Etiket arşivi: dünya

Saîd Halîm Paşa İle Bedîüzzamân’ı Anmak

Allah’ın takdirinin nasıl olduğu ancak kaza edildiğinde tezahür eder. Ancak bu tezahürdeki hikmeti bile anlamakta insanoğlu zorlanır çoğu kez. Sait Halim Paşa’nın şehit edilmesi bu hikmetlerden hissesiz değil elbette.

sait halim paşa yalısı1864 de Kahire’de dünyaya gelen ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olan Said Halim Paşa, babası Mehmed Abdülhalim Paşa ile beraber 1870 de İstanbul’a yerleşti. İyi bir tahsil alarak 2.Abdülhamid tarafından sivil paşalık ile taltif edilip Şûrâ-yı Devlet azalığına getirildi. İlerleyen hayatında Jön Türklerle beraber olup, İttihad ve Terakki’nin en üst kademelerine kadar hizmetlerde bulundu. Hariciye Nazırlığı, vezirlik ve sadrazamlıkta bulundu. Sadaretteki en mühim olay, Edirne’nin Bulgarlardan geri alınması ve kendisinin izni alınmadan Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşına sokulması oldu. Talat Paşalar ile anlaşamayarak sadaretten ayrıldı. Ermeni Kırımı iddiasıyla mahkemelerde delil bulunamadı. Sürgün hayatında Roma’da 06.12.1921 de bir Ermeni tarafından şehid edildi. Allâh rahmet eylesin.

Çok okuyan, geniş kültür sahibi devlet adamı olan Said Halim Paşa kibar, alçak gönüllü, iyi ahlâklı, nazik ve dürüst bir kişi olarak tanınmıştır. İttihat ve Terakki’nin kuklası olmamış, cemiyet içindeki aşırılıkları frenleyen ve özellikle Enver Paşa ile Cemal Paşa’yı denge halinde tutan bir siyaset gütmüştür. Cemiyetin önde gelenlerinin saygısızlıklarına karşı Sultan Reşad’ın yanında yer almıştır. Siyasî şahsiyetiyle birlikte mütefekkir kişiliği de büyük önem taşıyan ve İslâmcılık akımının en önemli fikir önderlerinden biri olan Said Halim Paşa, Batı Medeniyetini ve sosyal hayatını yakından tanımasına rağmen kendi kültür ve medeniyetine bağlı münevver bir fikir adamı olarak kalmıştır.[1]

Osmanlının buhranlı yıllarındaki sıkıntılarına göğüs germeye çalışan Said Halim Paşa, batı medeniyetinden taklit edilmeden istifade edilmesini söylemiştir. Orada lazım olanları bedenimize, bünyemize uygun hali ile almak şeklindeki benzeri yorumları Bediüzzaman’da da görürüz. Meşrutiyet hareketleri karşısında Bediüzzaman Şeriata uygun hale getirilmiş meşrutiyet savunması ile paralellik arzeder.

Avrupa’da dine lâkaytlık olmakla beraber başta bulunan idarecileri ise dinlerine sahip çıkar. Bunlardan Wilson, Loyd George, Venizelos’un isimlerini sıralayan Bediüzzaman “Ben tokadımı… Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”[2] der. Bulundukları toplumun dinine sahip çıkanlardan Venizelos ile Said Halim Paşa’yı beraber kullanması dikkat çeker.

Eski Said’in Yeni Said’e inkılâbı hengamında İstanbul’da bulunduğu günlerde Said Halim Paşa da sıkıntılıdır. Devletin ve cemiyetin gidişatı bunaltmakta, çıkış yolu aramakta. Yakinen tanıdığı Molla Meşhur Said ünvanlı Bediüzzaman’ın Şarkta kurmak istediği üniversite ve alakalı konulardaki sıkıntısını gayet iyi biliyordu. Ecdadından kalan Yalı ve Koru’yu emin bir el olan Bediüzzaman’a hibe ederek kendisininde zihnindeki hizmetlere kullanılmalıydı. Bu düşüncelerini açar. Bediüzzaman’dan cevap yerine düşünmek için vakit istemesini duyar. Sabrının sonuna kadarını bekler. Nihayet bir tanıdığı ile neticeyi sorar. Bediüzzaman tekrar mühlet ister.

