Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Mevlid Kandili’nde Nasıl İbadet Edilir ve Namaz Kılınır?

İmam Suyuti, konuyla ilgili olarak özetle şunları söylemiştir:

“İnsanların Mevlid-i Nebevi için toplanıp Kur’an okumaları, Hz. Peygamber (a.s.m)’in veladetiyle ilgili haberleri/menkıbeleri seslendirmeleri, bu münasebetle yemek tertiplemeleri bid’a-i hasenedir/güzel bir bid’attır. Çünkü, bu toplantılarda Hz. Muhammed (a.s.m)’e karşı büyük bir tazim, bir saygı, onun dünyaya teşriflerinden ötürü büyük bir sevinç söz konusudur. Bu ise, sahibine büyük bir sevap kazındırır.” (bk. Suyuti, el-Havi li’l-fetavi, 1/272-şamile).

Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevi terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i İlahiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler halinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:

1. Kur’an-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekanlarda Kur’an ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salat ü selamlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir?” gibi konular başta olmak üzere, hayati meselelerde derin düşüncelere girmeli.
5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; şimdinin ve geleceğin plan ve programı çizilmeli.
6. Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede (günahları terk etme) bulunulmalı.
7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
10. Kişi, kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine, hatta isim zikrederek dualar etmeli.
11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlakı yerine getirilmeli.
12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip; sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
13. O gece ile ilgili ayetler, hadisler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilahi ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.
15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevi iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.
17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.
18. Hayattaki manevi büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.
19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
NOT: “Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili hususi bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet-i Kur’an, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir… Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur. Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289). Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta bir beis yoktur; sevaptan hali değildir.
Sorularla İslamiyet

Ruhtaki Latif İştiyak

Şöyle bir halet-i ruhiyeyi hisset: “Ayaklarımı uzattım, yerim de rahat, attım kendimi yatağa keyif benim, lezzet benim”.

Ruh manen, burada geçici lezzetten başka yok ki… Bekada diriliş, ruh bekada dipdiri olur onu ister ona aşıktır…

O zaman ruhta ne peyda oluyor? İştiyak, şevk, inşirah, sürur, hamiyet hâsıl oluyor?

Ruhun istirahat ve dinlenmesi: Ruh ayaklarını beka duvarına attı. Karşısında bekanın sermedi manzaraları… Ruhun istirahatı… Tribünlere bak tribünlere… Ayağın beka duvarında tribünlerden neyi seyrediyorsun?

İkram Allah’ın Kerim isminden

İhsan Allah’ın Muhsin isminden

Lutf ise, Allah’ın Latif isminden geliyor.

Kerim isminin muktezası ise, kullarına hiçbir karşılık beklemeden vermektir.

Latif isminin tecellisi olan lutfun arkasında birkaç mana var. Gına var, sehavet var, cud var. Cömertliği mutlaktır. Lutfun arkasında cud ve mücemmil manası yatıyor. Yani in’amının arkasında in’am içindeki güzelliği de gösteriyor.

Cenab-ı Hakkın esması tek bir zatta ittihat ediyor. Her bir esma, Allah’ın kemalatının unvanlarıdır. Bütün bu kemalatlar O Zata dayanıyor.

Şuunat-ı İlâhiye’nin zahiri sıfat-ı İlâhiye, sıfat-ı İlâhiye’nin zahiri esma-yı İlâhidir.

İtibari olarak esma-yı ilâhi muhteliftir.

İnsanın bir zatı var. Bazı şenleri ve unvanları var.

1.Unvan: Diş doktoru

2.Unvan: Tatlıcı

3.Unvan: Şoför

4.Unvan: Marangoz ve saire…

10 tane unvanı var. Bu 10 unvan zattan sudur ediyor. Zatının kemalatını gösteriyor. Fakat dışta tezahür ederken muhteliftir. Bir unvanı diğer unvandan ayıran itibar noktasındandır. Yoksa her unvanda el, ayak, göz gibi yani aynı azalar çalışıyor.

