Kategori arşivi: Hanımlar

Dert anlatınca azalmıyor ki! Feraha kavuşsun gönül

Dert anlatınca azalmıyor ki! Feraha kavuşsun gönül

Ağrımız ! Anladıkki, dert diye bir başkasına yakındığımız, derdi vereni şikayet etmekten öte bir marifet (!)değilmiş. Dert anlatınca azalmıyor yahut kaybolmuyor ki feraha kavuşsun gönül. Aksine paylaşmak ile derdin daha çok arttığı bir dönemdeyiz.Güvenmek, artık büyüklerin anlattığı güzel hikayelerin başkahramanı oldu. “Çöküşünü seyrettiğimiz şey, merhametimizdir, insanlığımızdır, kardeşliğimizdir. Ötesi yok .”  Özellikle maddi manevi taarruzların çok olduğu bir dönemde güzel ahlak üzere büsbütün tam olmakoldukça güç bir durum olmuştur.“Acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba insan denince hatırlanıyor muyuz?”

İyi olmak istiyorsak eğer kötülüğümüze de inanmamız gerekir. Diğer taraftan dostluk ve insanlık üzerine kurulu her ne varsa hayatta gözden geçirmek ve yeniden değerlendirmek de faydavar.Herkesin bir kusurunu bulup, kendi kusurlarını unutan dostunu kaybetmeye mahkum oluyor. Halimizi, birde başkasından dinlemeli. Halimizi, yani bir nev’i nefsimizi… İşte dostluk bunun içindir. Omuz omuza olup beraber adım atmaya ihtiyacımız varken karşı karşıya geldiğimiz günlerin acısı ancak hakiki bir dost tesellisi ile diner.
Ona yazmak değil O’nu yazmak için vesile olan nimettir , dost … “Güven olmazsa dostluk olur mu ? Dostluk olmazsa bağlanma olur mu? Bağlanma olmazsa eylem olur mu? “ . Bunları düşünüp muhakeme etmek gerekir elbet. Pakdil’in Fethi Gemuhluoğlu için dediği gibi “Onun her sözü, konuştuğu her insanın üzerinden ,kürek kürek kül kaldırıyordu.” Böylesi bir  dost aramak yahut olmak …
Dost, merhamete, şefkate muhtaç olduğumuz  anlarda aciz kalıp bitap düştüğümüz , mustarip olup , avane gezdiğimiz anlarda  eksik kaldığımız yerden tamamlayandır. Gün olur ki bir kış günü sırtında  yük iken kaderin,  arkana dönüp baktığında görmek istediğindir belki de … Geçirdiğimiz imtihanlar bize dost mu getirir düşman mı bilinmez ama , acı ve tecrübe getireceği ve neticede insan edeceği muhakkaktır.
İnsaf dinin yarısıdır. Peki ya insan bunun neresinde?  Yara almış gönlekavl-i leyyin ile  dokunalım,. Dost arayalım usanmadan… “Dost istersen Allah yeter. Evet, O dost ise her şey dosttur.”Sözünü yaşayana kadar.  Zira insan kimi zaman zulmeder, kusur görse saklamaz, dert anlatsan anlamaz. Bu dünya başka bir gezegenin cehennemi değilse eğer birbirimize karşı sabır ile dayanıp iyi olmak zorundayız. “İyi, bir yanıyla rahatsız edicidir.”  Fakat biz buna da razıyız.  Kaleler fedailer ister. Bir gönlü fethetmek için kaleye ulaşmak zorundayız , vesselam.
Allah hepimizi sevsin. Ta ki bizler de birbirimizi sevelim. Muhabbet ile…
Zahide Aydoğdu
  İbrahim Tenekeci
  Ali Ural , Posta Kutusundaki Mızıka
  Ömer Doğru
  Nuri Pakdil , Bağlanma sf 61
www.NurNet.Org

Evlenmeden Önce Mutlaka Okuyun

Evlenmeden Önce Mutlaka Okuyun

Yazar Ümit Şimşek kişisel web sitesinde evlilik ile alakalı çok ilgi çekici ve gençlerin mutlaka okuması gereken bir yazı kaleme aldı. Yazısı şöyle ;

Genç nesillerin düşmana ihtiyacı yok; onlar kendi kuyularını elleriyle kazıyorlar. Birçoğunun belki hiçbir geleceği olmayacak; bugünkü çizgilerini aynen devam ettirdikleri takdirde, nesilleri, kendileriyle beraber sona erecek.

