Etiket arşivi: mehmet görmez

Said Nursi ve Akif, kürtaj için ne demişti?

Başbakan Erdoğan’ın “Kürtaj cinayettir” açıklamasıyla başlayan tartışmada son noktayı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez de geçtiğimiz gün yaptığı açıklamayla koydu. Görmez de “Kürtaj cinayettir ve haramdır” diyerek Diyanet’in tavrını net biçimde açıkladı.

Kürtajın İslam’a göre “haram” ve “cinayet” olduğuna dair son noktanın aslında 93 yıl önce aralarında Bediüzzaman Said-i Nursi’nin de olduğu Dârü’l-Hikmet’il-İslâmiye isimli teşkilat tarafından konduğu ortaya çıktı.

Gazeteci-yazar Sadık Albayrak’ın ilk baskısını 1974 yılında yaptığı ve 1998 yılında da genişlettiği “Son Devrin İslâm Akademisi” isimli kitapta, kürtajla ilgili çok çarpıcı bir belgeden söz ediliyor.

25 Ağustos 1918 tarihinde V. Mehmet Reşat ve Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi zamanında; Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye isimli teşkilat, son devirlerde gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerekse İslâm Âleminde ortaya çıkan bir takım dinî meselelerin halli ve İslâm’a yapılan hücûmların İslâm ahkâmına göre cevaplandırılması amacıyla kurulmuş.

İşte Albayrak kitabında o teşkilata dair çarpıcı belgeler açıklamış. Teşkilatın amacına ilişkin ise Albayrak kitabında şu ifadelere yer vermiş:

“Osmanlı İmparatorluğu’nun karışık ve Batı hayranlığının devlet müesseselerinin her kademesinde revaçta olduğu bir zamanda ahlâk ve imânı elde tutmak bu teşkilâtın en başta gelen vazifelerinden biri idi. Mekteplerde talebeler İslâm ahlâkına aykırı bir tarzda muallimler tarafından yetiştirilmeye çalışıldığı takdirde kendi selâhiyetini kullanarak gerekli mercilere müracaatla Maarif’in dikkati çekiliyordu.

Basında İslâm’a yapılan hücûmlara ve İslâmı, hurafeler dini gibi göstermeğe çalışan yazarlara gerekli cevaplar veriliyor ve cezalandırılmaları kızlarının terbiyesi hususunda gerekli tedbirlerin alınması için hem Şeyhülislâmlığa ve hem de devlet makamlarına müracaattan aslâ geri kalınmıyordu.

Bu teşkilâta tâyin olunan azalar azil, tâyin, istifâ ve vefatlarla 28 kadardır. Aslında, kuruluşunda görüleceği gibi dokuz aza, bir reisten teşekkül ediyordu. Bu zatların tâyinleri gelişi güzel olmadığı gibi, bu teşkilâtın içinde mevcut bulunan üç komisyondan birine (fıkıh, ahlâk ve kelâm) girebilecek olanların ilmî bir kariyere sahip olmaları icab ediyordu. Zira, Dârü’l-Hikme’de fıkıh, ahlâk ve kelâm namlarında üç komisyon vardı. Ve bu komisyonlar kendilerine taallûk eden meseleleri üçer kişilik azalar halinde, enine-boyuna müzakere eder ve karara bağlarlardı.

Neşredilen ‘Ceride-i İlmiye’ adlı mecmua son derece büyük faydalar sağlamış ve her tarafa dağıtılmasına çalışılmıştır.”

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ DE M. AKİF ERSOY DA ÜYESİ

Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye tam 4 yıl hizmet etmiş bir teşkilat… Dört yıllık çalışması içinde de Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye teşkilâtı 222 toplantı yapmış. Bu süreçte Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’ye 26 üye atanmış… O isimler arasında Bediüzzaman Said Nursî ve İstiklal şairimiz M. Akif Ersoy da yer alıyor.

Sadık Albayrak’ın kitabında işte bu teşkilatın üyeleri, aldığı kararlar orijinal belgeleriyle sergileniyor. O belgelerden biri de “kürtaj” ile ilgili..

93 YIL ÖNCEKİ KÜRTAJ KARARI

Kürtaja o dönem “iskat-ı cenîn” deniliyor. Yani çocuk düşürme…

Sadık Albayrak’ın kitabında yer alan belgeye göre çocuk düşürmeyle ilgili 22 Kasım 1919 tarihinde “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin aldığı karar metni şöyle:

8- İskat-ı cenîn adet-i seyyiesinin aile hayatı arasında açtığı rahnelere dair Hey’etçe kaleme alınan beyannamelerden altı nüsha yazılarak Matbuat Müdüriyeti vasıtasiyle gazetelere tebliği tezkir edilmiştir. 22 Taşrinisani 1335.

