Etiket arşivi: Prof. Dr. Mehmet Görmez

Diyanet’ten sözlükçülere sert tepki

Ekşi Sözlük’te Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)’e dair hakaretvari sözlerin hatırlatılması üzerine de Görmez, yazılanların üzerinde düşünülerek tertip edilmiş bir şey olduğunu düşünmediğini söyledi.

Eğer düşünülerek yapılan bir tertip varsa da amacının ramazanın manevi iklinini provoke etmeye yönelik olduğuna dikkati çeken Görmez, “Araya sızmış korsan bilgiler olabilir, diye yorumluyorum ama eğer düşünülerek yapılan bir tertip varsa, bu manevi iklimi provoke etmeye yönelik bir şeydir. Onun için herkesi sağduyuya davet ediyoruz” dedi.

Bu tür olayların uluslararası İslamafobia endüstrisinin cehenneme düzenlediği bir tren seferinin arkasına takılmaktan ibaret olduğunu belirten Görmez, “Bu trenin yakıtı 4 şeydir: Kin, öfke, nefret ve cehalet. Bu topraklarda hiç inanmayan bir ateistin dahi, o tür hakaretleri, sanal ortamda dahi olsa bilerek yazabileceğine, yazacağına ihtimal vermiyorum. Böyle birşey varsa, bunun bir tek yorum vardır. O da, uluslararası islamafobia endüstrisinin heybesini nefretle, kinle, öfkeyle, cehaletle doldurup cehenneme gönderdiği bir trenin arkasına takılıp, gönüllü yolcu olmaktan ibarettir diye düşündüm” ifadelerini kullandı.

Kaynak: AA

Diyanet’ten imsak vakti açıklaması

Diyanet İşleri Başkanlığı, son günlerde basında yer alan imsak vaktinin belirlenmesi hususunda muhatap olduğu eleştirilere yazılı bir cevap verdi. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in Ramazan öncesi yaptığı basın toplantısında gerekli açıklamada bulunmuş olmasına rağmen bu hususta her hangi bir açıklama yapılmamış gibi haber ve değerlendirmelerin sürdürüldüğünün belirtildiği açıklamada imsak vaktinin belirlenmesine dair kapsamlı bir değerlendirmeye yer verildi.

İmsak vaktinin belirlenmesiyle ilgili açıklama şöyle;

İmsak vakti Hicri 3. Asırdan beri hesapla belirlenmektedir…

İmsak vaktinin hesapla belirlenmesi yeni bir hadise değildir. Namaz vakitlerinin hesaplarla belirlenmeye başladığı Hicri III. Asırdan itibaren imsak vakitleri de hesapla belirlenmektedir. Müslüman astronomi âlimleri geçmişten günümüze imsak vakitlerinin hesaplanmasında genellikle bugün Diyanet İşleri Başkanlığının imsakin hesaplanmasında esas aldığı kriterleri benimseyerek ‘Fecri sadık’ı tespit edegelmişlerdir.

Önceki İslam âlimlerinin çoğunluğu, imsakın hesaplanmasında Diyanet’in esas aldığı 18º yi benimsemiştir…

Geçmiş İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu, imsakin hesaplanmasında Diyanet İşleri Başkanlığının esas aldığı 18º yi benimseyerek ‘fecri sadık’ı hesaplamışlardır. Bazıları ise daha ihtiyatlı davranmak üzere 19º yi esas almışlardır. 1949 yılında Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’nin talimatıyla Kandilli Rasathanesinin kurucusu Prof. Fatin Gökmen başkanlığında Kamil Miras, İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen, Eyyüp Müftüsü İsmail Habib Erzen ve Muvaakıt Yusuf Ziya Gökçe’den oluşan komisyon da imsakin belirlenmesi için 19º yi esas almıştır. Ancak Başkanlığımız 1982 yılında imsak vaktinden temkini kaldırdığı sırada İslam’ın kolaylaştırma ilkesi doğrultusunda 19º yerine bilimsel bir kriter olan 18º’yi benimsemiştir.

