Kategori arşivi: Şiirler

Aşkınla Çöllere Düştüm (Şiir)

Başım açık yalın ayak
Ne olur halime bir bak
Çölün ateşi çok sıcak
Aşkınla çöllere düştüm

Çok susadım bu çöllerde
Yol yakın mı acep nerde
Sen’i aradım her yerde
Aşkınla çöllere düştüm

Başımda akıl kalmadı
Sabrettim yine olmadı
Kalmadı dünyanın tadı
Aşkınla çöllere düştüm

Sen’i andım hece hece
Ağlıyorum gündüz gece
Biliyorsun halim nice
Aşkınla çöllere düştüm

Resulüm özledim Sen’i
Sevindir Sen’i seveni
Ne olur sevindir beni
Aşkınla çöllere düştüm

Bu çöllerde kayıp oldum
Saçımı başımı yoldum
Kaybolmuşken Sen’i buldum
Aşkınla çöllere düştüm

Sen ki dertlere dermansın
Ol Peygamber-i Zişan’sın
Sen Muhammed Mustafa’sın
Aşkınla çöllere düştüm

Ruhum feda olsun Sana
Rabbim nasip etse bana
Bir daha gelsem yanına
Aşkınla çöllere düştüm

Kavuştursun bizi Rabbim
Sen’i görsem ey Habibim
Tanyeri’yim bîtabibim
Aşkınla çöllere düştüm

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Bediüzzaman İşgalcilere Karşı (Şiir)

Bin dokuz yüz on sekizde İstanbul’a geliyor
Muhteşem gelişi ile şehir çalkalanıyor

Gazeteler manşet atıp gelişi bildirilir
Büyük zatlar tarafından O’na kıymet verilir

Herkes O’nu cephedeki halleriyle tanıyor
Gösterdiği kahramanlık herkesçe biliniyor

Hükümetçe O’na “Mahreç” derecesi verilir
Doktor tavsiyesi ile dinlenmeye çekilir

Çamlıcadaki bir köşkte istirahat ediyor
Burada eserlerini aralıksız yazıyor

Kafkas Cephesinde iken Kuran Tefsiri yazdı
“İşaret’ül-İ’caz” idi meşhur tefsirin adı

Arapça yazılmış olan bu tefsirin kâğıdı
Enver Paşa tarafından bizatihi sağlandı

Enver Paşa imzasıyla bir teklif getirilir
Darülhikmet üyeliği kendisine verilir

Darülhikmetten ödenen maaşını alıyor
Kendi ihtiyacı için bir miktar ayırıyor

Geri kalan para ile eserler bastırıyor
Çıkan eserler ücretsiz halka dağıtılıyor

Dinlenme süresindeyken tefekküre dalıyor
İstanbul’daki siyaset içinde bunalıyor

Bazen Yuşa Tepesine çıkıp oturuyordu
Dünya ile bağlarını gözden geçiriyordu

O günlerde Müttefikler İstanbul’a geliyor
Mondros mütarekesini Osmanlı imzalıyor

Daha sonra İngilizler bir çıkarma yapıyor
Payitahtı işgal edip ele de geçiriyor

Desteklenmeleri için toplantı yapıyorlar
Kamuoyu oluşturup taraftar topluyorlar

Bazı bilim adamları ve muhalif yazarlar
İngilizlerin yanında dostça toplanıyorlar

Hatta ileri giderek cemiyet kuruyorlar
Şeyhülislam Mustafa’yı Başkan da yapıyorlar

İngiliz muhibbi bu zat bir fetva çıkarıyor
Cemiyete uymamayı isyan kabul ediyor

Üstad İstanbul’da iken büyük hizmet veriyor
İşgalcilerin yaptığı planları bozuyor

Şeyhülislam fetvasına karşı fetva veriyor
Kurtuluş hareketini meşru ilan ediyor

Bu neden ile Üstad’ı her yerde arıyorlar
“Her nerede olur ise yakalayın” diyorlar

Kendisi yakalanmamak için yer yer geziyor
“Hutuvat-ı Sitte”yi de gizli dağıttırıyor

İngiliz aleyhtarlığı böylece uyanıyor
İngiliz muhabbetinin etkisi kayboluyor

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Ezanlar Okunurken

Ezanlar Okunurken

Ezanlar okunurken ruh sahifemde

Deruni manalar yerleşir

Günahlarla yıpranmış kalbimde

Tertemiz alemler yeşerir

Dünyamı nurlandıran o lahuti sada

Beni götürür hayalen dahi olsa

Gözlerin görmediği tasavvurun harici

Alemler ötesi bir nurani diyara

Bitmesin semalarda yankılanan ses

Bulsun vicdanlarda tam ma’kes

Dile gelen namesinde müezzinin

Kalpleri pak eden tevhidli nefes

Gezinsin ürperterek zerrelerimi

Vucudumun en ücra köşelerinde

Dolaşarak o mana bütün bedenimi

Kamilen yerleşerek tüm karelerinde

Gündüzümün gecemin aydınlığı

Ruhumun tek gıdası tevhid

Giderir dünyamdaki yavanlığı

Kılar nice tevbekarları sâcid

Dalgalan, ufuklarımızda ebediyen yankılan

Ey ruhların düğümünü çözen

Mana alemlerinden ruhları doyuran

Kara noktaları aklayan lafzen

Ertuğrul Arpat

www.NurNet.Org

Kendi Dilinden Rus Esareti Sonrası (Şiir)

