Etiket arşivi: allah rızası

Tuhaf Bir Doğu-Batı Sentezi Çabası: Kişisel Gelişim

Kişisel gelişim sektörünün dayandığı temel felsefeye bakıldığında batı paradigmasının (tanrı-evren-insan tasavvurunun) bir sonucu olarak ortaya çıktığı ve Batı düşüncesinin son yüzyıllarda içine düştüğü hümanist, sekülerist, pozitivist ve materyalist girdabın modern zamanlara mahsus bir yansıması olduğu görülür.

Öte yandan, bu tatsız ve lezzetsiz batı yemeğine kadim doğu bilgeliğinden bazı alıntıların ketçap, mayonez suretinde boca edildiği de dikkatlerden kaçmıyor.

Bizim lezzet anlayışımıza ve damak zevkimize hiç de uymayan kişisel gelişimi birkaç kelimeyle özetlemek gerekirse: modern zaman büyücülerinin göz boyayıcı dünyasının aldatıcı ışıkları altında yükselmek, zengin olmak, şöhret, kariyer, başarı, mutluluk merdivenine imaj, gösteriş, gevezelik, şarlatanlık, yalan, yapmacıklık vb. basamaklarla çıkma çabası. Derinleşme yok. Malumatfuruşluk ön planda.

İmana, dine, kalbe, ruha, manevi boyuta, seyr-i süluka, terbiyeye, nefis tezkiyesine, arınmaya, incelmeye, zerafete, yardımlaşmaya, diğergâmlığa kısaca insan olmaya sırt dönülürken nefsi azdırmaya, benlik ve enaniyeti ön plana çıkarmaya, yükselmek için her yolu mübah görmeye, ne pahasına olursa olsun kariyer yapmaya, yalana, aldatmaya pirim veriliyor.

kisisel basariHak, hakikat, iyi, doğru ve güzelin yerini ne idüğü ve nasıl olacağı tanımlanamayan başarı, motivasyon, kariyer vb. kavramlar almış durumda. Ahiret yok. Her şey bu dünyada ve sadece maddi başarıya endeksli. Doğallık, güvenilirlik, dürüstlük, kişilik, şahsiyet, ehliyet, liyakat, ilke ve benzeri kavramlar “out”. Beden dili, imaj, demagoji, görünüş, prezantasyon “in”.

Kerameti kendinden menkul kişisel gelişim dünyası zaten yanılsamalar üzerinde yükseldiği için varlığını da yanılsamalarla devam ettirmeye çalışıyor. İnsanların önce kendilerini kötü hissetmeleri sağlanıyor, ardından buradan bir sektör oluşturuluyor. Sen başarısızsın, cahilsin, gelişmemişsin, eğitilmen lazım, şu konularda sertifikan olmalı, bunları elde edersen şöyle yükselirsin, herkesin gözbebeği olursun gibi kuruntularla aldatılan yığınlar ve bu yığınların “kişisel gelişimcilerin gelişmesine” aktardığı milyarlar.

Cahil, eğitimsiz, yeteneksiz, ehliyetsiz, yetersiz olduğunuzu kabul ediverin yeter! Nasıl olsa her köşe başında size neyi nasıl yapmanız gerektiğini söyleyecek uzmanlar var ve siz hayatınızı idame ettirebilmek için bu uzmanlardan destek almak zorundasınız.

Kendisi himmete muhtaç 25-30 yaşındaki dedelerden(!) bilgelik, yaşam tecrübeleri, öğütler, nasihatler, hayatın ve insanın derinliklerine dair engin tecrübeler dinlemelisiniz ki başarılı ve mutlu olabilesiniz. Aile kurumundan bihaber (ve bazen de bekar) aile koçlarına başvurmadan aile içi iletişim kuramazsınız. Eşinizle ve çocuklarınızla nasıl geçineceğinizi sizi ve ailenizi hiç de tanımayan bu uzmanlardan öğrenmelisiniz. Yaşam koçları olmadan yaşayamazsınız. Ne yiyeceğinizi, ne içeceğinizi, nasıl giyineceğinizi, ne şekilde davranacağınızı, nasıl mutlu olacağınızı mutlaka size birilerinin söylemesi lazım. Bu “üstün insanlar” olmasa zaten siz zavallı insancıklar başarı ve mutluluk yüzü göremezsiniz!

