Kategori arşivi: Soru – Cevap

Şevval Orucu Ne Zaman Tutulur?

Yılın 12 ayı içerisinde Allah’ın bizlere lütfettiği, nadide mücevherler gibi parlayan zaman dilimleri var.

Şevval ayı da değerlendirmesini bilenler için, bu kutlu zaman dilimlerinden biri. Bir ay boyunca oruç ibadetiyle şahlanan mümin gönüller Şevval ayında 6 gün daha oruç tutarak efendiler efendisinin sünnetini yerine getirmeye hazırlanıyor.

Ramazan orucundan sonra Şevvâl’de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi oluyor…

Peki Şevval ayında nasıl oruç tutacağız? Peş peşe mi yoksa aralıklarla mı oruç tutulmalı?

Kaza oruçları şevval oruçları yerine geçer mi? İlahiyatçı Hakan Zafer’e göre kaza oruçları 6 gün olmak şartıyla şevval orucu yerine geçebilir…

Alimler Allahın ihsanı Şevval ayında tutulan orucun sevabının çok büyük olduğunu söylüyor…

Video:

Kaynak: Samanyolu Haber

Oruç Tıbben Faydalı Mıdır?

Oruç vücudun bütün sistemlerine tesir yapan, sıhhat veren bir hassayı haizdir. Bir kimse sıhhat için oruç tutarsa orucu kabul olmaz. Allah için tutacak ve hikmet de bir bahşiş halinde zuhur etmiş olacaktır.

1- SİNİR SİSTEMİNE ETKİSİ

Oruçlu kimse gıdaî faaliyetinin azalması dolayısiyle farkına varmadan bir çok lüzumsuz yorgunluklardan kaçınır. Aynı zamanda her fert iktisadî gücü nisbetinde iftar ve sahurda fazla gıda ve vitamin alır. Diğer taraftan şehvet ve cinsî arzunun istirahat halinde oluşu, bütün sinir sistemine açık bir sıhhat sağlamaktadır. Bazı kimselerin oruçken sinirli oluşlarının sinir sistemiyle alâkası yoktur. O cihet nefse ait mânevî bir keyfiyettir.

Karaciğer, oruçlu fertlerde istirahat halinde olduğu için, bir çok zehirli maddeleri tahrip ederek sinir sistemini yorgunluk dediğimiz vahim illetten halâs eder.

2- DOLAŞIM SİSTEMİNE ETKİSİ

Oruçken gündüzleri kanda kolesterolün seviyesi düşer. Damar cidarlarında biriken eski kolesterolün artıklarını yavaş yavaş kan deveranına vererek sertliklerini giderirler. Kezâ bilhassa öğle sonu tansiyon biraz düştüğü için damarlarda az tazyik sebebiyle büsbütün bir istirahat meydana gelir. Böylece bu günün en korkunç hastalığı olan arterioskleroz (kalb tıkanması ve felçlerin sebepleri) oruç ve abdestin müşterek tesiriyle âdeta yok olur. Ben, oruçlu ve devamlı abdest alan 300 ihtiyarın tansiyonları üzerinde yaptığım tetkikte, kendilerinde en ufak bir artioskleroz ârazı olmadığını, 65 ten yukarı yaşlarına rağmen tansiyonlarının 12 nin üstüne çıkmadığını müşahade ettim.

Kalbe gelince: Kalp üzerinde kötü tesir yapan üç etken vardır: Damar sertliği, sinir yorgunluğu ve midenin devamlı tazyiki. Bu üç etken de orucluda otomatik olarak bertaraf olur. Oruçlunun kalbi -mânâsı gibi- maddesi de felâh da kalır.

3-HAZIM SİSTEMİNE ETKİSİ

Doğuştan ölüme kadar durmadan çalışmaya mezun olan hazım sistemi, oruçta vasati olarak günde dört saat mutlak istirahata geçer. Dolayısiyle yıpranan taraflarını tamir imkânını bulur.

