Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Gafletten Uyan

Yeter artık! Pişmanlık günü gelmeden uyan,

Kendine güvenmekten kurtul, Rabbine dayan.

 

Bin küsur yıl bu hak dini yaşatmış bir millet,

Şanlı maziye hasret kalmak, hazin bir zillet.

 

Vatana  ciddi sahip çıkmak, bizim hakkımız,

Yoksa, acı çekeceğiz  biz ve öz  evladımız.

 

Yeter artık sona ersin bu kasavet bizde,

Nasıl oldu, kimdendir bu perde gözümüzde?

 

Dostla düşmanı fark etmeden, terakki olmaz,

Hiç kimse, kabalıkla aradığını bulmaz.

 

Müslüman bilmeli ki, feraset onun malı,

O haslet Müslüman’ın köküdür, değil dalı.

 

Eğer biz hala gelmeyecek sek kendimize,

O düşman huzurunda, düşebiliriz dize.

 

Yakın tarihte ne çektik, iç ve dış düşmandan,

Birleştiler, bizi mahrum etmek için imandan.

 

O sebepten, gençlerin bir çoğu dinden döndü,

Bütün bu haller, o dinsizlerin ürünüydü.

 

Bereket ki dinin temeli yerleşmiş burada,

Çünkü şehit kanı var, bu yurdun toprağında.

 

Bize ermeseydi velilerin istirhamları,

Cemaatlerin, kavli ve fili duaları.

 

Acaba ne olurdu bu ma’suminin hali,

Kavli fili duayla ittik bu izmihlali.

 

Aksine, İtikadı, bozulurdu milletin,

Bilhassa ma’sum olan kız ve erkeklerin.

 

O dua sayesinde  dönebildik helaketten,

Tasavvur edilmeyen çok büyük felaketten.

 

Başka yerde gibi, burada iç savaş olmadı,

Çok yanlış yol olan, kardeş kardeşi kırmadı.

 

Çekinmeden söyle bana, kimindir bu vatan?

Değilmi altında bin bu kadar şehit yatan?

 

Aman, ecdadın yolunu sen bırakma sakın,

Çünkü, bizim hesap verme günümüz çok yakın.

 

Ecdadın sağlam imanlı yolunu bıraksak

Vücudumuz, ebeden cehennemde yanacak.

 

Bu insan yaşarken gitse Allahın emrinde

Zorluk kalırmı onun hesap verme devrinde,

 

Günahkârlar için, ebedi azap çekmek var,

Âbidi hiç, görülmemiş bir mutluluk sarar.

 

Duamız, Rabbin sonsuz rahmetine kavuşmak,

Bize çok büyük  kâr, Allah’la mulaki olmak.

 

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

İnsan Arkadaşına Benzer

İnsanda arkadaşın rolü ne olabilir ve arkadaş insanın başına neler getirebilir, sorusunun cevabını almak için, önce Âyeti kerimenin mealine bakacağız. Hesap gününü kastederek “O gün Allah’tan korkanlar hariç dostlar birbirlerine düşmandırlar.”(Zuhruf 67) Evet! Peygamberimiz a.s.m. da Hadisi Şerifinde: “Elmer’u ala dini halihi” buyurmuş. Yani: (Kişi arkadaşının dini üzerindedir) Bu hadisin manasından bir çok kavim kendi dilinde Ata sözü yapmıştır. Türkçede: “Sen bana arkadaşını söyle ben sana sen kim olduğunu söyleyeyim.”

İlk okuldan başlayarak, terfi ederken, insan, hayatın her devresinde, çalıştığı fabrikada, veya herhangi bir işyerinde, hatta peygamber ocağı olan askerlikte de, olumlu veya olumsuz arkadaşlarının tesiri altında kalır.

Yukarıda geçen Âyeti Kerimeden anlaşıyor ki, bilgi, terbiye ve maneviyattan mahrum kalanlar, arkadaşlarını da yoldan saptırdıkları için âhirette arkadaşları ile düşman olurlar.

