Kategori arşivi: Aile Sağlık

Ailesiz toplum 1 – Iskartalar

MODERN FAMİLY, AİLESİZ TOPLUM …. YA SONRASI?

Muhammed Turan’a Teşekkürlerimle,

Ariflerden değilim, derdimi kısa yoldan anlatmayı beceremiyorum, affola.

Yaklaşmakta olan büyük sarsıntıyı korkunç acılar çekmeden atlatabilmek, soykütüğün yaratmayı hedeflediği baş dönmesi ile yok etmeden sekteye uğratmak ve başka bir hikayeye dönüşme olanağı sunmanın ne kadar başarılabileceği ile ilişkili.”[1] 

Wendy Brown Amerikalı bir siyaset bilimi profesörü. Metis yayınları kendisini tanımlarken, “çağdaş kapitalizm teorileri uzmanı” olarak tanımlıyor. Yazıya, yazarın Tarihten Çıkan Siyaset isimli kitabından bir alıntı yaparak başladım ve bu alıntıyı irdeleyerek konuyu ilerletmek istiyorum.

(Yazıyı okuyabilecek sabrı olmayanlar için bu yazı: Büyük bir işsizlik döneminin yaklaşmakta olduğunu ve devasa kitlelerin megapol şehirlere sıkışıp kalacaklarını; egemenlerin, oluşturacakları ahlaki kaos ile bu kitleleri kendi kendilerini yok edecekleri bir sürece razı etmeyi düşündüklerini, aksi halde bu kitlelerin egemenler veya birbirleri tarafından vahşice yok edilecekleri bir sürece evrileceklerini iddia ediyor.)

1-Büyük Sarsıntılar 

Müsaadenizle evvela gelmekte olan büyük sarsıntıyı kendimce biraz tanımlamak istiyorum: Egemenler ile alt tabaka ilişkisi tarih boyunca bir zorunluluktu. Çünkü egemenlerin hem hizmetlerini görecek (köle, işçi, memur vs) hem de onlar adına savaşacak insanlara ihtiyaçları vardı. Wendy Brown, “bu zorunlu ilişkinin sonuna geldik; zenginlerin, çalıştırmak ya da  savaştırmak için fakirlere ihtiyacı yok. Artık onların yapay zekalı robotları var”[2] diyor.

Makineleşmenin ya da robot teknolojisinin ulaşabileceği sonuçları özellikle 2. Dünya Savaşı sırasında fark eden devletler bir centilmenlik anlaşması çerçevesinde bu teknolojiyi kısmen de olsa dondurmuşlardı. Devletler hala bu süreci korumaya çalışıyor olsalar da, devletlerden daha büyük örgütlere dönüşen özel şirketler böyle bir centilmenliği umursamıyorlar. Robotlaşma,  makineleşme ve yapay zekayı her alana sokabilecek düzeye getirdiler.

Mesela eğitimin sanal ortama taşınması ile okul binalarının birer harabeye dönüşmesi hükümetlerin cesaret ettiği anda olabilecek bir şey[3]. Eğer hala okul binaları duruyor çocuklar fabrika tipi eğitime devam ediyorlarsa; devletlerin, işsiz kalacak milyonlarca öğretmen ve diğer personeli ne yapacaklarını bilememelerinden.

Adli teşkilatlardakileri ne yapacaklarını bilseler, adliyeler için geliştirilmiş uygulamalar da çoktan hayatımıza girerdi. Cep telefonuna bir uygulama indiriyor, gerekli yerlere işaret koyuyorsunuz ve program sizin adınıza bir dava dilekçesi yolluyor merkez (Yargıca[4]  mı demeliydim) bilgisayara. O bilgisayar örnek dosyalardan ve kanun metinlerinden bir sonuca ulaşıyor. Bütün dava 3-5 dk içinde bitiyor. Üstelik dava açma başarı oranı avukatlardan çok daha isabetli.[5] Yapay zekalı avukatlar, hakimler[6], katipler, savcılar gerçeklerini işsiz bırakmak üzere.

Şu sıralar TÜBİTAK’ın yapmakta olduğu bir proje var. 100.000 dönümlük bir arazinin, gelişmiş kameralarla donatılmış insansız hava aracı (İHA) vasıtasıyla kontrolü, ekilip, dikilmesi ve hatta hasadı ile ilgili bir proje bu. Avrupa, Amerika ve Çin zaten yapmış, TÜBİTAK da yerli yazılımı geliştirmek istiyor. İHA, ekilmiş arazinin üzerinde gezerken çektiği çözünürlüğü yüksek resimleri Ankara’daki bir bilgisayara iletiyor; bilgisayar bir program vasıtasıyla resimleri değerlendirip bin kilometre ötedeki tesise mesajlar gönderiyor ve tesisteki makineler sulamaya, ilaçlamaya, çapalamaya ve hatta hasada başlıyor. Yaklaşık 1000 kişi ile yapılan işin 4 kişi ile yapılması planlanıyor.

Diğer taraftan, vücudunuza bazı sensörler bağlayıp, bir makineye parmağınızı 10 dakika dokunduruyorsunuz,  41 sayfalık bir rapor veriyor. İçinde kan testinden hormon testine, efor testinden MR sonuçlarına kadar her şey var. Eski modellerinin ikinci ellerini Çin’den 30 bin lira gibi bir rakama getirtmek mümkün. Gelişmiş modellerinde beyin tümörlerini tespit oranı %98’lere çıkıyor. Çin’de yılların tecrübelisi profesörlerin çıkabildikleri oran %66 imiş. Yani tüm tıp sektörü olduğu gibi ıskartaya çıkıyor. Time ve Newsweek Dergileri bunun müjdesini(!) verdiler bile. Devletler işsiz kalacak milyonları düşünerek bu alandaki gelişmeleri bir müddet daha geciktirmeye uğraşsalar da özel sektör çoktan işe el attı. Onlar devletlerin endişelerine sahip değiller…!

Bankalar da işçisiz çalışma ortamına geçmeye başladılar[7]. Türkiye’de de ilk insansız şube, müjdeler verilerek açıldı bile.[8] Yüz binlerce banka personeli için yeni iş bakmanın vakti geldi.