Milletimizin zihninde tereddütler uyandırmaya çalışılmasını isabetli bulmuyoruz…

Günümüzde İslam dünyasının neredeyse tamamına yakını imsak vaktinin hesaplanmasında Diyanet işleri Başkanlığının imsakin belirlenmesinde esas aldığı ölçüyü benimsemektedir. Bu itibarla geçmişteki İslam astronomlarının bu meseleyi anlamadığı, İslam dünyasındaki onlarca İslami Astronomi cemiyetinin bu işi bilmediği, şimdilerde birilerinin bu işi doğru anlamaya başladığı gibi bir sonuca götürecek yaklaşımlarla milletimizin zihninde tereddütler uyandırmaya çalışılmasını isabetli bulmuyoruz.

Diyanet, sorumluluk sahibi bir kurum olarak fetvaya esas olan en ihtiyatlı görüşü tercih ederek imsak vakitlerini hesaplamaktadır…

Diyanet İşleri Başkanlığı, elbette orucun başlangıç vakti konusunda fıkıh kitaplarımızda yer alan farklı görüşleri bilmektedir. Elbette bunlardan bir kısmının itibara alınamayacak şaz görüşler olduğunun da farkındadır. Ancak Başkanlık, sorumluluk sahibi bir kurum olarak fetvaya esas olan en ihtiyatlı görüşü tercih ederek imsak vakitlerini hesaplamaktadır. Başkanlığın bu tercihi, vaktin ilk sınırını tespit esasına dayanmaktadır. Bunu da bilimsel bir kriteri esas alarak gerçekleştirmektedir.

Diyanet’in uyguladığı bilimsel kriterlerin ölçü olarak alınmaması durumunda toplum içinde birliğin sağlanması asla mümkün değildir…

Diyanet İşleri Başkanlığı, imsakin belirlenmesinde bilimsel bir kriter olarak astronomik tanın başlangıcı olan 18º’yi esas almaktadır. Böyle bilimsel bir kriter ölçü alınmadığı takdirde toplum içinde birliğin sağlanması asla mümkün değildir. Bu hususta bugün şikâyet edilen tablo gibi manzaralar ortaya çıkar. Nitekim günümüzdeki uygulamalarda kimi takvimler imsak vaktini Diyanet takviminden yaklaşık 20 dakika önce başlatırken kimileri Diyanet takviminden bir saatten daha fazla bir süre sonra başlatmaktadır.

İmsak vakti aynı zamanda sabah namazının başlangıç vaktidir…

Dört mezhebe göre yatsı namazının cevaz vakti, fecri sadığa kadar devam eder. Buna göre yatsı namazının sonu ile sabah namazının başlangıç vakti arasında mühmel vakit/boşluk (ilkinin vaktinin çıkması, ikincinin vaktinin girmesi için bir süre) yoktur. Vaktin biri çıkar, diğeri girer. Buna göre, fecr-i sadık’ın zuhuru ile yatsı vakti çıkar, sabah namazı vakti girer ve oruç için imsak başlar. Bunlar arasında, fıkıh yönünden, az da olsa bir boşluk/mühmel vakit yoktur. Buna göre fecri sadık’ın ilk oluşmaya başladığı andan sonraya bırakılması, yatsı vaktinin sonu hususunda tereddüt ortaya çıkaracaktır.

İmsak vaktinin belirlenmesinde Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümüyle çalışılıyor…