Bu açıklamadan sonra aklımıza  bir şey geliyor: Kötü arkadaşın tesiri o kadar çok iken, acaba neden insanların çoğu iyisini seçmiyor da gidiyor kötüsüne takılıyor? Daha önce dediğim gibi, insanların çoğunda, bilhassa gençlerde, iyisini kötüsünden fark etmek için, kafasında ölçü olabilecek bir ilim yok ki, onunla arkadaşını mihenge vurup, iyilik ve kötülük derecesini tayin edebilsin. Ayrıca kişinin alnında ahlakı  nedir, nasıl birisidir, yumuşak mıdır, sert midir, cahil midir, bilgili midir, dürüst müdür, yoksa hilekâr mıdır  yazmıyor ki. En kötü adam bile kötü olurken vücudundan herhangi parça kopmuyor ki nasıl biri olduğunu anlasın. İş böyle olunca insan nasıl olduğunu nereden bilsin? Herkesin asıl kimliği iç aleminde olduğu için, iş işten geçtikten sonra farkına varsa da arkadaşının kötülüklerine alışıyor. Ne pahasına olursa olsun onunla hayata devam ediyor. Bunu daha iyi anlayabilmek için, bazı misaller verelim;

Lüks bir muhitte yaşayan bir delikanlı üniversitede okurken, arkadaşları ona hayatla ilgili bir sürü soru sormuşlar? Oda sordukları sorulara cevap bulamayınca; siz bu soruları nereden öğreniyorsunuz demiş. Onlar, biz bütün bu soruları cevapları ile birlikte Kur’an tefsiri okunan sohbetlerde ağabeylerden öğrendik demişler, çocuk merak edip onlara takılarak sohbete gitmiş. Bugüne kadar binlerce kişi o sohbetlerde kendilerini kurtardığı gibi, Allah’a şükür oda kendini gitmeye ikna ederek, sohbetlere devamlı gitme neticesinde namazını de kılmaya başlamış.

Bu delikanlı doğru yolu bulduktan sonra, bizim mahalle derslerine de katılmaya başladı. Böylece bizimle de  arkadaş oldu.

Bir pazar günü, birlikte pikniğe gittik. Çok güzel bir gün geçirdik. Dönüşte yanıma oturup bir ara  ”Ağabey sana bir şey sorabilir miyim dedi?”

– Kendisine “buyurun kardeşim” dedim.

–  “Anneme beddua edebilir miyim?” Deyince, çok şaşırdım!

– Biraz düşünüp; “Buda nereden çıktı! Anneye beddua mı edilir.

– Ağabey sen vaziyeti bilmiyorsun ki.

– Söyle bakalım ne imiş mesele?

–  Ben namaz kılmak için seccadeyi yere serdiğimde, annem seni gerici, yobaz diyerek seccadeyi yerden alıyor ve onla kafama vuruyor. Böyle bir durumda söyle ben ne yapayım?

– Ben biraz durakladım, sonra:

– Sana bir reçete yazsam ilaçları iyi kullanır mısın?

– Ne demek, tabii ki kullanırım, zaten sana güvendiğim için derdimi  anlattım.

–  Kaç kardeşsiniz?

– Kardeşim yok. Anne babamın tek evladıyım.

– Sizin evde anne babanla birlikte televizyon seyrederken çay içme adetiniz var mı?

– Evet var.

– Bana bak!  Sinirli olmadıkları bir zaman, onlara soracaksın. Neden benim için, bu çocuk kimindir diye sorduklarında, her ikinizde “benimdir” diyorsunuz?

Peki ne diyeceğiz diye soracaklar, o zaman onlara tatlı dille şunları söyle!

Hakikaten ben sizin eseriniz miyim? Benim vücudumun inşası esnasında ölü atomları sağdan soldan toplayıp siz mi hücre yaptınız, DNA ve RNA moleküllerini ayarlayıp, proteinlerin, amino asitlerin ve diğer elementlerin miktarını siz mi tayin ettiniz. Vücudumdaki alyuvarlar, trombosit ve akyuvarların sayısını siz mi ayarladınız? Siz göz, kulak, el, ayak, diş, kalp hatta bir kıl yapmaktan aciz olduğunuz halde, niye böyle iddia ediyorsunuz?

