Etiket arşivi: Muhammed Numan Özel

Şoföre Tabi Olmalı Direksiyona Müdahale Etmemeli

Şoföre Tabi Olmalı Direksiyona Müdahale Etmemeli

   Herkesçe malumdur ki her yerde bir nizam ve düzen söz konusudur. Kanunlar koyulur, yasalar düzenlenir sükunet ve asayiş ve sistematiğin düzgün işlemesi için. Buna kimse itiraz etmez. İtiraz edenler ancak apolitik tabir edilen kutsalı olmayan ve çapulcu kimselerdir. Amme hakkı ve hukukullah sayılan kamu hakkını hiçbir Müslüman bozmaz ve buna da yeltenmez. “Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü’min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünki anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda “Ye’cüc ve Me’cüc” komitesi olduğuna Kur’an-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.”[1] Anarşi hiçbir hak tanımaz. Kavi olan zayıf olanı ezer, yer, sömürür gibi bir mantaliteye sahiptir. Bu sebeple anarşiye taraftar olmak akıllı adamın işi değildir.

Yecüc ve Mecüc ise birer alemdir. Yani bır sıfat ve vasıftır. O sıfata ve vasfa kim dahil olursa o da ona hizmet eder demektir.

“Cenab-ı Hak insanı bütün esmasına câmi’ bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharatını tartacak, tanıyacak cihazata mâlik bir mu’cize-i kudret ve bütün esmasının cilvelerinin ve san’atlarının inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i Arz suretinde halk etmiştir.”[2] Elbette ki beşeriyeti de nebisiz bırakmamış ve bir müdebbir sıfatında nebiler, rasuller, velayet sahibi olan kimseler intihab ederek beşeriyeti başıboş bırakmamıştır.

Başıboşluk beşerin eserlerinde bile yoktur. Küçük bir şey yapınca hemen onun sistemini yapısını korumaya çalışır. Patentini alır eğer bir şey icad etmişse. Birisi bu patentli ürünü taklit ederse hukuki yollara müracaat eder. Bunlar herkesin malumu.

Şimdi sadede dönelim. Risale-i Nur Hizmeti de Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat içerisinde en aklî bir metodla hizmet eden ve akıl kalb bütünlüğü içeren bir hizmet metodudur.

Böyle bir hizmet de elbette müdebbirsiz kalmaz. O sebepledir ki üstadımız hayatta iken bir müdebbir heyeti bırakmış varis olarak vasiyetlerinde. (*)  Kendisine nur talebesi ismini veren herkes ve Bediüzzaman Said Nursi’yi üstad olarak kabul edenler için bu vasiyetler kaziye-yi muhkeme hükmündedir.

Bediüzzaman hazretleri de hizmette bu müdebbirler heyetini bırakmış ve Manevi evladım, kardeşlerim gibi vasıflarla tavsif etmiştir. Mesela “fedakâr hizmetimde bulunan manevî evlâdlarımla bir seyahat ettiğim zaman..”[3]

  • “talebelerim ve manevî evlâdlarım ve kardeşlerim..”[4]
  • “manevî evlâdlarım, fedakâr hizmetkârlarım olan Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram, Hüsnü, Abdullah, Mustafa gibi ve has ve hâlis Nur’un kahramanları olan Hüsrev ve Nazif, Tahirî, Mustafa Gül gibi zâtların nezaretinde o düsturumun muhafaza edilmesini vasiyet ediyorum.”[5]

Yaratılmış olan aklımıza ne geliyorsa bunlar içinde en kıymetli en şuurlu olanı kesinlikle insandır. İnsanda bir Sarraf gibi her şeyin kıymetini bilebilecek bir istidadı vardır. Buna da şuur ve hikmet denilir. İşte böyle bir insan ve talebe potansiyeli olan Risale-i Nur Hizmeti de bu kahraman müdebbirlerin nezaretinde icra ve ifa ediliyor. Nitekim diyanet işlerinin Risale tab’ı meselesinde bile üstadımız has kardeşlerimden birisi başında olmak şartıyla bir ibare kullanıyor üstadımız.

