Etiket arşivi: kuran

Kur’an’da 6666 Ayet mi var?

14 asır evvel nazil olan ve hükmü ebede kadar sürecek olan Kur’an-ı Azimüşşan, tertibi cihetiyle de hususi bir şekil taşır. 30 cüz, 120 hizb, 114 sûre, 6666 ayet ve 300620 harften mürekkeb bir Ezeli hitap

Yukarıda ifade ettiğimiz ve garip bir nokta olan Kur’an’ın 6666 ayet oluşu, çoğumuz tarafından malum olan bir ifadedir. Ancak garipliğine garabet katmış olan bir nokta şudur ki: Elimizdeki Mushaf’ın 114 suresindeki ayet sayısına baktığımızda farklı bir manzara ile karşılaşırız.

Şöyle ki: Kuran’ın 114 suresindeki ayetlerin toplamı 6236 ayettir. Buna 113 adet (tevbe suresi hariç) sure başlarındaki besmeleleri eklerseniz, 6349 rakamı ortaya çıkar. Ancak bu güne kadar bildiğimiz ve asırlardır rivayetlerle gelen Kuran’ın ayetlerinin adedinin 6666 olduğudur. Hatta Üstad Bediüzzaman da, Nur Külliyatının müteaddit yerlerinde 6666 olduğuna dair ifadelerde bulunur.

Asrının alimlerinden İmam İbn-i Huzeyme, “En-Nasih vel Mensuh” isimli kitabında , “Kuran’ın i’caz-ı adediyeti” bahsini işlerken bu 6666 mevzuunu şöyle şerheder

Va’d ayetleri: 1000

Vaid ayetleri: 1000

Emir ayetleri: 1000

Nehy ayetleri: 1000

Haber ve kasas ayetleri: 1000

Misal ve ibret ayetleri: 1000

Ahkâm ayetleri: 500

Dua ve tesbih ayetleri: 100

Nasih ve Mensuh ayetleri: 66

Toplam: 6666

Bu durumda, bir ayet hem dua ve tesbih ayeti hükmünü taşırken, aynı zamanda da misal ve ibret ayeti olabiliyor Bir anda iki hali taşıyan ayetle ayetlerin adedi 6666’ya tamamlanmış oluyor.

Kaynak: Nur The Light

6 Yaşında Hafız Oldu

Zeynep Sude, henüz 6 yaşında. 4,5 yaşında Kur’an’ı öğrenen Zeynep Sude, 1,5 yılda hafız olmayı başardı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Hafızlık Tespit Sınavı’na giren Zeynep Sude, imtihanı yapan amcalarını hem şaşırttı hem ağlattı. Küçük kızın hocası Müberra Akpınar, oyunlar oynayarak, Kur’an’ı sevdirerek hafızlık yaptıklarını söyledi.

Gaziantep’te 6 yaşında hafız olmayı başaran Zeynep Sude Aydoğan, eşine az rastlanır bir başarıya imza attı. 4,5 yaşında Kur’an’ı okumaya başlayan ve 1,5 senede hıfzeden küçük kız, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği Hafızlık Tespit Sınavı sonrasında da tacını taktı.

Kısa bir sürede Kur’an’ı ezberleyerek dikkatleri üzerine çeken Aydoğan’a, süreç içerisinde ailesi ve hocaları tarafından büyük destek verildi. Çocuk olduğu unutulmadan, gerektiğinde oyunlar oynayarak hafız olan küçük kız, mahcup bir şekilde ‘Allah hafız olanlara sevap yazıyor‘ diyerek, sıkılmadan, severek hafızlığını tamamladığını belirtiyor.

