Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Hacet Duası ve Hacet Namazı

Dua, kulun Rabbine yönelip O’ndan yardım dilemesidir.

Dua bir ibadettir.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergâhına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir.

Başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlar bu bir rahmettir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükâfatı âhirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Meselâ hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir.

Dua ubudiyetin (kulluğun) ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir.” Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.

Dua iki kısımdır:

a. Fiilî dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiilî duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk’ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

b. Kavlî dua: Dil ve kalble yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

“Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, âcizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Allah yapılan duayı irade ve hikmete uygun görürse maksada ulaştırır, uygun görmez ise ulaştırmaz. Bu durum, insan da dahil bütün türler için geçerlidir.

Mesela, bir balık bir her seferinde milyonlarca balık yumurtluyor. Şayet hepsi balık olsa, denizdeki çevre dengesi bozulur. Bu yüzden Allah hikmeti gereği o yumurtaların bir kısmını başka türlere besin ve rızık olarak ayırıyor.

İnsanlar içinde de durum aynıdır. Herkes doktor olamayacağı gibi herkes pilot da olamaz. Lakin doktor ve pilot olamayan, başka bir hususta inkişaf edebilir. Hatta bazen insan iradesini yanlış kullanırsa hiçbir şey olamaz. Yani vasıfsız ve niteliksiz de kalabilir.

İnsanda irade de olduğu için üç denklem ortaya çıkar. Birisi İlahi irade ve hikmet, ikincisi fıtri kabiliyet, üçüncüsü de insanın iradesidir. Üçünden birisi olmadı mı denklem bozulur ve maksat hasıl olmaz.

Bitkiler dua eder “yarabbi nukuşu esmanı göstrermek istiyorum bizi sümbülendir .ağaç yap”der Bazı tohumların duası kabul olur bazı tohumların duası kabul olmaz bazı tohumların duasının kabul olmaması, duanın kabul olmasının şartı olan istidaddan yoksun kalmalarındadır.

Bir tohum filizlenmeye kabiliyeti olsa bile, onun içinde bulunduğu zeminin kabiliyeti yoksa, bu dua yine kabul edilmez.

Ayrıca her makbul duanın ilahi bir hikmeti vardır. O hikmetin ön gördüğü şekilde, ya duanın aynısı, ya benzeri verilir yahut daha güzeli verilir, veya hiç verilmez. her duanın kabul edilmesi zorunluğu yoktur.

Çocuk sizden bıçak ateş ister siz ona zarar vereceğini bildiğiniz için istediğini vermezsiniz. Allah da sizin istediğiniz şeyin size zararı olacağını dünyanıza ahretinize zarar vereceğini ezeli ilmiyle bildiği için duanızı kabul etmeyebilir.

Bazen evli olan eşlerin zahir sebepler bakımından bir engel görülmediği halde yine de çocuk olmaz. Hikmetini Allah bilir.

Sebeplerin tesir etmediğini göstermek yaradanın sadece Allah olduğunu göstermek için böyle durumlar da olabilir.Yağmurun yağmasına vesile olan bütün şartlar hazır olduğu halde yağmurun yağmaması da bu hikmete bakar.

HACET DUASI 

Her duanın başında ve sonunda Rasûlullâh (sav)’e selâm-‘a salâtı selam okunmalı.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurmuşlar ki

“Bir kimse kardeşine gıyabında dua ettiği zaman. Başında görevli bir melek: “Allah o kardeşin için istediğin şeyin aynısını sana da versin” diye dua eder.

”Kendisini düşünen kimse, din kardeşine hayır dua etmelidir. “ buyurmuştur.

Dilek ve Hacet Duası Okunuşu: 

Bismillahirrahmanirrahiym.

Ve la havle ve la kuvvete illa billhi’l-Aliyyi’l-Azim. 

Allahümme inni es’elüke ya Kadimü, ya Daimü, ya Ferdü, ya Vitru, ya Ahadu, ya Samedü, ya Hayyü, ya Kayyumü, ya Ze’l- Celali ve’l-ikram.

Fe in tevellev fe kul hasbiyallahü la ilahe illahu aleyhi tevekkeltü ve Hüve Rabbü’l-Arşi’l-Azim.

Büyük Hacet Duası Okunuşu:

Allâhumme ileyke eş’kû dâ’fe kuvvetiy ve kîllete hiletiy ve hevâniy alennâs;

Yâ Erhamerrahimiyn ente Rabbül müstad’âfiyn; ente erhamu biy min entekileniy ilâ aduvvin bağiydin yetecehhemuniy ev ilâ sadıykın karîbin mellektehu emrî.

İn lem tekûn gadbane aleyye felâ ubâliy gayre enne âfiyeteke ev seûliy. Euzü binûri vechikellezi eşrekat lehu zulûmatu ve salâha aleyhi emriddünya vel âhıreti en yenzile bi gadabüke ev yehılle aleyye sehatük; ve lekel utba hatta terda ve lâ havle velâ kuvvete illâ bike.

