Etiket arşivi: kuran

Gel Sungur kardaşım gel!

Bir çınar gitti.

Hem de koca bir çınar.

Üstad’ı sanki bir kez daha uğurluyoruz.

Bir kez daha Resulullah’a bir komşu gönderiyor gibiyiz.

İpek Palas oteli 27 numaralı odanın bir benzeri var Sema hastanesinde.

Koridorlarda sanki manevi bir ses “gel kardaşım” diyor.

Sungur! Yanıma gel”.

Vazifeni ifa ettin yanıma gel” diyor adeta.

Evet, Sema hastanesinde sanki vize işlemlerini yapıyor Sungur ağabey.

Resulullah’a (asm) gidiyor Sungur ağabey.

Elli yıldır hasreti ile yandığı Üstadına gidiyor.

Herkeste buruk bir bekleyiş var.

Keşke ölmeseydi, keşke hayatta kalıp Kur’an ve iman hizmetlerine sıkılmadan, yorulmadan devam etseydi.

Bu bir firak hüznü değildi.

Bu vuslat özlemi de değildi.

Çünkü biliyorlar ki bir terhis tezkeresidir ölüm.

Bir bahar nevruzudur.

En sevgiliye varmaktır ölüm.

Peki neydi buruk bekleyiş?

İman ve Kur’an hizmetlerindeki ağır yükü acaba Sungur ağabeyden sonra biz taşıyabilecek miyiz” endişesidir.

O ağır yükün altından belimizi doğrultabilecek miyiz” derdidir.

Onun fedakârlığını biz yapabilecek miyiz” hissidir bu bekleyiş.

Madem derdimiz kudsi ve madem hizmeti en birinci gaye yapmışız.

Gelin hep beraber bir olalım.

Gelin Fatih camisinde omuzdan omuza Sungur ağabeyimizi Eyyüb’e taşıyalım.

Kimse aramıza girmesin.

Kimse nefsimizi alevlendirmesin.

Zira biliyoruz ki; nefis cümleden ednâ, vazife cümleden âlâ!

Vazifemizi yapalım, bayrağı biz alalım artık.

Sungur yok belki ama aramızda yeni Sungurlar çıksın.

Yeni Hulusiler, yeni Bayramlar yeni Tahiriler çıksın içimizden.

Onlar da vefat edince;

Üstad: “gel kardaşım sen de gel desin.”

Biiznillah…

 

Ömer Çelebi

Kur’an ve Olaylar

Kur’an bir olaylar mecmuasıdır, insanı insanlık serüveninin çeşitli basamaklarında dolaştıran bir vakalar zinciri.

Kur’an çok özel olaylar seçmiştir, temsili olaylar ortaya koymuştur. İnsanı değiştiren olayları Allah özellikle seçmiştir.

Nuh tufanı bir olaydır, Hz Yusuf’un Züleyha ile macerası bir olaydır, Hz Âdem’in cennetteki macerası bir olaydır.

Allah kitabını gönderirken levh-i kalemde olayları, kâinat kurulduğundan beri devam ede gelen olayları ve insanları seçmiştir, gereksiz olaylar almamış, gereksiz kişiler seçmemiştir.

Bu anlatı sanatının önemli öğelerinden biridir. Olayın ve şahsın temsili niteliğinin ve eğitici yanının iyi tespit edilmesi.

Romanın bir cihette atası Kur’an’dır. Çünkü romancılar da özellikle bazı olayları seçerler. Bediüzzaman bu olaylara çekirdek vaka der. Hz Âdem’in cennetten dışarı çıkarılması bütün hayatını ve bütün insanlığın hayatını yapan bir olaydır.

Cennete girmek bundan sonra insanın gayelerinden biri olmuştur.

Tövbe İle Cennete Ulaşmak

İnsan her gün günahları ile gündelik cennetinden kovulur, tövbe ile kovulduğu cennete tekrar girer. Bütün peygamberler, gönderildikleri insanlara rehber durumundadırlar. Çünkü insan müptela olduğu günahlardan ancak bir ikaz edici vasıtası ile kurtulabilir. Günah bir olaydır, ruhumuzun temiz çamaşırlarını kirletir, sonra onu tevbe ile yıkarız. Günahtan kaçmak hayatın bir esasıdır. Bu yüzden Allah ne kadar mantıklı bir şekilde der ki “siz günah işlemeseniz bir günah işleyen kavim getiririm.” Günah işleyip tövbe etmemek çok tehlikeli bir durum?

