Etiket arşivi: ayasofya

Vakıflar Genel Müdürü Ertem: “Ayasofya, camidir cami kalacak”

AYASOFYA’DA KARAR MERCİİ BAKANLAR KURULU

Bir gazetecinin İstanbul’daki Ayasofya Camisi’nin durumunu sorması üzerine Ertem, buranın Fatih Sultan Mehmet Vakfı olduğunu hatırlatarak, ‘’Benim bu konuyla alakalı verdiğim demeç, İstanbul’daki Ayasofya Camisi vakfiyesine göre camidir ve cami olarak ilelebet yaşayacaktır. Bizim Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak amacımız vakfiyesine uygun hayatiyet vermek. Ama burada karar mercii biz değiliz. Karar mercii olduğumuz noktalarda adım atıyoruz. Ama karar merci olmadığımız noktalarda takdir edersiniz ki adım atmamız mümkün değil. Biz sadece oranın durumunu söylüyoruz ki bu da herkes tarafından kabul ediliyor oranın cami olduğu, cami olarak vakfedildiği. Ama karar mercii biz olmadığımız için çok fazla o konuda bir şey söylemek istemiyorum’’ dedi. Ertem, İstanbul’daki Ayasofya’nın Bakanlar Kurulu kararıyla müze yapıldığını ancak İznik ve Trabzon’daki Ayasofyaların Bakanlar Kurulu kararı olmadan farklı amaçlarla kullanıldığını kaydetti.

İSTANBUL VE BURSA CİVARINDA 150’YE YAKIN CAMİ SATILMIŞ


İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte kaybolan camilerle alakalı bir süreç başlattıklarını ifade eden Ertem, bunu vakfiyelerde belirtilen hususlardan hareketle yaptıklarını, tamamen yok olan bazı camilerin restorasyonunun bittiğini söyledi. Türkiye’de satılmış ve konuta dönüştürülmüş camilerin de bulunduğunu dile getiren Ertem, bu tür camileri satın alarak ibadete hazır hâle getirdiklerini bildirdi. Ertem, satılmış ve kayıp camilerle ilgili araştırmaların devam ettiğini ve İstanbul ve Bursa civarında 150’ye yakın caminin satıldığına ilişkin bir bilginin mevcut olduğunu kaydetti. Ertem, 2008 yılında Vakıflar Kanunu’nun değiştirilmesiyle Türkiye dışındaki vakıf eserleri konusunda da restorasyon çalışmalarını ilgili ülkelerin izni ile yapabilmeye başladıklarını ifade etti. 28 Şubat sürecinde kapatılan vakıflarla ilgili de bir çalışmaları olduğunu belirten Ertem, ‘’28 Şubat sürecinde kapatılan vakıfların yeniden hayat bulabilmesi için mutlaka ve mutlaka kanun çıkarılması gerekiyor.

Ayasofya, camidir cami kalacak

Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem, ‘’İstanbul’daki Ayasofya Camisi vakfiyesine göre camidir ve cami olarak ilelebet yaşayacaktır. Bizim Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak amacımız vakfiyesine uygun hayatiyet vermek. Ama burada karar mercii biz değiliz’’ dedi.
Ertem, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde düzenlediği basın toplantısında kurum faaliyetleri hakkında bilgiler vererek gazetecilerin sorularını cevapladı. Eski eserlerin ayağa kaldırılmasına yönelik adımlar atıldığını belirten Ertem, son 10 yılda önceki dönemlere nazaran önemli işler yapıldığını bildirdi. Osmanlı döneminden kalan eserlerin yüzde 70’inin vakıflara ait olduğunu ve 20 bine yakın olduğunu anlatan Ertem, bu çerçevede 3 bin 750 civarında eserin restorasyonunu gerçekleştirdiklerini dile getirdi.

VAKIF SENEDİNDE NEYSE O İŞİ YAPMALI

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün birinci vazifesinin vakıfların aslına uygun yaşatılması olduğunu ifade eden Ertem, şunları söyledi: ‘’Bir yer, bir konu vakfiyesinde nasıl belirtilmişse o şekilde kullanılması veya fonksiyon verilmesi bizim birinci vazifemiz. Bu çerçevede, eğer bir yer medrese olarak tahsis edilmişse orası eğitim faaliyetinde olmalı, darüşşifa olarak tahsis edilmişse bugün sağlık veya sağlığa yakın bir alanda fonksiyon verilmesi bizim birinci önceliğimiz. Daha önce cami olarak vakfedilmiş yerler varsa bunları da cami olarak hizmete sunmak.’’

