Etiket arşivi: kadınlar

Erkekler Erken Yaşlanıyor

Evlenmek isteyen okurlarımdan “Karı-koca arasında en ideal yaş farkı ne olmalıdır?” diye sorular geliyor. Bekarları evlendirme konusuna başlamışken bu konuyu da aradan çıkaralım.

Günümüz şartlarına baktığımız zaman karı koca arasındaki yaş farkının çok olmaması, erkek ve kadının birbirine yakın yaşlarda olması iyi olur diye düşünüyorum. Eğer bu yazıyı kırk yıl önce yazsaydım erkek kadından on yaş kadar büyük olmalı derdim. Fakat şimdi bunu diyemiyorum. Çünkü hayat şartları erkekler için pek çok açıdan iyi gitmiyor, erkekler artık erken ihtiyarlıyorlar ve kadınlara göre erken ölüyorlar. Emekli maaşı alanların çoğu kadınlar. Erkeklerin kadınlara göre daha erken ihtiyarlamasının sebeplerine kısaca bakarsak:

1–Gıdalardan dolayı erkeklerin maruz kaldığı hormonlar. Bazı tarım ilaçlarında ve besinlerin hızlı büyümesi için kullanılan hormon ilaçlarında kadınlık hormonu östrojen kullanılıyor. Bu da erkekleri olumsuz etkiliyor.

2-Erkeğin toplum önünde ve aile içinde saygınlığının yok edilmesi. Medya yönlendirilmesi ile toplum önünde şiddet yanlısı ve kaba gösteriliyor erkekler. Bunun yanında bir de pek çok erkek evinde, güçlü kadın imajına takılmış, kontrol delisi, hükmetmeye meraklı annesi ve eşi yüzünden sersemletilerek hayat enerjisini kaybediyor.

3-Kadınların giyim kuşamlarının giyinmeme ve kuşanmama haline dönüşmesi ve kadınların cinsel çekiciliği olan yerlerini rahat bir şekilde ortada sergilemeleri sebebi ile erkeklerin sürekli görsel tahrik altında bulunmaları. Erkekler gerek sanal ortamda gerek gerçek hayatta etkilenerek baktıkları her kadınla birlikte cinsel enerjilerini parça parça dağıttıkları için eşleri ile ilişkilerinde cinsel sorunlarla çok karşılaşıyorlar.

4-Teknoloji sebebi ile reklamlara çok muhatap olmaları ve yeterince iyi erkek olmadıklarına inandırılmaları yüzünden psikolojik çöküntü yaşıyorlar. İnternet ortamında özellikle itiraf sitelerinde yazılan abartılı, çoğu uydurma cinsel hikayelerin gerçek sanılması erkeklerin kendilerini yetersiz görmelerine sebep oluyor. Ayrıca cinsel ürün satan siteler de ürünlerini satabilmek için erkekleri hedef alıp ilaçsız asla yeterli olamayacaklarına inandırıyor erkekleri. Bunların etkisi olarak ülkemiz cinsel gücü artırıcı hapların en çok satıldığı, tüketildiği ülkeler arasında.

5-Çalışma şartları. Erkeklerin çoğu masa başı işi yapıyorlar ve hareketsiz kalıyorlar. Hareketsizlik kas ve kemik sağlıklarını bozuyor bu da iskelet sistemi olarak erken yaşlanmalarına sebep oluyor.

6-Kadınların erkekleşmesi yüzünden erkekler de kadınlaşmaya başladılar. Davranışlar değiştikçe hormon salgıları da değişiyor. Kadın erkekleştikçe vücudunda testosteron artıyor bu da kadını daha dirençli yapıyor. Fakat erkek yumuşayıp kadınlaştıkça vücudunda artan kadınlık hormonu erkeklere iyi gelmiyor ve erkeğin ya depresyona girmesine sebep oluyor ya da erken yaşlanmasına.

7-Stres: Zorlaşan hayat şartları, iş stresleri, borçlar, trafik, ailesine daha iyi hayat şartları sağlama arzusu gibi pek çok etken erkekleri fazlasıyla yoruyor ve erken yaşlandırıyor.

Kadınlar

Bütün bunların yanında kadınlar artık daha geç yaşlanıyor. Kadınların çoğu artık tarlada çalışmak, turşu kurmak, salça çıkarmak, buğday kaynatmak, tarhana yapmak, su kaynatıp leğenlerde çamaşır yıkamak gibi ağır ev işleri yapmıyorlar.

En çok güneş yaşlandırır kadını, güneşle de pek muhatap olunmuyor. Açık hanımlar kusura bakmasın fakat örtülü hanımların ciltleri kolay kolay bozulmuyor. Açık hanımlarda boyun gerdan bölgesi güneşin etkisi ile çok erken yaşlarda buruşup kırışmaya başlıyor. Örtülü hanımlar bu yönden çok şanslı. Cilt lekeleri pek olmuyor, kırışıp buruşma da çok ileri yaşlarda başlıyor.

Kadını yaşlı gösteren ya da yaşlanmasını hızlandıran en büyük sorun şişmanlık. Ev işlerinin hafiflemiş olması, gıda çeşitlerinin artması, bazı hormonel bozukluklar ve stres kadınlarda kilo alımını artırıyor.

