Etiket arşivi: tesettür
Ahir Zamanda Mücahide Olmak
İman etmek öyle basit bir şey mi? La ilahe illallah davası uğruna nice kutlu insanlar şehit olmadı mı? Hem siz sadece cihat savaş meydanlarında silahla yapılır mı zannediyorsunuz?..
Sana diyorum sana! Bak bu tarafa.. HAKİKAT TOKADINI yüzüne bir bir çarpıyorum.. Ama biliyorum seni , dünyaya sevdalısın! Ahiret umurunda değil , mesele ölüm , kabir , hesap , ahiret deyince arkana bakmadan kaçıyorsun.. Ne zor dimi senin için namahreme gözükmemek? Tabi biliyorum ; her cemal ve kemal sahibi güzelliğini görmek ve göstermek ister. Ama şunu bil ey nefsim! Sen o cemalini haramlardan saklamadıkça cennette CEMAL’i hayalinde bile göremezsin.. İlahi! Sanki cennete gitsem seni götürmeyeceğim?Yapışmışsın Dünyaya bırakmıyorsun. Dünya tuzlu su gibi ey nefsim! içtikçe susuzluğun daha da artacak , doymayacaksın , yorulacaksın , bir lezzet alsan bin elem çekeceksin bunu bile bile hala İNAT ediyorsun!.. Rabbime koşacağım ayağıma çelmeyi takıyorsun..
- ”İster erkek ister kadın olsun, benim yolumda çaba gösterenlerden kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım..” (Al-i İmran ,195)
- ”Davamız uğrunda CİHAT EDENLERİ bize varan yollara yönlendiririz..”(Ankebut, 69)
- ”Erkek veya kadın , kim mü’min olarak iyi amel işlerse biz ona hoş ve huzurlu bir hayat yaşatırız ve yine böylelerini yapageldikleri en güzel şey ne ise ona göre ödüllendireceğiz..” (Nahl,97)
- ”Allah’ın rahmeti, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlara muhakkak ki pek yakındır..” (Araf,56)
Burcu Ercivan – Risale Ajans
Unutkanlık Üzerine
Müslüman Kadınlar, İslâmî Tesettüre Uymalıdır!..
Son zamanlarda küreselleşmenin bazı zararları, iletişim teknolojilerinin ekseriya kötülüğü yaymak için kullanılması, bazı moda cereyanlar ve zararlı medyanın da tesiriyle, kadınların şer’î tesettürü (İslâm’ın emrine göre örtünmesi) bilhassa manevî bakımdan çok tehlikeli bir şekilde yozlaştırılmaya ve aslından saptırılmaya çalışılmaktadır. Bunun çok kötü misalleri, Bahar mevsiminin gelmesiyle daha da çok görülmektedir. İslâmî Tesettürü (evi ve mahremleri dışında), gözalıcı renk ve desenlerde başörtüler örtmek (bir nevî süslenmek) zannedip uygulayan “altı kaval, üstü şişhane..” deyimini hatırlatır şekilde sokaklarda, hattâ cami ve türbelerde bile boy gösteren Müslüman genç kız ve kadınlara da çok rastlanmaktadır.
İslâm’da tesettürün aslı ve esasının, sağlam Kur’anî deliller ile sabit kesin bir ve hüküm olduğu hususunda İslâm âlimleri ittifak etmişlerdir. Merhum şehîd İskilipli Âtıf Hoca’nın 1339 tarihinde bastırdığı ve üzerinde “Ahkâm-ı tesettüre vâkıf olmak isteyen her erkek ve kadın Müslüman’a bir nüsha lâzımdır” yazısı bulunan “Şer’î Tesettür” adlı risalesinden bazı mühim hususları nakletmek; şer’î tesettürün yozlaştırılmasına karşı bu mevzudaki İslamî gerçeği bilenlere hatırlatmak ve bilmeyenlere de bildirmek için faydalı olabilir.
Hicret-i Nebeviye’nin 4. senesinin Zilkade ayına kadar cahiliye (İslâm’dan önceki) devrinin iki âdetinin devamıyla, Müslüman kadınlar da iki omuzları arasından arkaya sarkıttıkları fakat tamamen gerdanlarıyla göğüslerinin bir kısmını açık bırakan “çar” denilen örtüyle başlarını örterlerdi ve her kim olursa olsun, namahrem (İslâm’da evlenmelerinde engel teşkil edecek akrabalığı olmayan) erkeklerle zaruretsiz karışıp görüşerek konuşurlardı. Hicret-i Nebeviye’nin 4. senesinin Zilkade ayında tesettür âyetleri (Ahzâb Sûresi, 59 ve Nûr Sûresi, 31) inerek, bu cahiliye âdetlerini kaldırmış ve içinde birçok faydalar bulunduran iki çeşit tesettür farz kılınmıştır.