Allah beni yaratıp sağlam bir şekilde elinize emanet olarak hediye verdi ve kalbinize de çocuk sevme zevkini koydu, böylece hayatınızı süsledi. Böyle olmakla beraber, üzücüdür siz Ona şükür edeceğiniz yerde namazıma engel olurken adeta Ona isyan ediyorsunuz. Bunu hangi cesaretle yapıyorsunuz. Şahsen ben buna çok merak ediyorum. Bana dinimi öğretmek vazifesi, evladınız olduğum için, sizin iken, siz bana ne Allah’ımı tanıttınız ne de dinimi. Bana Allah’ımı da dinimi de arkadaşlarım  tanıttı. Bunun neticesinde ben de Allah’ıma ibadetimi yapmaya karar verdim. Benim namazıma engel olma sebebini bana söyler misiniz?  Bundan böyle benim namazıma engel olmanız beni evden kaçırır de gider başımın çaresini bulurum. Siz bu vaziyette tutumunuzu devam ederseniz bir daha gelmem. Ben büyüdüm artık Üniversite talebesiyim, kendi çaremi bulmak için benim Allahım bana yardım eder. Çünkü ölü atomlardan beni siz değil, Allah yarattı. Öyleyse önce Onun emirlerini yerine getirmeliyim?

İbadetime dokunmadığınız takdirde size iyilik ve itaat etmemi, bana yine Allah emrettiği için  size de itaatte kusur  etmemeye çalışırım.

–  Tamam ağâbey diyerek ayrıldı.

Bir hafta sonra o kardeş beni görünce boynuma sarıldı ve “Allah senden razı olsun, beni dertten kurtardın dedi” Hatta daha sonra annesi çocuğunun iyi hasletlerine gıpta ederek ve çocuğun duası ile annesi de  namaza başlamış. Böylece İman bu kardeşin evini de ışıklandırdı.

Bu olayı okuyan dostlarım şöyle sorabilirler. Anne babaya isyan edilir mi

Evet! “Anne babasını yetişip te onlara itaat etmeyip cennete gidemeyenlere yazıklar olsun” düsturu var, ama hangi anne baba için bu emir? Unutmayalım ki “Yaradana isyan olan yerde, yaratılana itaat edilmez” düsturu da var. Aşağıda itaat edeceklerimizin derecesini sıralayalım:

1- Biz ilk önce Allaha itaat edeceğiz. Allah’ın emirlerine karşı itaatkâr olmaya mecburuz. Çünkü bizi hiçten yoktan yaratan Allah’tır, ve bizim hayatımızın bütün ihtiyaçlarının sebeplerini hiç aklımız almaz bir şekilde bizim için o hazırlamış olduğu için Ona karşı itaatimiz birinci sırayı alır.

2- Peygamberimize (a.s.m.) itaat etmeye mecburuz Çünkü onun vasıtası ile Kur’an-i Kerimi öğrendik, ibadetlerimizin şekillerini o bize talim etti. Hayatımızı onun edebiyle güzelleştirdik. Sünnetiyle ömrümüz bereketlendi. Ahirette cenneti kazanmaya sebep yine Odur i

3- dinimizi öğreten Üstadımıza, hocaya itaatle mükellefiz. bu zat anne baba da, yabancı birisi de olabilir. Çünkü erkek ve kadının ilim öğrenmesi farzdır. bu sebepten öğretmenimize itaat şartı var bilhassa dini bilgileri öğreten hoca efendiye. Çünkü Allah bizlere ebedi hayatta vaad ettiği o cenneti kazanmak ilim ile olur.

  4-  Anneye itaat etmekle mükellefiz. Bizi büyütüp bakması için anneyi Allah bir şefkat kahramanı yapmış. Sahabeler Peygamber a.s.m. ı sormuşlaş? Kime daha çok itaat edelim? Anneye demiş yine sormuş? Yine anneye demiş, dördüncü sorusunda  babaya demiş. Zavallı anne evladını 9 ay karnında taşır, sonra doğduktan sonra, evladı büyüyünceye kadar, rahat uyuyamaz, aman yavrum üşümesin, altı ıslanmasın diye bir kaç defa yavrusu için uykusunu bozar. Evladım büyüyünce beni bakar diye böyle şey hiç hatırına getirmez.

5- Babaya itaat. itaate mecbur olduğumuz böylece tamamlanmış olur. Babamıza itaat edeceğiz çünkü: Bizim ihtiyaçlarımızı gidermek için zavallı babamız hamal gibi gece gündüz çalışırdı Bu sebepten Allah Kur’ani Kerimde: Allaha itaat ediniz ondan sonra anne babanıza da iyilik yapın. Onlara karşı ısyan şöyle dursun, onların  herhangi isteklerine karşı “of ” bile demek yasaktır.

