Kategori arşivi: Yazılar

Alevilik ve Kerbela Hadisesi

Muharrem ayı denilince akla gelen meselelerden biriside Hz. Hüseyin ve evlatlarının Kerbela’da şehit edilmesidir. Kerbela nedir? Kerbelaya bakış açımız nasıl olmalı? Alevilik nedir? şeklindeki soruların kafalarda en çok canlandığı zaman dilimi içerisine girmiş bulunmaktayız.

Risale-i Nur’da 4. Lem’a özellikle bu konuyu anlatmaktadır. 4. Lem’a’yı okumak için tıklayın

Risale-i Nur’da 19. Mektupta geçen bahsi okumak için tıklayın

Risale-i Nur’da 15. Mektupta geçen bahsi okumak için tıklayın

Mehmet Kırkıncı Hocaefendinin Alevilik ile ilgili yayımlamış olduğu kitap mevcuttur. Kitaba ulaşmak için tıklayın

Alevilik hakkında kafanıza takılan tüm sorulara cevap vermek amacıyla hazırlanmış Sorularla Alevilik sitesine girmek için tıklayın

Dindar Gençlerde Ergenlik Sorunları

      Gençlik dönemi ergenlik dönemi ile başlar.Bu dönem 14-25 yaş aralığıdır.Ergenlik dönemine geçen çocuklarda hem fiziki hem de ruhi değişimler yaşanır.Çocukta meydana gelen bu fiziki değişim -özellikle bu kızlarda daha fazladır-Bazen ruhi sorunlara da neden olur.Bu dönemde gençler duygularıyla hareket eder.Akıl ikinci plandadır.

Ergenlikte  gençler de özellikle karşı cins tarafından beğenilme kaygısı ağır basar.Anne ve Babalar bu dönemde çok dikkatli hareket etmeli çocuklara bu dönemde değer vermelidir.Çünkü bu dönemde çocuk Anne ve Babadan  sevgi ve ilgi bekler.

Bizim gibi feodal kültürün ağır bastığı doğu toplumlarında maalesef  bu ilgi ve sevgi çok az görülmektedir.Geleneklerden dolayı çocuğa olan sevgi ve şefkati özellikle baba esirgemektedir.Çocuk baba sevgisinden ve şefkatinden yoksun büyümektedir.Bu durum kız çocuklarında daha büyük sorunlara neden olmaktadır.Genç kızlar babadan göremediği sevgiyi kendisine değer veren ilk erkekte bulmaya çalışmaktadır.Bazı kötü niyetli kişiler genç kızların bu zayıf yönünü kötüye kulanıp gençlerin ruhunda onarılmayacak sonuçların çıkmasına neden olur.Kısacası bu kızlar sevgi eksikliğinden dolayı bazen babası yaşındaki kişilere gönlünü kaptırmakta ve saf duyguları  bu kişiler tarafından suistimal edilmektedir.Bu durum bazen gençlerin intihar sebebi bile olabilmektedir.

Yöremizde muhafazakar ailelerin çocuklarında  durum daha da vahimdir.Aileler gençlerin çevresinde olup biten olaylara gözünü kapamasını ve tamamen dış dünyayla bağlantısını kesmesini isterler.Bu durum gençlerde çok büyük psıkolojik baskıya sebep olur.Gençler bu baskını altında ezilirler.Çocuk bazen namaz kılmazsa bile sırf ailesinin baskısı ile namaz kılar gibi gözükür.Yani kısacası ailesini aldatır.Ailesinin beklentisinin tam tersine ahlaki yönden daha da yanlış işler yapar.Bazen ailenin yasakladığı şeyler çocukta daha ilgi çekici olur.Ailesinin isteği dışında bu yasakları çiğner, duygularının esiri olur.

Yukarıdaki aktardıklarımı destekler yaşanmış bir olayı  Yazar Cemil  TOKPINAR’ın bir kitabından  aktaralım.

“Çok değerli Cemil Ağabey! Son zamanlarda evlilik, cinsellik ve gençlik üzerine kaliteli çalışmalar yapıyorsunuz. Ben de bir genç olarak yarama parmak bastığınız için bu yazıyı yazmak ihtiyacı duydum.

