Etiket arşivi: okumak

Tecrübe ve Hamiyet ittifak Etmeli

Tecrübe ve Hamiyet ittifak Etmeli

 

     Risale-i Nur Külliyatı ve hizmeti sadece bu ülkenin Ehl-i Sünnet Müslümanlarına değil, tüm insanlığa rahmet olarak nüzul eden Kur’an-ı Hakim sofrasında bu asırın insanlarına hususi bir ikramdır.

     İnsanın kalb, ruh ve aklı başta olmak üzere latifelerini tatmin ederek, içtimai meselelere ışık tutan ve prensipler halinde satır arasından çıkan vecizelerle en can alıcı noktalara işaret etmektir. İşaret edilen bu hususlar bir binanın temelini, bir ağacın çekirdeğini teşkil etmektedir. Bizlere düşen dikkat, tefekkür, teenni, ecele etmeden ve devamlı bir surette okumaktır.

     Tecrübe, yaşanan ve tarassudat neticesinde elde edilen doğruluğu hakkalyakin ile sabit olmuş hadisatın neticesidir.

     Hamiyet ise, gayret manasındadır.

     Ekseriya yenilikçi olarak addedilen kimseler hamiyet sahibidir. Gayretlidir. Bir problem varsa bunun üzerine gidilip çözülmesi yönünde gayret ve himmetini sarfederler.

     Gelenekçilik ise, biz bu hali muhafaza edelim gerekirse bir arpa boyu yol almayalım. Problemler tezahür etmesiyle de yadsıyarak üstünü kapatmak, sümen altı etmek yolunu tercihe sebep olmaktadır. Bu fiil ise ciddi manada problemlere sebep olmaktadır.

     Bunu gören hamiyet ve gayret sahibi kimseler meselelerin üzerine giderek görünen bu kötü gidişata dur demek için çaba sarf etmektedir. Ne var ki bu hamiyet sahiplerine eskiler – tecrübe sahibi olan kimseler – tecrübeleriyle bu gayurlara tecrübelerini kullanıp bir projektör gibi istikametle yol göstermelidir.

     Şayet hamiyet ve tecrübe elele vermezse tecrübeli olanlar muhafazakarlığı, gayyur olanlar reformist/yenilikçi olacaktır. Buna yakın tarihten bir misal verecek olursak Tecrübeyi temsil eden Abdulhamidciler ve reformist olan ittihadcılar. Yaraları tedavi etmek fikrinde olan Halife-i Peygamber!”[1] olan Abdulhamid-i Sani hal edilip tahtan indirildikten sonra ittihadcılar tarafından koca imparatorluk, 9 senede çöküşü çığ gibi hızlanmıştır.

     Bu hadise gösteriyor ki tecrübeliler ve gayyur kimseler elele verilmelidir. Tecrübeliler fiziken bu zamanda olsalar da maziyi her daim devridaim etmekteler. Bu devridaim esnasında dimağ ve kalb maziye mahkum olup, fiziken bu zamanda yaşamak ise merdümgirizliğe ve inkisar-ı hayal ve yeise sebep olmaktadır.

     Netice itibariyle bu insanlar kabuğuna çekilip münzevi oluyor. Münzevi olmak yerine tecrübelerini hamiyet sahiplerine aktarıp ellerinden tutsalar kısa sürede tecrübe ve hamiyetin ittifakından azim neticeler hasıl olacaktır.

“Nev’-i beşerde tekemmül vardır. Bu tekemmül kanunu, ikinci mürebbinin ve ikinci mükemmilin evvelki mürebbilerden daha ekmel olmasını iktiza eder.. Alelekser, halefin mehareti, selefinden daha ziyadedir.” [2] bu kaide beşeriyetin her icra sahasında caridir. Maharetli olanlarla ittifak etmek kısa sürede tekemmüle sebeptir. Kim ne işte maharet sahibiyse o işte meleke sahibi olanlarla hem hal olmasıyla o işin inceliklerini kolayca kavrayacaktır. Yenilikçiler hadisata daha net bakar ama Gelenekçiler ise tehlikelerini görür. Senelerdir aynı yolu kullananla, ilk defa orada geçen o yolun tehlikelerini bilmekte aynı değildir. Selef ve halef asırlar üzerinde birbirine bakıp mabeynlerinde bir encümen-i şûra teşkil edeceklerdir.” [3] Bu ise ancak hakiki manada meşveretten geçmektedir. Zahiri meşveret batını istibdad-ı mütenevvi ise, koyun postuna girmiş kurttan başka bir şey değildir.