Personelsiz, kasiyersiz marketler de sessizce hayatımıza girmeye başladı. Kapıyı kontrol eden robota cep telefonunuzdan karekod veya kredi kartınızı okutuyor ve size verilen bir çantaya ürünleri koyuyorsunuz. Çantaya giren her şey otomatik hesaptan düşüyor. Türkiye’nin ilk kasiyersiz marketleri İstanbul ve Bursa’da çalışmaya başladı.[9] Migros, kasiyersiz marketçiliğe “jet kasa” reklamı ile[10] en hızlı giriş yapan market grubu oldu.[11] Marketler bakkallardan sonra kasiyerlerinin de işine son vermeye niyetliler.

ABD’den yola çıkan devasa bir şilep üzerinde hiç mürettebat olmadan haftalar önce yola çıktı, Çin’e gidiyor. Yükünü alıp yine mürettebatsız olarak geri dönecek.[12] 

Google’ın şoförsüz yüzlerce arabası test sürüşlerini tamamlamak için yollarda.  Arabalar İngiltere’den çıkıp Çin’e gidip geri dönmeyi başardılar. Apple da bu işin peşinde[13], Elon Muske’da.[14] Hatta kazalara neden oldukları için, insanlara araba kullanmanın yasaklanması bile gündemde. Tüm taşımacılık, taksicilik, şoförlük, servisçilik vs sektörlerin son vakitlerine girdiğimizin ilanıdır bu.

İnsansız hava taşıtları 5-6 yıldır zaten gündemimizde. Uçaklar artık pilota ihtiyaç duymuyor.

Robot polisler de Dubai’de nöbet[15] tutmaya başladılar.

İnternet üzerinden alış veriş, tüm alış verişlerin yerini alacak gibi. Kısa süre sonra evden hiç çıkmadan droneların kapılarımıza eşya taşıdığı sürece gireceğiz. Yani gelecekte esnaf diye bir kavramın olmama ihtimali oldukça yüksek. Tıpkı “memur”ların büyük çoğunluğunun tarihe karışma ihtimali gibi.

Bir de askerler var. 1940’larda durdurulan robot asker üretme sürecine devletler hala sadık gibi dursalar da özel şirketler bu konuda çok yol aldılar. Paletli ya da yürüyen, üzerinde makineli tüfek, top, lazer, ısı sensörü benzeri bir sürü cihaz taşıyan, korkmayan, geri çekilmeyen ölüm makineleri yapıyorlar. [16] Rusya’da 2015 yılında bir fuar  yapıldı[17] ve Rusların 4 metrelik savaş robotuna verdikleri ismi  böylece öğrendik: İGOREK[18]

Yakında cephelerde binlerce süper robot asker[19] göreceğiz.[20] Üstelik bu robotlar BİG DATA ile entegre de olmaya başladılar. Yani Yapay Zekaya sahipler.

Daha bir sürü örnek verilebilir ancak tahmin edebildiğimiz kadarı ile kabaca şu an bildiğimiz mesleklerin neredeyse yarısı 30 yıl içinde yok olacak gibi duruyor.[21] Bu da o meslek dallarında çalışan ya da çalışmayı ümit eden milyarların işsiz kalması, bir gelirden mahrum olması demek.

1. Dünya Savaşında ölen insan sayısı 70 milyon civarındayken bu sürecin tahminen beş milyar insanın hayatını etkileyeceğini söylersek[22]olayın ciddiyeti hakkında bir fikir vereceğini ümit ediyorum.

“500 milyon insan 30 yıl içinde işsiz kalacak” kelimesi artık bir kehanet değil. 500 milyon işsiz, geçimini sağladıkları yakınları ile beraber kabaca 2,5-3 milyar aç insan demek. Bunlara halen açlık sınırının altında yaşayan 1 milyara yakın nüfusu da eklersek, 30 senelik süreçte her 2 kişiden 1’inin aç olduğu bir dünyaya gitmekte olduğumuzu söylemek zor değil.

Üstelik toplumlar modernleşme tuzağına yakalandılar ve devasa şehirlere kitleler halinde yığıldılar. İşsiz kaldıklarında şehirlerde hayvan bakma, kendi gıdalarını yetiştirme imkanları yok, dönecek bir köyleri de yok. (Kırsal arazilerin, devletlerin işbirliği ile büyük şirketlere devredilme süreci (kredi, ipotek, haciz üçgeni ile) tamamlanmak üzere. 2017 TUİK verilerine göre Türkiye’nin sadece %7,5’u köylerde yaşıyor.[23] Bunların da %3,8’i üretici değil, kırsalı sayfiye olarak kullanıyor.) Ancak fakirlerin dönecek bir köyleri olsa da dönemeyecekler. Çünkü kırsal da yaşayabilme yetisini kaybetmiş, rahata ve konfora alışmış haldeler.

Ancak olayın belki de daha vahim bir yönü daha var: Yapay zeka ile ile sermayenin iş birliğinin, yöneten ile yönetilen arasındaki mesafeyi insanlığı ürkütecek derecede açması.

Mesela Çin, Uygur bölgesindeki 2 kasabada, çok gelişmiş yüz tanıma fonksiyonuna sahip kameralar ile herkesi takip etmeye başladı.[24]  Kameraların arkasındaki yapay zeka, kimin nerede ne yaptığını her an biliyor. Kasabadaki herkesin vatandaşlık puanı var. Buna sosyal skor diyorlar.[25]  Ve gün içinde kurallara uyup uymamalarına göre, o vatandaşlık skorları artıyor veya azalıyor. Şimdilik Vatandaşlık Skorunu sadece trafik kurallarına uyguluyorlar. Tüm sistemin kurulması 400 milyon kamera ilavesi ile 2020 yılını bulacakmış.[26] Puanı düşük olanların kamu hizmetlerinden ve diğer haklarından faydalanmasının yasak olacağı günleri görmek için çok bekleyeceğimizi düşünmüyorum.

