Etiket arşivi: kırklareli

Çorlu Okuma Programının Ardından

Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslümana farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.” (Câmiü’s-Sağîr, 1/310) buyurmuş Peygamber Efendimizi (a.s.m).

İmânın rükünlerinden en mühimmi, imân-ı billâhdır, Allah’a imândır. Sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, imân ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şâhı ve padişahı, imân ilmidir.” Konferans’ta Zübeyir Gündüzalp Ağabey ifade eder.

Bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah (Allah’ı bilmek) ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama manen ve maddeten müptelâ olur. Diye buyurmuş Üstadımız 20. Mektupta. Ve ayrıca Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinde “Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve ziynetleri, Hâlıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlâmızı bilmediğimiz takdirde Cennet olsa bile Cehennemdir.” “İnsan, ebed için yaratılmıştır. Onun hakikî lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u ebediyededir.” Gibi ifadelerle hem İnsan’ın yaratılış amacını hem de öğrenmesi gereken ilk ilmin Marifetullah ilmi yani Allah’ı bilmek ve tanımak ilmi olduğunu belirtmiştir.

İşte bu noktalar içindir ki 2-3 günlüğüne de olsa Cenab-ı Hakkı daha iyi tanımak ve bilmek, Kur’an’ı daha iyi anlayabilmek, Resul’ünün sünnetine daha bir iştiyakla sarılabilmek için zikrettiğimiz manaları bize en güzel bir şekilde ifade eden ve istifademize sunan Risale-i Nurları okuduk ve daha iyi anlayabilmek ve anlamadığımız yerleri sorabilmek ve hayatımıza birazcık disiplin getirebilmek için 2-3 günlük yoğunlaştırılmış, sabah namazından önce teheccüd namazıyla başlayıp akabinde Kur’an-ı Kerim ya da Cevşen gibi duaları okuduk ve akabinde Sabah Namazını cemaatle beraber tertemiz bir aleme açılarak dünyayı kesben değil kalben terk ederek namaza durduk. Şahsi ve sosyal hayatımıza Kur’an’ın hakikatlerini nasıl daha iyi yerleştirip düstur haline getirebiliriz gibi ince ve ulvi manaları düşündük, fıkhi ve günlük meselelerden kafamıza takılan suallere cevaplar aradık ve bu alanda uzman hocalarımıza danıştık. Ayrıca şevke medar nurani hadiselerden bahsedildi. Yaratılış amacımızı bir nebzede olsa daha iyi anlamak ve bunları sadece Allah’ın rızasını kazanmaktan başka herhangi bir amaç için yapmamak ve bu sayede aramızdaki kardeşliği, uhuvveti pekiştirmek niyetiyle programı sonlandırdık.

Bu soğuk mart ayında Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ il merkezlerinden ve ilçelerden esnafların, memurların ve azda olsa öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen programa ayrıca İstanbul’dan Doç. Dr. Şadi Eren hocamız ve Abdülvahid Mutkan Ağabeyimizin katıldığı ve Şadi Hocamızın Hutbe-i Şamiye’den yapmış olduğu dersler ve Fıkhi sorulara verdiği cevaplarla program sonlanmış oldu. Ayrıca programın akabinde Pazar günü akşamı Edirne’de yapılan akşam dersine iştirak edildi. Hutbe-i Şamiye ve Edirne dersleri zamanla sitemize eklenecektir. Fıkhi meselelerdeki soru-cevap bölümü ise facebook (www.facebook.com/nurnet.org) sayfamıza eklenecektir.

Mutad olarak 2 ayda bir yapılan bu programların bir diğerinde yani 2 ay sonra buluşmak ümidiyle programdan ayrıldık. Cenab-ı Hak kabule karin eylesin inşallah ve bu gibi programları çoğaltsın.

NurNet.Org Ekibi

25. Söz 2.Cüz – Abdulhamid Hoca (Video)

Sohbete geçmeden önce yakın zamanda ciddi bir ameliyata giren Abdulhamid hocayla yapılan görüşmemizi ekleyelim dedik.

A.Hamit Hoca’mız sağlık durumunun dualar sayesinde çok iyiye gittiğini ifade etti.