Orucun en açık sıhhat tesiri karaciğer üzerinedir: Vücudun çeşitli sahalarında birbiriyle ayrı guruplar halinde karaciğerin 50 ye yakın vazifesi vardır. Yağları hazmeden, safrayı yapmaktan tutun da hastalıklara karşı muafiyet maddesi hazırlamaya kadar bütün işler; daha doğrusu bedendeki kimyasal her hadise karaciğer tarafından yapılır. Buna karşılık karaciğer sıhri bir ölümsüzlük içinde -durmadan- hayat sonuna kadar çalışır. Pek nadir olarak hastalanır -karaciğer- çok yüklenince görevlerinin bir kısmını eksik yapmak zorunda kalır. Bugünün tıbbı, bir çok hastalıkların iptidaî sebebini (yani vücut mukavemetinin kırılması, muafiyet teessüs edemeyişi) karaciğere ve onun yüklü olmasına bağlar.

İşte oruç, karaciğere bir günde üç dört saatlik bir istirahat sağlar. Vâkıa karaciğer vazife ve faaliyetini durdurmaz; ama limit bir yavaşlama gösterir. Böylece her uzuvda olduğu gibi karaciğerde de istirahat yanında umumi revizyon ve yenilenme vuku bulur. Vücudun müdafaa, kan kimyası ve hazım cihazı böylece en ideal şekle döner. İşte oruç, sağlık korunmasının asıl merkezi halinde felâh bulucu mânâsını böylece maddeleştirir.

4- KAN KİMYASINA ETKİSİ

Vücudun en hassas kimya olayları kanda cereyan eder. Çeşitli gıda maddeleri, müdafaa maddeleri ve hayati teneffüs enzimleri muayyen bir nisbette kanda bulunur. Bu maddeler yoğunluklarını arttırdıkça vücut bunu telâfi için çetin bir faaliyet gösterir. Oruçluda bu maddeler en düşük seviyede kalır. Dolayısiyle de kanın kimyasal olayları büyük bir kolaylık içinde seyreder. Zayıf olduğu için oruç yiyen ahmak bilmez ki; kendini kemiren asıl oruçsuzluktur. Çünkü zayıflarda kan kimyası bir türlü denge sağlayamamaktadır.

5- ÜROGENİTAL SİSTEME ETKİSİ

Gerek sinir sistemi sükûneti, gerekse bakışlarda bile cinsi arzuyu franleyen bir şehvet perhizi, şüphesiz ki cinsi hayat için çok kıymetli bir hassa taşır.

Böbreklerin, gıdaların yanma ürünlerini süzdükleri nazarı itibara alınırsa, her böbrek hücresinin her an çeşitli gıdaları süzmekteki güçlüğü yanında, oruçlunun dört saat içindeki mutlaka yakın istirahati açıktır. Demek ki sağlığın topluca hıfzıssıhası orucun en yakın varlığıdır. Bu nokta ilâhî bir emri vâkîdir.

Onkolog Uzm. Dr. Haluk Nurbaki

 

Hurmanın Faydalarını Biliyor Musunuz?

Malum Ramazan ayındayız ve Ramazanda iftar deyince akla ilk gelen hurma oluyor. Hurmasız açtığımız iftar vakitlerini sanki hiç iftar açamamış havasında yaşıyoruz. Bu kadar bağlanmışız hurmalara ama ne için belkide sırf o nur yüzlü Efendimizi (a.s.m) hatıra getirdiği için, onun iftarlarına bir parçada olsa ayak uydurmak için, Ey Habibim senin izindeyiz bizi sahili selamete ulaştır demek için. Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmak için. Yoksa memleketimizde hurmayı nereden görecektik nasıl bu kadar sevecektik bilemeyeceğiz.

Peki hurmanın faydalarını biliyor musunuz?

İnternette dolaşırken hurmanın faydalarına görünce hemen sizlere sunmak istedik, aslında biz hurmayı bu faydaları için sevmiyoruz sırf Habib-i Ekremi (a.s.m) hatıra getirdiği için seviyoruz ama isterseniz bir parça faydalarınada göz atalım.

• Bedeni ve zihni gençleştiriyor.

• Vücudun ihtiyarlamasına engel oluyor.

• Kansere karşı koruyor.

• Damar sertliği ve kolestrole karşı koruyucu görevi yapıyor, şişmanlama tehlikesine yol açmıyor.

• Böbrek iltihabına ve kumlarına iyi geliyor.

• Saf hurma cildi besliyor, hamilelik ve güneş lekelerini yok ediyor, vücuttaki yara ve iltihaplara hurma, hakiki zeytinyağı ile krem kıvamına getirilip sürüldüğünde fayda sağlıyor.

• Şeker oranını ayarlayan tek meyvedir.

• İçerdiği demir sayesinde, Anemi hastalığını kaldırdığı tıbben ispatlanmıştır.

