Etiket arşivi: ruba vakfı

Yunanistan’da Bir İlk: Risale-i Nur Sergilendi

Her şey halis bir dua ile başladı ve amin diyen halis gönüllerle… Bu dua ve aminler dalga dalga ta Anadolu’ya kadar yayıldı. Bu dua ve aminler kalplerin çarpıntısını değiştirdi. Bu dua ve aminler zihinleri ve himmetleri harakete geçirdi. Bu dua ve aminler Selanik’in Yunanistan’a bağlanmasının 100.cü yılında bir ilke imza attı. Evet 100 yıldır ilk defa, Osmanlı döneminde “Balkanların Kudüs’ü” diye anılan Selanik de, İslam’ın nurunu, Kur’an’ın nurunu, Risale-i Nurları sergileyen Garbi Trakya’dan bir dernek bir stand kuruyor. Bunun şuuru tabii ki bu fuarla ilgilenen herkesi son derece heycanlandırıyor ve de endişelendiriyordu.

RNK Neşriyat olarak başvurulan fuarı İskeçe (Xanthi) UHUVVET Kültür ve Eğitim Derneği temsil etti. Fuardaki sergimizin en çekici kısmı İstanbul Hizmet Vakfı’nın Derneğimize getirip hediye ettikleri ve herkesin kalbine hitap eden o güzel Kur’anlardı. Daha sonra başta Yunanca’ya çevrilen ve diğer dillerle raflarımızı dolduran ve zihinleri nurlandıran Risale-i Nurlardı. Bir de “İşte size Anadolu’dan Edirne Lokumu!” diye ikram ettiğimiz ve tüm nefisleri standımıza celb eden o çok lezzetli lokumlar.

Tabii ki burasını yalnız bırakmayıp bizi ziyaret eden ve her türlü destekte bulunan İstanbul, Edirne, Bursa, Bulgaristan, Erzincan’dan kardeşlerin olması buradaki vazifelerin çok daha kolay olmasına vesile oldular. Ve de perdenin arkasında bulunan başta Ruba Vakfı, RNK Neşriyat, Sözler Neşriyat, Envar Neşriyat, Nesil Yayınları, Hizmet Vakfı tüm hazırlıkların temelini oluşturdular.

24 Mayıs Regaib Kandilinde başlayan ve 27 Mayıs Pazar akşamı biten fuardaki standımızın ilk ziyaretçilerinden ve ziyaret defterimizi ilk imzalıyan Selanik’teki Türk Konsolosluk’unun Başkonsolosu Sayın Tuğrul Biltekin oldu. Daha sonra ziyaretçilerin arkası kesilmedi. Devletin her kesminden Elhamdülillah ziyaretçiler geldi. Polisler, askerler, din görevlileri, papazlar, üniversite öğretim görevlileri, öğretmenler, her yaşta öğrenciler, doktorlar, hastalar, gazeteciler, ve tabi ki yazarlar, kısacası halkın her kesminden insanlar doldu boşaldı. Aynı zamanda Yunanistan’ın en büyük universitelerinden biri olan Aristotelyo Üniversitesinin Rektörüne ve Selanik Belediye Başkanı olan Sayın Butaris’e de tüm tercümelerimizden verme fırsatımız oldu.

Ancak tüm bunların ötesinde en ilginç ziyaretçilerimizden biri bizi ilk gün ziyaret eden 60 yaş cıvarında olan Zoi (Hayat manasına gelir) teyze oldu. Bu teyzenin ana dili gibi Türkçe konuştuğunu duyunca merak ettik sorduk. Bu teyze de bize “evladım benim anacım ve babacım yıllar önce Yunanistan’a Barla diye bir köyden gelmişler, sen nerden bileceksin Barla’yı?” demez mi? Biz tabi neye uğradığımızı şaşırdık. Bizde teyzeye “peki teyzecim sen tüm bu kitapların senin köyün olan Barla da yazıldığını biliyormusun?” deyip ona Yunanca kısa tarihçeden yerini kitapta gösterince bizim gözler dolar, onun da gözleri iki çeşme misali akmaya başlar ve güçlükle sakinleşir…

Bir diğeri ise ilk gün bizimle tanışan ve ikinci gün bize bir kutu kurabiye ile gelen bir memur oldu. Hatta bize özellikle katkı maddesi olmayan ve müslümanların rahat yiyebileceği bir kurabiye olması için özellikle aradığını ve bulup bize getirdiğini söyledi.

