Ramazan’ı Anlamak

Kur’ân, gufran, şükran ayına, ayların sultanına can atan gönüllerin kavuşmasına az kaldı.

Yani “Ramazan’ın gölgesi üzerimize düştü.” Rahmet iklimine girmiş olduk.

“Kur’ân’ın indirildiği”, “bin aydan daha hayırlı” bir geceyi bağrında saklayan sayılı günlerin hülyası sardı âfâkımızı…

Kirlenen bedenlerimizin, bunalan ruhumuzun, tıkanan damarlarımızın, körelen sevgimizin, zayıflayan yardım duygularımızın yeniden canlanacağı bereketli günlerin üzerimize sükûnet ve sekînet bahşedeceği günler Ramazan günleri…

“Tervîha/Terâvîh” lerle ruhî seyirlerin, kalbî muhabbetlerin, ubudiyet moduna yükseldiği gecelerin, esrarlı yükselişlerinde mânevî hazlarla dolup taşan bir mevsimin adı Ramazan…

Muhabbetin, sohbetin, paylaşmanın, insanca anlaşmanın, itmi’nanın, idrakın, iz’ânın, sürûrun, sükûnun, dayanışmanın, huzurun taçlandığı, sulh ve barışın, rızaya varışın amaçlandığı, gönüllerin ılık meltemlerle ferahladığı müstesna günler Ramazan…

Ne mutlu Ramazan ve oruç bereketiyle arınanlara!

Ne mutlu seksen üç yıllık ömr-ü bâkîyi kazananlara!

Sahurlarda, iftarlarda, teravihlerde, bakışlarda, duruşlarda, okuyuşlarda, çıkılan sarp yokuşlarda yakalayabilmektir aslolan Ramazan ruhunu…

Mü’min ve muvahhit bir cemaât-ı İslâmiyenin yer küreden yükselen dua ve tazarrû âvazlarıyla semâdaki mele-i a’lâ sakinleriyle buluşmasıdır Ramazan…

Ahkâm-ı şer’iyyeye inkıyâdın aksiyona dönüşmesi, ef’âl-i sâliha ve a’mâl-i uhreviye ile bütünleşmesidir Ramazan…

Acz, fakr, tefekkür ve şefkat odaklı bir mevsimin, bir panayırın, bir serginin, bir fuarın mahsûlatının derlendiği demdir Ramazan…

Oruç şuurunun sevince dönüştüğünün kâinata îlânıdır…Tüm mevcûdat ve mahlûkatla tebrikleşmenin, helalleşmenin ve halleşmenin adresidir Ramazanlar…

Arz ve semânın Rabbine hamd, şükür ve senâsını kulun yüksek ciro ile arz etmesidir Ramazanın Rabbine…

Fıtratın, yaratılışın, cismânî sıhhatin, nefes alıp-vermenin, varlık âlemine çıkmanın, İslâm uhuvvetiyle beslenmenin, yoksulu gözetmenin gereği olarak eda edilen fıtır sadakasıyla, zekât ibadetiyle kalplerin yumuşadığı, gönüllerin alındığı, muhtaçların sevindirildiği mevsimdir Ramazan…

Aczini, açlığını, fakrını, fakirliğini bir bardak suda görmenin derinliği, İlâhî nimetin enginliğidir Ramazan…Oruçla günahlara set çeken sonsuz rahmetin deryasında katre olmak, cüziyyetiyle beraber kül olmaktır Ramazan…

İnsanlığın karamsarlıktan, inançsızlıktan, maddeci felsefeden, ataletten, miskinlikten, tenperverlikten, maddî/mânevî marazlardan silkinişinin, yeniden dirilişinin ve ihyasının sembolüdür Ramazan…

Hoş geldin, ey Nebevî nefesin ruhlarda izi, özü ve sözünün yankılandığı mü’mince duruşun, nurlu bakışın, takvaca akışın feyizli ve münbit ânı…

Selâm sana Rahmet ve gufrân ayı…

Selâm sana Kur’ân ve şükran ayı…

Selâm sâim ve kaim olanlara…

Selâm kullukta dâim olanlara…

Selâm gönül levhasında Ramazan’ı yaşatanlara…

Ramazanınız mübarek olsun.

