Etiket arşivi: mağfiret

Allah Yok Olabilir mi? Allah diğer Kullardan Kıskanılabilinir mi?

Ehlullah ne güzel demiş:  “Artık sual sormaktan vazgeçtim şimdi aldığım cevapları idrak ile meşgulüm”.

Evet hak ehli güzel der zira güzel görür güzel bakar. Öyle ki baktığı eğer kainat kitabı ise soracak suali de kalmaz zira bu kitapta bütün sorulabilecek sualler eksiksiz olarak sorulmuş ve aynı kitapta eksiksiz olarak cevaplar verilmiş. Şimdi bize okuyacak göz lazım anlayacak pak ve temiz bir akıl lazım ki anlamlı bir hayatta anlamsız yaşamımızdan kurtulup bize yüklenen büyük vazife ve anlamları gereğince yaşayabilelim. Yoksa şu geniş evrende bir damlada boğulacağız yahut o damlayı okyanus ile buluşturup derya olacağız..  Boğulmak istemiyoruz derya olmak istiyoruz diyorsanız o deryaya ulaşacak gayretleri de göstermelisiniz.

Bu yazımızı yazmaya vesile olan okurlarım gönül dostlarım oldu. Zira öyle bir sual soruyorlar ki değil kendi adlarına belki bütün insanlık namına soruyorlar. Fakat her sual bir cevap getirmez hatta bazı sualler ki sual değildir sual zannedilir zira o sual zannedilen cümle esasında yanlış bir cümleden ibarettir. Yani sual düzeltildiğinde cevapta ortaya çıkacaktır.

İki iki daha neden sekiz yapar diye sorulduğunda bu sualin cevabı ehli akılca malumdur ki bu sual yanlıştır önce suali düzeltmek gerekir. Zira iki iki daha dört eder, neden sekiz yapar denildiğinde sorulan sualin yanlışlığı meydana çıkar ve soruyu düzeltmek gerekir ve tekrar sordurulur. İki iki daha neden dört yapar diye sorulur. Alınan cevapta ise bu işin matematiğinin böyle olduğu izah edilir. Basit bir misal ile konuya girmek istedim lakin kolay anlaşılsın diye yolu biraz uzun tuttum.

Okurlarımızın çeşitli sualleri içinde bir gönül dostumuzun sorusu aynen şu şekilde geldi.

ALLAH(c.c.) kendi kendini yok edebilir mi?  Ya da başka kişi tarafından yok edilebilinir mi? Ya da zamanla yok olabilir mi?

Evet yanlış soruya doğru cevap verilmez. Önce suali düzeltmek gerekiyor. Zira Allah’ın ilahi isim ve sıfatları özellikleri incelendiğinde görülecektir ki O en güçlü olandır hep var olandır doğmayan doğrulamayandır zamandan ve mekandan münezzehtir acizlik ve çaresizlik ve enerji eksikliği güç zafiyeti onda asla olmaz zira yok olan varlığı ve maddeyi ve manayı ve Kendi kudreti ve gücü ile malum olan her şeyi yaratan var edendir. Ve hepsine bir gaye bir vazife yüklemiştir ki kendini tanıttırsın bildirsin.

Bir kimsenin kendisini yok etmesi yahut başkası tarafından yok edilmesi yada zaman için de yok olabilmesi güçsüzlük çaresizlik zayıflık hiçlik gibi bir çok acizliği ifade eden durumlardır ki Allah ın böyle bir esması yada sıfatı yoktur tam aksine bütün bu eksiklik ve noksanlıklardan tek münezzeh olan Zat-ı Akdesdir ki bizler dualarımızda deriz : Ya Rabbi sen bütün noksanlardan eksikliklerden münezzehsin senden başka ilah yok ki bize imdat etsin aman diliyoruz aman bizi ateşten kurtar. Şimdi sağlıklı ve vücutça tam bir insana soru sorsak neden ayakların kafanda çıkmış. O adam diyecektir ki ey bu suali soran kişi sen mecnunmusun benim başımın üstünde ayak yok ki neden kafanın üstünde ayak çıkmış diye soruyorsun diyecektir ve muhatabının sormuş olduğu sualin yanlışlığını gösterecektir. El hasılMevla ezeli ve ebedidir akıl ve şuur sahibi olarak yarattığı mahlukları olan bizler ise O nu tanımak bilmek ve O nun rızası dairesinde yaşamak için emanetler yüklenmiş kimseleriz. Vazifemiz O nu tanımak ve O na  bihakkın kul olmaktır.