Camideki o gecede kararımı vermiştim
Kararımı verirken de şunları söylemiştim:

Ömrümü mağaralarda yalnız geçireceğim
İnsanların hayatına hiç ilişmeyeceğim

Madem en sonunda kabre ben yalnız gideceğim
Şimdiden bu yalnızlığı ihtiyar edeceğim

Fakat düşündüklerimi hayata geçirmedim
Muvakkaten bile olsa bunu unutuverdim

İki yıl galebe etti yine gaflet uykusu
Şeytanın kurmuş olduğu acımasız bir pusu

Birden Kuran’ın nuruyla fikirlerim değişti
Gavs-i Azam Şeyh Geylâni imdadıma yetişti

Esaretten kurtulunca İstanbul’a gelmiştim
Bir iki sene yine de o gaflete dalmıştım

Bir zamanlar İstanbul’da Eyüp Sultan Kabrinde
Kabirden dereye bakan yüksekçe bir yerinde

Tek başıma ve de mahzun afaka bakıyorum
Sanki ruhum çekiliyor ve vefat ediyorum

Dedim, acep kabristanın mezar yazıları mı?
Ki bana hayal veriyor çektim ben nazarımı

Pek çok uzaklara değil baktım o kabristana
Kalbime bir ilham geldi ihtar edildi bana

“Bu senin etrafındaki kabristanın içinde
Yüz kez İstanbul boşalmış hepsi yerin dibinde

Sen müstesna kalamazsın bir gün sen de gidersin
Hükümden kurtulamazsın bir mezara girersin”

Ben de kabristandan çıkıp gittim Eyüp Sultan’a
Bu çok dehşetli hayalim üzüntü verdi bana

Düşündüm ki üç cihetle dünyada misafirim
Yolumu düşünmeliyim burada yoktur yerim

Bu odada misafirim aynen İstanbul’da da
Burada olduğu gibi bu fani dünyada da

Nasıl ki bu odacıktan bir gün ayrılacağım
İstanbul ve dünyadan da mutlaka çıkacağım

İşte bu halette hüzün ve gam başıma çöktü
Gayet elemli bir durum benim belimi büktü

Çünkü sevdiğim dostlardan bir gün ayrılacağım
Şu İstanbul’dan ayrılıp menzile varacağım

Bunları düşünür iken gittim o kabristana
Kabristanları ziyaret ibret verir insana

Birden Kur’an-ı Hâkim’in gönül açan nuruyla
Gavs-i Azam Şeyh Geylâni Hazret’in irşadıyla

O hazin haleti ruhi bedenimi terk etti
Sürurlu bir vaziyete hemen inkılâp etti

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Hem Cennet Dava Edeyim, Hem Rahat Edeyim! (Şiir)

BEDİÜZZAMAN’IN CESARET EDEMEDİĞİ ŞEY!

Dua ve ibadetlerle Üstad meşgul oluyor
Saatlerce diz üstünde sürekli oturuyor

Yorulmuş ayaklarını saygıdan uzatmazdı
Geceleri meşgul olup uzun süre yatmazdı

O’nun ayak parmakları hepsi yara olmuştu
Bu şekilde oturmaktan nasır da bağlanmıştı

Talebesi Molla Resul bu halini görüyor
Üstad’ı çok sevdiğinden duruma üzülüyor

Yaralı parmaklarını Molla’ya gösteriyor
Onlara birazcık merhem sürmesini istiyor

Molla Resul kendisinden biraz büyüktü yaşça
Yaralı parmaklarına merhem sürdü yavaşça

Bu sırada Molla Resul Üstad’a şöyle diyor:
“Allah’tan korkarız ama senin ödün patlıyor

Biraz rahat otursaydın böyle olmayacaktı
Ayakların da bu kadar yaralanmayacaktı”

Bunun üzerine Üstad ona cevap veriyor
O manidar cevabında Molla’ya şöyle diyor:

“Bilmez misin biz ne için gelmişiz bu dünyaya
Ebedi hayatımızı burada kazanmaya

Olur mu hiç hem burada kendim rahat edeyim
Hem ahiret âleminde cennet dava edeyim

Olamaz da böyle bir şey rahat edemiyorum
Onun için de cesaret hiç de edemiyorum.

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org