Zeynep Sude Aydoğan’ın ezber kabiliyetinin olduğu ilk olarak ailesi tarafından fark edildi. Hafızlık eğitimi veren eğitmenlerle de irtibata geçilerek, Aydoğan’ın bu yeteneğinin geliştirilmesine yardımcı olundu. 4,5 yaşında Kur’an’ı okumaya başlayan Zeynep Sude, 6 aylık bir sürede de ezber yapmaya başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da yapılan değişiklikle, Kur’an kurslarına yaş sınırlaması getiren düzenlemenin yürürlükten kaldırılması küçük kızın hafızlığının önündeki engelleri kaldırdı. Böylelikle Şehitkamil Müftülüğü’ne bağlı Mahmudiye Kur’an Kursu’na da kayıt oldu. 6 yaşında Hafızlık Tespit Sınavı’na giren Zeynep Sude, komisyon üyelerini hem şaşırttı hem de ağlattı.

6 yaşında hafız olmayı başaran Zeynep Sude’nin ailesi kadar eğitmenleri de büyük bir sevinç yaşadı. Mahmudiye Kur’an Kursu Müdürü Muammer Özbek, gözlerini yaşartan bu gelişme karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor. 6 yaşındaki bir çocuğun bu başarıyı göstererek iyi bir örnek teşkil ettiğine dikkat çeken Özbek, başarı hikâyesinin nasıl meydana geldiğini şöyle anlatıyor:

Zeynep Sude’ye hafızlığın klasik metotlarını uyguladık. Önce ham sayfaları ezberledi. Her gün aksatmadan bunu sürdürdü. Verilen derse evde de ailesinin desteğiyle devam etti. Kızımıza, hem oyun oynatarak hem de Kur’an’ı sevdirerek hafızlığı benimsettik. Ailesi ve bizler de zaman zaman hediyelerle onu taltif ederek kendisine güvenmesini sağladık. Allah’a çok şükür sonunda hafız olmayı başardı. İnanıyorum ki, Zeynep Sude gibi nice kabiliyetli, istidatlı kızlarımız vardır. Artık yaş sınırı da kalktı. Hafızlığın ikmali konusunda onlara da destek olmalıyız.

Zeynep Sude’nin hafızlık eğitiminde en büyük desteği verenlerden biri de yanı başından ayrılmayan Kur’an kursu öğreticisi Müberra Akpınar. Zeynep Sude’nin 5 yaşına geldiğinde Kur’an’ı artık seri bir şekilde okuduğunu anlatan Akpınar, “Gerektiği zaman oyun parklarına götürdük. Kur’an’ı zorla değil, sevdirerek öğrettik.” ifadelerini kullanıyor.

6 yaşındaki Zeynep Sude ise mahcup bir tavırla, hafızlık tacı giymekten duyduğu mutluluğu dile getirerek, “Allah, hafız olanlara sevap yazıyor. Ben de sıkılmadan severek hafızlığımı bitirdim.” diye konuşuyor.

İlkay Göçmen / Zaman Gazetesi

Risale-i Nur Kur’an’a bağlıdır

Bir ilmin şer’î olabilmesi için Kur’ân ve Hadise dayanması gerekir. Eğer bir ilim, Kur’ân ve Hadis’in anlamını, mahiyetini, derinliğini açıklayıp izah ediyorsa, onların bir çeşit tefsiri olması yönüyle O ilim şer’î bir ilim dalı sayılır.

Söz gelimi; amelî cihetten mezhep imamlarının görüşleri, Kur’an ve Hadis’i tefsir ve izah ettikleri cihetle şer’îdir.

İtikadî ve imanî yönüyle de, Din usûlü, müsbet Kelam ve Tasavvuf, Kur’ân ve Hadis’in bu yönünü açıklamaktadır.

Bu ilimlerin şer’î olabilmeleri; Kur’ana ve Hadise muhalif olmamalarına bağlıdır. Onlara gölge ve perde olmamalıdırlar.

Tasavvuf ilmi, Kur’ân ve Hadis’in beyan ettiği imanî hakikatlerin gelişip kök salması gibi temel görevi kendisine gaye edinmesi ve tarikatı, şeriata hizmetkâr görmesi gerekir.