Bakın bununla ilgili bir hadiseyi size nakledeyim: Müslümanlardan yedincisi ve cennetle müjdelenenlerden beşincisi olan  Sahabe “İbni Ebu Vakkas” Hazretlerinin annesi, benim oğlum nasıl eski dinini terk edip başka dine girer diye, oğlunu ikna etmek için çok ağır bir tedbir alır. Oğluna derki: Oğlum sen eski dinine dönmezsen, ben bu sıcak çöllerde ölünceye kadar yemek yemeyeceğim, su içmeyeceğim. Bu hareketiyle oğlunun dininden çıkmasını bekler. Ebu Vakkas r.a. her ne kadar kararından vaz geçmesi için annesini ikna ya çalıştıysa da, annesinin razı olmadığını görünce annesine: Anneciğim senin saçların sayısınca canın olsa, her gün biri çıksa da, ben dinimi bırakmam diyerek, ondan ayrılır.

Demek ki Allaha itaat  her şeyin önünde gelir. Anne baba sevgilerini yanlış yerde kullanıp evladını ateşe atmaya çalışmamalı. Böyle bir anne babaya bile kötülük yapılmaz, ancak anne ile babanın Allahın yasak ettiği bir emri evlatlarına olsa o emre itaat edilmez.

Evet herkes düşünmeli ve kendi kendine: Beni ölü maddelerden canlandıran Allah’ıma ben nasıl karşı gelebilirim? Ben bir gün o dar mezara yapa yalnız girmeyecek miyim? Namaz kılarsam, arkadaşlarım karşısında ayıplanırım düşüncesi o müthiş mezar karşısında bir şey ifade eder mi?  Üstelik o ufak tefek ibadetleri yapanlara âhirette Allah tarafından öyle lütuflar hazırlamış ki,  ne kulak işitmiş ne göz görmüş ne insanın hatırına gelmiştir. Zevkler ve lezzetler yeri olan cennette, hiç bitmeyen bir gençlik ve sonsuz bir mutluluk verilecek.

Karşı gelip inkâr edenlere ve imanın gereğini yaşamayanlara da,  cehennem gibi bir ateş hazırlandığını Allah birçok Âyeti Kerimeler ile bizlere bildirmiştir. İnsan bu zararları nasıl göze alabilir? Yarın perişan olmamak için kendine, bir an önce hidayete gelmeliyim demeyelim mi, siz söyleyin? Pişmanlığın faydası olmayan o “Pişmanlık”  günü gelmeden, bugün pişman olsak daha iyi olmaz mı? Bu tertemiz vücudumuzu günahlara boğulmadan kurtulmak için bir an önce cehaletten kurtulup dinimizi öğrenmeliyiz.

İnsan ancak bir şeyler öğrenip yolunu bulduktan sonra, kendine yakışır işi yapma imkânı elde edebilir. Böylece mucize vari yaratılan bu vücut, kendine layık olan meyveyi verebilir.  Kur’an tefsirlerinden ders almak lazım ki istenen netice elde edilsin. Size tavsiyem, aman ne yaparsanız yapın ana sermayeniz olan kıymetli zamanınızı boşa geçirmeyin. Çünkü kıymetli vaktini kıymetsiz yerlere harcayanlar kıymetsizdirler. Veya kıymetsizleşirler. Netice olarak ne yaparsanız yapın, kendinize iyi arkadaş seçin, onlarla samimi olun, onlarla düşüp onlarla kalkın ki kurtulmuş olasınız. Unutmayın ki çok  arkadaşla samimi olanın arkadaşı yoktur.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Rumeli Bostanı Hizmet Seyahati (Abdulkadir Haktanır)

          29 Ekim-27 Kasım tarihleri arasında Arnavutluk, Kosova, Makedonya ve Sırbistan’da sırf Risale-i Nurlara hizmet için bulunduğum  müddet içerisinde yaşadığım bazı hatıraları kardeşlerle paylaşmakta fayda mülahaza  ettiğimden bunu yazıyorum…

