Etiket arşivi: ısparta

Bediüzzaman Sergisi Isparta’da

Said Nursi ve talebelerinin hayatlarından kesitlerin yer aldığı sergi Isparta’da açılacak.

Bugüne kadar Türkiye ve dünyanın bir çok şehrinde açılan ve büyük ilgi gören Bediüzzaman Said Nursi ve talebelerinin hayatlarından kesitlerin yer aldığı sergi Isparta’da açılacak.
Risale-i Nur‘un ilk telif yıllarıyla başlayan ve Bediüzzaman‘ın vefatına kadar uzanan 1926-1960 yılları arasını kapsayan ve bu döneme ait önemli belge ve hatıraları gün ışığına çıkaracak sergi, 10 Ekim-20 Ekim 2011 tarihleri arasında Süleyman Demirel Kongre ve Sergi sarayında ziyaret edilebilecek.

Barla Platformu, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ve Isparta Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından düzenlenecek olan sergi 10 Ekim 2011 tarihinde saat 11′de Bediüzzaman Said Nursi‘nin hayattaki talebelerinin de katılacağı törenle açılacak.

iikv

Namazı Vaktinde Kılmak Hakkında Üstadın Tavrı Nasıldı?

Mesnevi-i Nuriyede şöyle denilir: “Vaktin evvelinde, Kâ’be’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak mendubdur ki, birbirine giren daireler gibi Beyt’in etrafında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyt’i ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslâmı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün.

Rahmetli Bayram Yüksel, Üstadın namazıyla ilgili şöyle anlatır:

Üstadımız, namazı çok huşu içinde kılardı. Sûreleri okurken tane tane okurdu. Namaza dururken, tam huzura vardığında, niyet ederken, `Allahü Ekber` dediği zaman, bizler arkasında korkardık. Mübalağa olmasın, ahşap bina sarsılırdı.

“Üstadımız namaz vaktine çok dikkat ederdi. Namazı vaktinde kılardı. Meselâ, Isparta`dan çıktığımızda, Emirdağ`a beş dakika sonra varacak olsak bile, Üstadımız saate bakar, kış, fırtına olsa beklemez, hemen namazı vaktinde kılardı. Kırlarda olsun, yolculukta olsun, namazı vaktin evvelinde kılardı. Bu mevzuda kendisi şöyle der:

Namazı vaktinde kılmanın ne derece tükenmez, uhrevî bir sermaye olduğu anlaşılıyor ki, her namaz vaktinde âlem-i İslâm denilen muazzam camide, yüz milyondan fazla cemaat-ı kübra namaz kılıyor. O cemaatte her bir adam umum cemaate dua ediyor. “İhdina`s-sırata`l-müstakim` (Bizi doğru yola hidayet eyle) diyor. Her biri umum cemaate hem şefaatçi, hem duacı olur.

O vakit, namaza iştirak etmeyen hissesini alamaz. Kaynayan mirî ve askerî kazanına karavanasını götürmeyen, tayinatını alamadığı gibi, cemaat-ı kübrânın mânevî matbahında kaynayan mânevî erzakını alamaz. Belki namaza iştirakle o cemaatın ordusuna iştirak etmiş olmakla ve dualarına amin demek olan namazı vaktinde kılmakla alabilir.`

Sorularla Risale

Said Nursi’nin Mezarını Ben Buldum!

Hürriyet yazarı Yalçın Bayer ve Haber Türk yazarı Murat Bardakçı bugünkü köşelerinde Said Nursi’nin naaşının Urfa’dan kaçırıldıktan sonra denize atıldığını ileri sürdüler. Ancak Said Nursi’nin talebeleri bu iddianın doğru olmadığını çeşitli defalar dile getirdiler.

Urfa’dan sonra Isparta mesarlığına defnedilen Said Nursi’nin naaşı tevafuk eseri bulunur ve oradan başka yere defnedilir. Isparta’daki mesarı bulan Mustafa Pestil o anları “Ağabeyler Anlatıyor” kitaplarının yazarı Ömer Özcan‘a anlattı.

