Etiket arşivi: terör

Zülkarneyn Projesi ile Terörle Mücadelede Yeni Yöntem

Ey Zülkarneyn” dediler, “Ye’cüc ve Me’cüc, yeryüzünde fesat çıkarıp duran kimselerdir. Sana bir vergi versek, onlarla bizim aramızda bir sed yapar mısın? (Kehf Suresi)

Yaklaşık 30 yıl boyunca 50 bin vatandaşımızın hayatını kaybetmesine ve yüzlerce milyar dolarlık  ekonomik kayba neden olan  terör problemin çözümüne yönelik bir strateji çalışmasıdır. Bu konsept çalışmasının ana teması ise Irak sınırımız boyunca uzanan dağ silsilelerinin arasındaki vadi ve geçitlere yapılacak SET inşaatlarıdır. Bu taslak çalışma ile, Irak sınırımıza yapılacak DEVASA boyutlardaki sınır SET’leri olmaksızın terör meselemizin çözülemeyeceği gerçeği ortaya konulmak istenmiştir.

Bilindiği üzere Terör örgütü ülkemizde “düşük yoğunlu çatışma” veya diğer bir deyişle “gerilla” taktiği yöntemi ile faaliyet göstermektedir.   Terörist unsurlar sınırlarımızın dışında Kuzey Irakta, serbest ve güvenli hareket edebilmektedir. Terörist unsurlar sınırımız dışındaki bu alanda korunma ve eğitim, lojistik destek üstlerinden beslenmektedir. Terörist unsurlar, sınır bölgesinin zorlu coğrafi koşullarından faydalanarak Ülkemiz içine rahatlıkla girebilmekte ve eylem yaptıktan sonra rahatça sınırdan dışarı kaçabilmektedirler.

Bu çalışma ekinde  Amerikan Kurmay subayları tarafından hazırlanmış iki ayrı rapor bulunmaktadır. Dünyada bu güne kadar yapılmış “counter insurgency- anti gerilla” mücadelelerinin bilimsel olarak incelendiği raporlarda sınır geçişgenliğinin ortadan kaldırılmasının önemi ortaya konulmuştur. Her iki rapora göre de, sınırdaki geçişkenlik önlenemediği takdirde gerilla terörünün BİTİRİLEMEYECEĞİ  gerçeği bilimsel metodlarla ortaya konulmaktadır.

Sınır ötesinde koruma alanları bulan bir gerilla faaliyetinin, sınır geçişgenliği ortadan kaldırılmadan enterne edilemeyeceği , tarihi örnekler ve bilimsel açıklamalarla ekteki raporlarda detaylı olarak izah edilmektedir.

Gerilla savaşı konusunda bugüne kadar yapılan çalışmalara göre sınır ötesinde lojistik üstleri bulunan terörist unsurları ve sınırdaki geçişkenlikten beslenen terörizmi enterne etmenin  üç yolu  vardır;

 1. Diplomatik Çözüm; (Bu çözüm denendi ama kandil örneğinde işe yaramıyor.)

 2. Sınır ötesi harekat;Ordunun kandile girmesi (bu çözüm çok riskli üstelik geçmişte sınır ötesi harekatlar denendi ama kalıcı bir çözüm olmadığı anlaşıldı)

 3. Çözüm Sınıra bariyer (setler) sınırdaki geçiş noktalarını SET ler ve üzerlerine monte edilecek  elektronik gözetleme sistemleri ile kapatmak.

İlk iki yol çok kolay gibi görünmekte ise de maalesef Vietnam, Cezayir ve Afganistan da ilk iki yol hiçbir netice vermemiştir.  Direkt askeri müdahale seçeneği çok kesin bir çözüm gibi görünmekte ise de, Vietnam örneğinde görüldüğü üzere, istenen istikametin tam tersi yönünde bir felaketle sonuçlanabilmektedir.

Sınır geçişgenliğinden beslenen terörizmi engellemenin üçüncü yolu olan sınır bariyerleri yöntemi ülkemiz tarafından denenmemiştir, ancak denenmiş başka örneklere bakıldığında çok etkili netice verdiği görülmektedir.