Dayak yer annemizin kucağına koşarız, sevilip okşanınca yine kabahatler işleriz. Yine dayak yer yine annemizin kucağına koşarız. Artık benim annem yok kimin kucağına koşayım.

Kur’an ve olaylar diye bir kitap yazmak gerekir.

O olayları bir anlatı metnini yorumlar gibi yorumlamak, Kur’an edebiyatı ortaya çıkarmak…

Bunu yüzlerce yıldır yapamamışız. Onu sadece Fatiha ve Yasin ile sınırlamışız. Her ayete faziletler yüklemek güzel. Çünkü insanlar da çocuklar gibidir, şeker vermeyince anneye koşmazlar. Bana göre ayetlere makasıd yüklemek bir yerde hakikatten ziyade şekere koşmaktır. Bu yüzden Bediüzzaman eserlerinde böyle makasıd-ı teşvikiyeyi kullanmamış. Ayetin metnini nazara vermiş.

İnsanın nutfeden yaratılması büyük bir olay, bütün olaylar onun üzerine kurulmuş.

Kâinatın çekirdeği bir vak’a! Bütün olaylar onun santralından doğmuştur. Nutfeden halk edilmek bütün olayların zincir ile bağlandığı bir merkezî nokta.

Kabir bir mekân hem bir olay.

Mekân ile olay o kadar iç içe ki, kabri düşündüren ve ona göre hareket ettiren bir öğreti, kabirdeki olayları nazara veren bir eğitim. Nutfe ve kabir, bir büyük olaylar zincirinin iki başı. Olaylar ne kadar harika bir seçimle yapılmış, bir olayda bir yanlış her şeyi yıkar götürür.

Dünyanın altı günde yaratılması.

İnsan aklının muhayyilesinin anlamakta zorlandığı bir yapım süresi, bir mimari. Nasıl bir gün altı gün yüzyıllar mı bin yıllar mı, mimarı altı günün tasarımını ve programını nasıl tertib etmiş?.

Nesnelerin İdaresi Kolaydır

Evine kimleri getirip götüreceğini, ne tür olaylarla kahramanlarını karşılaştırıp, olayların doğurduğu olayları nasıl idare edeceğini bilmek! Nesnelerin idaresi kolaydır. Koltuğu şuraya, masayı şuraya, lamba tavanda olsun.

Ya olaylar hangi olayı nereye, hangi olayları nereye, sonsuz olayları nereye, olayları birbirine harmanlama, harmanın idaresi.

Akla zarar bir ayrıntı. Allah bu işte.. Hani o secde edilen Allah. İlmi sonsuz olan Allah!

Bağlarda Dolaşan Bir Kelebek

Beni kimsecikler anlamaz zaten, sen öp seccadem, demiş Necip Fazıl.

O kafa nasıl anlaşılsın?

Bediüzzaman, Necip Fazıl geliyor diye bir sandalye istemiş ve onu sandalyeye oturtmuş. Dalaletin insanları boğduğu dönemde iki büyük insan, ben büyüklüklerini kıyaslamıyorum, ben ki küçük bir kelebeğim, onları tartmak benim neyime. Bağlarında dolaşsam bana yeter.

Rüzgârların esmesi, nasıl bir olay? Tasrifü’r-riyaha diyor. Çünkü o kadar sayısız, sayılmaz olaylar doğar ki rüzgârların esmesinden, şairler sadece onu düşünmüşler.

Ama Nabi o rüzgâra Nebiyy-i Zişanın mektubunu yüklemiş:

Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i harameyne

Ta’zimimi arzet o resul ü sakaleyne.

Fuzuli o rüzgâra garipliğini yüklemiş:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı.

İnsanın kalbi ile Allah arasındaki telefon diplomasisi, şairlerin kalbine gelen ilhamlar, âlimlerin kalbine gelen manalar, mimarların kalbine gelen tasarımlar…

Neden Düşünmeye Zaman Ayırmıyoruz?

Rodin düşünen adam heykelini neden düşündü, nerden aklına geldi?

Herhalde en az yaptığımız işe bir heykel ile tepkisini gösterdi.

Orhan Veli düşünmeden kaçar:

Düşünme! Arzu et, bak böcekler de öyle yapıyor

Der.

Namık Kemal,

Yüksel ki yerin bu yer değildir, dünyaya gelmek hüner değildir

Der. İnsan ancak düşünerek yükselir.