Bu noktada Risale-i Nur’a bakacak olursak; doğrudan doğruya Kur’ân-ı Azimüşşa’nın mânevî icazından gelen bir Kur’ân tefsiridir.

Kur’ânı kendisine Üstad olarak kabul etmiş ve bütün gayretini Kur’âna, O’nun ve Hadis’in imanî hakikatlerinin şerh, izah, ispat ve anlaşılmasına teksif etmiştir. Bu yönüyle müspet olan Kelam ve Tasavvuf ilminde bir tecdit ve yenilenmeye öncülük etmiştir.

Felsefeyi asla bir meslek olarak görmemiş, aksine menfi felsefeyi Kur’ân karşısında bir düşman olarak görmüştür. Bundandır ki, Kur’ân hazinesinden aldığı mânevî delil ve ilaçlarla, felsefeden gelen şüphe, tereddüt ve olumsuz yönlendirmelere karşı durarak mücadele etmiştir.

Bediüzzaman, eserlerinin hiçbir yerinde ehl-i sünnetin muhakkik âlimleri tarafından tespit edilen düsturlara muhalefet etmemiştir. Kendi mesleğini nazara verirken bu hakikati Bediüzaman Hazretleri şöyle ifade eder:

“Bütün bildiği ulûm-u mütenevviayı Kur’ân’ın fehmine ve hakikatlerinin ispatına basamaklar yaparak hedefini ve gaye-i ilmiyesini ve netice-i hayatını yalnız Kur’ân bildi. Ve Kur’ân’ın i’câz-ı mânevîsi ona rehber ve mürşid ve üstad oldu.”(1)

Bir başka ifadesi de şöyledir:

“Risaletü’n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur’ân’dan başka me’hazı yok, Kur’ân’dan başka üstadı yok, Kur’ân’dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhemdir ve semâ-i Kur’âniden ve âyâtının nücûmundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor. “ (2)

Üstad Hazretlerinin; “Kur’ân’dan başka mercii yoktur” ve “Ne şarkın ulûmundan ve ne de garbın fünûnundan alınmamıştır.”gibi ifadeleri ne anlama gelmektedir?

Risale-i Nur, şarkın ulûmundan, yani kelam ve tasavvuftan alınmadığı gibi; garbın fünûnundan , yani felsefeden de alınmamıştır. Doğrudan doğruya Kur’ânın mânevî i’câzından gelen ve ilham eseri olan bir Kur’ân tefsiridir.

Kelam ve Tasavvuf’ta tecdit yapmış, felsefeyi de çürüterek Kur’ânî bir tarz ve metotla ilim içinde hakikate bir yol açmıştır. Yüksek ve mânevî bir tefsirdir.

Risale-i Nur, bu asrın ihtiyacına göre yazılmış, yeni ve bağımsız bir üslupla kaleme alınmış, zâhir ve bâtın ilimlerini içinde yoğurmuş bir tefsirdir.

Tasavvuftaki imkân âleminin keşfinden sonra vücut âlemini keşfetmeye karşılık; Risale-i Nur, imkân ve vücut âlemini birlikte ders vermektedir. Yani, her bir eserde bütün eserleri, her bir fiilde bütün fiilleri, her bir isimde bütün isimleri gösterir. Böylece tasavvufun en son mertebesinde elde edilmesi mümkün olan keşfiyat ve hakikatleri, ilk derste vererek akıl ile kalbi birleştirir.

Tasavvuf ve Kelamı, asrın anlayışına göre açıklamış ve Kur’âna bağlamıştır. Asrın müceddidi olması sebebiyle, tecdit yaparak Kur’ânın rotasına oturtmuştur. Böylece, imanî ve İslâmî hakikatler noktasında kelam ilmine, keşfiyat noktasında da tasavvuf ilmine ihtiyaç bırakmamıştır.