Mühlet isteyen Üstad sıkıntılar içerisindedir. Kosturma’da başlayan halet-i ruhiye iliklerine kadar sarsıyor, bir inkılabın içerisinde idi. Bu taraftan da Said Halim Paşa’nın yaptığı teklif ise hiç de yabana atılacak cinsden değildi. Uğrunda ömrünü verdiği idealinin tahakkuku için gerekli olan sermaye ve imkan işte iki dudağının arasındaki “evet”e kalmıştı. Bu tereddütleri, gitgelleri âdeta boncuk boncuk terletiyordu. Kararını vermeliydi. Davasında bulunduğu, bir ömür boyu kudsiyetini yadettiği ihlasa zarar gelebilme ihtimali var ve kuvvetli idi. Aynı endişe ile Sultan abdülhamid’in teklifi olan ihsan-ı şahaneyi de reddetmişti. Nihayet

Beni dünyaya çağırma, / Ona geldim fenâ gördüm.” diye başlayan levhalarla cevabını verdi.

Said Halim Paşa’yı Üstadım ile hatırlarken hayatımda belki bir defacık muhtemel fırsatlar konusunda dikkatli olmayı ders çıkarıyorum. Muvazene ve muhakemeyi dikkatli yapmalıyım. Dünya bütün tantanası ile masum tekliflerle bile yanıltmamalı. Hizmetinin selameti için dünyayı terkeden, kalbini bağlamayan Üstadımın, dünyalığın zirvesine çıkmış ehl-i iman ve ehl-i ilmin karşısında verdiği fiili cevap istikbale numune bir duruş olarak intikal etti. Ders alana ne mutlu.

Rabbim her ikisine rahmet eylesin.amin.

Mehmet ÇETİN

Kaynak: RisaleTalimHaber.com

Dipnotlar

——————————————————————————–

[1]İslam Ans. İsam, 35/558; Kara, İsmail Prof. Dr. Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi, 1/75

[2]Nursi, Said, Eski Said Dönemi Eserleri/498

Güneş ile dünya arası denge!

Risale-i Nur merceğinden eşyaya bakılınca her şeyde bir dersi ibret görünür!

Fakat eşya ve hadiselerden ders almamız için, onlara “hükmü evvel ile değil” yani ön yargısız bakmamız lazım.

BAKIN AKILISIZ GÜNEŞ İLE DÜNYAMIZIN ARALARINDAKİ DENGEYE!

Biz materyalistlere hiç çekinmeden, bu müşkülümüzü halledin dememiz lazım: Astronomi uzmanları diyorlar ki, ışık saniyede 300,000 kilometre hızla gidiyor. Yine onların görüşüne göre, güneşin ışığı dünyamıza sekiz dakikada ulaşıyor. Yani 1 dakikada 60 saniye. Sekiz dakika, altmışar saniye = 480×300.000 = 144.000.000 k.m. eder. Demek oluyor ki, güneşle dünya arasında 144.000.000 kilometre mesafe varmış. Acaba bu mesafe 143.000.000. k.m. olsaydı, ne olurdu biliyor musunuz? Güneş bizi yakıp kül ederdi. Peki 145.000.000 olsa idi, o zaman da, her şeyimiz donup buz olacaktı.

Çok merak ediyorum! Materyalistlere göre: Acaba dünyamı güneşe dedi, sakın daha öte gitme, yoksa her şey donar buz olur mu dedi. Beri de gelme ha! Yoksa her şeyi yakar kül edersin mi dedi. Yoksa o emir güneşten mi dünyaya geldi? Bu müşkülümüzü halletmeleri için materyalistlere biz sormayalım mı? Onlara göre bu mesafe acaba nasıl tayin edildi?!!! Yoksa köylüler iple tarlayı bölerken yaptıkları gibi mi yaptılar? Dünya güneşe, çek ipi oraya çak bir kazık. Daha öteye gitme, beri da gelme ha! Çünkü gelecekte dünyaya canlılar gelecekler, az daha beri gelsen onları yakar öldürürsün. Biri diğerine öylemi dediler?!!! Bu işlere: Tabii olaylardır dedikleri şeyde: Sağır, kör ve aptal tabiata hava demektir ki önceki misalden daha akıl kabul almaz bir olaydır maalesef. Başka türlü değil bu işler ancak Kudreti sonsuz bir Allah, kâinatın hulasası ve şuurlu meyvesi olan insana hizmetini en mükemmel vermesi için güneşi oraya çaktı.!!! Dünya’ya güneşin çevresinde dönerken, sana tayin ettiğim mesafeden ayrılma ha! Mı dedi? Kat’iyyen bunun başka alternatifi yok ama, ecnebi düşmanlar Müslümanları boş buldukları için maalesef çoğuna o baklayı yutturdular.