Bediüzzaman: Ey insan düşün, sen alâ külli hal öleceksin.

Bu ölümden korkmak için değil düşünerek yaşamak için ölüm gelmeden düşünmen gereken şeyleri düşün demektir. Yoksa ölüme hapsedilmiş bir düşünmek değil.

Bu olaylarından içinden çıkılmaz. Bütün bu olaylar üstünde ilahi nazar ve ahizenin öte yüzü. Evet, ahizenin öte yüzü, maveray-ı hilkat, daha neler.

Hz Aişe Resûlullahı yanında göremeyince, telaşla bir ara hangi yerde diye ararken, onu secdede görür, heyecan ve helecanını hisseden Resulullah “Ben ne maksaddayım sen nerdesin Aişe“ der.

Kalbinin peygamberimizi tesahup etmeyeceğini bilen bir yürek.

Dünyayı bir seccade gibi kullanan bir Nebi!

Bütün kalplere onların isteği olan şeyleri gönderen bir telefon, ulûhiyetin merkezî santralı, bu nasıl iş Allah’ım.

İnsanlık Hayatının İbret Verici Olayları

Herşeyin en harikasını Bediüzzaman yapmış.

Kur’an’ın olaylarını anlatıyor. Kıyametin kopmasından sonraki olaylar.

Dühanla inşikakına ve yıldızlarının düşüp hadsiz fezada dağılmasına kadar ve dünyanın imtihan için açılmasından, ta kapanmasına kadar ve ahiretin birinci menzili olan kabirden, sonra berzahtan, haşirden, köprüden tut, ta Cennet’e, ta saadet-i ebediyeye kadar, mazi zamanının vukuatından, Hazret-i Adem’in hilkati cesedinden, iki oğlunun kavgasından ta Tufan’a, ta Kavm-i Fir’avn’ın garkına, ta ekser enbiyanın mühim hadisatına kadar ve Elestü birabbiküm ‘in işaret ettiği hadise-i ezeliye ..”(Sözler 368)

Hadisat ve vukuat ve hadiselerin büyük yorumcusu Bediüzzaman.

İlahi Program ve Kıyamet Olayları

Kıyamet kopmadan kıyameti tasarlamış Allah ve ifade etmiş.

Yıldızların düşüp fezada dağılması bir olay.

İnsanlar bunları görecek mi, görünce nasıl duracaklar veya davranacaklar.

Dünyayı bir imtihan salonu gibi inşa etmek nasıl bir şey?

Güneş nasıl bir imtihan nesnesi?

Evet, imtihan nesnesi yanlış yorumlanmış bir harf, onu yanlış okuyanların yaptığı yanlışlar.

Yağmurun yağışı bir olay, yanlış okumalar düz okumalar, anlamlı okumalar,

Bediüzzaman’ın Münacaat ve Ayet ül Kübra’da yaptığı gibi.

Âhiretin birinci menzili olan Kabir, ondan sonra ara ülke berzah nasıl bir yer,

Bediüzzaman mecma-ı ahbab diyor. Ahbapların toplandığı yer.

Dirilmek bir olay nasıl olur, topraktan başını kaldıran insanlar, baharda topraktan çıkan tohumlar gibi, kezalike’l-huruc.

Ya köprüye ne dersin. Nasıl bir köprü?

Sırat kıldan ince kılıçtan keskin derler

Varıp anın üstünde evler yapasım gelir

Cennet’e giriş nasıl bir olay, hayal et.

Fir’avunun kavmiyle suya gark olması nasıl azametli bir olay.

Bizim dünyada hadisatın dalgalarına çarpıp boğulmamız da bir olay.

Ekser peygamberlerin mühim hadisatı.

Allah Hz Nuh’un dokuz yüz yıllık tebliğinin tufan hadisesini almış.

Bütün kahramanlarının kilit olaylarını almış. Eğitici yanlarını göstermiş.

Suda babasının davetine uymayan oğluna şefkati uyanarak dua eden babaya, Allah’ın leyse min ehlik o senin ehlinden değil demesi ne olay.

Nasıl dalgaları yenerek insan yüzme öğrenirse Kur’an’ın yüksek frekanslı olayları insana insan olmayı öğretir, vakalar prototiptir.

Sen de benzeri olaylarda benzeri tutumları sergile demektir.

Olay olay sanma kolay.

