Etiket arşivi: rahmet

Peygamberim Aleyhisselam (Şiir)

İnsanlığa geldin, Allahın hak Nebisi.

Seni takdir ediyor dahisi gabisi,

 

Ahlak ve şeref diye,  gür sesle bağırdın,

İnsanlığı İman ile ilme çağırdın.

 

Bize Furkan gibi sönmeyen bir Nur verdin,

Dinin ile dünyalara rahmeti serdin.

 

İrşadınla ilk Nurlandı Mekke Medine,

Burdan başlayıp, çok yer sahiplendi dine.

 

İrfanla ümrana sahip oldu çok yer,

Manen her taraf Zatınızdan rahmet ister

 

Ey cümle cihanın ezeli baş Mürşidi

Haktan gelen İnsanlığın en büyük îdi.

 

Sensin bu insanlığın şeref ve gururu,

Rabbimizden,  bize gelen Önderi Nuru.

 

Sayende yolu buldu, şaşkın beşeriyet,

Sebepsin ki, kuruldu çölde medeniyet.

 

İnsan kendi yaptığı, putlara taparken,

Na meşru hakları zulum ile çalarken.

 

Aslanların yapmadığı  zulmü, yaparken,

Kartal gibi zalimler, mazlumu kaparken.

 

Ey Allahın müjdecisi, sen bize doğdun,

Zindanda kalan çoğunu, Nuruna boğdun.

 

Sen Haktan  geldin, yine haktı nazarında,

Kurabildin, hak evi insan pazarında.

 

İnsanlığa hak cevher iman ile irfan,

Ana duvarları, adalet ile ihsan.

 

Millete süstü, sizdeki ilim le irfan,

Dinin bize verdiği, cennet ile rıdvan.

 

Sana salat ve selam, ey Rabbin Habibi!

Senden ümitvarız, Ey kalplerin tabibi.

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Allahın Hakim İsmini Herşeyde Görelim

Allahın san’at eserlerini gördüğümüz zaman: Ya Rab ne kadar büyüksün demeyelim mi? Bütün mahlûkat namına Allah’ımıza Şükranlarımızı takdim etmeyelim mi? Kâinatın ne tarafına baksak, Allah’ın onlara ihsan ettiği o mükemmelliği görmeyelim mi? Ama dikkat edin! Bir işe insan karıştı mı onu karıştırır, o başka! Tozları temizlemek için Allah bir rüzgâr, bir yağmur gönderir, ortalık tertemiz olur. Ormanlarda telef olan hayvanların leşlerinden ormanları kurtarmak için, kartalları ve bazı canavarları temizlik memurları yapar, hem ormanı temizlettirir, hem de leşleri, onlara rızık yapar. Allah’ın  Rezzak (Rızık veren)  ve Kuddus (Kusurdan pâk) isimlerinin tecellisini birbiri içinde böyle tecelli ederken biz düşünüp ders almayalı mı ?..

Hayatını suda devam ettiren timsah, öteki balıkları yiyor yiyor, dişlerini temizletmek için, su kenarına çıkıyor, ağzını açıp kafasını bir yere dayıyor, kuşlar da gelip gagaları ile hem timsah efendinin dişlerini temizliyorlar, hem de kendilerine rızık temin etmiş oluyorlar. Timsaha oraya çıkmayı, kuşları oraya toplayıp temizlik yapmayı kim öğretti? Tavşan yavrulayacağı zaman sağdan soldan çabucak ot toplayıp altına döşüyor, tam yavrular doğacakları zaman yavrularının rahatsız olmamaları için ayakları ile göğsünden yolabildiği kadar tüylerini yoluyor, altına seriyor sonra o tüylerin üzerine yavruluyor.

Acaba bu hayvancık bunu hangi okulda öğrendi? Bu davranışı buna kim öğretti? Bunu ona ilhamla Allah’ın öğrettiğini tavşan bilmese de, bizde mi  bilmeyelim?

Allah’ın ihsan ettiği akılla insan bazı buluşlar yapıyor ise de, o buluşlar bir çok kimsenin araştırması ile o noktaya geliyor. Yani o buluşu tamamlamak için başkalarının daha önce yaptıkları çalışmalardan yararlanan o insan, Allah tarafından kendine verilen akıl için şükretmeden, o buluşu oraya kadar getirenleri hiç düşünmeden, buluş sahibi gururundan yerlere sığmıyorsa. Ondaki bu hal, ne kadar acınacak bir hal değil mi?