Kadınlarda bir de selülit problemi var o konuda doktorlara bakarsak genç yaşlı fark etmiyormuş. Hazır gıdalar ve kullanılan sağlıksız yağlar yüzünden genç kızlarda da selülit çok fazla görülüyor.

Kadınları yaşlandırdığı zannedilen bir menopoz konusu var. Halk arasında menopozla kadının cinsel hayatının biteceği ya da azalacağı gibi yanlış bir kanı var. Oysa menopozda kadınlarda östrojen azalır, testosteron bir miktar artar bu da kadının cinsel isteğini artırır. Menopozda ilişkiyi etkileyen tek şey östrojen azaldığı için kadında cinsel ilişki sırasında oluşan kuruluktur. Bu da doğal yağlar kullanılarak giderilebilecek basit bir sorundur. Menopoz kadının yaşlandığını gösteren, cinsel hayatını azaltan ya da bitiren bir etken değildir. Yaş kadının cinsel hayatını olumsuz etkilemez. Hatta geçenlerde ünlü aktrist 74 yaşındaki Jane Fonda “Bu zamana kadar cinsel hayatım hiç bu kadar dolu dizgin olmamıştı.” diye bir açıklama yapmıştı. Ben de seksenlik bir teyzeden bizzat duymuştum.

Kadınlar cinsellik konusunda her zaman erkeklerden daha avantajlıdır. Erkeklerin yaşadığı cinsel sorunlar çoğu kadınlarda yoktur. Kadınlarda isteksizlik dışında bir sorun yoktur aslında. Onun da çözümü zor değil. Bununla ilgili bilgi sahibi olmak isteyenler sitemizdeki daha önce yazdığım evlilik okulu derslerini okuyabilirler.

Kısacası günümüz kadını biraz kendine bakıyorsa yaşlanmıyor. Eskiden kırk yaşlarındaki bir kadın epeyce yıpranmış, yaşlanmış olurdu. Şimdilerde kırk yaşlarındaki kadınlar genç kız gibi duruyorlar. Bir arkadaşım var kocasından on yaş büyük kendi şimdi ellilerde kocası kırklarda. Yaşını da kesinlikle göstermiyor, kendine bakıyor, mutlu da bir evliliği var. Fakat tam aksi kendinden çok küçük kadınlarla evlenen erkekler pek mutlu olamıyorlar. Genç kadının her açıdan enerjisine yetişemiyorlar ve çok fazla sorun yaşıyorlar.

Hatta kendiyle yaşı yakın eşine yetmeyen erkekler var. Seminer sonrası hanımların özel soruları içinde en çok sorulan “eşlerinin cinsel yetersizlikleri için ne yapmaları gerektiği” sorusu oluyor. Fakat erkekler bunun çözülebilecek bir sorun olduğunu bir türlü kabul etmek istemiyorlar, haplara ya da yalanlara sığınıyorlar.

Hanımlardan “Eşim benimle olmak için bile hap kullanmaya ihtiyaç duyuyor fakat sürekli ikinci eş almaktan bahsediyor. Ben anlamıyorum. İnsan hapa güvenip başka bir kadın daha alır mı? ” Ya da “Eşimin cinsel yetersizliği var fakat internette kadınlarla yaptığı sohbetleri gördüm, karısı ona yetmeyen kendini olağan üstü bir adam olarak anlatmış, hepsi yalan.” gibi e-postalar da geliyor. Gerçek hayatta erkek olamayan erkekler, sanal alemde erkek olmaya çalışıyor demek ki. Fakat bu sanal çabanın sonu kadınlar içinde erkekler içinde pek iyi olmayacak gibi duruyor.

Özellikle boşanan erkekler ikinci evliliklerini kendilerinden çok genç hanımlarla yapıyorlar (birazda ilk hanıma nispet olsun diye galiba) ve evlilikleri pek iyi gitmiyor. Bu konuda “genç hanım alarak hata etmişiz” diye dertlenen okurlarımdan e-postalar geliyor. Otuz ve kırk yaşlarında evlenmek isteyen pek çok bekar hanım var fakat kendilerinden birkaç yaş büyük erkekler tarafından evlilik için yaşlı bulunuyorlar, erkekler genç eş arzu ediyorlar.

Kırk yaşında bir erkek yirmilik kızla evleniyor. Zannediyorum erkekler genç eşin kendilerini gençleştireceğini zannediyorlar fakat çoğunlukla bu erkeğin daha çabuk yaşlanmasına sebep oluyor. Eskiden yaş farkı çok olan evliliklerde günümüzde yaşanan sorunlar olmadığı için karı koca uyumu daha kolay oluyormuş. Fakat artık hiçbir şey eskisi gibi değil.