• Hurma çekirdeğinden öğütülmüş bir fincan kahve zihin açıcı, dinlendirici etki gösteriyor; asabilik-sinir bozukluğu ve strese iyi geliyor. Stresli ve gergin yaşantısı olanlara sabah, öğle ve akşam saatlerinde üçer adet hurma yemesi son zamanlarda tıp adamlarınca tavsiye edilmekte.

• B1, B2 vitaminlerinin bir arada bulunmasından dolayı karaciğeri kuvvetlendiriyor.

• Hurma berekettir ve açlığı dindirir…

Faydaları hep beraber müşahede ettik ve bir kez daha gördük ki dinimizde ne varsa arkasında hep hayır var nur var… Cenab-ı Hak bizi hak din olan İslamiyet’ten ayırmasın. Amin…

Ahmet Can

Balık Yağı Jelatinleri Helal Mi ?

“Zarf” denilince hemen aklımıza postaya veya kargoya vereceğimiz mektup veya diğer yazılı kağıtları içine koyup kapattığımız kağıttan yapılmış kap, kılıf, muhafaza gelir. “Mazrûf” da zarf kelimesinden gelir, fakat günlük hayatımızda daha az kullanılır: Zarflandırılmış, zarfa konulmuş gibi manâları yanında, mecazî olarak da; iç, asıl, muhteva manâlarındadır. Mektup zarfının içine konulmuş mektup, mazrûftur.

İlaç sanayiinde “zarf”ı jelatin, “mazrûf”u balık yağı veya başka bir ilaç olan İngilizce “softgel” denilen kapsüller vardır. Evvelce, eczanelerde balıkyağı, yalnız  şişelerde sıvı şeklinde satılır ve şurup şeklindeki ilaçlar gibi, şişeden kaşığa (ölçeğine) dökülerek kullanılırdı. İlaç teknolojisindeki ilerleme ile, ağır tadlı ve hoş olmayan kokulu balıkyağı, belli ölçekte, jelatin kapsül içinde ambalajlanmış hale de getirildi. Bu haliyle, ağır tadını ve hoş olmayan kokusunu hissetmeden, balıkyağını hap gibi yutabilmek mümkün oldu.

Ancak, sadece mazrûfunun balıkyağı oluşuna odaklanıp, onun kabı olan ve onunla birlikte yutulan zarfının mahiyetine kayıtsız kalmak, bir Müslüman için hata olur. Balıkyağı ve başka bazı ilaçların zarfı olarak kullanılan jelatin, İslâm şeriatına göre “helal” kabul edilebilecek cinsten (helal sertifikalı) değilse, haramdır ve yutulmamalıdır. Çünkü, başlıca domuz deri ve kemiğinden veya İslâm şeriatına göre boğazlanmış (zebiha) olmayan, leş sayılan, domuz dışındaki hayvanların deri ve kemiğinden mamuldür.

Bazı İslâm ülkelerinin talebiyle, sığır jelatini de yapılmaktadır. Fakat, kemik ve derisinden jelatin elde edilecek sığırların İslâm şeriatına göre boğazlanmış olmaktan başka, kan veya başka bir hayvanın eti ile beslenmemiş, bazı maksatlarla hormon verilmemiş olması da lâzımdır.

Helal jelatin konusunda halkımız bilinçli olmadığından, jelatin kapsülü, “Omega-3 yağ asidi (veya ilaç) alıyorum.” diye jelatin kapsülüyle birlikte bilinçsizce yutuyor! Yuttuğu jelatin kapsülün (bilhassa, kapsüller eğer gayrimüslim ülkelerden ithal malı ise), çok büyük bir ihtimalle haram menşeli jelatinden olabileceğinden habersiz bulunuyor.

Bu durumda, ne yapılması lâzımdır?
1 – Ya, bu jelatin kapsüllü ilaçlar, haram jelatinden olan zarfı sebebiyle hiç yutulmamalıdır;
2 – Veya, jelatin kapsülü iğne ile delinip iyice sıkılarak, içindeki (mazrûfu) madde sulu yemeklere, salata vs ye boşaltıldıktan sonra, jelatinden olan zarfın kendisi çöpe atılmalıdır.

“-Jelatin kapsüllü ilaçlara ve balıkyağına, temasta kaldığı haram jelatin maddesi bulaşmış ve onları da haram hale getirmiş olamaz mı?” şeklinde bir soru da akla gelebilir.

