Etiket arşivi: islamiyet

1 Ay Müslümanca!

Blood Foundation(www.muslimforamonth.com) adlı sivil toplum kuruluşu bir ilke imza atarak İslamiyeti, müslüman olmayanlara sevdirmek adına harika bir hizmet yapıyor.

İnsanların 1 ay müslüman gibi yaşamaları için program düzenliyorlar. Program esnasında 5 vakit namaz kılınıyor, oruç tutuluyor, içki ve domuz etinden uzak duruluyor.

Belli sınırda kabul edilen başvurular ile grup oluşturuluyor ve bu grup ile dolu dolu 1 ay geçirilmesi planlanmış.  Ancak çalışma hayatlarından dolayı izin alma problemi olanlar için şimdilik 9 günlük programlar yapılıyor. İleride 1 aylık programların yapılması umuluyor.

Programa katılanlar arasında, Avustralyalı, Hollandalı, Taylantlı, Belçikalı, Amerikalı, İrlandalılar var.

Misafirler ilk önce Eyüp Caminin yanındaki bir konağa yerleştiriliyorlar. Öncelikle islamiyet ile ilgili kısa kısa bilgiler veriliyor. Erkeklere takke, hanımlara da başörtü hediye ediliyor. Burada misafirlere namaz kılmaları öğretiliyor. Program boyunca her gün İslamiyet ile ilgili konular, uzmanları tarafından öğretiliyor.

Organizasyon yöneticileri misafirleri sıkmamak için günde 1 defa namaz kılmayı programlarına koymuşlar. Fakat daha sonra misafirlerden birinin “namaz kılmak çok güzel bir şey, benim

hoşuma gitti, müslümanlar günde 5 defa namaz kılıyorlar, biz niye 1 defa kılıyoruz” gibi bir talepde bulununca, programa 5 vakit namazı da dahil ediyorlar.

Programda teheccüd namazı bile var! Gayri müslimler, kalkıp teheccüd namazını kılıyorlar. Ayrıca programda musiki saati koymuşlar. Musiki saati adı altında namaz tesbihatını yaptırıyorlar.

Ayrıca çeşitli yerlere geziler de oluyor. Edirne Selimiye Camisine gidiliyor, Konya Mevlana hazretlerinin türbesi ziyaret ediliyor.  Konya’da bir de ev ziyareti yapılıyor. Konya’da ehl-i hamiyet bir aile gönüllü olarak, misafirleri evinde ağırlıyor ve bol bol ikramlarda bulunuyor. Böylece turistler islamiyetdeki cömertliği ve müslümanlardaki misafirperverliği bizzat yaşayarak öğrenme fırsatı buluyorlar.

Meşru dairedeki eğlencelere örnek teşkil etmesi açısından, hanımlara kına gecesi, erkeklere de sıla gecesi düzenleniyor.

Program sonunda hayretler içerisinde kalan turistler, İslamiyetin ve müslümanca yaşamanın ne kadar güzel bir şey olduğunu itiraf ediyorlar. Birisi, “bundan sonra kimse bana İslamiyet aleyhinde konuşamaz” diyor, bir diğeri ise “ben, bu programda Allah ile konuşmayı öğrendim (Kuran-ı Kerim okumaları ile)” diyor.

Bu organizasyon İslamın doğru anlaşılması açısından çok önemli. Eğer biz doğru İslâmı ve İslâmiyete lâyık doğruluğu efalimizle izhar etsek diğer dinlerin tabileri de İslâma dahil olur.

Evet, ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır!

www.NurNet.org

Said Nursi Hristiyanlığı Övmüş Müdür?

Bediüzzaman mevcut Hristayanlığı değil belki Gerçek İsevilik olarak adlandırdığı, tevhid dinine inanacak ahirzamandaki bir takım İsevilerden bahseder ki; Nursiye göre bunlar, İslamiyet ile omur omuza vererek dinsizliğe karşı mücadele edeceklerdir.

