Ağrımız ! Anladıkki, dert diye bir başkasına yakındığımız, derdi vereni şikayet etmekten öte bir marifet (!)değilmiş. Dert anlatınca azalmıyor yahut kaybolmuyor ki feraha kavuşsun gönül. Aksine paylaşmak ile derdin daha çok arttığı bir dönemdeyiz.Güvenmek, artık büyüklerin anlattığı güzel hikayelerin başkahramanı oldu. “Çöküşünü seyrettiğimiz şey, merhametimizdir, insanlığımızdır, kardeşliğimizdir. Ötesi yok .” Özellikle maddi manevi taarruzların çok olduğu bir dönemde güzel ahlak üzere büsbütün tam olmakoldukça güç bir durum olmuştur.“Acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba insan denince hatırlanıyor muyuz?”
Kategori arşivi: Hanımlar
Evlenmeden Önce Mutlaka Okuyun
Genç nesillerin düşmana ihtiyacı yok; onlar kendi kuyularını elleriyle kazıyorlar. Birçoğunun belki hiçbir geleceği olmayacak; bugünkü çizgilerini aynen devam ettirdikleri takdirde, nesilleri, kendileriyle beraber sona erecek.
Bediüzzaman Said Nursi hazretleri de evliliği şu şekilde tarif eder ;
“Evet insan, bir refikaya veya bir refike muhtaçtır ki, tarafeyn, aralarında, hayatlarına lazım olan şeyleri muavenet suretiyle yapabilsinler. Ve rahmetten neş’et eden muhabbet iktizasıyla, yekdiğerinin zahmetlerini tahfif etsinler. Ve gamlı, kederli zamanlarını, ferah ve sürura tebdil edebilsinler. Zaten dünyada insanların tam ünsiyeti, ancak refikasıyla olur.”
Allah’ın Razı Olduğu Evlilik Nasıldır?
Dinde ve dindarlıkta denklik
Soru: “Evlilikte denklik ne demektir? İlim, kilo, boy…vs. her yönde denklik olmalı mı? Bunun hükmü nedir? Âyet ve hadislerle açıklayabilir misiniz?”
Evlilikte denk olmak, evlenecek kız ve erkeğin soy ve sopta, boy ve posta, yaş ve başta, mal ve mülkte, hür olup olmamakta, servet ve meslekte, din ve inanç anlayışında, huy ve ahlâkta mümkün mertebe birbirine yakın değerler taşıması demektir. Bunlardan en önemlileri dinde ve dindarlıkta denkliktir. Sırayla görelim:
1. Dinde denklik: Evlenecek kız ve erkeğin dinde birbirine denk olması Allah’ın emridir, yani farzdır. Her ikisi de Müslüman veya kadın en azından ehl-i kitap olmalıdır. Müslüman bir erkeğin müşrik bir kadın alması haram olduğu gibi, Müslüman bir kadını müşrik bir erkekle evlendirmek de haramdır.
İlgili âyetler şöyledir; “İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir köle kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir.”1
2. Dindârlıkta denklik: Evlenecek kız ve erkeğin dindarlıkta, dîni yaşama arzusunda, âhirete hazırlanma kaygısında, güzel huyda, güzel ahlâkta, edep ve terbiyede, iffet ve namusta, dürüstlük ve doğrulukta, haramlara karşı hassasiyette ve helâlleri tercih etme duyarlılığında, hizmet anlayışında ve usûlünde ve Allah korkusunda birbirine denk olması sünnettir.