Bir Başka Hacet Duası

Ya müfettihi fetih
Ya müferrici ferric
Ya müsebbi sebbib
Ya müyessiril yessiril fetha vel ferecül minke
Ya fettah Ya Alim
İyya kenabudu iyyakenastain

Yukarıdaki duayı bir hacetiniz için sabah namazının ardından 7-21-41 defa okunması tavsiye edilir.

Hacet Namazı;

Rasûl-i Ekrem (sav) her hangi bir ihtiyacı olan kimselere iki rek’at namaz kılmalarını tavsiye etmiştir.

Dünyası ya da ahireti için bir isteği, dileği bulunan kişinin kıldığı dört rekatlık bir namazdır.

Hâcet namazı dört veya on iki rek‘at olarak kılınır. Dört rek‘at olarak kılındığı takdirde birinci rek‘atında Fatiha’dan sonra üç Âyetu’l-kursî, diğer üç rek‘atında ise Fâtiha’dan sonra birer kere İhlas, Felak ve Nas sûreleri okunur.

Daha sonra bu dua okunur.

“Lâ ilâhe illallahül-halimül-kerimü. Sübhânellahi Rabbil-‘arşil-‘azîm. El-Hamdü lillahi Rabbil-‘âlemîn. Es’elüke mûcibâti rahmetike. Ve’azâime mağfiretike. Vel-ganîmete min külli birrin. Ves-selâmete min külli ismin. Lâ teda’lî zenben illâ gafertehü. Ve lâ hemmen illâ ferrectehü. Ve lâ hâceten hiye leke ridan illâ kadaytehâ yâ erhamer-Râhimîn.”

Mevlam tesirini Halk etsin, dualarınızı kabul etsin ,hacetinizi hayırlısıysa yerine getirsin inşallah.

Amin.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:
Risalei Nur külliyatı
Sorularlaislamiyet
Huzursayfası

Sıkıntı ve Şerlerin Def’i (Kötülüklerden Kurtulmak) İçin Okunabilecek Dualar

Bir Müslüman dua etmeden önce bunları bilmelidir;

Dua, kulun Rabbine yönelip O’ndan yardım dilemesidir.

Dua bir ibadettir.

Nasıl ki, bir çocuk eli yetişemediği bir ihtiyacını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar, ya ister; yani acizlinin diliyle dua eder ve isteklerini elde eder.

Öyle de, insan bütün canlılar içinde nazik ve nazlı bir çocuğa benzer. Cenab-ı Hakkın dergâhına acziyle ağlamak veya ihtiyacıyla dua etmekle yönelir.

Başa gelen çeşitli sıkıntılar ve belalar, insana aczini ve güçsüzlüğünü hatırlatıp onu Rabbine yönelmeye zorlar, bu bir rahmettir.

Dua bir ibadet olduğuna göre, onun sadece ve sadece Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle yapılması gerekir. Bunun için insan âcizliğini, yalnızlığını ve çaresizliğini bütün ruhuyla hissedip kendisine yardımcı olacak, korkulardan, endişelerden kurtaracak yegâne zatın Allah olduğunu düşünerek ellerini semaya kaldırmalıdır.

İşte Cenab-ı Hak her yerde hazır ve nâzırdır. İnsanın yaptığı her duayı işitir ve cevap verir. Fakat insanı insandan daha çok düşündüğünden, derdini ve asıl ihtiyacını iyi bildiğinden; neyin hayrına, neyin zararına olacağını ezelî ilim ve hikmetiyle bildiğinden, insanın istediğinin aynısını verebildiği gibi, bazan daha iyisini verir, bazan da zararlı olacağından hiç vermez. Bunun için insanın, “Allah, benim her istediğimi vermiyor” demeye hakkı yoktur.

Dua bir ibadet olduğuna göre mükâfatı âhirette verilir. İnsanı duaya sevk eden sebepler ise o ibadetin vaktidir.

Meselâ hava kurak gidip yağmursuzluk devam ettiği zamanlarda yağmur duasına çıkılır. Güneşin batması akşam namazının vakti olduğu gibi, kuraklık da o duanın vaktidir. Yoksa o dua yağmuru yağdırmak için değildir. Çünkü o takdirde dua Allah rızası için değil de, sırf yağmurun yağması için edilmiştir. Bundan dolayı da kabule layık olmaz.

İnsan o kadar dua ettiği halde belalar gitmez, hastalıklar geçmez ve netice itibariyle o an için istekler yerine gelmemiş görünür. İnsan, “Duam kabul edilmedi” dememeli, “Duamın vakti bitmedi, daha çok dua etmem gerekir” demelidir.

Dua kulluğun ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam duası ile gösteriyor ki, bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılâı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki, benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki, en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum.

Dua iki kısımdır:

Birincisi, fiilî dua: Sebeplere teşebbüs etmek fiilî duadır. Çift sürmek gibi. Toprak rahmet hazinesinin kapısı olduğundan çiftçi o kapıyı sabanıyla çalar. Bu dua doğrudan Cenab-ı Hakk’ın isim ve ünvanına yönelmiş olduğundan çoğunlukla kabul olunur.