Risale-i Nur, batıl fikirlerini nazara vermeden felsefeyi de çürütmüştür.

Öyle ise; Risale-i Nurdaki hakikat ilmi, Kur’âna dayandığı ve Kur’anın bir tefsiri olduğu cihetle bir şer’î ilimdir. Bu ilmi okuyup gerçek anlamda elde edenler de, Kur’ân ve Hadisi anlamaya muvaffak olması cihetiyle büyük bir hazinenin anahtarını elde etmiş sayılırlar.

Ancak şu hususa dikkat etmek gerekir. O da, Risale-i Nurların bir tefsir niyetiyle okunması ve okurken de, “Bediüzzaman ne diyor?”diye değil, “Kur’ân ne diyor?”diye bakması ve anlatılanları Kur’ân ve Hadisin içinde görmesidir. Aksi takdirde, ayrı bir tasnif ve telif hükmüne geçer ki, bu da kudsî malumat olma özelliğini kaybettirir.

Üstad Bediüzzaman da şeriat kitaplarını okuyanların, Kur’ânın ne dediğini anlamak gayesiyle okunması gerektiğini, yoksa o âlimin ne dediğini anlamak niyetiyle okunmaması gerektiğini belirtir:

“şeriat kitapları, birer şeffaf cam mâhiyetinde olmak lâzım gelirken, mürur-u zamanla, mukallitlerin hatâsı yüzünden paslanıp hicap olmuşlardır. Evet bu kitaplar, Kur’ân’a tefsir olmak lâzımken, başlı başına tasnifat hükmüne geçmişlerdir.”(3)

Bir örnekle tezini pekiştirmektedir:

“Yahut, tedricî bir terbiye-i mahsusayla kütüb-ü şeriatı şeffaf birer tefsir suretine çevirip, içinde Kur’ân’ı göstermektir: Selef-i Müçtehidînin kitapları gibi, Muvatta, Fıkh-ı Ekber gibi. Meselâ, bir adam İbni Hacer’e nazar ettiği vakit, Kur’ân’ı anlamak ve Kur’ân’ın ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmeli. Yoksa İbni Hacer’in ne dediğini anlamak maksadıyla değil.”(4)

Müellifin ortaya koyduğu bu kural, elbette Risale-i Nur için de geçerlidir.

İsmail Aksoy

Dipnotlar:
1. Şualar, Birinci Şua, Yirmi birinci âyet.
2. Şualar, Birinci Şuâ, Yirmi dördüncü âyet, 612
3. Sünuhat, Kur´an´ın Hakimiyet-i Mutlakası, 45
4. Sünuhat, Kur´an´ın Hakimiyet-i Mutlakası,45

Çocuklar hem Kur’an-ı Kerim öğrenecek hem tatili yapacak

Yaz Kur’an kursları, 18 Haziran’da başlıyor. Her yaştan öğrencinin katılabileceği kurslarda, günde 3 saat Kur’an-ı Kerim, ibadet, siyer ve ahlak gibi dinî içerikli eğitim verilirken aynı zamanda sosyal ve kültürel etkinlikler de gerçekleştirilecek. Ayrıca her ilde en az bir cami veya Kur’an kursu, engelli öğrencilere göre dizayn edilecek.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen yaz Kur’an kursları, 18 Haziran’da ders başı yapıyor. Hafta içi her gün her yaştan öğrencinin katılabileceği kurslarda, günde 3 saat eğitim yapılacak. Kur’an-ı Kerim, ibadet, siyer ve ahlak gibi dinî içerikli dersler verilecek. Ayrıca sosyal ve kültürel etkinlikler de gerçekleştirilecek. Yaz kurslarında Kur’an-ı Kerim ve dinî bilgiler dışında Kur’an kurslarını tanıtmak, Kur’an öğretimini yaygınlaştırmak ve verimliliği artırmak amacıyla eğitsel, dinî, sosyal ve kültürel etkinlikler de düzenlenebilecek. Kurs dışında yapılacak faaliyetler için ilgili müftünün teklifi ve mülki amirin onayı yeterli olacak.