İlgili hadisleri buraya alalım. Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki:
* “Kadınlar ile dört tür hasleti için evleniliyor: 1- Malı, 2- Soyu, 3- Güzelliği, 4- Dindârlığı. Ey Mü’min! Sen bunlardan dindar olanını seç! Yoksa fakirliğe düşersin!” 2
* “Kadınları sırf güzellikleri için nikâhlamayınız! Çünkü onların güzelliği onları böbürlenmek ve kibirlenmek gibi tehlikelere sürükleyebilir. Kadınları sırf malları için nikâhlamayınız! Çünkü mal üstünlüğü onları azdırabilir ve isyana sevk edebilir. Lâkin kadınları dindarlıkları için nikâhlayınız! Şüphesiz burnunun bir kısmı kesik, kulağı delik ve teni siyah dindar bir cariye dindar olmayan hür ve güzel kadından daha efdaldir.” 3
Bu hadislerin tefsirini yapan Üstad Bedîüzzaman nikâhı, insanın en fazla ihtiyâcını tatmin eden kalbe mukabil bir kalp ile sevgilerini, aşklarını ve şevklerini karşılıklı yaşayabilecekleri, lezzetlerde birbirine ortak, gam ve kederde birbirine yardımcı olabilecekleri önemli bir saadet kurumuna atılan adım olarak tanımlar.4
Üstad Hazretlerine göre bu saadet kurumunda kadın ve erkek dindarlıkta, güzel ahlâkta ve Allah korkusunda birbirine denk olmalıdırlar. Ebedî hayatta eşini kaybetmemek için, eşinin dindarlığını örnek alan ve eşini dindarlığı ve güzel ahlâkı için seven erkek dünya-âhiret elemsiz mutluluğu yakalamış demektir. Kocasının dindarlığına bakıp, ebedî hayatta kocasını kaybetmemek için Allah korkusuna ve takvaya giren kadın da bahtiyardır, ebedî mutluluğa ulaşmış demektir.
Yoksa, sâlihâ kadınını ebedî kaybettirecek sefahatte ve kötü davranışlarda bulunan erkek kendisine yazık etmiş olur. Kadın da, Allah korkusunu yaşamaya çalışan kocasının izinden gitmemesi dolayısıyla, o ebedî arkadaşını kaybederse kendisine yazık eder. Kadın ve erkek ise birbirinin fısklarını, günahlarını ve kötü davranışlarını taklit ediyorlar ve böylece birbirini ateşe atıyorlarsa, sevgilerine, aşklarına ve mutluluklarına binlerce defa yazık etmiş olurlar.5
Eşinin maddî ve fizikî güzelliğinden ziyâde, huy ve ahlâk güzelliğine, şefkatin madeni ve Rahmetin hediyesi oluşuna sevgisini bağlayan bir erkeğin, eşinden aynı derecede sevgi ve hürmet göreceğini bildiren Üstad Saîd Nursî Hazretleri, bu karşılıklı hürmet ve muhabbetin her iki taraf yaşlandıkça ve çirkinleştikçe artacağını, böylece dünya hayatının da bir mutluluk yumağına döneceğini, yoksa yalnızca sûret güzelliğine bağlanan bir sevginin çok geçmeden bozulacağını ve yerini geçimsizliklere bırakacağını haber verir.6
Bedîüzzaman’ın ifadesiyle, eşini latîf şefkatine, güzel hasletine, güzel huyuna ve güzel ahlâkına dayalı olarak sevmenin ve böylece eşini günahlara girmekten korumanın âhiretteki neticesi ise, Rahîm-i Mutlak tarafından ebedî Cennette hûrilerden daha güzel, daha alımlı ve daha câzibedâr bir fizikî ve rûhî güzellikle eşinin kendisine ebedî bir eş, latîf bir dost, güzel bir arkadaş ve sâdık bir sevgili olarak verilmesidir.7
Çocuklarımızın böyle büyük mükâfâtlara ermelerini temin için, evliliklerinde dinde ve dindarlıkta mutlaka denklik aramalı, sâir unsurları çok fazla abartmaya değer görmemeliyiz.
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 221.
2- İbn-i Mâce, Nikâh, 1858.
3- İbn-i Mâce, Nikâh, 1859.
4- İşârâtü’l-İ’câz, s. 196.
5- Lem’alar, s. 257.
6- Sözler, s. 587.
7- Sözler, s. 591.
Kaynak: www.fikih.info
www.NurNet.org
Yalnızca beyler okusun!