“Selef … halefin heves-i şebabanelerine tevafuk etmediklerinden meyl-i teceddüde ve fikr-i icada ve cür’et-i tağyire sebeb olmuşlardır.”[4] Halef ve selef ittifak etmedikçe, gayyur olan halef daima “meyl-i teceddüde ve fikr-i icada ve cür’et-i tağyire” temayül edecektir. Bu da ihtilafa sebep olacaktır. Halef selefi kâmil görse, tezyid eylemese; meylinin tatminini başka tarzda arar, bazan aks-ül amel yapar.”[5] Hakka ve hakikate hizmet ederken, hizmet etmenin bir takım ruhu ve oyunu olduğunu unutmamak gerekir. Bu aheng ise halef ve  selefin ittifakıyladır.

     Hamiyet sahibi kimseler, tecrübe sahibi olan kimselerle ittifak edin.

     Tecrübeliler sizde hamiyet sahibi olanlarla elele hizmet edin kabuğunuza çekilip münzevi ve merdümgiriz olmayın. Elele hizmette istihdam olun.

Dikkat ve tefekkürle okudukça, bu muazzam eser külliyatının tılsım-ı kâinatın muammasını keşf ve halleden bir keşşaf olduğunu, hal ve istikbalin bir mürşid-i ekberi ve bir rehber-i a’zamı olduğunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyoruz.”[6]

“Risale-i Nur’un nuranî ve parlak eczalarını elde edip dikkat ve tefekkürle okumaktan başka bir kurtuluş çaresi yoktur. Risale-i Nur’u okuyan herkes, bu hakikatı idrak etmiş ve etmektedir.”[7]

“Bilhâssa ve bilhâssa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki, en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’an ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir.

İşte bu nimet-i uzmaya nail olan her genç ve herkes; bire yüz, bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faideli olur. Vatan, millet, gençlik ve Âlem-i İslâm çapında hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir. Bunun için, başta Hazret-i Üstadımız Bedîüzzaman ve onun hakikî ve ihlaslı talebeleri olmaya lâyık sizlerden dua istirham ediyoruz ki, Risale-i Nur’un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım, dikkat, tefekkür ve ihlasla okuyalım. Kur’an ve iman hizmetine bu vaziyette koşalım.[8]

اَللّٰهُمَّ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَ لاَالضَّالِّينَ آمِينَ

Selam ve dua ile

Muhammed Numan özel

[1] Asar-ı Bediyye ( 464 )

[2] İşarat-ül İ’caz ( 51 )

[3] Münazarat ( 80 )

[4] Muhakemat ( 26 )

[5] Sünuhat-Tuluat-İşarat ( 26 )h

[6] Asa-yı Musa ( 252 )

[7] Asa-yı Musa ( 252 )

[8] Tarihçe-i Hayat ( 623 )

 

www.NurNet.Org

Risale-i Nur okumaları; hazlar, lezzetler, zevkler

Risale-i Nur okumaları; hazlar, lezzetler, zevkler

Asrımızın imansızlık hastalığı, gafleti, tembelliği, sefaleti karşısında; bunların hepsine karşı asrın hastalıklarının ilâcı, devası olan muhteşem Kur’ân tefsirleri Risale-i Nurların okunması, anlaşılması ve bilgilerinin elde edilebilmesi için ne kadar takip edilecek yol ve taktikler, usûller varsa hepsine müracaat etmek, başvurmak ve aramak lâzımdır.
Eskiden beri Risale okumalarında, takip edilen yollarda herhangi bir yenilik varsa veya revizyon mevcutsa incelenmeli, karşılaştırılmalı ve kendi kapasitemize, zihnimizin kabiliyetine, aklımızın seviyesine göre bize en uygun tarz, yol ve şekilde karar vererek okumalara devam edebilmeliyiz.