İkincisi, kavlî dua: Dil ve kalple yapılan dua: İnsanın eli yetişmediği bir kısım ihtiyaçlarını istemesidir. Bunun en mühim tarafı, en güzel meyvesi şudur:

Dua eden adam anlar ki, Birisi var, benim kalbimden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, âcizliğine merhamet eder, fakirliğine medet eder.”

Şerlerin defi için okunması tavsiye edilen dualardan bazıları şunlardır.

  • İnnalillahi ve inna ileyhi raci’un, allahümme ecirni fi musibeti vahluf li hayran minha.” (kuran harfleriyle okunması tavsiye olunur)

Anlamı: Şüphesiz ki bizler, Allah’ın kullarıyız ve (âhirette) dönüşümüz de yalnızca O’nadır. Allah’ım! Başıma gelen mûsibet sebebiyle bana ecir ver ve bana ondan daha hayırlısını bağışla. 

  • Ayrıca *Fatiha Suresi 19 kere okunabilir.
  • Yine Kafirun-İhlas-Felak-Nas beraber çok okuyunuz .

 

  • Tekasür Süre-i Celilesi

Bismillahirrahmânirrahîm.

Elhakümüt tekasür Hatta zürtümülmekabir Kella sevfe ta’lemun Sümme kella sevfe ta’lemu Kella lev ta’lemune ılmel yekıyn Le teravünnelcehıym Sümme leteravünneha aynelyakıyn Sümme le tüs’elünne yevmeizin anin neıym

Bismillâhillezi lâ yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdı ve lâ fissemâi ve hüves-semi’ul alim, duasını üç defa okuyabilirsiniz.

Euzü bikelimâtillahittammâti min şerri mâ haleka” duası.

Lâ havle velâ kuvvete illa billah-il-aliyyilazim duası

Estagfirullahelazim ellezi la ilahe illa hüverrahmanürrahim el-hayy-ül-kayyumüllezi la-yemutü ve etubü ileyh Rabbigfir li” 25 kere okunması.

Tavsiye edilen dualardan bir kaçıdır.

Bu duaların asıl harflerinden okunması daha doğru olacaktır.

Allah tesirini halk etsin, niyetlerinizi ve dualarınızı en güzel şekilde kabul etsin.

Amin.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:
Kuranı Kerim
Risalei Nur külliyatı
sorularlaislamiyet
Veysel Akkaya 
Mumsema
Dualar iksiri

Aziz Mahmut Hüdai Hz. Kimdir? (1541-1628)

Anadolu’da yetişen büyük Velîlerden olup, Halvet’îyye Sufi İslâm Tarikât’nın bir alt sınıfına ait olan Bayram’îyye Tarikât’nın devamı niteliğinde bulunan Celvet’îyye (Celvetî) Tarikât’ının kurucusudur. 1541 yılında Koçhisar’da doğdu. Bursa’da Muhammed Üftâde’den feyz aldı. 1598  de Üsküdar’da câmi ve dergâh yaptırdı. 1628’de vefât etti. Kabri, İstanbul Üsküdar’da kendi dergâhı yanındaki türbesindedir. Asıl ismi Mahmud’dur “Hüdâyî” ismi ve “Azîz” sıfatı kendisine sonradan verilmiştir.

Babası Fadlullah bin Mahmûd’dur. Çocukluğu Sivrihisar’da geçti.İlk tahsîline burada başladı. İlmini ilerletmek için İstanbul’a gitti. Küçük Ayasofya Medresesinde tahsîline devâm etti. Çok zekî olup bir defâ okuduğunu zihninde tutar, tekrar kitaba bakmaya lüzum hissetmezdi.  Mahmûd Hüdâyî genç yaşta; tefsîr, hadîs, fıkıh ve zamânın fen ilimlerinde büyük bir âlim oldu. Hocası Nâzırzâde onu yanına yardımcı olarak aldı. Mahmûd Hüdâyî, bir taraftan hocası Ramazan Efendiye yardım ederken, diğer yandan da Halvetî yolunun şeyhlerinden Muslihuddîn Efendinin sohbetlerine katılarak tasavvuf yolunda ilerlemeye çalıştı.Hocası Nâzırzâde’nin, Edirne’de bulunan Sultan Selim Medresesine tâyini çıktı. Mahmûd Hüdâyî, yirmi sekiz yaşında iken hocası ile Edirne’ye gitti. Ramazan Efendi, kısa bir süre Edirne’de müderrislik yaptıktan sonra, Şam ve Mısır’a kâdı tâyin edildi. Talebesi Mahmûd Hüdâyî’yi oraya da götürdü. Mahmûd Hüdâyî Mısır’da Halvetî şeyhlerinden Kerîmüddîn’den ders alarak, tasavvuf yolunda yetişmeye çalıştı.