Peki o beyanname nedir?

İşte kürtajla ilgili o beyanname:

“Fuhşun artması, münakehatın eksilmesi, sarî hastalıkların müstevli bir seyir alması, muharrebelerin birbirini takib etmesi gibi bir çok âmillerin tesiri ile İslâm nüfusu müthiş bir surette azalıyor. Hayat mücadelesine atılan milletler için tabiî görülecek bir hal varsa o da, mevcut nüfuslarının mütemadiyen artmasıdır. Medenî cemiyetlerden hangisinde olursa olsun bu artışın günün birinde durması hâdisesi bile içtimaî bir maraz telâkkî edilerek esbabı tetkîk olunur, tedâvisine çalışılır. Maalesef bizim mütefekkirlerimiz bu felâketin önüne geçmek için ciddî çalışmalarda bulunmuyorlar.

Son zamanlarda bir çok taraflardan aldığımız mektublar, çocuk düşürme kötü âdetinin, aileler arasında çoğaldığını ve bu yüzden bir çok validelerin sıhhatı, bir çok mâsumların hayatı heder olduğu bildiriliyor. Çocuk düşürmek şeriat nazarında cinayettir. Bu cinayeti istihfâf etmek, hiç günahı olmayan bir mâsumu kendi eli ile boğmak şefkatli bir valideye asla yakışmaz. Allah’tan korkan bir aile reisi için de hayat arkadaşının böyle bir hareketine rıza göstermek kabil-i afv olamaz. Gençlik, cahillik, tecrübesizlik sebebiyle meş’um bir göreneğe kapılıp da karınlarındaki yavrularını öldüren valideler iyi bilmelidirler ki; bu cinayetin cezasını daha dünyada iken çekeceklerdir: Evet, çocuk düşürmek çoğu zamanlar validenin hayatını bitiriyor. Şayet onu bitirmezse sıhhatı üzerinde telâfisi kabil olmayan rahneler açıyor. Artık vücut en ufak bir ârızanın te’siri ile en mühlik, en müzmin hastalıkları kabule müheyyâ bir hale geliyor. İslâm Şeriatı’nın cinayet telâkkî ettiği, tıbbın katî surette men eylediği bu mühlik, bu meş’um göreneğe yakalarını kaptırmamalarını şeriatın siyaneti, İslâm cemaatının selâmeti ve kendilerinin hayat ve sıhhatı namına bütün ailelere kemal-ı ehemmiyet ve samimiyetle tavsiyeyi vecaipten addederiz.”

O TEŞKİLATIN ÖNEMİ NEDİR?

Sadık Albayrak’ın “İslam akademisi ve Yüksek İslam Şurası” diye tanımladığı “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye” teşkilatı, dini meselelerde en selahiyetli yani son sözü söyleyecek bir kurumdu. Albayrak kitabında o kurumun önemini şöyle anlatıyor:

“Ama ne yazık ki dört senelik bir ömrü olmuştur. Şayet yaşatılmış olsaydı, bugün hem biz ve hem de İslâm Âlemi bulunduğu keşmekeşten kurtulmuş olurdu kanaatindeyiz.”

BEDİÜZZAMAN’IN ÜYELİK BELGESİ

Sadık Albayrak’ın 38 yıl önce yazdığı “Son Devrin İslâm Akademisi” kitabında yer verdiği belgeler gösteriyor ki, kürtajla ilgili “haram” kararına imza atan isimlerden biri de Bediüzzaman Said Nursî idi.

Time Türk

Diyanet’ten kürtaj fetvası: Haramdır!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Kürtaj konusunda “Dinen meşru bir sebep olmadıkça çocuğu aldırmak haramdır” fetvasını verdi.

Diyanet’ten kürtaj fetvası: Haramdır!

Din işleri Yüksek Kurulu ilk kararını 1956’da aldı. Alınan kararda şunlar yer alıyordu.

Ailenin devamlılığını çocuktur.
Çocuk aileye Allah’ın emanetidir.
Çocuk düşürmek ve aldırmak haram hükmündedir.
Kurumumuza 2 binin üzerinde soru sorulmuş hepsine aynı oranda dini çerçevede yanıtlar verilmiştir.

