Bir köy muhtarsız, bir iğne ustasız olmaz.

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

“Göklerin ve yerin hâkimiyeti Allah’ındır ve Allah her şeye kadirdir.

Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde düşünen insanlar için elbette birçok dersler vardır.”

[Al-i İmran Suresi 3,189,190]

Not : Allah Teâla kullarını; gökleri ve yeri, zaman ve mekânı dolduran kudret, san’at, hikmet harikası sayısız eserlerini tefekküre ve bu şuurla olan ibadete yöneltiyor.
Hz. Peygamberimiz bu ayet hakkında şöyle buyurmuştur: “Yazıklar olsun bunu çeneleri arasında çiğneyip de bunun hakkında düşünmeyenlere!”

……..

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem buyurdular ki:

“Amel sayfalarının kendisini sevindirmesini isteyen kimse, çokça istiğfar etsin.”

(Beyhaki, Şuabü’l-İman)

…….

Risale-i Nur’dan;

Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun.

Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam (son derece düzenli) şu memleket hâkimsiz olur?

(10. Söz’den)

.…….

Cevşen’den;

94.
Ey her şeyin evveli ve sonu,
Ey her şeyin ilahı ve sahibi,
Ey her şeyin Rabb’i ve san’atkarı,
Ey her şeyi icad eden ve yaratan
Ey her şeyi daraltan ve genişleten,
Ey her şeyi ilk defa yaratan ve (öldükten sonra) tekrar kendisine döndüren,
Ey her şeyi dirilten ve öldüren
Ey her şeyi yaratan ve (öldükten sonra) ona vâris olan!
Münezzehsin sen,
Ey kendisinden başka bir ilah olmayan…
Kurtar bizi ateşten ey Rabb’im!

Risale-i Nurlar Bulgaristan’da Kitap Fuarında

Risale-i Nur’lar geçen sene olduğu gibi bu senede Bulgaristan’da kitap fuarında sergileniyor.

Ayrıntılar fuardan sonra ayrıca gelecek, ama bir iki hadiseyi de buradan aktarmak isteriz.

Bulgaristan Cumhurbaşkanı Georgi Parvanov Risale-i Nur’ların bulunduğu standı ziyaret ettiği bildirildi. Fuarda posterlere büyük ilgi gösterildiği ve hatta vecizelerin ziyaret eden kişiler tarafından not edildiği gözlemlendi… ayrıntılar fuardan sonra gelecek inşallah.

İşte fuar alanından bazı kareler:

Muharrem Ayına Dair Haberler

Hicret’in 1432. senesini idrak etmiş bulunuyoruz. İlk ay Muharrem ayı. Bu mübarek ayda bir çok sevindirici hadise yaşandığı gibi, ne yazık ki üzücü hadislerde yaşanmıştır.

Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir.

Bugüne “Âşura” denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir. Hadis kitaplarında geçtiğine göre ise, bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenâb-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsan ettiği içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah, Hz. Musa’ya (a.s.) Âşura Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.

4. Hz. Âdem’in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (a-s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud’un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim’in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub’un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf’un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.

Hz. Hüseyin’in şehit edildiği elim hadise ise Muharrem’in 10. gününe yani aşure gününe denk gelmektedir.

Sitemizde Muharrem ayı ile ilgili yapılan haberleri sizler için toparladık.

http://www.nurnet.org/hicri-yeni-bir-yila-giriyoruz-1432/ (Mefail HIZLI – Şamil İslam Ansiklopedisinden)

http://www.nurnet.org/asil-hicret/ Asıl Hicret nedir, bunun mahiyetini açıklayan Hadis-i Şerif Meallerinin bulunduğu yazı.

http://www.nurnet.org/muharrem-ayinin-bilinmeyen-uc-ozelligi/ (Mehmet Paksu. Mübarek Aylar, Günler ve Geceler; Peygamberimizin Ramazan’ı ve Oruçları)

http://www.nurnet.org/alevilik-ve-kerbela-hadisesi/ Alevilik ve Kerbela hadisesiyle ilgili sorulara cevap arama yazısı

http://www.nurnet.org/peygamberimizin-asure-gunu-tavsiyeleri/ Samanyoluhaber’de yayınlanmış güzel bir yazı.

Asıl Hicret

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ

Hicri yılbaşınızı ve Aşure gününüzü tebrik eder, hayırlara vesile olmasını temenni ederiz.

Resulullah Aleyhissalatu Vesselam Buyurdu ki …;

“Asıl muhacir, Allah’ın nehyettiği şeyleri terk edendir”

“Hicret iki türlüdür; biri kötülüklerden hicret, diğeri de Allah ve Rasulü’ne hicrettir” (Taberani)

“Fitneler etrafı sardığı bir zamanda ibadete yönelen kimse, sanki bana hicret etmiş gibidir.”