İsmail Aksoy – Araştırmacı Yazar

www.NurNet.org 

Somali’de Çocuklar Ölümü Bekliyor!

Doğu Afrika’yı etkisi altına alan kuraklık Kenya, Somali, Etiyopya, Cibuti ve Uganda’da hayatı olumsuz etkilemeye devam ediyor. Özellikle Somali’de durum içler acısı. Ülkenin güney bölgelerinde yaşayan halk, buraya yardım ulaşmadığı için ölümle burun buruna yaşıyor. Her şeyi göze alan aileler ise 500 km yol yürüyerek başkent Mogadişu’ya göç ediyor. Ancak bu yolculuk aileler için adeta bir ölüm yürüyüşü oluyor. Yürüyüş boyunca yaklaşık her aileden 1 kişi yolda hayatını kaybediyor. Kuraklık, açlık ve sıcaklık her zaman olduğu gibi yine en fazla çocukları etkiliyor. Bölgede salgın hastalıklar da yayılmaya başlıyor.

Somali’de çocuklar ölümü bekliyor

Yaşanan sıkıntıların ardından bölgeye giden İHH ekipleri ilk etapta Kenya’da çalışmalar yürütürken daha sonra Somali’ye geçti. İHH Acil Yardım ekipleri başkent Mogadişu’da kampları gezerek kısa ve uzun vadede neler yapılabileceğini yerinde gördüler ve hızlı bir şekilde çalışmalara başladılar. Kenya’nın ardından Somali’de de çalışmaları organize eden İHH Acil Yardım Koordinatörü Recep Güzel yaşadıkları ve gördüklerinin yaşanabilecek daha büyük felaketlerin öncü hareketleri olduğunu anlattı. Dünyanın pek çok yerinde acil yardım çalışmalarına katıldığını ifade eden Güzel bugüne kadar hiç böyle bir trajedi ile karşılaşmadığını belirtti.

HAYATIM BOYUNCA GÖRDÜĞÜM EN ACI MANZARA

Mogadişu’da kurulan kampları ve kadın-çocuk hastanesini gezen Recep Güzel izlenimlerini şu şekilde anlattı : ‘‘Kenya’da yaptığımız çalışmaların ardından Somali’nin başkenti Mogadişu’ya gelerek çalışmalara burada devam ediyoruz. Burası için insanlığın sonu diyebilirim. Dünyanın pek çok sıkıntılı bölgesinde acil yardım çalışmaları gerçekleştirdim ama hayatımda böyle bir manzara görmedim. Ülkenin güneyine güvenlik sebebiyle hiçbir yardım ulaşmadığı için oradaki halk başkent Mogadişu’ya doğru göç ediyor. Bu yol da yaklaşık 500 km. zaten kuraklık ve açlıktan bitap düşmüş insanlar bu durumda kilometrelerce yol yürüyorlar.’’

HER AİLEDEN EN AZ 1 KİŞİ HAYATINI KAYBEDİYOR

Evlerini terk eden insanların yürüyüş sırasında da büyük sıkıntılar yaşadıklarını ifade eden Güzel sözlerine şu şekilde devam etti: ‘’500 km yol boyunca insanlar hayatlarını kaybediyor. Her aileden en az 1 kişi yol boyunca yaşamını yitiriyor. Kenya’nın aksine burada kamplar küçük küçük alanlardan oluşuyor. 150 – 200 aile bir kampta yaşıyor.’’