Bu konuda şunları söylemek mümkündür. Elbette döllenmiş yumurtalarının çocuk yapmaya müsait olmadığına dair söz hakkı bilim adamlarına aittir. Ancak bu haller dışında meşru bir mazeret olmadıkça bu varlığın yaşama hakkına sahip olduğu bilinmelidir.

Bilimadamlarının kesin döllenmiş yumurtaların anneden bağımsız olduğunu, her ikisininde ayrı kalbi ve organları olduğunu söylediği müddetçe, sadece diyanet değil tüm kurumlar kürtajın bir varlığın hayatına son vermek olduğunu ortaya koyacaktır. Sorun bilimin ortaya koyduğu gerçekleri uygulamamaktadır.

Anne karnındaki cenin yaşama hakkı vardır. O yüzden hiç kimsenin onun hayatını son vermeye hakkı yoktur. Hiç bir anne beden benim değil mi diyerek onun canını alma hakkına sahip değildir, anne sadece emanetçidir.

Annenin hayatını korumak, tecavüz gibi cinsel saldırılardan korumak, rahim de meydana gelen hastalıklarla ilgili diyanet, sağlık mensupları ile ilgili bu karar ortaklaşa verilebilir. İslam dini her zaman annenin yanında yer almaktadır.

Bu meselenin sadece kadın sorunu olarak ele alınması yanlış olur.

Tarihi tecrübe göstermiştirki; bu yasaklar sadece yasalarla korunamamıştır o yüzden insan sevgisi ve ahlakına da ihtiyaç vardır.

Fetih toprak işgal etmek değildir!

Restorasyon çalışmaları tamamlanan Fatih Camii, İstanbul’un fethinin 559. yıldönümünde yeniden ibadete açıldı.

Açılış törenine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Açılış töreni öncesinde cemaate hitap eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, günümüzde yüreklerin işgal altında bulunduğunu belirterek, en büyük fethin, işgal altındaki yürekleri Allah’a açmak olduğunu söyledi.

Asıl fetih, gönüllerin fethidir

“Bugünkü en büyük fetih, işgal altındaki yürekleri Muhammed Mustafa’ya açmaktır. Tıpkı büyük fatihlerin şehirlerin kapısını imana, akla, ilme ve irfana açtıkları gibi” diye konuşan Başkan Görmez, şöyle devam etti: “Fetih, sıradan bir yere girmek değildir. Fetih, toprak işgal etmek ya da şehirleri, surları yıkıp ülkeler kurmak değildir. Asıl fetih, gönüllerin fethidir. Onun için bizim tarihimizde işgal yoktur. Bizim tarihimizde fetih vardır. Allah Resûlü’nün Mekke’yi fethettiği gün, onu Mekke’den kovanlar, ona Mekke’de her türlü zulmü reva görenler, ona her türlü kötülüğü yapanlar, ashabı Mekke’den çıkararak çeşitli yerlere göç etmek zorunda bırakanlar, sahabeden bazılarını katledenler ve Hz. Hamza’yı şehit edenler hep birlikte karşısına çıktılar. Allah Rasûlü onlara şöyle dedi: ‘Bugün Hz. Yusuf’un kardeşlerine söylediğini söyleyeceğim sizlere. Bugün benim size karşı ne kadar kerîm bir kardeş olduğumu göreceksiniz.’ Bizim bütün fetihlerimiz böyledir. Rasûl-i Ekrem’in Mekke’yi fethi, Selahaddin-i Eyyûbi’nin Kudüs’ü fethi, Tarık bin Ziyad’ın Endülüs’ü fethi, Alparslan’ın Malazgirt’i fethi ve Fatih Sultan Muhammed Han’ın İstanbul’u fethi, işte böyle fetihlerdir.”

Bizim medeniyetimizde işgal yoktur

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasında “işgal” ile “fetih” arasındaki farka da değindi. İnsanoğlunun iki vechesinden örnek vererek fetih ve işgal kavramlarına açıklık getiren Diyanet İşleri Başkanı Görmez, şöyle konuştu.