Hz. İsa’nın yeryüzüne ilk gelişinde tebliğ etmiş olduğu hak din, özünden uzaklaşmış ve tahrif edilmiştir. Kuran’da bildirildiği gibi, Hz. İsa’nın ardından üçleme ve Hz. İsa’nın ilahlaştırılması (Allah’ı tenzih ederiz) gibi çeşitli sapkın inanışlar Hıristiyanlığa dahil edilmiştir. Nursiye göre, Hz. İsa yeryüzüne geldiğinde öncelikle, Hıristiyanlığı bu sapkın inanışlardan arındıracaktır.

İki bin yıldan bu yana özünden uzaklaşma süreci yaşamış olan Hıristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek kişi Hz. İsa’dır. Kendisini bekleyen Hıristiyan dünyasına gerçek din ahlakını yani Kuran’da bildirilen İslam ahlakını anlatacak, Hıristiyan dünyası hak dine yönelecektir. Hz. İsa’ya tabi olanlar da gerçek İseviler olacaklardır. Nursi’nin ifadelerini incelediğimizde gerçek İsevilerin; Kuran ahlakına ve sünnete uyan, Hz. İsa’ya itaat eden kimseler olacağı anlaşılmaktadır.

Bu dönemde dinlerinin içine karışmış olan hurafelerden ve batıl inanışlardan yüz çevirerek gerçek İslam ahlakına yönelecek olan Hıristiyanlar ve samimi Müslümanlar, gerçek İseviler olacaklardır. Müslümanlar ve batıl inanışlarından kurtulan Hıristiyanlar, Hz. İsa vesilesiyle büyük bir ittifak kuracaklardır. Gerçek İsevilerin ittifakı yeryüzündeki din ahlakına karşı olan her türlü sistem ve uygulamanın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. (Mektubat, Onbeşinci Mektub)

Üstad Bediüzzaman’ın konuyla ilgili bazı açıklamaları şu şekildedir:

Ahir zamanda Hazret-i İsa (as) gelecek, Şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek” mealindeki hadisin sırrı şudur ki: Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin (tabiat felsefesi) verdiği cereyan-ı küfriye (inkarcı hareket) ve inkar-ı uluhiyete (Allah’ı inkar) karşı İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip (hurafelerden temizlenip) İslamiyete inkılab edeceği bir sırada, nasıl ki İsevilik şahs-ı manevisi, vahy-i semavi kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevisini öldürür; öyle de Hazreti İsa, İsevilik şahs-ı manevisini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevisini temsil eden Deccal’ı öldürür. Yani inkar-ı uluhiyet fikrini öldürecek. (Mektubat, Birinci Mektub)

“… felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkar-ı uluhiyete (Allah’ı inkar) karşı …” Bediüzzaman; Hz. İsa’nın, maddeciliğin ve sefahatin meydana getirdiği inkarcı harekete ve Allah’ın varlığını inkar edenlere karşı büyük bir mücadele yürüteceğini belirtmektedir.

“İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip İslamiyete inkılab edeceği …” Bediüzzaman bu hikmetli açıklamasında Hz. İsa’nın ahir zamanda tekrar dünyaya geldiğinde, İslam dininin gereklerine göre hareket edeceği yönündeki hadisi tefsir etmektedir. Hz. İsa’nın mücadelesi çeşitli hurafeler ve geleneklerle özünden uzaklaşan Hıristiyanlığın özüne dönmesi ile başlayacaktır. Hz. İsa Hıristiyanlığı tüm batıl inanışlardan temizleyecek ve ona tabi olduklarını söyleyen tüm Hıristiyanlar gerçek din ahlakına yani İslamiyet’e döneceklerdir.

Ve Kuran’a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu (tabi olunan) makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık (Hz. Muhammed sav), bir Kadir-i Külli Şey’in va’dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va’detmiş, elbette yapacaktır. (Mektubat, Onbeşinci Mektub)

“… Kuran’a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak.” Hıristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan hak dine dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran’a tabi olmakla neticelenecektir. Hz. İsa’nın şahsı ve ona tabi olan Hıristiyanlar İslam’a tabi olacaktır.

“Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak.” Hz. İsa öncülüğündeki Hıristiyanlık Kuran’a tabi olduğunda çok büyük bir güç oluşacaktır. Çünkü günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğuna sahip iki din olan Hıristiyanlık ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok büyük iki kuvvettirler.

Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında birleştiklerinde çok büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını fikren mağlup edip, dağıtacaklardır. İnsanları hayatlarının gerçek amacından uzaklaştıran bencil, sevgisiz, çatışmacı bir hayata iten maddeci felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri, iki dinin birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.

“Cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini…“: İki dinin ittifakı ve Hıristiyanların Kuran’a tabi olması ile dünyada nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses ve tek bir vücut gibi hareket edecek, bu hak dinin başına ise Hz. İsa geçecektir. Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa’nın yeryüzüne gelip, samimi olarak iman edenlerin başına geçeceğini Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde haber verdiğini hatırlatmış ve bu nedenle de bu haberin mutlak gerçekleşecek olan hak bilgi olduğunu söylemiştir.

Yukarıdaki ifadelerden de rahatlıkla anlaşılabileceği gibi, Bediüzzaman İseviliğin mevcut halini değil, belki ahirzamanda Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne inmesiyle başına geçeceği, hurafelerden arındırılmış ve tevhid dini olan hakiki bir İsevilikten bahsetmektedir.

www.bediuzzamansaidnursi.org

Avrupa Hakkında Bazı Sosyolojik Tespitler

Bediüzzaman’ın, Avrupa’nın Hıristiyanlık’tan tasaffî ederek İslâma yaklaşmasıyla ilgili öngörüsünün delillerini sunmaya devam ediyoruz: Bugün Avrupa, Müslümanlar da dahil herkese sosyal devlet yüzünü gösteriyor. İşsizlere geçinecek kadar maaş veriyor. Her türlü haklardan yararlandırıyor.

İslâm devletinin özelliklerinden birisi adalettir. Bugün, Türkiye bile, adalet konusunda AB, yani AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine) müracaat ediyor.

Bütün bu gelişmeler, AB’nin “hak ve hürriyetler projesi” olduğunu göstermiyor mu?

Batı “Lâ ilâhe illallah” demeye başlamıştı, artık “Muhammedü’r-resûlullah” demeye de başladı. Bediüzzaman, bir eserinde, “Âhirzamanda Hz. İsa’nın (as) din-i hakikisi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek” 1 der.

1984 yılında Avrupa’nın 114 kilisesi toplanıyor ve Hz. Muhammed’in (asm) peygamberlik kriterlerine uyup uymadığı tartışılıyor; bunun için öne sürdükleri altı kriterin aynen Hz. Muhammed’de de (asm) bulunduğu görülüyor. Sonunda 114 kilise, müştereken Hz. Muhammed’in (asm) “peygamber” olduğunu açıklıyor.

David A. Barrett tarafından 2001 yılında yayınlanan “Dünya Hıristiyan Ansiklopedisi”nde (World Christian Encyclopedia) 2025 yılında Müslümanların toplam sayısının 1.784.875.653’e (yani dünya nüfusunun yüzde 22.8’ine) yükseleceği tahmin ediliyor. 2050 yılında ise bu rakam 2 milyarın üstüne çıkarak 2.229.281.610’a (yani dünya nüfusunun yüzde 25’ine) yükseliyor. Kimbilir belki de Kur’ânî ifadeyle söyleyecek olursak insanlık İslâmiyet’e “fevc fevc” akın edecektir. 2

Yine Bediüzzaman’ın tesbitiyle; “Hıristiyanlık ya intifâ veya ıstıfâ edecek”, yani sönüp gidecek, İslâmiyete teslim-i silâh edecektir.

Kiliselere pek itibar eden yok. Ateistler veya agnostikler (din ile ilgilenmezciler) çoğunlukta. Artık kiliseler, “gönüllü kültür kuruluşu” olarak çalışıyor. Hasta, göçmen, bakıma muhtaçların yararına işler yapıyor.

Müslümanlar, dinsizlik ve ahlâksızlık karşısında, Hıristiyanların hakikî dindar rûhânî ve misyonerleriyle ittifak edecek.

