Etiket arşivi: Dr. Vehbi Karakaş

Peygamberimizin Konuşma Sünneti

Her konuda ölçümüz ve örneğimiz Hz. Muhammed (asv) Efendimiz olduğu gibi, konuşma konusunda da yine ölçümüz ve örneğimiz Odur. Ne konuşmuş, nasıl konuşmuş, ümmetinden bu hususta neler istemiş şimdi hep beraber bunları hatırlamaya çalışalım. Bu yazı uzundur ama, kaybettiğimiz ölçüleri kazandıracağından dolayı da okunmaya değer bir yazıdır.
Peygamberimizin Konuşma Sünneti
Allah’ın Rasulü (sav) ağır ağır, tane tane konuşurdu. Onu dinleyen söylediğini derhal ezberlerdi.[1] Bazı sözlerini, çok iyi anlaşılsın ve üzerinde düşünülsün diye üç defa tekrar ederdi.[2]
Peygamberimizin hüznü çok, düşüncesi daim idi. Sükutu uzundu. Gerekmedikçe konuşmazdı. Sözüne bismillah ile başlardı. Cevamiulkelimdi. Az sözle çok şey ifade ederdi. Sözünde ne fazlalık vardı, ne eksiklik. Katı değildi. Hiç kimseyi küçümsemezdi. Nimete hürmetkardı. Sevdiğini yerdi, sevmediğini ayıplamazdı. Nefsi için kimseye kızmazdı ve nefsi için kimseden intikam almaya kalkmazdı. (Kızmasında bile merhamet ve adalet vardı.) En çok gülüşü tebessümdü.[3]
Peygamberimizin Şakalarında da Çirkin Söz Yoktu
Şakaları da tatlıydı. Enes’e: “Ey iki kulaklı” derdi. Ebu Hüreyre Peygamberimize demiştir:
-Ey Allah’ın Rasulü! Siz de bizimle şakalaşıyor, şakalar yapıyorsunuz? Peygamberimizin cevabı şu olmuştur:
-Doğrudur, ben de şaka yapıyorum; lakin ben haktan (doğrudan) başka bir şey söylemiyorum.”
Bu şu demektir: Siz de şaka yaparken yalan söylememek, alay etmemek ve kırıcı olmamak şartıyla bu tür şakalar yapabilirsiniz.
Bir misal:
Biri geldi, Peygamberimizden bir binek hayvanı istedi. Peygamberimiz, “tamam seni ben bir deve yavrusuna bindireyim”, dedi. Adam: Ey Allah’ın Rasulü, ben deve yavrusunu ne yapayım, o benim işimi görmez, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz: “Bütün develer, bir devenin yavrusu değil mi?” buyurdu.
İkinci bir misal:
Yaşlı bir kadın Peygamberimize:
-Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a dua et de beni cennete koysun, dedi. Peygamberimiz:
-Ey falanın annesi! Şüphesiz cennet yaşlıların giremeyeceği bir yerdir, buyurdu. Kadın ağlayarak geri dönüp giderken Efendimiz, haber verin ona o, yaşlı bir şekilde cennete girmeyecek. Çünkü Allah buyuruyor: “Biz onları gençleştireceğiz, yepyeni taptaze bir şekilde yaratacağız. Onları eşlerine düşkün bakire kızlar haline getireceğiz.”[4]
Peygamberimiz,“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, ya hayır söylesin ya da sussun!”[5] sözüyle hep hayır söylememizi ya da susmamızı istemiştir.
Peygamberimizin konuşması da hikmetliydi, susması da. Susması dört şekilde tecelli etmiştir:
1-Söylenenlere tahammül göstererek sabretme,
2-Başkalarına sataşmaktan kaçınma,
3-Takdir etme,
4-Tefekkür etme.
Hz. Peygamber konuştuğu zaman yanındakiler, sanki başlarında kuş varmış gibi başlarını eğerlerdi.[6] Veya kuş kaçar korkusuyla kımıldamadan dururlardı.
Önemli bir Hatıra
Dört ay gibi kısa askerlik dönemini yaşayan yüksek tahsillilerden biri de bendim. Hepsi üniversite mezunu birçok kimse küfürlü ve argolu şakalar yaparken ben, çok rahatsız olur ve sıkılırdım. Onların bu halini beğenmediğimi olumlu tepki vermemekle ve suskunluğumla hissettirirdim. Bu durum birinin dikkatini çekmiş olacak ki, sordu:
-Hayatında hiç mi bu tür sulu şakalar yapmadın ve argo kelimeler konuşmadın?
-Hayır, dedim. Şaşkınlığını saklayamadı da bu sefer şu soruyu sordu:
-Nasıl böyle temiz kalabildiniz? Cevap:
-Kur’an sayesinde ve Peygamberimizi örnek almak suretiyle.
Kur’an bana diyor ki: “İnsanın yanında, söylediği her sözü kaydeden kameraman melekler bulunmaktadır.”[7] Bu kaydetme bana ahirette bir hesap gününü hatırlatmaktadır. Çünkü muhafaza (arşivleme) muhasebe içindir. Yaşadıklarımın ve konuştuklarımın beni ahirette utandırmasından korkuyorum. Yine Kur’an diyor ki: “Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme. (saygı duyma).”[8] “İnsanları çekiştirenlere, kaş-göz işaretiyle onlarla alay edenlerin bütününe yazıklar olsun.[9]
Peygamberim de bana diyor ki: “Söz taşıyıcılar, ihbarcılar (haklarına tecavüz ettikleri kimselerden helallik almadıkça ve Allah tarafından affedilmedikleri müddetçe) cennete giremezler.”[10]
Bu ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır ki kötü söze, kötü düşünceye yer ve izin yok Peygamberimizin ahlakında ve sünnetinde.
Bunları benden duyan arkadaşın itirafı şu oldu:
“Vallahi bravo” dedi, biz de güya Müslümanız, ama bunları hiç düşünmüyoruz.”
-Estağfirullah, dedim, arkasından da şunu ekledim sözlerime: Bendeki bu hali fevkalade bir şey sanma. Bu, her Müslümanda olması gereken normal bir haldir. Böyle olmama rağmen hala ben, İslam’ı ve Peygamberimizi tam yaşayamadığımdan dolayı muzdaribim, Allah’ın af ve yardımına sığınıyorum.
Müslümanlık, dil değil sadece, aynı zamanda haldir. Tebliğ değil sadece aynı zamanda, temsildir, yaşamaktır.
İslam aleminde bu hal dilini ve temsil keyfiyetini yeterince göremeyen Akif:
Kaç hakiki Müslüman gördümse hepsi makberdedir,
Müslümanlık bilmem amma, galiba göklerdedir.
Demiş. Ya günümüzü ve bu günkü halimizi görseydi, ya elimizle yahut dilimizle Müslümanların birbirlerini nasıl yaraladıklarına ve paraladıklarına şahit olsaydı Akif kim bilsin daha neler söylerdi neler!
İyi Söz Cennet Meyvesine, Kötü Söz Cehennem Zakkumuna dönüşecek.
Ağızdan çıkan “Elhamdülillah” gibi her bir güzel söz, ahirette cennet meyvesi olacağı gibi, yalana, gıybete, iftiraya, ayıplamaya, lakapla çağırmaya, küçük görmeye yönelik her bir çirkin kelime de cehennem zakkumu olacaktır.
Öyleyse çok korkmalıyız, bin düşünüp bir konuşmalıyız.
Cehennem zakkumu, günaha dadanmışların cehennemdeki yemeğidir. Kur’an’da bundan şöyle bahsedilir: “Şüphesiz zakkum ağacı günahkarların cehennemdeki yiyecekleridir. Zakkum ağacı erimiş maden gibidir. İnsanların karnında tıpkı sıcak suyun kaynaması gibi kaynar.”[11]
Ondan bir damla dünyaya düşse idi, dünyadaki bütün yiyecekleri ve içecekleri zehir etmek için yeterdi.[12]
Bu zehire ve yiyeceğe can mı dayanır? Öyleyse kalemimizden ve kelamımızdan başkalarının onur ve şerefini rencide eden zehirli kelimeler çıkmamalıdır. Kalemden ve kelamdan damlayan zehirlerin cehennem zakkumuna dönüşeceğinden korkulmalıdır.
YA KARŞIMIZDAKİLER LANETE LAYIK İSELER?
-Ama hocam falanlar ya bu çirkin sözleri ve daha ağırlarını hak ediyorlarsa?
-Kardeşim, bu sözler, o sözleri hak edenlere de söylenmez diyorum. Bu çirkin ve onur kırıcı sözleri hak etmeyenlere söylemeniz zaten külliyyen haramdır. Marifet ve fazilet, çirkin bir sözü, hak etmişe bile söylememektir.
-Neden?
-Çünkü Peygamber’in sünnetinde çirkin söz yok. Çünkü senin ağzın temiz, gönlün temiz. Çünkü sen müminsin. Senin o temiz ağzın, temiz gönlün, o pis ve çirkin sözlere layık değil; neden ağzını ve gönlünü kirletiyorsun?
“HEY KÖR, HEY KAFİR DEMENİN FAYDASI YOK”
Gerçek bir köre dahi: “Hey kör”, gerçek bir kafire dahi: “Hey kafir” demenin bir anlamı, bir faydası yokken;[13] gerçekten kör ve gerçekten kafir olmayana kör demenin, kafir demenin faydasını bir tarafa bırakın, yüzde yüz zararı vardır. Bir, eziyet etmiş oluyorsun, iki, eğer hakaret ettiğin adam, gerçekten, kafir değilse, o kafirlik sıfatı sana dönüyor.
Hazreti Peygamber buyurmuşlar ki:
“Kim (birine veya bir mümin) kardeşine kafir derse, ikisinden biri mutlaka kafir olmuştur. Eğer suçlanan kafir değil ise, küfür suçlayana döner.”[14]
Allah, Musa ve Harun gibi iki peygamberini Firavun’a gönderirken bir tenbihte bulunuyor: “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar.”[15]
Hadisde: “Kim bir zımmiye (Müslüman olmadığı halde Müslümanların yönetiminde yaşayan kimseye eliyle, diliyle) eziyet etse, şüphesiz ben onun hasmıyım (düşmanıyım).”[16] buyurulmuştur.
Bir gayr-i müslime eliyle-diliyle eziyet edenin ben hasmıyım, diyen bir Peygamber, hiç Müslüman’a eziyet edilmesine razı olur mu? Eziyet edenler, bilmiyorlar ki eziyetleriyle hem Allah’ı ve hem de Rasulullah’ı gücendirmiş olmaktadırlar.
Peygamberimiz davet ve tebliğini, hikmetle ve güzel öğütle, tatlı ve yumuşak sözlerle yapıyordu. Kur’an’ın ona emri bu idi.[17]
Mekki bin İbrahim diyor ki: Biz, İbni Avn’ın yanında oturuyorduk. Bu arada birinden bahsettiler ve kendisine lanet okudular. Aleyhinde atıp tuttular. İbni Avn da susmuştu. Dediler ki:
“Ey İbni Avn! Biz ancak bunun sana yapmış olduğu zulümden dolayı aleyhinde konuşuyoruz! Sen niçin sükut ediyorsun?”
İbni Avn cevap olarak dedi ki:
“Benim amel sahifemden ‘La ilahe illallah’ın çıkması ‘Allah filana lanet etsin’ sözünün çıkmasından daha iyidir. Öyleyse neden lanet okuyayım, çirkin söz söyleyeyim de ben de çirkin olayım?”