Set denilence aklımıza ilk olarak tarihte yapılmış tarihi Çin Seddi ve binlerce benzeri gelmektedir. Cezayir savaşında kullanılan ve Tunus/Cezayir sınırına inşa edilen “Morice”  Hattıda bu konseptin yakın tarihte uygulanmış başarılı örnekleri arasında sayılabilir. Ancak elimizde çok daha güncel ve ilginç örnekler de bulunmaktadır. Projemize adını veren ZÜLKARNEYN seddinin küçük bir numunesi 2008 yılında ABD-Meksika sınırına inşa edilmiştir.  Aşağıdaki resimler 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre genişliğindeki bu toprak SEDDE aittir. Amerika-Meksika sınırında bulunan “Smugglers Gulch” (kaçakçılar vadisi) denilen yer yaklaşık yüzyıldır kaçakçıların ve silahlı çetelerin yuvalandığı bir yerdir. 2008 yılına kadar Amerikan sınır devriyeleri burayı kontrol altına alamamışlardır. Meksika’dan gelen ABD ye yönelik uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığının en önemli geçiş noktasını sınırdaki bu vadi oluşturmaktadır. Meksika’daki uyuşturucu kartellerinin büyük terör örgütlerinden hiçbir farkları yoktur. 2008 yılında Federal Hükümet bu vadiye bir set inşa etmesinden sonra, sınıra yapılan bu set sayesinde bölgedeki her türlü yasa dışı kaçakçılık ve silahlı çete faaliyetleri son bulmuştur.

Set yapılmadan önce Kaçakçılar vadisi

Set tamamlandıktan sonra Kaçakçılar vadisi.

Smuglers Gulch (Kaçakçılar vadisi) Set inşa edilirken

Şemdinli’den başlayan Irak sınırı ise çok sarp dağların zirve hattından geçerek doğu-batı yönünde uzanmakta ve Türkiye-Suriye-Irak sınırlarının kesişme noktası olan Habur-Dicle (Hezil) Çayı kavşağında son bulmaktadır. İngiltere ile Türkiye arasındaki uzun görüşmeler sonucu 1926’da imzalanan Ankara Anlaşmasıyla belirtilen Türkiye-lrak sınırı çizilmiştir.331 km uzunluğundaki Türkiye-lrak sınırının özellikle 224 kilometrelik bölümü çetin doğa koşullarının yaşandığı çok sarp ve engebeli bir araziden geçmektedir.

Sınıra yakın bölgelerden ve PKK’nın geçiş yollarından Fotoğraf kareleri

Türkiye Irak sınırı yaklaşık 300 kilometre uzunluğundadır. Bu sınırın büyük çoğunluğu geçit vermeyen yüksek dağlardan ve bu dağların arasındaki derin vadi ve geçişlerden oluşmaktadır. Türkiye Irak sınırı arasındaki terörist sızmalar, yüksek sıradağların arasındaki vadilerdeki, patika ve geçitlerden sağlanmaktadır. Söz konusu bu geçitler Devasa SET’ler ile kapatıldığında Dağların kendisi tabii birer engel haline gelecektir.

Ayrıca Terör örgütünün en önemli ekonomik kaynaklarından birisi şüphesiz kaçakçılardan almakta olduğu haraçlardır. Terör örgütü, bağımsız bir devlet gibi, yüzlerce Kilometre uzunluğundaki bir bölgedeki ekonomik faaliyeti kontrol etmektedir.

Malum olduğu üzere Dağlıca baskınına gelen teröristler, kaçakçı zannedilmiş ve müdahale edilmemiş idi. Uludere olayında ise kaçakçılar terörist zannedilerek bombalanmış ve terörle mücadele sekteye uğramış idi. Sınırların geçişe kapatılması neticesinde bu tarz sorunların ortaya çıkması engellenebilecektir.

Sınırlar kontrol altına alındığında teröristlerin- kaçakçı veya çobanlarla karıştırılma riski de büyük ölçüde ortadan kaldırılacaktır.

Terör örgütünün bünyesini  “sınır içindeki terörist unsurlar” ve “sınır dışındaki unsurlar” olarak ikiye ayrılmaktadır. İki kısımdan oluşan Terör örgütü bünyesinin etkili bir şekilde birbirinden koparılması ancak sınır SET leri ile mümkündür. Yani yıllardır tekrar edilen “Terörün belini kırmak” fenomenini bu ülkenin inşaat mühendisleri ve istihkam subayları birlikte gerçekleştirecektir.