          Bu sefer fotoğraf çekemedim, yalnız bazı hatıraları naklederek iktifa edeceğim. Allah’ıma ne kadar şükretsem azdır.  Risale-i Nur cemaatinden teşekkül eden bir şahsi manevi bereketi sayesinde, layık olmadığım halde, işte 18 senedir günlerimin fazlasını bilgisayar karşısında geçirerek,  bir aylığına senede iki defa Balkanlara kitap götürerek, 10.000 adedini Sözler Yayınevi para ile satmıştı diğer kısmını parasız dağıtarak şimdiye kadar 80.000 adet kitap oralarda Üniversite talebeleri kız ve erkekleri hedef alarak dağıtıyoruz. Allahın lütfü ile bu yaşta Nur Davası yolunda istihdam olunuyoruz. Evet onların faydalanmaları için Elektronik yolla da hizmet vermeye gayret ediyoruz MSN gurubumda 2.000 küsur kişi mevcut. Facebook gurubumda 1.300 küsur  kişi mevcut www.albnur.com sitemde otuza yakın kitabımız var. Bu hizmetin bana verdiği sevinci tarif edemem.

          Evet Arnavut  Müslümanların  yaşadıkları devletlerde mevcut dershanelerimiz:  Arnavutluğun başşehri Tirana’da ve İşkodra’da. Kosovanın başşehri Priştina’da ve Prizren’de. Makedonyanın başkenti Üsküp’te ve Gostivar’da saydığım bu şehirlerde birer dershanemiz var. İşkodra hariç bütün bu dershanelerimizde vakıf kardeşlerimiz mevcut.

          Evet Madem Üstad  Rumeliye çöl, mera, demeyip, bostan demiş o öyledir.  İşte oranın mahsullerinden yalınız birkaç tanesini sayayım

          1- Başta Ora asıllı İstiklal marşı Şaiirimiz Mehmet Akif.

          2- Üstadi çok seven, Van Valisi İşkodralı Tahir Paşa.

          3- Kamusu Türki nin sahibi Şemsüddin Sami efendi.

          4- Aslen Makedonyanın  Üsküp şehrinden Şair Yahya kemal Beyatlı.

          5- Şehrin yeri Makedonya da olan, Müfessir İsmail Efendi Manastirli.

          6- Merhum Profesör Sabahuddin Zaim efendi Makedonya asıllı biridir.

          7- Risale-i Nurlar hakkında bilirkişi raporu kitabında onunda raporu mevcut, hem Hafız,hem Hukukçu, hem meşhur İlahiyatçı olan Bekir Sadak hocanın hocasının hocası olan  Fatih Medresesinde müderrislik yapan,  Meşhur Ataullah Kurtiş Hoca Efendi gibi daha bir çok alimler mevcut…

          Muhterem ve aziz Kardeşlerim!   Ne mutlu o kimseye ki, son asrın en büyük bahtiyarlığı olan Risale-i Nurları tanıyıp onun talebesi olabilmektir. Bu bahtiyarlık hak etmekle değl, Büyük Allah o kimseye lutfetmekle ona mazhar olmaktır. Evet Müslüman için bu zamanda  bundan daha büyük zenginlik düşünülemez. Çünkü imanlıların çevresini ateist ve tabiat perestlerin çoğunluğu oluşturduğu bu  fennin hakim olduğu devirde, Risale-i Nurun ispatlayarak yaptığı ikna metodundan başka metot geçerli olmadığını, bazı fanatiklerden başka kimse inkâr edemeyeceğini şüphe götürmez bir gerçektir.

          Kosovalı bir Hoca efendi anlatıyor: Ben her ne kadar Medine-i Münevverede Vehhabiler ile beraber tahsil gördüm sonra Nur talebesi oldum. Orada ikamet ettiğim ev caminin karşısında olduğu için namazlarımı camide eda etmeye gayret ediyordum. Suudi Arabistan da Hambeli Mezhebi hakimdir onların mezhebinde, namazı terk eden dinden çıktığı halde ve oranın çocuklarının hepsi Kur’an okumasını bildikleri halde, Camide pek çocuk göremezdim. Halbuki Nur talebesi olan bir genç kolay kolay namazını terk ettiğini göremezsin.

 Daha bir misal Makedonyada derse gelen yaşlı birini soruyorum, nasıl torunların, namaz kılıp Kur’an okuyorlarmı? Cevaben dedi: Namaz yok, Kur’an da okumasını bildikleri halde belki iki senedir Kur’anı açıp okuduklarını görmedim.

