Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Kuraklık İçin Münacat Risalesi Okuyoruz

“Şimdi bu mektubu yazarken, Risale-i Nur santralı Sabri’nin mektubunu Emin getirdi. Açtık, yağmursuzluk bahsine dair Risale-i Münacat’ın kesretle yazılması bereketiyle yağmurun gelmesi ve rahmet-i İlahiyenin fakir fukaraya imdad eylemesini yazdığını gördük. Benim için ehemmiyetli bir mes’eleyi halletti.

    Burada da yağmura şedid ihtiyaç vardı. Yağmur gelecek hiçbir alâmet hissetmiyorduk. Bu kaht zamanında yağmursuzluk, fakir fukaraya çok ağır gelmişti. Ben üç defa namazdan sonra, masum fukaraları ve aç kalan hayvanları ve Risale-i Nur’u şefaatçi yapıp dua ettik. Birden aynı gece, me’mulümüzün fevkinde, duanın tam kabulünü gördük. Ben hayretle, bu cüz’î duamız, bu küllî mes’eleye ne derece dahli olduğunu bilemedim.” Kastamonu Lahikası ( 239 )

Kıymetli Kardeşlerimiz,

Ülkemiz genelinde yaşanan kuraklıktan Rabbimizin rahmetine iltica etmek için, Kastamonu Lahikasında geçen yukarıdaki manaya istinaden, Münacat Risalesi (3.Şua) okuyoruz.

(Öncelikle kuraklığın kendi kusurumuz olan gaflet, hakiki vazifede gevşeklik ve umumun katıldığı gıybetlere –katılmamamız gerektiğini bildiğimiz halde- dahil olduğumuz için ciddi bir istiğfar ediyoruz.) Umum Müslümanların selameti ve maddi, manevi rahmetin celbi niyetiyle Münacat Risalesini, tamamı veya vaktimiz elverdiğince bir kısmını okuyoruz. Cenab-ı Hak kabul etsin.

Nabi

Nurnet.org

Cumamız mübarek olsun ( Münacat-ı Şabaniye )

Bismillahirrahmanirrahim,

Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet eyle ve seni çağırdığımda duamı icabete eriştir; seni nida ettiğimde, nidamı duy; sana yalvarıp yakardığımda bana (lütuf gözüyle) bak. Ben sana doğru yönelmiş, sana boyun eğip yalvararak ve katındaki sevabı dileyerek huzurunda durmuşum. İçimde olanı biliyorsun; ihtiyacımdan haberdar ve kalbimdekine vakıfsın. Dönüşüm ve döneceğim yer, söylemek istediğim söz, dile getirmek istediğim ihtiyaç ve akıbetim için umduklarım sana gizli değildir.

Ey Sahibim! Senin takdir ve hükmün, ömrümün sonuna dek benden vuku bulacak her şeyde, zahir ve batınımda caridir. Kemal ve eksikliğim, yarar ve zararım başkasının değil, senin elindedir.

Allah’ım! Rızkımı sen vermezsen, kim verir! Eğer bana, yardım etmeyerek yalnız bırakırsan, kim yardım eder! Allah’ım! Gazabından ve azabından sana sığınırım.

Allah’ım! Gazabından ve azabından sana sığınırım.

Allah’ım! Ben rahmetine layık olmasam da, sen geniş fazlın ve rahmetinle bana bağışta bulunmaya layıksın.

Allah’ım! -Sanki kıyamet kopmuş da- yalnız başıma huzurunda durmuş gibiyim, sana olan güzel tevekkülüm bana gölge etmiş, kerem ve ihsanına layık olanı yapmışsın ve affınla günahlarımı örtmüşsün.

Allah’ım! Beni bağışlarsan ne güzel, zaten bağışlamaya senden daha layık olan kim var? Eğer ecelim gelip çatmış olurda amelim beni sana yaklaştırmamışsa, günahlarımı itiraf etmeyi affına vesile kılıyorum.

Allah’ım! Nefsime yönelmekle kendime zulmettim, eğer beni affetmezsen yazıklar olsun bana!

