Ahirzamanda Değilmiyiz?

Ne dersiniz, Peygamberimiz Aleyhissatu vesselamın haber verdiği o müthiş âhır zaman, çıkmadımıki?

1-  Dedikodu yaygın bir hal alacak.

2-  Gönüller bir birini sevmez olacak. Din ve dünyalık işlerde muhtelif görüşler belirecek, kardeşler bile dinde ve muhtelif mezhebte ihtilaf edecekler.

3-  İmar edilen şeyler harap edilecek, harap olanlar ise imar edilecek.

4-  Yalancı şahitler ve boşanmalar artacak, ani ölümler sık  görülecek.

5-  Mal çoğalıp sel gibi akacak, mal sahibi olan malına tapacak ve tüccarların çoğu hilekâr olacak.

6-  Kişi karısına itaat edip anasına asi olacak ve arkadaşına yaklaşıp, babasına asi olacak.

7-  İnsanların başına öyle bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır.

8-  İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek hafif bir suç sayılacak.

9-  Hilesiz iş yapılmayacak, tâcirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak.

10-         Zenginler-ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler.

11-         Büyükleri  merhametsiz, küçükler hürmetsiz olacak, çocukları terbiye etmek, köpekleri terbiyeden daha zor olacak.

12-         Bir Müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakir görülecek. Bir düzine Hadis sıraladıktan sonra, “Acaba ne haldeyiz?”Diye kendimize bir soru tevdi ettikten sonra, diğerlerini de sıralamak istiyorum diyeceyiz.

13-         İçkiyi devletler teşvik edecekler ve muhtelif isimler altına içilecek…

14-         Akrabalık bağları kopacak ve selam sadece tanıdık olanlara verilecek.

15-         Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekât ağır bir borç olarak kabul edilecek.

16-         Din için değil, dünyalık için öğrenim yapılacak.

17-         Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlarda erkeklere benzetecekler.

18-         Yırtıcı hayvanların derileri tabaklanarak çeşitli giyim eşyası yapılacak (Küçük manto ve benzerleri…)

19-         Ümmetimin erkekleri şişmanlaşacak ve semizlenecekler…

20-         Faiz alış/veriş, rüşvete hediye denilecek, tefecilik artacak, para gelsin de nereden gelirse gelsin denilecek.

21-         Kazanç belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecek.

22-         Bir çok kişi az bir dünyalık karşılığında dinini feda edecek.

23-         Fasıklar başa geçecek ve konuşmasını bilmeyenler halka hitap edecek.

24-         Kabirler süslenecek ve Kur’an kazanç getiren bir meta haline gelecek.

25-         Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler…

26-         Kur’andan bir resim, İslamdan bir isim, Müslümandan bir cisim kalacak,

27-         Üç şey çok kıymetlenecek; helal para, kendisiyle amel edilen bir sünnet ve candan bir dost.

28-         Sonradan gelen nesiller önceden nesillere süğüp sayacaklar.

29-         Mihnet, bela, musibet olacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek.

30-         Kişi elbisesini koruduğu kadar dinini korumayacak ve fakirlerde namaz kılmayacak.

31-         Zaman kısalacak. Bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi geçecek,bir günün geçmesi ise bir yaprağın yanması kadar çabuklaşacak, hiçbir şeyde bereket kalmayacak…

32-         Minareler çoğalacak camiler süslenip ziynetlenecek. (Kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler yükselecek.

33-         Hâinlere emin, emin olanlara hain denilecek ve “Şurada emin bir insan vardır” denilecek kadar emin insanlar azalacak.

34-         Cemaatin inancı zayıf, ibadeti taklit olacak; hâfızlar çok ama âlim bulunmayacak.

35-         Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alaka kuracak.

36-         Her tarafta şarkıcı ve çalgıci kadınlar zuhur edecek.

37-         Söz kadınlarda olacak zina yaygınlaşacak.