Çok değerli Hocamızı evinde ziyaret ettiğimizde bu kadar hızlı bir şekilde iyileştiğini görünce bizlerde çok sevinip Allah’a (c.c) şükrettik. Hocamız hızlı iyileşmesinde cemaatin duasının çok büyük yeri olduğunu söyledi. O da cemaatimize hayır dualar ediyor ve dualarının devamını beklediğini söyledi. Bizlere de cemaatin ve Risale-i Nur’ların önemi konusunda kısa nasihatlarda bulundu. Allah bizleri Nurlardan ayırmasın.

A.Hamit Hocamız kısmet olursa salı günü memur dersine katılacak. Dersleri çok özlediğini, inşallah eski hizmetlerine tekrar başlama gayreti içinde  olduğunu ifade etti. Allah’a sonsuz hamd ve şükürlerini sunarak   bütün cemaate saygı ve selamlarını gönderiyor. Allah herkesten razı olsun.

Video: 25. Söz’den yapılan sohbette Kur’an’dan bahsedilmeye devam ediyor.

Çarpıcı örnekler ve güzel üslubuyla “Rab, Mucize, Acz” gibi bazı kelimelerin derinlemesine anlatıldığı Kırklarelinde yapılan ev sohbetlerinden birisi. Zamanla diğer sohbetleri de eklenecektir.

Kur’ân Arş-ı Âzamdan, İsm-i Âzamdan, her ismin mertebe-i âzamından geldiği için, On İkinci Sözde beyan ve ispat edildiği gibi,

Kur’ân,

  • bütün âlemlerin Rabbi itibarıyla Allah’ın kelâmıdır;
  • hem bütün mevcudatın İlâhı ünvanıyla Allah’ın fermanıdır;
  • hem bütün semâvat ve arzın Hâlıkı namına bir hitaptır;
  • hem rububiyet-i mutlaka cihetinde bir mükâlemedir;
  • hem saltanat-ı âmme-i Sübhâniye hesabına bir hutbe-i ezeliyedir;
  • hem rahmet-i vâsia-i muhîta nokta-i nazarında bir defter-i iltifâtât-ı Rahmâniyedir;
  • hem Ulûhiyetin azamet-i haşmeti haysiyetiyle, başlarında bazan şifre bulunan bir muhabere mecmuasıdır;
  • hem İsm-i Âzamın muhitinden nüzul ile Arş-ı Âzamın bütün muhâtına bakan ve teftiş eden hikmetfeşan bir kitab-ı mukaddestir.

Ve şu sırdandır ki, “Kelâmullah” ünvanı, kemâl-i liyakatle Kur’ân’a verilmiş ve daima da veriliyor. Kur’ân’dan sonra sair enbiyanın kütüp ve suhufları derecesi gelir. Sair nihayetsiz kelimât-ı İlâhiyenin ise, bir kısmı dahi has bir itibarla, cüz’î bir ünvanla, hususî bir tecelliyle, cüz’î bir isimle ve has bir rububiyetle ve mahsus bir saltanatla ve hususî bir rahmetle zahir olan ilhamat suretinde bir mükâlemedir. Melek ve beşer ve hayvânâtın ilhamları, külliyet ve hususiyet itibarıyla çok muhteliftir.

İşte O Sohbet:

Hizmet ile Geçen Bir Ömür

-Kırklareli’nde “Hamit Hoca” diye bilinen Abdülhamit Oruç kimdir? Kendiniz ve aileniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Adım Abdülhamit Oruç. Babam Drama’da doğmuş. Mübadil göçmenlerinden olup çok küçük yaşta Türkiye’ye gelmişler. Küçüklüğünde Kavala’da okumuş ve orada din eğitimi almış. Türkiye’ye geldikten sonra yaşı küçük olmasına rağmen değişik yerlerde imamlık yapmış. Kırklareli’nin Vize kazasının Sergen köyünde (şimdi nahiye) tam 60 sene fiilen imam hatiplik, 4 sene kadar diğer iki köyde imamlık, emekli olduktan sonra 3 sene de fahri olarak imamlık olmak üzere toplam 67 sene vazife yapıyor. Ben de onun bu bereketli vazifesinin etkisi altında büyüdüm.