Mustafa Pestil’le görüşmesini Risale Haber’le paylaşan Ömer Özcan, naaşın denize atılmasının da gerçek dışı bir iddia olduğunu söyledi.

İşte Mustafa Pestil’in Said Nursi’nin mezarını bulması ve sonrasında yaşanan gelişmeleri anlattığı sözleri:

Malum, Üstad’ın, mezarının bilinmemesi için vasiyeti vardır. Senirkentli Ali İhsan Tola’nın da bulunduğu bir sırada, “Talebelerimden 12 kişi benim mezarımı bilse zarar vermez” diyor Üstad. Üstad’ın saçları 10 santim kadar uzunmuş ve saçlarına kına yakarmış. Bu vaziyette iken, Urfa yolculuğuna çıkıyor. Orada vefat ediyor. Biz burada Isparta’dayız. Rahmetli Tahiri Mutlu Ağabey var burada. Biz Üstad’ın vefatını geç haber aldık, o yüzden gidemedik. Üstad’ı Urfa’ya defnediyorlar. Yolda giderken Üstad bir talebesine, ‘Beni Hz. İbrahim (a.s.) çağırdı’ diyor.

“60 ihtilâlinde başta Türkeş olarak karar alıyorlar; Üstad’ın kardeşi Abdülmecit’i alarak, kabrini tahta bir tabuta koyup, galvanizli sac’a koyup lehimliyorlar. Boşlukları da kaba talaşla dolduruyorlar. Geceleyin uçakla götürüyorlar, ama Abdülmecit de bilmiyor nereye gittiklerini; fakat ‘Bir gölün üstünden geçtik, bir demir kapıdan geçip oraya defnettik’ diyor; ama muhit neresi, bilinmiyor. Bu böyle kaldı. Sonra polisler
orada nöbet beklediler, ama niçin beklediler bilinmiyor, ama mezarlık tespit edilmişti.

Derken Isparta’da olduğu anlaşılmaya başlandı, ama tam kesinlik kazanmadı. Böyle dokuz sene geçti aradan. Dokuz sene zarfında herkes kendi kafasına göre ‘Acaba burada mı?’ diye aramalar yapıyor. Galvanizli sacla gömüldüğü belli ya… Bu yüzden Rüştü Ağabey, ‘Şişle bile aradım ağabey!’ dedi.

Bir gün Sav’a derse gitmiştik, orada bu konu açıldı. Herkes bir şey söylüyordu. Ben de dedim: ‘Allah’ın izniyle Üstad’ı ben bulacağım.’ Öyle dedim orada o zaman. Sonra benim yeğenimin bir çocuğu doğdu; sonra öldü! Çocuğu yıkadık, koyduk taksiye… Kış günü, çok soğuk… Gittik mezarlığa. Yalnız benimle gidenler bu işleri bilmiyorlardı; ağabeyim de var, ama bu işlerden haberdar değildi. Mezar yeri için karar verdim, ‘Şurayı eşin’ dedim. Bana o anda, kazma vurulunca sanki Üstad’ın başına vurmuşlar gibi bir his geldi… Diz çöktüm, Yâsin okumaya başladım.

Ben Yâsin okurken benim amcaoğlu, ‘Amca burada bir sac çıktı; bu ne olabilir?’ dedi. Ben hemen anladım tabii… ‘Hastahanelerde ölenleri böyle yaparlar, getirirler, böyle gömerler’ dedim. Biraz ilerisini kazdık, çocuğu gömdük. ‘Siz haydi gidin bakalım’ dedim diğerlerine. Onlar gittiler.

Eştim baktım, galvanizli sac ve lehimli… ‘Tamam!’ dedim. Ama içini daha bilmiyorum… Sonra küreğin ucuyla kanırttım, o lehimleri söktüm. Üstad’ın kafası önüme çıktı. Pırıl pırıl… Üstad’ın saçları kınalı; bir şey olmamış gibi, hiç bozulmamış… Üstad, sarığı başından hiç çıkarmazdı, o yüzden her tarafı tamam, tanıdım; fakat saçlarını bilemedim.
Neyse kapattım üstünü, örttüm.