Başkanlığımız ibadet vakitlerine ilişkin olarak dile getirilen her türlü görüş ve düşünceyi ciddiyetle takip etmenin bir gereği olarak imsak ve yatsı vakitlerinin bilimsel gözlem yöntemleriyle belirlenmesi için Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü ile ortak bir gözlem projesi yürütmektedir. Şu ana kadarki gözlemler Ankara Bâlâ ilçesindeki 1500 rakımlı Beynam Ormanları; Bolu Gerede İlçesindeki 1900 rakımlı Arkut Dağı ile Türkiye’nin güneyinde ve deniz seviyesindeki Mersin ili Anamur ilçesinde yürütülmüştür. Gözlem çalışmalarının insan gözüne endeksli aletlerle yapılan kısmında sonuca ulaşılmıştır. Buna göre; Başkanlık takvimlerinde hesaplanan imsak vakitleri ile fecirde ortalama tan beyazlığının başlama vakti arasında ise -0.8 +- 3.5 dakika fark görülmüştür. Bu sonuç, güneşin 17.8 derece ufka yaklaştığı zamana denk gelmektedir. Başkanlık takvimlerinde yatsı vakti için güneşin 17º ufkun altına inişinin, imsak vakti için ise güneşin ufka 18º yaklaşması ölçüsünün esas kabul edildiği dikkate alındığında insan gözüne endeksli aletsel rasatlarla yapılan gözlem sonuçlarının Başkanlık takviminde verilen imsak vakti ile örtüştüğü görülmüş ve bu sonuçlar Ramazandan önce Diyanet işleri Başkanımız tarafından halkımızla ve basınımızla paylaşılmıştır.

Araştırmanın çıplak gözle yapılan rasatlar kısmında, Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinden müteşekkil denek gözlemciler tarafından 28 adet yatsı, 22 adet imsak gözlemi olmak üzere toplan 50 adet görsel gözlem yapılmıştır. Ancak ışık etkisi ve ufuk kirliliği gibi tesirler göz önünde bulundurularak; sağlıklı sonuçlara ulaşılması amacı ile çıplak gözle yapılan gözlemlere bir süre daha ve fakat mümkün mertebe ışık etkisinden olabildiğince uzak daha değişik yerlerde devam edilmesi kararına varılmıştır. Tüm gözlem sonuçları elde edildikten sonra bütün bilgiler kamuoyu ile paylaşılacaktır.

Söz konusu iddia sahiplerinin dile getirdiği görüşleri İslam tarihi boyunca kabul eden hiçbir ciddi ilim insanı olmamıştır…

Gerek aletsel gözlemlerle ve gerek çıplak gözle yapılan rasatlarla ulaşılan sonuçlarda şu ana kadar, günümüzde seslendirilmeye başlayan ve imsakin güneşin 10º ufka yaklaşmasından daha az bir zamana tekabül eden bir vakitte başlatılması yolundaki görüşü destekleyen en ufak bir bulguya rastlanmamıştır. Zaten söz konusu iddia sahiplerinin dile getirdiği görüşleri İslam tarihi boyunca kabul eden hiçbir ciddi ilim insanı olmadığı gibi günümüz İslam dünyasında bu alanda söz sahibi olan hiçbir ilim insanı ve astronom da benimsememektedir.

Şer’î vakitlerin belirlenmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli vazifelerinden biridir. Çünkü en başta ibadetler olmak üzere Müminlerin dini hayatı ile ilgili pek çok husus, şer’î vakitlerle irtibatlıdır. Yatsı namazı vaktinin sonu, sabah namazı vaktinin ve orucun başlangıcı olan imsak vaktinin belirlenmesi de bu vazifenin bir parçasıdır. Halkımız, ibadet hayatlarıyla ilgili hususlarda bir tereddüt yaşamamalı ve bu hususta Başkanlığımıza güvenmeye devam etmelidir.

Diyanet

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’den “Hicri Yıl ve Hicret Mesajı”

Müslümanlar için bir dönüm noktası olan hicret, tarihte yeni bir sayfa açmıştır. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicretin gerçekleştiği gün, Hz. Ali’nin teklifiyle hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. O günden itibaren de İslam âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul görmüştür.

Bilindiği gibi İslâm’ın yayılmaya başladığı Mekke döneminde Sevgili Peygamberimiz ve ilk Müslümanlar sürekli baskı ve işkencelere hedef oldular. Sosyal, ekonomik ve kültürel ambargoya maruz kaldılar. İlk Müslümanlar önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret ettiler. Peygamber Efendimiz (sas) ve ashab-ı kiram doğup büyüdükleri ve çok sevdikleri şehirleri Mekke ve Kâbe’den ayrılmak durumunda kaldılar.