Dediğim gibi daha önce başkalarının yaptığı keşiflerden yararlanan insan, uçak yapabiliyor ama, gelsin sivrisineği de yapsın bakalım? O küçücük sinek insandaki damarı bulur, oraya hortumunu sokar, gıdasını alır ve eğitilmiş asker gibi, savunmasını yapar yakalanmadan kaçar gider. Biz, sinek gibi küçük bir canlıda böyle büyük bir sanat göstereni eğer  görmüyorsak kendimize insan diyebilir miyiz?

Bu gururlu insana soralım, kumru kuşuna yavrusunu gagasıyla ağzından beslemesini kim öğretti? O güzel sesle öten bülbül, ötmeyi hangi okulda öğrendi?  Tavuk çok korkak mahlûk iken, ana olduğu zaman yavrusu olan civcivi kurtarmak için ite, aslana saldırma cesaretini ona kim verdi? Bal arısına o kadar uzaklarda olan çiçeğin yerini kim gösteriyor? Çiçekten, işine yarayan bal olmağa yarayan maddeyi ona kim bildiriyor? Bir tarafta zehir taşıdığı halde zehrini balla karıştırmamayı ve altıgen olan petek gözlerini, yani kendi yuvasını yapma eğitimini o arıya kim veriyor? Kıt’alar arası füze yapan bu keşşaflar, gözle görünmeyen küçücük mikroba karşı mağlup düşüyorlar. Tabii ki düşecekler. Çünkü onlar Allahın mucizeleridir ki insanı âciz bırakır. Akıllı insan bunu Allah’tan bilir, O Yüce kudrete inandığı için bu yalınız onun emriyle olur der. Doğru yoldan sapanlar, bunun tam tersine düşünür, onlar ibadetten kurtulup kendilerini rahatlatmak için, en büyük sanatkâr olan Allah’ın sanatını, kör, sağır, şuursuz tabiata isnat edip tabiat yaptı deyip geçerler.

Ey insan, bunları ve bunlar gibi daha nice Allah’ın san’at eserlerini, hayranlıkla seyrederek düşün ve  O Yüce Kudretin karşısında başını secdeye koyma şerefine nail ol. Ancak bu şekilde en yüce varlık olma şerefine yükselebilirsin.

Ey insan! Çalış, oku, öğren, dinle, ve bil ki; insan olduğun bilinsin. Canlı cansız, bütün mahlûkat hal dilleri ile Allah’a karşı hamd ve tespihlerini yaparken, sana ihsan edilen bu akıl nimeti ile fayda ile zararı tartmak sureti ile nefsini yenmek için onu kullanmaya kendini zorla. İsyancılar sınıfına katılanların çok büyük kayba uğrayacaklarını bil, onlara hidayet temenni et. İsyandan uzak duranları, sen de benim gibi takdir ve tebrik et.

Çünkü, onlar Cennet gibi sonsuz bir mutluluğu kazanacaklar İnşâallah. Hem de yalnız o kârla kalmayıp, Cehennem gibi müthiş ateşte yanmaktan da kurtulacaklar İnşaallah. Ben o kardeşlere Maşaallah diyorum. Çünkü o pişmanlık günündeki pişmanlığın faydası olmayacağını bildikleri için “Ebrar” (özü sözü doğru) olanların yolunu tuttular. Ne mutlu onlara ki, dünyaya ne için geldiklerini öğrendiler ve Allah’ın kanununa uymaya kendilerini zorladılar. Ufak tefek günahları olsa bile, onlar Allah’tan bağışlanacaklarını ümit ediyoruz. Bu Müslüman kardeşlerimi büyük Allah’ın bol rahmetine  havale ediyorum. Biz dünyaya ne için geldiğimizi öğrenmek için, zamanın ihtiyacına cevap veren Kur’anı Kerimin bu zamana bakan tefsirleri olan Risale-i Nur eserlerini  bol bol okuyalım ki, kurtuluşa erip şeytana oyuncak olmayalım.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Kainat Kitabından Bazı Sayfalar

Şanı yüce Allah’ımız, bizi buraya kim gönderdi, ne için gönderdi ve en son nereye gideceğiz,  endişesinden kurtarmak için, bize Kur’an-ı Kerimi gönderdi. Ta ki çok şerefli mahluku olan biz  müşkülümüzü çözelim diye. O Kur’ânı Kerim ki, Mehmed Akif’in dediği gibi “Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için” indirilmemiştir. Belki bu şerefli mahluk olan insana, kim olduğunu bildirmek ve yapacağı vazifeyi tayin etmek için nazil olmuştur. Aynı zamanda başka kitaplar gibi geçici değil,  hükmü kıyamete kadar geçerli olan, İlâhi bir Kanun, bir yol gösterici olarak, Rabbimiz tarafından bize gönderilmiştir.