O halde sual şu şekilde düzeltilmelidir.

Allahı nasıl tanımalıyız O nu nasıl bilmeliyiz ve bize yüklediği vazifeleri nasıl idrak edip o vazifelerin gereğini nasıl yerine getirebiliriz? Bunun ise cevabı başta Kuran-ı kerim ve hakikatleri olmak üzere asırlardır yüzlerce tefsir ve iman hakikatlerini neşreden eserlerde verilmiştir ki bu ilimleri marifetullah nevinden tahsil etmeye bir ömür kendimizi vermeliyiz.

Birde vahid-i kıyasi meselesi vardır ki kul kendisi Mevlasını tanıdıkça üveysel karaninin münacatındaolduğu gibi şöyle demeye başlar

İlahi Sen benim Rabbimsin bende Senin kulunum

İlahi Sen benim yaratıcımsın bende Senin yarattığınım

İlahi Sen bana rızık verensin bende Rızka muhtaç olanım

İlahi Sen Şifa verensin bende hasta olanım

İlahi Sen güçlü olansın ben ise çok güçsüz olanım

İlahi Sen cömert olansın ben ise çok cimriyim

İlahi Sen hiç ölmeyen Bakisin ben ise ölümlüyüm fani olanım..

İlahi ben çok aciz olanım Sen çok Kudretli olansın..

..Şeklinde kul sürekli Rabbini tanır.. yine o kul kendindeki acizliği gördükçe nihayetsiz bir Kudreti tanıyacak bu kıyasın neticesinde haddini bilecek ve haddini aşmadan kul olarak yaşama gayreti içinde bulunacak ve daima af ve mağfiret dilencisi olacaktır. Mesele bu kadar bedihi ve açık olduğundan daha yazmıyorum.

Başka bir okurumuz gönül dostumuzun suali ise :

Bir insan Rabbini diğer kullardan kıskanabilir mi? Sadece benim Rabbim olsaydı diye düşünebilir mi? En sevdiği kul ben değilim diye endişeye düşüp diğer kullardan önde olmaya çalışabilir mi?

Evet kıskanmak başlı başına ele alınması gereken konulardandır. Zira kıskanmak güzel bir haslet değildir. Hatta ehli hakkın ifadesi ile bir mikroptur hastalıktır. Efendim kişi sevdiğini başkalarından kıskanmayacak mı? Kişi sevdiğini başkalarından gelecek tehlikelere karşı gözetleyip kollayabilir bu kıskanmak değil sevdiğine değer vermek onun üzerine titremek demektir ki ne kadar güzeldir. Eğer sevildiğini görse kıskanmak değil takdir edilesi bir durumdur. Zira mümin olmanın alametlerinden biride insanların o müslümanı Peygamber aleyhisselamın ahlakı ile ahlaklanmış görüp onu sevmesidir zaten İslamiyetin esası bu sevgi hakikatı üzerine kurulmuştur.

Kıskançlık hastalığına insan elhamdulillah eksikliği nedeni ile yakalanır yani şükürsüzlüğü nedeni ile kıskançlık hastalığına müptela olur ve ilk olarak kendi kendini bitirmeye başlar.

Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi Bediüzzamanın şifai reçetesine istinaden, insan kendinden daha yükseklerde gördüklerine değil kendinden daha aşağıdakilere bakmasıdır. Sakın yanlış anlaşılmasın aşağıda olmak yada yükseklerde olmak övmek yada yermek için değildir. Mesela sen tek gözünün görmemesi neticesinde iki gözü olanlara bakıp şikayette bulunmamalısın zira iki gözüde görmeyenler var onlarda iki gözümüz yok diye tek gözlülere bakıp şekva etmemeli zira gözü görmemekle beraber kulağıda işitmeyen nice insan var.. Sofrasındaki yemeğe burun kıvıran bir insan günlerce aç kalanı düşünmeli haline şükretmeli onlara dua ve imkanı nispetinde yardımda etmeli. İşte bu noktadan bakmayan bir insan gözünü minare başına dikip onda varda bende niye yok demeye başlar o minareye zahiren çıksa da çabuk düşer hem çok zarar görür.

Hem insanın manevi ve uhrevi manalarda kıskanması boştur. Zira Allahın hazinesi sonsuzdur Zatının da sonsuzluğu mutlaktır.. Sonsuzluğu her şeye her şeyi ile yeterdir hem her şeyi ile kuşatmıştır demektir.