Deneme niteliğinde benzeri bir uygulama da İsveç’te devreye sokuldu. İşçilerin bileklerine sürekli takiplerini sağlayan mercimek büyüklüğünde chipler takıldı.[27] Bu chipler büyük patrona elemanları hakkında kesintisiz bilgi taşıyor. Nerede olduğundan kalp krizine[28], kaçta uyuduğundan hamile kalıp kalmadığına[29]kadar bir çok şeyi. Şimdilik sadece otobüs, tren bileti, kapı açma/kapama gibi işleri gören chipler İsvec’te 3500 kişi kendine  taktırmış. İngiltere’de de çip üreticisi BioTeq şimdiye kadar 150 işçinin vücuduna, evcil hayvanlara takılanlara benzeyen pirinç tanesi büyüklüğündeki çiplerden yerleştirdiğini bize haber etti.[31]  Chip Uygulamalarının yaygınlaştırılıp insanların her anlarının takip edilme işi de devletlerin onayını bekleyenlerden. Değilse şimdiye kadar her doğan bebeğe takılmaya başlanırdı.[30] 

Egemenler alt tabakalardakilerin kalp atışlarını dahi kontrol eder, kameralarla her anlarını, cep telefonları ile kelimelerini kaydederlerken, kendileri de alt tabakadakiler için gittikçe bilinmez, ulaşılmaz oluyorlar.

Bu nedenle Robotlaşma sürecinin bize başka şeyler de getireceğini de hissedebiliyoruz. Mesela Isaac Asimov daha 1942‘lerde Ben Robot romanında robotlarla ilgili 3 yasadan bahsetmişti[32] : 1) Robot insana zarar veremez ve atıl kalmak suretiyle insanın zarar görmesine de izin vermez. 2) Bir robot insanların verdiği emirlere, bu emirler ilk yasa ile çelişmediği sürece uymak zorundadır, 3) Bir robot, birinci ve ikinci yasa ile çelişmediği müddetçe kendi var oluşunu muhafaza etmek zorundadır. Sonra bunlara, bunların önüne geçmesi için sıfırıncı yasa diye anacağı bir yasa daha ilave eder: 0) Bir robot insanlığa zarar veremez ve atıl kalmak suretiyle insanlığın zarar görmesine de izin veremez. Ancak şöyle bir sorunumuz var: Asimov’un Robot Yasalarına bu günün egemenlerini sadık kalmaya zorlayacak bir güç yok.

Bu konudaki gelişmeler oldukça can sıkıcı boyutta. Mesela Harari Homo Deus kitabında, yapay zekaları ile öğrenen robotların kendi kararlarını vereceği bir sürece gittiğimizi söylüyor. Bu şu demek oluyor: Bir robot bir insanı öldürdüğünde ne yapımcısı, ne yazılımcısı, ne de o robotu kullanan sahibi sorumlu tutulamaz. Çünkü onun kendi yapay zekası var. En fazla robotun fişi çekilir. Dolayısı ile öldürülen öldürüldüğü ile kalır. Bunun bir aldatma ya da numara olma ihtimali yüksek. Çünkü robotların yazılımlarını insanlar yapar ve onlar, programlandıkları çerçevede hareket ederler. Bilginin çoğalması veri işleme mekanizmalarını, akı şemasını değiştirmez. Dolayısı ile egemenlerin daha robotlar aramızda dolanmaya başlamadan onların yapacaklarından kendilerini sıyırma çabasına girmelerinden endişe edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şimdiden, robotun yapacaklarından sahibinin ve üreticisinin sorumlu tutulacağı bir hukuki yapı için toplumsal baskı kurulması gerektiği fikrindeyiz.

Davos Toplantılarının bu seneki konuşmacı konuğu[33]  Prof. Noah Harari de tam bunu diyor[34] ; “Belki de işin en tehlikeli kısmı bu. Bu sürecin ne getireceğini, nereye kadar gideceğini öngöremiyoruz.”

Iskartalar en büyük sorun

Zygmunt Bauman, “Dünya, ıskarta insan (işsiz) tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu. Modernite için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme sokacak araçlar giderek azalmakta.’ Bundan sonra gündemimiz, ‘atık insanların ve insani atıkların[33] tasfiyesi’dir.[34] diyor.

Prof. Noah Harari’nin işsizler” için kullandığı terim ise “gereksizler.”[35]  Ve diyor ki; “Askeri ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksulları korumak yerine kendi çıkarları için hareket eden 20. Yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları (gereksizleri) taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyor.[36]” Yani elitler, geleceğin dünyasında alt sınıflardan kimseyi görmek istemiyor, diyor.

İnsanın şuur ve bilinç sahibi olmasının avantaj olduğunu ve bu yüzden şuursuz, duygusuz robotların onların yerlerini alamayacaklarını düşünenler için geleceğin dünyası bir hayal kırıklığına gebe: Atlar, öyle ya da böyle bir bilinç sahibiydiler; sahiplerini tanırlar, evlerini kendileri bulurlar, kızgınlık veya keyflerini belli ederler, sıcaklık ve sevgi gösterirlerdi. Ama biz arabaları tercih ettik. Çünkü arabalar, daha çok yükü daha uzun mesafelere taşıyorlardı. İşte sıradan insanlar da ROBOT-İNSANların becerileri karşısında İşlevsiz kalacaklar ve Egemenler; atları attıkları gibi gereksiz insanları da bir kenara atacaklar.[37] diyerek iddiasını ispata çalışıyor sayın Harari.

Peki ne olacak bu kadar işsiz (atık) insan?

Muhtemeldir ki, kitleler bu soruya cevap bulması için iki mercie dönüp bakacaklar: Birincisi devletler.

Nasip Olursa devam ederiz..

Ahmet H. Çakıcı

[1] Wendy Brown, Tarihten Çıkan Siyaset

[2] Wendy Brown, Tarihten Çıkan Siyaset

[3] https://odatv.com/robot-ogretmenler-ders-anlatacak-10101827.html

[4] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-37750409

[5] https://www.webtekno.com/yapay-zeka-avukat-oldu-insan-avukat-olan-rakiplerini-resmen-ipe-dizdi-h41494.html

[6] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39218045

[7] https://www.haberturk.com/son-dakika-wells-fargo-800-sube-kapatip-26-bin-500-kisiyi-cikaracak-2153938-ekonomi

[8] http://www.finansgundem.com/haber/bankalarda-robot-donemi-basliyor/1319900

http://t24.com.tr/haber/o-bankada-robotlar-isbasi-yapti,688001

[9] https://www.haberler.com/kasiyersiz-mikro-marketler-donemi-10510151-haberi/

[10] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/marketlerde-kasiyersiz-kasa-donemi-12291438

[11] https://www.migros.com.tr/sayfa/1/60/jet-kasa

[12] http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/surucusuz-otomobilden-sonra-simdi-de-murettebatsiz-gemi-40530018

