Etiket arşivi: Bekir Özcan

Hz. Üstad Kurtuluş Savaşında (Şiir)

Düşman içki getiriyordu gemiler dolusu

Hasımda olsa yanan insandı bunun sonucu

 

Üstad, kurucuları arasında yer aldı Yeşilay’ın

Maddi, manevi yanmaması gerekirdi insanın

 

Osmanlının payitahtı İstanbul işgal edildi

Hikmetli mücadele etmek gerekti şimdi

 

Tanin’de, diğer gazetelerde yazar makaleler

Okuyunca yazısını deli oldu düşman kuvvetler

 

Düşmana, basın yoluyla ölümüne hücum etti

Değil susmak, kamuoyu oluşturmak gerekti

 

“Tükürün İngiliz lâininin hayâsız yüzüne” diye

Bediüzzaman haykırıyordu her makalesinde

 

“Ey ekpek-ül küpekadan tekepküp etmiş köpek”

Diyerek, kimin haddi idi böyle makale neşretmek

 

Gizlice üstadı arıyordu, dessas sinsi İngilizler

Verildi karar, yakalayıp hemen öldürecekler

 

Üstad, Hutuvât-ı Sitte isimli kitap yazdı

Bir gecede bastırıp tüm İstanbul’a dağıttı

 

İngiliz Anglikan kilisesinin mağrur başpapazı

Darül-Hikmetil İslami’yeden  soru sormaz mı?

 

Altı sual sordu, istedi altı yüz kelimeyle cevap

Üstad tükürdü yüzlerine, kazandı binlerce sevap

 

Din vatan millet için kuruldu müderrisler cemiyeti

Bediüzzaman bu derneğin oldu en saygın üyesi

 

Şeyhülislam kurtuluş savaşı aleyhinde

Üst üste beş fetva verir, işgalcilerin lehinde

 

“Bunlar zulme, adalet; cihada, isyancı; diyor”

“Esarete, hürriyet; ismi takıp, milleti kandırıyor”

 

“İşgal altındaki idarenin, fetvası geçerli değildir”

“Mücadele eden asker hem gazi, hem de şehittir”

 

Verilen fetvayı canı pahasına etti ret

Böyle tutumda olmak büyük bir cesaret

 

Kuva-yı Milliye hareketine açıktan destek verdi

Üstad; bu cennet vatan kurtulacak diye kükredi

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Âlemi İslam’a inen darbeler Üstadı kalbinden hançerler! (Şiir)

Avrupa devletini doğurmakta Osmanlı

Kıvranıyor yatakta çekiyordu çok sancı

 

Hain planla, evlatlıkları başında bekler

Canı gönülden hemen ölmesini ister

 

Vefat edince, miras parça, parça edilecek

Osmanlı’nın Dünya’ya hükmü sona erecek

 

Yıllarca tatbik edilen sinsi plan gerçekleşti

Şefkati büyük olan baba artık vefat etti

 

Çok yazık Sevr anlaşması ile Osmanlı biter

Düşmanlar dört bir yandan ülkeyi işgal eder

 

Âlem-i İslam, Osmanlı’nın öz evladı idi

Acıyla dolu kimsesiz yetim kaldı şimdi

 

Üvey çocuklar neşe içinde mirası paylaştı

Hakiki has evlatları yas tutup ağıt yaktı

 

Âlemi İslam’a inen bu müthiş darbeler

Üstada, çok acı verir ta kalbinde hisseder

 

Sene bin dokuz yüz on dokuz

Kaybettik savaşları mağlubuz

 

Allah’a, peygambere çok mahcubuz

Yok, başka yol kurtuluşa mahkûmuz

 

Kâinatta, sanki kopmuştu kıyamet

Devam ediyor Anadolu’da zulmet

 

Herhalde Âlem-i İslam’ın güneşi battı

Ufukta yok aydınlık her yer karanlıktı

 

Yıl Bin dokuz yüz on dokuz eylül ayı

Üstad şöyle anlatır gördüğü “sadık rüyayı”

 

“O zamanda hadiselerin verdiği yeisle”

“Nur arıyordum karanlık zulmet içinde”

 

“Mübarek bir cuma gecesinde”