Üstadımızın bu varisleri vekilleri hayatta iken meşveret sistemiyle her bir meşreb hizmet etti ve etmekte de. Şimdi o müdebbirler heyetinden üstadımız tarafından intihab edilen Son Müdebbir Hüsnü BAYRAMOĞLU ağabeydir.

Üstadımızın hizmetine 8 yaşında girmiş ve son demlerine dek beraberinde kalmış.

Hüsnü ağabey çevresinde müstakim meşveret sistemleri ve hizmetleri birleşip kollektif hareket denilen ortak ve düzenli bir hizmet birliği icra edilmelidir.

Hüsnü abi’den evvel neden bu meseleler gündeme gelmedi? Abiden sonra ne olacak? gibisinden bazı sualler sorulmaktadır. Şayet bu tavsiye ve temenni ettiğimiz ortak hizmet birliği tahakkuk eder ve ortak meşveret sistemi tahakkuk eder ve içine çomak sokmak isteyenlere rağmen devam ettirilirse bu komisyon bir üst komisyon vazifesini icra eder ve hizmette olabilecek savrulmaların önünü almak için bir yöntem olabilir. Hüsnü abimizden sonra da devam eder. (Allah sıhhat ve afiyetle hayırlı uzun ömür ihsan etsin ağabeyimize. ) şimdi Hüsnü ağabeyi nazara vermemiz onun şahsı itibariyle değil üstadımız tarafından intihap edilmesi sebebiyledir. Üstadımızla görüşmüş bazı abiler var halen hayatta onlarda. Ama üstadımız o isimleri intihap etmediği için bu teklifi o abilerimiz için söylemiyorum dikkat edilirse.

Merhum Sungur ağabeyimiz, Ahmet ağabeyimiz, Said ağabeyimizden sonra neşriyatlarımız istişare heyeti tahakkuk ettirerek neşriyat hizmetlerine devam ettiler. Tıpkı bunun gibi Nur Talebelerinin ortak aklı mesabesinde olacak bu komisyonu istemek taleb etmek dua etmek hakkımızdır.

Bazıları bizler meşveretle hareket ediyoruz deselerde şunu bilmek lazım. Her meşveret meşveret mi? Yani aynı üç beş kafadar bir araya gelip lokal toplantı yapsalar zaten farklı bir ses olmadığı için bu kafadarlar içerisinde bunu meşveret kararı diye sunsalar buna kargalar bile güler.

Kafadarların lokal toplantısı meşveret kararı niteliği taşımaz. Nitekim meşveret etmek sünnettir. Ama o neticede çıkan karar sarih hükümlerle çelişmemeli ve muhalif sesleri susturmak için bir silah olarak kullanılmamalı bu meşveret mefhumu.

Yazının başlığına dönecek olursak. Üstadımızın son yolculuğunda hizmetinde bulunmuş, şoförlüğünü yapmış gibi kelimeleri bazıları alenen sarfediyor Hüsnü ağabey için. Bu söz hakikattir. Ama altında zımni adavet ve haset söz konusudur. Neden o yaptı da ben yapmadım manasını ihtiva ediyor. Bir zamanlar Gülen de benzer şeyler söylüyordu. Yanında kaldılar da ne oldu yemek yapıp, çamaşırını yıkadılar gibi..

Madem şoförü olmuş direksiyonu tutmuş. O halde bizler de şimdi üstadımızın son şoförünün himayesinde olan hizmetimize devam etmeli ve direksiyona müdahale etmemeliyiz, hele hele asla şoförlüğe soyunmamalız. Cerbezeyle hakikatin rengini değiştirmeye kalmayalım. “Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikatı tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı müstakimi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Müvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.” [6]

Risale-i Nur’un lahikalarının hassaten Emirdağ Lahikası 2’nin mektupların ekserisinin üstad tarafından gönderilenlerin katibinin son şoförü olan Hüsnü Bayramoğlu ağabey olduğu unutulmamalıdır.

Bizler de bu minvalde Elimizde Risale-i nur ve içtimai reçeteleri olan lahikalar ve 1. Said dönemi eserleriyle lübbü bulup kışırlar uğraşıp insanları dinsizin donsuzun saflarına çekmeye çalışmamalı, hayalat üzerine bir şeyler bina etmemeli, sırat-ı müstakim üzere hem kendimizi hem de toplumu kaim etmenin yolunu aramalıyız. Unutulmamalıdır ki elimizde mizan ve muvazenenin ölçüleri olan Risale-i Nur Külliyatı ve onun eczaları var.