Kadınların tesettürünün birinci çeşidi, buluğa erdikten sonra “cilbab” ile, yani başından itibaren bütün bedenini başından topuklarına kadar bürüyecek geniş bir “dış elbise” ile örtüp, (kocası ve kendileriyle evlenmeleri yasak bulunan) mahreminden başka hiç kimseye, azasını İslâm’ın (gösterilmesine) izin verdiğinden fazla göstermemektir. Bu “dış elbise”nin azayı belli edecek şekilde dar ve ince olmaması da gerekmektedir. Sadece vücudunun tenini örtüp hattını belli eden “dış elbise”, şer’î tesettüre uygun değildir. Peygamberimiz (s.a.s.): “Suretde elbiseli, hakikatte çıplak kadınlara, Allah lânet etsin” buyurmuştur.
Diğer bir hadis de şöyledir: “Ehl-i cehennem’den iki zümre var ki, bunları (dünyada henüz) görmedim: Birisi, sığır kuyrukları gibi kırbaçlar tutarak onlarla insanları döver(ta’zir ve ta’zib eder)ler. Diğer bir kısmı kadınlardır ki; gerçi giyinmişlerdir, fakat çıplak görünürler (zînet yerlerini açarlar, vücut hatlarını belirtecek şekilde ince ve dar elbiseye bürünürler). Başka kadınları kendileri gibi yapmaya teşvik ederler. Bunların başları, içine doldurdukları bezler ve saçlarla deve hörgüçlerine benzer. İşte bunlar ne cennet’e girerler, ne de pek uzak mesafeden intişar eden (yayılan) râyihasını koklarlar.” (Riyâzüssalihin Tercümesi, c. 3/198)
Tesettürle ilgili “Ancak bunlardan görünmesi zarurî (yerler) müstesnâdır” âyet meali gereğince, kadınların yalnız zînet-i zâhire yerlerine, yani yüzleri ile ellerinin açılıp görünmesine İslâm’da izin verilmiştir. Bir hadise göre de, ayak bileklerinden aşağısı hem namaz, hem de bakmak hususunda avret değildir. Mahrem olmayan kadınların bu uzuvlarına şehvetsiz bakmak, haram ve yasak değildir. Şehveti tahrik edeceği muhakkak veya muhtemel bulunursa, mahrem olmayan kadınların bu azalarına bakmak da İslâm’a göre haram ve yasaktır. Zira “Gözler zina ederler” hadis-i şerifi mucibince, şehvetle bakmak, bir nevi zinadır.
Hz.Âişe (r.a.) validemiz “Ancak bunlardan görünmesi zarurî (yerler) müstesnâdır” âyet mealine göre, kadınların yüzlerinde açılmasına izin verilen yerlerinin ancak birer gözleri olduğu içtihadında bulunmuş ve bunun gerekçesini açıklamıştır; tesettür hususunda İmam-ı Şâfii hazretlerinin mezhebi de, Hz.Âişe’nin (r.a.) içtihadına dayanmıştır. Yüz meselesi hakkında Şâfii’nin sözü-görüşü azimet, Hanefî’nin sözü-görüşü ise, ruhsat ve genişliktir. Ancak, ihtiyar kadınlar bu hükümden hariçtir.
Bu mevzudaki diğer bir hadis-i şerif gereğince, kadının elbisesinin topuk kemiklerinden kısa olması ve yerde sürünecek derecede uzun olmaması da şarttır. İlgili âyetteki “cilbab” kelimesinin manâsına uygun “dış elbise”nin biçimi konusunda ise, açıklık yoktur ve belirtilen şartlara uygun değişik elbiseler olabilir.
Kendilerine mahrem olmayan genç kadınların ellerine dokunmak veya onlar ile tokalaşmak, İslâm’da haramdır. Dokunmak, şehveti tahrik hususunda bakmaktan daha kuvvetlidir. Ancak, mahrem olmayan erkeklerin ihtiyar kadınlar ile tokalaşmasında sakınca yoktur.
Kadınların tesettürünün ikinci çeşidi Ahzâb Sûresi 33. ve 53. âyetlerinde açıklanmıştır: Zarurî bir ihtiyaçları olmadıkça, evlerinden çıkıp, kendilerine mahrem olmayan erkeklerle karışıp görüşmemektir.