“Ben erkeklerle hiçbir zaman muhatap olmadım. Lisede hocalarımla bile konuşurken başımı öne eğer, edep ve saygıyla onlarla konuşurdum. Hayatımda erkek olarak sadece babam ve ağabeyim vardı. Üniversiteye geldiğimde dindar, müsbet ve İslâmî bir bölümde okuyan bir beyle tanıştım. Ciddi olarak görüşüyorduk. Bu görüşmeler sırasında ben, kendi hayamla oturmaya, kalkmaya ve konuşmaya dikkat ederdim. Bildiğim dinî ve imanî hakikatları açıklamaya çalışırdım. Sonuçta muhatabım, sadece iman hakikatlarından haberdardı, ama içli dışlı değildi. Evliliğimizi, ileride nasıl bir hayat kuracağımızı, dünya ve ahiret saadetini, kısacası her şeyi meşru daire içinde konuşmuştuk. Bu görüşmeler sıklaşınca işin içine ister istemez nefis ve şeytan karışmıştı. Ben ise ona, bazı tutum ve davranışlarının yanlış olduğunu, yapmaması gerektiğini, meşru olmayan lezzetlerin haram olduğunu, branşı gereği bunları asıl kendisinin anlatması gerektiğini ifade etmeye çalıştımsa da, nafile… Sonunda bir nefis taşıdığım için ben de bu havaya kapılmıştım. İş ciddiye dönüşünce ailesinden sorun çıktı. Böylece bütün söylemler suya düştü. Yaptığım hatalar, günahlar, haram lezzetler bana kaldı.

“Olayın üzerinden uzun bir zaman geçmesine rağmen ben sürekli vicdan azabı duyuyorum, her zaman, her namazda tevbe ediyorum. Ağlamadığım gün ve gece yoktur. Ben kendimi affedemediğim halde Rabbim beni nasıl affedecek, onu düşünüyorum; düşündükçe kahroluyorum. Üzüldüğüm şey, dinî ve imanî hakikatlardan haberdar olan birisi olmama rağmen nasıl oluyor da, bu tür şeyleri yapmışım? Benim gibi olan yüzlerce kız var. Size anlatamayacağım hüzün ve pişmanlıklar içerisindeyim. Bunu Cenab-ı Haktan başka kimse bilemez herhalde.

“Benim suçum, ciddi olarak evliliği düşünmemdi. Benim suçum dindar, dinî hakikatlardan haberdar bir insana güvenmekti. Suçum, Doğu kökenli olup, ailesinin beni kabul etmemesiydi. Suçum, dünya ve ahiret saadetini sağlamayı düşünmem, lüks ve şatafatlı bir hayatı istemememdi. Suç üstüne suç sayabilirsiniz…

“Bu olaydan sonra dindar bile olsa erkeklerden nefret etmeye başladım. İçimde onlara karşı kin ve düşmanlık vardı. Evliliğe kapalı kalmıştım.

“Ben artık şefkat tokatlarını yemiştim, aklım başıma gelmişti. Bu mektubu gençlere örnek olsun diye yazıyorum. Hiç kimse, ‘Benim konuştuğum, görüştüğüm kişi temizdir, dürüsttür, dindardır, güvenilirdir, muhafazakârdır’ deyip, kendini kaptırmasın. Çünkü olaylar başka mecralara kayıyor. İnsan geçmişine dönüp baktığında ahlar, hüzünler, senelerce unutulmayacak izler, gözyaşları ve günahların kara lekesi belleğinde kalacaktır.

“Bu musibet bana ne kadar aciz, zayıf ve çaresiz olduğumu, dünyanın gayri meşru lezzetlerinin bir yedirip bin tokat vurdurduğunu, bir an bile nefis ve şeytanla baş başa kalmanın ne büyük yaralar açtığını öğretti. Belâ ve musibetlere karşı sürekli istiğfar etmek gerektiğini, tevbe kapısının açık olduğunu, her şeyde bir hayır ve hikmet bulunduğunu, esma-i hüsnadan birinin de Tevvab olduğunu, hata işleyip nefis muhasebesi yapmakla Hz Yunus’un (a.s.), sabrederek Hz. Eyyub’un (a.s.) meyvelerine ulaştığımı gösterdi.