Gençlerimiz evlenemiyorlar — eş yokluğundan değil, alternatif çokluğundan. Tüketim çağının getirdiği “maksimize etme” alışkanlığıyla, tıpkı bir kazağın en iyisini en ucuza alabilmek için birkaç düzine mağaza dolaşır gibi, hayallerindeki eşi bulabilmek için de yaptıkları görüşme ve elemelerden elleri boş dönüyorlar. Adaylardan kiminin yaşı, kiminin kaşı, kiminin boyu, kiminin soyu aranan özellikleri tutmadığı için, ellerindeki sayılı yılları sayısız aramalarda harcamaya devam ediyorlar.
Sonuç:
Her iki tarafta da birbirini arayan, fakat bir türlü buluşamayan eş adayları.
Veya bir tarafta hayat arkadaşını bekleyenler, diğer tarafta da mümkün olan en karlı alışverişi yapmak için pazar araştırması yapan tüketiciler.
Ve mutlu bir yuvanın kuruluşunda harcanmaya layık iken beyhude arayışlarla heba olan hayatın en güzel yılları.
**
Son yıllar, eş seçiminde aranan özelliklere bir de “elektrik” şartını ekledi. Eş adayları evliliği beyaz eşya türünden bir alet olarak gördüklerinden midir, bilinmez, ama artık trafolarda aranacak şeyi birbirlerinde arıyorlar; çoğu zaman da görüşmeler, öyle uzun boylu kaş-göz, boy-pos değerlendirmelerine girişmeden, kısa ve net bir ifadeyle sona eriyor: “Elektrik alamadım.”
Belki de bu, karşı tarafa “Senin şu tarafını beğenmedim” demekten biraz daha haysiyet kurtarıcı bir formül sayılabilir; ama yine de bir arızanın işaretini vermiyor mu? Pek muhtemeldir ki, elektrik alamayan gencin devrelerindeki bir arıza, akımın iletilmesini engellemiş; yahut alınan elektrik, uyaran çokluğu ve aşırı yüklenme yüzünden duyarsızlaşan bünyelerde bir tesir uyandırmamış olsun.
Ne olursa olsun, söz konusu geçici bir beraberlik değil, sonsuza kadar sürmesi beklenen bir aile olduğuna göre, bu işi anlık voltaj ölçümleriyle belirlemeye kalkmak kadar yanlış bir yöntem düşünülemez. Ömürler gençlik hülyaları içinde geçecek değildir; zaman içinde hayatın inişleri ve düşüşleri de yaşanacak, hastalık ve ölümler, sıkıntı ve darlıklar başa gelecek, bu arada ilk günün voltajı çoktan düşmüş olacaktır. Anne veya babanız bakıma muhtaç hale geldiğinde, vaktiyle servi boyuna veya ela gözüne bakarak alıp eskittiğiniz dilberden nasıl bir davranış göreceksiniz?
***
Eğer bugünün gençleri — özellikle dindar gençler — yarının adı sanı unutulmuş, nesilleri kesilmiş yoklukları haline gelmek istemiyorlarsa, bir an önce Batı medeniyetinin kendilerine biçtiği “tüketici” rolünden sıyrılıp “mü’min” kimliğine kavuşmak zorundadırlar. Kadere inanmak da imanımızın bir rüknüdür; bunu unutmayın ve yaşanacak bir hayatın bütün ayrıntılarına hakim olmak gibi bir hevese kendinizi kaptırmayın. Böyle yaparsanız, hayatın en ağır yükünü omzunuzdan atmış olacaksınız, buna inanın.
Hiç mi araştırmayalım diyeceksiniz.
Araştırın. Fakat öyle uzun boylu araştırmayın. Gözünüz geçici değil, kalıcı özelliklerde olsun. En önemlisi, “Benim seçtiğim eş” olarak değil, “Allah’ın benim için yazdığı arkadaş” olarak bakın. O zaman, bilinmeyenler, tıpkı sürpriz bir armağan paketi gibi, bu seçimi sizin için daha da hoş hale getirecektir. Bu tavsiyelerimiz, ebediyete talip olanlar ve huzurlu ve mutlu bir yuva kurmak isteyenler içindir.
Başına bela alıp da hayatını zehir etmek isteyenler ise daha iyisini arayadursunlar. Eğer bir yanlışlık yapıp da evlenecek olsalar bile, ömürleri boyunca “daha iyilerini”görmeye ve yapmış oldukları seçim için hayıflanmaya devam edeceklerdir.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de evliliği şu şekilde tarif eder ;bediuzzaman


“Evet insan, bir refikaya veya bir refike muhtaçtır ki, tarafeyn, aralarında, hayatlarına lazım olan şeyleri muavenet suretiyle yapabilsinler. Ve rahmetten neş’et eden muhabbet iktizasıyla, yekdiğerinin zahmetlerini tahfif etsinler. Ve gamlı, kederli zamanlarını, ferah ve sürura tebdil edebilsinler. Zaten dünyada insanların tam ünsiyeti, ancak refikasıyla olur.” 

