Etiket arşivi: Hegel

Estetik kategorilerilerin kaynağı: Mutlak

Mutlak bir estetik kategoridir, ama insanların anlamakta zorluk çektiği bir kategoridir. İnsan kayıtlı değerleri, sınırlı algı mekanizmaları dolayısıyla, bütün varlığın kendinden doğduğu, bütün hareketleri organize eden, bütün yaratılışın onun sayesinde oluşturulduğu, biçimlerin, renklerin, kokuların, onun sanatkâr kudretiyle vücut bulduğu mutlakı anlamak için büyük zihinsel gayret sarf etmelidir.

Sartre mutlakla karşılaşan ilk insanı bir şekilde anlatır.

Bildiğimiz şu ki insanoğlu doğayla ilk buluştuğu o ilk zamanlarda, ne çirkinlik ve güzellik, ne beğeni, ne sanatsever ne de eleştiri vardı. İlk olarak bir kaya parçasından bir şeyler oyma becerisi kazanan insan, sıfırdan başlamak zorundaydı” (Sartre, Estetik Üzerine Denemeler, 82)

İnsanlar varlığı ve nesneleri görmüş ve onlar üzerinde düşünmüştür. Kendine bakmış, etrafında kendine yardım eden nesnelere bakmış, gökyüzüne bakmış, onu ilgilendiren tabiat olaylarına bakmış, bunların her biri hakkında bir tapınma durumu düşünmüş.

Suyun kendini kuşattığını görünce ona tapmış, ineğin kendine büyük faydasını düşününce ona tapmış, gökyüzüne, yıldızlara onlar kendi üstünde onu aştıklarından dolayı onlara tapmış, aşkın ne görmüşse onun önünde küçülmüş ve ona saygı duymuş, ateşi düşünmüş ona tapmış velhasıl mutlakı düşünmek için yeterli bir aşkın zeka yok.

ÖMRÜNÜ ŞAŞKINCA DOLAŞIP BİTİRENLER

Karanlıklar içinde fenersiz yürümüş. Nesnelerin düzenini düşünmemiş, nesne ve olayların gayelerini düşünmemiş, nesnelerin birbirleriyle birlikte var olduğu gibi mutlakın izlerini düşünmemiş veya düşünememiş ama bir aşkın gücün etrafında dolaşıp şaşkın ömrünü bitirmiş.

Nerdesin?

Geceleyin bir ses böler uykumu,

İçim ürpermeyle dolar -Nerdesin?

Arıyorum yıllar var ki ben onu,

Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,

Bu ses rüzgârlara karışır gider.

Gün olur peşimden yürür beraber,

Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

Bütün sevgileri atıp içimden,

Varlığımı yalnız ona verdim ben,

Elverir ki bir gün bana derinden,

Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

Ahmet Kutsi Tecer

Şairimiz Tecer’in bu şiiri mutlak arayan bir insanın şaşkınlığını ifade eder.

Nihat Sami Banarlı, Tecer ölünce “aradığı Tanrı’sına vardı” der.

Bir arayıştır bu şiir. Mutlak Allah mıdır veya onun lazımı mıdır, ayrı bir konu. Ama birbiri ile bağlılığı kesin olarak var.

Bediüzzaman mutlakla ilgili çok şey söyler.

Hakaik-i mutlaka mukayyet enzar ile ihata edilmez “ derken, mutlakın insanı aşan doğasını anlatır.

Varlığı bir başka şeyin varlığına bağlı olmayıp kendi başına var olan, her şeyi çevreleyen bir ilke mutlak.

Kendi varoluş nedenini kendinde taşıyan, kendi kendine var olan demek mutlak.

Şartlardan biri olan kendi şartlarını kendi oluşturan demek mutlak.

Felsefe tarihinde mutlak konusunda düşünülmüş ve münakaşalar olmuştur. Son dönemde Hegel ve Schelling terimi biçimlendirmişlerdir.