Bu tesettür âyetleriyle, İslâm tarafından cahiliye âdetlerinden ikisi daha ortadan kaldırılmıştır. Bu âyetlerle, İslâm’dan sonra fısk ve fücur (gayr-i meşru günah) sebebiyle cahiliyet devrindeki çirkin âdetleri diriltmekle yeni bir “cahiliye” devrinin açılması ise, şiddetle yasaklanmıştır.
Kadınların şer’î tesettürü bahsedildiği şekliyle kat’î farzdır ve bu farz asırlar geçmekle, bahsedilen şeklinden farklı bir şekle girmez. Bu farzı inkâr edenler, İslâm dairesinden çıkar ve kâfir olur. Onu inkâr etmeden aykırı hareket eden kadınlar da günahkâr olup, fiillerine göre ceza ve ilahî azabı hak ederler.
Kadınların şer’î tesettürü hakkında beyan olunan Kur’anî delillerin bazıları zahiren Peygamber (s.a.v.)’in mübarek zevcelerine tahsis olunmakta ise de; ya Peygamberimiz (s.a.v.)’in mübarek zevcelerine uyarak veyahut “hususî”yi zikredip “umumî” yi irade kabilinden, mecaz olarak hükmü sair Müslüman kadınlara da şâmildir. Bu sebeble, İslâm dinini kabul eden her kadın, İslâmî tesettürle ilgili şer’î delillerin tümünün hükmü altına girer.
İskilip’li Âtıf Hoca’nın “Şer’î Tesettür” adlı risalesinde, asrımızın bazı kadınlarının tesettüründeki İslâm’dan uzaklaşma ve yozlaşmalara karşı İslâmî gerçeklerden bahseden yukarıdaki kısımlardan başka; “Müslüman hanımlara yabancı olmayan erkekler (13 sınıf) – Kadının çalışma durumu – Tesettürün İslâmî hikmetleri – İslâmî tesettürün faydaları – Kadınların öğrenmesi gereken ilim ve sanatlar” başlıklı bahisler de bulunmaktadır.
Kız Evlatlarımızı Cehennem Ateşinden Kurtarma Çaresi
Kız Evlatlarımıza Dünya Ve Âhiret Mutluluğunu Kazandırmak Ve Cehennem Ateşinden Kurtarma Çaresi
Aklı başında bir insan, milyonlarca lira değerindeki bir mücevherâtı, sevmediği insanların önünde bırakır mı? O kimse, eğer aklı başında birisi ise; o mücevherâtı yabancı ve hırsız gözler önünde açıkta bırakamaz. Onu ipeklere sarar ve sağlam bir kutuya da koyup Saklar ki; ona değer verip hürmet ettiğini göstersin.
İşte İslam dini kadına çok değer verdiği için onu ipeklere tesettürle sarar, böylece kötü niyetli kem gözlerden muhafaza eder. Onun içindir ki; bizler inancımız gereği olarak kızlarımızı birer anne adayı ve birer anne olarak evlerimizin baş köşesine oturtup onları başlarımıza taç ve şefkatini gönlümüze ilaç kabul ederiz.
Şimdiki mimsiz medeniyet ise; kadınlarımızı evlerimizin baş köşesindeki annelik makamından, indirip, açık-saçık olarak yerlere, yollara atar. Ahlaksız erkeklerin hevesâtının şehvetinin basit bir âleti yapar. Bunun adına da medeni yaşam biçimi ve medenî terbiye diyerek insanları aldatır.
Hiçbi şefkatli anne sevdiği biricik evlâdını bilerek ateşe atar mı? Bende kızlarımızın ebedi alemde dehşetli ateşte yanmalarını istemediğim için, şefkatimden size sesleniyorum şöyle ki:
Senin baban kasaptan aldığı bir koyun ciğerini bir pakete sarmayıp açıktan eve getirir mi? Eğer çarşıdaki aç insanlara göstere-göstere açıktan eve getirirse ; bu hareket medeniyetten uzak bir görgüsüzlük olmaz mı? Eğer onu gören aç insanların iştihası açılıp, bakanların gözleri içinde kalırsa (kul hakkına girip) günahkâr olmaz mı?
