Etiket arşivi: nur

Les Nouvelles De Servıce Et D’actıvıte De Quebec

Nos chers et honorables frères;

Aux premiers jours du mai, nous avons eu la possibilité d’aller en Québec et d’y visiter les frères et les maisons de Nur (dersane). Je veux parler en bref des services et des activités dans ce pays :

Premièrement, nous sommes allés à notre maison de Nur dans la ville d’Oshawa peuplée de 140 milles d’habitants  située dans la province d’Ontario. Dans cette ville qui se trouve à une distance de 45 minutes de Toronto ; depuis  5 ou 6 ans, les leçons de Risale-i Nur continuent dans notre maison de Nur aux alentours de l’Université d’Ontario, avec les étudiants Turcs venant de l’Université susdite. La plupart de ces derniers sont des enfants des familles riches qui font leurs études de leurs propres sources financières et mais, qui ne savent pas beaucoup la vérité d’Islam en Turquie avant de venir ici et qui se trouvent l’occasion d’entendre quelques renseignements dans un milieu moral, peut-être pour la première fois, sur L’Islam, sous l’influence d’être loin de leur pays. Chaque semaine, les soirs de Vendredi, ils viennent pour participer aux lectures et ne laissent pas la maison de Nur sans étudiants et sans leçons ; louange à Allah !

Après Oshawa, le Samedi nous partîmes pour Toroto. Nous apprîmes que depuis  2-3 trois ans, les leçons de Nur continuaient à Toronto, la ville la plus grande de Québec peuplée de 2,5 million d’habitants, sous la forme des “leçons des maisons “ avec une assemblée d’étudiants courageux atteinte au nombre de 20 personnes ; louange à Allah !

Le même soir, nous parvenûmes à La Grâce d’Allah (Dieu) d’avoir fait l’ouverture d’une maison de Nur à Toronto et on y a été ouvert un centre de Nur (La Lumière) qui publiera et affichera les vérités de Nur par les courages des frères qui habitent ce pays-là. Et ce soir, la première séance de lecture a été ouverte par la participation et les invocations de 25-30 personnes. Et aussi, les leçons routines d’une fois chaque semaine redoublèrent. Maintenant, dans les soirs de Mercredi et Samedi, les leçons se font.

La terre où se trouve la Maison de Nur, si l’on peut dire ainsi, est un pays musulman. Dans ce quartier composé pour la plupart des Pakistanîs et Bengladashî, c’est une chose normale et habituelle de voir  les sœurs et les filles en la voile ; les frères barbus portant des vetêments ; de petits enfants des calottes sur la tête,dans les rues, dans les autobus. De même, dans les horaires de la prière, vous pouvez rencontrer dans la mosquée, des gens de toute âge avec un excès de 100 personnes.

Dans ce quartier où les Turcs vivent également avec une densité de population, nos frères ont l’intention de communiquer et afficher les vérités de la foi et du Coran même aux autres nations. Pour réaliser ce but, ils attendent en premier lieu, les prières valables de nos frères que vous êtes, puis les fréquentations des frères étudiants et de ceux qui se sont voués à cet office de hauts efforts. Parce que, en ce moment ne séjourne qu’un frère étudiant, dans la maison de Nur. Si Dieu le veut, Dieu Le Tout-Puissant nous envoie la personne courageuse pour cet office ; les services dans le domaine des leçons des lycées, les leçons d’Anglais et d’autres services semblables  mentionnées en haut  parviendront à une grande expansion. Vraiment il y a un terrain bien fertile. D’autre part, en raison de ce que la plupart de nos frères sont mariés, ils portent l’intention de faire commencer le service pour les femmes.

Aller en Québec en étant un étudiant, c’est très facile et en même temps rester sous ce titre c’est la voie la plus convenable pour participer aux services à la longue durée.