Diger bir soru? Dünyamız hem kendi ekseninde hem de güneşin çevresinde dönmesini faydalımı yoksa zararlımı buluyoruz. Kendi ekseninde dönmese idi ya her zaman gece, ya da her zaman gündüz olacaktı. İkisi de insan için felaket olacaktı değil mi? Lazım dememiz ki: Kudreti Sonsuz olan Allah bizim ihtiyaçlarımızı bizden iyi bilmiş ve Kerim Olan Rabbimiz noksansız ihtiyaçlarımızı te’min etmek için sebepleri ortaya sermiş.

Güneşin çevresinde dünyanın dönmesi de akıllı insanı hayran hayran dünyanın o hareketini seyrederken Allahu Ekber demekten kendine başka kurtuluş çaresi bulamaz. Dünyamız saatte 108000 kilometre hızla gidip 365 gün doldurduktan sonra tam saniyesinde ayni yere ulaşıyor. inanmazsanız bir sene evvel yazılmış takvime bakınız ve hiç şaşırmadan yol aldığını göreceksiniz. Oda yalınız bir sene değil milyon seneden beri ayni istikamette devam ediyor. Ve biliyorsunuz ki dünyamız elips şeklindedir, o hızla yol alırken bir yere gelince 23 derece bir tarafa eğiliyor ve 27 dakike o şekilde eğik gidiyor. Her dönüşünde ayni hareketi yapıyor. 108000 k.m. satte giderken niye sularımızı dökmiyor? Niye insanları havaya atmıyor? Yer çekimi varmış,o yer çekimi niye insanları yere yapıştırmayıp insanlar hareket edebiliyorlar sorusuna dinle ne gibi safsata cevap veriyorlar: insanın üstünde 3 ton yük varmış. Peki o yükle insan nasıl hareket ediyor, insanın duyguları öyle ayarlanmış ki onlar üzerinden o yükü def edebiliyormuşlar…

Şimdi hey gidi akılları gözlerine inmiş tabiatçılar hey haddinizden çok tecavüz ettiniz!!!

Bu ciddi meseleyi sizinle paylaşmamın tek sebebi, hem materyalist ve natüralistlerin neticesiz boş fikirlerini öğrenmek, hem de bizi yoktan var eden Allah’ımıza karşı vazifemizi yaparken gayretli olmaya yarar ümidiyle paylaşıyorum.

Abdülkadir Haktanır

abdulhak@albnur.com

www.albnur.com

Miladi 2012 Yılına Veda Ederken

Dinimizin güzel bir prensibi var. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. Bizlerde bu prensibi kendimize ölçü alarak güzel görmeye güzel düşünmeye ve güzel şeyleri tercih ederek o güzellikleri hayatımızda yaşamak ve başkalarına da güzel örnek olarak Rabbimizin razı olduğu güzel kullarından olarak huzuruna çıkmayı murat ediyoruz. Güzel görmek ve güzel düşünmek nedir dersek bizde şöyle deriz.

Güzel ve çirkin nispidir. Kişiye göre, topluma göre, milletlere göre değişebilen bir özelliğe sahiptir. Genel manada biz Müslümanların bu konuda ölçüsü Kuran-ı kerim ve Peygamberimizin sünneti Bize referanstır. Allah bize bir şeyi emreder o bizim için güzel ve iyi olur. (Helal olan her şey) Allah  bizim için bir şeyi Yasak eder o şeyde bizim için çirkin ve kötü olur. (Haram olan her şey) Allah’ın  sevdiğini severiz, sevmediğini de sevmeyiz. Helal olanı alırız, yeriz içeriz. Haramdan da kaçarız.