Yine Kur’an-ı Kerim; aklını kullanıp düşünenlere, imanlarını takviye etmek için, kâinat kitabını okumalarını emrediyor. Kafası çalışıp kalp gözü  kör olmayanlar için, kâinat kitabında,  büyük ibret dersi bulunduğu şüphesizdir. Zaten bu âlemde hiçbir şeyin nizamsız, intizamsız, yaratıldığını göremezsiniz. Belki her şey Allah-u teâla‘nın sıfatlarının tecelli yeri olup, Şanı Yüce olan Allah’ın   Esma-ül Hünsasını (Güzel İsimlerini) onda  görebilirsiniz.

Bu insan, vücudunu olumsuz yerlerde yıpratmaması için, Allah gönderdiği Kur’an-ı Kerimde: “İman edip yararlı işler yapanlar ise bütün insanların en hayırlılarıdır”, “ Onların mükâfatı Rableri tarafından altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. İçlerinde  ebedi kalacaklardır. Allah onlardan hoşnut, onlar da On’dan hoşnutturlar. Bu mükâfat, işte Rabbine saygı duyanlara aittir!”(Beyyineh 7-8) . buyurmuştur. Evet! Hiç şüphesiz ki: Bu âlemde o kadar nimetleri bize ihsan eden Allah, O alemde Cennet gibi mükemmel bir mekânı de yaratabilir ve yaratmış ve Allah’ı memnun etme çabasında olanları lütuf olarak oraya koyacağını va’d etmiştir.

Onun o eşsiz merhametini bu dünyada da görebiliriz. Mesela,  Allah, “Rezzak” (Rızık veren) sıfatı ile her canlı mahlûka göre rızık hazırlamış. Öyle hazırlamış ki; bitkileri hayvanların imdadına, hayvanları insanların yardımına koşturuyor. Tarlaları insan için türlü türlü mahsulatı üretebilir kapasitede akıl almaz bir fabrika, bir laboratuar yaratmış.

Bu akıllı insan küçücük tohumlara bakınca, hangisi nedir fark edemezken, kesif toprak onları fark edip içinde programlanmış en ince özelliklerini yer altında toprak ayırıp meydana çıkarıyor. Demek toprak o işi yapmıyor Allah yapıyor. Büyük bir bidona tartarak 500 kilo toprak koysak, oraya bir ağaç diksek, ağaç büyüyerek 300 kilo ağırlığında olduğu halde, topraktan 1 kilo bile noksanlaşmadığını görürüz. Acaba bu ağaç bu kiloyu nereden aldı? Aklı başında olan insan bunu düşünmeyecek mi?

 Şanı yüce Allah’ımız gül çiçeğini yaratıp, onun letafetiyle, güzelliğiyle, kokusuyla, gözümüzü ve burnumuzu okşamasını murad etmiştir. Gülü, çoluk çocuk ve kaba insanlar, ellerini sokup kolayca yok etmesinler diye, gülün çubuklarına silah olarak dikenler takıp onu muhafazaya almış. Hatta bu silahlandırma yalnız güle mahsus kalmamış. Bütün mahlûkata, kendine mahsus bir savunma kabiliyeti vermiş. her yaratığa korunabilmesi için bir çeşit silah vermiş. Sivrisineğin savunma kabiliyetini gör, kirpinin oklarına da bak, tehlikeyi gördü mü  nasıl dikenlerini çıkardığını düşün! Saldırgan tilkiden korunmak ve ev sahibinden  yardım istemek amacıyla çığlık atan tavukları dinle, bütün mahlukata hayatlarını devam ettirebilmeleri ve düşmanlarına karşı gelebilmeleri için, ayrı ayrı silahlar Allah tarafından verildiğine şahit ol.

Ormanların kralı olan aslan canavarları parçalayabiliyor, ama anne olunca, Allah tarafından onun içine konulan o annelik şefkat duygusunun hakimiyeti ile, bulduğu eti  kendi yemeyip yavrusuna yedirir. (Gayri meşru yollarla anne olup sonra çocuğun derdinden kurtulmak için yavrusunu çöplere atabilen insan kıyafetinde iki ayaklı canavarların kulakları çınlasın). Evet mahlûkata verilen savunma cihazları ve onların içine yerleştirilen bu şefkatli duyguları onlara kim verdi? Şuursuz mahlûklar bilmeseler de, biz insanlar onlardaki o halleri seyrederken, onlarda Allah’ın hikmetinin büyüklüğünü görmeyelim mi?