-Çocukluk ve talebelik günlerinize ait neler hatırlıyorsunuz?

20 Ekim 1940 senesinde Kırklareli’ne bağlı Sergen köyünde doğmuşum. 1947 yılında başladığım İlkokulu 1952 yılında kendi köyümüzde bitirdim. Babam o yaşlarda bize gerekli dini bilgileri verdi. Köyümüz büyükçe bir köy ve belki Trakya’nın en dindar köylerinden biridir. 1952 yılında ilkokulu bitirdikten sonra Lüleburgaz’ın Ahmetbey köyüne hafızlık yapmaya gittim. Orada Yunanistan’dan göç etmiş Menlik’li çok mübarek Hafız Osman adında bir zât vardı. 1954 yılına kadar onun yanında kaldım ve yarım hafız oldum. Ondan sonra yine 1954 yılı içinde İstanbul’a gitmeye karar verdim. İstanbul’da bir sene kadar Üsküdar Yeni Cami’de bulunan Hafız Mustafa Efendiden hafızlık çalışmalarına devam ettim. Fakat bazı sebeplerden ötürü yine hafızlığımı bitiremedim.1955 yılında yine İstanbul’da Taşlıtarla Dörtyol’da Hacı Fahri Kiğılı Efendi’de okumaya başladım. Alim bir zat idi. İstanbul’daki Kiğılı pasajı onlarındır. Bir ara köye gelmiş ve hafızlığıma ara vermiştim. Sonra tekrar döndüm ve o zatın yanında 1957 senesine kadar kalarak hafızlığımı bitirdim.Taşlıtarla’dan sonra 1958 yılında Eyüp ilçesine bağlı Kemerburgaz’da Trablusgarp’lı emekli bir binbaşı Hacı Tevfik Efendi’nin yanına gittim. Bu zat orada imamlık ve Kur’an kursu hocalığı yapıyordu. Onun yanında bir yıl kadar Arapça okudum. 1958 yılının sonunda oradan da ayrılarak İsmailağa Camii’nde bulunan Kur’ani Bilimler Yardım Derneğine gittim. Dernek bugünkü Draman’da Fatih Koleji’nin temellerini atan dernek idi. Orada Arapça ve dini bilgiler okudum. 1959 senesinin sonunda bu dernek ve Kur’an Kursundan da ayrılarak 1960 yılının Ramazan ayında[1] İzmir’e gittim.

-İlk tecrübeniz olması yönüyle başınızdan geçen hadiseler oldu mu İzmir’de?

İzmir’deki görevim sırasında ben acayip fikirleri olan bir tarikata rastladım. Onlara katılmak üzereydim. O günlerde bir rüya gördüm. Bu rüya benim hayatımda önemli bir dönüm noktası ve işaret taşı gibi oldu adeta. Rüyamda Bediüzzaman Said Nursi’yi gördüm. Fakat o güne kadar onu görmüşlüğüm yoktu. Bu hadise Bediüzzaman’ın vefatından[2] yirmi gün kadar önce oldu. İsterseniz o rüyayı anlatayım.

-Rüyayı anlatmadan önce şöyle bir soru sorayım. Risaleleri ve Üstad Bediüzzaman’ı tanımadan önceki düşünce yapınız ve bilgi birikiminiz hakkında bir iki cümle söylemek isteseniz neler söylersiniz?

Evet haklısınız. Şu hususu nakledeyim: Daha önce de anlattığım gibi ben değişik yerlerde yetkili sayılabilecek zatlardan Arapça okudum, hafızlık yaptım, vaaz edebilecek bir kıvama gelmiştim ama kafamda oluşan yüzlerce binlerce çelişkili soruyu cevaplayacak durumda değildim. Oluşan istifhamlara yorum getirip işin içinden çıkamıyordum. Başkalarına anlatıyordum ama kendim birçok müşkilatın içindeydim. Okumaya çok meraklıydım, okuduğum şeylerde bir sınırlandırma, yani hangi tür eserlerden ne elde edilir, nasıl istifade edilir gibi bir tecrübem olmadığı için ne bulursam okuduğumdan dolayı kafamda ve beynimde bir parçalanma, bir farklılaşma oluşmaya başladı. Zıt şeyleri bağdaştıramama gibi durumlarda manevi sıkıntılar çekiyordum. Mesela Darwin’e ait bir kitabı okuyor, ardından Kur’an’da Adem aleyhisselamın yaratılışına ait tefsirleri okuyordum. Bunun altından çıkamıyordum. Çünkü babam bana okumayı teşvik ederdi, fakat nasıl bir kitap okuyacağıma dair bir metot vermediği için “kitapta yazıyorsa doğrudur” fikrinden hareketle bir yığın çelişki içinde kalıyor ve sıkıntı çekiyordum.

