Kategori arşivi: Hatıralar

Yarım Şekerin İsrafı

Son derece iktisatlı ve tutumlu bir hayatı vardı. Elbisesi, kullandığı eşyalar, yediği içtiği şeyler hep bu tarzdaydı. Kesinlikle bir şeyi israf etmez, aksini yapan talebelerini de hemen uyarırdı. Bir tek lastik ayakkabıyla yıllarca idare eder, bir gömleği yırtılınca yama yapar yine giymeye devam ederdi. Yemesi içmesi de böyleydi. Bir ekmeği 15 günde bitirir, bir-iki zeytini veya bir yumurtayı da ona katık ederdi. Çok sade ve iktisatlı bir çizgide hayat sürerdi.

Barla’da kaldığı günlerde hizmetini gören talebelerinden birisi de Sıddık Süleyman’dı. Bir gün uzaktan misafirleri gelmişti. Sıddık Süleyman’a, “Kardeşim misafirlerimize çay ikram edelim” dedi. Sıddık Süleyman, odun ateşinde küçük demlikle çayı demledi, getirdi. Misafirlere dağıtmaya başladı. Çayları dağıttıktan sonra, yarım tane kesme şeker artmıştı.

“Bunu ne yapayım?” diye düşünürken, o yarım şekeri boş bir bardağa atıverdi. Bunu gören Bediüzzaman’ı bir sıkıntı bastı, çok üzülmüştü.

Kardeşim,” dedi. “Yirmi kişiye daha çay verseydin de böyle yapmasaydın, o zaman ruhum bu kadar sıkılmazdı. Çünkü sen iktisat etmedin.

Ömer Faruk Paksu

İstikbaldeki Nur Talebelerine Dua Ediyorum

Son Şahitler’den Bayram Yüksel anlatıyor:

Bediüzzaman Said Nursi, gece erken kalkar, teheccüd namazını kılardı. Evradlarını, bütün dualarını sabah namazına bir saat kala bitirirdi. Ellerini dergâh-ı İlahiyeye açar, uzun uzun dua ederdi. Bu dua bir saat devam ederdi. O anda bizler giremezdik. Ancak dua bittikten sonra girebildik. Hatta “Benim bir dua vaktim var, o anda melaike de gelse kabul etmem” demişti. “Hem istikbaldeki Nur Talebelerine dua ediyorum” derdi.

Son Şahitler

 

Risale-i Nur’un fiyatı

Kardeşim, artık risaleleri ne elle, ne de teksirle yetiş­ti­­re­miyoruz. Çok talep var. Risale-i Nur’ların matbaada ba­sıl­ması hususunda manevî ihtar aldım” dedi.

Ve talebesine Sözler’in daktilo edilmiş bir nüshasıyla birlikte 1200 lira verdi.

Yıl 1954’tü. Said Özdemir üç arkadaşıyla birlikte Ankara’da Risale-i Nur’ları matbaada bastırmaya başladı.

Tabi bu iş gizli yapılıyordu. O günlerde dinî bir eser bulundurmak, okumak, hele de basmak çok büyük bir suçtu.

Böyle bir atmosferde ve imkânsızlıklar içinde ilk kitap “Sözler” basıldı, ciltlendi. Said Özdemir basılan bu kitabı alarak Üstadı ziyarete geldi.

Bediüzzaman, gelen talebesini kucakladı, kitabı da bağ­rına bastı. Odada dönmeye başladı. Çocuklar gibi sevinmişti. Dünyalar onun olmuştu.

Şöyle diyordu:

Değil mi ki, bu eserler, bu gelen gençliğin okuyup anlayacağı bir lisanla basıldı. Elhamdülillâh, ben vazifemi yap­tım.

Ve kitabın fiyatını sordu.

25 lira Üstadım” dedi Said Özdemir.

Bediüzzaman cüzdanından 25 lira çıkardı, talebesine verdi.