Trabzon’da bulunan Ayasofya Camisi’nin Fatih Sultan Mehmet tarafından fetih sonrasında vakfedilerek camiye dönüştürüldüğünü söyleyen Ertem, 1960 yılına kadar cami görevini devam ettiren yapının Bakanlar Kurulu kararı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün rızası olmadan müzeye çevrildiğini dile getirdi. Kültür Bakanlığı’nın hâlen Ayasofya’da ‘işgalci’ pozisyonunda olduğunu anlatan Ertem, konuyla ilgili açtıkları davayı kazandıklarını belirterek, ‘’Orayı da önümüzdeki günlerde süreçlerin tamamlanmasının ardından tekrar cami fonksiyonu verilerek ibadete açmayı düşünüyoruz’’ diye konuştu. Ertem, Türkiye’de 7 Ayasofya bulunduğunu ve bunlardan 5’inin ibadete açık olduğunu söyledi. Ertem, bugüne kadar azınlıklara ait olan 11 esere de vakfiyesine uygun olarak restorasyon yaptıklarını söyledi.

Yeni Asya

Ayasofya Bir Kez Daha Restore Edilecek

Yaklaşık 17 yıl süren yenileme çalışmaları bir süre önce tamamlanan Ayasofya Müzesi bir kez daha restore edilecek.

Ayasofya’ya Osmanlı döneminde eklenen bazı birimlerle müzenin ilk yapıldığı dönemlerden beri var olan yapılar restore edilecek. 1. Mahmud şadırvanı ve kütüphanesi restorasyonunun devam ettiği müzenin batı cephesi ve iç kısımdaki bezemeler ve mermerler onarılacak.

12 milyon lira harcanması planlanan restorasyonda, Ayasofya’da ilk yapıldığı günden beri var olan bazı yapılar ile Osmanlı döneminde eklenen bazı birimlerin ömrü uzatılacak.

Nurhan Çorlu / Anadolu Ajansı

Sultan Fatih’in Bedduasını Unutmayın

“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camii’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.

Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse;
Allâh’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.

Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.

Allâh’ın azabı onlaradır.
Allâh işitendir, bilendir.”

Ayasofya’dan Yükselen Ezan Sesleri

İstanbul’un Fethi’nin 559. yılı bu kez farklı bir etkinlikle gerçekleştirildi. Sultanahmet Meydanı ve Ayasofya’da Kur’an ve Sela sesleri yükseldi, Mehter Takımı coşkuyu zirveye taşıdı.

TRT 1 tarafından canlı olarak yayınlanan programda Ayasofya’da Kur’an tilaveti ve dört hafız tarafından ezan okunmasından sonra bu kez mehter takımı ve koro eserleri seslendirdi.

Ayasofya önünde biriken vatandaşlar önce Ayasofya’dan Kur’an tilaveti dinledi, bu tilaveti daha sonra müezzinlerin sela sesleri takip etti, ayrı ayrı müezzinin sesinden farklı farklı yerlerde okunan sela Ayasofya’da tam bir coşkuya dönüştü. Bu coşkuyu daha sonra Mehter Takımı’nın müthiş gösterisi takip etti.

Video:

Ayasofya ne zaman tekrar cami olacak?

Bir 29 Mayıs daha geldi ve geçiyor; İstanbul’un 1453’te Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinin bir yıldönümü daha.. Fethin sembolü Ayasofya’nın fetihten sonra asırlar boyunca İstanbul’un en mühim camisi olarak ibadete açık olmasından sonra, yakın geçmişte içinde namazın yasaklanmasının üzüntüsünün daha fazla deşildiği bir tarih de oldu 29 Mayıs’lar..

Niçin her şuuru uyanık Müslüman’ın kalbi, Ayasofya denilince burkuluyor, imanî bir ıstırap ifadesi yüzünde beliriyor? Niçin Ayasofya’nın cami olarak açılması için en fazla mücadele edenler bile, hâlâ Ayasofya’nın esaretini giderebilmek meselesinde vazifelerini yapmış olmanın huzurunu hissedemiyorlar?

Kimbilir, belki ortada sadece Ayasofya’nın esareti olarak ona ait bir dava değil, Ayasofya’nın esaretinin ve aslına aykırı kullanılma davasının âbidesi haline geldiği Ayasofya’dan çok daha mühim bir dava olduğu için.. Ayasofya da, bu davaya günümüzde bir sembol olabildiği için.

Taş, kireç, kumdan mamul bir mimarî eserin, Fatih’in cami olarak kullanılması ferman ve vasiyetine rağmen, içinde namaz kılmanın yasaklanıp müze olarak kullanılmakta devamına karşı, Müslümanların direnişle, itirazla, Hak’tan bahisleri onlara vazifelerini yapmış olmanın huzurunu veremiyorsa, bunun sebebi; diğer tarafta et, kan ve kemikten mâmul ve Kâinatın Efendisi Son Peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.s), İslâm imanını taşımak ve İslâmiyet’i her haliyle yaşamak vasiyetine rağmen, nüfus kâğıdındaki «Müslüman» kelimesinin manâsından bile habersiz, maneviyatça içi boş insanların mevcudiyetinin çokluğundandır.