-Peki bu sıkıntı ve çelişkilerden kurtulmak için nasıl bir arayış içine girdiniz?

İzmir’de, bütün bu sıkıntı ve çelişkiler içinde olduğum bir aylık dönem içinde, biraz önce bahsettiğim bir tarikatla irtibatım oldu. Birgün tarikatın önde geleniyle görüşmeye gittim. Görüşmemin sebebi ehli sünnet ve cemaatin dışında olan bazı konularda tereddüdüm olduğu içindi. Fakat değişik fikirleri ve yanlış telakkileri olan bu adamın dediklerinden sonra zihnim iyice bulandı ve allak bullak oldu. Sıkıntım iyice arttı, aradığımı bulamamıştım. Aslında gördüğüm kadarıyla güzel sohbetler ediyor, zikirler yapıyorlardı. Fakat kader ve Vahdet-i vücut meselesinde söylenen ifadeler beni iyice sıkıntıya soktu. Çünkü batılıların panteizm dedikleri bir düşünce yapısı vardı. Cenabı Hakk’ı biraz maddi olarak tarif etme gibi şekillere düşüyorlardı. Ondan dolayı da ayrı bir sıkıntı çekiyordum.

-Üstatla ilgili rüyayı görmeniz bu esnada oldu herhalde?

Evet o günlerde oldu. Kısaca rüyam şöyle idi: İzmir Karşıyaka’da imişim, o görüştüğüm tarikatın lideri olan zât, elinde bir sopa veya bağ budadıkları zıvana denilen bir aletle arkamdan gülerek beni kovalıyordu. Bu koşuşturma esnasında bir yere sığınmak istedim. Bir apartmanın kapısını açık görünce kendimi hemen oraya attım. Kapıdan girince bir de baktım ki merdivenin başında Üstad Bediüzzaman Said Nursi oturuyor. O zamana kadar ben onu tanımış, görmüş değilim, hakkında da fazla fikrim yoktu. Bana eliyle işaret ederek “kapat kapıyı, korkma tamam artık bitti…” dedi. Bu rüya benim hayatımda Risaleleri tanıma adına o müşkül durumdayken önemli bir dönüm noktası oldu. Bu rüyayı Bediüzzaman’ın vefatından yirmi gün kadar önce gördüm.

-Risale-i Nurları ne zaman gördünüz veya tanıdınız?

Üstad Bediüzzaman’ı rüyamda gördüğüm gecenin sabahında idi. Vaaz verdiğim camide bulunuyordum. Öğle vaazına çıkmadan önce hazırlık yaparken camiye dört kişi geldi. Kim olduklarını bilmiyorum, daha önce hiç karşılaşmadım, tanımıyorum. Orada bana Risale-i Nur ve Bediüzzaman’la ilgili sorular sordular. Ben fazla bilgim olmadığı halde birkaç şey söyledim. Bunun üzerine onlar “Hocaefendi! sen bu işleri bilmiyorsun, biz sana kitap verelim, ona göre konuşursun” dediler. Ve bana Mektubat, Lemalar, İşârât-ül İ’caz, Asa-yı Musa, Gençlik Rehberi, Küçük Sözler kitaplarını hediye ettiler. Risale-i Nurları ilk defa orada görmüş oldum.

-Risale-i Nurları tanımanız sizde nasıl bir değişiklik meydana getirdi?