Bizler de bu hizmette son şoförün şoförlüğüne kanaat ederek direksiyonu ona bırakalım ve müdahale etmeyelim.

Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Tarihçe-i Hayat ( 653 )

[2] Mektubat ( 367 )

(*) Bu Vasiyetler için Bkz. Emirdağ L.1 136, Emirdağ. L.2 200, 216, 217, 233, 234

[3] Emirdağ Lahikası-2 ( 212 )

[4] Emirdağ Lahikası-2 ( 214 )

[5] Emirdağ Lahikası-2 ( 217 )

[6] Muhakemat ( 49 )

 

 

www.NurNet.Org

                 

 

Muhabbet Mayası

Muhabbet Mayası

 

Muhabbet Sevgi aşk bu tabirler hayatın her yerinde karşımıza çıkan tabirlerdir. İçini doldurmak ise insanların meziyetidir. Risale-i Nur müellifi hayatın olmazsa olmaz manasında insana bir bakış ve duruş kazandıracak bir tarzda şu dört kelimeyi veya bakış açısını bizlere söylüyor. “Mana-yı harfî, mana-yı ismî, niyet, nazardır.”[1] Gerçekten bu Dörtleme insana bambaşka ufukların alemlerin kapısını açıyor. Yeter ki tatbikatını yapabilelim. Zor olan da zaten bir hadiseyle ilk karşılaştığımızda bunun farkına varıp hemen bu dörtlemeyi tatbik etmektir.

Hayatımızın bir parçası olan ve kainatta da cari olan bir bir mesele Muhabbet, Sevgi, aşk.

İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibariyle mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet dercedilmiştir. Onun için insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor. Ebedî Cennet’e bahçesi gibi muhabbet ediyor. Halbuki muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azab çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir manevî azaba medar oluyor.”[2]

Bu alakadarlık sebebiyle diyebilirim ki Allah insanın mayasına Muhabbet koymuştur. O muhabbetle insan kainatla ve kendi dünyasında ki her şeyle alakadar olmuştur.

Mana-i harfi namına yani bir şeyin Allah için olması demektir. Buna manada olursa insan azab çekmiyor. Çünhü hikmetini görebiliyor.

Mana-i ismi ise bir şeyi nefsi için istemek sevmek, yani maddesine takılmak manasında geliyor. Hal böyle olunca “muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azab çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir manevî azaba medar oluyor.[3] Bunun neticesinde insan içsel bir çöküntü yaşıyor.

“Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır. Muzaaf iştiyak, muhabbettir. Muzaaf muhabbet dahi aşktır. Ruhun tekemmülatına göre meratib-i muhabbet, meratib-i esmaya göre inkişaf eder.”[4]

Muzaaf tabiri için bir şeyin dozajının artması yani bağımlılık da diyebiliriz. Tahlil edecek olursak ihtiyaç kendisini hissettirirse iştiyak olur. İştiyak daha da kendisini hissettirirse muhabbet olur. Muhabbet kendisinin hissettirirse aşk olur. Ve bu tutkunluk, meftuniyet, müptelalık ise her insana göre değişkenlik göstermektedir.

“Muhabbet fedaileriyiz.”[5] diye bir şiarımız iddiamız var bizim. Her insanın da muhabbet üzere bu söz şiarı olmalıdır. Elini attığı şey, alakadar olduğu işlerle ve kimselere ve gönüllere de muhabbet üzere girmeye gayret etmelidir insan. Ama mana-i harfiyle olmalı.

Unutulmamalıdır ki Allah için olursa niyetin her şeyi ve herkesi sevebilir bir fıtratı var insanın.

Hayatın tadına varmak isteyenler için bu formül iyi bir tekliftir.