İşte bu hakikat de apaçık görülüyor. Avrupalılar, uyuşturucu gibi madde bağımlılığına karşı birlikte çalışıyor ve tedbirler üretiyorlar. Müslümanları kiliselere dâvet edip konuşmalar yaptırıyorlar. Risâle-i Nur, bazı okullara ve kiliselere girdi. Zaten pek çok kilise, eğlence ve iş yeri olmaktansa, “Hiç olmazsa mabed olarak kalsın, ibadethane olsun!” diye Müslümanlara veriliyor. Öte yandan ibadet edenlere inanılmaz saygı gösteriliyor. Zira, bu değerler tamamen bittiğinden, inanılmaz çarpıcı geliyor onlara.

Ali Ferşadoğlu

Dipnotlar:

1- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s. 111.

2- Umut Yavuz, Yeni Asya, 21.2.2009.

saidnursi.de

Avrupa İslâm’dan Neden Korkuyor ?

Avrupa ile İslâm âleminin münâsebetleri gün geçtikçe artmaktadır. Ancak her zemin ve zamanda “eşitlik“den “hukuk devleti“nden ve “hak ve hürriyetler“den bahseden Avrupalılar, bu münasebetlerden rahatsız görünmektedirler. Bunun en önemli sebebi, din ve kültür meselesi olduğunu da çekinmeden söylüyorlar.

Önemle ifade edelim ki, bugün Avrupa’da bir fikir ve ideoloji fetreti söz konusudur. Dinlerine en mutassıp olan Katoliklerin % 80’i dahi, kendi dinlerinin muharref i’tikad esaslarına inanmamaktadır. Gençlik tamamen başıboşdur ve gençliği bekleyen tuzakların başında, komunizm, sefâhate ve uyuşturucu ibtilası gibi insanlığın düşmanı sayılan tehlikeler gelmektedir.

Bu belâlara karşı hristiyanlık âleminin akıllı kısmı, İslâm âlemiyle müşterek düşmana karşı ittifakdan başka çare görmemektedirler. Bu yazımızda konunun bazı önemli noktalarını vuzuha kavuşturmak istiyoruz.

I- HAKİKİ HRİSTİYANLIK İSLÂMİYETE MUHALİF DEĞİLDİR

Hristiyanların İslâm’dan korkmaları, bilgisizlikten ve menfi propagandalardan kaynaklanmaktadır. Rahip Lelong’un “İslâm ve Batı” isimli eserindeki şu cümlesi de bu kanaatimizi teyid etmektedir: “Bilgisizlik yüzünden korku doğuyor, İslâm’dan ürkülüyor. Avrupa ve Amerika’da İslâm’ın zenginlikleri yeterince bilinmiyor….”. Halbuki Kur’ân, hakiki hristiyanlık ile İslâm’ın arasında temelde bir farklılık bulunmadığını ifade ediyor. Mü’minleri tarif ederken “Onlar, sana ve senden önceki peygamberlere inzal olunan kitaplara iman ederler” ifadesini kullanıyor ve bu ifadeyle ehl-i kitabı İslâm’a davet ediyor, şöyle ki:

Ey insanlar! Kur’ân’a iman ettiğiniz gibi diğer mukaddes kitaplara da iman ediniz. Çünkü Kur’ân, onların doğruluklarına delil ve şahiddir. Ve ey ehl-i kitap! Geçmiş peygamber ve kitaplara iman ettiğiniz gibi, Hz. Muhammed ve Kur’ân’a da iman ediniz. Zira iman edip İslâmiyet’i kabul etmekte sizin için bir zorluk yoktur. Bu, size ağır gelmesin.

Zira Kur’ân, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak inanç esaslarınızı ikmal ediniz ve muharref olan dini hükümlerinizi düzeltiniz diye size teklif ediyor. Zira Kur’ân, eski mukaddes kitapların bütün güzelliklerini câmi’dir; onların temel esaslarını ta’dil ve tekmil etmiştir. Sadece zaman ve zeminin değişmesiyle tebeddül eden fer’i mevzularda farklı hükümler tesis etmiştir. Bunda, akli ve mantıki olmayan bir cihet yoktur.

