Etiket arşivi: hutbe

86 yıl sonra Ayasofya’da okunacak ilk Cuma hutbesi

AYASOFYA: FETHİN NİŞANESİ, FATİH’İN EMANETİ

Muhterem Müslümanlar!

Bugün, Ayasofya’nın kubbelerinde yeniden tekbir, tehlil ve salavatların yankılandığı, minarelerinden ezan ve salâların yükseldiği gündür. Evlad-ı Fatihan’ın hasreti, ulu mabedin sessizliği sona eriyor. Ayasofya Cami-i Şerifi bugün yeniden mümin ve muvahhit cemaatine kavuşuyor.

Bizleri böyle şerefli ve tarihî bir günde bir araya getiren Rabbimize sonsuz hamd ü senalar olsun. “Konstantiniyye mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır! Ve o asker, ne güzel askerdir!”(1)  buyurarak fethi müjdeleyen Resûl-i Ekrem Efendimize salat ve selam olsun.

Bu müjdeye nail olma aşkıyla yollara düşen İstanbul’un manevi mimarı Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri başta olmak üzere, ashab-ı kirama, onların kutlu izinden gidenlere, Anadolu’yu bize vatan eylemiş, korumuş ve emanet etmiş olan bütün şehit ve gazilerimize selam olsun.
Çağının en gelişmiş teknolojisini üreten, gemilerini karadan yürüten, Allah’ın izni ve inayetiyle İstanbul’u fetheden, sonra da bu aziz şehrin tek bir taşına bile zarar gelmesine izin vermeyen, o genç ve dirayetli padişaha, Fatih Sultan Mehmet Han’a selam olsun.

Ayasofya, asırlar öncesinden gelen gül rengi bir muştudur. Ayasofya, fethin nişanesi ve kıyamete kadar cami olması kaydıyla onu vakfeden Fatih’in emanetidir. Bu nadide emanetin cemaatine kavuşması için dünden bugüne canla başla emek veren büyüklerimize, ilim ve fikir insanlarımıza, irfan ve ihsan öncülerimize, tüm kardeşlerimize selam olsun.

Aziz Müminler!

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması, beş asır boyunca cami olarak müminleri bağrına basan mukaddes bir mekânın, aslî vasfını kazanmasıdır.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması, başta Mescid-i Aksa olmak üzere, yeryüzünün bütün mahzun ve mazlum mescitlerinin ümide kavuşmasıdır.

Ayasofya’nın ibadete açılması, temeli tevhid, tuğlası ilim, harcı erdem olan medeniyetimizin yükselmeye devam edişidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Bizim medeniyetimiz, cami merkezli bir medeniyettir. Camilerimiz, birlik ve dirliğimizin, ilim ve irfanımızın kaynağıdır. Yüce Rabbimiz, cami ve mescitleri imar edenler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yolda oldukları umulanlar bunlardır.”(2)

Bir caminin yapılması ve varlığını koruması için gayret gösteren kimseleri Peygamberimiz cennetle müjdeler: “Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah da ona cennette bu mescidin benzeri bir köşk bina eder.”(3)

Aziz Müslümanlar!

Şimdi bize düşen, birlik ve kardeşlik şuuruyla camilerimizi canlı tutmaktır. Camilerimizi hayatımızın merkezine almaktır. Kadınıyla erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla camilerimizde olmak, camilerimizle hayat bulmaktır. Ayasofya Cami-i Şerifi’nin ifade ettiği ulvi anlamlara sahip çıkmak için daha büyük bir inanç, azim, kararlılık, heyecan ve özveri ile çalışmaktır.

1 Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 335.
2 Tevbe, 9/18.
3 Müslim, Zühd, 44

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Mümince Bir Duruş: “Tevekkül” (Cuma Hutbesi 20.10.2017)

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Peygamber Efendimiz (s.a.s) ve Hz. Ebû Bekir, Medine’ye hicret için yola çıkmışlardı. Durumdan haberdar olan müşrikler her tarafta onları aramaya başlamışlardı. Takip edilmemek ve müşrikleri şaşırtmak amacıyla Allah Resûlü, yol arkadaşıyla birlikte Sevr Dağı’nda bir mağaraya sığınmıştı. Müşrikler, bir ara mağaranın önüne gelip dayanmışlardı. Bu esnada Hz. Ebû Bekir, “Yâ Resûlallah! Eğilip ayaklarının dibine bir baksalar bizi görecekler.” sözüyle endişesini dile getirmişti. Allah’a karşı her daim tam bir güven ve teslimiyet içinde olan Resûlullah Efendimiz ise âyette de ifade edildiği üzere 1 şöyle diyerek arkadaşını sakinleştirmiş ve bir yönüyle bizlere tevekkülü öğretmişti: “Üzülme! Allah bizimle beraberdir. Allah’ın yanlarında olduğu iki kişi hakkında neden endişe ediyorsun ki?”2

Kardeşlerim!