Hasıl-ı Kelam: şu şeyler bizim dareynde hayatımızı kolaylaştıracaktır. “Hüsn-ü niyet sahibi olmak, başkalarına iyilik etmek, iffet, hayâ, müsamaha, sabır ve tahammül, iktisad, doğruluk, istikamet, sulhperverlik, hakperestlik, her şeyden fazla Cenab-ı Hakk’a itimad ve tevekkül, Allah’a itaatGücenmemek, gücendirmemek, ikiliğe meydan vermemek, itidal-i dem, tahammül etmek, uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek

Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Mesnevi-i Nuriye ( 51 )

[2] Lem’alar ( 14 )

[3] Lem’alar ( 14 )

[4] Sözler ( 642 )

[5] Tarihçe-i Hayat ( 59 )

Neşir ve Neşriyat arasındaki fark nedir?

Neşir ve Neşriyat

Neşir ve Neşriyat arasındaki fark nedir?

نشريات NEŞRİYÂT: Gazete, kitap, radyo ve sâir vasıtalarla neşrolunmuş, yayılmış şeyler.

نشير NEŞİR: Dağıtma, yayma, herkese duyurma.

●Hazret-i Üstad ulûm-u imaniyeyi neşretmekle, âlem-i İslâm ve âlem-i insaniyeti hayattar ve ziyadar eylemiştir. Cenab-ı Hak, o büyük üstaddan ebediyen razı olsun. Sözler ( 763 )

●Risale-i Nur eserleri gibi eserler neşretmek ve böylece cihanın maddî manevî “Fâtih”i olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın sünnet-i seniyesinin bir hizmetkârı olarak, bugün milyonlara baliğ olan bir câmiayı, inayet-i İlahî ile, Kur’an-ı Hakîm’in cadde-i kübrasında selâmetle ilerletmek ve mü’minlerin ve beşeriyetin sadece dünyalarını değil, ebedî saadetlerini temine Risale-i Nur gibi bir eserle vesile olmak; bu mezkûr hususiyetlerin manevî şahsında toplanması, Risale-i Nur müellifi Bedîüzzaman Said Nursî gibi, tarihte hangi bir zâta daha nasîb olmuştur acaba? Sözler ( 770 )

●..hakaik-i Kur’aniyeyi neşretmek kudsî vazifesi.. Şualar ( 560 )

●.Evet, Risale-i Nur iman-ı tahkikîyi bu vatanda neşretmekle imanı kuvvetlendirip, bu memleketteki dinsizlik ve imansızlık, dalalet ve sefahete karşı mukabele ve müsbet bir tarzda mücadele ederek bunları mağlub etmiştir. Tarihçe-i Hayat ( 156 )

●Ve velayet-i kübra ashabları olan Sahabîler gibi, veraset-i nübüvvet sırrıyla, yalnız iman nurlarını neşretmek ve ehl-i imanın imanlarını kurtarmaktır. Tarihçe-i Hayat ( 315 )

●Risale-i Nur’u okumağa ve neşretmeğe, kahraman üstadları misillü feragatla çalışırlar. Tarihçe-i Hayat ( 542 )

●haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyaseti’nin vazifesidir. Tarihçe-i Hayat ( 616 )

●bütün maksadları, Kur’an-ı Mecid’in hidayetinden ve hakaik-i imaniye ile nurlanmaktan ibarettir. Bütün çalışmaları ilim ve irfan ve hakaik-i imaniye neşretmektir. Tarihçe-i Hayat ( 731 )

●Risale-i Nur talebeleri, bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakikî ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmağa mecbur oluyor. Kastamonu Lahikası ( 198 )

●İslâmî fikri zedeleyen ve bütün beşeriyeti tehdid eden, yeni nesillere ve gençliğe imansızlık fikr-i küfrîsini aşılamak isteyen kitab, broşür, gazete gibi neşir vasıtalarının İslâm ve iman düşmanlarınca ön plâna alındığı böyle acib ve dehşetli bir zamanda elbette Risale-i Nur’a, okunmasına, neşredilmesine şiddetle ihtiyaç ve zaruret var. Barla Lahikası ( 7 )

●Hakaik-i Kur’aniye nurları olan Sözler, Lem’alar gibi eserlerini te’lif, tashih ve neşr ile meşgul olmakla beraber kelimat-ı kudret olan masnuat ve mevcudatı seyr ü temaşaya, kitab-ı kâinatı mütalaaya çok müştak idi. Tarihçe-i Hayat ( 460 )