Zira dört mevsimde yiyecek, giyecek ve diğer ihtiyaçlar değiştiği gibi, bir insanın değişik hayat devrelerinde de, talim ve terbiyesi farklı olur. Aynı şekilde insanlığın farklı devrelerinde, bazı fer’i hükümlerin değişmesi kaçınılmazdır. Kur’ân, diğer dinlerin temel esaslarını değil, sadece fer’i hükümlerden bir kısmını neshetmiştir. Yani vakitleri bitti, nöbet başka hükümlere geldi demiştir.

II- HRİSTİYANLIK, YA SÖNECEKTİR YA DA İSLÂM’LA BİRLEŞECEKTİR

Yukarda zikredilen hakikatler karşısında şunu ifade edelim ki, bugün hristiyanlık iflasın eşiğindedir. İslâm’a düşmanlığı sürdürürlerse, hristiyanlık, mevcut menfi cereyanlar karşısında dayanamayacaktır. İslâm ile barışıp, bazı muharref ve bâtıl inançlarından sıyrılırsa hem kendi hayatiyetini bir manada devam ettirecek ve hem de beşeriyetin saadetini teminde katkısı olacaktır.

Bu noktada papazlara büyük görev düşmektedir. Dünyevi menfaatleri ve siyasi hırsları için, beşerin saadetini tehlikeye, sokmamalıdırlar. Zira onlar da biliyorlar ki, İslâmiyetin esasları gerçek hristiyanlığa zıt değildir ve İncil’de müjdelenen “Fâreklit” de, Hz. Muhammed’dir. Kur’ân, bazı papazların hakkı bildikleri halde, dünyevi menfaati için gizlemelerini şiddetle kınamış ve tarih nazarında o papazlar rezil duruma düşmüşlerdir. Günümüzdekilere ibret olsun diye bu konuyu biraz daha yakından görelim:

Kur’ân’ın üçüncü suresi olan Al-i İmran’ın önemli bir kısmının nüzul sebebi, Necran’dan gelen bir hristiyan hey’et ile Resulüllah’ın münazarasıdır. Şöyle ki:

Hz. Peygamber’e Necran’dan mürahhas olarak “vefd-i Necran” diye bilinen 60 kişilik bir hey’et gelir. İçlerinde Abdülmesih ve Ebu Hârise İbn-i Alkame isimli baş piskoposlar da bulunmaktadır. Bunlar, Bizans İmparatorlarının tazim ve ikrâmda bulundukları hristiyan âlimlerdir. Ebu Hârise’nin kardeşi Kürz de hey’etin içinde bulunmaktadır. Bir hafta kadar Medine’de kalmışlar ve devamlı Resulüllah ile münâzaralarda bulunmuşlardır.

Hepsinde de mahcup ve mağlup olunca, Resülüllah Kur’ân’ın emri ile onları ibtihâle yani açıktan mülââneye, lâ’netleşmeye davet etmiştir. Kur’ân’ın daveti şöyledir: “Geliniz, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, bir araya gelelim. Sonra da Allah’ın laneti yalancıların üzerine olsun diye duâ ve niyaz edelim.”

Bu teklifi duyan Nasara hey’eti “Bize müsaade et teklifini görüşelim” dediler. Kendi aralarında vardıkları karar ise şu oldu: Anladığınız gibi Hz. Peygamber gerçekten peygamberdir. İsa hakkındaki sorularımızı ne güzel halletti. Bilirsiniz ki, herhangi bir kavim, bir peygamber ile mülââneye kalkışırsa, büyüğü küçüğü mahvolur. Kökü kazınır. Madem ki, dinimizde kalmak istiyoruz, musâlaha edelim.

Ancak baş piskopos Ebu Hârise’nin kardeşi Kürz müslüman olmuş. Hatta anlattığına göre, yolda Ebu Hârise’nin katırı bir hayvanlık etmiş, Kürz de “Ta’sen lil-eb’ad: uzaktaki yani Hz. Muhammed helâk olsun” demiş. Ebu Hârise ise, “Hayır, anan kahrolsun” deyince sebebini sormuş ve verdiği cevap da şu olmuştur: Vallahi o bizim beklediğimiz peygamberdir.