İzmir’de vazifem bitip bayramda köyüme dönünce o adamların bana verdikleri Risaleleri okumaya başladım. Fakat kolay değildi. Öyle uluorta Risale okumak ne mümkün? Bırakın Risale okumayı Risaleyi düşünmek bile suçtu. O yıllarda zan altında kalmaya, şikayet edilmeye ve takibe uğramaya yeterli sebepti Risale okumak veya Risaleden bahis açmak. 27 Mayıs 1960 ihtilalinin olduğu günlerden bahsediyorum. İhtilalin en etkili olduğu günlerdi. Onun için ben kitaplarımı alıp ormana gidiyordum. Yemyeşil ormanlıklar içerisinde bir dağ köyü benim köyüm. Ormanlarda sakin bir vaziyette Risaleleri okudum.Risaleleri okumaya başlayınca, Risale-i Nurlarda yaşadığım ve biraz önce saydığım çetrefil ve müşkil meseleleri çözen çok formüller buldum. Her okuduğum sayfadan sonra beynimden adeta bir ağaç parçası, bir kıymık, bir diken sökülüyormuş gibi rahatlamaya başladım. Benim ilk okuduğum eser İşârât-ül İ’caz kitabıdır. Klasik tefsirlere uygun yazıldığı için, kelime kelime tahlil ettiği için, yani eski tefsirlerde olduğu gibi bir kelimeyi söyleyip onun üzerinde yorum yaptığı için, diğer Risale-i Nur eserlerinden farklı olduğu için hocalık yönüyle bana daha yakın geldi. Ağır olmasına rağmen en evvel okuduğum eser odur. Arapça okumanın avantajıyla büyük istifade ettim o eserden. Bütün sorularımın cevabını Risale-i Nurda buldum ben. Kitapların tamamını herhangi bir sohbet veya bir kişinin desteği olmadan tek başıma okudum. İzmir’de de sorup edeceğim kimse yoktu. Dediğim gibi kitapları aldım ve köyüme döndüğümde ormanlarda okudum.

-Karşıyaka’da camiye gelerek size Risale veren insanlarla daha sonra görüşmediniz mi?

1960 yılından bu güne 45 yıl geçti. Onlarla ne karşılaştım, ne de gördüm. O zaman İzmir’de camiye gelerek beni Risale ile tanıştıran o adamları bulmak isterdim. Herhalde onlar benim Hızır aleyhisselamımdı! Bilemiyorum tabii. Şimdi onları bulup ziyaret ederek teşekkür etmek isterdim ama bir daha da hiç karşılaşmadık ki! Kulağımda kaldığına göre sanki aralarında birine “Ali” diye hitap ediyorlardı. Allah onlardan razı olsun. O gün kitapları verdiler ve kısa bir konuşmadan sonra kayboldular. Fazla kalmadılar camide. O zamanlar çok sıkı idi. Değil Risale-i Nuru okumak veya anlatmak, kafanın içinde olduğunu anladıkları anda takibat açılıyordu. Ağır baskılar vardı.

-Fethullah Gülen Hocaefendi ile tanışmanız nasıl oldu? Tanışmadan önce Hocaefendi hakkında neler biliyordunuz?

Kırklareli’ne ortaokul imtihanlarına geldiğim 1960 yılının Eylül ayında PTT’de Telem memuru olan ve Hocaefendi’nin Küçük Dünyam röportajında “Diyarbakırlı bir zat” diye bahsettiği Mehmet Dürücan ile tanıştım. Bu arkadaş bana diğer Risaleleri de hediye etti. Böylece ben Risale-i Nurların tamamen içine girmeye ve istifade etmeye başladım.

Mehmet Dürücan’la Kırklareli’nde tanıştıktan sonra beraberliğimiz ve sohbetlerimiz devam etti. İşte o günlerde bana Hocaefendi’den bahsetti. Kendisi daha önce Edirne’de Hocaefendi’yi ziyaret edip tanışmış. Hocaefendi’yi bana tanıtırken “Risaleleri iyi bilen, alim, fazıl ve Bediüzzaman’ı iyi tanıyan biri” diye bahsetti. Benim de Edirne’ye giderek Hocaefendi ile tanışmamı istiyordu. Hatta bana yol parası bile verdi ve Edirne’ye gönderdi. Bu gidişim çok iyi oldu. Fethullah Gülen Hocaefendi o zaman Akmescit denilen camide bir Kur’an Kursunun başında idi, talebe okutuyordu orada. Aynı zamanda penceresinde yatıp kalktığı Üçşerefeli Cami’de vaazlarına devam ediyordu. Hocaefendi ile tanışmamız 1960 yılının sonlarında oldu, çünkü 27 Mayıs 1960 darbesini hatırlıyorum, sıkı günlerdi. Hocaefendi ile görüşmemiz çok müspet oldu. Yakın fikir ve düşüncelerimizden dolayı çok güzel anlaştık. Daha sonraki günlerde de irtibatımız ve görüşmelerimiz devam etti.