BİR ÇOCUĞUN ÖLÜMÜNÜ BEKLEMEK NE ACI

Kuraklık ve açlığın her zaman olduğu gibi yine çocukları etkilediğini ifade eden Güzel, gezdiği kadın ve çocuk hastanesinde gördüklerini de şöyle anlattı: ‘’Mogadişu’ya ulaşabilen insanlar bitkin düşüyorlar. Yeterli düzeyde beslenemedikleri içinse durumları ağırlaşıyor. Kadın ve çocuklar artık yürümeyi bırakın yere bile basamıyorlar. Çok acı bir benzetme olacak ama çocuklar adeta iskelet şeklindeler. İncelemede bulunduğumuz bir hastane de küçük bir çocuğun yüzü sineklerden görünmüyordu. Serum bağlanmıştı fakat çocuk gözleri sabit bir noktada tutamıyordu Hayatım boyunca kendimi bu kadar çaresiz hissetmedim. Gözlerimin önünde bir çocuk yavaş yavaş ölüme gidiyor ve bense hiçbir şey yapamıyorum.’’

SALGIN HASTALIKLAR YAYILMAYA BAŞLADI

Recep Güzel kamplarda enfeksiyon hastalıklarının da hızla yayılmaya başladığını belirtirken sözlerine şu şekilde devam etti: ‘’İnsanlar zaten yokluk ile savaşırken bir de bu kriz ortaya çıkınca hayat onlar için daha zor bir hal almış. Kamplarda yeterli malzeme yok. Hastalıklar hızla yayılıyor. Çok acı bir durum ama insanlar kamplarda resmen ölümü bekliyor. Ziyaret etiğimiz ve sadece 100 ailenin yaşadığı bir kampta birkaç saat içinde 8 çocuk hayatını kaybetti. Ülkede otorite olmadığı için hiçbir şeyin resmi rakamı yok. Kamplarda kaç kişi yaşıyor, kaç kişi hayatını kaybetti tam bilinmiyor. Her şey tahmini olarak biliniyor.’’

İHH 45 BİN İNSANA YARDIM ULAŞTIRDI

İHH İnsani Yardım Vakfı olarak Somali kamplarında ilk etapta 45 bin kişiye gıda malzemesi dağıttıklarını söyleyen Güzel, dağıtılan yardımların Ramazan boyunca kendilerine yetebilecek miktarda olduğunu belirtti. Güzel, İHH’nın çalışmalara devam edeceğini sözlerine ekledi.

Online Bağış için Tıklayınız…

https://secure.ihh.org.tr/?qui​ck=190&language=tr

Banka Hesap Numaraları için Tıklayınız.

http://www.ihh.org.tr/banka-he​sap-numaralari/tr

SOMALI yazıp 3072’ye göndererek 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Yayınevlerinin Dikkatine!

1.5 milyon insanın yaşadığı Trakyada bu güne kadar kitapla okuyucuyu buluşturacak bir etkinlik yapılmadı.

Birleşmiş Milletler İnsanı Gelişme raporuna göre Türkiye kitap okuma konusunda 173 ülke arasından 83. sırada.

İngiltere ve Fransada halkın %21 i düzenli kitap okurken Türkiye’de %0.01 sadece 40 bin kişi düzenli kitap okuyor.

Bir Japon yılda ortalama 25 kitap okurken Türkiye’de 6 kişi 1 kitap okuyor.

Norveçli kitaba yılda 137 $ harcarken Türkiye’de bu rakam sadece0,45 $.

Oysa rakamlar halkımızın, insanımızın kitapla tanışmasının ne kadar gerekli olduğunu ap açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Ramazan ayında bilhasa Trakyanın Selimiye, Sokullu, Hızırbey gibi camiilerinde kitap fuarlarının düzenlenmesi gibi etkinliklerin yapılması halkımızın kitap okumasına fayda sağlayacağını umuyorum.

Okuyucuyu kitapla yazarla buluşturmak toprağın yağmurla buluşması gibi birşey olsa gerek hele bu toprak yıllardan beri su görmediyse kuraklıktan çatlamışsa daha da bir özlemle kavuşurlar.

Bu duygu ve düşüncelerle yayın evlerinin bu konuya hassasiyetle özen göstereceklerini umuyorum.