Allah’ım! Bu güne kadar ihsanını benden esirgemedin, ölümle başlayan hayatımda da kesme.

Allah’ım! Öldükten sonra bana hüsn-ü nazarından nasıl keserim ümidimi, oysaki sen hayatımda iyilikten başka bir şey yapmadın bana.

Allah’ım! Sana yakışır şekilde işlerimi yoluna koy ve cehalet bataklığına batmış bir günahkâra kendi lütuf ve fazlın ile merhamet eyle.

Allah’ım! Dünyada birçok günahlarımı gizli tuttun, ahirette onları gizli tutmana da muhtacım.

Allah’ım! Günahlarımı salih kullarına açmayarak lütfettin bana; öyleyse kıyamet günü bütün kulların karşısında rüsva etme beni.

Allah’ım! Bağışın arzumu çoğalttı; affın ise amelimden daha üstündür. Allah’ım! Kullarının arasında hükmettiğin gün, huzuruna çıkmakla beni mesrur eyle.

Allah’ım! Senden özür dilemem, mazeritinin kabul olmasından müstağni olmayan -çaresiz- kimsenin özür dilemesidir. Öyleyse, ey günahkârların kendisinden özür dilediği en keremli zat, mazeretimi kabul buyur.

Allah’ım! Hacetimi reddetme, dileğimi boşa çıkarma, lütuf ve kereminden ümidimi kesme.

Allah’ım! Eğer aşağılığımı isteseydin beni hidayet etmezdin; eğer rezil olmamı irade etseydin beni kurtarmazdın.

Allah’ım! Senden isteyerek ömrümü tükettiğim ihtiyacımı reddeceğini hiç sanmıyorum.

Allah’ım! Hamd sanadır daima, ezelden ebede. Artar eksilmez; sevdiğin ve razı olduğun gibi. Allah’ım! Eğer suçumdan ötürü beni alıkoyarsan affına, günahlarımdan ötürü ise alıkoyarsan mağfiretine sarılırım. Eğer beni ateşe atar isen, “Seni seviyorum!” diye haykırırım ateş ehline.

Allah’ım! Nasıl ayrılayım huzurundan mahrum ve nasipsiz? Oysaki lütfünle bağışlanmış ve kurtulmuş olarak geri döndürmeni güzelce ummaktayım.

Allah’ım Ömrümü gaflet pisliğinde tükettim, gençliğimi de senden uzak kalma sarhoşluğuyla geçirdim.

Allah’ım! Verdiğin nimetle mağrur olduğum ve gazabına doğru gittiğim günlerde gaflet uykusundan uyanamadım.

Allah’ım! Ben senin kulunum ve kulunun oğluyum, huzurunda durmuş ve kereminle sana tevessül etmiş bulunuyorum.

Allah’ım! Kulun olarak huzurunda, hayâmın azlığından yaptığım kötü amellerimden sıyrılarak sana yöneliyor ve senden af talep ediyorum; çünkü af, senin kerem ve lütfünün özelliğidir.

Allah’ım! Beni muhabbetin için uyarmadan önce sana isyan etmekten beni alıkoyacak bir gücüm yoktu. -Muhabbet ışığın kalbimde yandıktan sonra ise- nasıl olmamı istediysem öyle oldum; beni kerem ve lütfüne dahil ettiğinden ve kalbimi senden gaflet etme kirlerinden temizlendiğinden dolayı sana şükrediyorum.

Allah’ım! Ey aldanandan uzak olmayan yakın! Ey mükâfatını ümit edenden esirgemeyen cömert! Kendisini çağırdığında sana icabet eden ve yardımınla amele sevk ettiğinde sana itaat eden kimseye baktığın gibi bana bak.
Mabudum! İştiyakla sana yaklaşan bir kalp, doğruluğu sana yükselen bir dil ve değeri, sana yaklaşmaya vesile olan bir bakış bana bağışla.