Müslümanlar için bir milat olan hicret; Allah’a ve O’nun Kutlu Elçisi Rahmet Peygamberine gönülden bağlılığın bir ifadesi; hakka, hakikate, ilme, irfana ve medeniyete yapılan yolculuktur.

Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsü; Yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır.

Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, dostluk ve kardeşliğin ifadesidir. Kardeşine kucak açarak onunla evini, iş yerini, yiyeceğini ve varlığını paylaşmanın; kardeşini himaye etme ve sahiplenmenin adıdır.

Hicret, asla maddi zorluklar ve zorlamalar karşısında bir kaçış değil; aksine İslâm’ı öğrenmek, öğretmek, yaşamak ve yaşatmak için yeni imkân ve zemin arayışıdır.

Aslında hicret, bir anlamda medeniyete hicrettir. Zira Peygamber Efendimizin (sas) hicretiyle Yesrib, Medine’ye dönüştü. Medine de medeniyet üretti. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (sas) kin, nefret ve intikam toplumundan bir sevgi ve merhamet toplumu meydana getirdi. Katı kalpli insanlardan, can taşıyan her varlığa, hatta eşyaya dahi şefkat ve merhametle muamele edecek bir toplum oluşturdu. Hem maddi hem manevi açıdan arındırdı onları. Çıkarcılığı, çapulculuğu ve fırsatçılığı revaçta olan bir topluma, kendisi için istediğini, kardeşi için de istemeyi, diğerkâmlığı ve kardeşliği öğretti. Komşusu aç iken tok gezilemeyeceğini gösterdi. Dürüstlüğü, güvenilirliği, aldatmamayı, helal kazancı, alın terini, hak ve hukuku, hakkaniyeti, eşitlik ve adaleti öğretti. İyiliği, güzelliği, hayrı, ahlâkı, samimiyeti, olgunluğu, takvayı gösterdi. İnsanlara hizmette, emanet ve mesuliyet bilincini, liyakati getirdi. İffetli ve ahlaklı bir toplum kurdu. İlim ve hikmete, hak ve hakikate, bilgi ve öğrenmeye âşık örnek bir nesil yetiştirdi. Fakirler, sahipsiz olmadıklarını; güçsüzler kimsesiz kalmadıklarını hep ondan, onun uygulamalarından öğrendi. Kısacası onlara temiz bir toplumun nasıl oluşması gerektiğini göstererek insan onurunu, insanca yaşamı, Müslümanlığı ve medeniyeti gösterdi.

Bugün bizim için de bir hicret söz konusudur. Fakat bu hicret sadece göç edecek yer ve yurt aramak değil; her durumda daha iyinin, daha güzelin peşinde koşmak, İslâm’ı daha bir samimiyet içinde yaşamaya çalışmaktır. Hicret işte bu yolculuğun adıdır. Hz. İbrahim’in (as) dediği gibi, hepimiz Rabbimize hicret etmekteyiz. Geçici olan bu dünyadan, ebedi olan gerçek âleme doğru göç etmekteyiz. Buradaki hicret, Sevgili Peygamberimizin bir hadislerinde buyurduğu gibi, Allah’ın yasaklarını terk etmektir.

Ne mutlu hicret edenlere! Ne mutlu yüreklerinde hicret ruhunu taşıyanlara!

Bu vesileyle bütün İslâm âleminin yeni hicri yılını tebrik ediyor; hicrî 1434 senesinin ülkemiz, gönül coğrafyamız, İslâm dünyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ

Diyanet İşleri Başkanı

Biz Peygamberimizi (ASM) Yeterince Anlatamadık!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen ‘Vaaz ve Hitabeti Geliştirme Semineri’nde yaptığı konuşmada, ‘Müslümanların Masumiyeti’ adlı filme sert tepki gösterdi.

Sandıklı Hüdai Kaplıcası Safran Otel’de, İlçe Kaymakamı Ali Candanve İl Müftüsü Mustafa Kaya tarafından karşılanan Diyanet İşleri BaşkanıMehmet Görmez, bin 500 imam ve müezzinin katıldığı seminerde yaptığı konuşmada, İslam dünyasında tepkilere yol açan ‘Müslümanların Masumiyeti’ filmi ve ardından yaşananlarla ilgili açıklamalarda bulundu.