Esmaya da bu noktadan bakmak lazımdır. Mesela; güle bak! Ya Mücemmil de, Ya Latif de, Ya Müzeyyin de. Fakat gülün yaratılması için bir kâinat fevkinde bir kudret lazımdır. Geride Kadir ismi de vardır.

Allah’ın ezeli atası (vermesi) mebde ile müntehayadır. Mebde; asr-ı saadet Cenab-ı Hak, mebde ile müntehayı birleştirmiş. Cenab-ı Hak bize ezelden lütfetmiş.

“Abdulkadir-i Geylani Hazretleri şu anda gelse, “Said benim meşrebim üzerine çalış” dese, ben derim ki, “Ya Şeyh! Sana hürmet ederim. Yine ben kendi meşrebim üzerine giderim”

Niye?

Mesela; yaylaya çıktınız. Önünüzde bir çayır var. Her taraf ot. Ama boyları bir karış. Bir de bakıyorsun karşında bir çınar. Dalları semaya yükselmiş. Batın âlemi onda, kökleri derinlere kadar gidiyor. Zahir âlemi de onda, yaprakları milyonlarca…

Risale-i Nurun meşrebi, meşreb-i sahabe ve meşreb-i ferdiyettir. O çınar gibi hakikatleri ile müntesiplerini büyütüyor. Görkemli yapıyor. Ehl-i tarikat ise, o çayır gibidir. Her mürit bir ot.

Risale-i nurlardan

MÜDEBBİRİYET

Kâinatta en zor iş, müdebbiriyettir. İdare etmektir. Bütün ilimler tedbire müteveccihtir. Hayvanatın tedbiri, tanzimi (veterinerlik), toprağın tedbiri ve tanzimi, içtimai hayatın tanzimi ve tedbiri…

Bir kadın bütün gün ev işleri ile meşgul ama yine de bir evin tedbirini göremiyor.  Bir şehirde pek çok idareci memurlar olduğu halde yine mükemmel bir idareyi yapamıyorlar. Kâinatta ise, mükemmel bir müdebbiriyet görünüyor.

Beşerin ilim pergeli ile ihata edemediği bu koca kâinatta, sema kandilleri olan yıldızlarda mükemmel bir tedbir ve idare görülüyor. Hiçbir anarşi yok, ihtilaf yoktur.

Demek Cenab-ı Hakkın idaresinin mükemmeliyetini en başta sema cirimlerinde görüyoruz.

Müdebiriyetin ikinci görüldüğü cephe; külli unsurlardır. Hava serseri gibi görünürken ne kadar muntazam hizmetler görüyor. Külli unsurların karışık olmaları mümkün iken, karışmıyorlar.

Hüve nüktesi: Tedbiriyet hakikati… Hakimane bir tasarruf…

Topraktaki tedbir: 700 bin nebatat karışmadan temyiz ve tefrik edilerek tedbir ediliyor. Demek bir Mutasarrıf-ı Allam var ki, karıştırmıyor. Bu müdebbiriyet hakikati Allah’ın hem kudretini hem iradesini gösteriyor.

Dağlardaki madenler müdebbiriyet hakikatine delildir.

Allah’ın kudretine en acib bir delil, enerjidir. Atom fiziği buna delildir. Mikroskopların dahi görmekten aciz olduğu bir atomun arkasına kâinatı kuşatacak bir enerji dercedilmiş.

Her mekâna ne lazım, onu da ihmal etmemiş… Her mekâna münasip eşyayı yaratmış. Bataklığa kurbağa lazım…

Dağlarda iddihar edilen sular buna delildir. Hayatın devamı için en lazım unsurlardan birisi; sudur.

Atmosfer: Bizim üstümüzde konulan gaz tabakası.

Bir an çekelim bu unsurları, hayat devam etmez.

Bütün hayat sahiplerinin ne ihtiyacı varsa paketlenmiş, hazırlanmış.

Vücudumuzdaki tedbiriyet ise; tıp gözüyle bakın! Nasıl bir müdebbiriyet var?