Biz hayatımızı bu manada yaşamaya gayret ederiz. Bu vesile ile şu bilgileri de paylaşmak isterim.

Malum 2012 yılı bitiyor ve yeni bir yıl başlıyor. Yeni yıla girerken toplumun farklı kesimleri farklı bir şekilde yeni yılı karşılamaya hazırlanıyor. Elbette biz Müslümanların da yeni yıla belli bir yaklaşımı  olacaktır. Bu yaklaşımın nasıl olması gerektiğini sizlerle paylaşmak isterim. Zira insan nisyandan alınmıştır. Bu bakımdan insan çabuk unutandır. Bu yönüyle bazı şeyleri bilsek de hatırlamak ve hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz. Şöyle ki:

2012 yılı hatasıyla sevabıyla, acısıyla tatlısıyla, elemiyle sevinciyle, iyisiyle kötüsüyle geride kaldı. 2013 yılına ise ümitle, sevinçle, maddi ve manevi sahada daha ilerilere gide bilmenin heyecanı ile buna ait plan ve programlarla gireceğiz. Dünyamızda cereyan eden olayların menfi yönüne bakıp ümitsiz olmayacak ve karamsarlığa kapılmayacağız. Bunun içinde,

1-Hayata hayatı verenin hesabına bakmalı. Hayata sadece zahir sebepler yönü ile değil de, birde Kader ve hikmet yönüne de bakarak olayları değerlendirmeliyiz ki, olumsuz olayların altında olan güzellikleri görebilelim. Ta ki, hayatımıza karamsarlık girmesin, ümidimiz kırılmasın. Yeni yılda ki beklentilerimiz müspet olsun, menfi olmasın. Malum, ümitsiz insan herkese ümitsizlik aşılar hep menfi olanı görür ve gösterir. Yapılan onca iyi ve güzel şeyleri ve gelişmeleri görmez.

2- Ömrümüz bir sermayedir. Onu zayi etmemeliyiz. Ömrünüzü helal dairede geçiriniz ve harama girmekten sakınınız. Zevkinizi ve eğlencenizi helal dairede kalarak yapınız. Fani dünyanın fani ve elemli zevklerinin hatırı için, baki ve ebedi olan ahiretin zevklerini feda etmemeliyiz. Yarın Hakkın huzurunda bizi pişman edecek ve keşke dedirtecek işlerden sakınmalıyız. Verilen ömür sermayesi sadece bu dünya için değildir. Mutlaka gidilecek olan ahiret saadeti de Burada yapacağımız Salih amellere bağlıdır. Geçici olanın hatırı için kalıcı olanı feda etmeyelim.

Bir gün Behlül-ü dana hazretleri Harun-ü Reşide şöyle diyor. ” Ey Harun sence yerin altında ve üstünde en çok ne bulunur.” Harun-ü Reşit de diyor: Yerin altında en çok ölüler, yerin üstünde de  diriler bulunur diyor. Bunun üzerine Behlül-ü Dana hayır diyor ve ekliyor. Yerin altında en çok insanların pişmanlığı vardır. Yerin üstünde de en çok insanların hırsı yani doymak bilmeyen  istek ve arzularının bulunduğunu ifade ediyor.

3- Yeni yıl ile ilgili kendimize maddi ve manevi sahalarda yeni hedefler koyalım. Geçen yılın muhasebesini yaparak nefsimizi ve kendimizi hesaba çekelim. Nasıl ki her yıl sonunda işletmeler sayım yapar, kar zarar envanteri çıkarır ve işletmesinin durumunu değerlendirir. Bizlerde kendi  hayatımızın ve kendi hedeflerimizin kar ve zararlarını, hata ve sevabını gözden geçirebiliriz. Zira, Peygamberimiz as ” Nefsiniz hesaba çekilmeden önce, nefsinizi hesaba çekiniz ” diyor.

4- Her yeni yıl gelince aman şunu yapmayın, bunu yapmayın, piyango biletialmayınız demeyeceğiz. Zira, Rabbimiz herkese akıl vermiş, fikir vermiş, bizlere elçi göndererek neyin helal ve neyinde Haram olduğunu bildirmiş. Herkes kendi hesabını kendisi yapacak ve yapmalı. Bununla ilgili olarak Rabbimiz Kuran-ı Kerimde bizleri şöyle uyarmaktadır.