İdeal okumayı yakalayacağız diye normal bir şekilde devam ettirdiğimiz Risale okumalarını kesmemeliyiz. Normal okumaları devam ettirirken; daha detaylı ve geniş manadaki okuma argelerine devam edebilmeliyiz. Bu bizim okuma, anlama ve anlatabilmede elde edeceğimiz ve başkalarına kıyasla kendimize çeki düzen verebileceğimiz stratejik programımız olmalıdır. Bizim için önemli olmasa da Risale-i Nur okumaları için bu program önemlidir…

Risale-i Nur okumalarını detaylı hale getirecek planlanmış, tatbik edilebilir ve devam ettirebilir programlar daima aklımızı, zihnimizi ve çalışma gayretlerimizi meşgul etmelidir. Adeta hayatımızdaki her iş, her faaliyet, her hareket bu programa katkıda bulunmalı ve bu okuma programından bir parça olmalıdır…

Nasıl ki sabahtan itibaren dünya adına yapılacak işleri sıraya koyup, bu planlı sıralamayı da başarılı bir şekilde yapabilmek için bir gayret sarfediyor, bir efor harcıyoruz; öyle de kendi açımızdan ve başkalarına da faydalı olabilmek noktalarından Risale-i Nur okumalarını Risale-i Nur anlatım özellikleri, konuları ve manaları itibariyle sıralamak ve kendimizin faydalanabileceği şekil tasnife tutmak zarurîdir…

Göreceğiz ki; yukarıdaki işlemleri sırasıyla ve yavaş yavaş yoluna koydukça Risale-i Nur okumalarından hasıl olan manevî, kudsî ve tesirli lezzetler, hazlar ve zevkler benliğimizi sarıyor ve bizi hiçbir maddî şeyle kıyas edilmeyecek şekilde manevî bir atmosfer kucaklıyor.

Evet, şunu iyi biliyoruz herhangi bir dünyevî menfaat, hazlar, zevkler ve lezzetler için Risale-i Nur okunmaz. Okunmamalıdır da!.. Fakat ihsan-ı İlâhî ve ikram-ı İlâhî tarafından bizler okumalar esnasında veya neticesinde tevcih edilen her türlü ihsan ve ikram kabilinden; huzura, saadete, haz ve zevklere, lezzetlere de sırtımızı dönecek bir lüksümüz de olamaz her halde…

Rifat OKYAY

www.NurNet.Org

Günde 6 dakika kitap okuyan stresten yüzde 68 uzaklaşıyor

Yapılan araştırmalara göre, okumanın rahatlamak için en iyi yol olduğu ve sadece 6 dakikada stresi azalttığı ifade ediliyor

Ayrıca okumanın; sakinleşmek için bilinen öteki yöntemlerden örneğin yürüyüşe çıkmak, sakince oturmak veya bir fincan çay içmek gibi, daha hızlı ve iyi bir sonuca ulaştırdığı araştırmanın sunduğu iddialar arasında.

Psikologlara göre, insan beyni okurken elindekine odaklanmak zorunda kalıyor ve bu durum bireyi kasların ve kalp atışlarının yoğunluğundan uzaklaştırıyor.

Araştırma Sussex Üniversitesi Mindlab International Danışma Merkezi tarafından yürütüldü.

Yapılan çalışmada öncelikle, stres seviyeleri ve kalp atışları, rahatlama yöntemleri uygulamadan önce bir takım testler ve çalışmalar doğrultusunda yükseltildi. Nöropsikolog Dr. David Lewis’a göre en etkin yöntem yüzde 68’lik başarı ile okumak olarak saptandı. Denekler yalnızca sakince 6 dakikalık okuma yaptılar ve sürenin sonunda ilk durumlarından daha sakin kalp atışlarına sahip oldular.