38-         Haram işlemeyi kolaylaştıran imkânlar artacak, gençler günah işlemeye ve kötülük yapmaya çok meyledecekler.

39-         İmanı kalpte tutmak kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak, kişi gece mü’min sabah kâfir olarak kalkacak, veya bunun tersi…

40-         Dünya işlerine dalınıp ahiret unutulacak,Allahın kitabıyla amel etmek ayıp olacak.

41-         Büyük ve gösterişli binalar yapılacak ve bunlardan dolayı sokaklar daralacak.

42-         Herkes “kazanamadığından ve geçinemediğinden” şikâyetçi olacak.

43-         Kişiye şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasta düşman insan sayısı artacak. Sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, fakat doğru iş yapan az olacak.

44-         Hayırlar ve yağmurlar azalacak, depremler ve taşkınlıklar artacak.

45-         Âlimler, para ve dünya karşılığında ilim öğretecek, ahret ameli ile dünyalık talep edecekler.

46-         Allahu teâla (celle celalühü) yu apaçık inkâr edilecek.

47-         Âlicenaplık izzet ikram ve cömertlik duyguları kaybolacak ve haklar para karşılığı satılır hale gelecek.

48-         Sabah giyilen elbise başka, akşam giyilen elbise başka olacak. Önümüze yemeklerden birisi gelip diğeri gidecek ve Kâbenin Örtüldüğü gibi, evlerinizi duvarları da halılarla örtülecek.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Çam Dağı’ndan Yükselen Gür Sadâ

Osmanlı-Rus Savaşı Rumi takvime göre 1293 yılına denk geldiğinden tarihte “93” Harbi olarak bilinir. 1877–1878)  Ehl-i küfrün; Âlem-i İslâm’ın nurunu söndürmeye çalıştığı bu zamanda, asrın dâhisi, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük mürşidi, Said Nursî, Mart/1878’de Nurs Köyünde, dünya ya teşrif eder. Annesi, Nuriye Hanım: “Ben Said’e hamile kalınca, abdestsiz yere basmadım. Said dünyaya gelince de, bir gün olsun onu abdestsiz emzirmedim” demiş. Bediüzzaman: “Ben şefkat, merhamet dersini annemden; hikmet, nizam ve intizam dersini de babam Mirza’dan almışım” Keza, “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir” buyurmuş.

Said Nursî Hazretleri, Tağ Köyünde ki, medresede öğretim hayatına küçük yaşta ağabeyi Mola Abdullah’tan alır. Çevrede bulunan, birkaç medresede kısa aralıklarla sarf ve nahiv kitaplarını “İzhar”a kadar okur. Daha sonra, Doğubayazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celâlî’nin medresesinde üç ay eğitim görür. İcazetini alarak, Doğubayazıt’tan ayrılır.  Genç yaşta engin bir birikime sahip olan asrın dâhisi Said Nursî, medrese âlimleri ile ilmî münâzaralara katılır. Harika hafızası ile okuduğu her kitabı ezberine alması ve keskin zekâsı ile sorulan her suale cevap vermesi gibi özelliklerinden dolayı, kendisine “Bediüzzaman” ünvanı verilir.

Bediüzzamanın, hayat serüveni ince ve uzun bir yolculuktur. Bu sebeple detaya girmeden çocukluk dönemi ve âlem-i islâm’a verdiği gür sedasını nazara vermek istiyorum.

Said Nursî Hazretleri diyor ki: “Ben on yaşında iken… Bizim köyümüz, fevkalâde gösteriş ve cesarette ileri göstermek için temeddühü çok severdiler; güya büyük bir memleketi fetheder gibi kahramanâne bir tavır almak istiyordular. Ben, hem kendime hem onlara çok hayret ederdim. Şimdi hakiki bir ihtar ile bildim ki, o masum Nurslu insanlar, Nurs karyesi, Risale-i Nur’un nuruyla büyük bir iftihar kazanacak; o vilayetin, nahiyenin ismini işitmeyen, Nurs Köyünü ehemmiyetle tanıyacak” 1

Bediüzzaman,  İngiltere’nin Sömürgeler Bakanı Gladstone’nin “Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız,” sözüne karşı; “ben de Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez mânevî bir güneş olduğunu dünyaya göstereceğim ve isbat edeceğim.”2 diyerek yola çıkmış, hayatını imana ve Kur’âna hizmet için feda etmiştir.