Ayasofya’nın tekrar camî olarak açılmasını, fethin sembolü olarak içinde İslâmiyet’in tekrar dirilişini isteyen Müslümanların etrafında, bizim etrafımızda, her gün, her yerde şimdiki Ayasofya misâli milyonlarca insan dipdiri meyyitler gibi konuşur, gezer ve ömür sermayelerini tüketirken, onların içlerinde İslâmiyet’in dirilebilmesi için hakkı tebliğ vazifesi gerektiği gibi yapılmadığı içindir.

Evet, mahzun Ayasofya.. Dört minaresiyle gören ona camidir dese ve içinde namaz kılmağa teşebbüs etse, müze idarecileri onu menederler; Ayasofya’nın halen cami değil, bir müze olarak halka açık olduğunu söylerler. Aslında, müze kelimesi de Ayasofya’nın şimdiki durumunun tam hakikatini ifade etmez. Şimdiki haliyle Ayasofya, bir Müslüman’ın, zevâhirin ardındaki aslîyi görmek melekesi varsa onunla idrâki yönünden, bir semboldür. İçlerinde İslâmiyet’in diriltilmesi icabeden ve nüfus kaydında «Müslüman» da yazılı olmasına rağmen, Müslümanlığı yaşamayan, içi maneviyatça boş insanların sembolü. Sanki o, asrımızda bu durumdaki Müslümanların îmanları kurtarılmağa şiddetle muhtaç hallerine dikkati çekmek istercesine, Kur’an ve iman davasının ehemmiyetine, cesâmet ve ihtişamiyle dikkati çekmeye çalışan bir âbide: Ayasofya Âbidesi!..

Ayasofya’ya yalnız hüzünle değil; içi maneviyatça boş insanlara yapılması gereken hakkı tebliğ vazifesini ikaz edecek bir âbide gözüyle de bakmalıyız. Sultanahmet’ten geçerken veya resimleriyle gözümüze ilişince, dışından veya içinden onu baktığımız zaman, Fatih’in mirâsı olan Ayasofya’nın vakfiyesine uyulup cami olarak tekrar açılarak Fatih’in vasiyetinin tahakkukunun lüzumunu düşünürken, zihnimizi bundan daha mühim düşünceler de istilâ etmelidir.

Peygamberimiz’in (s.a.s) bize emaneti olan İslâm’ı yaşamayan insan cismindeki Ayasofya’ların içlerinde İslâmiyet’in diriltilmesinin lüzumunu ve ehemmiyetini de düşünmeliyiz. Taş, kireç ve kumdan Ayasofya’yı, kendilerinin bir sembolü olarak âbideleştiren, et, kan ve kemikten mâmul, insan bedeni şeklindeki Ayasofya’ların, vakfiyelerine ve emanet şartlarına uygun olarak kullanılmaları için de mücadele etmeliyiz. Yalnız Ayasofya Âbidesi’nin içindeki İslâmiyet’in dirilişi için bu emanetin şimdiki sahiplerine müracaat etmek, elbette ki bu mevzuda vazifemizi yapmış olmanın huzurunu duymamız için kâfi değildir. İslâm imanından ve yaşayışından uzak insan kalıbındaki cesetlerin İslâmiyet’i hakikî bir imanla kabul etmeleri ve yaşamaları için, içlerinde İslâmî dirilişi temîne çalışmazsak; elbette ki bu mevzuda vazifemizi tam yapmış sayılamayız.

Ayasofya Âbidesine acımaktan çok, içinde bulunduğumuz âhirzaman şartlarında sayıları çok artmış olan insan bedeni şeklindeki Ayasofya’lara acımalıyız ve yalnız Ayasofya’nın değil, onların kurtuluşu için de çalışmalıyız. Ayasofya Âbidesini de, bu çok mühim ve farz-ı kifaye olmaktan çıkıp farz-ı ayn haline gelmiş hakkı tebliğ vazifemizi cesameti ve hüznüyle bize ikaz eden bir âbide gibi görmeliyiz.

Kurtuluş bekleyen insan bedeni şeklindeki Ayasofya’lar, emanetçileri tarafından vakfiyelerine uygun olarak kullanılmağa başlanınca; nüfus kâğıdı Müslümanları, İslâmiyet’i hakikî bir imanla kabul edip onu bütün icaplarıyla yaşamayı kendilerine gaye yapınca, Ayasofya’nın da hakkı tebliğ vazifemizi ikaz eden büyük bir “âbide” olmak vazifesi tamamlanacak; vaktiyle tezatlı hallerini sembolize etmeğe çalıştığı insanları, bu inkılâbdan sonra namaz safları halinde bağrına basacağı “Ayasofya Camii” haline geliverecektir.

 Prof. Dr. Mustafa NUTKU