Araştırmaya göre müzik dinlemek yüzde 61, bir fincan çay/kahve arası yüzde 54 ve yürüyüşe çıkmak ise yüzde 42 oranlarına sahip.

Testi yürüten Dr. Lewis sakinleşmek için kitapta kendini kaybetmenin en iyi yol olduğunu vurguluyor.

“Gerçekten hangi kitabı okuduğunun bir önemi yok, sürükleyici bir kitap ile günlük endişelerden ve stresten uzaklaşabilir ve yazarın hayal gücünü keşfe çıkabilirsin.”

www.NurNet.Org

Şevk ve klavye Nurculuğu

Şevk ve klavye Nurculuğu

  

Cenab-ı Hakk’a nâzır ve ona vâsıl olan yollar, kapılar; âlemin tabakaları, sahifeleri, mürekkebatı nisbetinde bir yekûn teşkil etmektedir.[1]

Malumdur ki herbir insan bir alemdir. Kendi iki ayaklı cismani aleminin içerisinde var olan şeyleri açıp genişletsek kar
şımıza mini bir alem çıkacaktır. Ama bu hususi alemin şekli ve hususiyeti hakkında tam bir bilgi ve malumat sahibi değildir.

Alakadar olduğumuz, gördüğümüz, yaşadığımız şeyler ise bizim iç alemimizi şekillendirmektedir. Yani aldığımız evimizin peyzaj mimarisini yaparken bizden hariçteki alakadar olduğumuz şeyleri kullanıyoruz. O halde mimarımızın kalitesi lması bizim alakadar olduğumuz şeylerle direkt olarak alakadardır.

“Tekrar çok tavsiye ediyorum, okuyun, okuyun. Okudukça, risaleler feyzâver nurları saçıyorlar. Okudukça iştiyak getiriyorlar, usanç vermiyorlar. Başka kitabları bir-iki defa okusan, insana usanç veriyor. Halbuki risaleler öyle değil, okudukça başka başka iman halleri telkin ediyorlar.” [2]

“Kur’anî bahçede her zaman başka renkte, başka letafette, başka tesirde hakikî cennet çiçekleri açılıyor.” [3]

“Bizim manevî yara ve hastalıklarımızı teşhis buyurup, öldürmemek için her nevi’ mualeceleri ile memzuç, hem mugaddi, hem müessir tiryaklarını Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ile gönderiyorsunuz. İhlas hakkında evvelce ve bilhassa sonra ihsan edilen risaleleri okudukça, vücudumun ağrıdığını ve her zerresinin titrediğini, müteaddid diyarlardan tevellüd eden kurtlar oynamaya başlayınca, en ahmak ve eblehçe hareketlerimi gösterdiler.” [4]

Rabb-i Rahim bizleri muhtelif surette çeşitli sima ve fıtratlarda yaratmıştır. Bu yaradılışa yani fıtrata istidad namı altında olan yetenekler koymuştur. Bu istidadlar insanın meyl, iştiyak, incizap ve alakası nisbetinde muamelelere tabi tutulmasıyla kabiliyetler açığa çıkar. Yani istidadlar her insand
a tohum ve çekirdek olarak mevcuddur. Hariçten bu istidadları inkişaf edip geliştirmek için yapılan teşebbüsler bu çekirdek ve tohumlar sümbül verir ve kabileyetler açığa çıkıp zahir olur. Mesela istidad olarak hitabet veya tıpçılık istidadı var. Bunun eğitimi almak insanda bu sıfatları sümbül verecek ve istidad tohumları filiz verecektir.

“Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan, dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor.

Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile de
hşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun bâhusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılması ile bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’an’ın i’cazıyla o geniş yaralarını Kur’anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor.” [5]
Risale-i Nur Külliyatının tedrisinden geçerken “dikkat, tefekkür ve ihlas” [6], tamamını teenni ile mütalaa” [7], “devamlı olarak, teenni ile ve lügatların manalarını öğrenerek, dikkatle” [8], “nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir” [9] ders esnasında her talebeden beklenen ise daima ihtar edilen şudur ki: “Her kim olursan ol; bak, gör, yalnız gözünü aç, hakikatı müşahede et, saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanını kurtar.” [10] o halde okumak bizim tedrisimizde olmazsa olmaz, ve esna-i tarikteki bineğimizidir.  “Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. İşte himmetiniz şevke binip mübareze-i hayat meydanına çıktığı vakit, en evvel düşman-ı şedid olan yeis rast gelir. Kuvve-i maneviyesini kırar.” [11] bu hak ile
batılın mücadelesinde insan şevk’e binerek hareket eder. Bu bineği bizden almak ve çalmak için çok hırsızlar karşımıza çıkacaktır. Bineğimizi bizden alıp bizi perişan edip bize ümitsizlik vereceklerdir.

Bizim en şiddetli en azgın düşmanımız şevkimizi kırıp bizi ümitsizlik ve statik bir hale getirmek isteyen her şey ve kimsedir. Yani durağan ve âtıl hale getirmek isteyen. Bu şevk kıranlara karşı bizler teyakkuzda olmamız gerekir. Yani şevkini kaybettin mi mahvolmakla yüz yüzesin demektir. Herkesi tek tip yapmaya çalışmak denizdeki tüm balıkları itlaf ve imha edip sadece hamsiyi bırakmak gibidir. Bir denizde nasılki sadece hamsi olmazsa cemaatte herkesi de tek tip yapmaya çalışanlar da bu mantaliteye sahiptir.

Şevk, yeisin tersidir, zıddıdır. Hizmetin odak noktası ise ihlas ile sadakattir. Bu şevk matiyyesine bineğine sahip olanlar ihlas ve sadakat yolunda sühuletle ilerleyecektir. Yoksa estek köstek, düşe kalka ilerlemeye çalışacaktır.

Bu ve bunun gibi sebeplerle ihlas ve sadakat yolunda şevk ile gidiliyorsa aklı olan ve taassup ile aklını köreltmeyip kullanan kimseler şevk
i elde etmek ister. Ve şevk sahibi olan, şevk dağıtan kimselerle beraber olur onlarla her dem ve mesailde teşrik-i mesai eder şevk sahipleri ile.

Bir şeyin hakikatine ermek istersek o şeyin erbabı ile beraber olmak gerekir. Profosörle beraber olan o işin inceliklerini öğrenir, gerek görerek gerekse tatbikat ile..

Okuyamamak veya nurlardan istifadeyi dersten derse tehir etmek ise acınacak bir haldir ve şevkin inkisafına sönmesine sebeptir. Her gün okumak ise inkişafa sebeptir.

Okumak küçük bir şeydir ama her şey okumaktan geçer. Cehaletle tuvalete bile gidilmez. Cahil olan bir yere girse teneke gibi tınlar durur. Derler ki biliyorsan konuş alim, bilmiyorsan sus adam sansınlar. Eğer bilmeden konuşursan cehaletini isbat edersin.

Okumamak sadece klavye nurculuğu yapmak ise riyakarlıktan başka bir şey değildir. Seç, kes, kopyala ile nurculuk olmaz. Ancak kendisini nurcumsu göstermek çabasıdır. Klavye nurculuğundan kurtulmak lazım. Öze dönüş şart.

Bu sebeple nurcumsu hareketlerden sakınmalı ve nurcu olup nurculuğa yakışır hareket etmeliyiz. Yoksa perişan olmak kaçınılmaz bir sonuçtur.            “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki Küre-i Arz’ın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.” [12]  taassup sahiplerine boyun eğmek ise açık olan gözleri kapatmak ve kendisine gem takmaktır. Ne dendi ise kabul etmektir ki buda aklı ve vicdanı susturmak demektir.