Üstadım olur mu?” dedi talebesi. “Bu sizin kendi eseriniz. Hem bu işte sizin de paranız var. Bir de para mı vereceksiniz?

Evet kardeşim, bu işte ihlâs olması için kendi eserimi, kendi paramla almam lâzım.

25 lirayı verdi ve bir adet Sözler aldı. Sonra şöyle dedi:

Yalnız her 25 lirayı verene de vermeyin. 25 kişiye okutturacağım diyenlere verin.”

Risale-i Nur’un asıl fiyatı buydu.

Ömer Faruk Paksu / “Bediüzzaman’la Yaşayan Öyküler-3”

Cehennem varmış! Müjde!

Vücud hem Onun mülküdür, hem O vermiştir. Öyle ise, minnet etmeyerek ve çekinmeyerek fenâ et, fedâ et; tâ bekâ bulsun. Çünkü nefy-i nefiy ispattır. Yani; yok yok ise; o vardır; yani yok, yok olsa, var olur.” Bizleri yokluk karanlığından, zulmetinden, varlık nuruna çıkaran Rabbimize hamd olsun. Hem de öyle bir varlık ki, neticesi ebede uzanıyor hiçbir şeyi olmayan bizler, her şeye sahip şekilde varlık âlemine geliyoruz. Sadece varlık mı? Eğer öyle olsa, taş da olabilirdik, toprakta, çevremizde gördüğümüz herhangi bir şey. Ama bir de hayat vermiş. Üstelik Rabbimiz bizi it yapmamış, bit yapmamış, inek yapmamış, sinek yapmamış. Şuur vermiş insan yapmış, kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi! İnsanlar içinde ise, bizleri ateşe, taşa, ağaca tapanlardan yapmamış. Hz. Muhammed Mustafa (sav) ümmetinden eylemiş, Müslüman bir ailede daha bebek iken kulaklarımıza La ilahe illallah Muhammeden Resulullah sözlerini kulaklarımıza okutturmuş, bizi kendine kul kabul etmiş.

Ne kadar şükür etsek şu nimetlerin hakkını ödeyemeyiz. Diyor ki Üstadımız,”Biz ücretimizi peşin almışız.” ne güzel söylemiş. Böyle nimete, böyle rahmete, böyle şefkate nasıl mukabele edilebilir. İbadetlerimizle karşılığını vermemiz mümkün mü? İnsan bu hakikati akıl ve kalpte tartamaz hale gelince, Yunusvari söylemek geliyor içinden “Bana Seni Gerek Seni.

Yokluk deyince, Merhum Ali Uçar abinin bir Almanya hatırası geldi aklıma.

Ali Uçar abi Almanya’ya eğitim nedeniyle geldiğinde Alman bir aileye misafir olur.

Biraz sohbetten sonra, söz döner dolaşır ölüm, hayat meselelerine gelir.

Alman adam, yaşlarının ilerlemiş olduğunu, öldüklerinde toprakta çürüyeceklerini ve yok olacaklarını söyler.

Ali Uçar abi, şöyle cevap verir “Biz Allaha iman ediyoruz. Allah birdir ve inşallah imanlı vefat edersek Cennete gideceğiz. Yani Allah bizi öldükten sonra yeniden diriltecek, dünyada yaptıklarımızın hesabını soracak.

Peki der Alman adam, biz ne olacağız?

Ali Uçar abi şöyle cevap verir; “Siz toprakta yok olmayacaksınız. Sizi de diriltecek Allah. Siz Allah’a şirk koştuğunuz için, teslis inancınızdan dolayı cehenneme gideceksiniz. Orada Ateş içinde ceza çekeceksiniz.

Alman adam heyecanlanır birden, nasıl yani der. Biz yok olmayacak mıyız? Yani biz başka bir âlemde yaşayacağız? Hemen mutfaktaki kahve yapmakta olan hanımına seslenir. “Koş koş hanım müjde, biz öldükten sonra yok olmayacakmışız. Cehennem varmış! Müjde!”