Enbiya süresi ayet üç…” İnsanların hesabı yaklaştıkça yaklaştı. Fakat onlar hala gaflet içinde Haktan yüz çeviriyorlar.” diye yaklaşan hesap gününe rağmen insanların gaflet içinde Haktan

yüz çevirişlerini nazara veriyor. Mutaffifin süresi ayet altı…” Ey insan, kerim olan Rabbine karşı seni mağrur eden nedir.” Diyor.

Ve bizi yoktan var eden, her an varlıkta tutan, semadan bize suyu, yerden bize gıdaları çıkaran Rabbinize karşı neden asi oluyor ve Onun istemediklerini yaparak Onunla irtibatınızı kesiyoruz. İyilik ve ihsanın karşılığı böyle mi olmalı ve böyle mi ödenmeli. Diye bizden soruyor.

Başka bir ayette ise ” Öyle bir bela, öyle bir musibetten sakınınız ki, geldiği vakit sadece zalime mahsus kalmayıp masumları da yakar.” Bu ayet insanların toplu ve açıkça işledikleri günah ve isyanlara dikkati çekiyor ve böyle şeylerden sakınmamızı istiyor. Özellikle de yılbaşı vesilesi ile eğlence ismi altında toplu olarak içki, kumar, zina gibi fiiller işleniyor. Bu gibi fiillerden son derece sakınmak ve kaçınmak gereklidir. Zira,

İnsan, ipi boynuna sarılıp istediği yerde otlaması için salı verilmemiş ve başıboş bırakılmamıştır. Az çok, büyük küçük her amelinden hesaba çekilecek, ya mükafat veya mücazat görecektir. Demek ecel ve kabir insanı beklediği gibi cennet ve cehennemde insanı bekliyor.

Hazırlanınız başka daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona

nispeten bir zindan hükmündedir. Allahımız’ın makarr-ı saltanatına gidip merhametine ve ihsanlarına mazhar olacaksınız. Eğer güzelce bu fermanı (Kuran )dinleyip itaat etseniz. Yoksa

isyan edip dinlemeseniz, müthiş zindanlara atılacaksınız.

Eyvah, aldandık şu hayat-ı dünyeviyeyi devamlı zan ettik, o zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik.

Dememek için haram olan yolu ve eğlenceyi bırakıp, helal ve meşru olan yolu seçmeli ve Hakkın hatırını nefsin hatırına tercih ederek yeni yılımıza Rabbimizin razı olacağı bir şekilde girmeliyiz. Miladi 2013 yılınızı tekrar tebrik eder, sizlere, ailenize ,milletimize ve tüm insanlığa hayırlı  olmasını ve 2013 yılının barış, adalet ve kardeşlik yılı olmasını temenni ederim..!

2013 Miladi yılımız Hayırlı Olsun

Mustafa Kemal Özsoy

Ne Durursun gözlerim Ağlasana (Şiir)

Dünya varlığına güvenme sakın

Ne durursun gözlerim ağlasana

Bil ki şu dünyanın sonu pek yakın

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

Mal ve mülkün hepsi mezara kadar

Azrail diyecek “Buraya kadar”

Dostların seni bırakana kadar

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

İster isen dünyada bin yıl yaşa

İstersen vezir ol istersen paşa

Amelinle kalacaksın baş başa

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

İyi amel sahibiysen yaşarsın

Cennette Kevser suyuna kanarsın

Aksi halde cehennemde yanarsın

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

Tanyeri der ki sakın olma gafil

Daha canını almadan Azrail

Ektiğini biçeceksin bunu bil

Ne durursun gözlerim ağlasana

 

Ahmet Tanyeri- DİYARBAKIR

Dünyadaki Maddi Felaketlerin Sebepleri

Yüce kitabımız Kuran-ı Kerimin önemli bir kısmı peygamberlerin kıssalarından ve bu peygamberlerin hak yoldan sapan kavimleri ile ilgili Allahın gazabından bahseder. Bu kıssalarda peygamberlerin Allahın emirlerine uyma hususunda tebliğ vazifesini yerine getirirken karşılaştığı zorlukları ve bu zorluklar karşısındaki tavırları insanlara ibretlik bir şekilde anlatılır.