Çetin Kılıç / Lüleburgaz

Risale-i Nur’da Sevgi Ve Tezahürleri

Kâinatın süslendirilmesi, tezyin edilmesi insanın bu tezyin ve süslemeye karşı tavrını muhabbetle belli etmesi gerekir. Muhabbet ancak sevmeye sevmekle mukabeleyle, karşılık vermekle, ibadetle olur. Sevmenin belirtisi ibadettir. Kâinatı insana hizmetkâr eden Allah’a karşı insanın, bir sembolik hareketle Rabb’ine karşı sevgisini göstermesi gerekir.

Bediüzzaman sevgi kavramının esrarını çözen büyük bir yorumcudur. Dünya edebiyatında, edebiyatımızda sevgi konusunda binlerce, on binlerce söz söylenmiştir. Ama bunlar sadece sevgi edebiyatıdır. Bediüzzaman sevginin de esrarını çözmüştür. Sevgi insana niçin verilmiştir, nerede ve nasıl sarf edilir? Sevgi nedir, tutarlı sevgi nedir? Bediüzzaman, tüm bu sorulara cevaplar verir.

Bediüzzaman sevgi ve muhabbeti tabiat okumalarıyla ortaya koyar, insanın bu tabiat okumalarında ortaya çıkan sevgiye karşı tutumu onun sevgisidir. On Birinci Söz’de olaylardan çıkarır sevgiyi ve insanda ona karşılık olacak sevginin nasıl olması lazım geldiğini anlatır, hatta gösterir. Bediüzzaman sevgiyi anlatan değil, gösterendir.

Bediüzzaman, sevginin nasıl olması gerektiğini eserlerinde şöyle anlatır:

Kâinatın yapılması, insanın Allah’ı tanımasını gerektirir. “Ey ahali! Şu kasrın meliki olan seyyidimiz, bu şeylerin izharıyla ve bu sarayı yapmasıyla kendini size tanıttırmak istiyor. Siz dahi O’nu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.” (Sözler)

Bediüzzaman, imanı bir tasdik değil, evrenin insanın nazarına açılmasıyla bir desteğe bağlar. Evrenin insana açılması insanın da ona karşılık olarak bu açmayı gerçekleştireni tanıması gerekir. Bu yapılan işi şu güzel cümleyle ortaya koyar: “Siz dahi O’nu tanıyınız ve güzelce tanımaya çalışınız.” Felsefe bu fiilden bu anlamı çıkaramamış, insanlık bunu binlerce yıl anlayamamış.

Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi O’nun sanatını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi O’na sevdiriniz.” (Sözler) Bediüzzaman burada kâinatın yaratılmasının arkasından insanın ilgisini çekecek şekilde süslenmesini tahlil eder. Süslenme sevgiyi harekete geçiren bir durumdur. İnsan süslenir ta ki başkası onu sevsin, sevimli görsün. Âlem süslenir ta ki insan bu süsün sahibini sevsin diye.

Nasıl bir sevgi?

Bediüzzaman, sevginin nasıl olacağını şöyle anlatır: “Sanatını takdir ve işlerini istihsan”. Evren bir ilahî güzel sanatlar galerisidir, bu galerinin sahibi Allah’tır. Takdir ve beğenme insana ait sevginin şeklidir. Bir küçük güzellik karşısında kendinden geçen insan, bu evrenin harika güzelliklerinin sahibini sevmek istemez mi?

Onuncu Söz’de sevginin ve muhabbetin gösterilmesi daha farklı şekilde anlatılır, hatta gösterilir: “Evet, şu dünya gidişatına bakılsa görülüyor ki, en aciz, en zayıftan tut, ta en kaviye kadar her canlıya layık bir rızık veriliyor. En zayıf, en acize en iyi rızık veriliyor. Her dertliye ummadığı yerden derman yetiştiriliyor. Öyle ulvi bir keremle ziyafetler, ikramlar olunuyor ki nihayetsiz bir kerem eli içinde işlediğini bedaheten gösteriyor. Mesela, bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslarla giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların latif elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı, en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak ne kadar cemil bir kerem, ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.“ (Sözler)