Bu sektörün gurularına inanıp, elinizde avucunuzda ne varsa kişisel gelişiminize yatırdınız. Tüm kitaplarını okudunuz, seminerlerini kaçırmadınız, elinizde onlarca sertifikanız var artık. Sonuçta ulaşılan ne?

Mutluluk mu?
Bilakis: hayal kırıklıkları, ümitsizlikler, aşırı yüklenme sonucu ortaya çıkan sağlık sorunları, büyük hedeflerin altında ezilmeler, beceriksizliğin kabullenilmesi ve içe kapanmalar.

Başarı mı?
Ne gezer! Alınan sertifikalara rağmen içi boş, derinliği olmayan, ne yapacağını bilemeyen, kişiliksiz, gelişememiş, tatmin olamayan bireyler. Başaracağına inandırılmış olmanın ama başaramamanın getireceği sıkıntılar da cabası.

Bir insan nasıl mutlu olur, ne zaman başarılı sayılır? Dinlerin ve kadim felsefelerin yüzyıllardan beri cevap vermeye çalıştığı ve insan hayatının tamamını kuşatan bir konuda üç-beş kitap okuyup, ezberlediği klişe cümlelerle show yapan şarlatanlar birkaç seminerle sizi mutlu ve başarılı kılabilir mi?

Bereketi, haramı helali, Allah rızasını, “hayırlısı ne ise o olsun” anlayışını, başarıyı Allah’tan bilmeyi, rızayı, tevekkülü görmezden gelen bir yaklaşımla kim, nereye gidebilir?

Tüm bunların yanında bu konuda belki de en çok düşünülmesi gereken nokta: klasiklerinin önsözleri daima “başarı Allah’tandır” ifadesiyle biten bir medeniyetin mensuplarının da maalesef yine “bunun da en iyisi bizde”, “yüzyıllar öncesinde bunlar zaten bizde vardı” mantığıyla hareket etme yanlışına düşmesi.

İçinde taşıdığı batıl itikatlar, yanlış felsefi telakkiler göz ardı edilerek kişisel gelişimi İslamîleştirme, yerlileştirme ve millîleştirme çabalarına dikkat edilmeli ve böylesi konularda “ince eleyip sık dokuyan” bir yaklaşım sergilenmelidir.

Daha ziyade olumsuz yönlerine işaret ederek bir tahlil denemesi yaptığımız kişisel gelişim alanıyla ilgili şöyle bir itiraz gelebilir: peki bu alanın hiç mi olumlu yönleri yok?
Kanaatimize göre zaten seyl-i huruşan halinde kapıp götüren bir sürecin zararlı boyutlarını nazara vermek, faydalı yönlerinden istifade edelim anlayışından önce gelir. Gerekli eleştirileri yapabilenler zaten istifade edilebilecek yönlerini de görüp değerlendirebilirler.

Veli Karataş / Zafer Dergisi

Allah’a karşı samimi olmak! (42 İhlas – Şiir)

İhlaslıda Allahın rızasıdır hedef 

Bu sebepten odur paha biçilmez sedef

Ondan sonra sen fanileri edersin def

Allah’ım bizleri ihlasta muvaffak eyle.

 

Müslüman’ın ana gayesi ihlaslı ola,

Bu olur ne zaman ki kalbin imanla dola,

O zaman Allaha yürünür sapmadan sola.

Allah’ım bizi rızana sen dahil eyle.

 

Mü’minin kalbi Allah’ın aşkıyla  dolmalı,

O aşık bu cevherle hedefine koşmalı

Dini işlerinde gösterişten sakınmalı,

Rabbim bizi amelimizde ihlaslı eyle.

 

Nebiler, bize Allah’ımız öder demişler,

Ahiret azığını burada yememişler,

Böylece Peygamberliklerini göstermişler,

Rabbim bizi sevabı satmayanlardan eyle.

 

Kur’an “Ücret istemeyenlere uyun” demiş (Yasin 21)

Allah’tan korkan sevapları burda yememiş,

Her hâlükârda Rabbin rızasını istemiş

Rabbim bizi, Seni memnun edenlerden eyle

 

Ey Müslüman kişi! Sen her zaman riyadan sakın,

Kur’an’ı parayla okumaya yoktur hakkın!

Günahtan kaç, hesap günün yolda, hem çok yakın,

Rabbim sana dayandık bizi ihlaslı eyle.

 

Asla din hizmeti için para gözetilmez,

Mevlüt ile Kur’an için para istenilmez,

Ahiretin sevabı bu dünyada yenilmez,

Rabbim bizi Kur’anı satmayanlardan eyle.