“İnsanoğlunun nasıl ki iki vechesi var. Fetihlerin de iki vechesi var. İnsanoğlunun hırs peşinde koşan bir vechesi var. İlahi aşkın peşinde koşan bir vechesi var. Kin, öfke, intikam, hırs, heves, tutku. Bunların peşinde koşan bir beden var. Bir de Allah, Muhammed Mustafa, iman, sevgi, aşk, muhabbet peşinde koşan bir ruh var. Eğer hırsın peşinde koşan beden, İlahi aşkın peşinde koşan ruha tabi olmazsa, o beden yeryüzünde sadece fuzûli bir işgaldir. Ama beden ruha tabi olursa, eğer beden ilahi aşkın yolunda olan ruhun emrine girerse o takdirde kâmil insan olur. Aynı şekilde fetihlerin de iki vechesi var.

Surların yıkılıp şehre girilmesini temsil eden maddi cephesi, toprağın, servetin fethedilmesi demektir. Ama fethin ikinci vechesi, gönüllerin fethidir. Zihinleri İslâm’a açmaktır. Kalpleri Kur’an’a açmaktır. Eğer bu iki fetih birleşmezse işgal olur. Bir fetihle bir yere iman girmiyorsa, insanî değerler, hak, hakikat ve adalet girmiyorsa onun adı işgaldir. Onun için Allah’a hamdolsun bizim medeniyetimizin fetihlerinde işgal yoktur. Bizim medeniyetimizin büyük fetihleri kalplerin, gönüllerin fethidir.”

İstanbul’un fethi, bir gönül fethidir

İstanbul’un fethinin bir gönül fethi olduğuna işaret eden Başkan Görmez, “Fetih, surları yıkıp, bir şehri bombardımana tutup, oraya hunharca girmek değildir. Fetih, aklın önünü açmaktır. Bu fetih aynı zamanda aklın önünü açtığı için de bir çağ kapanmış ve bir çağ açılmıştır. Fetih, zulmü sona erdirmek ve nuru, aydınlığı ortaya çıkarmaktır. İstanbul’un fethi, bunu gerçekleştirmiştir. Zulmü sona erdirmiş, zulmete son vermiş, nura ve ihyaya yol açmıştır” diye konuştu.

Fetihlerin görünmeyen fatihi, Hz. Muhammed’dir

“Bütün fetihlerin bir görünen fatihleri bir de görünmeyen büyük fatihi var. Görünen fatihleri, askerleri, orduları sevk ve idare eden fatihlerdir. Tıpkı İstanbul’un fatihinin Sultan Muhammed Han olduğu gibi. Selahaddin Eyyûbi’nin Kudüs’ün, Tarık bin Ziyad’ın Endülüs’ün fatihi olduğu gibi. Ama bizim bütün fetihlerimizin görünmeyen büyük bir fatihi var. O da Muhammed Mustafa (s.a.s)’dır. Çünkü bizlere fethin ruhunu Allah Rasûlü bahşetti. Biz fetihleri onsuz düşündüğümüz zaman fetihler işgale dönüşür.”

İstanbul’un fethi konusundaki hadis

Ahmed bin Hanbel ve Hakim’in naklettiği “Konstantiniyye mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker, ne güzel askerdir” hadisine de değinen Başkan Görmez, hadisle ilgili tartışmalar hakkında da şunları söyledi:

“Zaman zaman bazı hadisçiler bu hadisin isnadını masaya yatırırlar ve sahih midir, zayıf mıdır, uydurma mıdır diye tartışırlar. Benim onlara bir cevabım var: Bir hadis ki 11 defa İslâm ordularını büyük bir aşk ve büyük bir heyecanla İstanbul surlarının önüne kadar getirdi. Siz bu hadisin sahihlik derecesini neden ıslaha tabi tutuyorsunuz? Bu hadis Eba Eyyüp El- Ensari’yi İstanbul’a getiren hadistir. Onun için bu hadisin gücünü kitaplarda yer verilen isnatlarda ve ravilerde değil, İslâm ordularını 11 defa İstanbul surlarının önüne getiren güçte aramamız lazım.

Diyanet

Rağbetiniz sadece Rabbinize olsun! Regaib geceniz mübarek olsun.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Regaib Kandili’nin, bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve isteklerin, insanları esir alan aşırı tutkuların ve bütün bu arzular doğrultusunda ortaya konulan çaba ve gayretlerin muhasebesini yapmak için Allah’ın her yıl lütfettiği mübarek bir gece olduğunu belirtti.

Görmez, üç ayların başlaması ve Regaib Kandili dolayısıyla yayımladığı mesajında, 24 Mayıs Perşembe gününü cumaya bağlayan gecenin, büyük bir imkan ve fırsat mevsiminin; rahmet, bereket ve mağfiret ikliminin habercisi olarak gelen mübarek Regaib Kandili olduğunu ifade etti.

