Etiket arşivi: Ahmet AKGÜNDÜZ

The Male and Female Slavery in Islamic Law “OTTOMAN HAREM”

Thirty years ago, we have published The Ottoman Harem in Turkish and I have given a copy to Şükran Vahide (Mary Weld)[1] to evaluate and to translate to English. She has translator the Risâle-i Nur Collection completely and is a native in English. When she had completed the translation, she told me “Dr. Akgunduz! I have enjoyed translating this book and I think that this book is very important in historical and religious sense.”

I have spent five years preparing this work Male and Female Slavery in Islam and the Ottoman Ḫarem. The product of those five years’ work has now been published in English. The subjects discussed in this book are as follows:

Part One; the distortions and misrepresentations of male and female slavery and the Ḫarem, together with some examples.

Part Two; male and female slavery in non-Muslim societies and in other religions.

Part Three; the institutions of male and female slavery in Islamic law.

Part Four; aspects of the practice of slavery, male and female, in the Ottoman state.

Part Five; an investigation of the question: what is the Ḫarem?

Part Six; a lady governess’s memoirs of the Ḫarem.

Part Seven; the replies to a number of important questions on these subjects.

My request of readers is that they read the sections they are interested in, and particularly that they study Parts One, Five, and Seven. I realize that Part Two is a slight digression, but I am of the opinion that the comparison is necessary in order to illuminate slavery in Islam and in the Ottoman state.

“Ahmed Cevdet Pasha says: “To own slaves in Islam is to be a slave.” What should be realized here is that Islam did not introduce slavery. So how was slavery practised in other societies and religions? How did other religions and peoples act towards slaves? Since “Everything is known through it opposites,” it is essential to know this in order to understand male and female slavery in Islamic law and the Ḫarem in Ottoman society.

The women in the Sultan’s Ḫarem lived under very strict discipline. They lived an enclosed life in their apartments, just as they paid great attention to these matters when they were out on trips or travelling. Since it was thus, does it conform to historical fact to show them to be immodest and overly free and easy, as in the films made recently? Does this reflect history as it was lived or is it make-belief? This should be pondered over fairly and reasonably.”

IUR Press, 362 pages.

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

Rector & President

Islamitische Universiteit Rotterdam

Bergsingel 135, 3037 GC Rotterdam

T +31 (0)10 485 47 21

F +31 (0)10 484 31 47

E akgunduz@iur.nl; I www.islamicuniversity.nl

facebook.com/Prof.AhmetAkgunduz; twitter.com/AhmetAkgunduz

 

[1]     Şükran Vahide (Mary Weld): was born in 1948 in England’s Lancashire. She has graduated in 1980 from Durham University Faculty of Oriental Studies of the Turkish and Persian literature. After reading the English translation of the Risale-i Nur Collection, in 1981, she became a Muslim. Thanksgiving residing in Turkey in case of Vahidi, She has engaged in research in the Risale-i Nur. Many treatises, mainly English Words translated. She has married with a famous student of Bediuzzaman Mehmed Firinci.

Hollanda İslam Enstitüsü Akreditasyonu 6 Sene Daha Uzatıldı!

Hollanda’da uluslararası akrediteli İslâm ilahiyat programı sunan tek eğitim kurum olması özelliği ile birçok konuda Hollanda basın ve siyasetinin ilgi odağı olmaya devam eden Rotterdam İslam Üniversitesi (İUR), basında çıkan kapanma dedikodularına eğitim kalitesi ile adeta cevap veren NVAO (YÖK) tarafından kurulan bağımsız uzman komisyonu yapılan akreditasyona tam not verdi.

Akreditasyon raporları basında çıkan dedikoduların aksine eğitim kalitesinde büyük atılımların yapıldığını ve çok sesli toplumlar için başarılı bir örnek teşkil ettiğini ifade ediyor. 15’den fazla etnik kökeni bünyesinde barındıran talebe ve eğitim kadrosu ile zengin bir akademik ortamda tam donanımlı eğitim yapıldığını kayıt eden uzmanlar IUR’nin eğitime ve topluma kattığı değerden bir hayli memnunlar. Özellikle de son zamanlarda olağanüstü bir baskıya duçar kalan IUR, akreditasyonunun çekileceği dedikoduları ile özellikle de Müslüman gençler üzerinde olumsuz etkiler yapıldığını gözlemlenmektedir.