İlahî sevgi

Bediüzzaman ilahî sevginin nasıl ortaya konduğunu göze hitap ederek gösterir. Daha sonra metni çözümlerken sevgiye nasıl karşılık verileceğini anlatır: “Hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibadetle kendini ona sevdirmese…” (Sözler) Sevgiye getirilen ölçü ibadettir. Nimetleriyle kendini sevdiren Allah, insan ise onlara karşı ibadetle karşılık verecektir. İşte Bediüzzaman’ın sevgiyi analiz etmesi budur. Edebiyat ve felsefe sevgiye böyle bir çözüm getirememiştir.

Sevgi edebiyatı, edebiyatın en geniş şubelerinden biridir. Sevgi ile ilgili binlerce mısra söylenmiş, yorumlar yapılmıştır. Bediüzzaman sanatın ve edebiyatın bu beylik ve klasik konusuna her konuda olduğu gibi farklılık getirmiştir.

Sevgi göstermek kişinin isterse yapacağı, isterse yapmayacağı bir davranış tarzı gibidir. Bediüzzaman ise sevginin iki başlı bir kavram olduğunu vurgulayarak insanı sevgi konusunda zorunlu bir tutuma getirir.

Şu ifadede tanıttırmak ve sevdirmek bağlantısı ile insanın lütfen sevmek değil zorunlu sevmek mecburiyetini anlatır, kurulan mantıki bağın gücü ne kadar sağlıklıdır. Bediüzzaman nasıl duygusal ve romantik bir hazırlayıcı fon ile insanın sevmek zorunda olduğunu, ama bu sevginin baskı ile değil olayların lisan-ı halinin iticiliğiyle olduğunu anlatır: “Evet hiç mümkün müdür ki insan, umum mevcudat içinde ehemmiyetli bir vazifesi, ehemmiyetli bir istidadı olsun da, insanın Rabbi de insana bu kadar muntazam masnuatıyla kendini tanıttırsa, mukabilinde insan iman ile O‘nu tanımazsa; hem bu kadar rahmetin süslü meyveleriyle kendini sevdirse, mukabilinde insan ibadetle kendini ona sevdirmese…“ (Sözler, Onuncu Söz)

Sevgi ve süslemek

Tezyinat süslendirmek demektir. Psikolojik olarak bir şeyi süslemek ona ilgi duymayı sağlar, ilgi de sevgi şeklinde ortaya çıkar. İnsanların süslenmesi bundan ileri gelir. Bu kaideden hareketle On Birinci Söz’de âlem sarayının tarifçisi olan Zat (a.s.m.) ahaliye şu yolda konuşur: “Hem şu tezyinatla kendini size sevdirmek istiyor. Siz dahi O’nun sanatını takdir ve işlerini istihsan ile kendinizi O’na sevdiriniz. Hem bu gördüğünüz ihsanat ile size muhabbetini gösteriyor. Siz dahi itaat ile O’na muhabbet ediniz.

Süslü bir şeyi insanlar ya beğenir ya da beğenmezler. Beğenince takdir ederler. Basit bir süs karşısında tavır alan insanın evi olan koca kâinat insan için süslenmiştir. Bu süslerin sahibini takdir etmesi ihsanları karşısında ona muhabbet, sevgi göstermesi mantıki bir zorunluluktur.

Allah’ın yarattıklarını tezyin etmesi, onların mahiyetine göre onları süslemesi onlara dikkat ve önem verdiğini gösterir: “Hem o perde-i inayet içinde harika tezyinat bilbedahe bir inayet-i tammeyi gösterir. Ve o inayet-i tamme bizzarure inayetkar bir Halık-ı Kerim’i gösterir.“ (Sözler, Otuz Üçüncü Söz) İnsana dikkat ve önem veren Allah’a karşılık insanın da önemsemesi ve kendine düşen sorumluluklara dikkat etmesi gerekir. Bu dikkat ve itina ancak ibadettir.