 

Dini görev yaptıktan sonra para ver denmez,

Melek olmadığın için , alamam denilmez,

Alsan da ondan asla sevinç hissedilmez,

Rabbim bize sevaplar hakkında hisli eyle.

 

Ee Peygamber varisi hoca çok dikkatli ol,

Maddi menfaatleri içinden cımbızla yol,

Çünkü önümüzde duruyor müthiş karakol,

Rabbim bizi sevabı satmayanlardan eyle.

 

Sakın korkma, Allah seni aç bırakacaktır,

Tok gözlü olursan sana bereket yağacaktır,

Bu sefer bütün hanen rahmetle dolacaktır,

Allah’ım bizi haris olmaktan uzak eyle.

 

Hakiki âlimler Peygamber varisleridir.

Âlimin alacağı cennette ücretidir.

Sevaplı işler sana orada ödenecektir,

Rabbim hocaları hakiki ihlaslı eyle.

 

Ey tüm âlemlerin Haliki Sen bize el ver,

Rahmetinle bize tükenmez rahmetini ser,

Aman ehli dalaletten bize gelmesin şer,

Yüce Mevlam bizi muhlis kullarından eyle.

 

Rabbim bu müthiş zamanda bize merhamet et,

Dalaletin şeririnden Rabbim bizi hıfzet,

Müslümanlar için ihlaslı olmak büyük dert,

Rabbim, rızanın peşine koşanlardan eyle.

 

Allah’ım bizi mürailikten dur eyle,

Hıfz etsinler diye meleklere emreyle,

Biz Senden Sana sığınıyoruz her şey ile,

Lutfet Sana gelelim iman ve  ihlas ile.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.Org / www.AlbNur.com

 

İnsan İçin En Büyük Madalya Nedir?

Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmaktadır:

“Allah katında en şerefliniz Ondan en çok korkanınızdır.” (Hucurat Suresi, 13.)

“Ey müminler, hayır işlerine koşunuz, birbirinizle yarış ediniz.”(el-Bakara, 2/148)
“… Allah onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur.” (Maide Suresi, 119)
Her insanın doğuştan Allah katında değeri ve kıymeti aynıdır. Yaratılıştan getirdiği maddi vücuduyla, değer ve kıymeti belirlenmez.
Ancak kendi amelleri (çalışmaları) neticesinde değeri artar veya eksilir. Kuran; insanın, erkek, kadın, mevki, sınıf, zenginlik, ırk, iklim, bölge farkından kaynaklanan üstünlüklerini tamamıyla siler. Onların yerine, yegane değer ölçüsü olarak insanın kendi niyet, gayret, sabır gibi çalışmasının ürünü olan üstünlükleri esas ölçü olarak alır. Allah katında, insanlar arasındaki eşitlik takva ile değişir ve takva üstünlük ölçüsü olur.
Bu zamanda tahribat ve menfi cereyanlar çok artmıştır. Takva bu menfiliklere dayanabilecek en büyük esastır. Bu zamanda takva namıyla ve günahlardan kaçınmak kastıyla (haramın terki vaciptir) menfi ibadetten gelen çok büyük amel-i salih ve kazançlar vardır. Takvayı çok iyi anlayarak, hayatımızın her anına yerleştirip, Peygamberimizin ahlâkıyla ahlâklanmalıyız.
İmtihan için bu dünya misafirhanesine  gönderilen insanlardan,  Cenab-ı Hakk’a iman edenler, O’nu hakiki sevenler, rızasına uygun yaşayıp, O’nun istediği gibi hareket edenler,  emir ve yasaklarına riayet edip  nefsini ıslah edenler, buradan şehadetnamelerini , madalyalarını, başarı belgelerini alarak ebedî bir hayatta nihayetsiz nimetlere ve saadetlere mazhar olacaklardır.
Ayette Allah ile kulları arasındaki mertebelerin en yükseği olan “rıza makamı”na işaret edilmiştir. Kâinatın Sultanı olan Allah’ın âciz bir kuldan razı olması, ona “aferin” demesi,  elbette tarifi imkânsız bir mutluluğun kaynağıdır. Tek kelimeyle, Allah’ın bu rızası razı olunan kulları tamamen razı etmiştir. Ebedî saadet, cennet, ölümsüz bir hayat ve Yüce Rabb’in rızası…
Sorularlaislamiyet.com

Allah katında ‘başarılı kişi’ kimdir?