Bediüzzaman, din ile fen ilimlerinin imtizacına çalışmış, her türlü istibdada şiddetle karşı çıkmış, menfi milliyetçilik yerine uhuvveti esas gaye edinmiş, daima itidal ve müsbet hareketi tavsiye etmiştir.

1925’te Şeyh Said vak’asında “Bu milletin evlâtlarına kılıç çekilmez” diyerek isyana karşı çıkmış, her zaman asayişi muhafaza etmeye çalışmıştır. Buna rağmen,  zamanın hükümeti tarafından, Van’da ikamet ettiği uzlethânesinden alınmış,  önce Burdur’a, oradan da Isparta’ya, Barla’ya sürülerek 28 yıl sürecek bir çileli hayatın içine atılmıştır. Mahkemeler, hapisler, sürgünler ve zehirlemelerle hayatı kendisine zehir etmek istemişlerdir. Ama Bediüzzaman Hazretleri bunların hiçbirine zerre kadar ehemmiyet vermemiş, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu”3 dünyaya göstermek hedefinden vaz geçirememiştir. Risale- Nur eserlerini telif ederek, “dinsizliğin belini kırmış” İslâmiyeti yeniden ihya ederek bu hedefine ulaşmıştır.

1930’lu yıllarda Bediüzzaman, Barla’nın Çam Dağında, talebelerinden birine Risale-i Nur’u yazdırıyor. Talebesi, Üstadına derki: “Üstadım siz söylüyorsunuz, ben yazıyorum. Bu dağ başında ikimiz yalnız, garip, kimsesiz bu yazdıklarımızı kim duyacak, kim okuyacak, kim görecek?” Üstad: “Yaz kardeşim. Bir gün gelecek bütün dünya bu eserleri okuyacak ve istifade edecektir.”

Keza, “Size katiyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, âlem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihîyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”4

Tiflis’te, Şeyh San’an tepesinde medresenin plânını düşünen; Çam Dağı’nda,  “Bir gün gelecek bütün dünya bu eserleri okuyacak” müjdesini veren Bediüzzaman, yazdırdığı 6000 sayfa Risale-i Nur eserleri, bu gün itibariyle 58 lisana tercüme ediliyor, dünyanın her yerinde okunuyor ve istifade ediliyor. Ey Üstâdım!.. Şeyh San’an Tepesinden; Çam Dağ’ından Âlem-i İslâm’a verdiğin müjdeler tahakkuk etmiş, ektiğin tohumlar meyve vermiştir. Biz de  “Lebeyk Üstadım!..” diyor, ruhuna milyonlar Fatihalar yolluyoruz.

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

Dipnotlar:

1- Emirdağ Lâhikası. Say.105–106.
2- Bediüzzaman Said Nursî, s. 73.
3- Tarihçe-i Hayat. s. 57.
4- Emirdağ Lâhikası, s. 148- 43. Mektup.

Gösterici ve Tarif Edici Kimdir? Vassaf, Dellal Nedir?