Allah’ım! Seninle tanınan, şöhretsiz; sana sığınan, zelil ve kendisine teveccüh ettiğin kimse de başkalarına köle olmaz.

Allah’ım! Senin yoluna yönelen aydınlanır ve sana sığınan korunur; ey mevlam, ben sana sığındım; rahmetine olan ümidimi kereminin güzelliğinden kesmedim.

Allah’ım! Eğer hatalarım beni, senin yanında düşürüp zelil etmişse o halde beni, sana olan hüsn-ü tevekkülümle affet. -Sana gönül bağladığım için beni bağışla.

Allah’ım! Eğer günahlarım beni, lütfünün güzelliklerinden uzaklaştırmışsa, şüphesiz şefkatinin güzelliğine olan yakinim beni -sana kavuşmaya hazırlanmaktan beni uyutmuşsa, değerli nimetlerini tanımak beni uyandırmıştır.-

Allah’ım! Eğer beni büyük -azabın ateşe çekiyorsa, büyük mükâfatın da beni cennete doğru çekiyor.

Allah’ım! Öyleyse senin -rızana kavuşmak için istiyorum ve sana yalvarıp niyaz ediyorum; senden Muhammed ve Ehlibeyti’-ne rahmet etmeni ve beni, daima seni anan, ahdini bozmayan, sana şükretmekten gafil olmayan ve emrini hafife almayan kimselerden kılmanı istiyorum.

Allah’ım! Beni, seni tanımam, senden gayrisinden yüz çevirmem için izzetinin güzel nuruna kavuştur; ey celal ve ikram sahibi Allah.

Ve Allah, Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz Ehlibeyt’ine salat ve çokça selâm eylesin.

www.NurNet.Org

Şehit Dedenin Torunları Dedelerinin Yolunu Bırakmamalı

İnsanın aklına her zaman bu soru geliyor: Nasıl oldu de şehit dedelerin torunları dedelerin yolunu bıraktı de bu hale düştü? Halbuki,  ecdadımızın geçmişte yaşadığı hayata bakıyoruz, birde o dedelerin torunları olan günümüz insanına bakıyoruz, aramızda bu kadar çok fark görünce kendimize soruyoruz? Vatan için, din için, namus için Çanakkale’de biz 250.000 şehit vermedik mi? Acaba bu halde olmamız için mi onlar orada can verdiler? Erzurum’da beşikteki Nâzım’ı Allah’a bırakıp düşmanla savaşmaya koşan ve düşmanlar tarafından yere düşürülen Şehadet amblemli bayrağı tabyalara çıkarıp asan Nene Hatun ve onun gibi cephelere mermi taşıyan imanlı Nice Aişe, Hatice Nineler bizden bunu mu beklediler?

Sütçü İmamlar göğüs göğüse düşmanla bunun için mi savaştılar?  O ecdad değil mi idi ki dünyanın yarısına, yani: 20.000.000 kilometre kareye hak din olan İslamiyeti yayan? hatta bir tarihçiye göre bir ara 25.000.000. kilometre kareye hakim olmuş dedeler, insanların içindeki buzları eritip insanlığın fıtri ihtiyacı olan bu hak dinin yayılması için onlarda da yer bulması için ve kabul görmesi için o dedeler her türlü fedakârlıkta bulunmamış mıydı? Bu hal karşısında, hakikaten insan ister istemez kendi kendine sormak ihtiyacı hissediyor: Acaba bu torunlar neden kendi hak dinine karşı bu kadar yabancı kaldılar. Allah imanı bütün bu Müslümanlara ihtilafları gidermek için, Risale-i Nur reçetelerine uyma şuuru ihsan buyursun.