[13] https://www.haberturk.com/son-dakika-direksiyonsuz-otomobil-uretti-2131774-ekonomi

[14]  https://www.log.com.tr/elon-musk-tan-tamamen-surucusuz-gelecege-yonelik-onemli-tesla-aciklamasi/

[15] https://www.bbc.com/turkce/haberler-40038611

[16] https://www.haberturk.com/turk-silahli-kuvvetleri-icin-robot-asker-projesi-gelistirilecek-1865958-ekonomi

[17] https://tr.sputniknews.com/videokulubu/201808211034851471-rusya-kalasnikov-yeni-urun-tanitimi-savas-robotu-elektrikli-motosiklet-araba-ak-308-tufek/

[18] https://www.youtube.com/watch?v=Qg4jPqW81Zc

[19]  https://www.activistpost.com/2017/07/darpa.html

[20] https://www.ted.com/talks/pw_singer_on_robots_of_war/transcript?language=tr

[21] http://www.argusdanismanlik.com/blog/9/endustri-4-0-mesleklerin-yarisi-yakin-gelecekte-olmayacak/

[22] Halil Oduncu

[23] http://t24.com.tr/haber/turkiyede-nufus-80-milyonu-gecti-koylerde-yasayanlarin-orani-ise-yuzde-75,550346

[24] https://www.haberturk.com/cin-yapay-zeka-kullanan-ve-20-milyondan-fazla-kameraya-sahip-bir-gozetleme-agi-kurdu-1652595-ekonomi

[25] https://indigodergisi.com/2017/11/black-mirror-sosyal-skor-cin/

[26] https://www.youtube.com/watch?v=png2Bq_0Jxc&feature=youtu.be

[27] http://www.suatsaygin.net/isvecte-cipli-insan-donemi-resmen-basladi/

[28] http://www.milliyet.com.tr/kalp-krizini-haber-veren-cip-bulundu/yasam/haberdetayarsiv/07.04.2006/152531/default.htm

[29] http://www.milliyet.com.tr/dogum-kontrol-cipi-uretildi–pembenar-detay-hamilelik-1910441/

[30] http://arsiv.ntv.com.tr/news/138154.asp

[31] Noah Harari, Homo Deus

[32] https://www.youtube.com/watch?v=bg27nJb7Rck

[33] Zygmunt Baumann,  Iskarta Hayatlar, Modernite ve Safraları

[34] http://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/iskarta-zamanlar-iskarta-hayatlar-40962170

[35] http://www.diken.com.tr/homo-sapiensin-yazari-harari-gereksizler-diye-yeni-bir-sinif-doguyor/

[36] (Noah Harari- Homo Deus s:364)

[37] Aynı eser.

                                                                                                 

Hayatın Çekilmezliği

Toplum tarafından titizlik hastalığı olarak bilinen Saplantı-Zorlantı, psikolojide; “Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu” olarak ifade edilmektedir.

Obsesif, istenmeden bilince gelen ve sürekli tekrarlanan saplantılı düşünceler iken kompulsif, istenmeyen düşünceleri kovmak için yinelenerek yapılan hareketlerdir. Başka bir ifadeyle kişinin iradesi dışında olan ve engelleyemediği düşünce yoğunluğudur.

Kişinin bu davranışı istem dışı bir olaydır. Kişi düşüncesinin saçma olduğunu bilmesine rağmen bunu engelleyemez. Engellemeye çalıştıkça, istenmeyen düşünceler daha şiddetli olarak gelir. Bunun sonucunda ise kişi rahatlama adına istenmeyen hareketleri yapar.

Genellikle 18-25 yaşlarında belirgin olarak kendini gösteren bu hastalık tedavi edilmediği zaman ileri yaşlarda etkisini artırarak devam ettirir.

Titizlik hastalığı kültürden kültüre değişkenlik göstermekle beraber bizim kültürümüzde daha çok kadınlarda görülmektedir. Yaşam tarzlarından dolayı şehirde yaşayan kadınlarda kırsal kesimde yaşayan kadınlara göre daha fazla görülmektedir. Yine bu hastalık, sosyoekonomik ve sosyokültürel seviyesi yüksek ailelerle, “günahtır”, “ayıptır” kelimelerini fazla kullanan ailelerde daha fazla görülmektedir.

En çok görülen saplantılı düşünceler

Ocağı, kapıyı, pencereyi kapattım mı? Kapıyı, arabayı kilitledim mi? (En küçük bir ağrıda) kanser miyim? Bunların yanında namazın rekâtlarını karıştırma, abdest alırken uzuvları fazla yıkama düşüncesi, olumsuz düşünceler için sürekli tövbe tövbe deme, tabela ve araba plakalarını okuma, apartmanların kaç kat olduğunu sayma gibi davranışları sayabiliriz.

Zorlantılı hareketler

En küçük su sıçratmalarında üzerini değiştirme, gelen misafirden sonra evi baştan aşağı temizleme, simetriye aşırı önem verme adına eşyaları belirli düzene göre yerleştirme, düzelttikleri bozulur diye kimseye dokundurtmama, kapı kolları, para gibi insanların ortak kullandıkları şeylere dokununca elleri aşırı şekilde yıkama, banyoda belli sayıda sabunlanmadan çıkamama, abdest uzuvlarını sünnet olandan fazla yıkama gibi hareketleri sayabiliriz.

Titiz İnsanların En Belirgin Özellikleri

Titiz insanlar, ilişkilerinde kuralcı ve kusursuzluk adına aşırı kontrolcüdürler. Konuşmalarında sözcükleri seçerek konuşma ve ayrıntıcılık belirgindir. Düzgün ve kibar konuşurlar ve insanlara saygılıdırlar.

Simetriye önem vermekle beraber yaptıkları işlerde hata olur korkusuyla işleri tekrar tekrar gözden geçirme, ileride lazım olur diye bir şeyleri biriktirme davranışları görülür.

Elleri kirli olmadığı halde defalarca yıkama,  banyodan bir saatten önce çıkamama gibi özellikleri vardır.

Eve kimse gelmese de temiz olan evi, her sabah defalarca silip süpürme, aradığı şeyi bulamama korkusuna bağlı olarak her şeyin yerli yerinde olmasını isteme ve evdeki eşyalara kimsenin dokunmasına izin vermeme gibi davranışlara sahiptirler.