  1. Müdebbiriyetin bir ciheti Hallakiyet hakikatinde ortaya çıkıyor. Eşyanın halk edilmesi…

İnsan halk ediliyor; insana ne lazımsa Allah onu insana takmış. Azaları ve hissiyatı…

Halk fiilinde tedbir var. Mesela; insan şu istidatları ile koyun cesedinde olsa idi çatlardı.

  1. Enfüsi ve afakî ihtiyaç dairelerinde tedbir var.

Hayatın ihtiyaç dairesi: Mesela; yeni doğmuş bir yavruya memeler musluğunda saf, temiz, tam midesine göre süt hazırlamış.  Sütten daha latif olan ise, annenin şefkatidir. İşte müdebbiriyet hakikati…

Rızk-ı umumi tedbire delil: Ummadığı bir vakitte, eli yetişmediği bir yerden layık bir surette rızk geliyor. Çocuk gelmeden beşiğini, üstünü başını annesi hazırlıyor.

İşte müdebbiriyet: “Küre-i arzı biz size beşik yapmadık mı?”. İşte “çocuk”, insan geldiğinde her şey hazır.

“Sizi çift yaratmadık mı?”. İşte tedbir…

“Geceyi rahat uykunuz için bir örtü kıldık”. İşte tedbir…

Tedbir fillinde birbiriyle alakadar pek çok fiiller ortaya çıkıyor. Teavün, teanuk, tecavüb… Bütün bu hakikatler,  kâinatın tek bir Zat tarafından idare edildiğini gösteriyor.

Cenab-ı Hakkın esmasına yanaşmak kolaydır. Bir ev yaparsın, “ben bu evi yaptığım gibi Allah da bu kâinatı yapmış” dersin. Ama sıfatlarına yanaşmazsın. Allah’ın ilmine yanaşmak için büyük bir ilim sahibi olacaksın.

Bazı evliya bir anda çok yerde tasarruf ediyor. İşte Allah’ın bu sıfatından çok az bir nebze almış. Ama bizim bundan haberimiz yok.

Ey insan düşün de gözünü aç Allahını bul ve rızasını kazan.

Kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Ahirzaman Hadisleri

• İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır.
• Birçok kişi, az bir dünyalık karşılığında dinini feda edecek.
• Kazanç, belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecek.
• Kabirler süslenecek ve Kur’an, kazanç getiren bir meta hâline gelecek…
• Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler.
• Kur’an’dan bir resim, İslâm’dan bir isim, Müslüman’dan bir cisim kalacak.
• Üç şey çok kıymetlenecek; Helâl para, kendisiyle amel edilen sünnet ve candan bir dost.
• Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler.
• Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar.
kumsaati• Mihnet, belâ, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek.
• Bir Müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakîr görülecek.
• İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek, hafif bir suç sayılacak.
• Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak.
• Kişi, elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak.
• Akrabalık bağlan kopacak ve selâm, sadece tanıdık olanlara verilecek.
• Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler.
• Büyükleri merhametsiz, küçükleri hürmetsiz olacak çocukları terbiye, köpekleri terbiyeden daha zor olacak.
• İnsanlar, kötülüklerden birbirlerini sakındırmayacaklar ve iyiliği emretmeyecekler.
• Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek (kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler gelecek.
• Hâinlere emin, emin olanlara hâin denilecek ve “şurada emin bir insan vardır” denilecek kadar emin insan sayısı azalacak.
• Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman insan sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak.
• Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak.
• Allahü Teâlâ (C.C.) apaçık inkâr edilecek.
• Âlicenaplık, izzet-ikram ve cömertlik duyguları kaybolacak ve haklar para karşılığında satılır hâle gelecek.
• Cemaatin inancı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok, ama âlim bulunmayacak.
• Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekât ağır bir borç olarak kabul edilecek.
• Âlimler, para ve dünyalık karşılığında ilim öğretecek, âhiret ameli ile dünyalık talep edecekler.
• Dinden gayrı hususlar için öğrenim yapılacak.
• Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzetecekler.
• Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alâkalar kuracak.
• Her tarafta şarkıcı ve çalgıcı kadınlar zuhur edecek.
• Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak.
• Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar.
• Haram işlemeyi kolaylaştıran imkânlar artacak, gençler günah işlemeye ve kötülük yapmaya çok meyledecekler.
• İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak, kişi gece mü’min yatacak, sabah kâfir olarak kalkacak veya bunun tersi olacak.
• Dünya işlerine dalınıp âhiret unutulacak, Allah’ın kitabıyla hükmetmek, ayıp sayılacak.
• Büyük ve gösterişli binalar yapılacak ve bunlardan dolayı sokaklar daralacak.
• Yırtıcı hayvanların derileri tabaklanarak çeşitli giyim eşyası yapılacak. (Kürk, manto ve benzeri…)
• Sabah giyilen elbise başka, akşam giyilen elbise başka olacak. Önünüze yemeklerden birisi gelip diğeri gidecek ve Kabe’nin örtüldüğü gibi, evlerinizin duvarları halılarla süslenecek.
• Ümmetimin erkekleri şişmanlayacak ve semizleşecekler.
• Dedikodu, yaygın bir hâl alacak.
• Herkes “kazanamadığından ve geçinemediğinden” şikâyetçi olacak.
• Yalancı şahitlik ve boşanmalar artacak, ani ölümler sık görülecek.
• Mal çoğalıp sel gibi akacak, mal sahibi malına tapacak ve tüccarların çoğu hilekâr olacak.
• Kişi, karısına itaat edip anasına âsi olacak ve arkadaşına yaklaşıp babasından uzaklaşacak.
• Gönüller birbirini sevmez olacak, dinde ve dünyalık işlerde muhtelif görüşler belirecek, kardeşler bile dinde ve mezhebde ihtilâf edecekler.
• İmar edilen şeyler harap edilecek, harap olanlar ise imar edilecek.
• Fâsıklar başa geçecek ve konuşmasını bilmeyenler halka hitab edecekler.
• Arap arazisinin çölleri, nehirlere ve yeşilliklere kavuşacak.
• Köylüler şehirlere akın edecek ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar.
• Faize alış-veriş, rüşvete hediye denecek, tefecilik artacak, helal-haram unutulacak, para gelsin de nerden gelirse gelsin denilecek.
• Zaman kısalacak. Bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi geçecek, bir günün geçmesi ise bir yaprağın yanması kadar çabuklaşacak, hiçbir şeyde bereket kalmayacak.
KAYNAKLAR: 1- Riyâzüs-Salihîn, İmam Nevevi, Terc: Mehmed Emre. 2- Tezkiret-ül-Kurtubî, imam Şaranî. 3- Kıyamet Alâmetleri Râmuz el- Ehadis’ten Dersler, ist. 1983 4- Kitab ül-Keşf, Celâleddin-i Suyutî, El yazma eser Süleymaniye Kütüphanesi. 5- Kıyamet Alâmetleri, Muhammet! el-Hüseyni, Terc: Naim Erdoğan.
Suat Arusan / Zafer Dergisi

 