İLK BÖLÜMDE İRKİLDİM

Görmez, filmi Basın Müşaviri arkadaşının ikazı ile İngiliizce versiyonlu olarak internette izlediğini belirterek şöyle konuştu: “Daha birinci bölümde irkildim. Bayağı, aşağılık bir film.14 dakika izleyebildim.Tamamını izlemek mümkün olmadı. Filmi izlerken iki duygu hasıl oldu. Birincisi içim yandı. Neden yandı. Çünkü biz Resulü Ekremi yeterince anlatamadık.Hatırlayın Veda Hutbesi’nde Resulü Ekrem 100 bin kişiye hitap etti. Biz 120 bin hatta yıl sonuna kadar 130 bin, 150 bin kişi olacağız.Ama anlıyorum ki İslam’ı hala yeterince anlatamıyoruz”

KÜRESEL PROVOKASYON

Küresel ideolojinin İslam’ın tırmanışını kabul etmediğini anlatan Görmez, şunları söyledi: “Acaba Resulü Ekrem aramızda olsaydı bu filme gösterilen tepkileri nasıl karşılardı, duygusunu yaşadım. Bir oyun oynanıyor. Küresel bir provokasyon devam ediyor. Hatırlayın Salman Rüştü’nün o kitabı. Hollanda’da yayınlanan fitne film. Papa’nın o dönemlerdeki tavrı. Kur’an yakılması. Sonra Danimarka’da karikatür krizi bunların tamamına baktığımızda anlıyoruz ki küresel ideoloji İslam’ın tırmanışını kabul etmiyor.”

Kadir Gecesi, yarın idrak edilecek…

Bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi, yarın idrak edilecek.

Mübarek gece vesilesiyle bir mesaj yayımlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, mesajında Kadir Gecesinin değerini bizzat Kur’an-ı Kerim’den aldığını ifade ederek, “Kur’an-ı Kerim, bu geceye müstakil bir sure tahsis ederek, gecenin en güzel biçimde tasvirini yapmıştır.” dedi.

Kadir Gecesinin kadrini yücelten, Aziz Kur’an’ın rahmet yüklü evrensel mesajlarının bu gece inmeye başlamasıdır.

Kadir suresinin insanlığa üç önemli mesaj getirdiğine dikkat çeken Başkan Görmez, mesajında şunlara yer verdi:

Birincisi, Kadir gecesini değerli kılan “Yaradılış bilgisinin ders kitabı” olan yüce Kur’an’ın ilk nüzûlüne şahit olmuş olmasıdır. Onun kadrini yücelten, Aziz Kur’an’ın rahmet yüklü evrensel mesajlarının bu gece inmeye başlamasıdır. Aynı şekilde Müslümanların Allah katındaki değerini yücelten, kadrini kıymetini yüce kılan da Kur’an-ı azîmuşşandır.

İkinci mesaj, her Kadir gecesinin müminlere her yıl bir ömürlük bir fırsat sunmuş olmasıdır. “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” demek, “Kadir gecesi bir ömürlük zamana eş değerdir” demektir. Eğer şu ana kadar yaşadığımız ömrü iyi değerlendiremediysek bu gece bize bir ömre bedel bir imkân tanınmaktadır. Bu yönüyle Kadir gecesi diğer bütün kutlu zamanların üstünde ve önünde olarak Yüce Rabbimizin insanlığa bir rahmet kapısı, bir umut pınarı olarak bahşettiği mübarek bir gecedir. Bu gece, hayatımızın çok hızlı seyreden akışı içinde geçmişimizi değerlendirerek gafletle geçen günlerimizi sorgulama, günahlardan arınma, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatalara tövbe edip af ve bağışlanma dileme zamanıdır.

Üçüncü mesaj ise, vahiy meleği Cebrail aleyhi’s-selâm ile Allah’ın meleklerinin Kadir gecesinde yeryüzüne selâm ve esenlik getirmek üzere inmeleridir. Kur’an’ın nüzulü hürmetine bir kez yaşanan bu hadise, Cenab-ı Hakk’ın biz müminlere çok büyük bir ikramı, ihsanı ve lütfu olarak her sene tekerrür etmektedir.”