Bediüzzaman mutlakın anlaşılmasını bir dizi zihni ameliyeden sonra mümkün görür, yoksa durduk yerde insan idraki mutlakı anlayamaz. Mutlak kapısı açılması gereken bir mahiyet ise onu açacak olan da insanın benidir. Ama anahtar durumundaki enenin yani benin de mahiyeti kapalıdır, onun da açılması gerekir. Şimdi ene açılınca anahtar oluyor, kâinatın muğlâk nitelikli yapısını açıyor daha sonra mutlak yani Allah’ın vucubiyet alanına giriyor, istidadı nispetinde anlıyor, çözmüyor.

Birbiri içinde üç kapalı kapı birbirlerine bağlı.

Mutlakın mahiyetini anlatır Bediüzzaman,

Mutlak ve muhit bir şeyin hududu ve nihayeti olmadığı için ona bir şekil verilmez ve üstüne bir suret ve taayyün vermek için hükmedilmez, mahiyeti ne olduğu anlaşılmaz.” (30. Söz)

Mutlakı anlamak için iki yol vardır, biri;

Kur’an ve Peygamberin terbiyesi sonucu enenin açıcı bir anahtar olması ile insanın ve kâinatın ve mutlakın anlaşılması sağlanması

diğeri de, mutlakın karşısında onu anlayayım derken terbiyeden yoksun olan enenin mutlaka karşı bir cephe oluşturup olumsuz düşünce ve felsefe silsileleri meydana getirmesidir.

Mutlakı anlamada felsefe silsilesinin mantıklı yol alanları da varsa da Spinoza, Hegel gibi onlar ile Bediüzzaman’ın mutlak konusunu şerhetmesi farklıdır, özellikle farklıdır, onlara girmiyoruz.

Bediüzzaman felsefe ehlinin yolunu da görmüş, onların kabiliyetlerinin yetmediğini, seslerinin kısıldığını söyler, bu ironinin tafsilatına girmemiştir Bediüzzaman biz de girmiyoruz.

Allah, Kadir-i Mutlak, Semi-i Mutlak, Alim-i Mutlak, Hakim-ı Mutlak, Saltanat-ı Mutlak, Rahim-i Mutlak, Kerim-i Mutlak, Mabud-ı Mutlak, Gani-i Mutlak, sıfatları mutlak, Rububiyet-i Mutlak, Uluhiyet-i Mutlak, Cevad-ı Mutlak, Kemal-i Mutlak, istiğna-yı mutlak, Adil-i Mutlak, İrade-i Mutlak, Cud-ı Mutlak, Kamil-i Mutlak, Gına-yı Mutlak, Cemil-i Mutlak, Amir-i Mutlak, Mabud-ı Mutlak, İstiklaliyet-i Mutlak, Sultan-ı Mutlak, Cemal-i Mutlak’dır.

Bütün bunlar varlığa ve kâinata dağılır. Bütün bütün bu mutlak hakikatleri yansıdıkları cüzlerden hareketle bir ilke halinde ortaya koymak mutlakın varlığını anlamaktır yoksa mahiyetini değil.

Sanat ve felsefe bu nesnelere yansıyan ve güzellik addedilen parçaları görmüş ve yorumlamıştır.

Din ise ilkeyi görüp muhayyilede birleştirerek mutlakı hissetmiştir.

Mutlaklar zincirinden yansıyanlar estetik kategorileri oluşturur, mesela hüsün, cemal ve kemal gibi. Beşer o aşağı kısımda kalmıştır, mutlakı anlatan sadece din ve vahyin ışığıdır.

Çok büyük insanlar bile mutlakı anlayamamışlardır. Eğer vahyin ışığı Hira mağarasına yansımasaydı en zeki insanlar bile mutlak konusunda mebhuttu.

Son Güncelleme ( Cumartesi, 03 Kasım 2012 00:15 )

Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer

Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası

Web sitemizin yazarlarından Prof. Dr. Himmet Uç hocamızın “Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası” isimli en son kitabı basıldı. Eser Bediüzzaman’dan bahsediyorum, genel olarak eleştirel kısmi bir biyografi, daha sonra Bediüzzaman ve sanat, Bediüzzaman ve estetik, Bediüzzaman ve kelam ve felsefe, Bediüzzaman ve ilimler ayrı ayrı bahisler eser sekizyüz sahifeye varıyor.