Kâinatın süslendirilmesi, tezyin edilmesi insanın bu tezyin ve süslemeye karşı tavrını muhabbetle belli etmesi gerekir. Muhabbet ancak sevmeye sevmekle mukabeleyle, karşılık vermekle, ibadetle olur. Sevmenin belirtisi ibadettir. Kâinatı insana hizmetkâr eden Allah’a karşı insanın, bir sembolik hareketle Rabb’ine karşı sevgisini göstermesi gerekir. Göstermeye karşı göstermekle karşılık gerekir.

Daha sonra sevmenin biçimi ve modeli Hz. Peygamber’de (a.s.m.) şekillenmiştir. Yoksa herkesin sevme şekli kendine göre olurdu, bu yüzden sevmenin en ideal şekli Hz. Peygamber’in (a.s.m.) yaptığı ve sergilediği davranış modellerine uymaktır.

Bediüzzaman’ın nasıl mantıklı bir sevgi teması geliştirdiği ortadadır. Ayakları yere değmeyen sevgi edebiyatı değildir onun ki…

Prof. Dr. Himmet Uç

En Büyük Hasletlerden Biri; Cömertlik.

İslam inanışında cömertlik en büyük hasletlerden birisi olarak kabul edilir. Hem Kur’an ayetlerinde, hem de hadislerde cömert olmak tavsiye edilerek faziletinden bahsedilir..

Cömertlik, kişinin manevî temizliğine sebep olan, onu ateşten koruyan bir haslettir. “Temizlenmek için malını hayra veren en muttakî  (Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan kişi) kimse o ateşten uzak tutulacaktır” (Leyl,s. 92/17-18).

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.m) cömert kimse hakkında şöyle buyurur:  “Cömert kişi, Allah’a yakın, Cennet’e yakın, insanlara yakın ve Cehennem ateşinden uzaktır. Cimri insan da, Allah’tan uzak Cennet’ten uzak, insanlardan uzak, Cehennem ateşine yakındır. Cömert cahil, ibadet eden cimriden Allah’a daha sevimlidir” (Tirmizî, “Birr”, 40).

Sevgili Peygamberimiz (s.a.m) Hz. Ebubekir’in (r.a) kızı Esma’ya şu tavsiyede bulunmuştur. “Kesenin ağzını bağlama ki, Allah da sana kesenin ağzını bağlamasın. Saymadan ver ki Allah da sana saymadan versin” (Buharî, “Zekat”, 21).

Mallarını gece gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler varya, onların mükâfatı Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntüde çekmezler.“(Bakara,s.2/274)

Cömerliğin övüldüğü bir başka ayetAllah’ın verdiklerinden Allah yolunda harcanması emredilmiş, şeytanını insanı fakirlikle korkutacağı  belirtilmiştir.(Bakara s. 2/267-268)

Dinimiz tefritten (aşırılık) kaçınmayı her zaman teşvik etmiş,cömertlik yapıyorum diye ailesini başkalarına muhtaç hale getirecek  davranışlardan uzak durmayı emretmiştir.(İsrâ, s.17/29)

Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: “Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka veren ve salihlerden olsam” demeden önce size, rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayın.”(Münâfikûn,s. 63/10).” Cömert insan verdikçe Allah’ta ona verir“. (Se’be,s. 34/39).

Hz. Ali (r.a) şöyle buyuruyor: “Güzel huyların en güzeli cömertliktir.

İnsan içtimai hayatta olduğu için, Allah’ın kendisine verdiği nimetleri ve imkanları diğer insanların ve canlıların istifadesine sunanması imanının bir çeşit tezahürüdür. Cömertlik te insana Allah’ın vermiş olduğu imkanları muhtaçlara  meşru  daire de kalmak şartı ile  Allah rızası için insanlara yardım ve ikramda bulunmasıdır.

Cömert insan kendisi ile de toplumla da barışıktır. Huzur içindedir. Zaten yapılan ikramın içinde manevi bir ücret vardır. O yüzden  Mümin, yaptığı bu fedakarlık karşısında başka bir şey beklemez.