Mahmûd Hüdâyî Hazretleri otuz üç yaşında iken, hocası Nâzırzâde ile Bursa’ya geldi. Üç sene Ferhâdiye Medresesinde müderrislik yaptı. Üç sene sonra, hocasının vefâtı ile Bursa kâdılığına getirildi. Bursa kâdısı olarak vazîfeye başlıyan Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, kâdılığı esnâsında bir gece rüyâsında Cehennem’i ve Cehennem’in ateşinde tanıdığı bâzı kimselerin yandığını gördü. Bu korkunç rüyânın verdiği dehşet ve üzüntü içindeki günlerde, bir hanım bir dâvâ getirdi. Bu dâvadan sonra Bursa kâdılığını bıraktı ki, hâdise şöyle idi: Bu hanımın fakir kocası “Eğer bu sene de hacca gidemezsem seni üç talak ile boşadım.” demişti ve o günlerde Bursa’da, halkın mânevî terbiyesi işi ile meşgûl olan evliyâullahtan Muhammed Üftade’nin himmeti ile 2 günde hacca gidip geldiğini iddia etmekteydi. Kâdı hayret ederek, mahkemeyi hacıların dönüşüne bıraktı. Aradan günler geçti. Bursalı hacılar geldi. Mahkeme gününde şâhid olarak, fakirin hac vazîfesini yaptığını, hattâ verdiği emânetleri getirdiklerini bildirdiler. Kâdı, şâhitlerin verdiği bu ifâde ile dâvâcı hanımın nikâhı fesh etme isteğini reddetti. Böylece boşanma olmadı.

Mahmûd Hüdâyî Hazretleri,Üftade’ye talebe olmak istiyordu bu arzusuyla yanına gidince şu cevabı aldı: “Yazıklar olsun ey Kâdı Efendi! Herhâlde yanlış yere geldiniz. Burası yokluk kapısıdır ve biz bu kapının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sâhibisin. Bu hâlde ikimizin bir araya gelmesi mümkün mü? Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmûr bir dünyân var. Bizim gibi kulların Allahü teâlâdan başka kimsesi yoktur. Atın bile gelmek istemeyip ayakları kayalara saplanmadı mı?” buyurdu.

Bu sözler ve yaptığı hatâ Azîz Mahmûd Hüdâyî'(ks)ye çok tesir etti. Gözlerinden iki sıra yaş döküldüğü hâlde; “Efendim! Her şeyimi mübârek kapınızın eşiğinde terk eyledim. Dileğim talebeniz olabilmek ve hizmetinizi görmekle şereflenmektir. Her ne emrederseniz yapmaya hazırım.” dedi. Bu samîmî ifâde üzerine Üftâde tâne tâne buyurdu ki: “Ey Bursa kâdısı! Kâdılığı bırakacak, bu sırmalı kaftanınla Bursa sokaklarında ciğer satacaksın. Her gün de dergâha üç ciğer getireceksin!

Her şeyi bırakacağına, her emri yerine getireceğine söz veren Mahmûd Hüdâyî Hazretleri derhal kâdılığı bırakıp ciğer satmaya başladı. Sırtında sırmalı kaftanı olduğu halde, ciğerleri, Bursa sokaklarında, “Ciğerci! Ciğerciiii!” diye diye bağırarak satıyordu.

Hüdâyî her sabah erkenden kalkarak hocasının abdest suyunu ısıtıp hazır ederdi. O sabah ise uykuya dalmış ve ancak son vakitte uyanabilmişti. Derhâl ibriği aldı. Fakat ısıtmaya vakit yoktu. Çünkü hocasının ayak seslerini işitiyordu. İbriği göğsüne bastırmış bir halde kalakaldı. Üftâde eğilerek; “Haydi evlâdım suyu dök.” dedi. Hüdâyî ise ibriği göğsüne bastırmış hâlde duruyor ve buz gibi olan suyu hocasının eline dökmeye kıyamıyordu. Üftâde tekrar; “Haydi evlâdım! Ne duruyorsun? Geç kalacağız.” deyince, çekine çekine ve korkarak suyu dökmeye başladı. Ancak hocasının sözü onu bir kat daha şaşırttı. “Evlâdım Mahmûd bu su ne kadar ısınmış böyle. Bunu normal ateş ile ısıtmayıp, gönül ateşi ile ısıtmışsın. Bu hâl artık senin hizmetinin tamam olduğunu gösteriyor.” Böylece Muhammed Üftâde, Hüdâyî’ye icâzet, diploma verdi ve onu çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’a, İslâmiyeti yaymak, emir ve yasaklarını bildirmek üzere gönderdi. Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, âilesiyle birlikte Sivrihisar’a giderek hizmete başladı. Ancak burada sâdece altı ay kadar kalabildi. Hocasının ayrılığına dayanamayarak tekrar Bursa’ya geldi. Bursa’ya geldiği günlerde, doksan yaşından ziyâde olan hocasının hizmetini görmeye başladı. Bu hizmetlerinden çok memnun olan Muhammed Üftâde;“Oğlum! Pâdişâhlar ardınca yürüsün.” diye duâ etti. O sene Üftâde vefât etti.