YEZİD’E LANET OKUMAK CAİZ Mİ?

İmam-ı Gazali hazretlerine, Yezid’e lanet okumak caiz midir? diye sordular. Şöyle cevap verdi:
Yezid’in Hz. Hüseyin’i öldürmesi veya öldürülmesini emrettiği sabit değildir. Bu bakımdan böyle yaptığı sabit olmadıkça ‘Yezid, Hz. Hüseyin’i öldürdü’ veya ‘Onun öldürülmesini emretti’ demek bile caiz değildir. Bu caiz değilse ona lanet okumak nasıl caiz olur? Ancak, İbn Mülcem Hz. Ali’yi, Ebu Lü’lü Hz. Ömer’i öldürdü’ demek caizdir. Çünkü bu olaylar tevatür yoluyla sabit olmuştur. Bu bakımdan hiçbir Müslümana fısk veya küfür sıfatını, tahkik ve tetkik etmeksizin yakıştırmak caiz değildir.[18]
Emirdağ Lahikasında Bediüzzaman da Seyyid Şerif Cürcani ve Ehl-i Sünnetin allamelerinden gelen şu tesbiti dikkatlerimize sunar: “Gerçi Yezid ve Velid zalim, gaddar ve facirdirler; fakat sekaratta imansız gittikleri gaybidir. Kati derecede bilinmediği ve kesin delil bulunmadığı için lanet okunmaz. Olsa olsa genel olarak Allah’ın la’neti zalimlerin ve münafıkların üzerine olsun, denilebilir, aksi halde yani isim vererek lanet okumak zararlı ve lüzumsuzdur.[19]
İlm-i kelamın büyük allamesi olan Sadeddin-i Taftazani de, “Yezide lanet caizdir” demiş ise de; fakat “Lanet vaciptir, hayırdır ve sevabı vardır” dememiştir.[20]
Bugün bu ölçülere sahip ve saygılı olanlar, görüyorum ki, fitne ateşini körükleyenlere inat, onlar, çok kere susmayı tercih etmekte; küfür, inkar, tekfir, sövme, alay etme, iftira atma, karalama, yalan, hakaret, haksız ihbar ve dedikodu furyasına katılmamaktadırlar. Nemmamlıktan, söz taşıyıcılığından uzak durmaktadırlar. Böyle insanlara bin teşekkür ve kalbi hürmetlerimi arz ediyorum.
Dedikoduya dalanlar, Allah’ı unuturlar. Allah’ı unutanlar da zaten dedikodu yaparlar. Dindar insan, takva sahibi insan dünyasına ve ahiretine zarar veren şeylerle (malayaniyatla) uğraşmaz. Yalana, komploya, iftiraya, hakarete, ikiyüzlülüğe, darbeye, ihbara, söz taşıyıcılığına, şiddete tenezzül etmez. Bunlara tenezzül eden de Allah’ın razı olduğu bir Müslüman olamaz. Allah’ın razı olmadığı bir insan da cennete giremez.
Söz ola kese savaşı, / Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı, / Yağ ile bal ede bir söz.
Sözleriniz, baş kestiren değil, baş kurtaran,
Savaşı patlatan değil, savaşı bitiren,
Ağulu aşları yağ ile bal eden sözler olsun.
Dr. Vehbi Karakaş – Risale Ajans
[1] Tirmizi, Ebu İsa Muhammed, Tercüme ve şerh: Hüsamüddin en-Nakşibendi, Sad: M.Sadık Aydın, Şemail-i Şerife, 248
[2] Aynı yer, 248; bkz. İmam Ebü’l-Fida İsmail İbn-i kesir, Şemailü’r-Rasul, 70-73
[3] Aynı yer, 249-250
[4] Aynı yer, 264
[5] Buhari, Edeb 31, 85, Rikak 23; Müslim, İman 74, Lukata 14
[6] Iyaz, el-Kadi, Kitabü’ş-Şifa bita’rif-i hukukı’l-Mustafa, 107
[7] Bkz. Kaf, 50/18; İnfitar, 82/ 10-12
[8] Nun, Kalem, 68/10-14
[9] Hümeze, 104/1-2
[10] Salih, Subhi, Menhelü’lvaridin Şerh Riyazu’s-Salihin, 2, Tahrimü’n-Nemime, 739
[11] Duhan, 44/43-46
[12] es-Sabuni, Muhammed Ali, Muhtasar Tefsiru ibn-i kesir, III, 302
[13] Bkz. Nursi, Said, Münazarat.
[14] Buhari, Edep, 73; Müslim, İman, 26
[15] Taha, 20/44
[16] el-Hindi, Kenzu’l-Ummal, IV / 618; el-Camiu’s-Sağir, I / 1210
[17]Bkz. Nahl, 16/125
[18] Bkz. mumsema.org/misafir-sorulari/207847-muaviye-ve-yezide-lanet-etmek-caiz-midir.html
[19] Emirdağ Lahikası, I, 190-191
[20] Emirdağ Lahikası, I, 188