Bunlar gibi daha bir çok örnekler ve ikramları görünce, tüm bunları ilk defa bir fuar macerasına girişen bizlerin işi olamayacağını ancak ve ancak Yüce Mevla’mızın inayeti ve ikramı olduğunu görüyor ve secdeye kapanmaktan başka şükür tarzı olmadığını anlıyoruz.

Sonuç olarak gördük ki, bizlerin belki 10 yılda ulaşamadığımız kitleye fuar aracılığı ile 4 günde ulaşıldı. Gelenlerden bir sürü Yunanca Kur’an, siparişi aldık. Ve onlara verdiğimiz binlerce broşürleri okuyupta bize fikrini bildirenlere bedava bir kitap göndermeye söz verdik. Hatta bize gelen mail yorumlarından bir tanesinde bir yunanlı diyor ki, “o çok lezettli lokum ve maddi (kitap) manevi ikramlarınızdan dolayı size teşekkür ediyor amacınıza en kısa zamanda başarıyla ulaşmanızı diliyorum.

Bizler bu fuardan ders aldık ve anladık ki: Yunanistan da İslam bilinmiyor, Kur’an bilinmiyor, hakikatleri bilinmiyor. Az bilenler de sadece televizyonun anlattıkları çarpık bilgilere sahip. Bizim haşire inandığımızı, Hz. İsa’ya, İncil’e, Musa’ya, Tevrat’a inandığımızı duyup ta şaşıran o kadar çok kişi ile karşılaştık ki, biz dahi şaştık. Hatta bir Yunanlı dedi ki, “ee, bu durumda bizim ne farkımız kaldı ki?

Fuarın sona ermesi bizlerin artık yepyeni bir yola başladığımızın işareti gibi idi. Yani, tercümelerin hızlanması ve bir an önce hakikatlerin herkese ulaşılabilmesi için gece gündüz çalışmamız gerktiğini anladık. Hatta bir kardeşimiz şunu itiraf etti: “Ben sekiz senedir ilk defa bu kadar şevklendim ve memleketimde hizmet etmem gerektiğini daha iyi anladım.

Evet herşey bir dua ile başladı, ve herşey duanın devamıyla devam edebilir. Çünkü dualarımız, dualarınız olmasa neyin ehemmiyeti kalır ki?… vesselam….

Yunanistan adına, Yunanistandaki olan ve olacak olan Nur talebeleri adına, dualarınıza devamlı muhtaç…

Ayrıca fuarda çekilen fotoğrafların tamamına Ruba Vakfı’nın Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz… Tıklayınız…

UHUVVET Kültür ve Eğitim Derneği / NurNet.Org

Yunanistan Ramazan’a Hazırlanıyor

Ramazan, İktisat ve Şükür Risalesi artık Yunanca’da okunabilecek. 3 Aylara girmek üzere olduğumuz şu günlerde Yunanistan şimdiden Ramazan’a hazır gibi görünüyor. Yunanistan’da ki tercüme faaliyetleri hızla devam ederken son tercüme edilen Ramazan, İktisat ve Şükür risalesi şimdiden iki bin baskı ile hizmete başladı.

Ramazan ayında Yunanistan’da ki Yunanlılara Ramazan, İktisat ve Şükür Risalesiyle İslamiyet’e olan ilgi ve alakayı çekmeği planlayan Uhuvvet Kültür ve Eğitim Derneği’ndeki çalışanlar abi ve ablalarımızı şimdiden tebrik ederiz.