İnternette tıklanma rekoru kıran bu resmin gördüğü ilgi, hepimizin içinde yatan bir özlemi yansıtıyor. Batı medeniyeti kendi değerlerini bizim zerrelerimize kadar işlemek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, varlığımızın ta derinlerindeki birşeyler, bize, asıl özenilecek değerlerin orada değil, bizim olduğumuz yerde bulunduğunu fısıldamaya devam ediyor. Ve o fısıltı, fırsat bulduğu anda, dünyanın bütün gürültülerini bastırarak kendisini bize dinletiyor.
***
Resim, iki güzelliği bir arada önümüze seriyor. Bunlardan birisi, yaşlılığın güzelliğidir. O da, Yer ve Gökler Rabbinin bahar mevsiminde dağları ve ovaları boyamakta kullandığı gelincik ve sarı çiçeklerden meydana gelen bir fon üzerinde sunulmuştur.
Yaşlılık, Batı’nın batıl ölçüleri içinde, güzellik kavramıyla en son barışabilecek bir hadisedir. Çünkü onların gözünde değer ifade eden güzellikler ancak maddi güzelliklerdir; o da zaman içinde pek çabuk tükeniverir. Gençlik geçer, sağlık elden gider, güzellik yerini günahların çirkin izlerine terk eder. Fakat Batı medeniyeti yaşlıları bütünüyle gözden çıkarmak da istemez; çünkü onlar da cepleri boşaltılacak bir kesim olarak ortada durmakta, hatta ömür ortalamasının artmasıyla birlikte sayıları da artmaktadır. Onun için, tüketim toplumunun mühendisleri, yaşlılara birşey pazarlayacakları zaman, önce onları “genç olduklarına” ikna ederler, sonra da onların genç gibi yaşamak için muhtaç oldukları şeyleri kendilerine satarlar.
Bizim dünyamız ise hep güzelliklerle doludur. Burada sadece güzellikler yer değiştirir, o kadar: gece ile gündüzün ve mevsimlerin güzellikleri gibi. Gençlik de giderken yerini yaşlılığın güzelliklerine bırakır. Bu yüzdendir ki, onların yaşlıları çirkinleşirken, bizde yaşlananlar daha başka güzelliklere bürünürler. Simasını yılların secdeleriyle nurlandırmış ak sakallı bir dedenin yahut beyaz yemenili bir ninenin mübarek yüzünden daha fazla seyredilmeye layık hangi şey vardır bu dünyada?
***
Resmin ikinci güzelliği, bir muhabbet tablosu halinde karşımızda beliriyor. Fakat bu arzi, beşeri, maddi bir sevgi değil, başka alemlerden kokular taşıyan İlahi bir muhabbettir. Onun da adresini ayet-i kerimeden alıyoruz:
“Hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratması ve aranıza muhabbet ve merhamet vermesi Onun ayetlerindendir.” (Rum, 30:21.)
O muhabbet semadan anne ile babanın arasına iner, fakat orada kalmaz. Çocukların her biri ile anne ve baba arasında ayrı ayrı bağlar halinde çoğalır. Derken kardeşler arasında, derken her bir evlat ile teyzeler, halalar, amcalar, dayılar, dedeler, nineler arasında ayrı ayrı sevgi bağları olur. Bu rahmet ve muhabbet deryasında her bir fert, kendisini sayısız sevgi haleleriyle kuşatılmış bulur.
Liste böylece uzayıp giderken, hiçbir muhabbet, bir diğerinin kefesinden birşeyi noksanlaştırmaz. O muhabbetlerin hepsi de semavi ve nurani bir kaynaktan beslendikleri için, bölünmekle eksilmez, bilakis paylaşıldıkça artarlar. Yaşlanan ve yıpranan bedenlerin de böyle bir muhabbete zararı dokunamaz; yarım asır sonra o muhabbeti, daha da renklenmiş ve zenginleşmiş olarak, bir gelincik demeti halinde elden ele, gözden göze alınıp verilirken seyredebilirsiniz.
***
Bir gelincikte bütün gelincikleri, bir baharda bütün baharları birden gören gözler, bir dede ile ninenin muhabbet alışverişinde de kainatın bütün muhabbetlerini birden seyredebilirler. Zerreler aleminde parçacıkları, göklerde yıldızları birbirine bağlayan şey, o semavi hakikatin cemadat diline tercümesinden başka nedir ki? Bunlardan birine elektrik, diğerine çekim gücü adını veren bilim, bir tabloyu bize anlatmış olmaz, sadece tablonun bezinden, boyasından, tahtasından bahsetmiş olur, o kadar.
Ebedi hayat arkadaşları arasındaki muhabbet alışverişini bir “elektrik” hadisesi olarak görenlerin de cemadat lisanından zişuur lisanına yükselmedikçe bu hakikati anlamaları pek güçtür.
Kaynak : yazarumitsimsek.com
www.NurNet.Org