Herkes bir şeyleri başarmaya uğraşıyor…

Hiç düşündünüz mü, Allah’a göre “Başarı nedir ve başarılı kişi kimdir?

Evvela akıllı olmak önemli değil, aklımızla neye hizmet ettiğimiz önemlidir. Öyle akıllılar var ki; devleti dolandırıyor. Öyle akıllılar var ki; kumar oynuyor, milyonlar kazanıyor. Öyle akıllılar var ki; dünyayı parmağında döndürüyor. Akıl, su gibidir; konduğu kabın rengini ve şeklini alır. Nasıl ki bıçak, doktorun elinde tedavi eder, katilin elinde cinayet işlerse, aynı şekilde akıl da iyiye ve kötüye kullanılabilir.

Mesela “Başarılı olmanın sırları” türünde kitaplar yazıyorlar. Bu kitaplar güzel konuşmanın sırları, zengin olmanın çareleri, tahsili tamamlayıp memur olmanın, amir olmanın yollarını anlatıyor. Demek ki “hayatta başarılı olmuş kişi” vasfını almanın şartları, zengin olmak, şöhret sahibi olmak, üstün bir makam ve mevki sahibi olmak, şimdiki ifadeyle kariyer yapmak vs… ile ölçülüyor.

Zengin olmak başarıysa, Karun da zengindi fakat servetiyle firavun oldu. Mao, Stalin belki çok yüksek makama ulaştılar amma ne oldu? Ölüp gittiler… Bu gibi kişilerin hayatına baktığımızda “başarılıydı” diyebilir miyiz?

Üstad Bediüzzaman buyurmuş ki; “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fani dünyada bıraktığın eserlere kıymet verme!..

Demek ki başarının sırlarını anlatan kitaplar, okullar, öğretmenler, sistemler, sadece maddi medeniyetin sırlarını anlatıyorlar. Allah için başarılı olanlar ise peygamberler, evliyalar, asfiyalar ve İslam alimleridir. Müslümanlar bir ordu gibidir; bir zafer kazanılsa, o zaferde mareşalin de neferin de hissesi vardır. Bu gerçeğe göre başarılı insan, Allah rızası için yapılan her işin bir ucundan tutan kişidir…

Mesela yakinen tanıdığım birisi daima haram yollarla zengin oluyordu. Bir gün yeğeni demiş ki; “Dayı, haram işler yapıyorsun, günah olur, itibarını da kaybedersin.” Adam bağırmış, “Sen daha küçüksün! Bu işlere aklın ermez. Para her şeyin üstünü örter.” O sohbet böyle kapanmış. Arkadaş bilmiyordu ki, hangi söz ve davranış “günah” olarak belirlenmişse, o fiil, pimi çekilmiş bir bombadır. İnfilak ettiğinde insanı parça parça eder…

Seneler birbirini kovalıyor. Bu arkadaş hastalanmış. En iyi hastanelerde tedavi olmuş, doktorlar getirtmiş. Doktorlar, ellerinden geleni yapıyormuş fakat adamın hastalığı hızla yayılmış. Adam bir lokma yiyemez hale gelmiş. Yeğeni demiş ki, “Dayı, hani para her işi hallederdi?” Yolun sonu göründüğü için adam şaşkınlık içinde… Demiş ki, “Bilemedim… Anlayamadım…

Bir düşünürün cümlesi şöyle: “İnsanoğlunun tüm başarıları ve üstün zekâsı onu yine de mezardan öteye götüremeyecek.

Seksen senelik tecrübemle anladım ki; asıl başarı, her şartta ve her an, İslamiyet’i yaşamak, bir adım dahi olsa o dairenin dışına çıkmamaktır.

Ne mutlu Allah rızası için çalışıp Allah rızası için harcayana..

Hekimoğlu İsmail / Zaman Gazetesi

Hem post, hem de dost kavgasından kurtulmak ister misin?

Geçtiğimiz Pazar sabahı bir derse katıldım. Okunmak için tercih edilen kitap İhlas Risalesiydi. İhlassızlıktan ve nefsimin yaramazlıklarından kurtulmak için bu bir fırsattı. Bu fırsatı bana veren Rabbime sonsuz şükürlerimi arz ettim. Okumaya başladık. Herkesi bilmem ama okunanlara ve anlatılanlara muhatab olarak kendimi seçtim. Çünkü herkesten çok o prensiplere benim ihtiyacım vardı. Şimdi o dersten çıkardığım prensiplerden bazılarını arz edeceğim. Nefsini terbiye etmek isteyen bu prensipleri yudumlamakta bana arkadaş olabilir.