Erkeklerin pek çoğu erkekler açısından bu olumsuz gidişin farkında değiller. Hâlâ kendilerini eski zamanın erkekleri ile kıyaslayabiliyorlar. Geçmişte çok evlilik yapmış sahabeyi ya da dedelerini kendilerine örnek almaya çalışıyorlar. Eskinin taşı sıksa suyunu çıkaracak erkeklerinin artık geçmişte kaldığını anlamaları gerekiyor bazı erkeklerin. İnsanın canı çok şey ister de önemli olan o isteğin peşine düşmeden önce imkanlara bakmak, bir kaç yıl sonrasını da düşünerek hareket etmek gerek. Evlilikleri hayatın ve zamanın gerçeklerini göz önüne alarak kurmak gerekiyor. Elbette kendine iyi bakan yaşlanmayı geciktiren, genç hanımlara uyum sağlayan erkekler de vardır. Ya da ırsi olarak yaşına rağmen dinç olan, geç yaşlanan erkekler de vardır. Fakat yazı istisnalar üzerine değil genel gidişat üzerine yazıldı.

Konuyu toparlamak gerekirse günümüz şartlarında kadın ve erkeğin yaşlanma hızını göz önüne aldığımızda evliliklerde kadın ve erkek yaş farkının çok fazla olmaması sağlıklı evliliklerin kurulması açısından iyi olur gibi görünüyor.

Sema Maraşlı / Çocuk Aile

Kadınları, İyi Bir Döveceksin !…

Geçenlerde, tanıdığım bir özel oto servisine gitmiştim. Orada çalışan personel kendi aralarında bir şeyler konuşurken, birisi evindeki bir aksaklıktan bahsedince bir diğeri, biraz da gûya lâtifeli olarak “yok abiciğim öyle olmaz. Kadına yumruğu bir çakacaksın, duvara yapışacak. Bak bakalım ondan sonra böyle yapabilir mi?“ deyince kanım dondu, şaşırdım. Burada çalışanlarla birkaç senedir tanışıyorduk, bize karşı da sevgi ve hürmetleri vardı tabiî. Bunu söyleyen kişi, bir taraftan da bana bakıyordu.

Hemen onlardan tarafa döndüm ve “yumruğu çakacaksın” diyene, muhatabını da işaret ederek “bak şimdi, ikinizin arasında böyle benzer bir hadise geçse ve sen buna böyle söylesen, o sana ne der?” derken daha, diğeri atılarak ve ona doğru bir yumruk hareketi yaparak, “hele bir vursun, bak gözünün üstüne nasıl çakarım” diye birbiriyle itişip-kakışmaya başladılar.

İkisine de işaret ederek durmalarını söyledim ve “bak gördün mü? Demek ikinizin arasında öyle bir durum olsa, birbirinize kuvvet gösterisinde bulunacaksınız. Peki; hanımınızın, eşinizin, karınızın size gücü yetmediği için onu döveceksiniz öyle mi?” dedim. Baktım ikisi de süklüm-püklüm beni dinlemeye başladılar. “Bakın kardeşim, böyle bir tavır ne erkeklik, ne kahramanlıktır. Kadına el kaldıran aslında aciz biridir. Yazık değil mi yahu? O sizin akşama kadar evinizin, malınızın, namusunuzun bekçiliğini yapacak, size çocuk doğuracak, büyütecek, ondan sonra saçını süpürge yaparak evi, evirip-çevirecek. Ondan sonra da, ona yaptığı hizmetlerden dolayı mükafat verecekken, bir de küçük bir yanlışından dolayı döveceksiniz, olur mu hiç?” Susmuş, öylece beni dinlerlerken, dinleyici halkasına birkaç kişi daha eklendi. “Bakınız Peygamberimiz (asm) ne buyuruyor biliyor musunuz? ‘sizin en hayırlınız kadınlarınıza en iyi davranınızdır’ diyor. Ha, bizde olmuyor mu? Zaman zaman bizim evimizde de olur bazı tatsızlıklar ama, bunu ya konuşarak veya başka bir şekilde hallederiz. Bunu, hiçbir zaman kaba kuvvetle halletme cihetine gitmeyiz. Ben, hanımıma elimi kaldırıp, bir fiske vurduğumu hatırlamam. Bakınız, kadınlar bizlere Allah’ın birer emanetidir. Düşünün, sizin kız kardeşinize veya kızınız evlenince kızınıza böyle davranılsa ne yaparsınız?” Deyince, etraftakiler ve az önce o sözleri söyleyenler bizi tasdik ederek, “Osman ağabey, ne güzel anlattın ya, biz bunları bilmiyorduk, bizim yaptığımız eşeklik vallahi (affedersiniz)” manasında cevap vererek, davranışlarının bundan sonra değişeceğini ifade ederlerken, patronları da memnuniyetlerini bildirerek, “ağabey, çok hoş sohbetler yapıyorsun bize. Böyle sık, sık gel de istifade edelim” deyince, “yok ya, bizde bir şey yok, işte biz okuduğumuz eserlerden yaptığımız istifadeyi sizlere aktardık” diyerek oradan ayrıldım.

Osman Zengin / EuroNur

Kadınlar ve erkekler birbirleri​nin dostlarıdı​r

8 Mart Dünya Kadınlar Günü“nün yaklaşması sebebi ile günlerdir medyada kadın hakları konuşuluyor. Bize daha fazla haklar verilecekmiş. Ben hak falan istemiyorum, onların olsun. Bana gerekli hakları Rabbim vermiş, daha fazlasında gözüm yok.

Yıllardır kadınlara, kadın hakları verip, kadın olmayı unutturdular. Kadınlığın bütün edasını, sedasını, nezaketini kaybettirdiler. “Eşit olacaksınız, güçlü olacaksınız” diye kadınları erkeklerle acımasız bir yarışa sürüklediler. Biz zaten güçlüyüz. Bize gerekli gücü Rabbim vermiş.