Yalnızca beyler okusun!
Sevgili hanımlar, şaşırdınız değil mi, “Yalnızca beyler okusun” başlığından sonra hanımlara seslenmeme? Şunun için size seslendim, muhtemelen dergiyi eline alan hanımefendi bu yazıyı okuduktan sonra eşine verecek okuması için. Ama erkekler bu meseleleri zaten bildikleri için(!) okumayacaklar. Bunun üzerine hanımefendi, beyine yine kendi okuyacak. O yüzden size seslendim. Bu yazı eşlerinize okumanız için. Onlara okuyun bu yazıyı, ama sadece okuyun. Yorum yapmadan, “Aynı sen, bak yanlışmış yaptığın” bakışı atmadan. Hadd-i zâtında her iki taraf için de genel geçer doğrulardır okuyacaklarınız. Erkeklere dikkat çekmemin sebebi ise, hanımlar cihetinden gelen şikâyetlerde, (çoğunlukla abartıldığını ve karşılıklı iletişim eksikliğinden kaynaklandığını düşünsem de) hanımların haklılık payının olduğunu düşünmem. İşte konuyla ilgili belirlediğim maddelerden birkaçı…
Tarlayı işlemek
Ayette, erkekler için “kadınların onların tarlaları” olduğundan ve onları işlemelerinden bahseder Cenâb-ı Hak. Kadınlar, her ne kadar öyle değilmiş gibi görünse de, eşlerinin üzerindeki ağırlığını fark etmeyi severler. Evin bütün işleri üzerinde olan kadınlara sorduğunuzda bundan rahatsız olduğunu, yorulduğunu söyler. Erkeğin sorumluluğu almasını sever ve ister. Hatta “kadın, erkeğin dini üzeredir.” ifadesi, bir cihette bunu izah eder. Erkeğin yumuşaklıkla, nezaketle şekil vermesini sessizce, isteyerek kabullenir hanımlar. Böylece fıtratını yaşayabilir. O, kendini bırakmışlığın huzuru, emniyeti içinde eş olabilir gönlünce, şefkatini hissettire hissettire anne olabilir. Ailesini, eşini sarmalar, eşinin ailesini kabullenir.
Tarlayı ne için işlersen, o mahsulü alacağın ne kadar kesinse, erkek de nasıl bir hanım istiyorsa; şefkati, anlayışı, nezaketi ile istediğini alır. Nezaket gören kadın eşine, eşinin ailesine, çocuklarına karşı nezaketli olur. Anlayış gören, fedakâr olur. Adalet gören, insaflı olur. İlgi gören, güler yüzlü, tatlı dilli olur. Yaradılışındaki bütün güzellikleri sevdikleri için karşılıksızca ortaya çıkarır. İdare etme yeteneğinin erkeklerde güçlü olmasının bir hikmeti bu “tarlayı işleyebilme” mânasını göstermek için olsa gerek. Sadece maddi ihtiyaçları karşılamak değil. Bir düşünün! Hanımınızın neyinden şikâyetçisiniz? Bulduysanız eğer, bilin ki sizin çok küçük bir hareketinizle yine onu siz değiştirebilirsiniz. Korkmayın işleyin tarlalarınızı. Ortaya çıkanlar sizi bile şaşırtacak.
Âdil olmak-anne ile eşi kıyaslamamak
Bir sürü hanımdan bunun rahatsız edici etkisini dinledim. Annenin yaptığı yemeği eşinin yaptığı yemek ile kıyaslamak, anneliğini kıyaslamak, kadınlığını kıyaslamak… Özellikle başlığa “adil olmak” diye yazdım. Çünkü adalet; herkese hakkını vermek, herkesi kendi şartlarında değerlendirmek demektir. Cenâb-ı Hakkın Adl ismi gereği çimenin boyu 10 cm iken, bambu ağacınınki 5 metredir. Birini birinden üstün görmek, birinde olanı diğerine yakıştıramamak, birinin sahip olduğuna öteki sahip olmadığı için onu küçümsemek, muvazenesizliktir, zulüm olur. Olması gereken, eşinin kapasitesini anlamaya çalışmaktır. Eğer çabaladığını gördüğün hâlde kapasitesi o kadarsa, ısrar işe yarar mı?