●Risale-i Nur’u okuyacağız, neşredeceğiz. Sözler ( 769 )

●Neşr-i hak için Enbiyaya ittiba’ etmekle mükellefiz. Kur’an-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ ٭ اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ diyerek, insanlardan istiğna göstermişlerdir.” Asa-yı Musa ( 263 )

●Dinsizliği, zındıkayı neşredenler, müdhiş tokatlar yiyecekler. Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 199 )

●Risale-i Nur parlıyor. Neşriyat dairesi genişliyor. Sözler ( 768 )

●Taarruzlar ancak ve ancak Nur’un neşriyat ve fütuhatının genişlemesine, inkişafına sebebdir ve millet-i İslâmiye nazarında itimad ve emniyet kazanmasına medardır. Tarihçe-i Hayat ( 690 )

 

●manevî tesirat ve fütuhatına ve neşriyatına şahid olan İslâmiyet düşmanları yine bazı taarruzlar yapmışlar. Tarihçe-i Hayat ( 690 )

●Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittiba-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebairdeki takvalarında, Kur’an hesabına vazifedar sayılırlar. İnşâallah riya olmaz. Meğer ki, Risale-i Nur’a başka bir maksad-ı dünyeviye için girmiş ola. Kastamonu Lahikası ( 185 )

●kıyas-ı fasid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyat ile ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar. Ve efkâr-ı umumiyeyi perişan ettiler. Divan-ı Harb-i Örfi ( 17 )

Vasiyetnamemdir!

Aziz, sıddık kardeşlerim ve vârislerim!

Ecel gizli olmasından, vasiyetname yazmak sünnettir.

Benim metrukâtım ve Risale-i Nur’dan olan benim hususî kitablarım ve güzel cildlenmiş mecmualarım vesair şeylerimin bütününü, Gül ve Nur fabrikalarının heyetine, başta Hüsrev ve Tahirî olarak o heyetten on iki {(*): Kardeşim Abdülmecid, Zübeyr, Mustafa Sungur, Ceylan, Mehmed Kaya, Hüsnü, Bayram, Rüşdü, Abdullah, Ahmed Aytimur, Âtıf, Tillo’lu Said, Mustafa, Mustafa, Seyyid Sâlih.} kahraman kardeşlerime vasiyet ediyorum.Onlara bırakıyorum ki; emr-i hak olan ecelim geldiği zaman, benim arkamda o metrukâtım, benim bedelime o sadık ve mübarek ellerde hizmet-i Nuriye ve imaniyede çalışsın ve istimal edilsin.

Emirdağ Lahikası-1 ( 136 )

Neşir vazifesi Tüm Nur Talebelerinin vazifesi olurken, Neşriyat Üstadımızın Tayin ve muvazzaf kıldığı kimselere mahsustur. Onlar neşriyatı yapacak bizler de neşrini taki bu hizmet yürüsün. Yoksa herkes neşriyat kurarsa meşreblerin ihtilafiyla kuvvet zayi olur ittihad ve ittifak zail olur.  Varisler belli varis ağabeylerimin kurduğu yayınevleri belli..

Şu anda tek varis ağabey olarak HÜSNÜ BAYRAMOĞLU Ağabey var. Bu sebeple merkezde veya tek nüshada toplanıp, aynı sayfa sistemine göre neşriyat yapmak hatta tek merkezden daha kaliteli ve uygun fiyata tab ettirmek daha makul olacaktır.

Yasasın ittihad-ı islam! Yaşasın ittihad-ı Nuriye!

Kahrolsun ihtilaf u Cehl!

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

Nur Talebelerinin Ehl-i Sünnet Ekolü Teşkil Ettirilmelidir!

Nur Talebelerinin Ehl-i Sünnet Ekolü Teşkil Ettirilmelidir!

 “Kur’anî bahçede her zaman başka renkte, başka letafette, başka tesirde hakikî cennet çiçekleri açılıyor.”[1] Bu aşikardır. Günagun açılan bu çiçeklerin her birisi bir hizmet tarzıdır. Bir ekoldür bir meşrebdir.