Hem insan kendinde olmayan ve hak etmediği ücretini de ödemediği bir şey içinde hak dava etmesi başka bir hastalık demektir. Mesela nasıl ki bir meclise davet edildin ev sahibi misafirlerinden bazısına altın kalem, bazısına gümüş kalem, bazısına bakır, bazısına tahta, bazısına plastik kalemler hediye etti. Bu durumda senin olmayan bir şey sana verildi sende yok olan bir şey sana hediye edildi. Şimdi senin hakkın değil ki diyesin bana tahta kalem verdin öbürüne altın, en fazla diyeceğin teşekkür etmek ve ev sahibinin takdirini takdir etmektir. İşte belki o zaman ev sahibi sendende memnun olup hırs yapmadığını kıskançlık etmediğini görüp sana da cömertliğinden ikram eder altın bir kalem hediye eder belki altından daha kıymettar bir sözü verir..

El hasıl İnsan kendi kendine ait değildir aksine onda ne varsa hepsi kısa bir süreliğine verilmiş emanet edilmiş ve hesabı istenilecek maddi ve manevi cihazlardır.. O halde insanın kendisine ait olmayan emaneten verilen duygu ve hisleri ile sanki kendisinin mülküymüş gibi hak dava etmesi kendisini ve vazifesini ve ne için yaratıldığını bilmemesi demektir ki marifetullah dersleri ile önce ben kimim nerden geldim nereye gidiyorum neciyim suallerine cevap bulup yaşaması gerekmektedir.

Eğer ki Mevlası katında en çok sevilen kul yada kullardan olmak ister ise takva kapısı açıktır yani günahlardan kaçarak helallere sarılarak farzlar ile sünnetleri harmanlayarak yaşarsa bu O nun rızasını kazanmak için çaba göstermek demektir işte o zaman Mevlanın sevdiği bir kul olma yolunda adım atmış demektir. Ve ortada kıskanmasını gerektirecek hiç bir şey kalmaz hatta bu hastalığından kendini kurtardığı gibi bu hastalığa müptela olanlarıda kurtarmaya başlar.

Yoksa secdeleri azaltarak hatta hiç secde etmeyerek tenhalarda Mevlasını unutarak O nu anmayarak anlatmayarak hem yaşamının her anında O ndan gafil olarak dese, hadi Allahım ben senin en sevdiği kullardan olmak istiyorum insan ancak bu durumda kendini kandırır ve aldatır ve o sevgiye talip olmadığının ancak bir söylemden ibaret olduğunu  gösterir.

Hem Mevlanın tüm hazinelerinin kapıları açıktır Rahmeti nihayetsizdir. Kulluk ile Mevlasını çok sevebilir Mevlasınada kendisini çok sevdirebilir. O nun mülkünden bir mülk olduğunu idrak ettiğinde esasında kıskanacak kadar bir hakkının bulunmadığınıda zira kendisine ait hiçbir şeyi olmadığını anlamış demektir. Emaneti emin bir kul olup sahibine teslim eden bir kul olduğunda sonsuzluğun sahibinde sonsuz bir nimet ile sonsuz bir surette saadetler içinde sevgisi ile yaşayacaktır..

 

Vesselam..

Süleyman Yasin AKDENİZ

 

Af ve Mağfiret Harmanı Ramazan Ayı

Ramazan-ı Şerif Müslümanlar için bir hasat ayıdır.Bu ayda çok az bir ibadet karşılığında çok büyük sevaplar vardır.

Allahü teâlâ bir ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “… Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir.” (Zümer; 10)

Bazı İslam alimleri, bu ayette geçen, sevapları kendilerine hesapsız olarak verilen kişileri “Ramazan ayında oruç tutanlardır.” diye tefsir etmişlerdir. Allah-u Zülcelâl, açlığa ve susuzluğa sabır gösteren kimselere, sevaplarını hesapsız olarak veriyor.

Allahü teâlâ, bu ayet-i kerime ile sabırlı olan kullarına, sevaplarını hesapsız olarak vereceğini beyan ediyor.Yani bu ayet bu sıcak günlerde özellikle susuzluk çeken bir mümine ahirette büyük bir mükafat vaad ediyor.

Bediüzzaman Hazretleri de bu mübarek ay için şöyle buyurur: “Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler; ve Ramazan-ı şerifin cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır. Evet, her bir harfi otuz bin bâkî meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâkî meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır.” mükafat olduğunu müjdeliyor.