Rabbim nurlara ve hizmete sed ve perde olan nasipsizlerden ve ahmaklardan eylemesin ve muhafaza etsin.

Selam  ve Duayla Muhammed Numan ÖZEL

[1] Lem’alar ( 89 )

[2] Barla Lahikası ( 144 )

[3] Barla Lahikası ( 220 )

[4] Barla Lahikası ( 279 )

[5] Kastamonu Lahikası ( 30 )

[6] Asa-yı Musa ( 250 )

[7] Şualar ( 5 )

[8] Gençlik Rehberi ( 251 )

[9] Muhakemat ( 84 )

[10] Kastamonu Lahikası ( 11 )

[11] Münazarat ( 95 )

[12] Tarihçe-i Hayat ( 90 )

www.NurNet.Org

Tenkid Edenlerin Eli Yetişmediği için..

“Bir dünya güzeli, bir zaman kendine meftun olmuş âdi bir adamı huzurundan tardeder. O adam kendine teselli vermek için: “Tuh, ne kadar çirkindir” der. O güzelin güzelliğini nefyeder.

Hem bir vakit bir ayı, gayet tatlı bir üzüm asması altına girer. Üzümleri yemek ister. Koparmağa eli yetişmez. Asmaya da çıkamaz. Kendi kendine teselli vermek için kendi lisanıyla “Ekşidir” der. Gümler gider..” [1]

Malumdur ki insan on sekiz bin alemin kapısıdır. Bu sebeple insan tek düze giden monoton (tek ses) bir hayatı ve hayat anlayışı felsefesi olması münkün değildir. Monoton bir hayat yaşıyorum sözü ise gerçek bir söz değildir. Bu sözü söyleyen kimselerin aslında iç aleminde pırtınalar kopuyor demektir. Bunu kendisine itiraf etmese de edemese de veya farkında olmasa da bu böyledir. Çünkü insan aleminde tek düzen üzerine teşbihte hata olması otoban gibi bir şey yoktur.

İnsan iniş çıkışlarla çalkanan bir haleti vardır. Halık-ı K
ainat olan Rabbimiz Allahımızın esmalarının insanda tecelli etmesine göre insan haleti teşekkül eder. Bu hallerin toplamıyla haley ne neticede Siret teşekkül eder. “emn ü ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle havf u reca müvazenesinde, sabır ve şükürde bulunmak için kabz-
bast haletleri, celal ve cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi; ehl-i hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.” [2]
rabbimizin bizde celali ve cemali olmak üzere tecellilerine göre de bizim haletimiz değişmektedir. Üzüntü, keder, daralmak, ümitsizlik.. gibi haletler bu celali isimlerin tecellileridir. Neşe, sevinç, mutluluk.. gibi hisler ise cemali esmanın tecellisidir.

İnsanın böyle çetrefilli bir hayat var. Bu hayat içerisinde öneml bir yerini ise maneviyat tutar. Maneviyatta farklı usuller, tarzlar, m
etodlar tatbik edilir. Bu tatbikatta herkes bir derece muvaffak olur. Netice de farklı islami tebliğ metodları tezahür eder. Kimi aklen, kimi kalben..

Risale-i Nurun metodu ise aklın ve kalbin imtizacı iledir. Bu sebepledir ki tasavvuf ehli ve felsefeciler Risale-i Nurun hizmet tarzını tam olarak bir statü veremezler. Çünkü akıl + kalb = Risale-i Nur Hizmet metodunu teşkil eder. Sermayesi sadece kalb veya akıl olanlar bu denklemi çözmekte zorlanırlar. “azîm mana ve büyük hakikat, kasır-ül fehm olanlarca..”[3] Risale-i Nur Külliyatı gibi bir hizmet metodunun sistematiğini çözmekte sorunlar yaşamaktalar. Lakin Risale-i Nur Külliyatı okuyucuları ve talebeleri“nazarları o dereceye çıkmayanlara ve kasır-ün nazar olanlara, derecelerine göre birer basamakta o müezzin-i a’zamı gösteriyorlar..” [4] bu vesilelik ile aklı veya kalbi bu hakikatleri derk edebiliyor. Yoksa “Akıl ona yol bulamaz.” [5] çünkü bilmediği veya bildiğini zannettiği meselelerde farklı izahlar ve ikna ilzam tarzını gösteriyor.