Müminde bulunması gereken en önemli hasletlerden biri de tevekküldür. Tevekkül, elimizden gelen gayreti gösterdikten sonra sonucu Allah Teâla’ya havale etmektir. Acizliğimizi, çaresizliğimizi itiraf ederek Yüce Mevla’ya kayıtsız şartsız teslimiyettir tevekkül. Sevinçte-kederde, bollukta-darlıkta, kısacası her anımızda Allah’a sığınmaktır. En zor anlarımızda yanımızda kimseyi bulamasak da, ümidimizi kesmeden el açıp Yüce Rabbimizden yardım dilemektir.

Aziz Müminler!

Gerçek tevekkülün ne olduğunu görmek için peygamberlerin hayatına bakmak gerekir. Zira onların her birisi bizlere tevekkülün en güzel örneklerini göstermiştir.

İnsanlık için tevekkülün ilk örneğini Hz. Âdem sergilemiştir. Onun nezdinde hata ve günahtan pişmanlığın, Allah’ın rahmetinden ümidi kesmemenin adıdır tevekkül. Âdem (a.s.) ile eşi Havva annemiz, yaptıkları yanlışın farkına varınca şöyle niyazda bulunmuşlardır: “Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz.”3

Kıymetli Kardeşlerim!

Tevekkül, tevhid inancı uğrunda ateşe atılmayı göze alan Hz. İbrahim gibi azimli ve kararlı olmaktır. İsmail (a.s.) gibi gerektiğinde Allah yolunda bütün varlığını feda edebilme cesaretini gösterebilmektir. Yaraları kemiğe dayandığı halde, Eyyûb Peygamber gibi, sabrı ve metaneti kuşanmaktır tevekkül. Ciğerpâresi Yusuf’un hasretinden, gözlerini yitiren Yâkup Peygamber gibi, fedakâr olabilmektir. Tevekkül, iffet ve hayâ timsali Yusuf (a.s.) gibi her türlü imtihanın karşısında Allah’a sığınmaktır.

Ve nihayet tevekkül, her türlü olumsuzluğa rağmen, Rahmet Elçisi Muhammed Mustafa (s.a.s) gibi ümitvâr olmaktır. Onun gibi her daim sarsılmaz bir imana, yüce ideallere, diriltici bir gayrete sahip olabilmektir. Şefkat ve merhametin; hak ve hakikatin; ahlak ve erdemin yolunda sebat edebilmektir.

Aziz Kardeşlerim!

Tevekkül, tembellik ve miskinliğin mazereti olamaz. Aksine tevekkül, çalışkanlığın, üretkenliğin diriltici bir unsurudur. Tedbiri terk ederek, sorumluluğu yerine getirmeden, sebeplere tutunmadan tevekkül etmek İslam’ın ruhuyla bağdaşmaz. Böyle bir tevekkül anlayışı, işin kolayına kaçmaktır, tembellik ve tedbirsizliktir. Çalışıp çabalamaksızın kuru bir tevekkül anlayışına sahip olmanın sonu hüsrandır.

Muhterem Kardeşlerim!

Öyleyse her birimiz, görevlerimiz konusunda gayret gösterelim. Sorumluluğumuzu yerine getirerek Yüce Mevla’dan istemesini bilelim. Fani olan dünyaya ve dünyalıklara değil, sadece Bâkî ve her şeye kâdir olan Allah’a dayanıp güvenelim. Yüce Kitabımızın şu âyetinde belirtilen gerçek müminlerin özelliklerine sahip olmak için çaba sarf edelim: “Müminler o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman bu onların sadece imanını artırır. Onlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”4

Aziz Müminler!

Hutbemizi Peygamberimiz (s.a.s)’in öğrettiği şu dua ile bitirelim: “Allah’ın adıyla tevekkül ettim. Allah’ım! Ayağımızın kaymasından, şaşırmaktan, zulmetmekten zulme uğramaktan, cahillik etmekten veya bize cahillik edilmesinden sana sığınırız.”5

1 Tevbe, 9/40.
2 Buhârî, Fedâilü’l-Ashâb, 2.
3 A’râf, 7/23.
4 Enfâl, 8/2.
5 Tirmizî, Deavât, 35.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Peygamberimiz’ in (a.s.m) Ramazan Hutbesi