Kimseye bir şey diyemiyordum, çünkü Üstad’a karşı bir yanlışlık olur diye korkuyordum. Sonra Bozanönü’nde Şaban’a sordum, başkasına sordum. Tarif ediyorlar; fakat bir tanesi bile ‘Üstad’ın saçları kınalıdır’ demiyordu. Bir hafta uğraştım, ama demiyorum kimseye. Hiç kimse kınalı demiyor. Allah, Allah! Ezener vardı mesela, o da diyemiyor kınalı diye. Hepsi, her şey tamam, ‘kınalı’ deseler iş bitecek. Sonra Senirkent’e Ali İhsan Tola Ağabeye gittim, ona sordum. ‘Üstad’ın saçları nasıldır?’ diye. ‘Üstad’ın saçları 10 santim uzunluktadır ve kınalıdır’ dedi. Babasına rahmet, düğüm çözülmüştü şimdi!

Bir de tersine koymuşlar tabutu, geceleyin ayaklar kıbleye gelmiş. Fıkıha göre araştırdık, tabutun kıbleye dönmesi lazım geliyordu. Ama tek kişi bunu yapacak güçte değildi. Bunu üç-dört kişiye anlattık, tabutu oradan çıkardık. Mezarı eştik, tabutu çıkardık. Kanırttığımız yerden Üstad’ın yüzünü tekrar gördük. Ondan sonra çok derin bir mezar kazdık orada, altını da epey saptırdık. Bizde çıkarırlar korkusu vardı…

Rahmetli Hacı Nureddin vardı, Atasoyların Ahmet’in babası, İslâmköy’dendir. Nurettin’e dedim ki: ‘Bunu buradan çıkarmasınlar. Buraya bir mezar yap, ama boşluğa koyacaksın; göçtü mü anlarız! Oraya öyle bir beton koyacaksın ki kolay kolay çıkaramayacaklar…’ Böyle bir tertip aldık. Fakat mübarek, bunu ihmal etmiş, yapmamış… Babası Osman Ağabey vardı, rahmetli oldu, o da gidiyor Isparta’da bulunan bir ağabeye anlatıyor. ‘Minareci böyle böyle… Üstad’ı bulmuş!’ diye anlatıyor. O ağabey de emir veriyor, ‘Çıkarın!’ diye. Salim Gümüş ile Sav’dan Bekir Hafız, bir kişiyi de alıyorlar, tabutu çıkarıyorlar… Götürüyorlar ve başka yere defnediyorlar.

Kaynak: Risale Haber

Belçika ve Fransa’dan Nurlu Haberler

BU NURLARI BÜTÜN KAİNATA OKUTTURACAĞIM

Yarım asır öncesinden haykırılmış ve bu gün hâla kulaklarımızda çınlayan bir sadâdır bu

Muhterem Bayram Yüksel Ağabeyimizin hatıralarından bize yansıyan, Hazret-i Üstadın aynı zamanda da gaye-i hayalini ortaya koyan bir hedef, bir programdır bu… “Bu nurları bütün kâinata okutturacağım” der. Barla tepelerinden ufka bakan gözlerle Nurun nâşiri, yanında sadece ihlasla ona bakan bir nuraşığı; Bayram’ı vardır… Nurun Bayramlarına gönül veren iki kalb vardır o an sadece… Birde Kainat…

Bu gün dünyanın dört bir tarafında icrasına gayret edilen hizmetler, açılan dershaneler, kader canibinden gelen sevkiyatlarla, fedakar ruhların, müştak kalblerin çalışmaları; karanlık dünyalarından kurtuluşa bir nur, bir ışık arayan, doğru yolu bulmaya çalışan nev-i beşere, uzatılan birer imdat elleri, birer “Hayat fenerleri” değil midir….