Onuncu söz İkinci işarette peygamberlerin mutlak görevlerini anlatırken Bediüzzaman “hiç mümkün olur mu ki nihayet kemalde olan bir cemal  gösterici  ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin

Nihayet kemalde olan bir cemal, yani eksiksiz nitelikleri olan bir kemal ve yine öyle bir güzellik ki hiç eksik yanı yok, böyle bir güzellik kemalini gösteren ve tarif eden biri gerekir. O eksiksiz güzellik ve kemal bu kainattır ve dünyadaki güzel eserlerdir. Peygamberler bu kemali ve cemali insanlara izah ederler. Bir diğeri de “hem mümkün olurmu ki gayet cemalde bir kemal-i sanat onun üzerine enzar-ı dikkati celbeden  bir dellal vasıtasıyla teşhir istemesin

Allah’ın sanat eserleri gayet cemaldedir, yani daha güzeli düşünülemez güzelliklerdir. Sanat eserleri de eksiksiz, noksan yanı olmayan mükemmelliktedir yani kemaldedir. Bu eksiksiz sanat eserlerine dikkat çeken nazarı dikkati celbeden dellallar gerekir, işte peygamberler bu eksiksiz güzellikleri insanlara anlatan dellallık eden  mukaddes insanlardır. Demek peygamberlik hem göstericilik, hem tarif edicilik, hem de dellallıktır.

Bediüzzaman da bu asırda peygamberin bu gösterici ve tarif edici, dellal vasfını eserlerinde asrın mantığına göre yapmaktadır, onun tebliğ ve davet metodu bu asırda böyle tecelli etmiştir. Nasıl büyük sanat eserlerini insanlara anlatan sanat uzmanları olur, her büyük sanat eseri hakkında sanat tarihi bilgisi verir bu uzman kişiler ve eseri tanıtırlar.

Bediüzzaman onuncu sözde “ fenzur “ diye başlayan bir ayetle bahse girer, bütün eser bu “fenzur ila asari rahmetillahi “ayetine göre şekillenir, Bediüzzaman bütün eser boyunca insanlara bakıp daha sonra yorumlamayı, göstermeyi öğretir.

Onuncu sözde  akla hitap ederken en çok kullanılan fiiller görünüyor ki (66) görüyor(66) görmüyormusun ki (66) gösteriyor ki (66) gösterir ki (66) görülüyor (66) Sadece 66 ıncı sahifede bahsi idare eden görmek fiilinin türevleridir.11 adettir. Anlatılan bahsi bir fiilin etrafında dokumak büyük bir dehayı ve mehareti gerektirir.

Bediüzzaman Kur’an okuma içinde Kur’an’ın bak gör fiiliniin tafsilatını anlatır. Kur’an’ı bu asrın insanına bu kadar dikkatli  ve görsel anlatan ve onlarla burada Haşri öldükten sonra dirilmek hakikatini anlatan bir başka kimse var mı? Adama bühtan etmeyin vallahi çarpar, kimse Bediüzzaman’lla dalaşmasın , çünkü onunla dalaşıp da iflah olan yok. Nice siyasiler, fikir adamları  geldiler gittiler onun dedikleri doğrultusunda idare ettiler ama ne zaman başka güçlerin idaresine ve ihtiraslarının idaresine yöneldiler, battılar. İşte Özal işte Mesut, işte Demirel. Çünkü o birlik içinde ülkeyi idare edin size mübarek olsun. Biz sizden bir şey istemiyoruz ülkenin istikrari devam etsin, insanların karnı tok sırtı pek olsun biz işimize bakalım siz de işinize bakın.

Bak ve gör fiilinin belirtileri yaygınlığı bütün bir Risale-i Nur’dur. Pencereler risalesinin başındaki ayette “onlara gerek içinde yaşadıkları alemin her tarafında, gerekse kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz.” Senüriim ayatina  fil afaki vefi enfüsihim …” ısrarla diyor “ g  ö s t e r e c e ğ i z “ insanın  görevi bunları görmektir.

Bediüzzaman peygamberimize gösterici diyor neden çünkü Allah ayeti ile ona gösterme görevini vermiş, bu asırda Bediüzzaman gösterici görevini onun emri üzre yapıyor. 33 pencerede “senürihim” göstereceğiz fiilini nasıl uyguluyor bahsin adı pencere, öyle ya Allah ayetinde göstereci  diyorsa Bediüzzaman da otuz üç pencerede de mahlukata ve olaylara açılan pencereleri açıyor ve insanlara mümin , kafir, fasık, gafil, özellikle ateist ve nihilistlere gösteriyor. Onuncu sözün bakış noktası bab yani kapı 33 sözün ana bakış yeri ise penceredir.