Allah’ın Razı Olduğu Evlilik Nasıldır?

Hiç şüphe yok ki dünya, bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Geçici bir konak, imtihan edileceğimiz geçici bir mekandan başka bir şey değildir bu dünya hayatı. Her şey, asıl hedef, ahiret yurdumuz için imtihan soruları mesabesindedir. ‘Dünya ahiretin tarlasıdır’ buyuran Peygamberimiz, bu Hadis-i Şerifinde elbette, güzel şeyler ekin ki güzel şeyler biçesiniz demektedir.
 
Bir imtihan yurdu olan bu dünyada, imtihanı daha kuvvetli geçebilmenin en güçlü adresi şüphe yok ki ailelerdir. Bizler için ‘muhkem’ bir kale olan aile yuvaları, üzerinde en çok titizlik göstermemiz gereken yerlerdir. Zira aile kavramının çözüldüğü bir toplum çökecek, bu da ahiret yurdumuzu tehlikeye sokacaktır.
Aile kavramı yıkılmaya çalışılıyor!
Uzun yıllardır sistemli bir şekilde aile kavramı yıpratılmaya çalışılıyor. özellikle televizyon dizileri aracılığıyla bu yıkımı artırarak sürdürüyorlar. Devlet tarafından aileden sorumlu bir devlet bakanlığı kurulmasına rağmen aile mefhumumun içini hızla boşaltılıp, toplumsal huzurun tek kalesi olan aileyi yıkmaya çalışıyorlar.
Elbette bu yıkımda hepimizin payı var. Yıllardır, ‘özgür kız’lardan söz edip durduk. çağdaşlaşma adına, ahlak ve maneviyatın kökünü kuruttuk. Şimdi de ahlaksız yetişen nesilden, annesini döven çocuklardan yakınıp duruyoruz.
Eşlerin arasına kim giriyor?
Kitle iletişim araçları “mahrem” bir köşe bırakmadı. önce eşler arasındaki eşitlikten söz ettik, sonra da hayatın müşterekliğinden. Allah’ın ne söylediğine kulağımızı kapattığımız için, kendi uydurduğumuz yalanlarla bu günlere geldik. Artık en ufak tartışmada boşanma ile sonuçlanan ‘naylon’ evlilikler yapılıyor.
Ahlak ve maneviyatı hızla çöken bir toplumda, tek korunak ve güven ortamı; ailedir. Bütün olumsuz gelişmelere rağmen, hala ahlak değerlerini korumak ve eski güzel günlere geri çevirmek mümkün… İslam, dünya ve ahiret saadeti için, yeni yuva kuracak gençlere ve yeni kurulmuş ailelere yapmaları gereken her şeyi anlatıyor. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Allah’ın sevdiği eşlerin özelliklerini bizlere öğretiyor.
‘Dindar olanı seç!’
Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Bir kadınla dört özelliği için evlenilir; malı, soyu, güzelliği ve dini için… Siz dindar olanını seçin.”
Bu sebeple olmalı ki, ailenin kuruluşundan itibaren dikkat edilecek ana konular Sevgili Peygamber’imizin mübarek hadis-i şeriflerinde açıklanmıştır. Bunlardan bir kaçına işaret etmek gerekiyor. Peygamberimizin hadisi; eş seçiminde dikkate alınan dört unsuru, vakıayı tespit çerçevesinde saymaktadır. “Vakıayı tespit” demek, insanlar arasında adet olanı, olduğu gibi dile getirmek demektir. Yoksa “siz de öyle yapın” anlamında değildir.
Nitekim Efendimiz açıkça Müslümanlara, eş seçiminde “dindar olanı” tercih etmelerini tavsiye etmiştir.
Güzelliğin, zenginliğin ve soyluluğun hem geçici hem de olumsuz gelişmelere ve didişmelere gebe nitelikler olduğu binlerce kez tecrübe edilmiştir. Ancak “dindarlık”, bütün beşeri ve dünyevi özellik ve niteliklerin özünde ve ötesinde, her türlü şart altında faydası görülecek ve kendisiyle mutlu olunabilecek bir vasıftır. Dindar eş ve aile bazılarının sandığı gibi sadece sıkıntılı zamanlar için değil, mutlu ve sevinçli zamanlar için de aynı derecede gerekli ve geçerlidir.