          Daha bir sevindirici haber. Kosova devletinden şimdi Prizrende yaşayan, Mitrovisa doğumlu Şevki Voca isminde biri, daha önce diyanet işleri dergisine Üstad ve Risale-i Nur hakkında 28 sahifeden ibaret  TÜRKİYEDE MA’NEVİYATTA ÜST MAKAMDA BİR ŞAHSİYET SAİD NURSİ Başlığı ile bir yazı yazmış. Malzeme olarak, Bosna dan ve başka yerlerden, Ansiklopedi, kitap ve dergilerden ma’lumat toplayıp, kaynaklarını bildirerek çok müspet bir şekilde bir yazı neşretmiş. Ben bu dergiyi görünce çok sevindiğimi. Kendisine bir miktar kitapla tebrik etmek için evine gittiğim. Oda çok sevindi 1- 1,5 saat Üstad ve Risale-i Nur hakkında konuştuktan sonra ayrıldık.

          Pek muhterem Nur cemaatine dahil Kardeşlerim! biri diğerimize dua etmeyi ihmal etmeyeceğiz. Peygamberimiz (a.s.m) Sahabelere: “Günahsız ağızla dua edin buyurmuş.” Sahabeler Kendisine Ya Resulallah! Günahtan kurtulamıyoruz ki demişler. Onlara Demiş ki: “Herkesin günahı kendine aittir, başkası için hiç kimse günah yapmaz. Böylece biri diğerinize dua yapmakla günahsız ağızla DUA yapmış olursunuz.” Nur talebeleri günahsız ağızla dua yapmaları için, Tespihati terk etmemeleri lazım. Aman Kardeşlerim! Bütün Nur talebelerin dualarından faydalanmak için,  yapıp ne yapıp tespihatı okuyup o havuza bizde atmamız şartı var. Ezber bilmezsek tespihati yanımızda taşıyacağız. Arapçasını okuyamıyorsak, yeni yazı ile olanı alıp onu okuyacağız. Zamanında okumaya işimiz engel ise, Sonradan okuyacağız. Zamanın fitnelerinden kurtulabilmek için, ve dünya ve ahiret için bize lazım olan faydaları kendimize celb etmek için, katiyyen okumayı ihmal etmeyeceğiz 4-5 sene evvel ( Prof Nevzat Tarhan Hoca efendi bir sempozyumda: Araştırdık Türkiyemizde 10.000.000. kişi Risale-i Nurları okuyormuş dedi Bütün dünyada en az 20.000.000. Nur talebesinin Duasını kendimize celb etmek için muhakkak Tesbihatımızı okuyarak, o havuza atıp o mübarek havuzdan bizde istifade etmeye gayret etmeye çalışacağız.

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org

Haşir

Haşir gafiller için, en büyük bir muamma,

Ölüm yokluk mu, yoksa ebede bir yollanma?

Sen yokluk diyenlerin sözüne asla kanma.

Bizlere ahreti inkâr ettirme Allah’ım. Âmin…

 

Bugün dinsizler, çoğunu bununla avladı,

Cahiller ölü dirilmez, lafına inandı,

O kâfirler safsatayla, beşeri kandırdı.

Allah’ım, kudretinle bize inkâr ettirme. Âmin….

 

İmanın şartı altıdır, müminlerce belli,

Fakat bunların bazısı, çoğunda  şüpheli,

Şüphe ile yaşayanların, vahimdir hali,

Rabbim rahmetinle, imanımızı söndürme. Âmin…

 

Melekleri görmediği için, acaba der,

Çürümüş kemik dirilir mi yi, ona ekler;

Utanmadan der: Allah nerede bana göster,

Aman Allah’ım! Sen bizi imansız bırakma. Âmin…

İmanın altı şartında  ikisi çok mühim,

Biri, Allah bir, odur Halik ve Rabbi Rahim,

İkincisi, öldükten sonra dirileceğim,

Allah’ım, bu inançtan bizi geri döndürme. Âmin…

 

Bu insan muhakkak, hesaba çekilecektir,

Yaptığı işlerin, hesabını verecektir,

Gülmek,  ya da ağlamak için dirilecektir,

Rabbim bizi Müslüman yaşat,  imanla öldür. Âmin…

 