Bu kısalarda, özellikle helak olan kavimlerin başına gelenler aktarıldığında insanın içine korku ve ürperti giriyor.Bunların en önemlileri Hz Nuh,Hz Lut ve Hz Salih’in kıssalarıdır.Bu kıssalardaki kavimlerin işledikleri suçlar karşısında başlarına gelenleri hatırlamaya çalışalım.

Hz. Nuh kavmi peygamberlerine uymadıkları için büyük bir tufan yani sel ile helak olmuştu.Bunların içinde Hz Nuh’un oğlu da vardır.Hz Salih’in Semud kavmi ise şiddetli bir ses ile helak olmuştu. Cebrail aleyhisselam onlari bir sabah vakti sayha ile azablandirdi. Semud’un muhkem binaları bile kendilerini kurtaramadı ve sayhanın şiddetinden hepsinin ödleri patlayarak helâk oldu.Hz. Lut kavminin helakı daha da ibretlikti. Kuranı Kerim Ayetlerde, kavmin helakini şöyle tarif ediliyor:

Derken,tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık akalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda ‘derin bir kavrayışa sahip olanlar’ için gerçekten ayetler vardır. O (şehir de)gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır.(Hicr Suresi, 73-76)

 

Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık; Rabbinin katında ‘belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış’ olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir. (Hud Suresi, 82-83)

Sonra geride kalanları yerle bir ettik. Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kötü. Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir. (Şuara Suresi, 172-173)

İnsan yukarıdaki bu ayetleri okuyunca titriyor.

Dünyada meydana gelen bu zulümler ve günahlar karşısında helak olan bu kavimlerin başına gelenler günümüz toplumlarına da gelir mi ? diye düşünüyor.

Aslında kurandaki helak olan kavimlerin kıssalarındaki cezaların aynısı gelmese de şiddet olarak az şiddetlileri dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanmaktadır.Bunlar deprem, tsunami ,sel ve bazen de kasırga olarak değişik şekillerde kendini göstermektedir.

Geçen yıl Uzak doğu Asya da meydana gelen tsunami tam bir ibretlik olaydır.Japonlar ne kadar ileri teknoloji kullansalar da teknolojileri onları Allahın gazabından kurtaramamıştır.

Yine birkaç gündür ABD’yi etkisi altına alan sandy kasırgası böyle bir gazaptır.Ne kadar önlem alınmasına rağmen yine yüzlerce ölü ve kayıp. Yıkık şehirler ve büyük bir enkaz bırakmıştır.Bir de en önemlisi ölüm korkusunu yaşayan milyonlarca insan bırakmıştır.

Bir televizyonda ABD’de kasırga ile haberi izlerken gözüme benzin sırasına girmiş insanlar dikkatimi çekti.Bana 2003 yılında ABD’nin Irak işgalinden sonra benzin kuyruğunda bekleyen Iraklıların görüntülerini hatırlattı.Iraklıların başına gelenlere Amerikalılar sebep olmuştu.Amerika’daki bu benzin kuyruğuna giren insanların başına gelenler de sanki Amerikalıların dünyadaki yaptığı yanlışların bedeli olarak Allahtan bir gazap olarak gönderilmişti.Ölüm korkusu ve tedirginliği Amerikalıların gözlerinden okunuyordu.

Düşünebiliyor musunuz ? Gücünün her şeye yettiğini sanan süper güç ABD’nin 17 eyaletinde günlerdir elektrik yok,su yok,akaryakıt yok .En önemlisi insanlık yok.Niçin insanlık yok diyorum. Çünkü halk açlık nedeniyle marketleri yağmalamaya başladı.

Hasılı kelam üstad Bediüzzaman’ın dediği gibi ‘’Beşer zulm eder kader adalet eder.’’Dünyada meydana gelen maddi felaketler, bazılarının dediği gibi sıradan bir doğa olayı değildir.Bu olaylar bazıları için ilahi bir ikaz; bazıları için de Allahın bir gazabıdır.

Vesselam….

Hamit Derman