Demokratik uygulamalarıyla adından söz ettiren, fikir ve dini özgürlük konusunda toleranslar ülkesi olarak bilinen Hollanda’da eğitim kurumları altı senede bir, NVAO tarafından kurulan bağımsız bir komisyon tarafından akredite edilmektedir. NVAO siyasî bir kurum olmayıp eğitim kanununa göre sadece eğitimin kalitesini temel almaktadır.

İlmî çalışmaları ile Ülkemizde de önemli bir kesim tarafından sevilen ve saygı duyulan bir isim olan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ise son zamanda Hollanda’da bir kesim tarafından ortaya atılan ve Türkiye’de de bazı medya organları tarafından dile getirilen iddialara yönelik ise: ‘Bu tür suni gündemlerin geçici olduğunu belirtti’. Hollanda’nın bir hukuk devleti olduğunu ve birtakım medya tarafından servis edilen dedikoduların Hollanda kontekstine taşınmasının doğru olmadığını belirtti.

Hayatı boyunca kanunlar çerçevesinde müspet hareketi anlatmış olan İslam Hukuku Profesörü Akgündüz, ifade hürriyetinin hukuk devletlerinin temelini oluşturduğunun altını çizdi.

Bu mesnetsiz haberlere aldırmayıp eğitim çalışmalarına hız kesmeden devam eden İUR, bugün iki Master (Manevi Rehberlik 2 sene) ve Bachelor (İslam İlahiyat lisans, 4 sene)  seviyesinde iki bölüme sahip olduğunu ve yakında İngilizce bir bölüm açılacağının da müjdesini veriyor. Ayrıca Erasmus+ programına iştirak eden İUR’nin ülkemizde de diplomaları YÖK tarafından tanınmaktadır. Bu başarılı akreditasyon raporlarından sonra kurumun 2015-2016 Akademik döneminde talebe sayısının 400’e ulaşması bekleniyor. Eğitim kalitesi ile kendini ispat etmiş olan IUR, devlet finansı için de Hollanda siyasetinin atacağı adımları bekliyor.

Saygıyla.

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

Rector & President

Islamitische Universiteit Rotterdam

İslamda Mukaddes Değerlere Hakaretin Hükmü Nedir? Bir Müslüman Diğer Dinlere Hakaret Edebilir mi?

1. İSLAMİYET, HERHANGİ BİR PAYGAMBERE VE MUKADDES KABUL EDİLEN ŞEYLERE HAKARETİ YASAKLAR

Önemle ifade edelim ki, medeniyetler ve kültürler arası diyaloğun prensipleri ve halklar ve milletler arası barış içinde yaşamanın düsturları, akıllı insanların harekete geçerek, aradaki ihtilafları asgariye indirmeyi ve mümkün ise tartışmaları sona erdirmeyi gerektirir.

Bu sebeple bütün Avrupa hükümetleri, ırkı yahut dininden dolayı insanların hakaret ve baskıya maruz kalmalarını kınamaları gerekir. Bugün Müslümanlara ise, yarın sıra başkalarına gelecektir. Hoşgörü, karşılıklı saygı ve diyalog, modern toplumların temelini teşkil etmektedir.

Batı ve Amerika’da bazı kimseler, İslam’a ve Müslümanlara yapılan hakaretleri, ifade hürriyeti içinde göstermeye çalışarak yanılmaktadırlar. Hâlbuki böyle bir vahşî hürriyet, ırkçılık ve insan haklarını ihlal sonucuna götürür. Bu bir çifte standarttır. Bizler bir taraftan diyalog ve hoşgörüye davet ederken, birilerinin Müslümanların mukaddes değerlerine ve Peygamberlerine hakaret etmesi, insanlık âlemi için bir yüz karasıdır.