Eser hakkında Prof. Dr. Himmet Uç’un kısa yazısını aşağıya dercettik

Bediüzzaman’ın eserlerinin esas maksadı tevhid bahisleridir. O bütün yazarlık faaliyetini imanın altı rüknünü daha sağlam bir şekilde inandırcak çeşitli izah yolları ortaya koymaktır.Bundan sonraki gerek ferdi ve gerek sosyal konular bu bahsin şemsiyesi altında yer alabilirler ama bunlar onun yazarlık felsefesine hakim değil üçüncü, dördüncü, beşinci ve daha gidilebilir bir sıralamaya dahil olabilirler.Hakim değil genel tema olan tevhide mütemmim, tamamlayıcı bahislerdir, hiçbir zaman onlar asıl bahsin üstüne çıkamazlar.

Bediüzzaman’ın eserleri ilk bakışta tevhid bahisleridir ama kişinin onlarla meşguliyeti, derinliğine nüfuzu oranında bazı bahisler görülebilir, ayrıntıyı görmek ve onları tasnif etmek uzun bir okuma gayretinden ileri gelebilir. Bir de Bediüzzaman birçok mesele anlatmıştır, o meselelerin abc sini bilen şahıslar onları fark eder, diğer insanlar tetebbuat ve mütefenninane okumak yapmadıkları için o incelikleri göremezler. Üstad mütefennin okuyucuyu Kayyum isminin birhaşiyeinde izah eder der ki “bu bahsi mütefennin olmayan okumasın” burada Bediüzzaman mükemmel bir okuyucu portresi talep etmektedir görünen odur.

Burada benim yaptığım şudur, Bediüzzaman insanlık tarihinin felsefenin, sanatın, estetiğin, tarihin, psikolojinin, psikanalizin, kelamın, bütün muğlak meselelerine temas etmiştir. Ama estetik, daha birçok bilim okumayan bir kişi üstadın bu hakimane tavrını göremez, estetik tarihinde Bediüzzaman bütün batılı filozoflara faiktir. Neden dersen, şimdi Kant, Hegel, Schelling, Marks, Niçe daha birçok filozofun estetik ile ilgili fikirleri teoriktir, örnekleme yapmazlar, konu her zaman soyutta kalır, örnekleme yapılmadığından mesele bilinmezde kalır. Bediüzzaman ise güzel ile ilgili, bedii, hüsn; tenasüb, ittikan, itkan, tevafuk ve daha birçok estetiğin kaynağı ve ilahi sanatın da kaynağı olan kelimeleri örnekleyerek anlatır. Bu konu bir kitap olacak , ben yazmaya hazırlanıyorum, bakalım ne zaman. Mesela ikinci Şua büyük bir tevhid aynı zamanda estetik risalesidir, yani kainattaki nesneler ve manalar bir tevhid edici sayesinde güzel olmuşlardır, tevhid sadece klasik anlamı ile sınırlı değil.

Benim kitabım bu bahislerin arka planında meknuz olan, müphem olan bahislere temas ederek Bediüzzaman’ın derinliğini anlatmak için yazıldı. Çok düşündüm ortaya çıktı, zorlukları oldu ama olacak.

Kitabın içinde Üstadın fikirlerini netleştirmek için başka kitaplar ve şahıslarla karşılaştırmalarla ortaya koydum, bir konuyu mukayese edemezsek sadece büyük bir adam demek yetmez. Ayağı yere değen ve herkesin anlayacağı bir anlatım gerekir ben bunu yapmaya çalıştım.

Eser beş bölümden oluşuyor: Bediüzzaman’dan bahsediyorum, genel olarak eleştirel kısmi bir biyografi, daha sonra Bediüzzaman ve sanat, Bediüzzaman ve estetik, Bediüzzaman ve kelam ve felsefe, Bediüzzaman ve ilimler ayrı ayrı bahisler eser sekizyüz sahifeye varıyor. Bilimsel ve çok önemli olan Üstadın fikirlerinin tarihsel gelişimine uygun bir periyodiklik içinde anlatılmış, Bu kadar yılları alan bir çalışmada elbette kusurlar olur, bu yüzden mevcut bu daha mükemmel yazanlar yazsın onlara bir yol açtıksa ne iyi. Kitabı size göndereceğim bir adres verin zaten çok az miktarda kaldı.

Prof. Dr. Himmet Uç