliğinin başlıca sebeplerini oluşturuyor.

Küçük yalanlarla bazı küçük kaçamaklar yapabileceğini düşünen eşler hatalar yumağı içine girdiklerinden bir süre sonra kısırdöngülerinden çıkamaz hale geliyorlar. Örnek olarak eşinin hiç içki içmediğine inanan eş, bir süre sonra böyle olmadığını öğrendiğinde ciddi bir güvensizlik bunalımı yaşıyor.

Kimseden borç para almadığı, aşırı harcama yapmadığını söylerken birden ortaya yüklü miktarda bir borç çıkınca eşine inanıp güvenen kişi yıkılıveriyor. Diğeri değişmeye karar verse de kısırdöngüler çözümü zorlaştırıyor.

Sözde durmamak, çözüm için gösterilecek çabayı ertelemek, sürekli ihmalkâr davranmak güvensizliği artırmasına rağmen şartlara göre küçük de olsa çaba gösterilmesi karşılıklı güveni yeniden sağlayabiliyor.

Yeni bir sayfa açmak her zaman mümkün

İnsanlar istedikten sonra hayatlarında, alışkanlıklarında büyük değişiklikler yapabilirler. Kişinin davranışlarını etkileyen en büyük etken alışkanlıklarıdır. Alışkanlıkların kişinin mizacı üzerindeki etkisi de büyüktür. Yanlış alışkanlıklar ne kadar fazlaysa bunları değiştirmek için gösterilen çaba da o kadar fazla olmalıdır. Eşler, yeni bir sayfa açmak için şunlara dikkat etmeli:

  • Eşlerin ihtiyaçları, hataları ve değişim için neler yapabilecekleri ile ilgili iç görü kazanmış olmaları.
  • Eşlerin evlilikteki bireysel veya ailevi ihtiyaçları karşılamak için neler yapabileceklerini birbirlerine iyi ifade etmesi ve söylenenlerin samimiyetle yerine getirilmesi.
  • Yeni bir sayfa açtıktan sonra gösterilen çabayla doğru orantılı olarak eşlerin birbirine toleranslı davranmaları.

Farika Teymur ARTIR

(Uzman Psikolog)