Evet benim manevi kız kardeşimn! Senin annen ve babanın yanında bir koyun ciğeri kadar da mı değerin yok ki; seni böyle açık-saçık gezip kötü niyetli erkeklere görünmene râzı olma gafleti içine giriyorlar! Basit bir koyun ciğerini (medeni terbiye icabı) deyip pakete saran bir insan; ciğerparesi biricik kız evladını açık-saçık halde herkese gösterse bu hareket akıl ve insafa hiç uyar mı? İnsan kendi öz evladını bile-bile ateşe atar mı? Bu nasıl bir anne-baba şefkatidir ki; kendi evladını cehenneme ateşine atar da vicdanı sızlamaz?…
Otobüs veya uçakta yolculuk yapan yolculara üç şey sorulsa? Acaba ne cevap verirler? 1-Nereden geliyorsun? 2-nereye gidiyorsun? 3- Ne için ve ne yapmak için gidiyorsun? Sorularına bilmiyorum diye cevap verilse; bu cevabı veren insana akıllı denilebilir mi? Nerede bindiğini, nerede ineceğini ve ne için yolculuğa çıktığını bilmeyen bir insana ne denilebilir ki? Hiç sonu meçhul bir hiç!. Değil mi?
Aynen bu misal gibi bir hızlı tren gibi veya bir uçak gibi güneş etrafında saniyede 30 km. (saatte 108 bin km.) döndürülen küremiz Dünya üstünde, yolculuk yapan insanlar; acaba nereden gelip nereye gidiyorsunuz? Bu dünyaya ne için geldiniz? Sorularına kaç kişi doğru cevap verebilir.? Çok az insan değil mi?
Halbuki Allahın Peygamberi a.s.v. ve onun izinde gidenler nâmına Kur’an verdiği doğru cevap şu: Biz insanlar yokluk âleminden çıkarılıp ruhlar âleminden geçirilip dünyaya gönderildik.Burada imtihandan geçip derece aldıktan sonra, kabir berzahından geçirilerek ebedi, sonsuz ahiret alemine gideceğiz.Dünyadaki vazifemiz ise; sermayemiz olan kabiliyetlerimizi işletip Allah’a halis bir kul olarak O’nun rızasını kazanmak ve yüzde doksan dokuz sevdiklerimizin bulunduğu Cennete layık olmak için çalışmaktır.
Şöyle bir düşünelim; Bundan 70 yıl önce dünyaya gelen insanların yüzde yetmişi toprak altında çürüdüler.Bundan 70 yıl sonra, şu anda beraber yaşadığımız insanlar da bizimle beraber toprak altında çürüyüp kemik yığınları haline gelecekler.Tohumların ve çekirdeklerin çürüdükten sonra büyük ağaçlar oldukları gibi, biz insanlar da tekrar dirilip ebedi Alemlere gideceğiz. Bu fani hayat gidiyor, Baki ölümsüz bir hayat geliyor.BU FANİ DÜNYA, BU FANİ HAYAT, KISA BİR ZAMANDA GÜNAHLARLA YAŞAYIP SONRA DA CEHENNEME GİTMEYE DEĞER Mİ ?
Bir Alimin sosyolojik araştırmasına göre; çarşı ve pazarda açık olarak gezen bir kadına bakan her yüz erkekten en az yetmişi, iyi niyetle ve iyi nazarla bakmaz ve bakamaz. Ve hanımkızım sen bu bakışlardan çok sıkılırsın ve rahatsız olursun. Peki bu hal kendini yüzde yetmiş göz hapsine sokmak değil mi?
Demek ki; İslamın tesettür emri esaret değildir. Asıl açık-saçıklık bir esarettir, kem gözlerin, göz hapsine girmektir.Allahın bir emaneti olan vücudunu cehennem ateşine hazırlamaktır.Sen imanla aklını başına al ve o mimsiz medeniyet yobazlarına şöyle de ‘’Ben bir Müslüman kızı olarak sizin gibi sahte medenilere aldanmayacağım. Allah’ımın emaneti olan vücudumu kem gözlerden, haram nazarlardan saklamak için kapanacağım.Ben üç-beş tane serseri erkeğin hevesat ve şehavet aleti olup cehenneme gidecek kadar ahmak ve akılsız değilim.Ben Cennete layık bir kul olmak istiyorum.Cehennem ateşine olmak istemiyorum… Ey sahte medeniler! Bizi rahat bırakın.Çekin pis ellerinizi ve kem gözlerinizi üzerimizden.Ben sizi dinlemiyorum.Allah’ın ve Resulullah’ın tesettür emrini dinleyerek kapanıyorum ve ben Cennete girmek istiyorum.’’ O sahte medenilere, böyle demeliyiz; insi ve cini şeytanların şerrinden Allah’a sığınmalıyız ve O’nun rızasını kazanmalıyız, kendimizi Cennete layık hale getirmeliyiz.