Her amelin bir sevabı, her sevabın da bir hesabı vardır. Bazı ameller vardır ki her bir tanesi on sevaptır, bazıları yetmiş sevap, bazıları da yedi yüz sevaba kadar gider. Bazı ameller de vardır ki o amellere, Allah istediği kadar sevap verebilir. Orucun sevabı ise Allah-u Zülcelâl’ın karşılığını hesapsız olarak verdiklerindendir. Bu hüküm, hadis-i şeriflerde bildirilmektedir.

Hadis-i şerifte:  “Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır. Allah’ü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.” Buyrulmuş.

İbni Ömer radıyallahu anhudan rivayetle, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet günü oruç ve Kur’an, kul için şefaat edeceklerdir. Oruç şöyle diyecektir: ‘Ey Rabbim! Ben, onu gündüzleri şehevi arzulardan almıştım.’ Kur’an da şöyle diyecektir: ‘Ben de onu, geceleri uykudan, dinlenmekten almıştım.’ Onların böyle demeleri üzerine, her ikisinin de şefaatleri makbul olur.” (Ahmed bin Hanbel, Taberani, İbn-i Ebi’d Dünya, Hâkim)

Başka bir hadiste de Ebu Hureyre radıyallahu anhudan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: “Kim, inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, Müslim)

Hadislerde aktarıldığı gibi bu ay, bizim için çok büyük bir fırsattır. Allah-u Zülcelâl, bir sene boyunca işlenmiş günahları, Ramazan Ayı’nın ibadetiyle affediyor.Böyle güzel bir müjde var.

Onun için fırsat elimizdeyken, bu ayı iyi değerlendirmemiz ve kendimizi Allah-u Zülcelal’in affına müstahak etmemiz lazımdır.
Ramazan ayı içerisinde, Kur’an-ı Kerim’de bin aydan daha hayırlı olduğu haber verilen Kadir Gecesi bulunmaktadır. Bin aydan daha kıymetli ve faziletli olan Kadir Gecesi’ni çok iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz. Kadir Gecesi Af ev mağfiret için bir fırsat gecesidir.Bu mübarek gecede bu fırsatı en iyi bir şekilde değerlendirmeliyiz.

Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Leyle-i Kadir’i bilhassa Ramazan’ın son on gününde aramamızı bizlere tavsiye etmiştir. Alimlerin çoğu, Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olduğunu söylemişlerdir. Ulamanın çoğunluğu, yirmi yedinci gecesi olabilir, dediği için hepimiz o geceyi Kadir Gecesi olarak biliyoruz. Fakat başka geceler de olabilir. Onun için diğer gecelerde de kendimizi yapılması gereken ibadetlerden mahrum etmemeliyiz.

Bu gece, bin aydan daha hayırlı olduğu için çok iyi değerlendirmek lazımdır. Bu gecede “Allahümme inneke afüvvûn tühibbül’afve fa’fu anni”  = “Ey Allah ‘ım. Sen çok affedicisin ve affı çok seversin, beni affet.” diyerek dua etmeli ve Allah-u Zülcelâl den af ve mağfiret dilemeliyiz .

Evet mübarek Ramazan ayını ve bu ayda olan bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesini hakkıyla değerlendirmeliyiz.Ve bu mübarek günlerin bizim için cehennemden kurtuluş ve Cenneti kazanmak için bir vesile yapalım inşallah…

On Bir Ayın Sultanı (Şiir)

On bir ayın sultanı

Hoş geldin ey Ramazan

Rahmet dolu her anı

Hoş geldin ey Ramazan

 

Bu ay mağfiret ayı

Çok edelim duayı

Yok edelim hatayı

Hoş geldin ey Ramazan

 

Hakka yakın olmalı

Çokça namaz kılmalı

Dua niyaz yapmalı

Hoş geldin ey Ramazan

 

Teravih namazıyla

Sahur ve iftarıyla

Ve Kadir Gecesiyle

Hoş geldin ey Ramazan

 

Ruhları arındıran

Sevapları arttıran

Ve nefisleri kıran

Hoş geldin ey Ramazan

 

Şeytanları bağlayan

Cennet kapısı açan

Cehennemi kapatan

Hoş geldin ey Ramazan

 

Fakiri hatırlatan

Bereketi çoğaltan

Sevaba sevap katan

Hoş geldin ey Ramazan

 

Günahları yok eden

Sevapları çok eden

Ve açları tok eden

Hoş geldin ey Ramazan

 

O’nun başı rahmettir

Ortası mağfirettir

Sonu ise cennettir

Hoş geldin ey Ramazan

 

Ahmet Tanyeri – DİYARBAKIR