Yunanistan, Uhuvvet Kültür ve Eğitim Derneği, Tercüme Heyeti tarafından Türkçe’den Yunancaya çevrilen Ramazan, İktisat ve Şükür Risalesi Ruba Vakfı’nın çalışmalarıyla RNK Neşriyatta basıma hazırlanıp yayımlanmıştır. Hayırlara vesile olması temennisiyle. Kitap için Ruba Vakfı ya da RNK Neşriyatla irtibata geçebilirsiniz…

Kaynak: Ruba Vakfı

Kırklareli Üniversitesinde Bediüzzaman Konferansı Yapıldı

Vefatının 52. Yıldönümü nedeniyle geçtiğimiz ay Kırklareli’nin Merkez Camiinde “Bediüzzaman Mevlidi” yapılmıştı. Kırklareli’nde yapılan bu ilkin ardından bu seferde başka bir ilk gerçekleşti. Ruba Vakfı ve vakfımızla beraber hareket eden Ulegder’in birlikte çalışması ve Kırklareli Üniversitesi talebelerinin olağan üstü gayretleri, himmet ve istekleriyle 10 Mayıs Perşembe günü saat 20.45’de Kırklareli Üniversitesi Rektörlük binası konferans salonunda “İdeal Üniversite ve Bediüzzaman” konulu konferans yapıldı.

Trakya’yı bilmeyenler için normal gelebilecek bir konferans olarak addedilebilir ama bir şekilde Trakya’nın suyundan içmiş yolundan geçmiş olanlar için Kırklareli gibi bir yerde Üniversite’de Bediüzzaman Konferansının yapılması fazlasıyla takdire şayan bir haldir.

Kırklarelili olup hala Lüleburgaz’da ikamet eden ve konferansa Lüleburgaz’dan kalkıp gelen Çetin abimiz “Allah’ıma şükürler olsun, bugünleri de gördük” demesi azda olsa konuyu özetleyecektir.

Konferans Edirne ve Tekirdağ’dan da gelenler vardı. Kırklareli Üniversitesi talebelerinin konferans başlamadan yarım saat önce salona akım etmeleri ve konferans başladığında salonu tıklım tıklım doldurmaları, hatta merdivenlere oturup oradan izlemeleri görülmeğe layık bir haldi.

Ayrıca üniversitede görev yapan öğretim görevlilerinin de konferansı izlemeğe gelmeleri müşahede edildi. Hatta bir öğretim görevlisi bayanın kitapların dağıtıldığı standa gelip, öğrencileri tebrik etmesi ve “Çok güzel bir konferans düzenlemişsiniz Allah sizden razı olsun” demesi birçok şeyi anlatır nitelikteydi.

Konferans başlamadan önce teknik işlerin yapıldığı salona sunum hazırlığı için gittiğimizde “Ruba” ne demek diye teknik işlerin başında bulunan çalışan sorunca “Rumeli…” diye söylerken “Rumeli ha, çok güzel. Burada bir sürü etkinlik olur ama hiç Rumeli isimli bir kurum buraya gelmemişti” diyerek bu ismin çok hoşuna gittiğini, en azından bizim topraklardan bir vakfın faaliyeti diye bakması bile bizim hoşumuza gitti.

Konferans Kur’an-ı Kerim ile başladı. Akabinde 15 dakikalık bir sunum ve daha sonra Abdülhamid Oruç hocamızın sunumu ve ardından Bediüzzaman’ın talebelerinden Hamdi Sağlamer ağabeyin konuşmasıyla son buldu.

Konferans sonunda ücretsiz olarak küçük boy Risale-i Nur kitapları, Nur The Light dergisi, Peygamber Efendimizle ilgili hazırlanan küçük hadis el kitapçığı ücretsiz olarak dağıtıldı ve Ulegder’in bir çalışması olan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” kitabı satıldı. Ayrıca Ulegder ve NurNet.Org sitemizinde buroşürleri dağıtıldı.

Konferansta çekilen fotoğrafları görmek için tıklayınız…

Daha ayrıntılı bilgi için konferanstan kesitlerin yer aldığı aşağıdaki videoyu izleyebilirsiniz.