“Uykuyla girdim misal âlemine”

 

“İslam’ın geleceği için toplanan meclise”

“Çağrıldım, icabet ettim bu kutsi davete”

 

“Muhterem ve muhteşem bir meclisti”

“Münevver kişilerden teşekkül etmişti”

 

“Dünya da dahi görmemiştim hiç emsalini”

“Gördüm asrın mebuslarını selef-i salihini”

 

“Hicap edip saygıyla durdum kapıda”

“El pençe bekliyordum ayakta”

 

“Muhteşem o ulvi meclis adına”

“Onlardan bir zat dedi ki bana”

 

“Ey felâket helâket asrının sahibi”

“Seninde reyin var söyle fikrini”

 

Sanki Üstad’ın gördüğü bu sadık ulvi rüyada

Aldı Sahibüzzaman namıyla bir unvan daha

 

Açıklandı kıyamet asrının söz rey sahibi

Fatinülasır oldu Bediüzzaman Said Nursi

 

Mühür Fahrüddeveran Molla Said’ in elinde

Nurla kurtulacak gelecek nesil onun dilinde

Bekir ÖZCAN

www.NurNet.Org

Üstadın Yeni Said Dönemine Geçişi (Şiir)

Hamiyetinden, İstanbul un siyasetine daldı

Esaret hayatını hatırlayıp hemen uyandı

 

Çok şaşaalı geçerken İstanbul’daki hayatı

Çamlıca’daki köşkte bir gün aynaya baktı

 

Saçında sakalında görür beyaz kılları

Canlanır, Kosturma’daki firar hatıraları

 

Esaretteki halet-i ruhiye başladı yine

Dünya hayatına küsmek geldi kalbine

 

Üstadın, cesedi ruhuna dar geldi

Bütün latifeleri ise feveran etti

 

Sanki bataklıkta hisseder kendini

Kurtulmak ister fakat yollar çeşitli

 

Şaşırır bir an, kalben tereddütte kalır

Gavs-ı Âzam Geylânî’nin eserini alır

 

Fütûhu’l-Gayb kitabını tefe’ül edip açar

Karşısına şöyle acayip bir ibare çıkar

 

“Sen Dârü’l-Hikmet’desin güya”

“Kalbini tedavi edecek tabip ara”

 

Gavs-ı Âzam şeyh Abdülkâdîr Geylânî

Sekiz asır sonra, Üstad’ı etmişti tedavi

 

İmam-ı Rabbânî’nin Mektubatını alır eline

Birden tefe’ül edip açar halis bir niyetle

 

İmam-ı Rabbânî, iki mektup yazmıştı üstada

Hem de “Mirza Bediüzzaman’a mektup” namıyla

 

Gavs-ı Âzam üstadı tedavi edip, şifa verdi

İmam-ı Rabbânî “tevhidi kıbleyi” tavsiye etti

 

Yalnız olmadığını anlamıştır Bediüzzaman

İnsanlığın tek yolu var, oda Hazreti Kur’an

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Üstada Harp Madalyasının Verilişi

Yirmi beş Haziran bin dokuz yüz on sekizde

Bediüzzaman dönmüştü artık memleketine

 

Davet etti Harbiye nâzır-ı Enver Paşa üstadı

Mütevazı bir merasimde takıldı harp madalyası

 

Bediüzzaman'a verilen devlet madalyası
Bediüzzaman’a verilen devlet madalyası

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Üç ayda toplam yüz elli lira ikramiye verildi

Osmanlı payesi, mahreç unvanı takdim edildi

 

Darü’l Hikmeti’l-İslamiye’ye tayin edildi üye

Kapatılıncaya kadar, devam etti bu vazifeye

 

Zaruri ihtiyacından fazla masraf yapmaz

İktisada uyar müsrifane davranmaz

 

Halk çoğunluğunun geçim şartını uygular

Çok dikkatlidir, sade bir vatandaş gibi yaşar

 

Maaşını almaz kendisi, yeğenine verir

Abdurrahman harcanmayan miktarı biriktir

 

Yeğeni biriken tüm parayı azar, azar harcar

Üstad öğrenince bunu Abdurrahman’a çok kızar

 

“Bize maaşın ölmeyecek kadarı caizdir”