L’Université de Toronto, à une dimension d’une demie heure à la maison de Nur, est l’une des écoles des celles 20 dans l’échelonnement mondial et aussi elle est entre dans les écoles préférées par les étudiants Turcs remboursés par le Ministère De L’Education Nationale  venus de la Turquie. D’autre part, on peut mentionner les Universités Waterloo, Laval, York University et Durham Collage dans cette ville.

Si Dieu le veut, les frères et les frères ainés en Turquie ajoutent ce pays aussi dans leurs centres de courage et d’activité et nous souhaitons qu’apparaissent ceux qui se chargent cet office effectivement. Nous saluons à nouveau tous nos frères ainés et frères et attendons vos prières pour que nous soyons au service sincèrement dans la voie de la foi et du Coran, et que nous continuions dans ce chemin pour toujours.

www.NurNet.org 

The Light / Nur Yeniden Çıkıyor

“The Light / Nur” dergisi 40 senelik bir aradan sonra yeni versiyonu ve hizmet haberleriyle bu ayın sonlarına doğru tekrar yayın hayatına başlayacak.

Dergi ile ilgili son gelişmeleri Yeni Asya Vakfı Enstitüsü Yurtdışı Hizmetler Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Nejat Eren, Dost TV / İyi Haberler’e anlattı…

İşte o haber:

Nur’un Doğuşu

Her yer zifiri karanlık olduğu bir zamanda

Şarkın kayalıklarından güneş doğdu bir anda

Karanlıkları yırtarak dünyamıza nur saçtı

Bir Ateş pare-i zekâ gönüllerde gül açtı

Hem öyle bir devirde ki camiler öksüz olmuş

Minareler kelepçeli şerefe susturulmuş

Minarelerde uyduruk sözler sarf ediliyor

Ezan diye bu millete zorla yutturuluyor

Allah’a ve Resulüne inanmak suç sayılmış

Öz yurdunda Müslümanlık yabancılaştırılmış

Her yerde idam sehpası zindanlar kol geziyor

Karakollara gidenler daha geri gelmiyor

İman ise ateş olmuş taşısan yanacaksın

Ateştir bu diye atsan imansız kalacaksın

İşte böyle bir zamanda gün doğdu yüzümüze

İnsanlığı aydınlatan nur girdi gözümüze

Üstad Bediüzzaman’dı şarktan doğan bu güneş

O’na hiç nasip olmadı ne bir evlat ne bir eş

Ömrü boyunca çalıştı İslâm’ın bekasına

Fani dünya lezzetini atmıştı arkasına

İman kurtuluşu için durmaksızın çalıştı

Gizli din düşmanlarıyla yorulmadan çatıştı

Kimseye boyun eğmedi korkmadı hiç kimseden

Mücadeleyi sürdürdü gece gündüz demeden

Ama O’nu dinlemeyip zindanlara attılar

Ortadan kaldırmak için aşına zehr kattılar

O’na verilen zehirler O’nu etkilemedi

Hapishane ve zindanlar hiçbir para etmedi

Medrese-i Yusufiye oldu hapishaneler

Halim birer insan oldu orada yüzler binler

Hapishanelerde kalan en azılı katiller

Canavarlığı bırakıp O’na hizmet ettiler

Hayatını hiçe sayıp girdi tehlikelere

İman ve cesaretiyle örnek oldu bizlere

Ey gönüllerin sultanı sana sesleniyoruz

Zat-i Âlinize binler selam gönderiyoruz

Başlattığın bu nurlu yol dünyayı kuşatmıştır

Nur çemberine girenler milyonları aşmıştır

Fatihalar gönderiyor Sana bütün mü’minler

Şahsına minnettar olmuş dünyada ins ve cinler

Ahmet Tanyeri – Diyarbakır

www.NurNet.org

Kuran’ın Nuru

Kur’an’ı Kerim, insanlığa yol gösteren son ilahi kitaptır. İnsanlık ancak ve ancak onun gösterdiği yönde hareket ederse kurtuluşa ermiş olur. Onun gösterdiği yönde hareket etmeyen her toplum bataklığa düşüp, boğulmaya mahkûmdur.