Nazarımızda ve kat’i delillerle bildiklerimize istinaden Ahirzamanın hizmet metodu Risale-i Nur Külliyatıdır ve tatbikat sahası da müsbet hareket metodudur. Müsbet hareket derken koyun gibi sessiz kalmak değil tabiki veya pasifize olmuş silik bir hizmet tarzı değildir.

Dünyadan el etek çekmek de değildir. Dünyanın en ince işlerine girip onu dem ve damarlara almak da değildir. Lakin nur talebelerinin hizmeti manevi olup ecrini yalnız ve yalnız Allahtan beklemektir. Maddi makam, mevki, kasa, masa endeksi bir hareket değildir.

Farklı olduğu için tasavvuf erbabı anlamakta zorlanıyor. Kalsik medrese metodu da olmadığı için bir mana veremiyorlar. Koyacakları yeri kestiremiyorlar.

Risale-i Nur Hizmetinin muvaffakiyetini hazmedemeyenler bu hizmeti bozmaya ve işlevini yitirmesi için elillerinden geleni ardlarına koymuyorlar.

Risale-i nur hizmeti kucaklayıcıdır. Tekfirci zihniyete sahip değildir. Bu kucaklayıcı hizmet tarzı da insanlar tarafından kabul görmektedir. Bunun karşılığında Nur Talebelerinden sadece istemiş olduğu Risale-i Nura kanaat ve sadakattır. Sadakat ise Risale-i Nur Lahikaları içerisinde bazen sarih bazen remz bazen ima yoluyla yazılmıştır. Sarih olmayanları ise lahikalarla hem hal olanlar tesbit edip etrafına neşretmektedir.

Risale-i Nuru ciddi manada zaman ayırıp okuyanlar sürur ile şu tarzda beyanlarına herkes rastlamaktadır. “okuyan  Şimdi hayatım çok zevklidir. Sözler’in tedkikatıyla meşgulüm. Evvelki okuyuşlarımda hazmedemiyordum. Şimdi gayet yavaş ve dikkatli okuyup anlamaya çalışıyorum. Takıldığım noktalar oluyor, soruyorum. Bu vesile ile istifade fazladır… Sözlerinizin her satırı, bir kitab teşkil edecek kadar şümullü ve manidardır. İstenildiği kadar izah olunabilecektir. [2]

Tabi ki böyle külli bir hizmet metodsuz bırakılacak kadar ehemmiyetsiz değil ve olamaz.

Risale-i Nur talebesinin istikamet göstergelerinden birisi de üstadımızın varisleriyle olan ilişkisidir. Mezheplerin bizde meşreb tevemliği olduğu aşikardır. Yani vehhabi, şia, ehl-i sünnet.. bu fırkaların misal-i musaggarı halinde meşrebler var.

Üstadımızın bir talebesini kabul edip ötekileri reddeden şia zihniyeti, hiçbir varisi tanımayan onlar bizim başımızın tacıdır gibi kuru laftan ibaret bir anlayışa sahip vehhabi zihniyeti bir de varisleri varis olak gören nur talebeleri..

İşin garip tarafı bu kadar renk yapısını yelpazesinden barındıran bir hizmettir Risale-i Nur cemaati. Herkes kendi fıtratına yatan yerde bulunuyor tabiki.

Nasılki Rasulüssakaleyn (a.s.v.) size iki emanet bırakıyorum. Birisi kitabullah birisi de benim ehl-i beytim yani sünnet-i seniyyem demişse bunu alıp dairemiz içerisinde Risale-i Nur ve Varis ağabeyler olarak değerlendirebiliriz.

Ahirzamanda olduğumuz herkesçe aşikardır. Risale-i Nur cemaatinin de müstakim meşrebleri bir araya gelip Ehl-i Sünnet meşrebini teşkil etmelidir. Bunu için Hayatta kalan son varis ağabeyimiz olan Hüsnü BAYRAMOĞLU Ağabeyin etrafında bu ekol teşlik edilmelidir. Yani bir nevi hak batıl karması olmamalı saflar bıçakla kesilmiş gibi net olmalıdır. Zaten bunun tahakkuku için ağabeyimiz ortak dersler yapıyor. “Kalbleriniz bir olsun medreseleriniz ayrı olabilir.” Diyor. Gerçekten bu arzuyu taşıyan bahtiyar kimseler elbette bu derslerden hissesini alacaklardır.