Gördüğü her arabanın plakasını okumaya çalışma, apartmanların kaç kat olduğunu sayma, levhaları okumaktan kendini alamama gibi davranışları bulunmaktadır.

Titizlik Hastalığının Kaynaklanma Nedenleri?

Titizlik hastalığının tam olarak bilinmese de titizliğin oluşmasında iki önemli sebebin olduğu düşünülmektedir. Bunlardan biri annenin titizliğini çocuk eğitiminde de kullanması ikincisi ise yanlış tuvalet eğitimi.

Mükemmeliyetçi ve kuralcı anne babanın çocukları bu hastalığa daha yatkın olmaktadır. Yani çocuk bu konuda anne babasını model almaktadır. “Lütfen”siz konuşturmama, “misiniz, musunuz” dışında cümle kurdurtmama, en küçük ıslaklıkta ve kirlenmede üzerini çıkarttırma, her şey için el yıkatma gibi davranışlarla sürekli karşı karşıya kalan çocuk, bu davranışları kendisi de farkında olmadan içselleştirecektir.

Anne babaların, çocuklarının tuvalet eğitimine erken yaşta başlamaları, çocuğun tuvalet eğitiminde onlara katı davranmaları ve onlara sık sık ceza uygulamaları bu hastalığa yol açar. Aileler çocuklara tuvalet eğitimini verirken uygun zamanı beklemek yerine çocukla inatlaşmaya girerler.

Anne kendince uygun bir zamanda, çocuğu, tuvaletini yapması için tuvalete götürür. Fakat çocuk o anda ihtiyacı olmadığı için tuvaletini yapamaz. Tuvaletini yapmayan çocuğa anne kızar. Daha sonra ihtiyacı gelip de annesinden korkan çocuk bu sefer de altına yapar. Bunu gören anne çocuğa, bu sefer daha şiddetli olarak, tekrar kızar. İkilem içinde kalan çocuk ne yapacağını şaşırır.

İkilem içinde kalan ve bağımsızlık davranışları pekiştirmesi gereken çocuk, cezalardan ve aşırı kontrolcü ailelerden dolayı ayrı bir kimlik geliştiremezler. Böyle aileler, çocuklarının yaptıkları her şeyin doğruluğundan da sürekli şüphelenirler. Yine mükemmeliyetçi anne babaların empoze ettiği katı düzen ve disiplin içinde çocuk kendisini onlara göre değerlendirip onlara göre yaşar.

Çocuklukta öğretilen ya da öğrenilen bu tür davranışlar bir hastalığa dönüşerek kendini, daha çok ergenlikte ve gençlik çağında göstermeye başlamaktadır.

Titizlik Hastalığı Nasıl Yenilebilir?

Çocukluktan itibaren öğrenilerek kazanılan bu olumsuz davranışlar, yine uzman gözetiminde ilaç ve terapi ile terk edilebilir.

Kişi olumsuz davranışı bırakma ve olumlu davranışı kazanmak için öncelikle kendisinde sıkıntı oluşturan düşünce ve davranışlarının bir listesini çıkarmalı. Bu liste, kişiyi en az rahatsız edenden başlayarak en çok rahatsız edene doğru sıralanır.

Kişi, kendini en az rahatsız edenden başlayarak bırakma çalışmaları yapar. Belirli aralıklarla o davranışı bırakmasını sağlamak kişideki diğer rahatsızlıklar için hem bir geri bildirim hem de bir pekiştireç olur.

Elini her seferinde yirmi kez yıkıyorsa zamanla on dokuz, on sekiz, on yedi, on altı… şeklinde istenilen seviyeye getirilebilir. Bu davranış, kişinin titizlik hastalığıyla yüzleşebilmeyi öğrenmesidir.

Kişi hastalığına neden olan davranışını yapmamayı veya bir kısmını terk etmeyi öğrenir. Tetikleyici durumla defalarca yüz yüze gelen kişi buna karşı durmayı öğrenir. Kişi, başına olumsuzluk gelmediğini ve anksiyetesinin azaldığını görünce bir rahatlama hisseder. Bu da kişide bir geribildirim oluşturur.

Bunun yanında bunaltının artmasını isteyerek daha çok o hareketi yapma çalışması istenebilir. “Ocağı kapattım mı, kapıyı kilitledim mi?” sorusu aklına gelen kişinin ocağın ve kapının kapalı olup olmadığına defalarca bakması istenerek, bıktırma yöntemi uygulanabilir.

Sonuçta kişinin bu davranışı bırakma konusunda istekli olması gerekir. Bunun için de üzerine düşen görevi fazlasıyla yapmalıdır. Aşırılığı halinde uzmandan yardım alınmalıdır.

Mehmet Emin Karabacak

Modern tesettür (!)

Askeriyede savaş anında her asker bir “sütre” gerisinde yatar, oradan ateş eder.

Kore’den gelen bir subay, bir taş göstermiş, “Beni kurtaran bu taştır.” demiş. Savaşırken o taşın arkasında yatmış. Bir iki kurşun o taşa değip sekmiş, böylece o arkadaş vurulmamış.

Sütre ve tesettür aynı kökten gelir. Setr… Yani örtmek…

Nasıl ki askerler savaşta sütre gerisinde yatarak korunur, Müslüman hanımlar da tesettürle kendilerini düşmanlardan korurlar. İstisnalar kaideyi bozmaz.

Bir zamanlar modernizme uyarak hızla açılan Amerika gibi ülkeler şimdi tesettürün çarelerini arıyorlar. Amerikalılar bir zaman çıplaklıkta sınır tanımayarak çıplaklar kampı bile kurdu. Sonra baktılar ki soyunmak felaket getiriyor, hiç faydası yok, babasız çocukların sayısı her geçen gün artıyor; şimdi de müstehcenlikle mücadeleye başladılar. Çünkü haramlar, insanı çökerttiği gibi aileyi ve milleti de çökertir.

Bazı insanlar gözlerini, güzellik aramak için kullanır. Güzel bir çiçeğe baktığı gibi güzel bir kadına da bakar. Çiçeğe bakar, “Bu ne güzel bir çiçek!” der alır. Güzel kadın da hoşuna gitmişti…

Videolar, resimler, filmler, internet müstehcen resim göstererek insanlığı çökertmek istiyorlar. Ya onlara bakmayacağız veya onlar ortadan kalkacak! Eğer onlara bakarsak koyunun ota koştuğu gibi, sineğin tatlıya koştuğu gibi insan da harama yapışır; maddeten ve mânen ölür.