Okunan yerden çıkardığım prensipler şunlar:

1-Amelinde ve hizmetlerinde Allah’ın rızası olmalı. Allah’ın dinine hizmetin içinde bulunuyorsan orada ihlasla yani Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle duracaksın. Dünya menfaati için, iş yapmak, ticaretini geliştirmek, malını pazarlamak için değil. Yaptığın işler Allah’ın razı olduğu işler olmalıdır. Onu memnun edersen, bütün dünya küsse bir şey olmaz. Onu memnun edemezsen, bütün dünya seni alkışlasa da sen zarardan, ziyandan, tokattan, helaket ve felaketten, ahirette de müflis olmaktan kurtulamazsın.

2-Hizmetteki kardeşlerini ve arkadaşlarını, hizmette önde gidenleri eleştirme, onlara üstünlük taslama, onların ayıbını görmek, gıybetini yapmak yerine onlara yardımcı ol, eksiklerini tamamlamaya çalış. Bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabet etmez, birbirinin önüne geçmez. Herkes kendi alanına düşen hizmeti yapar. Kim kardeşinin kusurunu görse, eleştirse, çalışma şevkini kırar, onu çalışmaz hale getirir. Bunu yapan da zalim olur. Böyle bir zalimin yüzünden fabrikanın sahibi de fabrikayı kırar, dağıtır. Allah, dine hizmet nimetini adamın elinden alır, layık olanlara verir. Allah bizi bu nimetten ayrı ve mahrum bırakmasın.

3-Üç elif ayrı ayrı durursa üç kıymeti olur. Yanyana, omuz omuza verirlerse 111 kıymet ve kuvvetini kazanırlar. Dört kere dört ayrı ayrı dururlarsa 16 eder. Yanyana durur ve omuz omuza verirlerse 4444 kıymet ve kuvvetini kazanırlar.16 fedakâr kardeşlerimizin kıymet ve kuvveti samimi bir ihlasla ve kardeşlik duygusuyla yan yana ve omuz omuza durdukları müddetçe 4444’ü geçtiklerini bir çok olay isbat etmiştir.
Bunun anlamı şudur: Gerçek bir dayanışma içinde olan her ferd, diğer kardeşlerin gözüyle bakacak, kulağıyla işitecek. Birlikte hareket eden on arkadaşdan her biri, yirmi gözle bakacak, on akılla düşünecek, yirmi kulakla işitecek, yirmi elle çalışacaktır. Bu şekilde çalışanlara cami yaptırmak, okul, dershane, yurt, üniversite açmak ağır gelir mi?

4-Bütün kuvvetini ihlasta ve hakta bil. Çünkü ihlaslı ve haklı olan güçlü olur. Bilerek ihlası kıran tokada müstehak olur.

5-Kendileri zaruret içinde bulunsalar da kardeşlerini kendilerine tercih ederler.”(1) ayet-i celilesi gereğince kardeşlerini, hizmet arkadaşlarını şerefte, makamda, teveccühte, hattâ maddî menfaat gibi nefsin hoşuna giden şeylerde kendine tercih et.

Bu özellik, hadis-i şerifte tavsiye edilenin de bir adım ötesinde. Hadis de şöyle buyuruluyor: “Sizden biriniz, kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”(2) Yani bende olan kardeşimde de olsun. O da buna layıktır, dememiz isteniyor. Allah bunun da ötesini yani kendi ihtiyacı olduğu halde mümin kardeşini tercih etmesini istiyor.

İmkânsız ve yaşanmız gibi görünen bu karakteri, Medineli Müslüman, dinleri için her şeylerini bırakıp gelen Mekke’li Müslüman’a yardım ederek yaşadı. İhlası ve Allah’ın rızasını da kazandı.
Herkese bu ahlak hâkim olsa, dünyada boğuşma kalmaz, anarşi ve terör diye bir şey olmaz, yurdumuz ve dünyamız cennet olur.

6-Kardeşlerinin ve hizmet arkadaşlarının meziyetlerini ve faziletlerini, kendi meziyetin ve faziletin gibi say onların şerefleriyle iftihar et. “Tefanî” yani birbirinde fani olma, yok olma sırrıyla kendi duygularını unutup kardeşlerinin meziyetleriyle övün. Kardeşlerine en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve kardeş ol.