Bu gecenin aynı zamanda Kur’an ayı ramazanın müjdecisi olduğuna işaret eden Görmez, üç ayların içinde Hz. Muhammed’in İsra ve Miraç mucizesini yaşadığı Miraç, şaban ayının ortasına denk gelen Berat, ramazan ayının son on günü içerisinde yer alan ve Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başladığı gece olan Kadir Gecesi’nin bulunduğu değerli zaman dilimleri olduğunu kaydetti.

Üç aylardan recep ve şabanın insanları ruhen ve bedenen ramazana hazırladığını belirten Görmez, şunları kaydetti:

Bu sebeple Resul-i Ekrem, recep ayı girdiğinde, ‘Allah’ım, recep ve şabanı hakkımızda mübarek eyle, bizi ramazana ulaştır‘ diye dua etmiş ve üç ayları sevinçle karşılamıştır. İdrak edeceğimiz Regaib, arzu, istek, emel ve tutku anlamlarına gelmektedir. Regaib, diğer bazı kandillerimiz gibi tarihte yaşanmış bir gecenin sene-i devriyesi değildir. Regaib, geleceğe yönelik arzu ve isteklerimizi, emel ve tutkularımızı gözden geçirme imkanı veren mübarek bir gecedir.

Modern zamanlarda insanoğlunun en büyük sorunlarından birisinin hiçbir arzusuna gem vuramaması, isteklerini dizginleyememesi, tutkularını terbiye edememesi, özellikle güç, servet ve şehvet tutkusunu frenleyememesidir.

İşte Regaib Kandili, bitmek tükenmek bilmeyen arzu ve isteklerimizin, bizi esir alan aşırı tutkularımızın ve bütün bu arzular doğrultusunda ortaya koyduğumuz çaba ve gayretlerimizin muhasebesini yapmamız için Rabbimizin her yıl bize lütfettiği mübarek bir gecedir.”

-”İhtiraslarımızı dizginleyip menfaat ve çekişmelerden uzak duralım”-

Regaib gecesi için referans olarak verilen İnşirah suresinde, insanın gönül ferahlığını yakalaması ve zorlukları yenmesi ve üzerindeki boyundurukları atması için ”Rağbetiniz sadece Rabbinize olsun” buyrulduğunu belirten Görmez, Regaib’in arzu ve istekleri, emel ve tutkuları, rağbetleri iyiye, doğruya, güzele, faydalı olana, regaibi Allah’a yöneltme, bütün işleri Cenab-ı Hakk’ın rızasına uygun hale getirme çabası olduğunu ifade etti.

Kalplerin inşirahı, yüreklerin huzuru, gönüllerin neşe ve sevincinin ancak bu sayede mümkün olacağını belirten Görmez, ”Aynı şekilde bellerimizi büken günahlarımızdan, hata ve kusurlarımızdan, sinelerimizin ağır yüklerinden kurtulmak, şanımızı yüceltmek, güçlükleri yenmek ve işlerimizi kolay kılmak için de rağbetimizin daima Rabbimize yönelik olması gerekir” ifadesini kullandı.

Cenab-ı Hakk’ın engin rahmetine, ilahi lütuf, inayet, ihsan ve ikramlarına mazhar olan bu mübarek gün ve gecelerde insanların kendini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini belirten Görmez, şunları kaydetti:

Günah ve hatalarımızla yüzleşelim. Nefis muhasebesi yapalım. Din-i mübin-i İslam’ın manevi ikliminde gönül huzuru, istikamet ve öz güven kazanmaya çalışalım. İhtiraslarımızı dizginleyip menfaat ve çekişmelerden uzak duralım. Kendimizden ve aile fertlerimizden başlayarak bütün akraba ve komşularımıza varıncaya kadar toplumun tüm kesimleri arasında sevgi, saygı ve hoşgörü ortamının kurulması, birlik, beraberlik ve kardeşliğimizin güçlenmesi, insani ve ahlaki meziyetlerin yaygınlaşması için azami gayret gösterelim.”