Bir kudsi hadiste de Yüce Allah:

“Ben kuluma bana karşı kalbinde sakladığı inanç ve niyete göre muamele ederim. Kulum beni zikrettiğinde ben onunla beraber olurum. O beni gizlice içinde zikrederse, ben de onu hususi olarak zatımla zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir zira’ (el üzeriyle dirsek arasındaki mesafe) yaklaşırım. O bana bir zira’ yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim.” diyor. (Buhari, Müslim)

Hicretle alakalı baska hadislerde ise…;

“… Hicret kötülüğü terk etmendir.” (Ahmed b. Hanbel)

“Hakiki muhacir, hata ve günahları terk edendir.” (İbn Mace)

“Hakiki muhacir, Allah’ın haram kıldığı şeyleri terk eden kimsedir.” (Ebu Davud)

“Hicret hususunda en faziletli olan nedir ey Allah’ın Rasulü?” diye soranlara, Rasulullah’ın (s.a.v) cevabı şöyle olmuştur:
… Rabbim’in hoşlanmadığı tüm şeyleri terk etmendir.” (Ahmed b. Hanbel)

Abdullah b. Amr’dan: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
“Allah Teâlâ’nın en sevdiği kimseler gariplerdir.” “Garipler kimlerdir yâ Resûlallah?” diye sorulunca şöyle cevap verdiler: Dinleriyle birlikte (İslâm’ı yaşamak için bulundukları yerlerden) kaçanlardır. Allah Teâlâ onları Meryem oğlu İsâ aleyhisselâm ile diriltecektir.”

Abdullah b. Ömer’den: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
İslâm garip başladı, başladığı gibi garip olacaktır. O gariplere ne mutlu!” Soruldu ki: “Yâ Resûlallah! O garipler kimlerdir?” Şöyle cevap verdiler: “Kabileler(in)den (yurtlarından) ayrılanlardır…

“Gerçek muhacir, Allah’ın nehyettiği kötü şeylerden uzaklaşan kimsedir.”

“Asıl mücahit, Allah’a itaat hususunda nefsi ile cihad eden kimsedir.”

“Senin en azılı düşmanın, iki kaburga kemiğinin arasında devamlı seninle beraber bulunan nefsindir…

Rasulullah (a.s) Efendimiz, Uhud harbi dönüşünde, etrafındakilere:
Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” buyurdu. Ashab:
“Ey Allah’ın Resûlü, büyük cihad nedir?” diye sorunca, şu cevabı verdiler:
“En büyük cihad, (Allah’ın emirlerini yerine getirmesi için) nefisle yapılan mücahededir.“
buyurdu.

Rasulullah (s.a.v) sahabelerine şöyle bir kıssa anlatmıştır:
Sizden önce yaşayanlar arasında, doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bu adam bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahip tarif edildi. Adam ona kadar gidip, doksan dokuz kişiyi öldürdüğünü, kendisi için bir tövbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahip, ‘Hayır, yoktur!’ cevabını verdi. Bu kestirme cevaba kızan adam, onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adamcağız, insanlara yeryüzünün en bilgin kişisini sormaya devam etti.

Kendisine alim bir kişi daha tarif edildi. Adam ona gidip, şimdiye kadar yüz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tövbe imkanı olup olmadığını sordu. Alim zat, ‘Evet, vardır. Seninle tövben arasına kim perde olabilir ki?’ diye cevap verdi ve ekledi: ‘Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah’a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer’ dedi.

Adam yola çıktı. Giderken, yarı yola varır varmaz, ölüm meleği gelip ruhunu aldı. Rahmet ve azap melekleri adam hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri, ‘Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah’a yönelmişti’ dediler. Azap melekleri de, ‘Bu adam hiçbir hayır işlemedi, dediler. Onlar böyle çekişirken insan suretinde başka bir melek yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara, ‘Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yerin arasını ölçün. Hangi tarafa daha yakınsa, ona teslim edin’ dedi. Ölçtüler ve gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği iyiler diyarına bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar.” (Buhari)

“Hz. Ali (r.a) anlatır :
– Rasulullah (s.a.v), Mekke’den hicret edip çıkacağı gece, kendisinin döşeğinde yatmamı emrettiğinde; ben ve peygamber (s.a.v) Kabe’ye gittik. Rasulullah (s.a.v) bana :
– Otur!.. Çök! buyurdu. Omzuma basıp yükselmek istedi. Birden gücüm, kuvvetim gitti! Peygamber (s.a.v), benim kuvvetten düştüğümü görünce, hemen omzumdan indi. Kendisi çömeldi ve:
– Bas omuzlarıma!..buyurdu.
Omuzlarına bastım. Bana birden güç, kuvvet geldi. İstesem semanın ufkuna ulaşacağım gibi bir hal oldu. Nihayet, Beytullah’ın üzerine çıktım. Beytullah’ın üzerinde, bakırdan bir put vardı. Onu yerinden oynattım. Rasulullah (s.a.v) :
– At onu aşağı! Buyurdu.
Aşağı atar atmaz put, sırça çanakların kırıldığı gibi kırılıverdi. Hemen Kabe’nin üzerinden indim. Rasulullah (s.a.v) ile birlikte, hiç kimseye görünmeden, yarışırcasına oradan uzaklaştık.”