Risale-i Nur Külliyatını bilmeyen veya üstün körü bakanlar ise “maatteessüf kasır-un nazar muhakemesiz bir kısım avam tereddüde düşüp vesvese ediyorlar, akidelerine halel geliyor.” [6]neticesinde ise imanını tahkim edip kuvvetlendirecek eserlerden uzak kalarak kendisi zarar eder. Bir de anlaşılmaz muğlak gibi gösterip kendi eserleri satılsın isterler. Hatta “Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu halde; nefsi ise, enaniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adavet besler gibi, Sözler’in kıymetlerinin tenzilini arzu eder tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.” [7] bu vakıa az değildir.

“Şeytanın en büyük bir desisesi: Hakaik-i imaniyenin azameti cihetinde dar kalbli ve kısa akıllı ve kasır fikirli insanları aldatır.. [8] bu sebeple Ehl-i Sünnet itikad ve amelini muhafaza ve müdafaa eden kim olursa olsun onu çürütmek yerine onu kuvvetlendirip müntesiplerini de ona teşvik lazımdır. Çünkü orasının itikaden ve amelen salabetli sağlam olması demek toplumsa olarak ehl-i sünnetin diri ve iri olmasına sebeptir. Aman onu birak bize gel bizimki cici o ise eheh gibisinden davranışlar ehl-i hamiyete yakışmayan bağnaz ve taassup taşıyan ve müstebidane davranışlar sergileyen kimselerin işidir.

Risale-i Nur Külliyatı da Türkiye’nin en zor zamanlarında Manevi Cihat sahasına atılmış ve 1750 defa amhkeme görmüş ve beraatler almış olup dünya hukuk tarihinde eşi benzeri olmayan bir hadise tahakkuk etmiştir.

Risale-i Nur Külliyatı okuyanlarına ve okudukça insanın dar olan havsalasını genişleterek “Dar nazarlı, kasır fikirli ve muhakemesiz akıllı, esbabperest insanın nazarını vahdaniyet-i İlahiyenin delillerine çevirip, güzel bir temsil üzerinde “Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerike leh” der, tevhidi isbat eder.”[9] bu suretle Risale-i Nur Külliyatı metodolojisi teşekkül eder.

“Furkan-ı Mübin’in feyziyle Sözler’inin her birini herkese görmek müyesser olmayan gayet dakik ve amîk beyanat-ı hârikalarını röntgen makinesi ile temsil ediyorum. Nasıl o röntgen şuaı şu uzuvların içindeki en hafî ve ince hali görüyor, gösteriyor. Öyle de nurların hazinedarları olan Sözler dahi, hakaik-i eşyada en ufacık zerreleri bile görmek ve göstermek hâssasını haizdir.”

“Şimdiye kadar emsaline tesadüf etmediğim bu güzel ve yüksek Sözler’i birdenbire kavramak herkese müyesser olamayacağı için, afvımı rica ediyorum.” [10]

Anlaşılmıyor! gibi bir tabir ise mantıkça da aklende yanlış bir cümledir. Çünkü bir kaç kişinin anlayamaması başlangıçta normal bir şeydir. Anlaşılmıyor yerine ben anlamıyorum deyip kendi acizliğini itiraf etmek gerekir. Yoksa sen anlamdın diye anlaşılmaz, anlaşılmıyor demek akıl tutulmasından öte bir şey değildir. “bir vakit bir ayı, gayet tatlı bir üzüm asması altına girer. Üzümleri yemek ister. Koparmağa eli yetişmez. Asmaya da çıkamaz. Kendi kendine teselli vermek için kendi lisanıyla “Ekşidir” der. Gümler gider..” [11] meselesi gibi olur.