“Bunları hiç kimseye anlatmış değilim. Siz gençlik sorunlarıyla ilgilendiğiniz için, gençlerin ibret alması niyetiyle yazıyorum.”

Bu mektup gösteriyor ki dindar aileler, çocuklarını yetiştirirken çok dikkatli davranmalı.Özellikle örnek dini yaşantıyı gençlerden beklerken bu gençlerin duygusal yönlerini de göz önünde bulundurmalıdır.Onların hem ruhi hem de nefsani yönlerini dikkate almalıdır.

Hamit Derman

www.NurNet.org

Üstad’ın hayvanlara şefkat ve sevgisi

Erek dağında bir yaz mevsimi boyunca kalmıştık. Burada Üstad Hazretlerinin, hayvanlara olan şefkat ve sevgisinden de bir-iki misâl anlatmak isterim.

Dağlarda bol miktarda yaban elmalarına rastlamaktaydık. Biz bu elmalardan koparıp yemek istediğimiz zaman, Üstad mani olurdu.

Bizim hissemiz bağlarda ve bahçelerdedir. Bizim rızkımızı Cenab-ı Hak oralarda tayin etmiştir. Bu yabani meyveler, yabani hayvanların rızkıdır. Onların kısmetine dokunmamamız lâzımdır‘ derdi.

“Yine Erek dağından hayvan kestiğimiz zaman, hayvanın işkembe, ciğer ve barsak gibi organlarını bırakmamızı, hayvanların yiyeceklerini söylerdi.

Molla Hamid Ekinci / Son Şahitler

1433. hicri yılımızın hayırlara vesile olması dileğiyle…

Başında bulunduğumuz muharrem ayı ile başladığımız 1433. hicri yılımızın İslam alemine ve tüm insanlık dünyasına hayırlar getirmesini diliyor, tarihin en aziz hadisesi hicret ile hicretin tarih olarak tespitine ait olayları kısaca bir daha okuyarak hatırlama mutluluğu yaşamak istiyoruz.

Miladi tarih: 622

Efendimiz (sas) Hazretleri 53 yaşında, peygamberliğinin de 13. senesindedir. Mekke’de 13 senedir Müslümanlara yapılan zulüm ve baskı, sabır sınırlarını aşan boyutlara ulaştığından dolayı büyük bir heyecanla beklenen hicret izni nihayet gelmiştir..

Bu sebeple, muharrem ayının başında başlayan gizli hicretler, peşinden gelen safer ayında da devam eder, iki ay boyunca Mekke’yi gizli ve açık terk edenlerin sayısı 150 aileyi geçer.

İman etmiş mazlumları yola çıkarıp hayatlarını emniyet altına aldıktan sonra hicret sırasının kendisine geldiğini düşünen Efendimiz (sas) Hazretleri de artık hazırlığa başlar.

Muharrem ayını takip eden safer ayının 27’sinde Efendimiz (sas) Hazretleri de, evinde Hz. Ali’yi bırakarak gece karanlığında etrafı sarmış bulunan silahlı müşriklerin aralarından çıkıp yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir’le birlikte bir saatlik uzaklıktaki Sevr mağarasına ulaşıp saklanmaya muvaffak olurlar. Üç gün boyunca mağarada yol hazırlıklarını tamamladıktan sonra giren rebiul’evvel’in başında Medine’ye doğru dört kişilik bir kafile halinde yola çıkarlar. Yol boyunca kendilerine kılavuzluk yapacak olan Abdullah bin Ureykıt bir müşriktir! Ancak Hazret-i Resulullah onu, kılavuzluğundaki maharetine ve sözündeki sadakatine bakarak tercih etmiştir. Nitekim 15 günde ancak gidilecek 450 km’lik yolu en kısa yerlerden giderek 8 günde Medine’nin kenarındaki Guba köyüne ulaştırmayı başaran bu kılavuzuna, Efendimiz ücretini konuştuklarından da fazlasıyla ödeyerek memnuniyetini ayrıca ifade eder.

15 gün kaldığı Guba’da hemen bir mescit inşa eden Efendimiz (sas), bir cuma günü buradan Medine’ye doğru yola çıkar, gelen ayetle farz olan cuma namazını yolda kıldırdıktan sonra, büyük bir kafile ile nihayet hicret yolunun sonu olan Medine’ye ulaşır, bugünkü mescidin bulunduğu yerde çöken devesinin misafir olacağı evi de işaret ettiğini ifade ile en yakınındaki Halid bin Zeyd’in evine yönelerek yedi ay sürecek olan misafirliğini de burada başlatmış olur.