Peygamberimiz (a.s.m.? miraçdan döndüklerinde, gördüklerini anlatırken buyurdular ki; ‘’Miraçta cehennemlik kadınlar bana gösterildi.Onlar ‘’kâfiyetin âriyetin’’ idiler, yani hem kıyafet giyinmiş, hem de üryan (çıplak) idiler.’’ Sahabe merak etti.Hem elbise giyinilip hem de çıplak olunurmu?’’ Cevap verildi ki; ‘’giydikleri elbise ya çok açık veya o kadar daracık idi ki; vücut hatları (vücudun kalınlıkları belli idi.’’ Nur suresi; 31. Ayetinde ise, erkeklerin dikkatini kendi üzerine çekmek için ayak topuklarını yere vurup ses çıkarmanın günah olduğu ifade ediliyor.Şüphesi olan o ayetin manasına açıp baksın.Haşa Allah ve Resulü yanlış bir şey söylemez. Öyle ise bizim yaptığımız yanlıştır.
Allah Resulünün (a.s.m) huzuruna 13 yaşında Zeynep isminde bir kız çocuğu ince bir elbise ile gelmişti.Efendimiz ona; ‘’Kızım sen büluğ çağına yaklaştın.Artık vücudunu tam kapatacak elbise giy.’’ Diyerek o kız çocuğunu ikaz ettiler.Şimdi benim kız kardeşim! Sen bir Müslüman evladı olarak medenilere özenerek daracık pantolonlar giyinip (erkeklere benzeyip) açık-saçık elbiselerle dolaşmak Allah’ın ve Peygamberinin hangi emrine uyar, diye nefis muhasebesi yapman lazım değil mi ?
Bazen düşman, zehirini altın kaselerde sunar.Televizyonlarda sahte âile dizileri altında ahlaksızlığı ve açıklığı masum çocuklarımızın zihinlerine yerleştirdiler.Onun için televizyon dizilerinden ve açık-saçık müstehcen gazete ve dergilerden de mümkün olduğu kadar uzak durmalıyız…
Avrupa taklitçisi ve medeni geçinenlerin de üstad kabul ettiği büyük filozof EFLATUN şöyle diyor; BEDENLERİ ÖLDÜRENLERDEN ÇOK, RUHLARI ÖLDÜRENLERDEN KORKUNUZ.’’
İslam güneşi, nuruyla insanlığın yolunu aydınlatmadan önce, Araplar kız çocuklarını diri diri kuma gömerlerdi.Onlar bu vahşeti cehalet namına yaparlardı. Ama onlar sadece geçici dünya hayatlarını öldüriyorlardı.
Amma şimdiki bu sahte medeniler bu vahşeti medeniyet adına yapıyorlar. Bu medeni geçinenler ise evlatlarını ebedi olarak cehennemde yakıyorlar.
Arapların o zamanda kuma gömdükleri kızların sayısı 30 veya 40 tane ancak vardı!
Şimdi bu zamanda, sahte medenilerin medenileşme (yani çağdaş yaşam tarzı) bahanesiyle, ebedi cehennem ateşine gömdükleri kadın ve kızların sayısı ülkemizde milyonlardan fazladır. Tüm dünyada ise, milyarlardır. Değil mi ?
Demek ki; bu medeniyet yobazları o zamanın cahil arablarından daha cahil ve daha canidirler.Çünkü; cahil arablar kendi kızlarının,yukarıda dediğim gibi, sadece fani dünya hayatına zarar veriyordular.Sonunda o masum kızlar yine Cennete gidecekler.Amma şimdi ki bu sahte medenilere aldanıp açık-saçık gezenler ebedi cehenneme gidip sonsuz ahiret hayatlarındaki ebedi mutluluğu kaybediyorlar, hem de milyarlarcası değil mi ?
Ey Müslüman evladı! Sakın ha o sahte medenilerin Cehennem ateşine attıkları kızlardan biri de sen olma.Allah’ın emri olan tesettüre gir.Ahirette ateşten ve dünyada da manevi esaretten, (yani kötü niyetle sana bakan insanların göz hapsinden) kurtul.SEN CEHENNEME DEĞİL, CENNETE LAYIKSIN…
_________________________________________
İmanda bu dünyada dahi hakiki bir cennet lezzeti ve dalalette ise cehennemi bir azab ve sıkıntı vardır.
Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle (farzlarla) zînetlendirinizve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.
Gençlik kuvvetini ibadette sarfetmenin netîcesi dar-saâdette ebedî bir gençliktir. (Risale-i Nur Sözler.)
Bu yazıyı arkadaşlarınıza da gönderin
Abdülkadir Haktanır
www.NurNet.org