Besmele’nin Özellikleri

Besmele, yani Kur’an’ın “BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” ayeti,  114 defa nazil olmuş bir ayettir. Böyle iken bu ayetin önemini anlatmak için başka söze ihtiyaç var mı? Yok, ama yine de biz, onu anlamaya, anlatmaya devam edeceğiz. Besmelenin sayısız özellik ve güzelliklerinden bazısı:

1-Besmele ile Allah bize, sık sık Rahmaniyyetini ve Rahimiyyetini yani hem dünyada ve hem de ahirette rahmetinin ve merhametinin sonsuzluğunu duyurmakta, biz kullarına da şunu demektedir: Sizin Rabbiniz olan ben, nasıl herkese ve her şeye şefkatli ve merhametli davranıyorsam; siz de herkese ve her şeye merhametle muamele edin.

Nerede, hangi makamda ve hangi meslekte olursanız olun, Rabbinizin rahmet ve merhametinin sonsuz olduğunu unutmayın. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Her zaman ve her yerde Onun adını anarak Ondan yardım isteyin.

2-Besmele her hayrın başı ve her hayırlı işin başlangıcıdır. Başı olmayan bedenden hayır gelmediği gibi, besmelesi olmayan işten de hayır gelmez.
3-Besmele, aynı zamanda gerdek gecesinin zikri ve duasıdır. Eşler, Allah’ın emri, Hz. Peygamber’in sünneti olan evliliğe bu dua ile başlayacaklardır. Çünkü Besmele, şeytana ve zararlılara karşı bir zırh bir korumadır. Hayırlı işlerimize şeytanın müdahelesini ve ortaklığını önler. Onun için Peygamberimiz evlenmiş çiftlere beraber olmadan önce: “Bismillah! Allahım bizi ve çocuğumuzu şeytanın çarpmasından koru!”  şeklinde dua etmelerini  tavsiye etmiştir.
4-Besmele, kulu Allah’a bağlayan kopmaz bir bağdır. Bununla kendini Allah’a bağlayan insan, Allah’ın koruması altına girmiş olur, selamette kalır.
5-Besmele, Allah’ın tükenmez rahmet hazinelerinin iki anahtarından biridir. Diğer anahtarı da Allah’ın rahmet hazinesinin pırlantası olan Hz. Peygambere (sav) okunan salat ve selamdır. Bu, şu demektir: Allah’ın tükenmez rahmet hazinelerine ve o hazinelerin en kıymetli pırlantası olan Hz. Peygamber’e (sav) kavuşmak isteyen Besmelesiz yaşamayacak ve günlük hayatında salat ve selama çok yer verecektir.
6-Besmele, Allah’ın yarattığı eşyayı kullanabilmek için Allah’tan verilmiş bir izin belgesidir. Bu belgeyi kasten almayana eşyayı, kainatı ve içindekileri kullanmak haramdır. Kasten BismillahiAllauekber’iterkeden birinin kestiği kurbanın haram olması gibi. Çünkü o kurban Allah adına kesilmemiştir, çünkü malın hakiki sahibi olan Allah’tan izin alınmamıştır.
7-Besmele İslam nişanıdır.Tanımadığımız insanlardan kimin ağzından gayr-i ihtiyari “BİSMİLLAH” duyulsa bu söz onun Müslüman olduğuna nişan ve işaret olur.
8-Besmele evrendeki her varlığın virdi ve kuvvetidir.Canlı-cansız her şey her an ve her saat hal dilleriyle Bismillah diyorlar. Saman ve ot yiyen akılsız inek süt yapıyorsa o hal diliyle BİSMİLLAH dediği için yapıyor. İki jandarma bir köy halkını ilçeye götürebiliyorsa, arkasında devlet kuvveti olduğu için götürebiliyor. İki jandarmaya bir köyü ilçeye dökme kuvveti devletten geldiği gibi, arıya bal yapma, tavuğa yumurta yapma, toprağa karpuz yapma, ağaca meyve yapma, güneşe ısı ve ışık verme kuvveti de Allah’tan geliyor.
9-Besmele, kulun kalesi, zırhı, şifası ve ilacıdır. Dünya, semm-i katil=öldürücü zehirdir, onun panzehiri, ilacı Besmeledir. Besmeleyi söyleyen dünya ve içindekilerin zehrinden kurtulur.
10-Besmele, Hıristiyan bir köle olan Addas’a yetişen hidayet vesilesidir. Olay şöyle cereyan etmiştir:
Peygamberimiz, Peygamberliğin 10. yılından hicrete kadar geçen süre içinde, başka insanlara ulaşıp davetine devam etmek üzere gözünü Mekke dışına çevirdi. Yanına Zeyd b. Harise’yi alarak Sakif kabilesinin yaşadığı Taif’e gitti. Taif’in ileri gelen bazı önemli kişilerini İslamiyet’e davet etti. Hiç kimse onun çağrısını benimsemediği gibi Hz. Peygamber’i ve Zeyd b. Harise’yi şehrin ayak takımına taşlattılar. Atılan taşlarla ayakları kanayan Rasulullah’ı korumaya çalışan Zeyd’in de başı taşlardan nasibini aldı ve yaralandı.
Taifliler’in maddi ve manevibu eziyeti Hz. Peygamber’in Kureyşli Utbe b. Rebia ve kardeşi Şeybe’nin bağına girmesine kadar devam etti.
Bu zor anlarında Rasulullah Rabbine sığınmış, zayıflığını, aynı zamanda teslimiyetini şu şekilde dile getirmişti: 
“Allahım! Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü sadece sana arz ediyorum. Zayıfların, çaresizlerin Rabbi Sensin; benim de Rabbim Sensin. (Kurban olayım Sana!) Beni kime bırakıyorsun? Uzaklara mı, yoksa işime hakim kıldığın düşmana mı?
Allahım! Yeter ki Sen bana kızma, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmayacağım. Fakat senin afiyetin (rahmetin ve esirgeyiciliğin) benim için çok daha kuşatıcı ve kucaklayıcıdır.
Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salaha kavuşturan nuruna sığınırım. Sen razı oluncaya kadar ben, bütün yorulmalara, mihnet ve meşakkatlere katlanacağım. Rızanı diliyorum. Sana sığınıyorum. Bütün kuvet ve kudret Senindir ve sadece Sendendir, Ya Rabbi!”
Bu duadan sonra Rasulullah (sav) başını kaldırmış, kendisini gölgelendiren bir bulutun içinde Cebrail’i görmüş, Cebrail’in:
-İstersen sana bu eziyeti reva görenleri helak edecek melek emrine verilmiştir. Demesine rağmen,
Hz. Peygamber:
-Hayır, istemem; ben, Allah’ın bu müşriklerin soyundan yalnız Allah’a kulluk eden, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler meydana getirmesini arzu ederim, şeklinde cevap vermiştir.
Burada biraz duruyor, şunu söylüyorum: Kim böyle bir eziyete maruz kalır, kime böyle bir imkan ve kuvvet verilir de, kim böylesine azılı düşmanını affeder? 
Biz Müslüman kardeşlerimizi affetmezken, biz düşmanımız azmış gibi Müslüman kardeşlerimizi dışlayıp düşman haline getirirken; bizim Peygamberimiz en azılı düşmanlarını affediyor, onları kazanmayı düşünüyordu. Nerde Peygamber ahlakı ve sünneti, nerde biz? Allah bize Peygamberimizi tanımayı ve yaşamayı nasip eylesin.
Şimdi gelelim kaldığımız yere:
Bu arada bağ sahiplerinin kölesi Addas, Hz. Peygamber’e bir tabak üzüm getirdi. Hz. Peygamber’in, üzümü yemeye başlarken “Bismillah” demesi, Addas’ın dikkatini çekince konuşmaya başladılar. Addas, Ninovalı bir Hıristiyan olduğunu ifade edince Hz. Peygamber Ninova’nın Hz. Yunus’un memleketi olduğunu söyledi. Addas, bunu nerden bildiğini sordu. Rasulullah: “O benim kardeşim ve Allah’ın bir elçisidir. Ben de Allah’ın elçisiyim” deyince konuşmalardan etkilenen Addas orada Müslümanlığı kabul etti.
Hz. Peygamber bir süre dinlendikten sonra Mekke’ye dönmek üzere Taif’ten ayrıldı. Onun Mekke’ye yeniden girebilmesi için himayesine gireceği bir Kureyşli bulması gerekiyordu. Bunun için Hıra dağında beklerken başvurduğu pek çok kimse talebini yerine getirmedi.
(Çünkü Mekke’de müthiş bir korku ve baskı vardı. Hakim yönetim tarafından terör estiriliyordu. İnsaflı olanlar bile Allah’ın peygamberine sahip çıkmaktan korkuyorlardı.)
Nihayet Kureyş’in kollarından Nevfeloğulları’nın reisi Mut‘im b. Adi’nin himayesine girerek Mekke’ye girebildi.
Görülüyor ki Hz. Peygamber, en zor zamanlarda bile hal ve dil ile tebliğden geri durmamıştır. İslamiyet’i daha doğrusu dünya ve ahiret cennetini bize kavuşturması için ne gayretler göstermiş, ne acılara ve meşakkatlere tahammül etmiştir.
ŞİİRİMSİ BİR ANLATIMLA BESMELE
Bismillah her hayrın başı,
Odur Müslüman’ın işi,
Atar şeytanlara taşı,
Söyle canım Besmele’yi.
***
Müslüman’lık nişanıdır,
Hem nişanı, hem şanıdır,
Varlıkların hal dilidir,
Söyle yavrum Besmele’yi.
***
Besmelede Allah adı,
O’dur kainatın tadı,
Görünür her yerde yadı
Söyle gülüm Besmele’yi
***
Ne tükenmez büyük kuvvet,
Ne çok bitmez bir bereket,
İster isen büyük servet,
Söyle kızım Besmele’yi.
***
Şanlı Peygamber söylemiş:
Bismillahsız yapılan iş,
Hayırsız, bereketsizmiş,
Söyle oğlum Besmele’yi
***
Besmele izin belgesi,
Almayana haram olur,
Helal olanların hepsi,
Söyle kuzum Besmele’yi
***
Dünya öldürücü zehir,
Besmele olmuş panzehir,
Böyle söylemiş Büyük Pir
Söyle dilim Besmele’yi.
Sen bir seyyah, dünya, bir çöl
Çölde kolay bulunmaz yol,
Rehberliğine hazır ol
Söyle gönlüm Besmele’yi.
***
Dünya taşlı, dikenli yol,
Eşkıyalar olmuş kol kol,
İster isen emin bir yol,
Söyle tatlım Besmele’yi
***
Çekirdekler ve ağaçlar,
Dağlar taşlar, kurtlar kuşlar
Söyler onu bütün başlar,
Söyle nefsim Besmele’yi
***
Madem her şey bismillah der,
Allah’tan alır ve verir
Allah demeyenler erir,
Söyle dostum Besmele’yi.
***
Allah adına almalı,
Allah adına vermeli,
Bunun en büyük sembolü
Söyle yavrum besmeleyi
***
Her şeyin sahibi Allah
Rahman ve Rahimdir vallah
Her şey O’na muhtaç billah,
Söyle nurum Besmele’yi
***
Varlığın evveli, sonu
Allah’tır; unutma bunu.
Düşürme dilinden O’nu,
Söyle Vehbi Besmeleyi.