Yüce kitabımızın bu özelliğini daha iyi anlamak için bir örnek verelim. Kapkaranlık bir çölde kaybolmuş iki insan düşünelim. Bulundukları alan, bataklık ve tuzakları çevrilidir. Eğer bunlar kısa zamanda kurtulamazlarsa vahşi hayvanlara tarafından parçalanacaklardır. İşte böyle korkunç bir durumda, bu iki insana yüce bir varlık tarafından bir el feneri gönderiliyor. Bu el fenerin özelliği ise tuzakları ve bataklıkları anında tespit edip, yok etmesidir. Vahşi hayvanlara karşı yaydığı sinyaller vasıtasıyla onları korkutup uzaklaştırmaktadır. Bunun doğru olup olmadığını denediler ve hakikaten doğru olduğunu anladılar.

Bu iki insan bunu öğrendikten sonra bir tanesi ahmaklık edip inkâr ediyor. Ben kendi kendime kurtulurum diyor ve oradan ayrılıyor. Daha birkaç adım atmadan tuzaklarından birine yakalanıyor ve vücudu vahşi hayvanlara tarafından parçalanıyor.

Aklı başında olanıysa buna inanıp, el fener ile yolunu bulup, oradan kurtuluyor. Yüce varlığın dediklerine inanıp onun rızasına mazhar olduğu için kendisine mükâfat olarak Cennet veriliyor. Orada sonsuz ve mutlu bir hayat yaşıyor.

İşte ey insan, bu dünya bir bataklık ve tuzaklarla dolu bir yerdir. Yüce Allah, kurtuluşa ermemiz için Kur’an’ı bize rehber olarak göndermiştir. Onu hayatımıza uygulamamız ve anlamamız içinse iki cihan güneşi hazreti Muhammed a.s.m’i uygulayıcı ve tanıtıcı olarak göndermiştir. Bu gerçekleri bildikten ve öğrendikten sonra bu yolu takip etmemek çok kötü bir durumdur ve bile bile cehenneme yönelmedir.

Ey insan, Kur’an’ın verdiği ışığı ve sünnet-i peygamberi (peygamber a.s.m’ın yaşayış yolunu) takip et ve kurtul. Dikkat et! Eğer bu yolu takip etmezsen ikinci adam gibi olursun. Hem dünyada hem ahrette sonsuz azap ve sıkıntı çekersin.

Yüce Rabbim Kur’an’ı ve yaşayan Kur’an olan Hazreti Muhammed a.s.m’in kıymetini anlamayı ve hayatını onlara göre yaşamayı nasip etsin inşallah. amin..

Bahattin

Çocuk ve Risale-i Nur

Bazı ‘Latif Nükteler’i içeren Yirmisekizinci Lem’a’da, Lem’alar’a derc edilmesindeki hikmetin ilk etapta pek kavranamadığı bir mektup vardır. Şefik adındaki bir talebesinin Bediüzzaman’a yazmış olduğu bu mektup, ilk okuyuşta, samimi duygularla yazılmış sıcak ve safiyane bir mektup olmaktan ibaret gözükür insana.

Nitekim, bu mektupla ilgili şahsî tecrübem bu şekilde başlamış, ancak uzun bir zaman sonradır ki, bu mektup anlam ve derinliğini bana açmıştır. Çocuklara Risale-i Nur’u ne şekilde takdim edeceğini bilemeyenler için, bu mektup, manidar ipuçları vermektedir. En ziyade dikkate değer yanı, herhalde budur.

Mektubun bilhassa son paragrafından öğrendiğimize göre, Şefik adlı Nur talebesi ‘üç yaşından sekiz yaşına kadar’ çocukları ile yeğenlerine Risale-i Nur okumuştur. Ama, meselâ “Bunlar Risale-i Nur’dur. Üstad Bediüzzaman Said Nursî bunları yazmıştır” gibi bir girişle değil! Hele hele, “Gelin bakalım. Şimdi size Risale-i Nur okuyayım” diye hiç değil.