Bu cevap üzerine Kürz, “O halde neden iman etmiyoruz?” deyince, cevaben “Çünkü şu krallar, bize servetler verdiler, şimdi buna iman etsek hepsini elimizden alırlar?” demiş. Kur’ân da böylesi rezillerin halini şöyle tasvir eylemiş: “Insanlara, kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, davarlar ve ekinler gibi hoşlarına giden dünyevi şeylerin sevgisi bezendi. Halbuki bunlar, dünya hayatının geçici metâ’ıdırlar. Akibet güzelliği ise Allah katındadır.

III-AVRUPA’NIN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Tarihten ibret almayan Avrupa’lılar ve onların yukarda anlatılan Ebu Hârise’ye benzeyen papazları, aynı cehâlet ve inatlarını sürdürüyorlar. Türkiye’deki bazı benzerleri gibi, hele, hukuk ve hürriyetten her zaman ve zeminde dem vurdukları halde, mesele İslâm’a ve müslümana gelince, istibdad havarisi kesiliyorlar. İtalya’nın büyük yayın organlarından olan Lasamda’daki şu haberi aynen nakledip, İtalya’da bulunan yerli ve yabancı müslümanlar hakkında yapılan gizli bir toplantıyı aynen yansıtmak istiyoruz.

Bu toplantıda alınan kararlar, maalesef, aslen İtalyan olan Prof.Dr. Michele Tridente hakkında aynen tatbik edilmiş ve insan hakları havarisi kesilen Avrupalılar, bu İtalyan müslümana bakınız neler yapmışlardır. Kendi dilinden dinleyelim:

“Bari, 13 Şubat 1989, Rektör Prof. Dr. Halil CİN Selçuk Üniversitesi KONYA-TÜRKİYE

Çok Aziz Dost ve Değerli Rektör,

26.1.1989 tarihli zarif mektubunuza gecikerek cevap veriyorum. Çünkü burada kâfirler bana öldürücü darbeyi vurmak için uğraşıyorlar. Allah yardım edip önlemezse, çok büyük bir ihtimalle yaşamak istediğim Türkiye’ye göç etmeye mecbur kalacağım. İslâm Sanat ve Mimarisi doktorası tevcih ederek bana verdiğiniz şeref için en derin teşekkürlerimi ifade edecek kelime bulamıyorum. Doktora diplomamı dost Prof. Mandel’den aldım.

Bu mücadelede yapayalnız kaldım. Özellikle paralarını avuç avuç altınlar halinde sadece yatları için değil aynı zamanda İslâm davası için de harcama imkânına sahip bulunan müslüman kardeşler tarafından yalnız bırakıldım. Çok açıktır ki, onlardan asla kaybolan fonlara katkılarını değil, ancâk kredi (ödünç) istedim. Netice itibarıyla uğrunda her çeşit aşağılama ve tehlikeye maruz kaldığım bu yalnız ve çetin cihatta sizin bana göstermiş olduğunuz manevî destek tek mükâfat oldu.

Allah daima himayesini sizin ve muhteşem ilim ve ışık merkezi Konya ve aynı şekilde Büyük Mevlânâ’mız üzerinde tutsun. Sizi, ailenizi, Konya Üniversitesini ve Mevlânâ esprisinin mevcudiyetinden ve ışığından yararlanan Konya’nın imtiyazlı halkını din kardeşliği hislerimle kucaklıyorum.

Yakında görüşmek üzere.

Dostunuz Mühendis Prof. Dr. Michele Tridente”

Netice olarak, Avrupalılar ve bizdeki Avrupa maskeliler iyi bilsinler ki, hristiyanlık ya intifâ ya istifa edecektir; yani ya sönecek ya da bâtıl inançlardan arınıp İslâm’la birleşecektir. Akıl ve fennin hükmettiği istikbalde, hâkim, hükümlerini ak­la ve fenne tesbit ettiren Kur’ân olacaktır. Biz, komunizm ve benzeri insanlık düşmanı belâlara karşı, dindar ve samimi hris­tiyanlarla dahi ittifaka taraftarız. Hakkı gizlemeye boşu bo­şuna uğraşan papazları ise insafa davet ediyor ve İslâm’dan korkmayın diyoruz.