Evet! “İnsan bilmediği ve tanımadığı şeyin düşmanıdır” kaidesince,  milletimize dinini ve mâneviyatını tanıtamadığımız için milletimiz kendi hayati meselelerine yabancı kalabiliyor, müspet ilmi tahsil edenler imanın tadını alamadıkları için; insanın vücudu yavaş yavaş zehir’e bile alıştığı gibi. Maalesef  bu insan da imansız kimselerle beraber yaşadığı için müspet ile menfi hayatın farkını görememeye alıştı. Çünkü İnternette okuduğuma göre 24 sene Türkiye’de din dersi almak hak din olan İslamiyet’i öğrenmek yasakmış. 18 sene minarelerde Ezani Muhammedi yerine şarkı söylenmiş. Yunancada Tanğrı putun adı iken bizimkiler biraz değiştirerek tanğrı yı tanrı yapıp minarelerde Allah  yerine putu anmışlar  Selamun aleyküm yerine Esen esen, herkes günün aydın olduğunu gördüğü halde, Günaydın, Hayırlı geceler yerine Tünaydın  kelimelerini tün demek halk bilmiyor onla beraber  bize yutturmuşlar.

Biz Sırbistan da bazen yemin ederken (eğer bunu yaparsam anlıma haç koyayım) derdik. Türkiye mizde o haç yerine Müslümanların başlarına (Fötr) taktırmışlar. Hıristiyanlar da, benim kafam Müslümanların ki gibi secdeye gitmez alameti olarak başlarına Kasket takarken, bizim kiler Müslümanları onlara benzetmek için başlarına (Kasket) taktırmışlar. Peygamberimiz a.s.m Hadisi şerifi ile mealen: “Kim başka dinden olan birine benzerse, o onlardandır” Bu hadisi şerifin manasından kitap yazdığı için İskilipli Atıf efendi idam edildi. Aynı Hadisin manasını Arnavutluğun İşkodra kentinden İbrahim Kaduku ve Bosnada Seyfullah Efendi de yazmıştılar.

Mevlana kapıda yaşıyordu şimdi Rahmetli oldu, eniştemizin anlattığı bir hadise meselemizi tasdik ediyor: “Mahmut Paşada bir Müslüman’ın dükkanı bir Yahudi ile bitişik imiş. Bizim Müslüman dinin vecibelerinden olan Haccını yapar, haccından geldiği zaman kış olduğu için ayağına mest giymiş ve başına fötr takmış. Yahudi onu öyle görünce (Haci haci ne bu senin halin? Ayağın hacı, başın Yahudi ya onu çek ya bunu, İkisi bir insanda birleşemez.)”

Okullarda  Öğrencilere Allah yarattı yerine, tabiat yaptı, doğa olayları, yani kendi kendine oldu. Bu gibi safsatalar öğretildi. Harf inkılabı ile bir gecede tüm millet kara cahil oldu. Çünkü Türk kelimesini Arap harfleri ile yazmak yasaklandığı için babaların çoğu kara cahil kaldı. Vehbi Vakkasoğlu’nun kitabında: ( Kıblesi biraz sola olan caminin mihrabında (Arap harfleri ile Osmanlıca) biraz sağa dünün yazısı için imam efendiyi hapsetmişler) Halbuki Japonya’da Latin alfabesini kabul etti ama okunması çok zor olan kendi alfabesini asla terk etmedi.

Bunlarla beraber şehit torunları olan milletimizi dünyaya bağlayan bir sürü haram lezzetlerin kapıları sonuna kadar açık olduğu için milletimizi, bilhassa gençler  manevi hayattan uzaklaştırıldı. Şimdi gençlerimiz  o lezzetleri peşin para gibi görüp onları   bırakıp onlardan  ayrılamıyor. Bu zamanda layık devletlerde yaşayan Müslümanların çoğunu dünyanın cazibedarlığı insanı kendine bağlamak için var gücünü oranın idarecileri kullanıyor. bozmak yapmaktan kolay olduğuna göre, ve İnsan yaradılış itibariyle meyilli bir varlık olduğu için, karşısına çıkan haram zevkler onu ne tarafa fazla çeker ise oda ona hemen adapte oluyor.