Projeye yönelik çeşitli itirazlar olabilecektir. Bu nedenle;

Gerekliliği;  Ekte sunmakta olduğumuz askeri doktrin çalışması. Sınır kapatılmadan teröre çözümün mümkün olmadığını, yani projenin gerekli olduğunu, ortaya koymaktadır

Uygulanabilirlik, tarihteki 3000 kilometrelik Çin Seddi örneği bir kenara bırakılsa bile, resimlerde görünen “Smugglers Gulch” örneği projenin uygulanabilir olduğunu, ortaya koymaktadır

Projeye karşı akla gelebilecek ilk itirazlardan birisi, Bölgenin çok dağlık olması nedeniyle, bölgede birçok geçiş alnı olduğu Teröristlerin bu geçişleri kullanabileceği ve yapılacak SET’lerin işe yaramayacağı iddia edilebilir.  Ancak arazi şartları o kadar çetindir ki, Dağ dorukları ve kayalıklar birer doğal engel oluşturmakta ve çok yerde arazinin kendisi yaya geçişine bile izin vermemektedir. Bu nedenle sanıldığının aksine PKK terör örgütü bile bir yerden biryere intikal ederken belli geçişleri kullanmak mecburiyetindedir.

Terörist gerillalar malzeme olmaksızın tek tük birtakım geçişler yapabilseler dahi bu geçişler gerillaya önemli bir fayda sağlamayacaktır. Hiçbir terör örgütü lojistik olmadan (silah,gıda,tıbbi malzeme,haberleşme araçları ve mermi, mühimmat) olmadan faaliyet gösteremez. Geçitler ve vadiler istihkam mantığına göre dizayn edilmiş setlerle tutulduğunda, sınır bölgesindeki dağların tepelerinden kayalık alanlardan Lojistik malzeme geçirebilmek imkansız hale gelecektir.

Terör örgütü tarafından sınırlarımız içerisine getirilen uçaksavar silahları

Sınıra kadar kamyonlarla geldikleri tahmin edilen militanlar, buradan itibaren katırlara yükledikleri Doçka marka 3 adet uçaksavarı Dağlıca mevkisine götürdü.

Terör örgütünün sınırdan rahatça geçirebilmekte olduğu Lojistik malzeme olmaksızın faaliyet göstermesi mümkün değildir. Sınır hattında derinlemesine uzanan vadilerdeki patikalardan ulaştırılan ağır silah Doçka uçaksavar, Bixi makineli tüfek, ve RPG, silahları olmaksızın Terör örgütünün karakol basabilmesi veya çatışmaya girebilmesi mümkün değildir.  Bu nedenle teröristler belli geçiş noktalarını ve patikaları kullanmak zorundadır.

Aşağıdaki haberde teröristlerin Kavaklı kampı ve Hakkari arasındaki geçişi tek bir noktadan sağlayabildiğini açıkça ortaya koymaktadır.  Bu geçiş üzerindeki köprü kapatıldığında Teröristlerin faaliyetleri sekteye uğramaktadır.

PKK’nın Kampa Giden Tek Köprüsü – haber365.com

http://www.haber7.com/guncel/haber/928542-pkk-acilsin-koylu-ise-kapansin-istiyor

Sınır setleri konseptinin yapılmasının önündeki en büyük engellerden biri ise, kamuoyunda SET konseptinin, sınır duvarları ile karıştırılmasıdır. Sınıra duvar inşa edilmesi konsepti, daha çok Filistin, İsrail arasında olduğu gibi gözlemin kolay olduğu düz arazilerde kullanılabilecek bir yöntemdir. Kayalık ve engebeli vadilerde ise tek başına duvar şeklindeki bir hat yapılması, askerin görüşünü engelleyeceğinden sınır güvenliğine faydadan çok zarar verebilecektir.

Vatandaştan Terörist Çıkarmak

Vatandaş ya da Yurttaş terimi ile basitçe  “Bir toplum içinde bir arada yaşayan kişi” anlaşılabilir. Ancak Vatandaş’ın tanımı da, her devlette, kendi anlayışlarına göre “Vatan”, “Millet”, “Devlet” tanımlarına yükledikleri anlamlar üzerinden farklı ifadelerle yapılmaktadır. Anayasal vatandaşlıktan öteye, bugün Demokratik vatandaşlık kavramı oluşturulmaya çalışılıyor.