Kadının gücü; insanlığı doğurup yetiştirmesindedir. Ve bu yüce görev için  bütün meziyetlere sahip olarak yaratılmıştır. İnsanları yetiştirmekten daha büyük bir güç olabilir mi? Fakat annelik ve ev hanımlığı aşağılanarak, kadınların bu kutsî vazifesine burun bükülüyor ve kadına zoraki güçler atfedilerek, kadın erkekleştirilmeye çalışılıyor.

Kadının gücü; iletişim yeteneğindedir. Kadınlar doğuştan halkla ilişkiler uzmanı olarak yaratılmışlardır.

Kadın iletişim yeteneği sayesinde hem aileyi hem toplumu çok güzel yönlendirebilir.

Kadının gücü; şefkat ve teslimiyetindedir. “Kadın güçlenmeli…” sözlerinin altında bir kışkırtıcılık var: “Siz kadınlar aciz, zavallı varlıklarsınız, güçlenmelisiniz.” mesajı da gayet net okunuyor. Sizi güçsüz bırakan kim? Tabii ki erkekler…

Şişirilmiş güçler elde etmek için erkeklerle yarışa girmek istemiyorum, ben. Onlar benim rakibim değil ki dostum. Rabbim: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (dostları ve yardımcıları) dır.” buyuruyor. (Tevbe sûresi 71.âyet-i kerîme)

Biz mümin kadınlar ve erkekler; birbirimizin yardımcısı, tamamlayıcısı, dostu, yeryüzünde birbirine hakkı ve sabrı tavsiye eden Allah’ın halifeleriyiz. Allah’ın adı ile birbirimize helal olur, eş olur, sevgili oluruz. Onun dışında bütün mümin erkeklerle kardeş olur, dost oluruz.

Fakat bizi birbirimize düşman etmeye çalışıyorlar. Bu tuzaklara düşmeyelim. Bazılarına göre; erkekler kötü olmuşlar, erkekler zalim olmuşlar, erkekler cani olmuşlar. Elbette cani, zalim, kötü erkekler var; zalim, cani, kötü kadınlar olduğu gibi.

Sepetten her zaman çürük yumurtalar çıkar. Fakat bir kaç çürük yumurta çıktı diye, bütün yumurtalara çürük demek, kötü niyetli olmaktan başka bir şey değildir. Az olana bakıp çoğunluğu cezalandırmak en büyük adaletsizliktir.

Ayrıca kadına şiddet söylendiği gibi çok artmış değil. Yıllara göre karşılaştırma yapıldığında erkeklerinkiyle paralel bir seyir izlediği ortaya çıkıyor. Genel suç oranındaki sapmaya bağlı olarak ortaya çıkan olağan bir durum var.

Fakat bazılarına şiddet rakamları az geliyor olmalı ki sayıları abartıyorlar, bizi sahte rakamlarla kandırıyorlar.

Herkesin dilinde “her gün beş kadın öldürülüyor” sözü var. “Kadın cinayeti 3, 5, 7…oldu” diye söylenen medyadaki rakamlar, erkekleri sindirmek için yapılan psikolojik harekatın ta kendisidir. Bu konuda günlük istatistik tutan bir kurum yok.

Nitekim aynı gün içinde ölenler kadın da olabilir erkek de. Bir gün 5 olan rakam diğer gün 1 olabilir. Erkek oranı fazla olsa erkek cinayetini 5 ya da 10 diye sunmayacakları gibi kadın cinayetlerini rakamla sunmak kadar saçma bir bakış olamaz. Suçun cinsiyeti olmaz. Elde iki ihtimal var; ya kadın ya erkek.

Feminist kadın dernekleri sürekli olarak kadın cinayetlerini gündemde tutmaya çalışıyorlar. Feminist örgütler, kadın cinayetlerinin “cinsiyete dayalı” olarak gerçekleştiğini iddia ediyorlar.

Yani kadınlar, erkeğin uyuşturucu ve alkol alması ya da geçimsizlik ve psikolojik sorunlar gibi nedenlerle değil, cinsiyetinden dolayı “yalnızca kadın olduğu için” öldürülüyorlar. Böyle de sapkın bir bakış açıları mevcut.

Kimse “vayy sen kadınsın, seni öldüreceğim” demiyor bu ülkede, yok böyle bir şey.

Kadın sığınma evlerinde kalan kadınların evden ayrılma sebepleri; alkol, uyuşturucu, ekonomik ya da psikolojik sorunlar yüzünden gelişen şiddette maruz kalmak.

Türkiye’de ki kadın nüfusu 35 milyondan fazla. Kadın derneklerinin iddialarına göre kadınlara “kadın olduğu için” şiddet uygulanıyor ya da öldürülüyor olsa, her gün onlarca kadının kıtır kıtır kesiliyor olması lâzım. Oysa bizim erkeklerimiz de kadın düşmanlığı yoktur; kadına her zaman kıymet vermişlerdir. Şiddetin artmış gibi görünmesinin nedeni şiddetin artması değil, medyanın abartması ve medyadaki kadın yazarların artması ile birlikte kadın köşecilerin belli maksatlarla konuyu sürekli gündemde tutmalarındandır.