Balkanlar Seminerini Ziyaret Ettik

Bağcılar Belediyesi ile Kırklareli Üniversitesi’nin ortaklaşa tertip ettikleri “Balkan Savaşlarının 100. Yılı” konulu seminer 11-12-13 Mayıs 2012 tarihleri arasında İstanbul’da yapıldı. Ruba Vakfını temsilen bir heyetle seminere iştirak ettik.

Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Makedonya, Romanya ve Ülkemizden çok sayıda Profesör ve Doçent seviyesinde akademisyen seminerdeydi. Balkan ülkelerinin Osmanlı Dönemindeki ve halihazırdaki ilişkileri, geleceğe dönük olarak ilişkilerin güçlendirilebilmesi için neler yapılabileceği sunum konuları arasındaydı.

Sunum bitiminde izleyicilerden sorular alındı. Ruba Vakfı adına söz alarak; “Balkan ülkelerinin entegrayonu ve kardeşliği için, sunumu gerçekleştiren akademik personelin yaptıkları akademik çalışmalarda son dönem önde gelen İslam Mütefekkirlerinden olan Bediüzzaman’ın fikirlerinden faydalanmayı düşünüp düşünmediklerini, tüm Balkan ülkelerinde faal olan Ruba ( Rumeli, Anadolu ve Balkanlar İlim ve Eğitim ) Vakfının ismini ve faaliyetlerini duyup duymadıklarını, Risale-i Nur Külliyatının Vakfımızın da gayretleriyle tüm Balkan dillerine çevrildiğini bilip bilmediklerini sorduk.” Sorumuzun ardından oturum başkanı ve aynı zamanda İslam Konferansı Teşkilatı Genel Direktörlüğü ile Balkanlar Medeniyet Merkezi Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmekte olan Dr. Halit Eren mikrofonu alarak, bu sorumuzu katılımcılar namına kendisinin cevaplandırmak istediğini belirtti. Balkanlardaki problemlerin çözümünde Bediüzzaman’ın fikirlerinden faydalanmanın müsbet neticeler vereceğine inandığını, Balkan dillerine tercüme edilen Risale-i Nurların yanımızda olması halinde katılımcılara dağıtmaktan memnuniyet duyacağını ifade etti. Biz de yanımızdaki eserleri kendilerine verdik ve katılımcılara dağıtıldı.

Semineri izlemek üzere gelen çok sayıda insanla konuşma fırsatımız oldu. Risale-i Nurları bilen ancak bu eserlerin Bulgarca, Yunanca gibi Balkan dillerine tercüme edildiğinden haberdar olmayan birçok kişi hayret ve takdirlerini ifade ederek, bu tercümeleri nasıl elde edebileceklerini sordular. Kendilerine yardımcı olmaya çalıştık ve yanımızdaki tercümelerden kendilerine verdik.

Verimli geçtiğine inandığımız Seminerin ardından salondan ayrıldık.

İstanbul, Mayıs 2012, Ruba Vakfı.

İdeal Üniversite ve Bediüzzaman Konferansı

İdeal Üniversite ve Bediüzzaman Konferansına Davetlisiniz

10 Mayıs Perşembe günü saat: 20:45’de başlayacak program. Kırklareli Üniversitesi Rektörlük Binası konferans salonunda gerçekleştirilecektir. Bu program Ruba Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenecektir.

Program:

Kur’an-ı Kerim

Sinevizyon

Abdülhamid Oruç (Radyo programcısı, yazar ve Kırklareli eski vaizi): Bediüzzaman’ın Üniversite (Medreset-üz Zehra) projesi.

Hamdi Sağlamer (Bediüzzaman’ın talebesi): Bediüzzaman’dan hatıralar.

Dua


Medresetüzzehra ve Eğitim-Öğretimin Niteliği

A- Ukulün yanında en ala bir mekteb kulub yanında en ekmel medrese vicdanlar nazarında en mukaddes zaviye olacaktır. Hem mekteb, hem medrese, hem tekke olacaktır.

B- “Fünun-u cedideyi, ulum-u medaris ile mezc ve derc” etmek ve bu sayede safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halas etmek

C- Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir, ikisinin imtizacından hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit birincisin de taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.