İslam adına yapılan bütün hizmetler ve yolculuklar günümüz insanına hicret sevabı kazandırır ve ondan bir numune yaşatır insaallah ….

Bu mübarek gün ve gecelerde dualarınızı bekliyoruz…

Muharrem ayının bilinmeyen üç özelliği…

Bir tespit açısından belirtmek gerekirse, Muharrem ayının İslam tarihinde belli başlı üç önemli özelliği vardır. Birincisi oruç, ikincisi Hicrî takvimin başlangıcı olması, diğeri de Hz. Hüseyin ve evlatlarının Kerbela’da şehit edilmesidir. Muharrem ayında tutulan oruç, tarihi seyri yönüyle de bir özellik taşıyor. Peygamberimiz Medine’ye hicret ettikten sonra Medine’de yaşayan Yahudilerin oruçlu olduğunu öğrendi.

O gün Muharrem ayının 10. günü Aşura günüydü. “Bu ne orucudur?” diye sordu. Yahudiler, “Bugün, Allah’ın Musa’yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.), bir şükür olarak bugün oruç tutmuştur” dediler.

Peygamberimiz onlara, “Biz, Musa’nın sünnetini yaşatmaya sizden daha çok yakınız ve hak sahibiyiz” diyerek kendisi ve Müslümanlar o gün oruç tuttular. O yıl henüz Ramazan orucu farz olmamıştı. Fakat ertesi sene Ramazan orucu farz kılınınca Müslümanların oruç ayı Ramazan oldu. Aşure günü orucu konusunda ise Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı, “İsteyen tutar, isteyen tutmayabilir” dedi. Böylece bu oruç, müstehab bir oruç olarak kaldı.

Bilgin sahabilerden İbni Abbas’ın rivayet ettiği bir hadiste de ifade edildiği üzere, bir karışıklığa meydan vermemek ve Yahudilere benzememek için Aşura gününden önceki günle sonraki gün ilave edildi, böylece üç gün oruç tutmak sünnet olarak uygulanır oldu. Dolayısıyla ne Peygamberimiz, ne Sahabiler, ne mezhep imamları ve müctehidler, ne de daha sonraki İslam âlimleri Muharrem ayının ilk on günü oruç tutulması konusunda bir beyanda bulunmamışlardır. Bunun dışındaki bir uygulamanın İslam ibadet tarihinde bir yerinin ve kaynağının olmadığını söylemek gerekir.

Muharrem ayının İslam tarihinde bir takvim başlangıcı olması, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde tespit edilmiş, o tarihten bu yana pek çok İslam ülkesince kullanılagelmiştir. 1 Muharrem’in (dün) Hicrî yılbaşı olması, Noel kutlaması gibi bir geleneği olmamakla beraber, yılın ilk günü olması açısından bir önemi de bulunmaktadır.

Kur’ân’da ise Muharrem’in ayının farklı bir özelliğinden söz edilir. Tevbe Sûresinde (âyet:36), “Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı gün Allah’ın yazdığı şekilde, on ikidir. Bunlardan dördü haram aylarıdır, dosdoğru hesap işte budur” şeklinde bildirildiği gibi, bu dört aydan biri de Muharrem ayıdır. Haram ayları, değerli, önemli ve bu yönüyle de farklı özelliği olan aylardır ve o aylara karşı saygılı olunması bildirilmiştir.

Peygamberimizin ifadesiyle “Şehrullahi’l-Muharrem- Allah’ın ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, bollaştığı bir aydır. Allah’ın ayı, günü, yılı olmaz, ama Allah’ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde bildirilmiştir.

Muharrem ayının peygamberler tarihinde de ayrı bir yeri vardır. Başta Hz. Adem olmak üzere, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Eyyub, Hz Yunus ve Hz. İsa gibi peygamberler Aşura günü, özel olarak bazı nimetlere ermişler, bazı sıkıntılardan kurtulmuşlardır. Bu yönüyle bir yıl dönümü kabul edilmektedir.

Hz. Hüseyin (r.a) ve evlatlarının hunharca şehit edilmesi meselesine gelince, esas itibariyle şehitler mükâfatını almış, en yüce mertebelere ulaşmıştır, Yüce Allah’ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur.

Kaderî hükme boyun eğen her mü’min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez.

Duyguları onu birtakım taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek, sünnetin ruhuna uygun düşmemektedir.

(Mehmet Paksu. Mübarek Aylar, Günler ve Geceler; Peygamberimizin Ramazan’ı ve Oruçları)

Kaynak: Sorularla İslamiyet

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version