Kadir Gecesini ihya etmek, Kur’an’ın kıymetini bilmekle olur”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, mesajında Kadir Gecesinin hakiki manada ihya edilebilmesinin yolunun Kur’an’ın kadrinin ve kıymetinin bilinmesinden geçtiğini söyledi.

Başkan Görmez, şunları kaydetti:

“Bu gece vesilesiyle bir kez daha hatırlatmak isterim ki, Kadir gecesini, ancak Kur’an’ın kadrini, kıymetini bildiğimiz oranda hakiki anlamda ihya etmiş oluruz. Kur’an’ın hak, hakikat, ahlâk ve adalet ilkelerine sarıldığımız ölçüde bu gecede bir ömre bedel manevî gelişmeler yaşayabiliriz. Kur’an’ın barış ve esenlik mesajlarına değer verdiğimiz nispette Allah’ın meleklerinin, yeryüzüne barış ve esenlik getirmek üzere indiklerinin idrakine varabiliriz. “Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bil!” şuuruyla hayatımızı sürdürdüğümüz müddetçe Kadir gecesinden hakkıyla istifade edebiliriz.”

“Mazlumlarla hemhal olmak, tüm Müslümanların üzerine düşen önemli bir ödevdir”

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Ramazan ayı boyunca verilen şehitler ve İslâm coğrafyasında Müslümanların maruz kaldığı insanlık dramının Ramazan sevincine gölge düşürdüğünü kaydetti. Kadir Gecesinde dünyanın neresinde olursa olsun açların, mağdur ve mazlumların haklarına dikkat kesilmek ve acılarına ortak olmanın gerekliliğine vurgu yapan Başkan Görmez, mesajını şöyle noktaladı:

“Üzülerek ifade edelim ki ülke olarak Ramazan ayı boyunca verdiğimiz şehitler, İslâm coğrafyasında özellikle yanı başımızda Suriye’de kadın, çocuk, yaşlı demeden her gün katledilen masum insanlar, uzak doğuda Myanmar’da, Arakan’da din kardeşlerimizin maruz kaldığı vahşet ve insanlık dramı, dünyanın muhtelif yerlerinde Müslümanlara reva görülen zulüm, şiddet, cinayet ve insanlık dışı eylemler, Ramazan sevincimizi buruk bir şekilde yaşamamıza sebep olmuştur. Kadir gecesini idrak ederken, dünyanın neresinde olursa olsun topyekûn açların, yoksulların, mahrumların, mağdurların, zayıf bırakılmışların, zulme uğramışların haklarına dikkat kesilmek, onların dertleriyle dertlenmek, acılarına ortak olmak, yaralarını sarmak, hâlleriyle hemhâl olmak; zâlim ve diktatörlerin hak ve hukuk tanımayan, azgınlaşan ve şımaran iradelerine karşı tavır almak, kısacası insanlığın barış ve huzuru için hayrın anahtarı şerrin kilidi olmak, yeryüzündeki bütün Müslümanların üzerine düşen bir görev ve sorumluluktur. Bu vazife, bu gece yeryüzüne inen meleklere ve Cebrail aleyhisselâma eşlik edecek maneviyata uygun bir kulluğa sahip olmak için de yerine getirilmesi gereken bir ödevdir.

Bu duygu ve düşüncelerle başta ülkemiz ve gönül coğrafyamız olmak üzere bütün İslâm âleminin mübarek Kadir gecelerini en güzel dilek ve duygularla tebrik ediyor; Kadir gecesinin feyz ve bereketinden hepimizin nasibdâr olabilmesini, dua ve niyazlarımızın kabul edilmesini, topyekûn İslâm dünyasının içinden geçmekte olduğu zorlu süreçten bir an evvel kurtulmasını, Ramazan Bayramına sağlık, afiyet içerisinde huzur ve mutlulukla erişebilmeyi Cenâb-ı Mevlâ’dan niyaz ediyorum.

Diyanet