Dr. Vehbi Karakaş

Risale Ajans

Hiç Bu Merhamet Dini Adına Terör Cinayeti İşlenir Mi?

İlk terör eylemi, Adem babanın oğlu Kabil’le başlamıştır. Zalim Kabil, kardeşi olan masum Habil’i hunharca öldürmüştür. İlk terör eylemini o başlattığı ve adam öldürme çığırını ilk o açtığı için[1], o yolda giden, kan döken her insanın günahından bir pay Kabil’in defterine yazılacaktır.[2]

 Yüce kitabımız Kur’an’da Masum bir insanı haksız yere öldürmek, bütün insanlığı öldürmek,[3] hatta bütün bir kainatı yıkmak kadar büyük bir günah sayılmıştır. Çünkü bir insan, bir kainat demektir.

Üstad-ı Muhterem’ın ifadesiyle “İnsan kainatın bir misal-i musağğarıdır.” Yani küçültülmüş şeklidir. Bu söz, Hz. Ali’nin şu sözünden ilhamını almıştır:

“Sen kendini küçük bir cirim sanıyorsun. Halbuki büyük alem olan kainat sende saklanmıştır.”

Koca incir ağacını, minnacık çekirdeğinde saklayan Allah’a, hiç kainatı  insanda toplamak ağır gelir mi? İnsanı açmış, kainat haline getirmiş; kainatı toplamış, insan yapmıştır.

Bir insan, bir kainattır. Kainat onun için yaratılmış ve ayarlanmıştır. O, Allah katında bu kadar önemlidir. İnsan bir kudret mucizesi, bir sanat harikası, ve bir hilkat acubesidir. İnsan yaratılış ağacının en cami bir meyvesidir.

 “Andolsun, Biz insanı en güzel şekilde yarattık.”[4]

 “Andolsun, Biz adem oğlunu en saygıdeğer bir varlık yaptık.”[5] ayetlerini Yüce Yaratıcı onun için söylemiştir.

 Bu keyfiyetinden dolayıdır ki, Hadis-i şerifte: (“İnsan binasının mimarı Allah’tır); insan Allah yapısıdır, kim o binayı haksız yere yıkarsa (dünyada ve ahirette) hep lanetle anılacaktır.”[6] buyurulmuştur.

Bir mü’mini kasden öldürmek ise

“Kim bir mü’mini kasten öldürürse onun cezası, içinde ebedi kalmak üzere gireceği cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.”[7]

Ümmetin allamesi İbn–i Abbas ve bazı alimler bu ayeti kasten bir mü’mini öldüren kimsenin tevbesinin kabul olunmayacağı ve ebedi cehennemlik olduğu şeklinde tefsir etmişlerdir.[8] Ayrıca masum bir insanı öldürmek Allah’a şirk koşmakla birlikte zikredilmiştir.[9]

İslam’da terörün olmadığına dair deliller

 İslam’da terörün olmadığına dair deliller hesaba gelmez. Biz onlardan sadece birkaç tane arz edeceğiz:

 1-İslam dünyaya ilan etmiştir:

لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ٌ

“Dinde terör (zorlama ve zorbalık) yoktur.”[10] Ne birey terörü, ne gurup terörü, ne de devlet terörü, hiç biri yoktur.

نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَا أَنتَ عَلَيْهِم بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْآنِ مَن يَخَافُ وَعِيدِ

2-“Biz onların dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Tehdidimden korkanlara Kur’an’la öğüt ver.”[11]

لَّسْتَ عَلَيْهِم بِمُصَيْطِرٍ

3-“Sen, onların üzerinde bir zorba değilsin.”[12]

4-Terörle İslam bağdaşmaz. Karanlıkla ışığın bağdaşmadığı gibi. Işık varsa, karanlık yoktur, karanlık varsa ışık yoktur. İslam varsa, terör yoktur, terör varsa İslam yoktur.