Azîz Mahmûd Hüdâyî mânevî bir işâretle Trakya’ya gitti. Bir müddet sonra da Şeyhülislâm Hoca Sadettin Efendi vâsıtasıyla İstanbul’a geldi. Küçük Ayasofya Câmii tekkesinde hocalık yapmaya başladı. Bu arada Fâtih Câmiinde, talebelere, tefsîr, hadîs ve fıkıh dersleri verdi. Burada kaldığı müddet içinde, ilim ve devlet adamlarına kadar uzanan geniş bir muhit edindi. Bu arada, Üsküdar’da kendi dergâhının bulunduğu yeri satın aldı. Buraya dergâhını inşâ eyledi. Dergâhında yüzlerce talebenin yetişmesi için çok uğraştı. Kısa zamanda nâmı her tarafta duyuldu. Akın akın talebeler dergâhına koştular. Hasta kalblerine şifâ olan sohbetlerine kavuştular. Onun feyz ve bereketleri ile mârifetullaha kavuştular. Dergâh, en fakirinden en zenginine ve en üst kademedeki devlet ricâline kadar her tabakadan insanlar ile dolup taşıyordu. Devrin pâdişâhları da ona hürmette kusur etmiyorlardı. III. Murad Han, III. Mehmed Han, I. Ahmed Han, II. Osman Han ve IV. Murad Han’a nasîhatlarda bulundu. Dördüncü Murâd Han’a, saltanat kılıcını kuşattı. 1595 yılında İranlılarla yapılan Tebrîz seferine Ferhat Paşa ile berâber katıldı. Zaman zaman pâdişâhların dâvetlisi olarak saraya gidip, onlarla sohbetlerde bulundu.Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin, çeşitli câmilerde vâz vermesi için sevenleri devamlı taleplerde bulundular. O, Üsküdar İskelesindeki Mihrimah Sultan Câmii ile Sultanahmed Câmiinde belli günlerde vâz vererek, insanlara feyz ve mârifet sundu. Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin talebesi olmakla şereflenmek için, herkes birbiriyle yarışıyordu. Bunların başında; Sadrâzam Halîl Paşa, Dilâver Paşa, Şeyhülislâm Hoca Sâdeddîn Efendi,Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi, Okçuzâde Mehmed Efendi, İbrâhim Efendi, Nevizâde Atâyî Efendi geliyordu. O zamanda Hüdâyî Dergâhı, İstanbul’un en mühim bir kültür merkezi hâline geldi. Pek çok âlim yetişti.

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, 1628 senesinde vefat etti. Vefâtından önce talebeleriyle ve tanıdıklarıyla helâlleşti, vasiyetini yaptı. Son nefeste de Kelime-i şehâdet getirerek rûhunu teslim etti. Türbesi Üsküdar’daki dergâhındadır. Âşıkları, onu ziyâret etmekte, feyz ve bereketlerinden istifâde etmektedirler.

Sarıyer’de Telli Baba, Beşiktaş’ta Yahya Efendi, Üsküdar’da Aziz Mahmut Hudayi, Beykoz’da ise Yuşa Peygamber’in boğazın dört bekçileri olduklarına Sünni Müslümanlarca inanılır. Osmanlı Devleti’nin son günlerine kadar, Boğaz’da deniz seferi yapan kaptanlar, yolcularını Üsküdar’dan geçerken Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin (Kuddise Sirruh) Dergâhı’na, Beşiktaş önünden geçerken Yahya Efendi Dergâhı’na, Beykoz’dan geçerken de Yuşa Peygamber tarafına doğru yönelterek Fatihaokumaya davet ederlerdi.

Eserleri;

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, insanların Ehl-i sünnet îtikâdında bulunmaları ve ibâdetlerini doğru yapmaları için pek çok eser yazmıştır. Bu eserlerden bâzıları şunlardır

1) Nefâis-ül-Mecâlis,

2) Tecelliyât,

3) Dîvân-ı İlâhiyât,

4) Habbet-ül-Muhabbe,

5) Necât-ül-Garîk,

6) Tarîkatnâme,

7) Tezâkir-i Hüdâyî,

8) Ahvâl-ün- Nebiyy-il-Muhtâr Aleyhi Salevâtullah-il-Melik-i-Cebbâr,

9) Câmi-ul-Fadâil ve Kâmi-ur-Rezâil,

10) Feth-ul-Bâb ve Ref-ul-Hicâb,

11) El-Feth-ül-İlâhî,

12) Hâşiyet-ül-Kühistânî fî Şerh-il-Fıkh-ı Keydanî,

13) Hayât-ül-Ervâh ve Necât-ül-Eşbâh,

14) Tarîkat-ı Muhammediyye,

15) Vâkıât,

16) Şerhun alel- Kasîdet-il Vitriyye fî Medhi Hayr-il-Beriyye,

17) Mensûr Mevlîd-i Nebî…

Azîz Mahmûd Hüdâyî oğullarından birisinin sünneti için yaptırdığı merâsim dolayısıyla “dünyâya meyletti” denilmesi üzerine şu şiiri söyledi:

Alan sensin veren sensin kılan sen

Ne verdinse odur dahi nemiz var

Hakîkat üzre anlayıp bilen sen

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Tutan el u ayak senden gelüpdür

Gören göz u kulak senden gelüpdür

Efendi dil dudak senden gelüpdür

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Hudâyâ biz bu zâtı kanda bulduk

Neye ef’âl sıfâtı kanda bulduk

Fenâyı yâ sebâtı kanda bulduk

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Bizim ahvâlimiz ey Hayy-u Kayyûm

Cenâb-ı Pâkine hep cümle mâlûm

Buyurdun oldu illa kaldı mâdûm

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Hüdâyî’yi sen eriştir murâda

Senindir çünkü hükm arz u semâda

Efendi dahli yok ğayrın arada

Ne verdinse odur dahî nemiz var

Allah (cc) bizleri şefaatlerine nail etsin. Amin.