Tüm imkansızlık ve zorluklara rağmen, bu gayretler; Ola ki Üstadımızın Emirdağ Lâhikasında; “Rahmet-i ilâhiyeden şimdiki uyanmış beşer bekliyor, yalvarıyor,arıyor!” diye ifade buyurduklar kitlelere ulaşabilmek, nur-efşan hakikatları sunabilmektir…

Elbette Üstadımızın verdiği müjdeler gerçekleşecektir –Asa-yı Musa’da ifade edildiği gibi- “Ebedî hayat hazinesini gösteren Kur’an-ı Hakîm’in nuru olan Risale-i Nur, elbette bir zaman dünyayı çınlatan nurlu sesini yükseltecektir.

Bugün Nurun kahraman talebelerinin her biri, geçici ve fani dünyanın bizden kaçarcasına uzaklaşan dakikalarını, ebedi hayatlarına en karlı yatırımlara çevirmenin yolları içersinde Hz. Üstadın gösterdiği iki misale imtisalen hareket etmektedirler. Bunlar: Sırr-ı ihlâsı ve samimi ittifakı kuvvetleştirecek olan ve uhrevi amellerde, zararsız azim menfaate medar iştirâk-ı emval ve iştirâk-ı san’at düsturlarıdır.

Yani maddî kazanç üzerine kurulan şirketlerde olduğu gibi, veya üretim yapan bir firmada olduğu gibi, dört beş adam iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip ve lâmbayı yakarlar…

İşte “Hayat Fenerleri” de aynen böyle Nurunu muhitlerine yayar… Kimi gazyağını getirir; maddî destek olur, ışığın devamına vesiledir.. kimi şişenin her gün temizliğini yapar, siler süpürür.. kimi dünyevî hayatını feda eder, bütün gemilerini yakar parlatır.. Ama bütün bu harikalıkların tezahürüne kibritler gerekir. Bazen bir hal hatır sormak, samimi bir tebessüm veya hizmete destek olarak en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş olmak kibrit hükmüne geçer… Şevk hükmüne geçer.

Ve böylece bu azim yekûn faideler, uhrevî ve nuranî ve tecezzi ve inkısama muhtaç olmayarak… ve fazl-ı İlahî ile herbirisinin âyinesine umum nur in’ikas eder ve herbiri umumun kazandığı misil sevaba mâlik olur. Bu ne kadar büyük bir kârdır.

İşte Yurt dışında hizmet eden gönüllerin bizlerden bekledikleri de bunlardan başka bir şey değildir.

Bu gün Ispartamız Arap ülkeleriyle, özellikle Mekke ve Medine’deki hizmetlerle alakadardır. Kıbrıs, İran, Suriye, Fas, İngiltere ve Arjantin’e de Vakıf göndererek destek olmaktadır. Geçtiğimiz aylarda da bu hizmet kervanına Fransa ve Belçika’da bizzat Isparta’nın sorumluluğuna verilerek eklenmiştir.

Bunun üzerine Türklerin yoğun olarak yaşadığı bu iki ülke ile alakadar olacak bir heyet teşkil edildi. Vakıf, esnaf, öğretmen ve öğretim görevlilerinden müteşekkil heyetin yanı sıra, Fransa ve Belçikadaki hanımlarla alakadar olacak bir heyette Isparta’daki ablalar teşkil etti.

Önümüzdeki zaman içersinde Isparta’da Fransa ve Belçika okuma programları yapmak; oradaki gençlerle ilgilenmek için, tatillerde bir takım faaliyetler düzenlemek hedefler arasında.

Fransızca bilen bir vakıf kardeşimizinde Fransa’ya gönderilmesi, ilerleyen aşamalarda program dahilinde. Ancak şunu da ifade etmeliyiz ki vize işlemleri oldukça zor. İnayet-i İlahiye ile, Isparta’nın Fransa ve Belçika ile alakadarlığı süreci olan 8 ay içerisinde, ikişerli gurup halinde 4 vakıf kardeşimiz ve birde emekli bir esnaf ağabeyimiz bölgeye gitmiştir.