Fakat, bu soru aslında bir vehim olmaktan ileri gidemez. Çünkü, yıllarca durduğu halde böyle ilaçların ve balıkyağı kapsüllerinin delinmeden veya dağılmadan ayni stabil halini muhafaza etmesi, jelatin kapsülle onun içindeki ilaçlar veya balıkyağı arasında ne fiziksel ne de kimyasal, karşılıklı bir etkileşimin olmadığını gösterir. Jelatinin fiziksel ve kimyasal özelliklerine dair literatür bilgileri de bunu teyid eder.

Jelatin; sıcak su, gliserin ve asetik asit içinde çözünebilir. Organik çözücülerde çözünmez. Jelatin kapsül zamanla delinmiyor veya dağılmıyorsa, içindeki ilaç veya balıkyağı jelatinle temas halindeyken, zarf ve mazrûfu her ikisi de, aslî bileşimlerini muhafaza ediyorlar demektir.

Balıkyağı ile onun içinde bulunduğu jelatin kapsülü göz önüne alındığında da, balıkyağı akışkan ve sıvı, onun kabı olan jelatin kapsülü ise oda sıcaklığında akışkanlık özelliği bulunmayan, toz halinde de olmayan yekpare bir katı olduğu için balıkyağı, içinde bulunduğu jelatin kapsülün temas yüzeyinde kısmen tutulur; fakat kapsülün jelatini, balıkyağıyla temas yüzeyinde balıkyağı tarafından tutulmaz ve birbirlerinden ayrıldıklarında, helal olan balıkyağı, jelatin kabından “haram bulaşmış” hale gelmez.

Prof. Dr. Mustafa Nutku

www.NurNet.Org

Gıybetin Caiz Olduğu Durumlar Var Mıdır?

Gıybet, bir kimsenin arkasından onun hoşuna gitmeyecek şekilde konuşmak demektir. Eğer onun hakkında konuştuklarınızı duyduğu zaman kalbi mahzun oluyorsa gıybet yapmışsınız demektir. Eğer anlatılanlar o kişide yoksa o zaman gıybet sınırlarını aşar ve iftira olur ki bu daha tehlikelidir.

Bir defasında Peygamber Efendimiz (a.s.m):

–    Gıybet nedir bilir misiniz, diye sormuş. Yanında bulunanlar:
–    Allah ve Resulü daha iyi bilirler, deyince Peygamber Efendimiz ( a.s.m. ):
–    Gıybet, kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfat ile vasıflandırmaktır, buyurmuştur.
–    Ya kardeşimde söylediğim sıfat bulunuyorsa, diye sorulduğunda:
–    Söylediğin sıfat eğer kardeşinde bulunuyorsa gıybet etmiş olursun. Eğer bulunmuyorsa o zaman iftira etmiş olursun, buyurmuşlardır.

Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı büyük günahtır. Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın, casusluk yapmayın; birbirinizi gıybet de etmeyin. Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bundan tiksinirsiniz. Öyleyse Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edicidir.

Ölü kardeşinin etini yemek gibi iğrendirici bir olaydır gıybet. Etini dişleyip koparmak ve yemek gibidir. Olayın perde arkasını görebilsek, gıybet ettiğimiz anda ağzımızdan kanların damlamaya başladığını müşahede ederdik. Ne kadar tiksindirici bir iş yaptığımıza tanıklık edebilirdik.

İbni Hibban’da geçen Amr ibnü’l-As’dan (r.a.) nakledilen şu hadis-i şerifte, Resululllah (a.s.m.) ölü bir katırın yanından geçerken ashabına şöyle buyurmuştur:

Kişinin karnını doyuruncaya kadar şu leşten yemesi, elbette Müslüman bir kişinin etini yemesinden ( dedikodusunu yapmasından ) daha hayırlıdır.

Gıybetten kurtuluş yolları nelerdir?

Ciddi ve hayati bir kaza geçireni hemen acil servisine kaldırırlar. Normal prosedür burada uygulanmaz. Çünkü hemen müdahale edilmezse geç kalınmış olunabilir.

İşte gıybet de manevi hayatımızı ciddi anlamda tehdit eden ve hemen müdahale edilmesi gereken bir hastalıktır. Manevi hayatımızı yakıp yıkan, bütün manevi birikimlerimizi sıfırlayan bir illettir. Ahirette çok sevaplar beklerken elimizin boş, yüzümüzün kara çıkmasına zemin hazırlayan büyük bir beladır.