Bize nereden bulaştı bilmiyorum, karşımızdakini eleştirince ya da biri ile kıyaslayınca onu desteklediğimizi düşünürüz. Hâlbuki karşımızdakinin şevkini, gayretini, umudunu, güvenini yerle bir ediyoruz. Aksine iyi olmaya, iyilikle teşvik edilir. Akıllı bir erkek; eşinin, bir konuda annesi gibi davranmasını istiyorsa, hiç kıyaslama yapmadan, nezaketle, eşinden öyle yapmasını istemesinin yeterli olacağını bilir. “Hanım, ben böyle seviyorum, böyle yapsan memnun olurum” ya da “bir dahakine böyle yapsan” demesi ne güzel neticeler doğurur. Erkekliğe yakışan da budur. Adalettir. Efendimizin ( asm) emanetini “nezaketle ıslahına çalışmak”tır.
Monotonluk-tembellik batağı
Üstad, Münâzarât’ın sonunu atalet meselesinin halline ayırmıştır. Risale-i Nur’da birçok yerde tembelliğin, hiçbir şey yapmamanın“adem” olduğundan bahseder. Asrın hastalığı can sıkıntısının, ruhî çöküntülerin arka plânında da zaten bu tembellik illeti yatar. Aile hayatımızın içine de yerleşmiştir. Dışarıya çalışmak, koşturmak normal; evde faaliyet içinde olmak ise yük olmuş zihnimizde. Hâlbuki müminin cennetidir evi. Orayı güzelleştirmeye çalışmak, orası için gayret etmek en kutsal işi olmalı insanın. Zaten ilk vazifeli olduğumuz, sorumlu olduğumuz, ateşten muhafaza etmemiz gereken yer, aile hayatımız. Evde çocuklarımızla beraber cemaatle namaz kılmak, beraber akşamları ders yapmak ve sohbet etmek, beraber ev içi meşveret yapmak en güzel gayret ve faaliyettir. Hayırlı evlatlar, babanın önderliğinde yürütülen bu faaliyetler içinde yetişir. Eşler açısından da, hanımın ve erkeğin evliliklerini canlı tutmak için beraber bir şeyler yapmaları, bir saat de olsa sohbet etmek için birbirine özel zaman ayırmaları ya da birbirlerine ufak birer hediye almaları monotonluk illetini ortadan kaldırır. Nebevî hediye olan “hanımı ile oyun oynama ve şakalaşma” kalpleri de, sevgileri de, evlilikleri de canlı tutar.
Kendini muhasebeye yakıştırmak, nefsi tezkiye etmemek…
Kendini kusurlu bilmek, muhasebe edebilmek herkese yakışır. Hele de beylere daha çok yakışır. Bu eksiklik değil, erdemdir. Nebevî ölçüdür. “Eşim benden memnun mu acaba? Evim, ailem için yeterli miyim? Evlatlarıma iyi bir baba mıyım?” diye düşünmek mü’min erkeğe yakışır bir hâldir. Biz küçükken babam annem de dâhil hepimizin eline belli zamanlarda kâğıt verir, nelerden rahatsız olduğumuzu ailemizdeki eksiklikleri yazmamızı isterdi. Şimdi anlıyorum bunun ne kadar yüce gönüllü, aynı zamanda da sünnet çizgisinde bir hareket olduğunu. “Sizin en hayırlınız, ailesine en hayırlı olandır.” demiyor mu Resululallah (asm)? Evde sizden memnun olmayan çocuklar ve kalbi kırık eşler olduktan sonra, dışarının sizi ne kadar övüp beğendiğinin bir kıymeti olmasa gerek.
Kaynak: Bizimaile
www.NurNet.org