Gözü yaratan, gözün baktığı yeri görür. Harama bakan, gözüyle avlanmıştır. Sanki onun bakışı ip olur, kişiyi baktığı şeye bağlar. İnsan da ister istemez o yöne gider. Bu sebepten harama bakmamak lazım.

Otobüsteydim. Önde oturan yolcu, gazeteyi açmış bakıyor. Gazetede bir resim var. İçimden dedim ki: “Allah’ım, bu resme bakmamı haram etmişsin; işte ben de başımı çevirdim!”

Nefse hakim olmak kolay değil. Fakat zoru başarmak mesele…

Tesettürde renk sınırlaması var mıdır?

En başta örtünen insan örtüsünün manasını bilecek. Şeffaf bir kumaşla örtünme olmaz. Penye gibi vücuda yapışan bir kumaşla, yanar döner parlak renkli elbiseyle tesettür olmaz. Böyle giyinenlerle insan gözü muhakkak alaka kuruyor. Elbiseyi inceleyeyim derken, vücut hatlarına kayılıyor… Bir hanım tesettürde fakat elbisesi diyor ki, “Bana bak!” Bu olmaz! Rengin önemi yoktur yeter ki, kişiyi cazip göstermesin. İnsan kendini Allah’a beğendirmeye çalışmalı. Önemli olan bu. Mesela bir hanım manto almış. Kimisi bu mantonun rengini beğenmez, kimisi biçimini, kimisi düğmelerini beğenmez. O hanım şöyle soracak kendine: “Bu mantoyu Allah beğenir mi?” O’dur önemli olan. Bol mu? Uzuvları belli ediyor mu? İçini gösteriyor mu? Rengi canlı mı?

Bir kadının iffetli sayılabilmesi için, örtünmesi yeterli değildir. Kadının bakışları, yürüyüşü, hareketleri… Bunlar tesettürü oluşturan bütünün parçalarıdır. Kur’an’da tesettür, “cilbab” diye geçer. Yani kadının kafasından bir örtü bırakacağız, işte oldu cilbab…

Şimdiki hanımlar, modern tesettürlü (!) Modernizm Avrupa’ya aittir. Kanımca böyle hanımları imanları kurtaracak… “Efendim ben öyle kapanamam.” Kapanma. O zaman gelecek tehlikelere de razı ol.

Kapalı bir hanım, yolda giden diğer bir kapalı hanımı durdurmuş, şöyle demiş: “O kadar güzel kapanmışsın ki, çok cazip görünüyorsun!”

Ceylanı güzelliği için vururlar. En güzel meyveye çok taş atarlar. Altın, değerli olduğu için onu ateşe atıp eritirler. Elmas yontuldukça kıymetlenir. Geyikleri boynuzları için avlarlar. Bazı hayvanlar kürkleri için acımasızca öldürülür. Birçok değerlere sahip olanlar, birçok felaketlere uğrayabilirler. İslamiyet, dünya ve ahiretimizi cennet etmek için vardır. İslamiyet’in dışına çıkansa, avcının ağına düşer!

Tesettür, kadının cazibesini artırması değildir!

sorularlaislamiyet.com

Anneler Babaları “Silik” Yaparsa!

Bir gün nişanlısından ayrılmış bir arkadaşıma ayrılma nedenini sorduğumda:

“Hocam, nişanlım ile başlarda gayet güzel anlaşıyorduk. Bazen, “Evlendiğimizde evde benim dediklerim olacak!” derdi. Ben de bunu şaka olarak algılar ve güler geçerdim. Ne zaman düğün hazırlıklarına başladık, o zaman bu düşüncesinin ciddi olduğunu anladım. İkimizin karar vermesi gereken konularda benim fikrimi sormaya ihtiyaç hissetmezdi. Sebebini sorduğumda, ‘Ben ikimiz adına da karar veriyorum ya!’ derdi. Tepki verince de; ‘Sözümün üzerine söz söylenmesinden hoşlanmam biliyorsun…”’derdi. Bu yüzden, anlaşamadık ayrıldık.”

Kızın anne ile babasının ilişkilerini sordum. Kızın annesinin otoriter olduğunu ve babasının fazla sözünün geçmediğini söyledi.

Başka bir ifadeyle babasının evde “pasif” olduğunu söyledi. “Anlayacağınız, atalarımızın deyimiyle; “Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur!” , “Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan (tüyünden) huy kapar.”  dedi.

Baba Deyince…

Sözlükte baba, “Çocuğu olan erkek” anlamına gelse de gerçek anlamda baba; önce kendini geliştiren, sonra da gelişim dönemlerine ve çocuk psikolojisine uygun olarak en güzel şekilde evladını eğiten kişi demektir.

Günümüzde bütün kavramların içeriği değiştiği gibi anne ve baba kavramlarının da içreği değişti. Anne deyince, sevgi, şefkat ve fedakârlık akla gelmesi gerekirken, günümüzde çocukların sadece temel ve okul ihtiyaçlarını karşılayan bir anne profili karşımıza çıkmaktadır.

Baba deyince de güven, otoriter, duygularını ve sevgisini kolay kolay dışa vurmayan biri olarak çağrışım yaparken; günümüzde çocuklarıyla beraber olmak isteyen fakat iş yoğunluğundan (!) dolayı onlarla bir araya gelemeyen ve otoritesini yitirmiş bir baba profili karşımıza çıkmaktadır.

Günümüzde ihtiyaçların çoğalması ve mevcut iş hayatı şartları babaları evinden ve ailesinden çalmaktadır. Fakat ailenin ve özellikle çocukların evde babaya ihtiyaçlarının olduğu çok açıktır. Çünkü çocukların kişilik ve kimlik gelişiminde anne kadar babaya da ihtiyaç vardır.

Zira kişilik gelişiminde babanın etkisi çok büyüktür. Çocuklar, özellikle erkek çocukları; güven, cesaret, aidiyet, cinsel kimlik gelişimi gibi birçok değeri babalarından öğrenmektedirler. Babayla yeterli zaman geçiren çocuklar, daha sağlıklı bir kişilik geliştireceklerdir.

Anneler Babaları “Silik” Yaparsa!

“Silik Baba” problemi; evde sözü geçmeyen ve anne modelinin baskın olduğu ailedeki babasızlıktır.