‘Kim biriyle parası için evlenirse, Allah onu fakir kılar’
Peygamberimizin şu hadisine dikkat etmemiz gerekir; “Kim bir kadınla sadece soyu, şerefi ve itibarı için evlenirse, Allah o kimseyi zelil eder. Kim bir kadınla sadece malından dolayı evlenirse, Allah onu fakir kılar. Kim de gözünü haramdan korumak, ırz ve namusunu muhafaza etmek, akrabası ile ilişkilerini devam ettirmek için evlenirse, Allah bu evliliği iki taraf için de hayırlı ve uğurlu kılar.”
Eşi, kişi için göz aydınlığıdır
“Rabbimiz! Bize göz aydınlığı olacak eşler ve çocuklar ver” (Furkan Suresi 25/74) Ayetinde ‘göz aydınlığı’ diye nitelenenler öncelikle dindar eşlerdir. Huy güzelliği ‘dindarlık’ ile desteklenmesi halinde, sürekli mutluluk sebebi olur. Bu da göz aydınlığının ta kendisidir.
Müminlerin en olgunu
Tercihini ve seçimini dindar eşten yana kullanması istenen Müslüman erkeklere, Hz. Peygamber şu gerçeği de hatırlatmıştır; “Müminlerin en olgunu, ahlakı en güzel olanlardır. Sizin en hayırlılarınız kadınlarına karşı hayırlı olanlarınızdır.”
Eşitlik değil, sadakat ve itaat
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, ailedeki denge, huzur ve mutluluğu sağlamak için, rivayet edilen bir hadiste hanımlara da şu gerçeği hatırlatmıştır: “Şayet ben bir insanın bir başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, hanımın kocasına secde etmesini emrederdim” [Ebu Davud]
Bu hadis üslup ve vurgu olarak ailedeki huzurun “sadakat ve itaat” noktasında toplandığını göstermektedir.
Ebedi kurum; aile yuvası
İnkar edilemez bir gerçektir ki, herkes evinde rahat eder. Evler ve aileler birbirlerine tahammül etmesini bilen sadakat ve feragat sahibi eşler sayesinde huzur yuvası olabilir.
Bu sebeple “aile yuvasını” geçici hevesleri tatmin ocağı olarak değil, sonuçları itibariyle öteki dünyaya uzanan, oradaki hayatın şeklini tayin eden “ebedi bir kurum” olarak görmek gerekmektedir. Böylesi bir bakış açısına sahip eşlerden oluşan aileler, daha doğrusu “dindar aileler” dünya için olduğu kadar gerçek istikbal için de güven kaynağıdır.
Dünyada elde etmek için gayret gösterilecek üç kıymet
Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, İbn Mace’de geçen bir hadisinde, dünyada elde edilmesi için gayret gösterilmeye değer bulduğu kıymetleri; “Şükreden gönül, zikreden dil ve ahiret işlerinde kocasına yardımcı olan dindar hanım” olarak bildirmiştir.
Tavsiye hem erkeklere hem kadınlara!
Şu önemli hususu belirtmekte fayda var ki dindar eş seçimini tavsiye eden hadisler, dindar kişileri de arkadaş edinmeyi öncelikle teşvik etmiş olmaktadır. Ayrıca burada erkeklere yönelik olarak söylenmiş olan ‘dindar olanı seç’ tavsiyesi, aslında ve doğal olarak, hanımlara da yöneliktir. Allah’ın Resulü, onlara da evlenecekleri erkeklerde öncelikle ‘dindarlık’ vasfını aramalarını tavsiye etmiştir.
Kaynak: RisaleAjans
www.NurNet.org

Dinde ve dindarlıkta denklik

Soru: “Evlilikte denklik ne demektir? İlim, kilo, boy…vs. her yönde denklik olmalı mı? Bunun hük­mü nedir? Âyet ve hadislerle açıklayabilir misi­niz?”