Biz bütün insanlığı Kur’an’ın şu temel prensibini dinlemeye davet ediyoruz:

Allah’tan başka ilahları çağıranlara hakaret etmeyiniz; ta ki onlar da intikam duygusu ile cehâletle hakaret etmesin.” (Kur’an, 6: 108).

Medeniyetler ve kültürler arası diyalog, dünya tarihinin yol haritasında önemli bir teşkil etmektedir. Uluslararası toplum, birlikte yaşamak için başka çare bulamamıştır. Dünyadaki bu kadar gerginlikler ve krizlerin bertaraf edilmesi için başka da çare bulunmamaktadır. Avrupa’da yaklaşık 25 milyon Avrupa vatandaşı Müslüman yaşamaktadır.

Biz entelektüel şahısları ve kültürlü şahsiyetleri, medeniyetler arası diyaloğa davet ediyor; bunların devletlerdeki kanun yapıcılar üzerinde de etkili olmalarını istiyoruz. Yoksa dünya barışı tehlikededir ve savaşları netice verecek ihtilaflar kapıda değil içimize bile girmiş durumdadır. Dünyanın kıyametini koparma potansiyeline sahip bir tehlike durumundadır.

2. İSLAM HUKUKU MUKADDES ŞEYLERE HAKARETİ MÜRTEDLİK OLARAK GÖRMEKTEDİR

İritidad kelimesi Kur’an’da kullanılmaz; ancak inandıktan sonra küfre girme; haktan yüz çevirme ve benzeri manalarla irtidad anlatılmıştır. Hadisden öğreniyoruz ki, İslam’a hakaret edenler, mutlaka cezalandırılmalıdır; ancak tevbe kapısı bunlara da açıktır. Ceza çeşitleri farklıdır.

Eğer bir Müslüman kendi dinine hakaret ederse yahut başka bir dine girerse mürted olur. Bunlar sorgulanır ve tekrar Müslüman olması birinci hedeftir. Ancak ısrarcı olursa, erkek mürtetlere idam cezası uygulanır. Diğer tarafdan kadın mürtedler, tekrar İslam’a dönünceye kadar hapis cezasına çarptırılır. 1839 tarihli Tanzimat Fermanından sonra bu cezaların kaldırılması için Avrupa çok siyasi baskı uygulamıştır.

İrtidad, sözle yahut fiille İslam’ı reddetmek diye tarif edilen bir suç olup Hukuk Mezheplerinin tamamı cezasında ittifak halindedirler. Ancak suçun unsurları oluşması gerekir.

Bu suçun mahiyeti hakkında iki yaklaşım bulunmaktadır: Hukukçuların ekseriyeti bu suçu had suçları arasına sokmaktadır. İmam Şafii ayeti böyle yorumladığı gibi, Hz. Peygamber’in tevbeye yaklaşmayan bazıları hakkında idam kararı verdiğini ifade eden hadisler de vardır. İmam Şevkânî hadisi zayıf bulsa da, İbn-i Abbas’ın naklettiği hadis şöyledir: “Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz.” İkinci bir grup ise, irtidad suçunun siyâset-i şer’iye yani tazir cezaları arasın da sayılacağını ileri sürmüşlerdir.

Şi’anın İsmailiye kolu ve bazı modern bilim adamları, idam cezasını kabul etmemektedirler. Bediüzzaman Hazretleri dininden çıkan bir Müslümanı şöyle tasvir etmektedir:

Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz. Çünki onlar, peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah’ı tanıyabilirler. Allah’ı bilmeseler de kemalâta medar olacak bazı güzel hasletler bulunabilir. Fakat bir müslüman; hem enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün kemalâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir peygamberi (A.S.) tanımaz ve Allah’ı da tanımaz. Ve ruhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve daveti umum nev’-i beşere baktığı için ve mu’cizatça ve dince umuma faik ve bütün nev’-i beşere bütün hakaikte üstadlık edip, ondört asırda parlak bir surette isbat eden ve nev’-i beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-ü dinini terkeden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemal bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur.” (Sözler 144 )

3. PEYGAMBERE HAKARET EDENLERİN HÜKÜMLERİ

Bütün İslam hukuçuları, Hz. Peygamber’e hakaret eden bir Müslüman’ın mürted olacağını ittifakla kabul etmişlerdir. Hz. Muhammed’e hakaret ile diğer Peygamberlere hakaret arasın da hüküm farkı da bulunmamaktadır. Kur’an-ı Kerim bu manayı teyid etmektedir. (Kur’an, 9: 64-66). Kısaca Allah’ın peygamberlerine hakaret eden kâfir olur. Bu konuda uygulama örnekleri sayılabilecek hadisler de mevcuttur.