Çevre de Allah’ın bize emanetidir

30 Kasım 2015’de, Paris’te Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi için dünya liderleri toplandı. Bu toplantının başlayacağı güne kadar, dünyanın her tarafında sivil toplum kuruluşlarının organizasyonlarıyla binlerce insan, dünya liderlerine “küresel ısınma” başta olmak üzere çevre meseleleriyle ilgili gereken kararları almaları için ses getirebilecek çeşitli faaliyetlerle çağrılarda bulundular. Çevre meseleleri geniş bir konudur; üzerinde önemle durulmalıdır.
    Bugün dünyanın karşı karşıya bulunduğu çevre âfetlerinin en mühimleri:
1 – Küresel ısınma,
2 – Ozon tabakasındaki deliğin büyümesi
olarak ifade edilmektedir.
Küresel ısınma, bilhassa fosil yakıtların fazla kullanılması sebebiyle atmosferde artan CO2 (karbon dioksit) gazının, sera etkisi yaparak dünyanın ortalama sıcaklığını arttırması; bunun neticesi olarak da kutuplardaki çok büyük buz kütlelerinin zamanla eriyerek, okyanusların ve denizlerin seviyesinin yükseltmesi ve sahillerdeki yerleşim yerlerinin sular altında kalması tehlikesidir.
Küresel ısınma tehlikesinden ve buna karşı alınabilecek tedbirlerden son zamanlarda çeşitli bilimsel toplantılarda ve medyada çok bahsedilmiştir. Yanma ürünü olarak atmosferde fazlası küresel ısınmaya sebeb olabilen CO2 gazını hiç meydana getirmeyen ve sadece su buharı meydana getiren hidrojen gazına “temiz enerji kaynağı yakıt” denilerek önem verilmesi, bu sebeptendir.
Bugün Paris’te başlayan “Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi”nde dünya liderlerinin dünyamızın karşı karşıya olduğu başta küresel ısınma olmak üzere çevre meseleleri ile ilgili gereken kararları almalarını bekliyoruz.
Çünkü herşey gibi, çevre de Allah’ın bize emanetidir ve bu emaneti hiyanetle değil; riayetle gelecek nesillere devretmemiz gerekmektedir.
Mustafa Nutku

Rusya Türkiye’ye Giremez

Bayram Yüksel Ağabey anlatıyor:
“Üstadımızdan işittim. Mükerrer defalar, ‘Risale-i Nur kıyamete kadar devam edecektir. Dünya devletleri bunları kanun olarak kullanacaklardır’ demişti.
“Bir seferinde de şöyle konuşmuştu: ‘Sizden soruyorum, koca Çin’i ve Balkanlar’ı yutan bir ejderha Türkiye’ye neden bir şey yapamıyor?’
“Bizler sükut ettik. Tekrar sordu, yine sükut ettik. Üstadımız, ‘Kur’an-ı Kerim’in bu zamandaki hakiki tefsiri olan Risale-i Nur’un sayesinde’ dedi.
“Benim içimden bir sual geldi. Acaba Risale-i Nur koca Rusya’yı nasıl durduracak? O zaman Üstadımız şöyle buyurdu: ‘Bakın bir Miralay talebem gitti, Onuncu Söz’ü habbeciklerle Şarkta neşretti, Rusya’nın önünü aldı.’ 
“Yine benim hatırıma geldi. Onuncu Söz elli-altmış nüsha kitap. Nasıl koca Rusya’nın önünü alacak?
“Üstadımız şöyle dedi:
‘Esas manevi atom bombası Risale-i Nur’dur. Onların atomundan daha üstündür. Sizler korkmayın, bu memlekette Risale-i Nur olduğu müddetçe Rusya bu memlekete giremez.’
“Yine Alman Harbinde herkes telaşta, ‘Almanlar Türkiye’ye girdi girecek’ diye kahvelerde konuşuluyor.
Üstadımız Hafız Ali Ağabeye haber gönderiyor. ‘Korkmayın, telaş etmeyin. Türkiye’de Risale-i Nur var, giremez’ diyor.
“Hafız Ali Ağabeyin hizmetine bakan Abdullah Çavuş kahveye gidiyor, milletin telaşını görünce, ‘Merak etmeyin Hoca Efendi haber göndermiş, Türkiye’de Risale-i Nur var giremez demiş,’ diyor.
O zamanki eğitmenlerden Osman Atasoy da inanmaz bir tavırla şöyle diyor:
‘Meczub, işte girdi.’
Abdullah Çavuş bir şey demeden evine gidiyor. Gece radyolar ilan ediyor. ‘Alman orduları Türkiye’ye giremedi.’ Ondan sonra Osman Atasoy Nur Talebesi oldu.
“Üstadımız eski Nur Talebelerine çok ehemmiyet verirdi. Onların sadakat ve sebatlarından dolayı çok rağbet ve alaka gösteriyordu. ‘
Onlar Nur hizmetinde saff-ı evvel çekirdekler hükmündedirler. Onların ektiği Nur çekirdekleri şimdi meyvesini vermektedir’ derdi.”
Kaynak : Son Şahitler 3.Cild s. 31
Risale Ajans