Bilakis, kendisi Risale-i Nur okuyorken çocuklar başına toplanıp ne okuduğunu sormuşlar; o da “Elmas, cevher, nur” demiştir. Bu cevapla merakları uyanan çocuklar ‘elmas, cevher, nur’u anlamaya çalışırken, Şefik onları sevmiş, çay vermiş, okumaya devam etmiş, aradaki sorularına “Bu, elmas, cevher, nurdur” şeklindeki merak uyandırıcı cevapla mukabele etmiş, ‘anlayamadıkları’ yerleri ‘onların anlayabileceği şekilde’ izah etmiş ve en sonunda “Nur, bunu okumaktır. Elmas, bu sözleri yazmaktır. Cevher de, bu kitaptan aldığınız imandır” diye bir açıklama getirmiştir.

Mektubun en son paragrafı ise şu şekildedir:

“İşte Elmas, Cevher, Nur budur, dedim. Tasdik ettiler. Hepsi birden bana bakıyorlardı ve ‘Bunu kim yazmış?’ diyorlardı.” Şimdi, bu latif mektuptan alınacak bir dizi ders vardır. Özellikle “Çocuklar(ımız)a Risale-i Nur’u nasıl anlatabiliriz?” sorusuyla hemhal olanlar için!

Birincisi, Şefik’in (r.h.) kendisinin ev ortamında Risale-i Nur okuyor oluşudur. Demek, çocuklarımızın Risale-i Nur okumalarını istiyorsak, evvela onların bizi Risale-i Nur okurken görmeleri gerekmektedir.

İkincisi; babalarının (veya dayılarının) ne okuduğunu merak edip soranlara Şefik’in doğrudan “Risale-i Nur okuyorum. Risale-i Nur ki, asrın tefsiridir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri yazmıştır” türünden bir cevap yerine, çocukların merakını daha da kamçılayıcı latif bir cevabı tercih etmesidir: “Elmas, Cevher, Nur okuyorum.”

Üçüncüsü, bunun üzerine merak edip başına toplanan çocukları Şefik’in sevmesi ve kendilerine ikramda bulunmasıdır. Demek, çocuğumuzun Risale-i Nur’a muhatap olacağı ortam, sevgi gördüğü ve ikrama muhatap kılındığı bir ortam olmalıdır.

Dördüncüsü, Şefik’in “Onuncu Söz” gibi bir risaleyi okurken, çocukların anlayamadıkları noktada sordukları sorulara ‘onların anlayabileceği şekilde izah’ getirmesidir. Demek, Risale-i Nur’u çocuklara anlatmanın en uygun yolu, onu ‘çocukça’ anlatmaktır.

Beşincisi, Şefik’in elmas, cevher ve nuru son derece latif bir biçimde izah ettikten sonra, hâlâ daha müellifin ismini vermemiş olması; bu cevabın, ancak en sonra gelmesidir. Demek, önce Bediüzzaman’ın şahsını nazara verip, “İşte bu onun kitabı. Hadi okuyun” deme şeklinde örneklerini çokça gördüğüm bir tarz değildir doğrusu. Aslolan, muhatabı önce Risale’yle tanıştırmak, ancak bundan sonrasında gelen sorular dahilinde onun müellifini anlatmaktır.

Şefik’in mektubu, sonradan farkına vardığım böylesi fıtrî, hakikatlı ve sımsıcak ölçüler taşıması itibarıyla, sanırım, çocuğuna veya çocuklara Risale-i Nur’u anlatma ve aktarma gayreti taşıyan herkesin dikkatle ele alması gereken bir mektup hükmündedir.

Metin Karabaşoğlu / Sorularla İslamiyet