Böylece 53 yaşında, peygamberliğinin 13. senesinde rebiul-evvel’in başında günde 56 km yol alarak başladığı 450 km’lik hicret yolculuğunu, rebiul’evvel’in sonlarında Medine’de tamamlamış olur.

Medine’deki on senelik hayatı boyunca İslam’ın temelini atıp inanç binasını tam olarak inşa eden Efendimiz (sas) Hazretleri’nin vefatından sonra yerine halife seçilen Hz. Ebu Bekir’in iki senelik görevini takiben yerine Hz. Ömer seçilir. Devlet işlerinde hep yeniliklere imza atan Hz. Ömer, Medine’de meşveret meclisini toplar, Müslümanlara ait resmi bir tarih tespitine ihtiyaç olduğunu, hangi olayı tarih başlangıcı olmaya layık gördüklerini sorar.

Efendimiz’in doğumu, vefatı, gibi büyük olayları tarih başlangıcı olmaya layık görenler olursa da en ilgi çekici teklif Hazret-i Ali’den gelir:

-Müslümanların İslam’ı yaşamak ve yaymak için dünyalık adına her şeylerini Mekke’de bırakarak Medine’ye hicretlerini tarih başlangıcı olmaya layık en büyük hadise olarak görmekteyim, der. Bu teklife meşveret meclisinden tasvip sesleri yükselerek karar kesinleşir.

Meşveret meclisinin, hicretin 16. yılında (M.638 ) aldığı bu takvim tespiti kararını kapıda bekleyen Hz. Abdullah, Medine sokaklarında halka şöyle ilan eder:

-Ey Müslümanlar! Müjdeler olsun sizlere, artık sizin de bir tarihiniz vardır. İlk hicret kafilesinin yola çıktığı muharrem ayı birinci ay, bu ayla başlayan sene de birinci hicri sene olarak tespit edilmiştir. Muharrem ayı ile başlayan 16. hicret yılınız hayırlı, uğurlu olsun!

Hz. Abdullah’ın o günkü duasını bugün biz de tekrar ederek tüm Müslümanların 1433. hicri yılını tebrik ediyor, hayırlı uğurlu gelişmelere vesile olmasını Rabb’imizden niyaz ediyoruz.

Ahmed Şahin / Zaman

Biraz Sabır

Adam yeni kamyonuna bakmak için evinden çıktığında, üç yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonunun kaportasını mahvettiğini görmüş. Hemen oğlunun yanına koşmuş ve çocuğun eline çekiçle vurmaya başlamış. Biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. Doktor, çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalıştıysa da elinden bir şey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. Çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında, bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle, Babacığım, kamyonuna zarar verdiğim için çok üzgünüm.” demiş ve sonra babasına şu soruyu sormuş: “Parmaklarım ne zaman yeniden çıkacak?” Babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş…

Çocuğunuz sizin istediğiniz bir şeyi yapmadığında veya sizi çok sinirlendirecek bir şey yaptığında bu öyküyü hatırlayın. Çok sevdiğiniz birine karşı sabrınızı yitirdiğinizi anladığınızda, önce biraz düşünün. Kamyonlar onarılabilir ama kırılan kalpler ve incinen duygular hiçbir zaman onarılamaz..

İnsan hata yapar. Hepimiz hata yaparız. Fakat öfkeyle ve düşünmeden yapılan şeyler insanı sonsuza kadar rahatsız eder. Harekete geçmeden önce durun ve düşünün. Sabırlı olun. Anlayış gösterin ve sevin.

Şimdiki aklım olsaydı; çocuklarıma sadece bir şeyler yapmalarını istediğimde değil, onlara her zaman yumuşak davranırdım. Sadece ses tonu ve beden dili olarak değil, cümlelerin içeriğini de ona göre seçerdim. Onların bir şeyleri yapmalarını istediğimde o işin gerekçelerini de anlatırdım. Onlara neyi niye yapmaları konusunda ikna edici bilgiler verirdim.

Uzm. Dr. Kenan Taştan