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Rahmeti Bol Allah’ım!

Rahmeti gazabına galip, güzel Allah’ım!       

Kahhar İsminle muamele eyleme bize.

 

Hayatımız günahlarla doludur Settar’ım!

Gaffarım!  Günahlar bizi düşürmesin dize.

 

Yaradılış zirvesine  bizi çıkarmışken,

Yakışır mı şükürsüzlük fakiru acize.

 

Bu insan mahlukatın en şereflisi iken,

Bizden yakışır mı isyan! Mün’im olan Size.

 

Koskoca kâinatı bizde dercetmiş iken,

 Şükrümüzü ifa edelim Sahibimize.

 

Aza-i cevarihlerimiz  mükemmel iken,

Nedir bu gururlanmak cansıza can verene.

 

Merhameti sonsuz olan güzel Hallâk’ımız!

Nahoş haller ile geçirdik bu kadar sene.

 

Günahları affetmeyi seven Gaffarımız!

Sığındık Rahman ve Rahim ismlerine.

 

Ey aciz! Sen neden minnettarlık hissetmezsin,

Seni  mahlukatın şereflisi halk edene?

 

Sen gururlanırsın arıdan balı alırken ,

Neden itaat etmezsin onun sahibine?

 

Bütün Yaratıklar senin hizmetinde iken,

Nasıl olur  şükürsüzlükle çalarsın çene?

 

Ey insan oğlu! Durmadan şükretmeye başla,

Kamer ve güneşi bize hizmetkâr Edene?

 

Saysan verilen ni’metleri bitiremezsin,

Eşcarla meyveyi senin önüne serene.

 

Behaimden seni O yapmadı de olmadın,

Şükrün yok mu bunca ni’meti verene.

 

Ey nankör! Şükret niamı önüne serene,

Topraktan tatlı meyveyi sana gönderene.

 

Şükretmezsen hasap günün yakındır geliyor,

Çok hızlı Koşuyorsun hesap verme gününe.

Abdülkadir Haktanır

Allah’ın Rahmet Eli Ey Risale-i Nur

yalnız güzel çiçekMeçhullere giden bu cemm-i gafirle giderken,

Yüce âlemden indin bize ey Risale-i Nur.

 

Gayet mühlik gayyalara âmiyane  koşarken,

Boğulmaktan kurtardın bizi ey Risale-i Nur.

 

Şu son devrin zakkumlarını gıda sanıp yerken,

Tiryak olup kurtardın bizi ey Risale-i Nur.

 

Nar-ı cahime sevk eden  günahlara batarken,

Şifa gibisin,  geldin bize, ey Risale-i Nur.

 

Mecnun gibi muhayyer muammalarda kalırken,

Rabbi Rahimin lutfusun sen ey Risale-i Nur

 

Kelâmullah’ın tevhid kısmını gösterdin bize,

Haktan gelip necatsın bize ey Risale-i Nur.

 

Batılı fark etmeden biz mecnun gibi  koşarken

Gözü görmezlere göz oldun ey Risale-i Nur.

 

Kaynağın bir bahr-i ummanmış asla tükenmezsin,

Irmağın tükenmek bilmezmiş, ey Risale-i Nur.

 

Atom devrinde, atomun fevkinde geldi bize ,

Mü’minin elinde silahsın, ey Risale-i Nur.

 

Müslüman’ın  elinde sönmeyen bir meş’alesin,

Münkire yol göstericisin ey Risale-i Nur.

 

Eşyanın sahibini arayana gösterici,

Muhayyer olana necat sin ey Risale-i Nur.

 

Müşkülleri hal etmek için sebepsi hiç şüphesiz,

Ehli fenni kurtaran sın sen ey Risale-i Nur.

 

Eşrefi mahlukun elinde müthiş silahsın sen,

Onun gönlünü pür nur ettin ey Risale-i Nur.

 

Nur’la karanlık devirde geldin bu insanlara,

Geceleri güne çevirdin ey Risale-i Nur.

 

Kainatın hulasasını  felek sızlatırken,

Rabbim den halas için geldin ey Risale-i Nur.  

 

Abdülkadir HAKTANIR