Evlilikte denk olmak, evlenecek kız ve erkeğin soy ve sopta, boy ve posta, yaş ve başta, mal ve mülkte, hür olup olmamakta, servet ve meslekte, din ve inanç anlayışında, huy ve ahlâkta mümkün mertebe birbirine yakın değerler taşıması demektir. Bunlardan en önemlileri dinde ve dindarlıkta denk­liktir. Sırayla görelim:

1. Dinde denklik: Evlenecek kız ve erkeğin din­de birbirine denk olması Allah’ın emridir, yani farz­dır. Her ikisi de Müslüman veya kadın en azından ehl-i kitap olmalıdır. Müslüman bir erkeğin müşrik bir kadın alması haram olduğu gibi, Müslüman bir kadını müşrik bir erkekle evlendirmek de haramdır.

İlgili âyetler şöyledir; “İman etmedikçe putpe­rest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, put­perest bir kadından, imanlı bir köle kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kız­larınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir.”1

2. Dindârlıkta denklik: Evlenecek kız ve erkeğin dindarlıkta, dîni yaşama arzusunda, âhirete hazır­lanma kaygısında, güzel huyda, güzel ahlâkta, edep ve terbiyede, iffet ve namusta, dürüstlük ve doğ­rulukta, haramlara karşı hassasiyette ve helâlleri tercih etme duyarlılığında, hizmet anlayışında ve usûlünde ve Allah korkusunda birbirine denk olma­sı sünnettir.

İlgili hadisleri buraya alalım. Peygamber Efendi­miz (asm) buyurmuştur ki:

* “Kadınlar ile dört tür hasleti için evleniliyor: 1- Malı, 2- Soyu, 3- Güzelliği, 4- Dindârlığı. Ey Mü’min! Sen bunlardan dindar olanını seç! Yoksa fakirliğe düşersin!” 2

* “Kadınları sırf güzellikleri için nikâhlamayınız! Çünkü onların güzelliği onları böbürlenmek ve kibir­lenmek gibi tehlikelere sürükleyebilir. Kadınları sırf malları için nikâhlamayınız! Çünkü mal üstünlüğü onları azdırabilir ve isyana sevk edebilir. Lâkin ka­dınları dindarlıkları için nikâhlayınız! Şüphesiz bur­nunun bir kısmı kesik, kulağı delik ve teni siyah din­dar bir cariye dindar olmayan hür ve güzel kadından daha efdaldir.” 3

Bu hadislerin tefsirini yapan Üstad Bedîüzza­man nikâhı, insanın en fazla ihtiyâcını tatmin eden kalbe mukabil bir kalp ile sevgilerini, aşklarını ve şevklerini karşılıklı yaşayabilecekleri, lezzetlerde birbirine ortak, gam ve kederde birbirine yardımcı olabilecekleri önemli bir saadet kurumuna atılan adım olarak tanımlar.4

Üstad Hazretlerine göre bu saadet kurumunda kadın ve erkek dindarlıkta, güzel ahlâkta ve Allah korkusunda birbirine denk olmalıdırlar. Ebedî ha­yatta eşini kaybetmemek için, eşinin dindarlığını örnek alan ve eşini dindarlığı ve güzel ahlâkı için seven erkek dünya-âhiret elemsiz mutluluğu yaka­lamış demektir. Kocasının dindarlığına bakıp, ebedî hayatta kocasını kaybetmemek için Allah korku­suna ve takvaya giren kadın da bahtiyardır, ebedî mutluluğa ulaşmış demektir.

Yoksa, sâlihâ kadınını ebedî kaybettirecek se­fahatte ve kötü davranışlarda bulunan erkek ken­disine yazık etmiş olur. Kadın da, Allah korkusunu yaşamaya çalışan kocasının izinden gitmemesi do­layısıyla, o ebedî arkadaşını kaybederse kendisine yazık eder. Kadın ve erkek ise birbirinin fısklarını, günahlarını ve kötü davranışlarını taklit ediyorlar ve böylece birbirini ateşe atıyorlarsa, sevgilerine, aşk­larına ve mutluluklarına binlerce defa yazık etmiş olurlar.5

Eşinin maddî ve fizikî güzelliğinden ziyâde, huy ve ahlâk güzelliğine, şefkatin madeni ve Rahmetin hediyesi oluşuna sevgisini bağlayan bir erkeğin, eşinden aynı derecede sevgi ve hürmet göreceğini bildiren Üstad Saîd Nursî Hazretleri, bu karşılıklı hürmet ve muhabbetin her iki taraf yaşlandıkça ve çirkinleştikçe artacağını, böylece dünya hayatının da bir mutluluk yumağına döneceğini, yoksa yal­nızca sûret güzelliğine bağlanan bir sevginin çok geçmeden bozulacağını ve yerini geçimsizliklere bı­rakacağını haber verir.6