Bugünkü kargaşanın temelinde bu yatıyor. Zaten ecnebiler alemi islam içerisinde düşmanlık besledikleri Müslüman ülkelerden birinci sırada biziz. Bu sebepte yapıp ne yapıp, başı secdeye varan biz Müslümanlar: Kardeşlik prensiplerini iyi öğrenmek için Risale-i Nur eserlerinden UHUVVET Risalesini okuyup anlamaya çalışalım ondan sonra uygulana sırası gelir. Dini bütün Müslümanlar, Başımıza getirdiğimiz idareciler, hem dindar hem kabiliyetli olmaları sebebi ile, bütün Müslümanların duyguları güler vaziyete gelmişken. Şeytani ins ve cinniler boş duramıyorlar. Muhakkak aramıza bir ihtilaf sokma peşindeler  Takva ile mahareti kendilerinde birleştiren idarecilerimize ve onlara karşı gelmek isteyen Müslümanlara gece gün dua etmeliyiz.

 Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Cumamız mübarek olsun (Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin duası)

 

“Ey Yücelerden Yüce Rabbim! Bütün mal ve mansıp sahipleri kapılarını sürmelediler. Sen’in yüce dergâhının kapısı ise bir dileği olanlara her zaman açıktır.

Ya Rabbî, ya İlâhî! Yıldızlar gaybûbet âlemine, gözler de uykuya daldılar. Sen ise, ey Rabbim, Hayy’sın, Kayyûm’sun; uykudan, uyuklamadan münezzeh ve müberrâsın. 

Ya Rab! Gece, karanlığıyla mevcûdâtın üzerini örtünce döşekler de seriliverdi ve sevenler sevdikleriyle baş başa kaldılar. Sen, Sen’in yolunda, Sana ulaşma istikametinde cehd ü gayret içinde bulunanların biricik sevgilisi, (benim gibi) yalnızlık gurbetine maruz kalanların da yegâne enîsisin! 

Ya İlâhî! Ulu dergâhına sığınan bu kimsesiz kulunu kapından kovacak olursan, ben gidip hangi kapıya iltica edebilirim!? İlâhî! Yakınlığından mahrum edersen beni, o zaman kimin yakınlığını umabilirim!? İlâhî! Şayet Sen bana azap etmeyi murad buyurursan, ben biliyorum ki, cezalandırılmaya fazlasıyla müstahakım. Fakat affınla sarıp sarmalarsan, yine biliyorum ki o da Sen’in lütfun ve keremindir. 

Ya Seyyidî, ya İlâhî! Marifet erbabı kulların Sen’i bulduklarında Sen’den başka ne varsa hepsinden yüz çevirmişlerdir. Salih kulların Sen’in fazlınla necâta ermiş, taksîratı pek çok günahkârlar da ‘tevbe, ya Rabbi!’ deyip yine Sen’in kapına yönelmişlerdir. 

Ey affı güzel Rabbim! Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur! Her ne kadar ben bunlara lâyık olmasam bile, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şânına yaraşan da yalnız Sen’sin!”

www.NurNet.Org

Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

Hz. Peygamberimizin (S.A.V.) temiz ve pak dilinden dualar:

Allah’ım!
Ömrümün sonunda, ihtiyarlık anımda bana bol bol rızık ver. (Hâkim, 1/542, Sahihu Cami, 1/396)

Allah’ım!
Günahlarımı bağışla. Evimi geniş, rızkımı bereketli kıl. (Ahmed b. Hanbel, 4/63; 5/375)

Allah’ım!
Düşmekten, vurulmaktan, boğulmaktan, yanmaktan Sana sığınırım. Ölüm anında şeytanın beni çarpmasından Sana sı­ğınırım. Senin yoluna sırt çevirmiş olarak ölmekten Sana sı­ğınırım. Yılan veya akrep sokarak ölmekten Sana sığınırım. (Ebu Davud, 2/92; Nesei, i/1125)

Allah’ım!
Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilik­ten, ihtiyarlıktan, taş yürekli olmaktan, gafletten, fakirlikten, zillet ve meskenetten Sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, düşmanlık ve nifaktan, gösteriş ve riyadan Sana sı­ğınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, ala­cadan ve benzer hastalıklardan Sana sığınırım. (Hakim ve Beyhaki, Bkz. Sahihu Cami 1/406).