IV- İSLÂMİYET PİSKOPOSLARI MEŞGUL EDİYOR

VATİKAN: Kapalı kapılar arkasında ve büyük bir gizlilik içerisinde “İtalyan Piskoposlar Konferansı”nda nazik bir konu tartışılıyor; İtalya’daki Müslüman varlığı. Çeşitli değerlendirmelere göre ülkemizde 200.000 ile yarım milyon arasında müslüman vardır ve bunların büyük bir çoğunluğu dışarıdan gelmiştir. Arap Yarımadası’nda çıkan “Khaleei Times” gazetesine göre 10.000 İtalyan İslâm Dinine geçmiştir.

Bu artış fazla olmasa da devamlıdır. Öyle ki, Roma Camisi’nin dışında, Bari’nin hemen yanı başında, Casamassima’da, 53 yaşındaki sonradan müslüman olmuş Michele TRİDENTE’nin girişimleri ile bir İslâm Merkezi doğmaktadır. Bu merkezde, bir kongre merkezi, bir matbaa, bir astronomi rasathanesi, bir tıp merkezi, bir mezarlık ve bir medrese bulunmaktadır. TRİDENTE mühendistir ve Uygulamalı çevrebilim dalında üniversite doçentidir. Kendisine İslâm Üniversitesi tarafından da ödül verilmiştir. TRİDENTE sonradan müslüman olan ünlü Fransız Roger Garaudy’nin İtalya’daki bir eşidir. TRİDENTE’nin girişimi, “Mezzahma”nın ülkemize girişinin bir sembolü, bir işaretidir.

İslâm Dini’nin yayılışı İtalya’da ve dışarıda Kilise için bir problem teşkil etmektedir. Bunun içindir ki, yarın Roma Konferansı kapalı kapılar arkasında yapılacaktır. Uzmanların raporlarından başka Monsenyör Giovanni Innocenzo’nun da konuşması öngörülmüştür. Libya’da bulunan Vicario Apostolico doa Kaddafi rejimi ile güç ilişkilerden söz edecektir.

Genelde çoğunluğu müslüman olan ülkeler katolikler için nazik yerlerdir. Bunların en önemlisi Suudi Arabistan’dır. Burada yaşayan yüz bin kadar hristiyan rahipsizdir. İslâm’ın kutsal yerlerinin bekçileri olan Suudi Arabistan yetkilileri en küçük bir diyaloğa yanaşmamaktadırlar.

Kongreye katılanlardan Vatikan mensubu Monsenyör Vittorio lanari Mussolini’nin şu sözlerini hatırlatmaktadır: “Eğer müslümanlar Mekke’de bir kilisenin açılmasını kabul ederlerse Roma’da bir cami açılabilir”; “fakat dini kimliğimizin korunması ticari bir mantıkla bağdaşamaz”.

Rüşdi olayından başka, büyük göçlerle İslâm yalnız İtalya için değil, Avrupa için de bir problemdir. Federal Almanya’da 2 milyon civarında, İngiltere’de 1,5 milyon, Fransa’da 2 milyon, Hollanda’da 300 bin müslüman vardır.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Büyük İtiraf – Prof. Dr. Ahmet Akgündüz (video)

Mısır Câmiü’l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi İstanbul’a geldiği zaman Bediüzzaman’a sorar: “Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?

Bediüzzaman: “Avrupa bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir; o da onu doğuracak.

Bu cevaba karşı Şeyh Bahît Hazretleri,

Bu gençle münazara edilmez. Ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır” demiştir.

Cümlesiyle konferansa başlayan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, İslamiyet’in doğuşundan bu yana Avrupanın İslamiyet’e bakış açısının zamanla nasıl değiştiğini ve sonunda Peygamberimizi Peygamber olarak kabul ettiklerini lakin bunu bir kısım insanların nasıl engellediğini anlatmakta ve bunlara yazmış olduğu “Büyük İtiraf” kitabında yer verdiğine dair beyanatta bulunmaktadır. Neticesinde ise Avrupanın ve Rusya’nın İslamiyet ile şerefleneceği müjdesini vermektedir.