Bedîüzzaman’ın ifadesiyle, eşini latîf şefkatine, güzel hasletine, güzel huyuna ve güzel ahlâkına da­yalı olarak sevmenin ve böylece eşini günahlara gir­mekten korumanın âhiretteki neticesi ise, Rahîm-i Mutlak tarafından ebedî Cennette hûrilerden daha güzel, daha alımlı ve daha câzibedâr bir fizikî ve rûhî güzellikle eşinin kendisine ebedî bir eş, latîf bir dost, güzel bir arkadaş ve sâdık bir sevgili olarak ve­rilmesidir.7

Çocuklarımızın böyle büyük mükâfâtlara erme­lerini temin için, evliliklerinde dinde ve dindarlıkta mutlaka denklik aramalı, sâir unsurları çok fazla abartmaya değer görmemeliyiz.

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi: 221.

2- İbn-i Mâce, Nikâh, 1858.

3- İbn-i Mâce, Nikâh, 1859.

4- İşârâtü’l-İ’câz, s. 196.

5- Lem’alar, s. 257.

6- Sözler, s. 587.

7- Sözler, s. 591.

Kaynak: www.fikih.info

www.NurNet.org

Yalnızca beyler okusun!

Yalnızca beyler okusun!

Sevgili hanımlar, şaşırdınız değil mi, “Yalnızca beyler okusun” başlığından sonra hanımlara seslenmeme? Şunun için size seslendim, muhtemelen dergiyi eline alan hanımefendi bu yazıyı okuduktan sonra eşine verecek okuması için. Ama erkekler bu meseleleri zaten bildikleri için(!) okumayacaklar. Bunun üzerine hanımefendi, beyine yine kendi okuyacak. O yüzden size seslendim. Bu yazı eşlerinize okumanız için. Onlara okuyun bu yazıyı, ama sadece okuyun. Yorum yapmadan, “Aynı sen, bak yanlışmış yaptığın” bakışı atmadan. Hadd-i zâtında her iki taraf için de genel geçer doğrulardır okuyacaklarınız. Erkeklere dikkat çekmemin sebebi ise, hanımlar cihetinden gelen şikâyetlerde, (çoğunlukla abartıldığını ve karşılıklı iletişim eksikliğinden kaynaklandığını düşünsem de) hanımların haklılık payının olduğunu düşünmem. İşte konuyla ilgili belirlediğim maddelerden birkaçı…

 Tarlayı işlemek

Ayette, erkekler için “kadınların onların tarlaları” olduğundan ve onları işlemelerinden bahseder Cenâb-ı Hak. Kadınlar, her ne kadar öyle değilmiş gibi görünse de, eşlerinin üzerindeki ağırlığını fark etmeyi severler. Evin bütün işleri üzerinde olan kadınlara sorduğunuzda bundan rahatsız olduğunu, yorulduğunu söyler. Erkeğin sorumluluğu almasını sever ve ister. Hatta “kadın, erkeğin dini üzeredir.” ifadesi, bir cihette bunu izah eder. Erkeğin yumuşaklıkla, nezaketle şekil vermesini sessizce, isteyerek kabullenir hanımlar. Böylece fıtratını yaşayabilir. O, kendini bırakmışlığın huzuru, emniyeti içinde eş olabilir gönlünce, şefkatini hissettire hissettire anne olabilir. Ailesini, eşini sarmalar, eşinin ailesini kabullenir.

Tarlayı ne için işlersen, o mahsulü alacağın ne kadar kesinse, erkek de nasıl bir hanım istiyorsa; şefkati, anlayışı, nezaketi ile istediğini alır. Nezaket gören kadın eşine, eşinin ailesine, çocuklarına karşı nezaketli olur. Anlayış gören, fedakâr olur. Adalet gören, insaflı olur. İlgi gören, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Yaradılışındaki bütün güzellikleri sevdikleri için karşılıksızca ortaya çıkarır. İdare etme yeteneğinin erkeklerde güçlü olmasının bir hikmeti bu “tarlayı işleyebilme” mânasını göstermek için olsa gerek. Sadece maddi ihtiyaçları karşılamak değil. Bir düşünün! Hanımınızın neyinden şikâyetçisiniz? Bulduysanız eğer, bilin ki sizin çok küçük bir hareketinizle yine onu siz değiştirebilirsiniz. Korkmayın işleyin tarlalarınızı. Ortaya çıkanlar sizi bile şaşırtacak.