Cömert kişi Allah’a yakın, insanlara yakın, Cennete yakındır. Cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzak, Cennetten uzaktır.Cehenneme yakındır.Cömert olan cahil Allah’a, kendini ibadete veren cimri kimseden daha sevimlidir.”(Camü’s Sağir, Hadis No:2412 , Tirmizi “Birr”,40)

Peygamberimiz (s.a.m.) elindeki malı cömertce hak yoluna harcayan kimsenin imrenilecek iki kişiden biridir.” buyuruyor.(Buhari.” İlim”,15) ve cömertliğin zıddı olan cimriliği Müslümana asla yakıştıramamıştır.”(Tirmizi,” Birr” 41)

Cimrilikten de sakınınız; zira,cimrirlik sizden önceki ümmetleri helak etmiş, onları haksız yere birbirlerinin dökmeye haramları helal saymaya sürüklemiştir.”(Müslim,”Birr” 56-2578)

Cimrilik, mal biriktirme hırsıyla, harcamaktan ve hayır yapmaktan kaçınmaktır. Cimrilik bir hastalıktır. Ve bu hastalıktan kurtulmanın yolu asgari ölçülerde Allah yoluda ve Allah’ın kullarına vermektir.

Allah Resulü (s.a.m) buyuruyor: “Mümin bir kimsede iki özellik bir arada bulunmaz. Bunlar, cimrilik vre kötü ahlaktır.“(Nesa-i “Cihad”,8- Tirmizi”,Zühd”,8)

Cimrilik, kişiye verilen nimetin ve varlığın , gelecek  korkusu ile biriktirmektir.Bu nimetlerin kendisine Allah tarafından verildiğinin unutulmasıdır.Cimriliğin zararı tüm toplumadır.

Rabbim şöyle buyuruyor: “Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği  nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar..Hayır! O,kendileri için şerdir.Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır.Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır.“(Al-i İmran, s.3/180)

Mümin ihtiyac olduğunda  kendisi, çoluk- çocuğu ve toplum için harcar. Mesela: Osmanlı da herkes  devletten aldığını veya alın teri ile kazandığını Allah için harcamıştır.  Sadaka-i cariye olan ölmez eserler  bırakmışlardır. Rahmetli Ruşen Gümüş ağabaey, bana demişti: “Osmanlı paşaları ile şimdiki paşaların mal varlıklarını ve nerelere harcadıklarını bir araştır.

İstanbul Çarşamba’da ki, “Sanki Yedim Camii” bu fedakarlığa güzel bir  misaldir.

Cimri yedi dertten kurtulamaz.

1-Ya ölür,savurgan varislere kalır da Allah rızasının dışında kullanılır.
2-Yahut Allah onun üzerine zalim bir idare musallat eder de malını elinden kahren alırlar.
3- Veya bir gün şeytana uyup malını şehveti uğrunda istemeyerek  harcar.
4-Veya elindeki malı kimselere faydası olmayan bir yere  bir bina yaptırır.
5-Veya bir hırsıza rızık olur veya ateşte yanıp kül olur.
6-Veya şifa bulamıyacak bir hastalığa yakalanır da o malı o yolda harcar.
7- Veya gömdüğü yeri unutarak, ya da kimseye söylemediği için belirsiz hale gelerek unutulmaya mahkum olur.

Bunun örneği: karı-kocanın birbirlerinden gizli açtıkları hesaplarının  vefatlarından sonra devlete kalması gibi. Ya da yatağa yorgana, paltoya ceketlerin içine gizlenen paralarını eskiciye verilerek kaybolması veya elden çıkarak kimseye faydasının olmaması gibi durumlar malesef yaşanmış acı gerceklerdir..

Ahir kelam  Yaşasın çömertlik… Ne diyelim…

Erdoğan AKDEMİR
erdoganakdemir@mynet.com

Kaynak : Nurdergi.com

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version