Tırmizi’de geçen, Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste Resulullah Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:

–    Müflis kimdir bilir misiniz, diye sordu. Sahabiler:
–    Bizce müflis, parası ve malı olmayandır Ya Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurdu:
–   Kıyamet günü kişi; namaz, oruç zekatla huzura gelir. Fakat birisine zina isnat etmiş, ötekinin malını yemiş, berikinin kanını akıtmış, falanı dövmüştür… Sonra hesaba başlanacak ve kısas olarak herkes onun sevaplarından alacaklardır. Şayet, hakkına girdiği kişilerin karşılığı tam ödeyemeden sevapları tükenirse bu defa, haklı kişinin günahları boynuna yüklenecek ve sonra da ateşe atılacaktır! İşte benim ümmetimin müflisi budur.

Allah muhafaza! Şayet böyle bir durumla karşılaşsak kim bize yardım edebilir? Neyimize güvenebiliriz? Kimin kapısına gidip de yardım isteyebiliriz? Her şeye kadir olan Allah ‘Atın bu müflisi cehenneme!’ dedikten sonra kimin bunu engellemeye gücü yeter?

Bir an olsun kendimizi bu sahnenin ortasında hayal edelim ve cehenneme sürüklendiğimizi düşünelim. Aman Allah’ım, ne dehşet verici bir durum!

Hoşlanmadığımız kişinin gıybetini yaparak ona zarar verdiğimizi sanıyoruz. Oysa bilakis o kişiye iyilik etmiş oluyoruz. Çünkü yukarıdaki hadisten anlıyoruz ki, kişinin sevabı cennete girmeye yeterli gelmediği zaman, onu gıybet eden kişilerin sevapları onun sevaplarına ekleniyor.

İmam-ı Gazali, Kimya-yı Saadet kitabında Hasan-ı Basri’nin (k.s.) bir uygulamasını şöyle nakleder:

Kendisini gıybet eden bir kişiye bir tabak taze hurma gönderir. Üzerine bir not koyar:

‘Duydum ki sen ibadetini bana hediye göndermişsin. Ben de buna bir karşılık vermek istedim. Ama tam karşılığını veremedim, kusura bakma.’

Gıybetin caiz olduğu durumlar var mıdır?

Bediüzzaman, bazı şartlarda, kişinin olmadığı ortamlarda onun hakkında konuşulabilir der ve dört durumdan bahseder. Bu özel durumlar dışında kişinin arkasından konuşmak gıybettir.

Birincisi: Haksızlığa uğrayan bir kişi, hakkını savunmak için bu konuda yetkili kişilere her şeyi açıklayabilir. Karşı tarafın yaptığı bütün haksızlıkları anlatabilir.

İkincisi: Eğer bir insan ticaret yapacağı birisi hakkında istişare ederse, istişare ettiği kişi sırf hayır için ve kötü niyet karıştırmadan o kişi hakkında bildiği kusurları söyleyebilir. Ve eğer bir işe girerlerse zarar göreceğini biliyorsa, ‘ Onunla çalışırsan zarar görürsün ’ diyerek zararın önüne geçebilir.

Üçüncüsü: Eğer birisi bir lakapla meşhur olmuş ve onu söylemeden tanınmıyor ve karıştırılıyorsa, söylemenin sakıncası yoktur. Buradaki maksat tarif etmektir, hakaret etmek değildir. Mesela ‘ O topal adam filan yere gitti ’ gibi.

Dördüncüsü: Fasık-ı mütecahirin, yani günahı insanların gözü önünde ve sıkılmadan yapan kimsenin gıybeti caizdir. Fasık-ı mütecahir, işlediği günahlarla iftihar eder, yaptığı zulümden lezzet alır, sıkılmayarak açık bir şekilde günah işler. Başkasının zarar görmesini engellemek için fasık-ı mütecahirin yaptıklarının anlatılması caizdir.

Burada dikkatli olmak gerekir. Fasık-ı mütecahir kriterlerine uyanların arkasından konuşulabilir. Her günah işleyeni bu şekilde değerlendirmek yanlış olur. İşlediği günahlardan pişmanlık duyanların arkasından konuşmak gıybet olur.

İhsan Kasım Salihi / Allah’a Kul Olmak kitabından alıntıdır…