Allah’ım!
Huşu duymayan kalpten,
Kabul edilmeyen duadan,
Doymayan nefisten,
Ve yararsız ilimden Sana sığınırım.
Bu dört durumdan Sana sığınırım. (Tirmizi, 5/519; Ebu Davud, 2/92; Sahihu Cami 1/410; Sahihu Nesei, 3/1113).

Allah’ım!
Senden cennet isterim, Beni cehennemden korumanı iste­rim. (Tirmizi, 4/700; İbn Mace; 2/1453; Nesei, bkz. Sahihu Tirmizi 2/319; Sahihu Nesei 3/1121; Lâfzı şöyledir: “Kim Al­lah’tan {c.c.) üç kez cenneti isterse, cennet şöyle der: Al­lah’ım! Onu cennete sok. Kim üç kez cehennemden korunma­yı dilerse cehennem: Allah’ım! Onu cehennemden koru der”)

Allah’ım!
Bilerek şirk koşmaktan Sana sığınırım. Bilmeden şirk koşmaktan Senden mağfiret dilerim. (Ahmed b. Hanbel, 4/403)

Allah’ım!
Senden yararlı ilim, temiz rızık ve kabul edilen amel iste­rim. (İbn Mace, l/298’de tahric etti. Bkz. Sahihu İbni Mace 1/152)

Ey Vâhid, Ehad ve Samed olan! Doğurmayan ve doğurul-tnayan! Hiçbir şey kendisine denk olmayan Allah’ım! Senden günahlarımı bağışlamanı isterim. Muhakkak ki, Gafur ve Ra­him olan Sensin. (Nesei, 3/52; Ahmed bin Hanbel, 4/338)

Allah’ım!
Beni Senin sevginle,
Ve sevgisi Senin katında bana fayda verecek olanın sevgi­siyle rızıklandır.

Allah’ım!
Sevdiğim şeylerden bana verdiğin rızkı, Senin sevdiğin yolda, benim için kuvvet kıl.

Allah’ım!
Sevdiklerimden benden uzaklaştırdığın şeyi, Senin sevdi­ğin yöne yönelt. (Tirmizi, 5/523)

Allah’ım!
Ey Cebrail’in ve Mikail’in Rabbi!
Ey İsrafil’in Rabbi!
Cehennemin sıcaklığından ve kabir azabından
Sana sığınırım. (Nesei, 8/278; Sahihu Nesei, 3/1121)

Allah’ım!
Beni kolay bir hesap ile hesaba çek. (Ahmed b. Hanbel 6/48) Hz. Âişe (r.a.) dedi ki: “Ey Allah’ın nebisi! Kolay hesap nedir?” diye sordum. Buyurdu ki: “Allah’ın, kişinin amel def­terine bakması ve onun günahlarından vazgeçmesidir. Çünkü o gün, kimin hesabı ince elenip sık dokunursa, o helak ol­muştur ey Âişe!”

Allah’ım!
Seni zikretmemiz, Sana şükretmemiz, Sana güzelce ibadet etmemiz için bize yardım eyle. (Hâkim. 1/499)
Hz. Peygam­ber (s.a.v.), Hz. Muaz’a (r.a.), bu duayı bütün namazların so­nunda okumasını tavsiye etmiştir).

Allah’ım!
Borcun sıkıştırmasından, düşmanın galip gelmesinden ve düşmanları güldürmekten Sana sığınırım. (Nesei, 8/265; Bkz: Sahihu Nesei 3/1113)

Allah’ım!
Beni günahlardan ve hatalardan temizle. Allah’ım!
Beni o günah ve hatalardan, beyaz elbisenin kirden temiz­lendiği gibi temizle.

Allah’ım!
Beni kar ve doluyla, soğuk suyla temizle. (Nesei, 1/198, 199; Tirmizi, 5/551; Sahihu Süneni Nesei 1/86)

Selim Gündüzalp

www.NurNet.Org