 -Neden islam terörle bağdaşmaz?

 Çünkü İslam, Allah’ın kanunudur. İslam’ı gönderen Allah, Kendisini “Erhamürrahimin”,[13] yani “Merhametlilerin En Merhametlisi”, olarak ilan etmiş, İslam’ı uygulayan Peygamberini de “Rahmetenlilalemin”[14] yani “Alemlere Rahmet” bir peygamber olarak göndermiştir.

 Böylesine mübarek kaynaklardan gelen bir dinden hiç terör çıkar mı? Çıkmaz. Böyle bir dine mensup bir Müslüman hiç terörist olur mu? Olmaz.

 5- Yüce Allah, nafileleriyle beraber kılınırsa günde beş vakit namazda 40 defa Besmele’yi ve Fatiha’yı okutturuyor sevgili kullarına.

-Neden?

-Ta ki Müslüman anarşist ve terörist olmasın. Çünkü Besmele ve Fatiha’da Allah’ın Rahman ve Rahim isimleri vardır. Mükafat ve ceza yurdunun ihtarı vardır.

Fatiha’yı ve Besmele’yi okuyan, alemlerin Rabbi olan Allah’ın Rahman ve Rahim isimlerini görecek, o iki isim ona iki meme gibi şefkat ve merhamet sütünü sunacaktır.

“Malik-i yevmiddin” ifadesi ona hesap gününü hatırlatacak, yüreğini hoplatacaktır.

“İyyake nabüdü ve iyyake nestain”ifadeleriyle bütün varlıkların ibadette olduğunu görecek, onların safına katılacak, onlarla beraber hayırda kalmak ve şerre alet olmamak için Allah’tan yardım isteyecektir.

Fatihadaki “ihdinassıratelmüstekim”, ifadesiyle Allah’ın razı olduğu yolda kalmak, yolsuzluğa ve hırsızlığa bulaşmamak için Allah’tan yardım isteyecek, bu ifade aynı zamanda ona kıldan ince, kılıçtan keskin olan sırat köprüsünü hatırlatacak, sırat köprüsünden düşmemek için, İslam yolundan düşmemeye ve dürüstlükten ayrılmamaya dikkat edecektir.

“En’amte aleyhim” ifadesiyle Allah’ın nimet verdiği, eliyle-diliyle kimseyi incitmemiş yumuşak kullardan biri olmayı Allah’tan isteyecek,

Ğayrilmağdubi aleyhim veleddallin” ifadelerinden azıp-sapan, lanete ve azaba müstehak hale gelen kullardan olmamak için Allah’ın dergahına sığınacaktır.

 Günde kırk defa Besmele ve Fatihadan bu dersi ve ihtarı alan insan cana kıymak, boğaz kesmek, ırza tecavüz etmek, diri diri insan yakmak, canlı bomba olup kendiyle beraber bir çok masum insanı havaya uçurmak gibi rezilliklere tenezzül etmez. Bunları yapabilmesi için Müslümanlıktan çıkmış olması lazım.

Allah, haşa yalan söylemez. Sözünde yalan olmayan Allah, bakın, namazın terör ve ahlaksızlık zehrine karşı nasıl bir panzehir olduğunu ortaya koyuyor:

 

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

“Kitaptan sana vahyolunanı oku ve namazı ayağa kaldır, dosdoğru kıl. Şüphesiz namaz, şehvete dayalı günahlardan, aklın ve dinin çirkin gördüğü her şeyden, her ahlaksızlıktan ve haksızlıktan, anarşi ve terörden insanı uzak tutar.”[15]

 Ayette terör düşmanını gebertecek üç büyük silaha dikkat çekiliyor:

 1-İlim. Kitabı okumak insanı ilme götürür. İlim, insanı Her Şeyi Bilen’e götürür, Her Şeyi Bilene giden teröre tenezzül etmez.

2-Namaz. Namaz, insanı fahşa ve münkerden alıkor, uzak tutar. Terörden de. Çünkü terör de fahşa ve münkerin içindedir.

3-Zikr. Zikir, Allah’ı unutmamaktır. Terör, Allah’ı unutmuşların işidir. Allah’ı hep anan, hep Onunla olan teröre yol bulamaz.

 6-İslam, kemaldir, nimettir,[16] rahmettir,[17] ilimdir, hikmettir, güzel öğüttür,[18] yumuşak sözdür,[19] selamdır,[20] barıştır,[21] kardeşliktir,[22] aftır, istiğfardır,[23] sabırdır,[24] öfkeyi yutmaktır,[25] ihsandır,[26] cömertliktir, infaktır,[27] iyilikte ve takvada yardımlaşmadır,[28] isardır,[29] diğergamlıktır, ihlastır,[30] iyiliği emretme, kötülükten sakındırmadır,[31] eliyle diliyle kimseyi incitmemektir, haktır, hukuktur ve adalettir.[32] Nefsin heva ve hevesini değil, Allah’ın rızasını ve arzusunu tercih etmektir.

 7-Şiddeti tamamen yasaklayan hadis:

 Bir hadis vardır ki, o da Müslüman’a tamamen şiddeti yasaklamakta ve haram kılmaktadır. O da şudur: “Müslüman, eliyle, diliyle başkasına eziyet etmeyen, şiddet uygulamayan insandır.”[33]

 Şimdi soralım:

 -Böyle bir din terörist mi yetiştirir, yoksa şefkat kahramanı mı?

-Elette şefkat kahramanı. Hatta teröristi bile şefkat kahramanına dönüştürür.

 Misal:

 Bir kaç adam öldürüp hapishaneye düşen bir insan, hapishanede bulunan bir mürşidin irşadıyla dinini öğrenme fırsatını bulup namaza başlamış. Günlerden bir gün, bu birkaç adam öldüren mahkum canını inciten tahta kurularını yakalamış, hapishanedeki din alimine götürüp sormuş:

 -Efendim, bunları öldürsem günaha girer miyim?

 İşte din insanı bu hale getiriyor. Bu adama biz, küçük yaşlarda bu dini öğretseydik, hakiki namaz nedir, onu belletseydik; belki ne o katil olup hapishaneye düşecekti ve ne de onun vurduğu insanlar vakitsiz mezara girecekti.

 Şiddet, müslüman’ın işi değil, cahiliye toplumunun ve cahiliye devri adamlarının işidir.

 Yukarda terörün bir adı da şiddettir, dedik. Şiddet, İslam öncesi cahiliye toplumunun işi idi. Akif’in: “Bir insan dişsiz mi, onu kardeşleri yerdi” mısrası, o devrin şiddet ve vahşetini anlatmaktadır.

 İslam’dan önce şiddet vardı, zorbalık vardı. İslam geldi şiddeti kaldırdı.

Kız çocuklarına ve kadına yönelik şiddeti kaldırdı. Ana-babaya, eşe-arkadaşa, kadına-kıza, kardeşe-komşuya, havaya-toprağa, ağaca-kuşa, bitkiye-hayvana, denize-ormana kısaca çevreye şiddeti kaldırdı.

 İslam, zaten şiddeti, başıboşluğu ve adaletsizliği kaldırmak için gönderilmişti. Biz bu söylediklerimizi iki madde de özetleyebiliriz. Bu iki madde aynı zamanda İslam’ın özetidir. Daha doğrusu İslam insanlıktan iki şey istemiştir:

 1-Allah’ın emirlerine hürmet,

2Allah’ın yarattıklarına şefkat.

 Ana-babaya şefkat, eşe-arkadaşa şefkat, kadına-kıza şefkat, kardeşe-komşuya şefkat, havaya-toprağa şefkat, ağaca-kuşa şefkat, bitkiye-hayvana şefkat, denize-ormana şefkat, kısaca çevreye şefkat. İşte İslam budur.