Silik baba, çocuklarına karşı ağırlığı olmayan ve kendini hissettirmeyen babadır.

Başka bir ifadeyle silik babalık; babanın bedenen evde olup annenin evde hâkimiyetinden dolayı çocuklar üzerinde söz sahibi olamamasıdır

Aile içindeki kararlarda annenin babaya söz hakkı vermediği, baba söz söylemeye çalıştığı zaman da babanın aşağılandığı, değersizleştirildiği, kusurlarının sürekli gündeme getirildiği bir ortamda yetişen çocuklar, babanın mağduriyetinden dolayı babayı yüceltmek bir yana tam tersi onu değersizleştirir. Bunun sonucunda çocuğun “Lider Baba” modeli bozulmakta, bu yüzden özellikle erkek çocuklarda kişilik bozulmalarına neden olmaktadır.

Babanın vefatıyla ya da boşanma sonunda oluşan baba boşluğunu, model olma açısından, büyükbaba, dayı, amca bir şekilde doldururken, “Silik Baba”nın boşluğunu kimse dolduramamaktadır.

Dirayet sahibi ve ağırlığı olan bir babanın yanında büyüyen çocuklar, başta temel güven duygularını geliştirecektir. Ağırlığı olmayan “Silik Baba”nın yanında büyüyen çocuklar, bundan mahrum kalacaklarından temel güven duyguları gelişmeyecek, bunun yerine pasif bir kişilik geliştireceklerdir

Annenin otoriter olduğu babanın fazla söz sahibi olmadığı aile ortamlarında büyüyen çocuklar, özellikle de erkek çocuklar için bu büyük sıkıntı olacaktır. Erkek çocukların kendisini model alabileceği babanın ağırlığının olmaması kişilik gelişimi kadar cinsel kimlik gelişimini de olumsuz etkileyecektir.

Erkek çocuklar, babaların davranışlarını gözlemleyerek ve taklit ederek öğrenmeye çalışırlar. Babanın evdeki kuralları ve uygulayışı, problemlere yaklaşımı ve çözümü, eş ve çocuklarına yaklaşımı kişilik gelişimi için önemlidir. Çocukluk yıllarında babalarıyla yeterli özdeşim kuramayan çocuklar, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde olumsuz etkilenmektedirler.

Bunun yanında erkek çocuklar için baba, cinsel kimliğin ve rollerinin gelişimi üzerindeki etkisinden dolayı da önemlidir. Erkek çocukların cinsiyet rollerine ait özellikleri, babanın çocuğa uygun ve sağlıklı model olmasıyla gelişebilmektedir. 

Babanın çocuğuyla kurduğu yakın ve sıcak iletişim, çocuğun özdeşim kurmasını kolaylaştırmakta ve çocuğun kendi cinsiyet rolünü geliştirmesine yardımcı olmaktadır. Uygun model bulamadıkları zaman ise cinsel kimlik gelişimleri olumsuz etkilenebilmektedir.

Kız çocuklarının da hayatlarında tanıdıkları ilk erkek, babaları olacağı için kişiliğinin gelişmesinde baba, önemli bir yere sahiptir. Babalarıyla sağlıklı iletişim kurabilen kız çocukları, güven geliştirme konusunda daha şanslıdırlar. Erkekleri daha iyi tanıma fırsatını elde etmiş olurlar. Bu da çocuklara, iletişim kurma ve problemleri çözme gibi becerileri kazanmasının yanı sıra evlilik hayatında da faydası olacaktır.

Yine kız çocukları; babaların kişiliğinde karşı cinsi tanıma ve anlamada, kendine güven geliştirme de önemli bir figür olmaktadır. Kız çocukları babayla iletişimiyle erkekleri daha iyi tanıma adına farkındalığı sağlayacaktır.

“Silik Baba”nın yanında büyüyen kız çocukları da babalarıyla sağlıklı bir iletişim kuramayacaklarından kişilik gelişimleri olumsuz etkilenecektir. Sağlıklı bir baba modeli oluşturamayan kız çocukları, evlilik hayatlarında da sıkıntılar yaşayacaklardır.

Kız çocukları evlendiklerinde, annelerinin babalarına davrandığı şekilde, eşlerine davranacaklardır. Bu da ister istemez istenmeyen sonuçlar doğuracaktır. Aynı sıkıntı erkek çocuklar için de geçerlidir. Onlar da evlilik hayatlarında silik olacak ya da evliliklerinin sağlıklı yürümemesine neden olacaktır. Yine onlar da çocuklarına uygun model olamayacaklardır.

Annenin otoriter babanın silik olduğu bir ailede büyüyen bir kız, evlendiği zaman kocasıyla ilişkilerinde,  “Evde benim sözüm geçecek, benim dediğim olacak!” tarzında bir yol izleyecektir. Bu kız çocuğu evlendiğinde kocasından devamlı itaat bekleyecek hatta bu beklentisinin normal olduğunu düşünecektir.

Sonuç Olarak sürekli annenin sözü geçtiği; babanın kararlarda hiç söz sahibi olmadığı ortamlarda büyüyen kız çocukları, kendine itaat edecek erkekleri tercih ederken; erkek çocukları da sığınma duygusuna bağlı olarak yaşça kendinden büyük kızları tercih edecektirler.

Selam ve dua ile….