Hz Peygamber ve olaylar,

Hz Ali ve Olaylar, büyük adamların olayları da büyük,

Allah onlara büyük olayları gönderiyor, onlar o olayların arasından büyümüş olarak çıkıyor.

Bediüzzaman ve olaylar, sanki ruhu büyük olayları kendine çeken bir mıknatıs, koca dünyayı küçük görmüş, nerde kaldı onun daha küçük olayları, o insanı küçülten ama çözümlenince onu büyüten olayları seçmiş, haşirsizlik, meleksizlik, kulluksuzluk.

Haşri bir büyük matematik problemi gibi çözümlemiş, Cennet’e adaylar yetiştirmiş yetiştirmekte. Sevimli dikdörtgen seccadeyi semavata giden uçan halıya çevirmiş.

Olay olay ne anlaması kolay

Ne anlatması kolay.

Prof. Dr. Himmet Uç

Kur’an dersi 5. sınıfta başlayacak

Ortaöğretim ve lise programında yer alan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in Hayatı derslerinde hangi konuların nasıl işleneceğine dair genelge yayınlandı. Milli Eğitim Bakanlığı uzmanları tarafından tartışılan ders müfredatı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın onayından geçti.

SURELER EZBERLENECEK

Öğrenciler Kuran-ı Kerim dersiyle ilk olarak 5. sınıfta tanışacak ve ilk derste Kur’an-ı Kerim’in neden okunması gerektiği anlatılacak. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’i ile ilgili ünitede Kur’an kıssaları, duaları, kavramları hakkında bilgiler verilecek. İkinci ünitede ise Kur’an okumayı öğretilecek. Harfler, harflerin okunuşu, harekeler öğrencilere tek tek öğretilecek. Öğrenmelerini kolaylaştırmak için koro halinde seslendirmeleri sağlanacak. Öğrenciler Kur’an okumayı öğrendikleri zaman ilk olarak Bakara suresini okuyacak. Ayrıca Sübhaneke, Salli, Barik, İhlas ve Kevser duaları ezberlenecek.

6. sınıfta Kur’an-ı Kerim’i güzel okumanın önemi üzerinde durulacak. Öğrencilere tecvit, yani kurallarına göre güzel okuma dersi verilecek. Dua, zikir, tesbih ve secde kavramları hakkında bilgiler de bu dersin kapsamı içinde bulunacak. Öğrenciler 6. sınıfta Bakara ve Yasin surelerini okuyacak, Amentü, Felak, Nas gibi sureleri ezberleyecek.

Öğrenciler 7. sınıfa geldiklerinde Kur’an-ı Kerim’in İslam dinindeki yerini öğrenecek, verdiği mesajları anlamaya çalışacak. Kur’an okuma çalışmalarında da bir aşama daha ilerlenecek. Harfleri uzatma, harflere vurgu yapma gibi bilgiler verilecek. 7. sınıfta ezberlenecek dualar arasında Kafirun, Fil, Kureyş, Maun sureleri yer alacak. Öğrenciler anlamlarını da öğrendikleri bu sureleri koro halinde tekrar ederek ezberlemeye çalışacak.

8. sınıfta da yine Kur’an-ı Kerim’in mesajları üzerinde durulacak. Hz. Yakub, Hz. Yusuf gibi peygamberlerin kıssaları öğrenilecek. Furkan, Rahman, Cuma gibi ayetlerin okunacağı derste Asr, Kadir,ve Ayetül Kürsi sureleri anlamlarıyla birlikte ezberlenecek.

Kaynak: Bugün

 

Bediüzzaman Ramazan’ı Nasıl Geçirirdi?

Talebeleri, Üstad’ın Ramazan’da uyumadığını, tüm gece ara vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okuduğunu aktarıyor. Üstad Hazretleri, özellikle Ramazan’ın on beşinden sonra talebelerini de uyutmamaya çalışır, geceleri ihya etmelerine vesile olurdu.

Kur’an odaklı bir hayat yaşayan Bediüzzaman Hazretleri’nin, Kur’an ayı olan Ramazan’a da bu yüzden çok ehemmiyet verdiğini belirten talebeleri, Üstad Hazretleri’nin bütün hayatında, özellikle akşam ve sabah namazlarından sonra evrad-u ezkârla geçirdiğini, mübarek gecelerde de kesinlikle uyumadığını ifade ediyorlar. 1954 yılında Bediüzzaman Hazretleri’nin yanına giden ve O’na talebe olma şerefine erişen Mustafa Sungur ağabey, Üstad Hazretleri’nin Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan ayında uyumazdı. Bütün bir gece hiç durup aralık vermeden, Kur’an, Cevşen, Risale-i Nur, Hizbu’l-Envar, Hakaiku’l-Nuriye okurdu. Geceleri arada bir 15-20 dakika gibi kısa dalmalar dışında hiç uyumazdı.