Diyanet İşleri Başkanlığı, yaz kurslarına katılan çocukların çeşitli eğlencelerle, güzel vakit geçirerek tatil havasında Kur’an öğrenmelerini sağlamak, sporu sevdirmek ve boş vakitlerini spor yaparak değerlendirmelerini sağlamak amacıyla Gençlik ve Spor Bakanlığı ile bir de protokol imzaladı. 7-18 yaş aralığındaki öğrencileri kapsayacak etkinliklerde çocuklara basketbol, güreş, masa tenisi, badminton, taekwondo, judo, wushu, karate gibi spor dalları öğretilecek. Bu kurslar, her ilin spor imkânları ölçüsünde gerçekleştirilecek.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yaz kurslarına katılacak öğrencilere dağıtılmak üzere çeşitli kitaplar da hazırlandı. Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da ücretsiz olarak öğrencilere ulaştırılacak kitaplar arasında “Elif-Bâ“, “Dinimizi Öğreniyorum” serisi ve “İnteraktif CD Destekli Tecvidli Kur’an-ı Kerim Elif-Bâ“sı da yer alıyor. Kurslarda eğitim, günlük 3 saat olacak. Eğitim-öğretim saatleri, mahalli şartlar, öğretici, öğrenci ve velilerin talepleri doğrultusunda il müftülükleri tarafından da düzenlenebilecek. Müftülükler, ihtiyaç olması halinde, aynı kurs ve camide farklı saatlerde (sabah-öğleden sonra) kurs düzenleyebilecek.

Engelli öğrencilere özel ders verilecek

Yaz Kur’an kurslarında engelli öğrenciler de unutulmadı. Her ilde en az bir cami veya Kur’an kursu, engelli öğrencilere göre dizayn edilecek. Engelli öğrencilere ders verecek görevliler de yaz Kur’an kursları öncesi bu amaçla düzenlenmiş hizmet içi eğitim kursuna katılanlardan veya Braille alfabesini okumayı ve işaret dilini kullanmayı bilen öğreticilerden seçilecek.

İlyas Koç / Zaman Gazetesi

Kur’an kursları ve en hayırlı insan olma fırsatı

Önce Kur’an kurslarının başladığı şu özel ve güzel günlerde bir hadis-i şerifteki en hayırlı insan olma tarifini okuyalım, sonra hayırlı hane tarifine bakabiliriz..

Aleyhissalatü ves’selam Efendimiz buyuruyor ki:

-Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir!

Evet, tartışılmayan bir en hayırlı insan tarifidir bu. Kur’an’ı önce öğrenen, sonra da öğreten insan en hayırlı insan.

Birazcık düşündüğümüzde görüyoruz ki, hadis-i şerifin haber verdiği en hayırlı insan olmak hiç de zor değildir. Özellikle bu yaz tatili, en hayırlı insan olmak için tam bir fırsattır. Yeter ki bu kararı verin, yavrunuzu Kur’an kursuna gönderin, siz de tam öğrenemediğiniz Kur’an’ı yeterince öğrenmeye niyetlenin.

İsterseniz en hayırlı insan tarifini “Kur’an’ı öğrenen ve öğreten” diye veren Efendimiz (sas) Hazretleri’nden bir de hayırlı hane tarifini okuyalım. Hayırlı hane nasıl olurmuş bir de onu görelim. Buyuruyor ki:

-Hayırlı hane de, içinde Kur’an okunan hanedir! Melekler, içinde Kur’an okunan haneye hayırlı misafirler olarak üşüşürler, şeytanlar da o haneden şerli işgalciler olarak kaçışırlar!.