Açıkça belirtmeliyiz ki, kim İslam’ın iman esaslarından birini alaya alır yahut inkâr ederse, gayr-ı Müslim ise kâfir ve Müslüman ise Mürted olur. Bazı İslam hukukçuları, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e yahut Ka’be’ye hakaret edenlerin de aynı hükme tabi olacağını söylemişlerdir. Gayr-i Müslimlerden İslam’ın mukaddes değerlerine hakaret edenlerle, bütün sosyal ve ticârî münasebetler kesilmelidir.

4. MUKADDES DEĞERLERE HAKARET EDENLERİN TEVBESİ

Bütün İslam hukukçuları, mukaddes değerlere hakaret edenler, samimi olarak tevbe etmeleri halinde, ahirette bunun faydasını görebileceklerini ve Allah’ın onları affedeceğini kabul etmektedirler. Ancak dünyada bunlara uygulanacak hukukî hükümler konusunda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Malikî ve Hanbelî hukukçular, tevbe etseler de, irtidad suçunun cezasının tatbik edilmesi gerektiğini savunurken; bazı hukukçular, bunların tevbelerinin dünyada da kabul edileceğini savunmaktadır.

5. MUKADDESLERE HAKARET EDENLERİN İSLAM’DA BELİRTİLEN SUÇLARINI KİM UYGULAYACAKTIR?

Bu sorunun cevabı konunun özünü teşkil etmektedir. Müslüman bireyler, İslam hukukunun koyduğu cezaları uygulama hakkına sahip değildir. Mürtedin de cezasını ancak ve ancak bir Müslüman Devletin uygulaması mümkündür. Bunun için de Şer’î Mahkemeden karar alınması zaruridir Bu sebeple Bediüzzaman şöyle demektedi:

Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir; onu da ulü-l emirlerimiz düşünsünler. (Tarihçe-i Hayat 66 )

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

www.NurNet.Org

Rector & President
Description: LogoIslamitische Universiteit Rotterdam
Bergsingel 135, 3037 GC Rotterdam
T +31 (0)10 485 47 21
F +31 (0)10 484 31 47
E akgunduz@iur.nl; I www.islamicuniversity.nl
facebook.com/Prof.AhmetAkgunduz; twitter.com/AhmetAkgunduz

İlmen ve Fikren Hataları Anlatırım

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Facebook sayfasından paylaştığı “Hükümet sap ile samanı karıştırıyor” konulu açıklamasının başka merciler tarafından yanlış anlamlar yüklenmesi üzerine bir kaç haber sitesi bunu farklı manşetlerle haberleştiridi. Yapılan bu haberler üzerine kamuoyuna Barla Platformu bir basın açıklamasında bulundu.

Akgündüz yayınlanan bu basın açıklaması üzerine şunları söyledi;

Barla platform’u diye hukuki ve fiziki varlığı olmayan bir hayalete dayanarak bizi tenkid eden Said Yüce bey, şahsımı kadrolaşma iddialariyla vurmaya çalışmış

Akgündüz’ün devlette kadrolaşma diye bir kaygısı olmadığı gibi, Nur Cemaatini temsil etme diye bir iddiası da yoktur. Ben doğruları dostlara, acı da olsa söylemekle bir ilim adamı olarak mükellefim.

1. Şu anda Türkiye’de başta bazı Gülenciler olmak üzere, Nur talebelerine eskiden beri muhalefet duygusu taşıyanlar, Nur talebelerini Gülen ekibinden göstererek tasfiye etmek istiyorlar. Hükümetin bu oyuna gelmemesini anlatmak benim vazifemdir.