-”Çocuklarımızı yaz kurslarından istifade ettirelim”-

Kandil vesilesiyle geleceğin teminatı olan çocukların, eğitim öğretimin sona ermesinin ardından Diyanet İşleri Başkanlığı’nca düzenlenen yaz kurslarında İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Muhammed’i öğrenmeleri için sunulan imkanlardan istifade ettirilmelerini isteyen Görmez, şunları kaydetti:

Bu duygu ve düşüncelerle başta ülkemiz olmak üzere gönül coğrafyamızda yaşayan soydaş, vatandaş ve kardeşlerimizle birlikte bütün İslam aleminin mübarek üç aylarını ve Regaib Kandili’ni tebrik ediyor; bu vesileyle bilhassa İslam dünyasında akmaya devam eden kanın bir an önce durması; insanlığın ortak huzurunu tehdit eden terör, şiddet, savaş ve düşmanlığın yerini barış ve huzura bırakması; rağbetlerimizin iyiye, güzele ve doğruya yönelik olması ve bu aylarda yapacağımız ibadet, dua ve yakarışların kabul olması için Cenab-ı Mevla’ya niyaz ediyorum.

Camiler, engelsiz ve erişilebilir olacak

Engelli vatandaşların daha rahat ibadet edebilmelerinin sağlanması amacıyla düzenlenen “Engelsiz ve Erişilebilir Cami Kampanyası”, Eskişehir’de başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Engelliler Haftası’nda başlatılan ve Türkiye’nin tüm il ve ilçelerini kapsayan kampanya çerçevesinde yurt çapındaki tüm camiler, görme, işitme ve bedensel engelli vatandaşlar için yeniden düzenlenecek.

Bu kapsamda Eskişehir’de restorasyonu tamamlanan ve engelli vatandaşlar için büyük kolaylıklar sağlayan tarihi Hacı Hasan Camii, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından ibadete açıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, “Başta Kâbetullah ve Mescid-i Nebevî olmak üzere bütün mabetlerimizi engelli kardeşlerimizin rahatlıkla ulaşabileceği mabetlere dönüştürmek gibi bir vazifemiz var ”dedi.

Hacı Hasan Camii’nde, görme, işitme ve bedensel engelli vatandaşlar için yapılan düzenlemelerin çok yerinde olduğunu belirten Diyanet İşleri Başkanı Görmez, engellilerin camiye ulaşımını sağlayacak taşımacılık hizmetlerinin de gerekli olduğunu söyledi. Engelli vatandaşların teknik donanıma sahip bir araçla camiye taşınmalarının önemine işaret eden Başkan Görmez, şöyle konuştu:

Camilerimizin servisleri yok ama bu caminin bir de servisi olsun. Camiler, bizim nefes alma yerimiz. Engelli kardeşlerimiz camilerde nefes almak istediği zaman, sadece telefon ederek araca ulaşacak. Hangi vakti istiyorsa, ‘Ben Allah’ın mabedinde nefes almak istiyorum, orada ibadet etmek istiyorum’ diyorsa, sadece telefon ederek araca ulaşabilecek. Araç, onu camiye bırakacak ve sonrasında onu evine geri götürecek.

Sesli veya özel baskılı eserlerin camilere kazandırılarak engelli vatandaşların hizmetine sunulması yolunda da adımlar atılacağını dile getiren Başkan Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve görme engellilerin Kur’an-ı Kerim öğrenmesine imkân sağlayan Braille alfabesi ile yazılmış Kur’an-ı Kerim, Kur’an meali, Elif-Ba setleri, dini kitaplar ve sesli yayınların en kısa sürede camilere kazandırılacağının da müjdesini verdi.

Başkan Görmez, şunları söyledi:

Camilere kurulan kütüphanelerde isteyen vatandaşlarımızın Kur’an ve ilmihâl dinleyebilmesi için, isteyenlerin de Braille kitapları ve Kur’an-ı Kerim okuyabilmesi için çalışmalar yapılacak. ‘Kalpten Görenler’ çalışması, camilerimizde yaygınlaştırılacak. Hatta günün belli saatlerinde görme engelli kardeşlerimize Braille alfabesiyle Kur’an öğretimini de üstlenebiliriz. Türkiye’nin belli bölgelerinde bu görevi deruhte eden Kur’an kurslarımız da hizmete başladı. Bunlardan bir tanesini de bu camide düşünebiliriz.

Açılış töreninin ardından Hacı Hasan Camii’nde Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Görmez, hutbede, Hz. Peygamber döneminde önemli görevler üstlenen engelli sahabelere değindi. Başkan Görmez, Abdullah Ümm-i Mektûm, Muaz bin Cebel ve Abdullah bin Abbas başta olmak üzere elliye yakın sahabenin engelli olmalarına rağmen önemli hizmetlerde bulunduğunu kaydetti.

Diyanet