7-İhlası kazanmanın ve korumanın en etkili yolu, ölümü daima hatırlamaktan geçer. Öyleyse ölümü hiçbir zaman hatırından çıkarma. Çünkü ölümü bu kadar yanında ve yakının da hisseden adam, başkasını maddeten ve manen öldürmeye kalkmaz. Eliyle, diliyle ve haliyle kimseyi incitmez. İncitmişse özür diler, helallik ister. Hizmette tenbellik etmez. Derse gitmekten, hizmetin sıkıntılarını omuzlamaktan geri durmaz. Hizmet kahramanlarını yalnız bırakmaz.

8-İhlası kazanmanın ve korumanın en etkili yollarından biri de Allah’ın her yerde hazır ve nazır olduğunu düşünüp Ondan başkasının teveccühünü aramamaktır. Nerde olursan ol, O seninle beraberdir. Çünkü Onun huzurunda, Ondan başkasının teveccühünü aramak edebe aykırıdır.

9-İhlası kıran ve insanı gösterişe sürükleyen sebepleri bilmelisin. Onları üç maddede toplamak mümkün:

a-Maddî menfaatten gelen rekabet yavaş yavaş ihlası kırar, hizmeti zedeler, o maddî menfaati de kaçırır. Maddî menfaat istenilmez, belki verilir. Lisan- hal ile de istenilmez. Belki ummadığı bir yerden gelir. Yoksa ihlası zedelenir.

b-Makam sevdasından gelen şöhretperestlik, şan ve şeref perdesi altında insanların teveccühünü kazanmak, dikkatleri kendine çekmekle enaniyeti okşamak ve kötülükleri emreden nefse bir makam vermektir. Ki bu psikolojik bir hastalıktır. Bu hastalık, gizli şirk denilen riyakârlığa, kendini beğenmişliğe kapı açar ve ihlası zedeler.

c-İhlası kıran ve insanı riyaya sürükleyen sebepleri iyi tanımak ve ihlassızlıktan kurtulmak için en az on beş günde bir İhlas Risalesini okumalısın.

NEDEN ON BEŞ GÜNDE BİR?

-Neden?

-Çünkü dünyada, özellikle ahirete yönelik hizmetlerde temel, ihlastır. Temeli olmayan binanın ayakta durması mümkün olmadığı gibi, ihlası olmayan bir amelin, bir hizmetin ayakta kalması, devam etmesi de mümkün değildir.

En büyük bir kuvvet ihlastır, ihlaslı olan güçlü olur. Ümitsizliğe düşmez. Çünkü ihlaslı adam, her yerde Allah’ın yardımının kendisiyle beraber olduğunu bilir.

En makbul bir şefaatçi ihlastır. Sıkıntıya düştüğünüz zaman o sizi kurtarır.

En kuvvetli bir dayanak noktası ihlastır. Ona sırtını veren yıkılmaz.

En kısa bir hakikat yolu ihlastır. Gerçeği ve hedefi yakalamanın en kısa yolu odur.

En makbul bir manevî dua ihlastır. İhlaslı olanın duası ve bedduası reddolmaz. Böylelerinin duası alınmalı, bedduasından da korkulmalıdır.

Maksadlara kavuşturan en değerli bir araç ihlastır. Onu elde eden yolda kalmaz.

En yüksek bir haslet ihlastır. İhlas vazgeçilmez karakterin olmalıdır.

En saf ve katıksız bir kulluk ihlastır. Maddî hayatımız için hava ne ise, manevî hayatımız ve hizmetimiz için ihlas da odur. Havasız hayat olmaz. İhlassız da iman, ibadet ve hizmet olmaz.

Ey nefsim! Kur’an kevserinden süzülen tatlı ve büyük bir havuzu kazanmak istersen, bir buz parçası türünde olan şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine at, erit.(3)

Böylece hem post kavgasından, hem de dost kavgasından kurtulur, Allah’ı bulursun. Allah’ı bulan postu da bulur, dostu da bulur. Bulamayan da ne bulursa bulsun, başına bela bulur.

Vehbi Karakaş – Risale Haber

DİPNOTLAR:
1-Haşir, 59 / 9
2-Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9
3-Bu makale, 21. Lem’a’dan istifade ile yazıldı