Şiddet bir sonuçtur, sebepleri ortadan kaldırılmadan, ceza vererek sonucu ortadan kaldıramazsınız. Şiddetin sebepleri nelerdir? Alkol, uyuşturucu, eğitimsizlik, psikolojik sorunlar, cinsel sorunlar, evlilik dışı ilişkiler, ekonomik nedenler, maneviyat eksikliği…

Kadınlar şiddet görüyor.” diye feryat edenler eğer sözlerinde samimi iseler; aynı hassasiyeti, suça sebep olan nedenlerin ortadan kaldırılmasında da göstermeleri gerekmez mi? Ki samimi oldukları anlaşılsın.

Feminist kadın derneklerin içinden bir tanesinin; alkol kullanımının azaltılması, kontrol altına alınması ya da maneviyat eksikliğinin giderilmesi gibi konularda en ufak bir talebi olduğunu görmedik. Onların tek istediği; erkekler evlerinden uzaklaştırılsın, kollarına kelepçe takılsın, hapse düşsünler, barışmak için eşlerine ve çocuklarına yaklaşamasınlar, ağır maddi cezalar ödesinler, feminist psikologların karşısında kendilerini dünyanın en aşağılık varlığı gibi hissetsinler…Daha da kinlenip dönüp eşlerini öldürsünler umurlarında bile değil. Yeter ki aileler dağılsın.

Kadın dernekleri; mecliste onay bekleyen “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı şiddetin Önlenmesi” kanunun ismindeki “Aile “kelimesine çok itiraz ettiler. “Devlet yine aileyi korudu, kadını değil” diye pankart açtılar. Maksatları kadını ailenin içinden çekip alıp, özgürleştirmek. Daha doğrusu serseri mayın gibi kadınları etrafa dağıtmak.

Bunu yapmak için de hükümetten yardım bekliyorlar. Mecliste onay bekleyen kanun tasarısı, zaten erkekler lehine yeterince ağır cezalar getiriyorken, onlar daha fazlasını istiyorlar. Son dakika yeni kazanımlar elde etmedilerse taslağın son halinden mutlu görünmüyorlardı. Milletvekillerimizin, kanunları aileyi korumak üzerine çıkarmalarını ve cezaları artırmalarını değil, sorunları ortadan kaldırmalarını bekliyoruz.

Avrupa şiddeti önlemek için çıkardığı kanunlarla şiddeti önleyemediği gibi her geçen gün artışı karşısında ne yapacağını bilmiyor. Onlara şifa olmamış bir kanunu alıp hangi umutla yürürlüğe koyabileceksiniz?

Müslüman bir millet olarak kendi çözümlerimizi üretebiliriz. Mesela neler yapılabilir?

1-Alkol yasaklanmalı. Cinayetlerde alkollü olmak, en çok görülen sebeplerden biri. Ülkedeki toplam şiddet oranı da düşer.

2-Uyuşturucu ile mücadele artırılmalı.

3-Medyada aile bağlarını kuvvetlendirecek programlar olmalı.

3-Maneviyatı artıracak çalışmalar yapılmalı. Allah’tan korkan hiç kimseye zulmedemez.

4-Elimizde “Diyanet İşleri Başkanlığı” gibi çok büyük ve zengin bir teşkilatımız var. Diyanetin “aile irşat büroları” var. Ayrıca her mahallede camilerimiz ve din görevlilerimiz var. Din görevlilerimiz aile ve şiddeti önleme konusunda eğitim alsınlar ve yetki sahibi olsunlar. Şiddet görenler polisten önce din görevlilerine başvursunlar. Hocalarımız şiddet gösteren kişiye manevi eğitim versinler, onları ibadete alıştırsınlar. İslam ahlakını öğretsinler. Maddi sıkıntıları varsa cami cemaati olarak yardım toplasınlar, evine yiyecek erzak alsınlar, hanımı çocuğu perişan olmasın.

5-Sonra belediyelerimiz var. Onlar zaten hanımlara pek çok eğitimler veriyorlar. Hanımlara yeterince takı, incik, boncuk öğrettiler. Artık biraz da aile üzerine dursunlar. Şiddet olmadan önce aileleri eğitsinler. Her aile, en az bir kaç ders evlilik ve iletişim derslerine mecburi katılsın.

6-Cinsel eğitimler verilsin. Hem evlenecek olanlara hem de evli çiftlere. En çok cinsel sorun görülen ülkelerden biriyiz. Evliliklerin yıkılmasında da en büyük etken cinsel problemler. Rum suresi 21. âyette Rabbimiz: “Birbirinizde sükun bulasınız, rahatlayasınız diye sizi çiftler halinde yarattık ve aranıza sevgi ve merhamet koyduk.” buyuruyor.

Birbirinde rahatlayamayan, çiftlerde öfke ve kırgınlık en üst seviyede oluyor. Cinsel hayatı iyi olan çiftler birbirlerinin hatalarını daha kolay affedebiliyorlar. Cinsellik bilgisi, kedilerden daha fazla olmayan, karı-kocanın evliliğinden ne hayır gelir? Hır gür birbirlerini tırmalayıp dururlar. Bu konuda mutlaka eğitimler verilmeli.