D- Bir menzili mektep, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu dahi mecmaü’l-küll, biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şura olacak.

E- Mekteb (Darulmuallimin)’deki “intizam ve tefeyyüz ondan buna (medreseye) geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan (medrese) ona (mekteb) geçsin; tebeddül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun. (1996a, 125-134)

F- “Hem mekteb hem medrese olacak bir üniversite” (1997, 439)

Medresetüzzehra’nın Hedefleri

A- İslamiyete ve İnsaniyete hizmet

B- Maarifi “Kürdistana” medrese kapısıyla sokmak

C- Meşrutiyet ve hürriyetin mehasinini göstermek

D- Kürt ve Türk ulemasının istikbalini sağlamak

E- İslamiyeti, onu paslandıran hikayat ve İsrailiyat ve taassubat-ı barideden kurtarmak…

F- Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarik ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba-ı fünun açmak

G- Ehl-i medrese, ehl-i mekteb, ehl-i tekkenin musalahalarıdır. En azından maksatta ittihatı sağlamak.

H- Kürdistan’da adet-i müstemirre olan talim-i infiradiyi halka ve daireye tebdil etmek. (1996a, 125-134)

İ- “Arabistan, Hindistan, İran, Kafkasya, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri menfi ırkçılık ifsat etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsi ve umumi milliyet-i hakikiye olan İslamiyet milliyeti ile “inneme’l-müminune ihvatun” Kur’an’ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun.”

J- “Felsefe fünunu ile ulum-ı diniye birbiriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti İslamiyet hakaikiyle tam müsalaha etsin.”

K- “Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbiriyle yardımcı olarak ittifak etsin” (1997, 439-440)

Medresetüzzehra’nın Açılışı İçin Çabalar

1907 Kasımında İstanbul’a gelen Bediüzzaman, II. Abdülhamid nezdinde teşebbüste bulunmuşsa da, karşılık olarak kendisini hapishane ve tımarhanede bulmuştu.

II. Meşrutiyet döneminde, Sultan Reşad’ın da takdir etmesi ve 20.000 altın vermesi üzerine Van-Edremit’te medresenin temeli atılmıştı. Ancak Medresetüzzehra’nın binası bitmeden ve açılışı gerçekleşmeden I.Dünya savaşı başlamış ve bölgenin savaş alanı haline gelmesiyle de gerçekleşmesi mümkün olmamıştı.

Milli Mücadele sırasında İstanbul’da faaliyet gösteren ve TBMM’nin takdirini kazanan Bediüzzaman, davet üzerine 1922 yılında Ankara’ya gitmişti. Medresetüz-zehra’nın açılışı için yine faaliyetlerine devam eden Bediüzzaman, 200 milletvekilinden içlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın da bulunduğu, 163’ünün reyi ile Doğu’da bir üniversite kurulmasını kabul ettirmişti. (1997, 439) Ancak bir ikinci yapım kararında inşaatına bile başlanamamış, kağıt üzerinde bir karar olarak kalmıştı.

Avrupalılaşma döneminde de, Doğu’da Medresetüzzehra’nın açılmasının zarurî olduğuna inanan Bediüzzaman, buna delil olarak ekser Peygamberlerin Asya’da, filozofların ise Batı’da geldiğini ve Asya’yı hakiki terakki ettirecek olanın fen ve felsefe değil, din hissi olduğunu göstermektedir. Bediüzzaman, “bu fıtri kanunu nazara almayarak garplılaşmak namına an’ane-i İslamiyeyi bıraksanız ve ladini bir esas yapsanız dahi, vatan selameti için dine, İslamiyetin hakaikine katiyen taraftar olmak lazım ve elzemdir” demekte ve buna uyulmazsa “menfi ırkçılık”ın insanları ifsad edeceğini belirtmektedir. (1997, 46-61; Şahiner, 1998, 46-61)

Yukarıdaki yazı Ümit Alparslan’ın “Bir Model Olarak Medresetüzzehra Projesi” isimli makalesinden alınmıştır.