Fransa’da doğum yeri Fransa sınırları içinde olanların vatandaş olma hakları vardır. ABD’de ise, vatandaş olmak isteyenler, Amerikan toplumuna tümüyle uyum sağladıklarını ve Amerikan geleneklerini benimsediklerini kanıtlamak durumundadırlar. 2000 yılına kadar Alman vatandaşı olmak için anne veya babasının Alman olması gerekliliği vardı.  Türk vatandaşlığına giriş ise üç yolla olmaktadır: Kanunla, yetkili makam kararıyla, seçme hakkıyla. Yapılan değişikliklere göre Türk’le evlenen yabancılar, bakanlık kararıyla vatandaşlığa geçebilmektedirler. İskân Kanunu’na göre ise yurtsuzlar ve mültecilere dair hükümlerle bunların da vatandaşlığa geçişleri düzenlenmiştir.

Ocak ayı içinde Fransa’da yaşanan hunharca katliamın üzerinden çok az bir zaman geçti. Öldürülen 12 kişinin bedenleri üzerinden herkes ifade özgürlüğünden dem vurdu. İfade özgürlüğünden daha önce gelen, bir insanın yaşama hakkıdır. Hiçbir şahıs o özgürlüğü alamaz. Ölenlerin 4 ü Yahudi’ydi, 3ü polisti ve polislerden biri de Müslüman’dı. Bunların hiç önemi yok, öldürülenler insandı… Ancak öldürülen karikatüristler de bir dinin kutsallarına hakaret kabul edilen bir karikatürü de yayınlamamalıydı.

Ölenlere Dünya’da destek gösterileri oldu, katilleri destekleyenler de. Ortam tam bir toz duman. Kimisi de tüm Dünya Müslümanlarını, Müslümanlığı suçladı. Kimse katillerin kimliği üzerinde durmadı, inançlar üzerinden algı geliştirmeye çalışıldı. Katiller kimdi? Fransız vatandaşı, Fransa’da doğmuş büyümüşler. Bir devlet vatandaşından nasıl böyle Terörist yetişir? Hiç mi o Devletin, Milletin suçu yoktur? O vatandaşlar kendilerini gerçekten Fransız vatandaşı hissetseler, toplumla bütünleşebilseler bu canice hareketi yapabilirler miydi? Onlar, Fransa’da yaşadıkları halde birer mutsuz, dışlanmış vatandaşlar olabilir mi?

Bu hareket bir terör hareketidir. Teröristin dini olmaz. Hiçbir din, insanların başka insanların kararlarına göre öldürmesini hoş görmez, izin de vermez. Teröristin inancı hiç önemli değil, ateist de olabilir. Terörist teröristtir. Dünya devletleri eğer barış istiyorlarsa, Dünyadaki tüm teröristlere karşı ortak hareket etmelidirler. Devletler kendi siyasal ve ekonomik menfaatleri uğruna, başka ülkelerde olan terör hareketlerine sessiz kalır, gizlice destekler veya duymazlıktan gelirlerse bir gün gelir terör onları da vurur. Ölen 12 kişi, şimdiye kadar Dünya’da öldürülen binlerce kişiden daha değerli olamaz. Öldüren de Fransız vatandaşı ölenler de. Öldürülenler böyle bir ölümü hak etmemişlerdir. Öldürenlerin inançları üzerinden algı yaratarak medeniyetler çatışmasına kapı açılmak isteniyorsa bu dünya barışına hizmet etmez.

        “Bütün insanlar yaşama hakları bakımından eşittir”, fikrini içtenlikle benimsemeyen, teröre karşı ilgisiz kalan veya Dünya’nın başka yerlerindeki terörü gizli/açık destekleyen Devletler ne kadar güvende de olsalar güvende değillerdir. Terör bir gün mutlaka onları da vurur. Çünkü “Kim bir zalime yardım ederse, ALLAH o zalimi ona musallat eder.” Hadis-i Şerif uyarınca Kader onları günü geldiğinde cezalandıracaktır.

Olayın bir de başka yönü var. Acaba teröristler canlı yakalanamaz mıydı? Yakalanıp sorgulanmasını birilerimi istemedi? Teröristleri yakalamakla görevli üst düzey yönetici polis memurlarından birisinin ise bu olaydan sonra intihar ettiği söylenirken, arkadaşları bu intihara anlam vermiyorlardı? Çünkü o kişinin ruhsal durumunda bir bozukluk yoktu.

Belki bir gün gerçekler çözülür, belki de örtülü kalır, bilemeyiz ki. ABD başkanı Kenedy 1963 yılında güçlü korumalar(!) altındayken Oswald isimli biri suikastçı tarafından öldürülür, onu da Ruby isimli birisi 2 gün sonra öldürür. Kendisi de 1967 de yargılanacakken kanserden ölür. Ve dünyanın en güçlü devletinin başkanının öldürülmesi olayı da böylece sırlarıyla beraber kapanır.