Derleyen: Çetin KILIÇ / LÜLEBURGAZ

www.NurNet.Org

Kaynaklar:   

  1. Sefînet-ül-Evliyâ; c.2, s.372
  2. Diyânet İslâm Ansiklopedisi; c.4, s.338
  3. Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi; c.1, s.479

Sokullu Mehmet Paşa Kimdir? Kısaca Hayatı

Bosna’nın Vişegard Kazasına bağlı Rudo Nahiyesinin Sokkuloviçi köyünde doğmuştur.

Sokollu Bey neslinden yani Şahin Oğullarından gelmektedir. 1512 bazı tarihçilere göre 1506 yılında dünyaya gelen Sokollu’nu ilk adı Bayo Sokoloviç’di. Bu nedenle Balkan halkları arasında Mehmed Paşa Sokoloviç olarak anılır.

1519 yılında Yeşilce bey tarafından devşirilerek Edirne Sarayına getirilmiş, Mehmet adı verilerek Türk ve Müslüman kültürü ile yetiştirilmiştir. Ardından İstanbul`a gönderildi. Topkapı Sarayı`nın Enderun Bölümünde çeşitli görevlerde bulundu. 1541`de Kapıcıbaşılığa yükseldi. 1546`da saray hizmetlerinde başarılı olanların dış göreve atanmaları yolundaki gelenek uyarınca Kaptan-ı Deryalığa getirildi. Görevde iken Trablusgarp Seferi`ne katıldı, İstanbul Tersanesini genişletti ve yeniledi. 1549`da vezirliğe yükselerek Rumeli Beylerbeyliğine atandı.

Avusturya ile 1547`de imzalanan barış antlaşmasının bozulması üzerine Sokollu Mehmet Paşa 1551`de Erdel üzerinde yapılacak seferin komutanlığına getirildi. 80.000 kişilik orduyla Erdel`e giren Sokollu Mehmet Paşa önemli kaleleri aldı.

Kanuni Sultan Süleyman 1553`te Sokollu Mehmet Paşa`yı Rumeli askerlerinin başında Anadolu`ya gönderdi. Aynı yıl başlayan Nahçıvan Seferinde Sokollu komutasındaki Rumeli askerleri büyük başarı gösterdiler. Sefer dönüşünde Sokollu üçüncü kez vezirliğe yükselerek kubbealtı vezirleri arasına katıldı.

Semiz Ali Paşa`nın sadrazamlığa yükselmesiyle ikinci vezir olan Sokollu, onun 1565`de ölmesiyle sadrazamlığa getirildi. Yaşı hayli ilerlemiş olan Kanuni çok güvendiği Sokullu`ya geniş yetkiler vermişti. 1561`de üçüncü vezir iken Kanuni Sultan Süleyman`ın torunu ve Sultan II. Selim`in kızı İsmihan Sultan ile evlendi.

Kanuni Sultan Süleyman’ın son vezir-i azamı olmuştur. Hem Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede bulunduğu dönemi simgelemesi itibariyle hem de icraatları, projeleri ve kişiliği nedenleriyle en büyük Osmanlı sadrazamlarından biri kabul edilir.

İki metreyi aşan boyu ile aynı zamanda en uzun boylu Osmanlı sadrazamı idi. Bu sebeple “uzun boylu” manasındaki “Tavil” lakabı ile anılması bir o kadar yaygındır.

Sadrazamlık Dönemi

Toplam 14 yıl, 3 ay, 17 gün Osmanlı Devleti’nin sadrazamlığını yapmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman`ın son seferi olan Zigetvar kalesi fethini, padişah öldükten sonra o idare etti. Kanuni Sultan Süleyman`ın ölümünü 40 gün kadar gizleyerek tam bir basiret örneği göstermiştir.

II. Selim döneminde sürekli sadrazamlıkta kaldı ve devlet işlerini idare etti. Sokollu 1568`de Avusturya ile 8 yıl süren bir barış antlaşması imzaladıktan sonra doğuya yöneldi. Amacı Osmanlı egemenliğini Asya`da ve doğu denizlerinde de güçlendirmekti. Portekiz`in Hint Okyanusu`ndaki artan etkiniğine karşın Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi`ndeki Osmanlı gemilerinin sayılarını attırdı. Hindistan ve Endonezya ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Sokollu ayrıca Tunus`u Osmanlı himayesi altına sokarak, Kuzey Afrika`yı da denetlemek istiyordu. Ama Piyale Paşa ve Lala Mustafa Paşa gibi karşıtların etkisiyle Divan 1570`de Kıbrıs`ın alınması kararını aldı. Sokollu Venediğe karşı böyle bir savaşın Avrupa`yı kendilerine karşı birleştireceği görüşündeydi. Ama Lala Mustafa Paşa Divan`a uyarak 1571`de Kıbrıs`a çıktı.