“Kalan fazla kısmı, bu fakir milletindir”

 

On iki adet kitabını kendi maaşından bastırır

Vatandaşa bedava olarak tümünü dağıtır

 

Bediüzzaman daima kefenini boynunda taşır

Dârü’l-Hikmet’te, fitnelere demir gibi dayanır

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Üstad’ın Rusya’dan Firarı (Şiir)

Üstad tatar mahallesindeki camide kalır

Mevsim, kışın sonu bahara yakındır

 

Cami Volga nehrinin kıyısında hemen

Gece yalnız kalır, yoktur giden gelen

 

Esirdir, gündüz dışarıya izinsiz çıkamaz

Uzun kış geceleri bir türlü uyku tutmaz

 

Karanlık gecelerde, kurtuluş nuru aradı

Gurbet ellerinde, hakiki dostu bulamadı

 

Düşman elinde esir kimse yok, çok garipti

Gözünde yaş yoktu ama ağlıyordu kalbi

 

“Volga nehrinin hazin şırıltılarını” dinlerdi

“Yağmurun rikkatli şıpırtıları” ilahi musiki idi

 

“Rüzgârın firkatli esmesinden,” etkilendi

“Acizliğine yalnızlığına bakıp, kesildi ümidi”

 

Sanki hayattan vazgeçti kederinden

Gurbette olduğuna çok üzüldü birden

 

Sıhhati bozulmuş, çok hasta ve halsiz

Bünyesi genç, ruhu son derece mecalsiz

 

Kurtulacak ne kudreti var, ne de kuvveti

Kendini, seksen yaşında ihtiyar aciz hissetti

 

Birden gurbette vefatını hayal etti

Vatandaki eski dostları aklına geldi

 

Arıyordu tam hakiki ebediyet dostu

Şâir Niyazi-i Mısrî gibi şöyle dedi ruhu

 

“Dünya gamından geçip

Yokluğa kanat açıp,

 

Şevk ile her dem uçup,

Çağırırım Dost! Dost!”

 

O anda kurtuluşuna kimsenin gücü yetmez

Allah’ın kudretine hiç bir kuvvet karşı gelemez

 

Vücudunun tüm zerrelerini bir yerde topladı

Cenabı Allah’a el açıp dua edip yalvardı

 

Aczini şefaatçi yaptı, dergâh-ı ilahide

Yıllar sonra dahi, daima kaldı hayrette

 

Bu “halet-i ruhiyede, Kuran’dan imdat geldi”

“Dili Hasbünallahü ve niğmel vekil” söyledi

 

Yetişti Yüce Mevla’nın inayeti

Geldi hemen Peygamberin himmeti

 

Göründü İmamı Ali’nin üstün gayreti

Anlaşıldı Hazreti Gavs’ın kerameti

 

Rusya’dan Allah’a güvenip, firar etti

Üstad da çekti, hikmet dolu zahmeti

 

Bu halet-i ruhiye de kolay bir şekilde

Yayan gidilse bir senelik mesafede

 

Düştü yola, Rus dilini hiç bilmediği halde

Kurtuldu Allah’ın Ya Settar ismin cilvesinde

 

Üstadın Rusya’dan firarı, sır dolu tılsım dolu

Kendini kimseye bildirmeyen, bilinmezlerin yolu

 

Kosturma, Petersburg, Varşova üzeri

Saygı ile karşılar sınırdaki Alman askeri

 

Acilen karargâh komutanına çıktı

Rus esaretinden firar ettiğini anlattı

 

Gönüllü, Türk subayı olduğunu söyler hemen

Anlar komutan, büyük bir kişidir bu gelen

 

Alman makamları acilen haberdar edilir

Berlin’deki meşhur Adlon oteline yerleşir

 

Orada bulunan edip ve filozoflarla tanıştı

Bir toplantıda uzunca konuşma yaptı

 

Almanya’da iki ay kadar kalıp dinlenir

Özlediği vatanına dönmeye karar verir

 

Fotoğrafı çekilip pasaport verildi

Saygı ile İstanbul’a yolcu edildi

 

Cenabı Allah’ın inayetiyle kurtulur

Tılsım dolu bu firar bilinmez sır olur

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org