Gökkubbe altında işlenen suçlar bir gün gelir aydınlanır belki de ahirete kalır, ama biz kendimizden mesulüz, Devletler de vatandaşlarının can emniyetinden, onları topluma entegre etmekten sorumludur.  Herkes kendi görevlerini doğru yaparsa zulümler de son bulur, Dünya da cennet gibi olur…

Dr. Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

Hiçbir Müslüman teröre taraftar olmaz!..

Anlatıldığına göre, bazı aşırı uçlar teröre ‘cihad’ adını takıyor, İslam’ın teröre müsamaha ile baktığını iddia ederek teröre taraftar bir çevre oluşturmaya çalışıyorlarmış dindar gençler arasında..

Halbuki terör hiçbir kitapta yeri olmayan insanlık suçu bir vahşettir. İslam böylesine evrensel bir vahşete asla ‘cihad’ adı koymaz, müsamaha ile bakmaz. Müslüman da böylesine toplum düşmanı fitneye taraftar olmaz. Tam aksine İslam açık seçik hükümler vaz ederek terörü İslam toplumunun dışına atar, asla yaklaştırmaz toplum içine. İsterseniz şöyle kaba bir bakışla İslam’ın insan hayatını korumaya alan temel kaidelerine kısaca bir göz atalım. Bakalım bu maddelerde teröre müsamaha ile bakış mı var, yoksa terörü toplum dışına atış mı söz konusu görelim.

Madde bir: İslam’da her insan doğuştan masumdur. Dokunulmazlığa sahiptir!.

İnsanın bu masumiyet ve dokunulmazlığı ömür boyu devam eder. Kimse bu masum insanın canına, malına, namusuna kastetme hakkına sahip olamaz. Şayet doğuştan dokunulmazlık hakkına sahip bu masum insan, hayatının bir yerinde dokunulacak suç işlerse, bu suçun tespiti ve tecziyesi (teröre değil) adalete düşer, adalet mahkemeleri buna karar verip suçun cinsini tespit, cezasını tayin eder. Herhangi bir kimse kendini hem savcı, hem hakim, hem de infaz görevlisi gibi görüp de kızdığı insana suç isnat edip, cezasını tayin, hükmünü de kendi tespit ederek infaza kalkışamaz.

Kalkışırsa ne olur?

Bu defa karşısındakine de aynı hak ve aynı salahiyet doğar. O da mukabele etme hakkını kendinde görür. Bu durumda toplumda can, mal, namus emniyeti yok olur. Herkes kızdığını cezalandırmaya kalkar. Hadiste (hercümerç) denilen fitne devri başlar toplumda. Fitne başlatana ise Allah Resulü’nün duası şöyle olur:

-Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!

Terör işte bu fitneyi uyandırmakta, kendine göre suçlar tespit edip yine kendine göre cezalar vermekte, kendini hem savcı, hem hakim, hem de infaz görevlisi olarak görmektedir.

İslam, böylesine (hercümerce) asla izin vermez. Müslüman da bu türlü sorumsuz katliamlara fiilen ortak olmak şöyle dursun, fikren dahi taraftar olamaz, hatta kalben bile meyilde bulunamaz!.

Madde iki: İslam’da suçlar şahsidir…

İsra Sûresi’ndeki 15. ayet, ‘Birinin suçundan dolayı öteki kimseler sorumlu tutulamaz’, der.

Terör ise masum insanların bulunduğu topluluklara saldırır. Gerçek suçluyu arama gereği dahi duymadan masumları katliama kalkışır.

Madde üç: İnsanın yaşama hakkı o kadar kutsaldır ki, tek insanın dahi hayatı kesinkes Allah’ın koruması altındadır. Tek insandır feda edilebilir, denemez. Çünkü tek insanı öldürmek de tüm insanlığı öldürmek kadar vebali ve günahı muciptir İslam’da. Maide Sûresi’ndeki ayetin hükmü açık ve kesindir:

-Kim ki haksız yere suçsuz bir insanı öldürürse sanki tüm insanlığı öldürmüş gibi sorumluluk yüklenir. Kim de suçsuz bir insanın hayatını kurtarırsa tüm insanlığın hayatını kurtarmış gibi değerli hizmet yapmış kabul edilir.

Kaldı ki İslam, sadece barışta değil, savaşta bile insan öldürmeyi serbest bırakmamış, savaşa iştirak etme şartını koymuştur.