Haçlı Donanması`nın misillemesinde Osmanlı donanması İnebahtı`da yenildi. Alınan ağır yenilgi karşısında Osmanlılara gelen bir Venedik elçisine “Biz sizden Kıbrıs`ı alarak kolunuzu kestik, siz ise donanmamızı yenmekle yalnızca sakalımızı kestiniz; unutmayın ki, kol bir daha yerine gelmez, ama sakal eskisindende gür çıkar.” dedi. Gerçekten de Sokollu`nun dediği oldu ve Venedikliler barış istemek zorunda kaldılar. Daha sonra Osmanlı Donanması Tunus`u İspanyollardan aldı.

Sokollu 1574`te ölen II. Selim`in yerine geçen III. Murat döneminde de sadrazamlığını sürdürdü. Sokollu Fas`ı Portekiz akınlarından kurtardı.
Sokollu Mehmet Paşa sadrazamlığı boyunca usta bir siyasetçi olarak öne çıkmış, birçok askeri ve siyasal başarının elde edilmesinde birinci derecede rol almıştır. 60 yıllık devlet hizmeti sırasında da hiçbir görevinden alınmamış, daima bir üst göreve atanmış olması da ayrı bir özelliğidir.

Sokollu bir tanesi İstanbul`da, diğerleri Lüleburgaz(Kırklareli), Havsa (Edirne) ve Payas (Hatay)`ta bulunan beş külliyesi, imparatorluğun hemen her yanına yayılmış eserleri vardır.

Sokollu Mehmet Paşa’nın Lüleburgaz’a bu külliyeyi yaptırması ile ilgili hoş bir anekdot aktarılır. Devşirme olarak önce Edirne sarayına, oradan da Topkapı sarayına getirilen Mehmet Paşa’nın bu yorucu yolculukta yolu Lüleburgaz’a düşer. Çok yorgun ve bitap düştüğü bir anda Lüleburgaz’da bir kadının yiyecek vererek onu doyurduğunu unutmayan paşa, seneler sonra Osmanlı’nın en güçlü devlet adamlarından biri olduğunda kursağından geçen o lokmaların vefasını Lüleburgaz’a bu külliyeyi inşa ettirerek gösterecektir.

Don ve Volga ırmakları arasında bir kanal açarak Osmanlı donanmasına Hazar Denizi yolunu açma, Süveyş Kanalı`nı açma, İzmit Körfezi-Sapanca Gölü-Sakarya Nehri üzerinden Karadeniz`e alternatif bir boğaz açma gibi çağının ötesinde projeleri vardı. Don-Volga kanalı için gerekli işgücü seferber edildi, ancak hava şartları nedeniyle çalışmalar sürdürülemedi. Süveyş Kanalı düşüncesiyle ön adım olarak Sudan zaptedildi. Ancak bu proje de sonuca ulaşamadı. Devlet teşkilatı içinde de önemli düzenlemeler yapmıştır.

Osmanlı döneminde aldığı kritik kararlar, kazandığı zaferler ve yaptığı projelerle siyasi tarihimize damga vuran sadrazamlardan biri hiç şüphesiz Sokollu Mehmet Paşa’dır.

Her gece âdeti olduğu üzere abdestini yeniler, teheccüd namazını kıldıktan sonra hazinedar Hadım Hasan Ağaya bir miktar kitap okuturdu. O gece Hasan Ağa’ya, “Sultan Murad’ın Kosova’da şehid edilişini anlatan yeri oku” buyurdular.

Hasan Ağa takip ettikleri Osmanlı tarihi eserinden Murad Han’ın zaferini ve sonunda şükür için meydan yerini gezerken bir Sırplının din yolunda savaşanlar sultanını habersizce hançerleyerek şehid ettiğini tasvir eden satırları okurken, Sokollu’nun gözleri yaş içinde kalmıştı. Ellerini kaldırdı. “Yarabbi bana da böyle bir devlet nasip eyle” diyerek dua etti. 12 Ekim 1579 yılında derviş kılığına girmiş bir yeniçeri tarafından hançerlenerek öldürüldü. Ayasofya’da akşam ezanı okunurken yaşlı sadrazam ruhunu teslim etti. Eyüp`te defnedildi.
Ulema, şehid-i hükmi iken şehid-i hakiki hükmünü verdiler, gasl ettirmediler.

Çetin KILIÇ

www.NurNet.Org

Kaynak:

  • Murat Kutlu
  • Biyografi
  • Bilgi dünyası
  • Türkçe bilgi
  • Sorularla Osmanlı
  • Trakya gezi

Ali İhsan Tola Abi’den Tavsiyeler..

Her zaman dikkat edilmesi gereken hususlar.