Hayvanlara eziyeti yasakladı.[34]  Kesmek üzere bir koyunu bağlayıp, koyunun gözü önünde bıçağını bileyen şahsa Hz. Peygamber: “Onu defalarca öldürmek mi istiyorsun?”[35] diyerek çıkıştı. Kediyi hapsedip, aç ve susuz bırakarak ölmesine sebep olan bir kadının bu sebepten cehenneme girdiğini[36]; susuz bir köpeye su verenin bu amelinden dolayı cennete gittiğini,[37] söyledi. Yeni doğum yapmış yavrularını emzirmekle meşgul bir köpek ve yavruları rahatsız olmasın diye onların başına nöbetçi dikti, ordusunun yolunu değiştirdi. İşte İslam budur.

HAKİKİ MÜSLÜMAN

Yukarda anlatılan şefkat ve nezaket, hakiki Müslüman’ın şefkat ve nezaketidir. Hakiki Müslüman, “Yaratılanı YARADAN’dan ötürü severiz.” sözünü laf olsun diye söylemez. Gerçekten Yunus olur, Yunus gibi söyler, Yunus gibi sever. Hatta sevmediği, zarar gördüğü Müslümanları da affeder, affıyla onları yeniden kazanmaya çalışır.

Hakiki Müslüman:

“Kazanda su kaynasa sanki ben pişiyorum,

  Bir kuş bir kuş öldürse ben can çekişiyorum.” Der.

İşte hakiki Müslüman’ın hali ve karakteri budur. Nerde şimdi bunlar? Bu kadar şefkatli Müslümanlar nerde?

Bunlar ya yok oldu veya çok azaldı ki Akif:

“Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir.”

dedi.

SÖZÜN ÖZÜ

Vahşetten, türlü türlü sahtekarlıklardan ve terörlerden kurtulmanın çaresi,hakiki Müslümanlığa dönmektir. Çocuklarımızın kafasına ve kalbine Allah sevdasını ve korkusunu işlemektir. Eğitimi, İslam terbiyesiyle ve Peygamber ahlakıyla eğitmek ve yoğurmaktır. (devam edecek)

Not: Son terör olayında ve diğer terör olaylarında dünyadan ahirete irtihal edenlere Cenab-ı Haktan rahmet ve şehadet, yakınlarına ve milletimize de sabr-ı cemil niyaz ediyorum.

Dr. Vehbi Karakaş

Risale Ajans

[1] İlgili hadis şöyle:“Bir kimse İslam’da güzel bir çığır açar da, kendisinden sonra onunla amel edilirse, o kimseye bu çığırla amel edenlerin ecri kadar sevab yazılır. Amel edenlerin ecirlerinden de bir şey eksilmez. Ve her kim islam’da kötü bir çığır açar da kendinden sonra onunla amel olunursa, o kimsenin aley­hine- bu çığırla amel edenlerin günahı kadar- günah yazılır. Amel edenlerin günahlarından da birşey eksilmez” (Müslim, İlim, 15).

[2] Buhaari, Cenaiz 33; Müslim, Kasame 27 (3104)

[3] Bir insanı hayata kavuşturmayı da bütün insanlığı hayata kavuşturmakkadar büyük bir sevap saymıştır. (bkz. Maide, 5/32)

 [4] Tin, 95/5

[5] İsra, 17/70

[6]

[7] Nisa, 4 / 93

[8] Taberi, Camiu’l-Beyan, 4 / 295; İbn-i Kesir, Tefsirü’l-Kur’ani’l- Azim, 2 /332

[9] Furkan, 25/68; Enam, 6/151

[10] Bakara, 2/256

[11] Kaf, 50/45

[12] Ğaşiye, 88/22

[13] Enbiye, 21/83

[14] Enbiya, 21/107

[15] Ankebut, 29/45

[16] Bkz. Maide, 5/3

[17] Bkz. Neml, 27/77; Rum, 30/21; Zümer, 39/35; Ğafir, 40/7

[18] Bkz. Nahl, 16/ 125

[19] Bkz. Taha,  20/44

[20] Bkz. Nisa, 4/94

[21] Bkz. Nisa, 4/128

[22] Bkz. Hucurat, 49/10

[23] Bkz. Al-i İmran, 3/159

[24] Bkz. Zümer, 39/10; Bakara, 2/153

[25] Bkz. Al-i İmran, 3/124

[26] Bkz. Bakara, 2/127; Nahl, 19/90

[27] Bkz. Bakara, 2/3, 215, 219, 261262,265, 274; Al-i İmran, 3/117, 134

[28] Bkz. Maide, 5/2

[29] Bkz. Haşr, 59/9

[30] Bkz. Zümer, 39/3

[31] Bkz. Bakara, 2/44; A’raf, 7/157; Al-i İmran, 3/104, 110, 114

[32] Bkz. Nisa, 4/58; Maide, 5/7

[33] Buhari, İman 4, 5, Rikak 26; Müslim, İman 64, 65. Ayrıca bk. Ebu Davud, Cihad 2; Tirimizi, Kıyamet 52, İman 12; Nesai, İman 8, 9, 11

[34] Heysemi, Mecmaü’z–’Zevaid, 9/9

[35] Hakim, Müstedrek, 4/231

[36] Buhari, Bed’ü’l–Halk 17; Müslim, Birr 151

Seher Vaktinde Sessiz Haykırışlar!

Allah’ım! Zaman içerisinde ben nefsime uyup inhiraf etsem de, yani razı olduğun çizginin dışına çıksam da, nefsimi ibadetsizlik gibi bir talihsizliğe mahkum etsem de, bütün zaman ve mekanı kuşatacak şekilde şimdiden bağırıyorum:

“Ey Allahım! Bütün kainat şahid olsun ki Sen,sonsuz hamde, sonsuz övgüye, sonsuz şükre, sonsuz sevgiye ve sonsuz saygıya layıksın. Hem de bütün kainatın hamdine, hürmet ve muhabbetine layıksın.

N’olur güzel Allahım, inhirafımdan dolayı gazap edip te beni gözden çıkardıklarının içine atma.Şu andaki duygu ve düşüncelerime göre, şu seher vaktindeki yakarışlarıma göre bana muamele eyle ey merhametlilerin en merhametlisi!

Gelecekte ne olacağımı bilmiyorum.Bununla beraber bütün aleme ilan ediyorum, geçmişim ve geleceğim adına, manevi hayatım adına, bütün insanlık adına, bütün bir kainatla “Elhamdülillahi Rabbil alemin ve ettehıyyatü lillahi vassalavatü vettayyibatü, diyorum.

Sen bütün övgülere layıksın. Çünkü Sen alemlerin Rabbisin. Herkesin ve herşeyin elindeki servetin, şöhretin, marifet ve hünerlerin, meziyet ve başarıların asıl sahibiSensin. Dolayısıyla onların şükür ve teşekkürlerine layık olan da Sensin. Geçmişim ve geleceğim adına bu şehadetimi kabul eyle, bu yakinimi, bu imanımı koru Allahım!

Şimdiden itiraf ediyorum: Ben Senin yolundan sapsam da, Sen yine sonsuz hamde, şükre layıksın layıksınlayıksın! Benim sapmam Senin ibadete liyakatsizliğinden değil, benim Senin huzuruna kabul edilme liyakatimi kaybedişimdendir.Sen hep haklısın haklısınhaklısın.Sen yanlış iş yapmazsın. Beni, huzuruna kabul edilme liyakatini kaybetmiş zavallılardan eyleme!

Senden bir istirhamım var: N’olur Rabbim, beni, Kendinden, ibadetten, namazdan, hayır-hasenattan, dinine hizmetten uzaklaştırmakla cezalandırma.

Beni nefsime ve Senden başkasına bırakma, kötülüklerimi, iyiliklerle değiştir. Üzerimde hakkı olan herkesi ve her şeyi bağışla, ta ki kimsenin benden alacağı bir şey kalmasın.Üzerimde hakkı olanları öyle zenginleştir ki dünyada ve ahirette Senden başkasına muhtaç olmasınlar. Elimden ve dilimden hiç kimse zarar görmesin.