Nitekim Allah Resulü’nün ilk halifesi Hazreti Ebu Bekir Efendimiz, savaşa giden askerlere yaptığı tarihi konuşmasında insan hayatı konusunda şöyle uyarılarda bulunmuştur:

Ey asakir-i müslimin dikkat ediniz! Düşman topraklarında her şeyi yapma hakkına sahip olduğunuzu düşünmeyesiniz. Düşmanın yaşlılarına, kadınlarına, çocuklarına, hasta ve yaralılarına, mabetlerdeki din adamlarına dokunmayın. Sizin düşmanınızın cephede sizinle yüz yüze savaşan insanlar olduğunu unutmayın!.. Bütün bu açık seçik hükümlere rağmen, yine de İslam’ın insan katleden teröre izin verdiğini iddia edenler olursa, bu onların aşırı hizbin etkisine girdiklerinin ifadesi olur. Barışta ve savaşta insan hayatını koruyan İslami ölçülerle ilgilerinin olmadığının ispatı sayılır…

Ahmed Şahin / Zaman

Hakkari’nin Kardelenleri..

Derin Çete İntikam Peşinde isimli bir roman yazma sevdasıyla Hakkari’ye gittim. Dağlıca, Aktütün, Hantepe, Gediktepe, Silvan, Çukurca baskınlarını anlatmak istiyorum. Şaibeli baskınlar bunlar. Mehmetçiğin çirkin oyunlara kurban edildiği yerlerin adı Dağlıca, Aktütün, Gediktep, Hantepe, Silvan…

Bölgeyi görmek, bölge insanları ile yüz yüze görüşmek, Mehmetçiğin hâlet-i ruhiyesini anlamak, emniyet görevlilerinin yüz yüze olduğu zorlukları fark etmek için bir hafta boyunca Hakkari, Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova’yı gezdim. Birçok insanlar birebir konuştum. Özel harekâtçılar, polisler, askerler, emniyet görevlileri, korucularla birlikte oldum.

İnsanların umutlarını, ümitsizliklerini, dağdan duyulan korkuyu, dağdakilerin korkularını gördüm. Terörü besleyen kaynakları ve terörün panzehirini soruşturdum.

Roman yazma sevdasıyla binlerce kilometre yol almak, aşılmaz dağları aşıp geçilmez ırmakları geçmek ve sevdayı gerçeğe çevirmek… Bazıları için epeyce lüks bir merak ve tecessüs ama benim için mutlaka yapılmasa gereken bir araştırma idi. Terörün kaynağını görmek, terörü besleyen Ankara’yı, terör maşasını kullanan loca, Balyoz, Ergenekon’u keşfetmek benim için karşı konmaz bir tutkuydu.

Delpin karakolu ve derme çatma karakollar zinciri, Van’dan Hakkari’ye doğru yol boyu akıp giden Zap suyu, tepelere inşa edilmiş kale karakolları müşahede, romanın mekân örgüsünü zenginleştirdi. Hakkari’ye tepeden bakan Sümbül Dağı, Kavaklı platosunu çevreleyen Çoban Dağı, Karanlık Dağ, muhteşem kayalar, göğe doğru başkaldırmış kayalıklar, tepeler, zirveler… Teröristlerin sığındığı, saklandığı ve yuvalandığı mekânları görmeliydim.

Hakkari’ye gitme projemi kime anlattıysam endişeli bakışlarla beni uyardı. Dostlarım, daha sana çok ihtiyacımız var, kendine dikkat et, dediler.

İtiraf Ediyorum romanımı yazarken takip ettiğim metodu izlemeye karar verdim. 1997 yılında “derin çete” ve PKK cinayetlerini anlatan bir roman yazmaya karar vermiştim. Vakalar Diyarbakır, Batman, Şırnak, Cizre, Varto, Siirt’te geçiyordu. Diyarbakırlı Orhan Özekinci ile birlikte Diyarbakır’a uçtum. Orada Hakikat Kitabevi sahibi Abdurrahman Bey ile tanıştım. Onun referansıyla Batman’a, oradan Siirt’e geçtim ve Cizre ve Şırnak’ı gezdim. Dostları sayesinde hem bölgeyi gezmek hem de bölge insanı ile diyaloglar kurmak kolay oldu.