  1. Terleme olduğu zaman terinizi üzerinizde kurutmayın mutlaka terli çamaşırı çıkarıp kurusunu giyiniz. Eğer ter üzerinizde kurursa vücudunuzun sağlığını alır vücudunuz buz gibi kalır. Damarlar sinirler büzülür ağrılar tutulmalar kireçlenmeler başlar. Akciğer, mide, böbrek, karaciğer ve üreme organlarının rahatsızlığı, romatizma, kireçlenmeler ve bir çok rahatsızlıkların ortaya çıkmasına sebep olur. Terininizin üzerinizde kuruması vucudunuzun kırılmasına çalışma gücü ve şevkinizin azalmasına sebep olur.
  2. Ayaklarınızı hiç bir zaman üşütmeyin ayaklar üşürse mide, bağırsak, böbrek, idrar yolları, yumurtalıklar, üreme organları karaciğer, safra, basur, romatizma damar rahatsızlıklarına zemin hazırlar. Ayaklarınızı sıcak tutunuz.
  3. Rüzgarlı, ceryanlı, vantilatörlü, klimalı yerlerden sakınınız. Bilhassa terli olarak böyle yerlerde durmayınız, yattığınız yerinde rüzgarlı hava ceryanlı yer olmamasına dikkat ediniz (pencere kenarı, kapı pencere arası)
  4. Başınızı ıslak tutmayınız kurulayınız. Banyodan sonra başınız ıslak hemen dışarı çıkmayınız, saçı başı kurulayıp yatınız. Baş sık sık ıslak tutulursa dışarı çıkılırsa baş ağrısına, sinüzüte, migrene, nezle olmaya, burun akıntılarına, kulak iltihabına boyun, omuz tutulmalarına kireçlenmelere zemin hazırlar.
  5. Soğuk, serin, rutubetli yerlere oturmayınız, yer soğuk olursa mide, bağırsak, idrar yolları, basur, böbrek, yumurtalık, karaciğer, üreme organları rahatsızlığına zemin hazırlar.
  6. Verilen ilaçlar iltihaplı balgamları, burun, geniz akıntılarını söker. Bu bakımdan balgamlar iltihaplı olduğu için yutmayınız tükürünüz.
  7. Sigara damarları daraltır, içilmemesi kendi sağlığınız için daha iyi olur.

Not: Şeker hastaları şeker düşürücü ilaçları kesmeyip kullanmaya devam edeceklerdir.

TEDAVİ SÜRESİNCE PERHİZ EDİLECEKLER.

Patlican: Vücuttaki iltihap ve ifrazatları tutar.
Mercimek: Vücuttaki iltihap ve ifrazatları tutar.
Çay(bildiğimiz çay): Vücuttaki iltihap ve ifrazatları tutar(ot çayları değil)

DAİMA PERHİZ EDİLECEKLER.

Kolalar, margarin yağları ve margarinle yapılanlar. Margarin yağları vücut sıcaklığında erimeyen yağlardır. Damar tıkanıklıklarına, kanda yağ birikmesine ve kolestorole sebep olduğu gibi bir çok rahatsızlıklara da sebep olur.

Sığır eti:Vücuda ağırlık,hantallık verir,mide ,bağırsak bozukluklarına zemin hazırlar.Bilhassa kalın bağırsak rahatsızlıklarına,kansere sebep olur. Uzun süre baharatsız yenirse nüzul ve felçlere sebebiyet verir. Sığırdaki ağırlık, hantallık, hareket kabiliyetindeki azlık intikal ve anlama zorluğu insana sirayet eder.

Sığır eti yenecekse baharatlanarak yenmesi (sucuk şeklinde)gerekir o zaman vereceği zarar bertaraf edilmiş olur. Karadenizliler hamsiyi çok yerler oynak ve kıvraktırlar.

Çiçek yağı yenmesi aslında mahsur yoktur, fakat içine bozulmayı önleyici olarak katılan madde(antioksidan) damar tıkanıklığı yaptığı için yenmesini tavsiye etmiyoruz.

Zeytin yağı ve yayıkta yapılmış ayrandan yapılan dövme tereyağı,yenmesinde sakınca yoktur.Bilakis insan sağlığına en yararlı yağlar bunlardır.Yüce kitabımız Kur’an zeytini sena etmiştir.Tereyağı ise vücut hücrelerinin yenilenmesinde rol oynar vücudun temel yapı elemanıdır.Tereyağı faydalıdır diye aşırıya gitmemek gerekir.Ayrıca vücuttaki kolestorol dengesini sağlar.

Not: Şeker hastaları tatlandırıcı olarak andız pekmezi kullanmalıdır.

Devamlı içme suyuna çam çırası konacak, susadıkça bu çıralı sudan içilecek.

Günün herhangi bir saatinde bir avuç siyah kuru üzüm yenecek veya pekmez ile pişirilip hoşafı içilecek.

Her şeye rağmen Şafii Hakiki Cenab-ı Hak’tır. Hakiki şifayı ondan talep etmek gerektir.

2000 yılında bir gurup arkadaşla kendisini ziyaret ettiğimizde bizlere yazılı olarak verdiği tavsiyelerdir.

Önemine binaen sizlerle paylaştım.

Sağlık ve huzur içinde kalın, selam ve dua ile.

Çetin KILIÇ

NurNet.Org

Ali İhsan Tola Kimdir ?

Ali İhsan Tola hakkında diğer yazılar için tıklayınız