2. İstanbul Medeniyet Üniversitesinde Nur talebesi olanlar tasfiye edilirken, Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret edenlere müdahele edilmiyor. İsim isim elimdedir. Daha başka örnekler de bulunmaktadır.

3. Akgündüz, Said Yüce gibi, varlığı kendinden menkul platformlara dayanarak değil, hakka dayanarak dostlarına tavsiyede bulunmaktadır. Acaba Nur Cemaatinin yüzlerce vakıflarından, İstanbul İlim ve Kültür Vakfı dahil, hangi vakıf bu kardeşimizi tevkil etmiştir?

4. Benim söylediklerim tahrip için değil, tamir içindir. Devlet erkanı dinlerse ne ala; yoksa yanlış bulduğum noktalarda
İLMEN VE FİKREN HATALARI ANLATIRIM; BEDİÜZZAMAN’IN PRENSİBİNE UYARAK SİYASETEN VE KUVVETEN MUHALEFET ETMEK BENİM VAZİFEM DEĞİLDİR derim.

Risale Ajans

Nur Talebelerinin Kadrolaşma İddiaları Yoktur

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün bugün Facebook’taki kişisel sayfasında yaptığı açıklama Risale-i Nur talebelerini hayrete düşürmüştür.

Bu açıklamasında Sayın Akgündüz bir kısım devlet dairelerinde Nur talebelerinin tasfiye edildiğinden yakınmakta ve bu durumu “Ak Parti teşkilat ve hükumetini ayakta tutan saç ayaklarını kırmak” olarak nitelemekte, bu durum devam ettiği takdirde Ak Partinin önümüzdeki seçimlerde mağlubiyet şoku yaşayabileceğinden söz etmektedir.

Bu açıklama, Sayın Akgündüz’ün tamamen kendi şahsi fikirlerinden ibaret olup, kendisini dahi “Nur talebesi” sıfatıyla temsil etmekten uzaktır.

Zira herkesin çok iyi bildiği gibi, Risale-i Nur talebelerinin sadece ve sadece bir vazifeleri vardır; o da insanların imanlarına hizmet etmek, onları şüphe ve vesveselerden kurtarmak ve ebedi hayatlarını kurtarmalarına yardımcı olmaktan ibarettir. Bunun dışında bir vazifeleri olmadığı gibi, asıl vazifelerini de hiçbir surette maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi bir başka gayeye alet etmezler ve ettirmezler.

Devlet yöneticilerine karşı da Nur talebelerinin durumu bundan farklı değildir. Nur talebeleri, diğer vatandaşlara olduğu gibi, onlara da iman hizmeti sunarlar, ayrıca kendi alanlarına giren hususlarda, yani bu milletin imanının ve İslam alemi ile uhuvvetinin selametini icap ettiren hususlarda Risale-i Nur’un Kur’an ve Sünnet ışığında irşadı istikametinde tavsiyelerde bulunurlar.
Bir siyasi parti teşkilatının ve hükumetinin saç ayaklığını yapmak, onun iktidar imkanlarından faydalanarak devlet kademelerinde kadrolaşmak, sonra da bu kadroları seçimler için şantaj aracı yapmak gibi yöntemler ve entrikalarla Nur talebelerinin hiçbir işi olamaz.

Başta da belirttiğimiz gibi, Sayın Akgündüz’ün bu konudaki fikirleri tamamen kendi düşüncelerinden ibarettir. Bu düşünce ve tehditkar ifadelerden kendilerince malzeme çıkarıp da Risale-i Nur talebelerini açığa düşürmek isteyenler olursa hiç heveslenmesinler; zira tamamen dünyevi teşkilat ve komitelerin metod ve üsluplarını yansıtan böyle ifadelerin altına hiçbir Risale-i Nur talebesi imza atmaz.

Öyle umuyorum ki, Sayın Akgündüz de bu hissi davranışındaki hatayı çok geçmeden fark edecek ve hatasını kamuoyu önünde tashih edecektir.

SAİD YÜCE
BARLA PLATFORMU BAŞKANI