Allahım! Dünya, Senin masum ve mazlum kullarına eziyet eden zalimlerin despotların, diktatörlerin seslerinden, sözlerinden, hakaretlerinden, şiddetinden, yalanlarından, iftiralarından, fısk u fücur haberlerinden usandı. Bu zalimleri Sen, etkisiz ve yetkisiz hale getir. Masum ve mazlumları onların şerrinden koru ve kurtar.

SEN NE VAZGEÇİLMEZ BİR DOSTSUN ALLAHIM!

Dostlardan biri bir seher vaktinde seslenmiş:

-Sen ne vazgeçilmez bir dostsun Allahım! İnsanlık aleminde nice dostlar gördüm; ya onlar beni terk etti, ya da ben onları. Ama Seni terk edemiyorum, Seni unutamıyorum.

-Neden?

-Çünkü Sen beni hiç terk etmiyorsun, Sen hiç benden ilgini kesmiyorsun. Sen öyle vefalı, öyle sabırlı, öyle merhametli bir dostsun ki ben Senden küssem de Sen benden hiç küsmüyorsun. Ben Senden ayrılsam, Seni unutsam da, Sen beni hiç ama hiç unutmuyorsun! Beni, benden çok düşünüyorsun.

Beni yokluk karanlıklarından çıkarmışsın; varlık nuruna kavuşturmuşsun. Taş gibi cansız bir varlıketmemişsin, canlı bir varlık yapmışsın, hayvan etmemişsin. İnsan olarak yaratmışsın.İnsanlığımı kaybetmeyeyim diye de İslamiyet’i göndermişsin. Kainatı bana bir konak olarak hazırlamışsın. Sayısız nimetlerle soframı donatmışsın. Sevmeseydin bunları yapmazdın, yaratmazdın, sevmeseydin donatmazdın.

Allah dostlarından birine sormuşlar:

-Allah’ın seni sevdiği nerden belli? O da Şöyle cevap vermiş:

-Allah beni sevmeseydi, hiç herkes uykuda iken beni huzuruna kabul eder miydi? Namaz kılma şerefini bana nasip eder miydi?

NEFS-İ EMMAREDEN GELEN SES, AKLIN VERDİĞİ CEVAP

Nefs-i emmareden sesler geldi:

-Neden günah işlemiyorsun? Kudretin var, kuvvetin var. Akıl cevap verdi:

-Evet, günah işleme kudretim var ama, yapmıyorum.

-Neden?

-Benim günahım başımdan aşkın, daha ne günah işleyeyim?

-Nedir o günahınız?

-Allah’ı hakkıyla takdir edemiyorum. Onu, Ona layık bir şekilde anamıyorum, Onunhakkı olan şükrü ve ibadeti hakkıyla Ona takdim edemiyorum. Bunlar günah olarak bana yetmez mi? Bunlar yetmiyormuş gibi bir de utanmadan kalkıp başka günahlar mı işleyeyim? İçki mi içeyim, kumar mı oynayayım, zina mı edeyim?

Peygamberimiz günde 70 kere, 100 kere tevbe istiğfar ediyordu. Günahkar mı idi ki tevbe ediyordu? Hayır haşa! Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştı. O masumdu. Peki öyleyse günde 70 kere, 100 kere tevbe-istiğfarı nedendi?Allah’a karşı fevkalade edebinden, fevkalade saygısından, sevgisinden, Allah’ı en iyi bilmesinden, tanımasından ve fevkalade takvasındandı. Ondan bu dersi alan ashabı da böyleydi. Suheyb hakkında şöyle buyurmuştu: “Suheyb ne güzel kuldur!Allah’tan korkmasaydı da yine Allah’a isyan etmezdi.” Neden? Edebi ve Allah sevgisi öylesine zirvedeydi ki isyana ve günaha yer ve zaman kalmıyordu.

KULUN AŞINA GELEBİLECEK EN BÜYÜK BELA

İsrailoğullarından biri, bir gün Hz. Musa’ya (as):

-Ey Musa! Bunca yıldır ben, senin davet ettiğin Allah’a isyan ediyorum o hala benim belamı vermedi, demiş. Allah (cc) da, Hz. Musa’ya (as) şu bilgiyi göndermiş:

-“Ey Musa! O zavallıya söyle; ben ona belaların en büyüğünü verdim ama haberi olmadı.

-Nedir o?

-Benimle olma ve bana ibadet etme şerefini onun elinden aldım. Bundan daha büyük bir bela olur mu?”

“Onu kaybeden neyi bulur?

Onu bulan neyi kaybeder?!”

Dünyevi musibetler rahmettir. Asıl musibet dine gelen musibettir. Karda ve tipide insan ölse şehid olur, cennete gider. Deprem gelse malımızı telef etse sadaka ve zekat yerine geçer. Ama insan namazsız ve imansız ölse cehenneme gider.

Şimdi burada bir soru akla gelebilir:

-Hocam, Allah bir insanı kendisine ibadet etme şerefinden yoksun bırakmışsa kul ne yapsın, neden suçlu olsun?

Cevap:

-Evet Allah’a ibadet etme şerefini kulun elinden alan Allah’tır, ama ibadetetmemeyi isteyen de ve ibadet etmeyen de kuldur. Kul istemiştir, Allah da vermiştir. Allah, hayır isteyene hayır, şer isteyene şer verir. Ama şer isteyenlerden ve şer işleri yapanlardan asla razı olmaz. Böylelerini de cezasız bırakmaz. Ya bu dünyada, ya da ahirette gerekeni yapar.

Allah bizi şer isteyenlerden ve şer işleyenlerden eylemesin. Şerre bulaşanlara da derhal tevbe-istiğfar fırsatı ve şerefi nasip eylesin. Dini ve dünyevi musibetlerden hepimizi korusun. Bizi, Kendinden uzaklaştırmakla ve namaz kılmama belasıyla cezalandırmasın. Namaz aşkından, secde nimet ve lezzetinden, İslam’ın şefkatinden, merhametinden, Peygamberimizin güzel ahlakından bizi mahrum eylemesin.

Dr. Vehbi Karakaş / RisaleAjans

Büruc Suresinden İsrail Ve Filistin’e Bakış..

İsterdim ki ibret alınsın, isterdim ki tarih tekerrür etmesin ve isterdim ki ben bu yazıyı ikinci kez yayınlamak mecburiyetinde kalmasaydım.

Bu gün sabah namazının farzını kılarken ilk rekatında zamm-ı sure olarak Bürüc suresini okudum. Okurken manasını düşündüm,dikkatle baktım-aman Allahım-Büruc suresi günümüzü anlatıyor, Ortadoğu ve İslam coğrafyasının başına gelenleri anlatıyor, dedim, aklıma ve tefekkür alemime düşenleri okurlarımla paylaşmak için bilgisayarımın başına geçtim. Yazmaya başladım.

Büruc suresinin günümüzü anlatması da gayet doğaldır. Çünkü Kur’an,Üstad-ı Muhterem’in tesbitiyle geçmiş ve geleceği, ezel ve ebedi şimdiki zaman gibi gören ve bilen Allah’ın kitabıdır(1) Zamanın ve asırların geçmesi Kur’an’ı yaşlandıramaz. O daima genç ve tazedi(2) Her asırda yeni nazil oluyor gibi tazeliğini ve gençliğini koruyor. İnsanların eserleri ve kanunları, beşer gibi yaşlanıyor; değişiyor.(3) Allah ise, eskimez ve yaşlanmaz.Eskimez ve yaşlanmaz ki kelamı da eskisin ve yaşlansın.

Kur’an’ın yeni nazil oluyormuş gibi tazeliğini ve gençliğini gösteren delillerden biri de Kur’an’ın seksen beşinci suresi olan Büruc suresi ve onun ayetleridir. Kur’an’ın kısa surelerinden biri olmasına rağmen, nerdeyse temas etmediği konu yoktur. Sanki Kur’an, Büruc suresinde toplanmış ve özetlenmiştir ve sanki Kur’an, günümüzdeki olaylar üzerine nazil olmakta, onlara ışık tutmakta, kimi hangi kategoriye sokacağımızı bize göstermektedir.