 Âdil olmak-anne ile eşi kıyaslamamak

Bir sürü hanımdan bunun rahatsız edici etkisini dinledim. Annenin yaptığı yemeği eşinin yaptığı yemek ile kıyaslamak, anneliğini kıyaslamak, kadınlığını kıyaslamak… Özellikle başlığa “adil olmak” diye yazdım. Çünkü adalet; herkese hakkını vermek, herkesi kendi şartlarında değerlendirmek demektir. Cenâb-ı Hakkın Adl ismi gereği çimenin boyu 10 cm iken, bambu ağacınınki 5 metredir. Birini birinden üstün görmek, birinde olanı diğerine yakıştıramamak, birinin sahip olduğuna öteki sahip olmadığı için onu küçümsemek, muvazenesizliktir, zulüm olur. Olması gereken, eşinin kapasitesini anlamaya çalışmaktır. Eğer çabaladığını gördüğün hâlde kapasitesi o kadarsa, ısrar işe yarar mı?

Bize nereden bulaştı bilmiyorum, karşımızdakini eleştirince ya da biri ile kıyaslayınca onu desteklediğimizi düşünürüz. Hâlbuki karşımızdakinin şevkini, gayretini, umudunu, güvenini yerle bir ediyoruz. Aksine iyi olmaya, iyilikle teşvik edilir. Akıllı bir erkek; eşinin, bir konuda annesi gibi davranmasını istiyorsa, hiç kıyaslama yapmadan, nezaketle, eşinden öyle yapmasını istemesinin yeterli olacağını bilir. “Hanım, ben böyle seviyorum, böyle yapsan memnun olurum” ya da “bir dahakine böyle yapsan” demesi ne güzel neticeler doğurur. Erkekliğe yakışan da budur. Adalettir. Efendimizin ( asm) emanetini “nezaketle ıslahına çalışmak”tır.

 Monotonluk-tembellik batağı

Üstad, Münâzarât’ın sonunu atalet meselesinin halline ayırmıştır. Risale-i Nur’da birçok yerde tembelliğin, hiçbir şey yapmamanın“adem” olduğundan bahseder. Asrın hastalığı can sıkıntısının, ruhî çöküntülerin arka plânında da zaten bu tembellik illeti yatar. Aile hayatımızın içine de yerleşmiştir. Dışarıya çalışmak, koşturmak normal; evde faaliyet içinde olmak ise yük olmuş zihnimizde. Hâlbuki müminin cennetidir evi. Orayı güzelleştirmeye çalışmak, orası için gayret etmek en kutsal işi olmalı insanın. Zaten ilk vazifeli olduğumuz, sorumlu olduğumuz, ateşten muhafaza etmemiz gereken yer, aile hayatımız. Evde çocuklarımızla beraber cemaatle namaz kılmak, beraber akşamları ders yapmak ve sohbet etmek, beraber ev içi meşveret yapmak en güzel gayret ve faaliyettir. Hayırlı evlatlar, babanın önderliğinde yürütülen bu faaliyetler içinde yetişir. Eşler açısından da, hanımın ve erkeğin evliliklerini canlı tutmak için beraber bir şeyler yapmaları, bir saat de olsa sohbet etmek için birbirine özel zaman ayırmaları ya da birbirlerine ufak birer hediye almaları monotonluk illetini ortadan kaldırır. Nebevî hediye olan “hanımı ile oyun oynama ve şakalaşma” kalpleri de, sevgileri de, evlilikleri de canlı tutar.

 Kendini muhasebeye yakıştırmak, nefsi tezkiye etmemek…

Kendini kusurlu bilmek, muhasebe edebilmek herkese yakışır. Hele de beylere daha çok yakışır. Bu eksiklik değil, erdemdir. Nebevî ölçüdür. “Eşim benden memnun mu acaba? Evim, ailem için yeterli miyim? Evlatlarıma iyi bir baba mıyım?” diye düşünmek mü’min erkeğe yakışır bir hâldir. Biz küçükken babam annem de dâhil hepimizin eline belli zamanlarda kâğıt verir, nelerden rahatsız olduğumuzu ailemizdeki eksiklikleri yazmamızı isterdi. Şimdi anlıyorum bunun ne kadar yüce gönüllü, aynı zamanda da sünnet çizgisinde bir hareket olduğunu. “Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olandır.” demiyor mu Resululallah (asm)? Evde sizden memnun olmayan çocuklar ve kalbi kırık eşler olduktan sonra, dışarının sizi ne kadar övüp beğendiğinin bir kıymeti olmasa gerek.

Hanife Karadeniz

Kaynak: Bizimaile

www.NurNet.org