7- Aileye değer veren, manevi hayatı önemseyen yüzlerce sivil toplum kuruluşlarımız var. Onlara bağlı vakıf ve derneklerde aile konusundaki eğitimler artırılmalı. Kadın sığınma evleri açılmalı. Aile düşmanı derneklere karşı birlik olunmalı, cemaat farkına bakılmaksızın ortak çalışılmalar yapılmalı, projeler üretilmeli.

8-Ekonomik sorunlar yüzünden aileler dağılmasın, birbirlerini kırmasınlar, diye mutlaka işsizlik maaşı olmalı.

9-Alkol, uyuşturucu ve ruh hastalığı olan, karısına fiziksel şiddet uygulayan erkeklerin evliliği bitirilmeli ve devlet kadına ve çocuklarına bakmalı.

10-Eğitimler tek taraflı verilmemeli. Erkeğin kadına bağırması psikolojik şiddetse kadının kocasına bağırması da psikolojik şiddettir. Kadın da erkek de eğitim almalı, ayrımcılık yapılmamalı.

11-Kadınları kışkırtanlara fırsat verilmemeli.

12-Boşanmaya karar verenlere yardımcı olacak ücretsiz boşanma danışmanları olmalı. Avukatlara gitmeden onlara gidilmeli. Evlilik kurtarılacak gibi görünüyorsa çiftler yardımcı olacak kurumlara yönlendirilmeli; umutsuz vakaysa boşanmayı kazasız belasız, küfürsüz, şiddetsiz, iki tarafta rahatça atlatabilmeleri için yardımcı olunmalı.

Son olarak bu ülkede hep kadın olmanın zorlukları anlatıldı, hep kadınlar konuştu. Erkekleri hiç dinlemedik, erkek olmanın çok büyük bir avantaj olduğunu zannettik. Oysa erkek olmak da o kadar kolay değilmiş.

Erkek olmanın zorluklarını http://www.cocukaile.net/turkiyede-erkek-olmak  okuyabilirsiniz.

Eminim ki kendi çözümlerimizi uygularsak şiddetle baş etmekte zorlanan Avrupaya da örnek oluruz. Bize de bu yakışır.

Sema Maraşlı – Haber 7

Kadınlar için cemaatle namaz kılmanın incelikleri!

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yürüttüğü projeler sayesinde kadınlar camilere artık daha çok gidiyor. Farz namazlara iştirak ediyor. Ancak kadınlar cemaatle namaz kılmaya alışkın olmadığı için cemaate uyma konusunda bazı sıkıntılar yaşanabiliyor. Peki, nelere dikkat edilmeli?

Diyanet İşleri Başkanlığı, geçtiğimiz yıl kadınların camilerdeki yerini artırmak amacıyla birtakım projelere imza attı. Kadınları cuma namazına davet etti, ibadetlerini daha rahat yerine getirmeleri için mekân düzenlemesine gitti. Bazı şadırvanlar yeniden inşa edildi. Kadınlar camiye davet edildi ancak bu durum başka soruları beraberinde getirdi. Öyle ya kadınlar cemaatle namaz kılmaya alışkın değil. Oysa cemaate uymanın adapları var. Mesela cemaatle kılınan bir namaza sonradan yetişilirse ne yapılmalı, namaz nasıl tamamlanmalı, saf tutarken nelere dikkat edilmeli, en önemlisi de cami adabına dair bilinmeyenler…

Sorularla cemaatle namaz kılmanın usulü

Camiye ya da mescide girdiğinizde cemaat, farz kılıyorsa ne yapılmalı?

Farz namazına iştirak edilmesi gerekiyor. Eğer öğle namazının farzı kılınıyorsa siz de katılmalısınız. Selam verdikten sonra öğlenin ilk ve son sünnetini kılabilirsiniz. Yatsı için de aynı durum geçerli. Sadece sabah ve ikindi namazlarında eğer sünnete yetişemediyseniz farzdan sonra sünnet kılınmıyor. Bu nedenle kaçırmamaya özen gösterilmeli.

Cemaate, ikinci, üçüncü ya da dördüncü rekatta dahil olduysanız namazınızı nasıl tamamlamanız gerekiyor?

Namaza imamla beraber başlayamayan, imama sonradan uyan kimseye mesbuk deniyor. Mesbuk, kılamadığı rekât veya rekâtları şu şekilde tamamlamalı: Cemaat sağa dönüp ilk selamı verirken, siz selam vermiyorsunuz, oturuşunuzu bozmadan beklemeli, cemaat ikinci selam için sola döndüğünde ‘Allahu Ekber’ deyip ayağa kalkıp kalan rekatlarınızı tamamlamalısınız. Tek başına namaz kılarken ilk rekatta neler okunuyorsa, imam selam verdikten sonra kılınacak rekâtlarda da ona göre okuma yapılmalı. Sübhaneke, ardından Fatiha ve zammı sure okunarak eksik rekatlar tamamlanır ve selam verilir.

Cemaatle namaz kılınırken, Fatiha ve diğer surelere biz de içimizden okumalı mıyız yoksa imamın okumasını mı beklemeliyiz?