Buradan, zalim la mazlum beraber gidiyor,

Zalim mazlumun hakkını vermeden ölüyor,

Bu işler saklımı? Allah onları görüyor,

Rabbim, mazlum ölsek te, bizi zalım öldürme. Âmin

 

Madem bu insan, burada mutlu olamıyor,

En zengini bile, hayattan zevk alamıyor,

Dertler onu üzüyor, rahat yaşayamıyor,

Rabbim o aleme bizi, imansız gönderme. Âmin…

 

Bu dünya insan için, bir ekin tarlasıdır,

Meyveyi almak için, mahsulat harmanıdır,

Sevapları almak için, ahret hesap yeridır ,

Ya Rabberrahim! İmansız bizleri öldürme. Âmin…

 

Evet,  yaradılış gayemiz sonsuz hayattır,

Şüphesiz ki arada duran, acı memattır,

Sonra  cennet, veya cehennem gibi azaptır,

Rabbim rahmetinle, sevaplarımızı çoğalttır. Âmin..

 

Akıllı insan,  batıldan hak yolunu seçer,

O bilir ki ahrete gidiş, haşirden geçer,

Burada yaptığı sevapları,  orda biçer,

Rabbi Rahimim, Sen bize o kevserden içir.

Cennet yolunda bizi Sen şimşek gibi uçur . Âmin…

 

Abdülkadir  HAKTANIR

www.NurNet.org

Nurlu Nesil

nur.talebesi.sefkat.kahramanidirKur’an Nuru ile nurlanan, mümtaz nesil bunlar,

Ecdadının yolunda, gitmesini biliyorlar,

Bu gayretle bu gençler, çok kimseyi kurtardılar,

Onlar kuvveti, Risale-i Nurlardan aldılar.

 

Gece ile gündüzü, Nur hizmetine verdiler,

Bunlar günahlara karşı, siyah perde gerdiler,

Her zorluga rağmen, Üstadlarına el verdiler,

Bu Nurlu kardeşler, imanın ufkuna erdiler.

 

“Davam” diye seslenen, yorulma bilmez kimseler,

Engelleri aşarak, Nur yolunda koşan kardeşler,

Kavi imanla bunlar,lezzetlere önem vermezler,

Gençleri Nur havuzuna, atarak  sevindirdiler.

 

Masum gençlerle, şen şakrak gülerler konuşurlar,

Müşkülleri aşma gayretine, alışmış olurlar.

Onlar Allah rızası peşine, koşar dururlar,

Sebat ve sadakatla, hedeflerine koşarlar.

 

Herkes hayran kalıyor, gayesi yüksek bunlara,

Bu gayret nasip olur , yalnız şuurlulara,

Nurlardan alınan bilgi, kuvvet verir bunlara,

Devamlı, çok sayıda, katılıyorlar onlara.

 

Bu gençler zamanımızın, en dürüst kimseleri,

İnsanlık ahlakından, çok fazla meziyetleri ,

Gençlerin şeref ve şanı, onur güzideleri,

Seyrek kimsede bulunur, bunların hasletleri.

 

Gençlerde akıldan çok, duygular hükmederken,

Sindaşları hislerini, tatmin etmeye giderken,

Çoğu anne babanın, sözlerini hiç dinlemezken,

Bu fedailer, Nurdaki dersle, uyandılar erken.

 

Bunlardır insanlığa, şeref veren Nur okuyanlar,

İnsanları yükselten, hasletleri sık dokuyanlar,

İmansızların iniltilerini, çok net duyanlar.

Bunlar durmadan gençleri, kurtarmaya koşanlar.

 

Ey nurlanıp ışık saçan pırıl pırıl gençler,

Yaratılanı Yaratandan ötürü, çok sevenler,

Geçici dünyaya, bağlananlara gülenler,

Dünyada ahiret, kazanıldığını bilenler  .

 

İnsanlığın şerefisiniz, barekâllah size,

Sizler varsınız ya, mutlu olmak düşüyor bize,

Bu zamanda günahlara, ters bakmak bir mucize,

Devam edin, sizinle çok kimse çıkacaktır düze.

 

Maşaallah, medarı iftiharımızsınız sizler,

Sizinle şereflenmemiz, gerekmezmi bizler,

Sizler nahoş hallere, yanaşmadınız, tebrikler.

Şüphesiz ahirette sizleri, bekliyor cennetler.

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org