Bizler bu bahsetmiş olduğum şeyi tahakkuk ettirseydik FETö gibi bir hadise ve hizmetimizi ve Risale-i Nur Külliyatını tam manasıyla anlatıp hayata tatbik edebilseydik Sadeleştirme gibi bir teşebbüs olmama ihtimali söz konusu olmayabilirdi.

Hüsnü Ağabey’in öncelikle ders kapısı herkese açık, kimseye medreseme gelmeyeceksin ya da gelemezsin demediği gibi herkesi de davet ediyor. “ihlas, uhuvvet”, mevzulu dersler okunuyor. Ve ümmetin vahdeti için dualar ediliyor. “Nur talebeleri ittihat etsin, birbirlerine gelip gitsinler ve kardeş olsunlar” diyor.  “Aklınızı devre dışı bırakıp ta bana tabi olun.” demiyor. “Risale-i Nur hizmetinde makam mevki yoktur, uhuvvet vardır.” diyor. “Üstada talebe olun şahısların talebeleri olmayın.” diyor ve ne söylemişse Risale-i Nurlardan okuyarak söylüyor bunları satırdan okuyor, sadırdan konuşmuyor. Gizli planının olmadığını hulul tarzında bir şeye tevessül edip devletin emniyetini bozmak gibi bir şey gütmediğini herkese göstererek devlete güven veriyor. Çünkü bir istihbaratçı bile gelip dersi dinlese istifade edip gideceğini biliyor.

Ehl-I Beyti Bediüzzamanın son mümessili olan Hüsnü Bayram ağabey bugün Nur talebelerinin izzet ve itibarını temsil ediyor ve hakiki bir Nur talebesinin nasıl olması gerektiğini hayatıyla gösteriyor. Bu sebeple bizler de onunla hulus birliği edip müstakim nur hizmetleriyle Risale-I Nurun ehl-i sünnet ekolünü teşkil ettirmeliyiz.

Bu zamana yapılamayan Risale-i Nur ortak meşveret sistemini hayata getirip savrulmaları önlemek için çalışmalıyız.

Ve unutulmamalıdır ki bizler Nur’a ayine olusak o zaman millet fevc fevc nura dahil olacaktır.

Her meşrebin bir meşveret sistemi var. bu sistemler birbirisine imtizaç edip ortak meşveret sistemini tahakkuk ettirirlerse bi iznillah itthiad-I islamın çekirdeğini teşkil eden Nur talebeleri vesilesiyle cemahir-I müttefika-I islamiye tahakkuk edecektir. An şartla ki cemahir-I müttefika-i talebe-i nuriye tahakkuk etsin.

            Selam  ve Duayla

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Barla Lahikası ( 220 )

[2] Barla Lahikası ( 190 )

 

www.NurNet.Org

Sözler Neşriyat Denizli Kitap Fuarında

Denizli‘de ilk defa düzenlenen kitap fuarı, 123 yayınevinin katılımıyla açıldı. İlk defa düzenlenen kitap fuarına Risale-i Nur Külliyatının senelerdir neşrini yapan Sözler Neşriyat da katıldı.

Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen “1. Denizli Kitap Fuarı“, Denizli Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle açıldı.

Denizli Valisi Ahmet Altıparmak, fuarın açılışında yaptığı konuşmada, kitabın olduğu yerde mutluluğun, barışın ve saygının bulunduğunu, Denizli’de böyle bir kitap fuarının düzenlenmesinin çok önemli olduğunu belirtti.

Öğrencilerin ve vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği fuarda ziyaretçiler, stantlardaki kitapları incelediler. 164 yazar ile 123 yayınevinin eserlerinin sergileneceği fuar 10 gün açık kalacak. Yazarların okurla buluşacağı kitap fuarında, 50’ye yakın yazar da imza günü düzenleyecek.

Sözler Neşriyat standında Risale-i Nura Gönül veren ve merak edenlerin beklendiği unutulmasın.

Dünyadan Haberiniz Olsun

www.NurNet.Org