“Risale-i Nur, sair kitablara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. [12]

“Dünyada çok kitablar vardır ve o kitabları okumuşsunuzdur. Okuduğunuz kitabların hepsini de anladınız mı? Alâküllihal anlayamadığınız mes’eleler çoktur.” [13]

“.. herkes fehmeder. Her risalede herkesin hissesi var; fakat herkes her şeyini bilmek lâzım değildir.” [14]

“Ey ihvan! Risale-i Nur’un bütün cüzlerinde öyle bir kuvvet var ki, yalnız birini dinlemeye, okumaya veya yazmaya muvaffak olan kimse, Allah tevfik verirse, imanını kurtaracak hakikatları onda bulur. Çünki her cüz’ün diğerleri ile manen irtibatları vardır. Okuyana ve dinleyenlere sırran diyorlar ki: Bu okuduğun kitabda bizdeki hakikatların da uçları, kokuları, işaretleri var.

Dikkat edersen görürsün, çalışırsan anlarsın, cüz’-i ihtiyarını bu emre sevk edersen Allah da muvaffakıyet verir. Bulur ve bilebilirsin.” [15]

“En muannid münkirden tâ en hâlis bir mü’mine kadar herkes her Hakikattan hissesini alabilir. Çünki Hakikatlarda mevcudata, âsâra nazarı çeviriyor.” [16]

Burada ifade ettiğim ve edemediğim nice sebeplerle Risale-i Nur Külliyatına ilişmek yeni bir hadise değil. Mezkur sebepler ve kıskançlık, anlayamamak, taassub, bağnazlık, rekabet.. gibi sebeplerle tarih bize gösterdi ki “çok çocuk oyuncaklarına seyirci olup gülerek ağladık ve anladık ki: Risale-i Nur’a ve şakirdlerine ilişenler, maskara olurlar. [17]

O halde hangi meslek ü meşreb olursa olsun Risale-i Nur Külliyatına ilişmemek veya nazarlardan düşürtmeye yani kıymetsiz gibi göstermek çabası yerine akıllı olup nurlardan istifade etmeye çalışmaları daha akıllı ve mantıklı bir iş olacaktır.

“Eskiden beri lafz ve mana, üslûb ve muhteva bakımından, edibler ve şâirler, mütefekkirler ve âlimler ikiye ayrılmışlardır. Bunlardan bazıları, sadece üslûb ve ifadeye, vezin ve kafiyeye kıymet vererek, manayı ifadeye feda etmişlerdir. Ve bu hal de kendini en çok şiirde gösterir.” [18] şimdi birisi çıksa şairane kafa ile Risale-i Nur Külliyatını anlayamadığını söylese “şiirde, hayal hükmettiği için hakikata karışır, hakikatların suretini değiştirir.” [19] şairane bir kafanın Risale-i Nur’u anlaması biraz müşkildir. Çünkü zihinde hayal hükmeder. Yani tahayyül dimağa hakim olmuştur. “şu cemaat-ı İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki; birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adavetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar.”[20]

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL


[1] Sözler ( 68 )

[2] Kastamonu Lahikası ( 8 )

[3] Sözler ( 411 )

[4] Mektubat ( 337 )

[5] Sözler ( 245 )

[6] Lem’alar ( 85 )

[7] Mektubat ( 426 )

[8] Lem’alar ( 87 )

[9] Lem’alar ( 394 )

[10] Barla Lahikası ( 56 )

[11] Sözler ( 68 )

[12] Şualar ( 60 )

[13] Barla Lahikası ( 146 )

[14] Barla Lahikası ( 146 )

[15] Barla Lahikası ( 306 )

[16] Barla Lahikası ( 320 )

[17] Lem’alar ( 260 )

[18] Asa-yı Musa ( 269 )

[19] Barla Lahikası ( 334 )

[20] Mektubat ( 269 )

www.NurNet.Org