Buruc suresi, inanan ve zulme maruz kalanlara teselli ve müjdeyi, inanmayan zalimlere de tehdit ve azap haberlerini içermektedir.

Buruc Suresinde Ashab-ı Uhdud’dan bahsedilir.Ashab-ı Uhdud, hendek veya çukur halkı anlamına gelmektedir.

Kimdir bu hendek ashabı? Ne yapmışlardır? Kur’an bunlardan niçin bahsetmektedir?

Şimdi bu soruların cevabını bulmaya çalışalım.

Ashab-ı uhdud hakkında tefsirlerde farklı rivayetler vardır. Bunlar arasında en meşhuru, Yemen/Necran hükümranlığını ele geçiren ZuNuvas ile alakalı olandır.ZüNüvas, dönemin zalimve diktatörlerinden biridir, bu zalim ve despot adam aynı zamanda bir Yahudi’dir.

Ebrehe, Kabe’ye yönelik başarısız saldırısında Hıristiyanlık taassubu ve dürtüsüyle hareket ederken, ZüNuvas da daha öncesinde Necran’daHz. İsa’ya (a.s) inanmış olan müminlere yönelik vahşi bir katliam gerçekleştirmiştir.

Dördüncü asırda Yemen’e hakim olunca, uzanluğu 20, genişliği 12 metre olan hendekler kazdırmış, onların içinde ateş yaktırmış sonra da Necran ahalisine seslenmiş: “Ya Yahudiliği kabul edersiniz, ya da bu ateşte yanmayı. Başka seçeneğiniz yoktur!” demiştir.

Necran ahalisi, bu zorbalığa “hayır” deyip direnç gösterinceZüNüvas, erkekleri ve kucaklarında çocuklarıyla beraber kadınları ateşle dolu o hendeklere attırmış, diri diri yaktırmıştır.

“Çeşitli rivayetlerin bildirdiğine göre, binlerce mümin bu hendeklere atılmış, fakat Allah Teala müminlerin ruhunu, ateşe düşmeden önce kabzetmek suretiyle onları, ateşin azabından kurtarmıştır.”

Bu şekilde öldürülenlerin sayısı bir rivayete göre 20.000, bir rivayete göre de 70.000 kadar olduğu söylenir.

Halk ateş dolu hendeklerde yanarak can verirken, onlara o hendekleri kazanzalimler ve o zalimlerin destekçileri de hendeklerin çevresinde oturmuş büyük bir keyifle onları seyretmişlerdir.

Şimdi değişen bir şey var mı? Filistin, Irak, Suriye ve benzer adlardaki hendeklerde mazlumların yanışını bu bölgelerin dışında kalan zalim güç odakları seyretmektedir. Esip-gürlemekten, yalancı pehlivanlıktan başka yapılan bir şey var mı?

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, geçmiş devirlerin hendek kazıcılarına ve o hendeklerde diri diri insanları yakanlara nasıl muamele ettiğini bütün insanlığa duyurmak ve göstermek için bir sure indirmiştir.Onun adına Büruc suresi demiş, bu surede günümüzün olduğu gibi, dünün ve yarının darbeci, katliamcı ve hendekçilerininakıbetlerini bildirmiş, bu bildiri ile hendekçi ve katliamcıların ödünü koparmış, zulme maruz kalan masum ve mağdurları da cennetle tebşir eylemiştir.Bize düşen de işte böyle Büruc suresinin mesajını günümüze taşımak olmuştur.

Şimdi gelin, Büruc Suresindeki ilgili ayetleri hep beraber okuyalım, o pencereden geçmişi, geleceği ve günümüzüseyredelim. Allah Teala buyuruyor:

“Burçlarla, yıldızlarla süslü göğe, geleceği va’d olunan kıyamet gününe, Şahid ile meşhuda, olayları görene ve görülen olaylara yemin ederim ki:

Göklerin ve yerin tek hakimi,mutlak galip ve bütün övgülere layık olan Allah’aiman edenlere hendek kazanlar, hendekleri ateşle doldurup inananlarıdiri diri bu hendeklere atıp öldürenler, sonra da o hendeğin çevresinde oturup yanan insanları seyredenler, bu zulmü kınamayıp sessiz kalanlar gebermişler ve lanetlenmişlerdir.

Bu lanetliklerin, müminlerden intikam almalarının sebebi, başka bir şey değil, sadece Allah’a inanıyor olmaları ve o iman ile gitmek istemeleriydi. O Allah ki Azizdir, kimse onun yücelik ve kuvvetine karşı gelemez, Hamid’dir, bütün övgülere layık olan O’dur.

İnanmış erkeklerle, inanmış kadınları öldürüp de yaptıklarına tevbe etmeyenlere cehennem azabı ve pek yakıcı bir azap vardır. Allah her şeye şahittir.

İman edip güzel işler ve güzel ibadetler yapanlara gelince, onlar için altından nehirler akan cennetler vardır. İşte bu çok büyük bir kurtuluştur. Bununla beraber Rabbinin zalimleri tutması ve yakalaması çok şiddetlidir.(4)

BU GÜN İSLAM COĞRAFYASINDA OLANLAR

Bu ayetlerde anlatılan insan figürlerinin hepsi, bu gün İslam coğrafyasında görülmektedir. Bu gün maalesef bu coğrafyada inancını ve düşüncesini dayatan ZüNüvaslar var. Dayatmalara itaat etmeyen toplumların hendeğini kazanlar var. Camilerde ve evlerde bulunan insanları türlü türlü ateşli silahlarla, kimyasal gazlarla diri diri yakanlar var. Kimyasal silahlarla insanları ve çocukları bağırta bağırta katleden zalimler, fasıklar, kafirler, müfsitler, münafıklar var. Bütün bu olup bitenleri seyreden, katliama katliam demeyen, zalimlerin zulmüne engel olmayan zalimler, münkirler, müşrikler, müfsitler var.Bu ateşi söndürmek, masumları ve mazlumları zalimlerin elinden kurtarmak isteyen halis, muhlis müminler var, inançlarından dolayı şehid olmayı göze alan azimet erbabı var. Zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeyi tercih eden kahramanlar var. Bu dünyaya geliş gayemizin Allah’a ibadet ve Allah’ın dinine hizmet olduğuna kesinkes inananlar ve inançları doğrultusunda yaşamak isteyenler ve bu uğurda koşanlar, koşuşturanlar var.

Ayetlerin sonu ne güzel bitiyor: “Allah her şeye şahittir.” Allah her şeyi görmektedir. Zalimleri de, zalimlerin destekçilerini de. “Rabbinin zalimleri yakalaması ise çok şiddetlidir.”

Allah buyuruyor: “Ben mühlet veriyorum, ama ihmal etmeyeceğim. Sabrediyorum, ama asla unutmayacağım. Benim tuzağım metindir, kuvvetlidir.Tuzağıma düşürdüğümü bir daha bırakmayacağım.” (5) “Zalimlerin hesabını, cezasını, belasını gözlerin apışıp kalacağı, şaşırıp kamaşacağı dehşetli bir güne mahşer gününe bırakıyorum.”(6)

Dr. Vehbi Karakaş

RisaleAjans

1-Bkz. Nursi, Said, Sözler, 397

2-Bkz. Nursi, Mektubat, 181

3-Bkz. Nursi, Sözler, 407

4-Bkz. Büruc, 85/1-12

5-Bkz. Kalem, 68/45 tefsiriterceme ile.

6-Bkz. İbrahim, 14/42; ayrıca bkz. Yıldırım, Suat, Açıklamalı Kur’an Meali; Özcan, Mustafa, http://www.risaleajans.com/mustafa-ozcan/arakanli-ashabi-uhdud