Evet, içinde Kur’an okunan haneye semadan melekler üşüşürler, şeytanlar da o haneden şerli işgalciler olarak kaçışırlar. Çünkü, meleklerin üşüştüğü evde hep hayır olur, bereket olur, huzur olur. Şeytanlara ise artık o haneden kaçışmak düşer, barınamazlar içinde Kur’an okunan hayırlı ve huzurlu hanede..

Burada Kur’an’ı öğrenme sırasındaki bir özel ve güzel farka da işarette bulunalım izin verirseniz.

Böyle hayırlı hanede Kur’an’ı önceden öğrenmiş yanlışsız okuyanlarla, yeni öğrenmeye başlayan yanlışlı okuyan öğrenciler de bulunabilirler. Yanlışsız okuyanlara harf başına onar sevap verilirken, yanlışsız okumak için emek verip gayret gösteren acemilere de harf başına iki misli fazla yirmişer sevap verilir. Yanlışsız okumak için çektikleri zahmet, gösterdikleri sebat ve azimden dolayı sevabın ikiye katlanması söz konusu olur.

Bu sebeple Kur’an okumaya yeni başlayanlar yanlış okuyoruz diye üzülmemeli, aksine yanlışsız okumak için çaba sarf ettiklerinden dolayı iki misli fazla sevap aldıklarını düşünerek okumaya daha çok şevk ve heyecanla devam etmeliler. Bu fark fark edilmeli, yanlışlı okuyanlar okuma şevklerini kırmamalı, daha çok sevap alıyorum diyerek okuma azimlerini artırıp ısrarla okumaya devam etmeliler..

İyi anlaşılması gereken diğer gerçek de, içinde Kur’an okunan böyle hayırlı haneye meleklerin kuşlar gibi semadan inerek, okunan Kur’an’ı huşu içinde dinlemeye devam etme olayı. Tıpkı büyük sahabi Üseyd bin Hudayr’in evine gelerek dinledikleri gibi.

Siyerde geçtiği üzere Medine’deki evinde gece Kur’an okumaya başlayan Üseyd bin Hudayr, bu sırada avludaki atının bir şeyler görüp de ürkmüş gibi acayip sesler çıkarıp kişnemeye başladığını duyar.

Bu ata neler oluyor, diye okumayı kesip de dışarı çıkıp baktığında, evin her tarafında kanatlarını kısmış sakince dinleyen ışıktan kuşların hemen göklere yukarı uçuşup gittiğini görür. Sabah erkenden mescide giderek gördüklerini Efendimiz (sas ) Hazretleri’ne anlatır. Efendimiz’in açıklaması şöyle olur:

-Biliyor musun Üseyd o göklere yukarı uçuşup giden nurdan parıltıların neler olduğunu?

Onlar evinde okuduğun Kur’an’ı dinlemek için semadan inip gelen meleklerdi. Unutmayın der, içinde Kur’an okunan eve melekler dinleyici olarak gelirler. Eğer okumayı sabaha kadar sürdürseydin, onlar da sabaha kadar seni dinlemeyi sürdürürlerdi!.

– Ne dersiniz, hissemiz ne kadardır bu en hayırlı insan ve hayırlı hane sahibi olma tarifinden bu Kur’an okuma mevsiminde? Kendimizi en hayırlı insan, evimizi de meleklerin ziyaret edeceği hayırlı hane durumuna getirme niyetimiz söz konusu mu şu Kur’an öğrenme devresinde?

-Çocuklarımızı Kur’an kursuna göndererek hayat boyunca okuyacakları namaz sûrelerini ezberleme fırsatını kaçırmamaya dikkat ediyor muyuz? Onlar okumayı öğrenirken biz de onlara eşlik ediyor, ailecek hayırlı insan olma yarışına giriyor muyuz bu yaz tatilinde? Böyle en hayırlı insan olma niyet ve azmimiz söz konusu mu Kur’an kurslarının hizmete başladığı şu tatil fırsatında? Bu konu düşünmeye değer mi?

Ahmed Şahin/Zaman