Necmeddin Şahiner’in kaleme aldığı Son Şahitler isimli çalışmada Üstad’ın Ramazanlarını anlatan talebeleri onun bu aya verdiği kıymeti ve ayı değerlendirişini anlatırken insanı hayrete düşüren ifadeler kullanıyorlar. Üstad’ın 1953’te Fatih Çarşamba’daki evinde üç ay kadar misafir olarak kalan talebelerinden Mehmet Fırıncı ağabey bir Ramazan ayında Üstad Hazretleri’nin özellikle geceleri hiç uyumadığını, onun bu mübarek aya has bir usulünün olduğunu belirterek söz konusu usulünü şöyle izah ediyor: “Üstad Hazretleri bize derdi ki: ‘Ramazan’da insan oruçla ibadet halinde olduğundan, uykuda da olsa farz bir ibadeti ifa etmiş oluyor.‘ Her dakikası bire bin verilen bir ayda ibadetsiz bir zaman boşluğu bırakmak istemiyordu. Onun için iftardan sonra zaten akşamla yatsı arası kendisinin her zaman normal olarak evrad vaktidir. Tâ sahura kadar, imsak vakti girer girmez hemen sabah namazını kılar, tesbihatı kendisine mahsus ifadan sonra istirahata çekilirdi. Tâ kuşluğa kadar. Ondan sonra kalkar, gene Nur dersleri ve evrad u ezkâr ile meşgul olurdu. Üstad Hazretleri geceleri çok parlak ışıkta evrad ve ezkâra devam ederdi. Loşluktan hoşlanmadığını görürdüm.”

Bediüzzaman Hazretleri’yle 1947 yılında tanışan rahmetli Bayram Yüksel ağabey de Üstad’ın Ramazan’ını anlatırken şu ifadeleri kullanıyor: “Üstad’ımız Ramazan’ın on beşinden sonra kendisi yatmazdı, bizi de yatırmazdı. Hattâ çok gece kontrol ederdi. Eğer uyurken yakalarsa, bize su döker, uyandırırdı. Bizleri uyumamaya alıştırırdı. Mübarek geceleri ihya ettiğimiz zaman sabah namazını kılar, yatardık.

Cüz taksim ederek hatim yapardı

Mübarek, mualla Üstad’ımız üç aylar girdiğinde Isparta’daki Nur talebelerine hatim için Kur’ân-ı Kerim taksim ettirir, herkese bir cüz vererek vazife taksimi yapardı. Isparta, Sav, Kuleönü, Atabey, Bozanönü gibi Nur hizmeti ile müşerref olmuş, mübarek köylere cüzleri taksim ettirir, böylece mübarek şuhur-u selasede her gün hatim indirilirdi. Bütün duasını umum Nur talebeleri namına kendisi yapardı. Başta Peygamberimiz (sas) ve ashabı olmak üzere bütün ehl-i iman ve Nur talebelerine bağışlardı.

‘Kimdir bu Ramazan?’

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan ayında da zulüm ve haksızlıklara uğramıştı. “Isparta’da ani yapılan baskın ve araştırmalarda ele geçirilen Risale ve mektuplar arasında bir kitabın üzerinde ‘Ramazan’a aittir’ diye bir yazı vardı. İslam yazısını okuyamadıkları için kimdir bu Ramazan diye aradılar, taradılar, nihayet Isparta Atabey’in köylerinden Ramazan isimli bir vatandaşı da ellerini bağlayarak Eskişehir Hapishanesi’ne yolladılar. Aradan iki ay geçtikten sonra kitabın Ramazan Efendi’ye ait değil, Ramazan ve orucun hikmetlerini anlatan Bediüzzaman’ın Ramazan Risalesi olduğu anlaşıldı. Mazlum ve masum Ramazan Efendi tahliye edildi. Hapishanede Bediüzzaman tebessüm ederek ‘Kardaşım Ramazan hakkını helal et’ diye Ramazan’ı teselli ederdi.” diyor Üstad Hazretleri’nin talebelerinden Refet Barutçu.

Samanyolu Haber