Hakkari’ye giderken de benzeri bir yol takip ettim. Eğitim gönüllüsü dostların isimlerini aldım. Hakkari’de Öğretmen Sait Bey’i tanımak beni rahatlattı. Aziz dost Prof. Sefa Saygılı’nın referansı ile emniyetten dostlarla tanıştım. Sefa Bey’le birlikte aynı kitaba imza attığımız bilge Doktor Ali Akben’in referansıyla kitap dostu Hakkari Valisi Orhan Bey’i tanıyıp sohbet ettim.

Hakkari’de Fethullah Gülen Hocaefendi’yi seven eğitimci dostlarla tanıştım. Kardelen çiçekleri gibiler. Bölgenin olumsuz atmosferine rağmen baharı müjdelemek için ilkokul ve ortaokul açmışlar. Lise açma projesinin peşindeler.

Şemdinli’de fedakâr eğitim eğitimcilerin açtığı okul ve dersane var. Akıllara ilim ışığı, gönüllere iman nuru serpmeye çalışıyorlar. İran, Irak sınırındaki Çukurca’da etüt merkezi açmışlar. Gönül kazanma projesini hayatını geçirmek için var güçleri ile çalışıyorlar.

Hakkari’deki yurtta aşçılık yapan Diyarbakırlı Aydın Bey’le akşamları aynı odayı paylaştım. İnanılmaz bir gönül rahatlığı ile Hakkari’ye gelişini anlattı.

Diyarbakır’daki okulda aşçılık yapıyordum, baş aşçımız dedi ki Hakkari’de okul açıyoruz, aşçıya ihtiyaç var, gidebilir misin? Tabi, dedim. Hanımı ve dört çocuğumu orada bırakıp buraya koştum. Hizmet için çalışıyorum. Allah rızasını kazanmak kolay değil. Buralara gelip ben hizmet etmezsem kim edecek?”

Hemen ilk akla gelen soruları yönelttim:

Tehdit edilmiyor musunuz? Korkmuyor musunuz?

Hizmet aşkı korkumdan önden geliyor. Üstat Bediüzzaman, ecel birdir, değişmez, demiş. İnsan eceli gelmeden ölmez. Hizmet ederken ölen şehit olur, cenneti kazanır. Hayatın gayesi cenneti kazanmak değil mi?

Öğretmen de Aydın Bey gibi düşünüyorlar. Sait Bey, açtıkları yurdun terör yandaşları tarafından taşlandığını ve ateşe verildiğini anlattı.

Bizi korkutmak ve kovalamak istediler. Büyüğümüz şehri terk etmeyeceksiniz, olumsuz şartlara rağmen hizmet edeceksiniz, kışta açan kardelen çiçekleri olup baharı müjdeleyeceksiniz, dedi. Azim ve kararlılıkla, cesaretle, bilgelikle hizmete devam ediyoruz. Rabbimizin muhafazası altındayız.”

Netice: Terörün çaresi gönüllere iman nuru, akıllara ilim ışığı vermek. Millete hizmet sevdasıyla çalışan eğitim gönüllüleri desteklenmeli, her ilçede imam hatip liseleri açmalı, okullarda Kur’an ve siyer derslerini seçilmesi sağlanmalı.

İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elden adam kâinata meydan okuyabilir.” diyor Üstat Bediüzzaman. Onun eserlerinden ilham alan eğitim gönüllüleri zorluklara meydan okuyor ve baharı müjdeleme gayretiyle çalışıyorlar.

Roman yazma merakı ile dolaşırken benden çok daha cesur yüreklerle tanışmak beni ziyadesiyle sevindirdi. Cenab-ı Hak hepimizi hayırlı hizmetlerde muvaffak eylesin.

Ali Erkan Kavaklı

İşte Terörün Panzehiri ve Etkili Öneriler!

Bir hafta Hakkari’de kaldım. Bölgenin havasını teneffüs ettim, atmosferi kokladım. Hakkari huzursuz. Bölgede terör korkusu var. PKK iki temele dayanıyor:

1. Marksist-Leninist dünya görüşü

2. Irkçılık

İslam, bu iki temel problemin de panzehiri çünkü akla ve mantığa önem verir. Meselelerini ilim ve akla tasdik ettiriyor. Küçük yaştan itibaren çocuklarımıza dinî bir eğitim verilse çocuklarımız dinsiz olmaz, inanan insan adam öldüremez, dolayısıyla terörist olmaz.

İslamiyet ırkçılığı reddeder.

Irkçılıkta uğursuz bir zevk var. Irkçı insan, başka ırklara düşmanlıktan zevk alır. Türk ırkçılığı, Kürt ırkçılığını doğurur. Türk milliyetçiliği ve Türkçülük söylemleri, Kürtçülüğün temel dayanağını oluşturuyor.