Oralardaki ağabey ve kardeşlerimizin gözü Isparta’da. Bizlerden ciddi manada kalben ve ruhen destek bekliyorlar. Bu hizmetlerin ifasında alakadar olmak isteyen herkesi, birlikte bir ışık yakmaya davet ederiz.

Nice Hayat Fenerlerinin tesisinde el ele, omuz omuza birlikte destek vermek ümidiyle… Cenab-ı Hakkın bizleri bu iştirak-i a’mâl-i uhreviyenin hadsiz kârından nasibdâr etmesi duasıyla…

Isparta Yurtdışı Hizmet Heyeti / www.nurnet.org

İRTİBAT:

Fransa’da Nurlu Hizmetler

Essalamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu

Aziz Sıddık Kardeşlerim ve Abilerim,

Malumunuz üzere Isparta‘daki ağabeyler, Fransa‘daki hizmetler hakkında genel bilgi toplamak üzere bizim  Fransaya gitmemizi uygun görmüşlerdi. Elhamdüllillah hakikaten orada güzel hizmetler başlamış.

Kurbanın 2. günü Fransa’nın Dijon şehrinin Gray kasabasına gittik, oradaki bir kardeşimiz  ve ailesi hizmete sahib çıkmış ve Gray de bir dershane açmaya vesile olmuşlar. Gray Kasabası 10.000 nüfüslu küçük bir yer ve 80-90 Türk ailesi yaşıyor ve bu ailelerin hepsi Risale-i Nur’u duymuş ve çoğunun evinde Risale-i Nur bulunuyor. Türkiye’den de diyanetten emekli olan Yusuf Hoca oraya sırf hizmet için gitmiş. Ramazan ayı boyunca her gün sahura kadar ev dersleri olmuş. Ramazandan sonra evlerin yetersiz kalması üzerine dershane açmaya karar vermişler ve Cenabı Hak’da bu duaya acilen cevap vermiş. Yani Gray’de dershane yeni açıldı . Biri gençlere yönelik Fransızca olmak üzere, yaklaşık haftanın üç günü ders oluyor. Gray’e 100-150 km arası Vesoul, Besoncan, Dijon, Langres ve Dole gibi yakın il ve ilçelerde binlerce türk yaşıyor ve oralardan derse gelenler oluyor ve inşallah yakın bir zamanda oralarda da Medrese-i Nuriye açılması düşünülüyor.

Gray‘den sonra İsmail abi ile trenle Fransa’nın güneyine ve İspanya ve İtalya‘ya yakın akdeniz şehri olan ve nüfusu 700.000 civarında olan Nimes şehrine gittik. Burası Gray den yaklaşık 600 km uzaklıkta. Orada İsmail abi ve Şerafettin kardeş beraber tam bir tesanüd içinde güzel hizmetlere vesile olmuşlar. Dershanenin mülkiyeti İsmail abiye ait olup hizmete vakf etmiş ve hakikaten çok kullanışlı ve güzel bir dershane.Nimes de ise yaklaşık 300 Türk Ailesi yaşıyor ve burada bir üniversite bulunuyor. Haftada 3 ders oluyor. Narbon, Toulon, Perpinyan Marsilya 150 -200 km uzaklıkdaki illere aylık ev derslerine gidiliyor. Marsilya’da Selahaddin ve Musa ağabeyler ev dersleri yapıyorlar, burada Arap nüfusun yoğun olması sebebiyle halkın dörtte biri Müslüman. Çok güzel bir zemin var, dua istiyorlar. Nimes Şehrinde Nur derslerine katılan yaklaşık 20 kişi bulunuyor. İsmail abi ve Şerafettin kardeşler bütün ağabeylere selam ediyorlar ve dua istiyorlar. Nimes’den ayrılmadan Limoges’deki Ağabeylerle görüştük. Oradaki ağabeyler kiraladıkları bir dükkanı dershane olarak kullanmışlar, fakat burası zamanla artan hizmetlere cevap veremediği için, şimdi yeni bir dershane açılmış. Burası Yalvaçlıların çok olduğu ve derslerin devam ettigi bir şehir. 