Bildiğimiz kadarısıyla moral fm radyosunda progaram yapıyosunuz.Yazdığınız kitapların adlarını nedir ?

Nur’dan Parıltılar ve Nur’dan İlhamlar isimli 2 adet yazdığım kitap bulunmaktadır.

Allah Abdülhamit Hocamıza sağlık sıhhat versin, hizmetini daim kılsın. Her zaman duamız onun yanındadır.

Benlik (Ene) Nedir? (Video)

Kırklarelinde evde yapılan ders halkasının bir yenisi daha eklendi.

Enenin, kendinden ziyade, başkasının manasını göstermesi nedir?

Enenin bilinmezliği, muamma olması, yaratılmasının gayeleri nedir?

Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatlarını anlamak  niçin eneye bağlıdır?

Hepsini bu sohbette bulabilirsiniz…

Abdulhamit Oruç’un tatlı diliyle anlattığı ilmi meselelerle sizleri başbaşa bırakıyoruz.

Edirne’de Yapılacak Esnaf Okumasına Gidiyoruz

25-26 Aralık 2010 günü Edirne’de yapılacak olan Esnaf Okuma Programı, Trakya Bölgesinden, Yunanistan, Bulgaristan ve ayrıca İstanbul’dan gelecek ağabey ve kardeşlerin iştiraki ile gerçekleşecektir.

Risale-i Nur‘ları daha iyi anlama ve bu sayede Kur’an‘ın hakikatlerine nufüz edebilmek ve Peygamber Efendimiz‘in hakiki mahiyetinin ne olduğu idrak edebilmemizi temin etmek amacıyla bir araya geleceğiz. Bu vesileyle Kur’ana ve Sünnete uygun bir hayat prensibini hayatımızın birinci önceliği haline getirmek gayesiyle, kendimizden başlayıp, ardından aile ve çevremizi ve sosyal hayatımızı İman hakikatleriyle nurlandırmak ve hayatımıza tatbik edip yaşama metotlarını konuşacağımız bu programda buluşuyoruz.

Cumartesi ve Pazar günü olacak program aşağıdaki cetvel üzerine takip edilecektir.

İletişim: edirne@www.nurnet.org

Cumartesi Pazar
5.30 Teheccüd Namazı ve Sabah Namazı
7.30 İstirahat

9.00 Kahvaltı

9.30 Okuma

10.40 Haşiye (İkram)

10.45 Okuma

12.20 Öğle Namazı

13.00 Ders (Meslek Meşrep Dersi)

13.30 Çay + Simit

14.00 Okuma

14.30 İkindi Namazı

15.20 Ders

16.50 Akşam Namazı

17.30 Yemek

18.20 Yatsı Namazı

19.00 Çay

19.20 Okuma

20.00 Aile ve Çocukla İlgili Ders

21.00 Meyve

21.35 Okuma

23.00 Yatış

5.30 Teheccüd Namazı ve Sabah Namazı
7.30 İstirahat

9.00 Kahvaltı

9.30 Okuma

10.40 Haşiye (İkram)

11.00 Meşveret Kararları ve İnternet Hizmetleri

12.20 Namaz

13.00 Uhuvvet Dersi (Abdülvahid Mutkan Ağabey)

13.30 Çay

14.00 Okuma

14.30 İkindi Namazı

15.00 Namaz Dersi

15.30 Akşam Yemeği (Gidecekler İçin)

Yatsı namazından sonra umumi ders ve balkan hizmetlerinin anlatılması.

Programdaki değişiklikler buradan bildirilecektir.

Program bitmiştir: http://www.nurnet.org/edirne-okuma-programinin-ardindan/ adresinden programla ilgili habere ulaşabilirsiniz.