Bu sebeple acilen şu adımlar atılmalı:

1. Bu sebeple 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu değiştirilmeli.

Eğitimin amacı Türk milliyetçisi yetiştirmektir şeklindeki ifadeler ırkçılık kokuyor. Eğitimin amacı öğrencinin yeteneklerini geliştirmek, onları başarılı, insanlara ve insanlığa faydalı hâle getirmektir.

2. Okullardaki andımız kaldırılmalı.

Türk olmayan birine, “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım…”dedirtmenin bir mantığı yok.

3. Dağa taşa yazılan “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ifadesi yerine “Ne mutlu Müslümanım veya ne mutlu insanım!” yazılmalı.

4. Yerel bilgin ve âlimlerin adı ve fikirleri öne çıkarılmalı.

Bitlisli bir bilgin olan Bediüzzaman Said Nursi, ırkçılığa karşı çıkar. Şeyh Said isyanına katılmaz ve devlete isyan eden Şeyh Said’e isyan fikrinden vazgeç, Müslümanı Müslümana kırdırma, der.

Milletin fıtratına uygun bir eğitim anlayışı geliştirilmeli. Bediüzzaman, Doğu’yu din duygusunun ayağa kaldıracağını da ifade eder ve şu güzel tespiti yapar:

Din hayatın hayatı,

Hem nuru hem esası,

İhyayı din ile olur

Bu milletin ihyası.”

Bediüzzaman, Doğu’nun geri kalma sebeplerini de sayar ve çaresini gösterir:

Düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı marifet, sanat ve ittifak silahlarıyla karşı koyacağız.

Doğu problemini çözebilmek için Bediüzzaman önemli bir proje ortaya atar. Van, Bitlis, Diyarbakır gibi illerde Mısır’daki Camiülezher Üniversitesi gibi bir üniversite kurmak ister. Bu üniversitede din ve fen ilimleri birlikte okutulmalıdır.

Bediüzzaman; din ve fen ilimlerinin birlikte okutulma gerekçesini şöyle açıklar:

Aklın nuru fünun-u medeniyedir (fen bilimleri). Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir (din ilimleri). İkisinin birleşmesiyle hakikat tecelli eder ve talebenin gayreti kanatlanır. Ayrıldıkları vakit sadece fen bilimleri okumaktan hile ve şüphe, sadece din ilimleri okumaktan taassup ve hile doğar.”

Bölgede eğitime, özellikle dinî eğitime önem verilmeli. İlkokul birinci sınıftan itibaren çocuklarımıza dini eğitim verilmeli, imanları kuvvetlendirilmeli ki çocuklar dinsiz ve anarşist olmasın.

Sevgili Peygamberimiz (sav), “İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir, Arap’ın Arap olmayan üstünlüğü yoktur, üstünlük takvadadır.”buyurur.

Dini duyguların çocuklarımıza ve gençlerimize verilebilmesi için şu adımlar atılmalı:

1. İmam-hatip liseleri kuvvetlendirilmeli.

Bu okullarda dini bilgiler ve fen bilimleri beraber okutuluyor. Çocuklarımıza Kur’an, Arapça ve temel dini bilgiler dersi veriliyor; böylece çocukların imanlı, ahlaklı ve erdemli yetişmesi sağlanıyor. Dini eğitim alan insanlar terörist olmaz. Dindar insan, adam öldüremez. Adam öldürmenin en büyük günahlardan biri olduğunu ve adam öldürenin cehenneme gideceğine inanır.

2. Okullara konan seçmeli Kur’an, siyer ve temel dini bilgiler dersinin seçilmesi ve kaliteli bir şekilde verilmesi sağlanmalı.

3. Nitelikli ve ideal sahibi öğretmenler ve idareciler seçilmeli.

Eğitim insanın yeteneklerini geliştirmeyi, ahlaklı ve iyi insan olmasını sağlamak amacı taşır. Erdemli insan empati yapabilir, kendisini başkasının yerine koyar. Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmaz. İman insanı erdemli yapar. Allah’a inanan insan, cehennemden korkar; günah işlemekten çekinir. Adam öldürmek en büyük günahlardan biri olduğunu bilir. Allah’ın rızasını kazanmak için hem nefsini düzeltmeye çalışır hem de diğer insanlara iyilik yapar.

Ali Erkan Kavaklı

aekavakli@hotmail.com