Resûlullah, (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bize bir Şaban ayının son günü bir hutbe irad buyurdu ve şöyle dedi:
“Ey Müslümanlar!
Büyük ve mübarek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu, içinde ‘bin aydan daha hayırlı’ olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu bir aydır.
Bu ay, Allahû Teâlâ’nın, gündüzlerinde orucu farz; gecelerinde teravih namazını nafile olarak meşru kıldığı (mübarek) bir aydır.
Bu ayda kim bir hayır işlerse başka zamanlarda bir farzı yerine getiren kimse gibi sevap kazanır. Bir farzı eda eden de, başka aylarda yetmiş farzı yerine getiren gibi sevap kazanır.
Bu ay, sabır ayıdır. Sabrın karşılığı da Cennettir. Bu ay, ihsan, yardım ve eşitlik ayıdır. Bu ay, mü’minin rızkının arttığı bir aydır.
Kim bir oruçluyu iftar ettirirse bu, onun günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden kurtulmasına sebeb olur. İftar ettirdiği Müslümanın aldığı sevaptan bir şey eksilmeksizin onun kazandığı kadar da sevap kazanır.”
 
“- Bizim hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkâna sahip değildir…” dediler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem);
 

“Allahû Teâlâ bu sevabı bir oruçluya bir hurma veya bir yudum su ya da bir içim süt ile iftar ettirene de verir” buyurduktan sonra hutbesine şöyle devam etti:
 
“Bu ay evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır. Kim (bu ayda) emri altındakilerin yükünü hafiletirse, Allah onu bağışlar ve cehennemden azâd eder.
Bu ayda dört şeyi çok yapınız. Bunların ikisi ile Rabbinizi hoşnud edersiniz; ikisinden de zaten uzak kalamazsınız. Rabbinizi hoşnud edecek iki işiniz; Lâ ilâhe illallah diyerek Allah’ın birliğine şehadet etmeniz ve bağışlanma dilemenizdir. Uzak kalamayacağınız öteki iki şeye gelince, onlar da Allah’tan Cenneti isteyip Cehennemden uzak kalmayı dilemenizdir.
Kim bir oruçluyu doyuracak olursa, Allah onu benim havuzumdan sulayacak, o da cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.”

(İbn Huzeyme, Sahih III, 191-192, Thk. M.M. A’zamî, Beyrut 1975)

Hutbe-i Şamiye (Şiir)

BEDİÜZZAMAN VE HUTBE-İ ŞAMİYE

Kış mevsimine girerken doğruca Şam’a gider
Şam Emevi Camii’nde bir hutbe irat eder

Şam’da bulunan âlimler O’nu davet etmişti
Davete icabet edip hutbeyi okumuştu

Çünkü İslam dünyasının birçok sorunu vardı
Bunlar ekonomik, sosyal, siyasi sorunlardı

Bediüzzaman diyor ki: “En büyük düşmanımız
Ümitsizlik ve cehalet seline kapılmamız

Bu sebeple hak yolunda her an birleşmeliyiz
Birbirimizi sevmeli ve kucaklaşmalıyız

Yoksa tarafgirlik edip düşmanlık yapmayalım
Menfaatimiz uğruna kalpleri kırmayalım

Dünyanın fani olduğu herkesçe bilinmeli
Ve imâni esaslara sımsıkı sarılmalı

Esas hayat ahrettedir buna inanmalıyız
Bunun şuurunda olup hiç unutmamalıyız

Gerçek sıdk İslamiyet’in hem üssülesasıdır
Ulvi seciyelerinin birer rabıtasıdır

Öyle ise doğruluğu hep ihya etmeliyiz
Manevi hastalıkları tedavi etmeliyiz

Riyakârlık fiili bir nevi yalancılıktır
Zülcelâl’ın kudretine iftiralar etmektir

İman sıdktır doğruluktur kizbten uzak kalıyor
Şarktan garba kadar uzak olmak lazım geliyor

Muhabbete en layık şey yine de muhabbettir
Husumete layık sıfat sıfat-i husumettir

Üstadımız çoğu zaman derdi: “Dünya fanidir
Bu zamanımız da iman kurtarma zamanıdır

Yani başka meseleye bakacak zaman yoktur
Din ve iman hesabına yapılacak şey çoktur

Çünkü imansız bir insan dünyada mutlu olmaz
Muvakkaten görünse de ahreti kazanamaz

Esas mesele ebedi hayatı kazanmaktır
Bunun çaresi Allah’ın rızasını almaktır”

Bu hutbede sorunların çözümü anlatılır
Bu da “HUTBE-İ ŞAMİYE” adıyla yayınlanır

Bu hutbe Müslümanlara önemli bir ders olur
Takdir ve de tahsin ile kabule mazhar olur

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR

www.NurNet.org