Hanefilere göre okumaya gerek yok. Çünkü “Uydum imama” diye niyet ediliyor. Sadece Sübhaneke, Ettehiyyatü, Salli Barik ve Rabbena duaları okunur.

Kadınlar nasıl saf tutmalı?

Kadınlar, erkeklerle arada en az bir saf boşluk bulunacak şekilde arkada saf tutmalı. Bu mesafede başka kimse olmamalı.

Cemaate rükuda dahil olduysanız, o rekatı kılmış olur musunuz?

Cemaatle namaza sonradan yetişmede, herhangi bir rekât için rükû yapılıp yapılmaması esas alınıyor. İmama rükûdan kalkmadan önce yetiştiyseniz en az bir defa ‘sübhane rabbiyel azim‘ demek o rekatın edası için yeterli. Yani o rekâta yetişmiş oluyorsunuz. İmam rükûdan kalktıktan sonra cemaate yetiştiyseniz, o rekâtı ya da rekatları namaz bitiminde tamamlamalısınız.

Kadınlar cuma namazına katılmalı mı?

Kadınların cuma namazı kılması farz değil. Ama cuma saati İslam dinine göre önemli ve çok değerli bir vakit. Duaların kabul edildiği, bütün müminlerin bir arada el açtığı bir an. Böyle bir zaman dilimine kalben ve fiziken iştirak etmeli, feyzinden nasiplenilmeli.

Cuma namazını kılmak isteyenler için…

Cuma namazına şu şekilde katılabilirsiniz. Öğle ezanını duyduktan sonra ilk sünnet kılınır. Dört rekat sünnete, “Cuma namazının sünnetine” diyerek niyet edilir (Tıpkı öğle namazının sünneti gibi kılınır). Hutbe dinlenir. Bitince cemaatle birlikte cuma namazının farzı kılınır. Son olarak da dört rekat son sünnet kılınır. Yine aynı şekilde niyet edilerek cuma namazı tamamlanır.

Cuma namazında hutbe okunurken neden konuşulmaz?

Cuma namazında imam hutbeye çıktığı andan cuma namazının bitimine kadar konuşulmaz. Peygamberimiz (sas), “Hatîb konuşmaya başlayınca susulur. Hatîb konuşurken yanındakine ‘sus’ demek hatalıdır. Namazda haram olan hutbede de haramdır.” buyuruyor.

***

Camide mutlaka sükunet korunmalı

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker, cami adabında sükûneti muhafaza etmenin önemine dikkat çekiyor: “Camide yüksek sesle muhabbet etmek hem ibadet edenleri rahatsız ediyor hem de cami adabına uyulmuyor. Bu adaba sadece kadınlar değil, erkekler de dikkat etmeli.

Çeker, cemaat adaplarından birinin safları düz tutmak olduğunu söylüyor. “Saflarınızı düz tutunuz. Zira safların düz olması namazın tamam olmasını sağlayan hususlardan biridir.” hadisini hatırlatıyor. Saf tutarken de bulunan safın önemini hadis-i şerifle açıklıyor: “Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf ilk saftır. Kadınların en çok sevap kazanacağı saf ise arka saftır.” Çeker, sadece kadınlardan meydana gelen bir cemaatte ise kadınların ilk safta yer almak için gayret etmeleri gerektiğini söylüyor.

Cemaatle namaz kılmak neden önemli?

Cemaatle namaz kılmanın önemi bir hadis-i şerifte şöyle açıklanıyor: “Kişinin cemaatle kıldığı namaz, evinde kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha faziletli. Bu fazilet şu şekilde gerçekleşir: Biriniz güzelce abdest alır, sırf namaz kılmak için camiye gelirse, camiye varıncaya kadar attığı her adım için bir sevap verilir, bir günahı silinir. Camiye girdiği zaman, namaz için beklediği sürece namaz kılıyormuş gibi sevap kazanır. Melekler bu kimseye dua eder. Kimseye eziyet etmediği ve abdesti bozulmadığı sürece ‘Allah’ım! Bu kulunu bağışla, ona merhamet et ve tövbesini kabul et’ diye dua ederler.

Fatma Turan / Zaman Gazetesi

Kadınlarda sanat, marifet ve iş hayatı olamaz mı?

– Kadınlar evlerinde kapalı kalmalı, dışarıyla bağlantısı olmamalımı? İslam’da kadınların sanat sahibi olması iş hayatında bulunması yasakmıdır? Kadınlar çalışarak eşlerine destek olamaz mı?

Bazı okuyucularımız, Risale-i Nur’da geçen ”Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.” “Cümlesini kadın açısından açıklar mısınız? Yani kadın san’at ve marifet açısından ne yapmalıdır” diye soruyor.

Öncelikle şu hususu ayıralım: Kadının sanat yapması ve marifet elde etmesi ayrı bir husustur; bu hedefe ulaşırken edebini ve iffetini çiğnemesi veya çiğnetmesi ayrı bir husustur. Hiç şüphesiz kadın, edebiyle ve iffetiyle san’at ve marifete katkı verebilir ve vermelidir.