Nimes’ten sonra 1050 km uzaklıkda ve Fransa’nın tam kuzeyinde bulunan  Caen bölgesine gittik. Burada, Türkiye’de sekiz yıl vakıf olarak hizmet etmiş ve şu an ailesiyle birlikte hizmete sahip çıkarak deshane açılmasına vesile olmuş olan Zübeyir ağabey var. Caen; Türk sayısı fazla olan ve potansiyel olarak hizmete elverişli bir il, belkide Fransa‘da hizmetin çok gelişmiş olduğu yer olarak ön sıralarda diyebiliriz.  Yine bu şehirde, eskiden Diyanet camisinde başkanlık yapmış olan Hacı ağabeyimiz var. Hakikaten bu ağabeyimiz de hizmete maddi ve manevi çok sahib çıkıyor ve çevresi geniş olduğu için hizmete vesile oluyor. Buralarda Nur derslerine iştirak eden yaklaşık  60-80 kişi var ve haftada 9 ders oluyor. Gayet faal bir hizmet mahalli olan Caen istikbal vaad ediyor. Caen’ı iki bölgeye ayırmışlar dershanenin bulundugu şehir Türkiye’den giden kardeşlerin yoğun olduğu İF bölgesi. Dolayısıyla Fransızlar buraya İftanbul diyorlar.Dershanenin karşısında Caen Üniversitesi bulunuyor. Yine buralarda da diğer illerde olduğu gibi yakın il ve ilçelere ev derslerine gidiliyor.

Caen’dan sonra 500 km uzaklıkdaki Lille şehrine gittik. Burada ise Zeki abi kendi evinin atölye kısmını güzel ve büyük bir dershaneye çevirmiş. Lille şehri Fransa’nın büyük şehirlerinden birisi ve 7000  ile 10000 arası kadar Türk yaşıyor. Burası Fransa’daki hizmetin en yeni olduğu yer diyebiliriz. 10-15 kişi cemaati var ve cemaat çok yeni, Risale-i Nuru yeni tanımışlar. Burada haftalık dersler oluyor. Lille; Belçika ile sınır olduğu için Gent, Brüksel Liech, Antwerpen gibi şehirlere derse gidiliyor. Lille’de ise üç büyük üniversite bulunuyor ve buradaki Zeki abi bütün abilere selam ediyor ve dua istiyor. Lille’ye yakın St – Quentin var. Ramazan abi orada ev dersleri yapıyor inşallah Fransa’daki dokuzuncu dershaneyide orada açmak istiyorlar

Lille den sonra Belçika’nın Brüksel şehrine geçtik. Oradaki ağabeylerle meşveret oldu. Brüksel’den Gent’e gittik. Gent’te Hamdi abi evinin bir katını dershane yapmış. Faalâne güzel dersler oluyor.

Fransa nın genel yapısına baktığımız zaman on milyondan fazla müslümanın ve bir milyon türkün yaşadığı, hizmetlerin çok yeni başladığı ve ciddi bir ilgi ve alakaya muhtaç olduğu ve her müsait kişinin bu noktada desteğine ihtiyaç duyulduğunu müşahede ettik. Şuan Fransa’da  toplam 8 dershane Belçika’da 3 dershane var.  İnşallah zamanla oralardaki kardeşlerin ve bizim gayretimizle bu sayının artacağını ümit ve dua ediyoruz .

Fransa ve Belçika’daki  ağabeylerin  isteği ise Isparta’dan vakıf ağabeylerin, yeşil pasaportlu ağabeylerin ve durumu müsait olan ağabeylerin oradaki  tatillerde gelmesi ve cemaatle hususi alakadar olması, okuma programlarına katılması ve programlar düzenlenmesi ve mümkünse müsait ağabeylerin bir kaç ay kalması. Bu  faaliyetler oralarda hizmete ve Fransa Nur Talebelerinde şevke medar olacaktır inşaallah.

Isparta Nur Talebeleri

 

 

 

www.NurNet.org