Bakınız ne diyor Üstad (ki ben burayı okurken her zaman ilk defa okuyor gibi etkilenmişimdir) “Bir zaman (küçüklüğümde) hayalimden sordum: “Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmeyi mi istersin? Yoksa bâki fakat adi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden “ah!” çekti “Cehennem de olsa beka isterim.” dedi.

Cehennemin vücudu dahi rahmettir. Hatta cehennem dahi kâfirler için rahmettir. Çünkü o kâfir ya ademe gidip yok olacaktır veya cehennemde de olsa ebedî bir vücuda mazhar olacaktır. Vücut, hayr-ı mahz ve adem şerr-i mahz olduğu cihetle elbette cehennemde de olsa vücut rahmettir. Ayrıca, yaratılış, in’am, ikram, ihsan, şifa gibi sayılamayacak kadar çok olan bütün hayırlar rahmet eseridir.

Allah’ın Rahimiyeti ise ahirette tamamen mü’minlere yönelik olarak “Af ve cennet nimetleri” şeklinde kendisini tamamen gösterecektir.

Varlık ile bizi nurlandıran Rabbimizden, bekamızı da nurlandırmasını niyaz ederiz. Amin

Editörün Notu: Maalesef bu yazıyı yazanı bulamadık ama bu hatırayı daha önce defaatle Ali Uçar Ağabey’den “yukardaki şekilde” rivayet eden ağabeylerden dinlediğimiz için sitemizde yayınlamak istedik.

Bediüzzaman ‘Çocuklarınızı okutun’ dedi!

Son Şahitler’den H. Münir Bakan

Bediüzzaman Hazretleri 1925’te, Pasinler’in Korucuk köyüne teşrif etmişlerdi. Biz gelenleri tanımıyorduk. Meğer bu kafile Kürdistan’dan Batı Anadolu’ya sevkiyat olarak geliyormuş. Bu kafilede şeyhler, ağalar ve seyyidler ile Bediüzzaman Hazretleri de vardı. Bizim köyde iki gün kalmışlardı. O yıl kış çok şiddetliydi. Kendisini kimseyle görüştürmüyorlardı. Biz de ziyaret etmeye çekiniyorduk. Kafilenin başındaki yüzbaşı, ‘Gelin, bu zatı ziyaret edin. Bu zatın Türkiye’de emsali yoktur. Lâkabı Bediüzzaman’dır. İsmi, Said Kürdî’dir‘ derdi. O sırada mübarek Ramazan ayı idi.

Sonra yine kahveye geldiğimde, içeride Van müftüsü vardı. Ona dedim: ‘Ben Şeyh Hazretlerini görmek istiyorum.‘ Kahvenin içinde küçük oda gibi bir yer vardı. Orada kıbleye dönmüş, okuyordu. Mübareğin öyle lâhutî bir sedâsı vardı ki, bu ses kara taşı bile delerdi.

“Birkaç satır okumaya başladı. Ben de ‘Acaba okuduğu nedir?‘ diye düşündüm. Sonra bana dönerek, ‘Bu bir münacattır. Bu münacatı okuyorum. Milletin başından büyük bir belâyı defedecek. Çünkü kopan bu felâket Cehenneme denk bir ateştir. Bu Hazret-i Hüseyin Efendimizin evradıdır. Bu Zeynel Âbidin Hazretlerinden rivayet edilmiştir, bu duayı okuyorum. Ben durduğum yerde sen âmin diyeceksin‘ dedi.

Kardeşim, başımıza gelen bu felâketler geçicidir, korkmayın. Yalnız dikkat edeceğiniz bir nokta var, ondan korkun. Çocuklarınızı okutun, yoksa bu din elinizden tez çıkar‘ diye bizlere dualar etti.

Kaynak: Necmettin Şahiner, Son Şahitler