Ev hanımları da psikolojik savaş mağduru

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ev hanımlığını küçültmek, psikolojik bir savaş taktiğidir”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ev hanımlarının psikolojik savaş mağduru olduğunu ifade ederek “Ev hanımlığını küçültmek, psikolojik olarak yapılan bir savaş taktiğidir. Kadını iş hayatına sokup tüketime katarak ve hanımları cinsel sömürü objesi haline getirerek onların değerini azaltmaya çalışıyorlar. Üstün kültürler farklı olan insanları kendine benzetmek için onlardaki bazı değerleri yozlaştırıp küçülterek karşı tarafta aşağılık ve eksiklik duygusu oluşturmak isterler. Böylece kendisine benzetmeye çalışırlar.” dedi.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aylık genel kültür dergisi Moral Dünyası’na ev hanımlığı ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Ev hanımlığını küçültmenin psikolojik olarak yapılan bir savaş taktiği olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Üstün kültürler kendilerinden altta kalan kültürleri kendine benzetmek için birtakım taktikler uygular. Bu tip üstün kültürler farklı olan insanları kendine benzetmek için onlardaki bazı değerleri yozlaştırıp küçülterek karşı tarafta aşağılık ve eksiklik duygusu oluşturmak isterler. Böylece kendisine benzetmeye çalışırlar. Bu, Hollywood kültürünün dünyada etkisini yaygınlaştırmak ve tüketimi artırmak için yapılan bir plandır. “Bir moda çıkaralım tüm dünya alsın” diyen bir tüketim ekonomisinin felsefesi vardır burada. Bunun için sinema etkili bir silah olarak kullanılıyor. Buradaki tek tipleşmede ve yozlaşmada sinemanın büyük bir etkisi var. Kadını iş hayatına sokup tüketime katarak ve hanımları cinsel sömürü objesi haline getirerek onların değerini azaltmaya çalışıyorlar. Bu şekilde insanların merak ve ilgisini bu yöne çekmeye çalışıyorlar. ABD, dünya nüfusunun yüzde 5’ni oluşturmasına rağmen kaynakların yüzde 25’ini kullanıyor. İnsanlar bunun farkına varamazsa bu üzücü durum devam edecektir.” dedi.

Psikolojik ve kültürel savaş ortamında, ev hanımlığının korunması için öncelikle yapılması gerekenin ev hanımlarının özlerini kaybetmemesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Tarhan, “İyi çocuk yetiştirmek ve annelik yapmak iyi bir fabrika kurmaktan daha kıymetlidir. Anneliğin değerini düşüren topluluklar kendilerine zarar veriyor. Anneliği bu yüzden en önemli meslek olarak görmek gerekiyor. Hatta devletimizin onlara zorunlu sigorta yapması gerekiyor. Bu onların özgüvenini artıran bir uygulama olacaktır. Böyle yapılırsa evde kadının çocuğuyla ilgilenmesi külfet olarak algılanmayacaktır.” şeklinde konuştu.

Ev hanımlığını değersizleştiren feministler

Ev hanımlığını değersizleştirenlerin feministler olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, “Feminizm, kadın erkek ilişkilerini kadın-erkek çatışmasına dönüştürdü. Feminizm, kadının özgürleşmesini evden çıkıp iş hayatına atılmasına bağladı. Bunun sonucunda da ev hanımlığı meslek olarak değersizleşti. Ev hanımlarının bu konuma gelmesinin ana nedeni modernizmin getirdiği tezlerdir. Kapitalist sistemde “üretim yaptığın kadar” değerlisindir. “Kadın çalışırsa özgürdür, üretime katılmalıdır” tarzındaki düşünceler ev hanımlığını değersiz gördü.” dedi.

Çözüm, anlaşma yapmada

Bir evde kadınla erkeğin beraber çalışma zorunluluğu varsa evdeki işlerin yine kadına kaldığını, bunun da kadını yıprattığını ifade eden Tarhan, şunları söyledi: “Süreç kadının aleyhine işliyor. Erken yıpranmasına sebep oluyor. Fazla yıpranmayan erkek belli bir müddet sonra “dünyaya bir kez geldim, yaşamak istiyorum” diyerek eşinden ayrılmak istiyor ve yuvalar dağılıyor. Bu durumda kadın da mağdur oluyor. Böyle olmaması için evliliğin ilk aşamasında çiftlerin evde işleri paylaşması gerekiyor. Bir gün sen bulaşığı yıkacaksın, bir gün ben yıkayacağım gibi. Bunun açıkça konuşulması gerekiyor. Kadın eğer bu işleri yetiştiremiyorsa, erkek de evliliğinin yürümesi için bunu yapmak zorunda.”

Erkek, kadını anlamak için kendini geliştirmeli

Evlilik süresince erkeğin kendinde eksik olan yönlerini geliştirirse kadını anlayabileceğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan, bu durumu şöyle izah etti: “Erkekler olayların sonucuna bakar, sürece bakmaz. Estetik algılaması daha düşüktür. Mesela alışverişe gittiğinde erkek bir şeyin “ucuz ve kaliteli” olmasını isterken, kadın “hoş ve güzel” olsun der. Estetik algısı kadında daha öncedir. Kadın kendini iyi hissetmediği, problemin var olduğu bir anda sonuçtan çok süreçle ilgilenir, yani neyden çok nasıla bakar. Erkek, sorunu bir an önce çözmek isterken, kadın çözümden çok süreçle ilgilenir. Kadın, sıkıntıyı gidermek için sorunu çözmekten çok paylaşmayı ister. Biyolojik olarak bu böyledir. Eğer kadınla erkek birbirini anlamak isterlerse yapması gereken şeyler vardır. Kadının sonuçlara daha önem veren bir anlayışı benimsemesi gerekirken, erkeğin de estetik algısını geliştirmesi gerekir. Bunu yaparlarsa çiftler birbirini tamamlar. Erkeklerin algı karakterli, atak ve cesur bir yapısı vardır. Kadın da genetik olarak çocuklara annelik yapmaya daha uygun olduğu için korkuya ve estetiğe duyarlıdır. Kadın beyni duygusal eğilimlidir. Ona göre programlanmıştır. Kadın ve erkeğin birlikte mutlu olması için erkeğin zihnine duyguyu, kadının ise zihnine mantığı katması gerekiyor. Böyle olmazsa aile arasında çatışma yaşarlar.”

Ev hanımlarına yeni sıfat: Aile mühendisi

Moral Dünyası dergisinin, “Ev hanımlığı” tabirinin içinin gerek toplum gerekse fertler tarafından bir şekilde boşaltıldığı, ev hanımlığına “Aile Mühendisliği” gibi bir yeni bir sıfat verilmesinin toplumda ne gibi bir etki oluşturacağını sorması üzerine Prof. Dr. Tarhan, şu cevabı verdi: “”Aile Mühendisliği” aslında ezber bozacağı için söylenebilir. Ama kabul edilip tutar mı bilemiyorum? “Aile Mühendisliği” konuyu tartışmak için söylenebilir. Ev hanımlığı meslek olarak ailenin bir bakıma iç işlerinde karar vericisidir. Onlara değerini belirtmek ve iyi hissetmelerini sağlamak için bu söylenebilir. “Ev hanımlığı” kariyer basamağı olarak görüldüğü takdirde daha da yararlı olabilir. Bu kavramları yeniden tanımlamak çok güzel bir düşünce tarzı olacaktır.”