Esefle belirtelim ki, kadın konusu beşer tarihinde bilerek veya bilmeyerek hep yanlış mecrâlara çekilmiş ve sû-i istimâle uğramış konuların başında yer almıştır. Asrımıza geldiğimizde, eşitlik ve ekonomik bağımsızlık söylemleri içerisinde kadının dikkati tamamen yuvası dışına çekilmek istenmiş; moda, görenek, çağdaşlık, güzellik, san’at, meslek, eğitim… vs. gibi hep büyülü kavramlar öne sürülerek; ar, namus, iffet, hayâ, şefkat, sevgi ve fedâkârlık gibi kadının fıtratından olan asıl mânevî değerleri âdetâ yok sayılmış ve bunda maalesef başarılı da olunmuştur.

– Kadının yaratılışını güzelleştiren namus, iffet, edep, haya, şefkat, merhamet, sevgi ve fedakârlık duyguları ile çatışmadan, hatta bu duyguları pekiştirecek şekilde san’at yapılamaz mı, marifet elde edilemez mi, eğitim alınamaz mı?

Pekâlâ mümkündür! Fakat gelin görün ki, ısrarla İslâmiyet’in kadınları her meselede evde hapsettiği ithamları geliştirilmiş, sahabe döneminin çalışan, üreten, savaşa katılan, sağlık hizmetleri veren ve insanın bulunduğu her yerde bulunan; ama iffetiyle, haysiyetiyle, kişiliğiyle, hayâsıyla bir nâmus âbidesi kesilen başımızın tâcı ashab kadınları görmezden gelinmiştir.

Kadın şefkat kahramanıdır. Evinin, yuvasının, çocuklarının kişilikli bir “toplum çekirdeği” olması tamamen kadının mahâretli ellerinin, müşfik gönlünün, sevgi dolu yüreğinin ve fedâkâr sinesinin, yuvasını kahramanca benimsemesi ve ana şefkatiyle kucaklaması ile mümkündür.

Ana şefkati, ev sakinlerinin vazgeçemediği en yüksek değerlerdendir ve hiçbir şeye fedâ edilemez. İnsan fıtratının yaklaşımı budur. Kur’ân’ın tercihi bu yöndedir ve Peygamber Efendimiz (asm) Cenneti kadının ayakları altına bunun için, yani “örnek ana” sıfatı için koymuştur.

– Kadın çalışmaz mı? Kadın üretmez mi? Kadının ekonomiye katkısı olamaz mı? Kadın toplum hizmeti yapamaz mı? Kadın eğitim alamaz mı? Kadın sanat yapamaz mı? Kadın yuvasının dışına çıkamaz mı?

Kadın elbette çalışır, üretir, toplum hizmeti yapar; bunun için evinin dışına fiilî olarak çıkmasında dinî bir sakınca da olamaz. Ama yukarıda ifade ettiğimiz şeyin altını muhakkak çizmeliyiz: Çalışmak ile iffetsizlik, san’at ile edepsizlik, marifet ile hayasızlık aynı şeyler değildir!

İslâmiyet’in üzerinde titrediği iffet, nâmus, ar, hayâ, edep, nezâket, terbiye, haysiyet, şefkat ve kadınlık onuru hiçbir şey için yok sayılamaz. Olmasa da olur denilemez. Önce iş ya da san’at veya marifet tercihi yapılamaz.

Bir takım kavramları kaos haline getirerek, bâtılı hak görüntüsüyle takdim ederek; yani açık söyleyelim,—sizleri tenzih ediyorum—özgürlüğü savunurken iffetsizliğin reklâmını yaparak, bir malı tanıtırken kadının onurunu çiğneyerek, haysiyetini ayaklar altına alarak ve buna da meslek veya san’at diyerek, çalışmayı ve üretici olmayı överken ar ve hayâ damarlarını çatlatırcasına kadını kem gözlerin esiri yaparak ve kadını dışarıya mahkûm ederek; yani İslâmiyet’in temel değerleriyle savaşarak “kadın” adına bir şeyler kazandıklarını zannedenler yanılmaktadırlar.

Çünkü özgürlük İslâm’ın malıdır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, hürriyet imanın en has özelliğidir. Çalışmak ve üretmek İslâm’ın malıdır. Görgü ve nezâket İslâm’ın malıdır. Saygı ve onur İslâm’ın malıdır. San’at, güzellik ve estetik İslâm’ın malıdır. Topluma hizmet etmek İslâm’ın malıdır. İnsanlığın yararına her türlü marifet, eğitim, meslek ve san’atlar İslâm’ın malıdır ve himâyesindedir.

Kimse İslâmiyet’e bu değerleri ders veremez. Fakat herkes İslâmiyet’in hassas olduğu terbiye, şefkat, ar, hayâ, nâmus ve iffet değerlerine de İslâmiyet’in titizliği ölçüsünde sahip çıkmak zorundadır. Aksi takdirde kaybeden insanlık olacaktır.

Nitekim Bedîüzzaman Hazretleri’nin veciz ifadesinde bu husus, “Kadınlar yuvalarından çıkıp, beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli” şeklinde ifadesini bulmuştur.

Bu cümlede Bediüzzaman “yuva” lâfzıyla, mücerret “iffet ve nâmus”un kadın için ve insanlık için “olmazsa olmaz bir mânevî değer” olduğunu hatırlatıyor.

Yoksa kadının san’at ve marifet yapamayacağını değil!

Süleyman KÖSMENE