Günlük dilden bir konunun felsefesine açılan kelimeler çıkarmış kelimeleri basit nesne isimlerinden ilahi sanata açılan kapılar pencerelere çevirmiş. Bediüzzaman dili ne kadar geniş alanlara açmış b ir  yorum ve felsefe dili oluşturmuş. Kıskanıyorsunuz Bediüzzaman’ı çünkü onun yaptığını yapacak ne ihlasınız ne de iktidarınız var, garibanlar.

Bediüzzaman’ın bir de remizler yani sembolleri anlattığı bahisler var ki onlar bir devirlik değil tarihi dil başarılarıdır. Sembolik dil kullanmak zorun zorudur. Dünyada sembolik roman neredeyse yok, karanlığın Yüreği romanı sembolik roman olarak kabul ediliyor, kim okur kim anlar. Bir Amerikalı tutmuş yazmış. Bediüzzaman’ın sembolizmi ise ayrı bir sanat konusu , yapma himmet uç neler söylüyorsun ne yapayım arkadaş elimi kolumu bağladılar Isparta’da fikirlerimin kabızı oldum, insanı diri  diri gömmek için bundan usta bir tecrid yapılamaz, Allah’ım bana kapılar pencereler aç.Üstadım senin himmetine sığındı himmet, ya meded…

Bir sembolik cümle yazalım. “ Ene künuz-ı mahfiye olan  esma-i ilahiyetin anahtarı olduğu gibi kainatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkülküşadır, bir tılsım-ı hayret fezadır. O ene mahiyetinin bilinmesiyle  o garip muamma  o acip tılsım olan ene açılırve kainat tılsımını  ve alem-i vücubun künuzunu dahi açar. “

Ona sataşanlar gelin sizi imtihan edeceğiz bu cümleyi çözün bütün iftiralarınızı  o zaman konuşalım. Bu cümle bütün felsefe tarihin en zor bahsidir, bunların her bir cümlesinde bir çok filozofun cesedi ve efkarı görünür. Nasrettin Hoca’ya demişler ki bir adam gelmiş sorular soruyor cevap veremiyoruz gelsin demiş. Adam demiş dünyanın merkezi neredir hoca “eşeğimin ayağını bastığı yer” ama olur mu demiş hoca da “inanmasan ölçde gör” Gökte ne kadar yıldız var demiş “eşeğimin sırtındaki kılları kadar” olurmu demiş inanmasan sayda gör , demiş. Onun misali .

Otuz üç pencerede pencerelerden gösterir sonra körlere ve görmezlere sataşır.”işte ey biçare müflis felsefi.   Bu muazzam pencereye ne diyorsun?.. Şimdi ey biçare münkir-i gafil.. ey kozmoğrafyacı efendi… ey coğrafyacı efendi.. ey esbabperest biçare.. işte ey gafil

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Müfritane İrtibat

İrtibat konusunda muhatabımızı iyi tanımak iletişimin hedefini bulmasına yardımcı olur. Onu fizikî yönden tanımanın yanında psikolojik yönden tanımak, sevgileri, korkuları, ilgileri, meyilleri  nelerdir? Zevk ve haz duyduğu noktalar nelerdir? Seviyesi hangi mertebededir? Kültürel  ve sosyal faaliyetleri var mıdır? Nelerdir? İşin teorisinde mi kalıyor? Ve uygulayıcı mıdır? Çevreci midir? Çevreyi emanet olarak algılıyor mu? Kendisini ne görüyor? Çevresindekilere alakası ne konumda? Hürmet gördüğü kimselere hürmet gösterebiliyor mu? Yoksa bu konularda tek taraflı mı hareket ediyor? Arkadaşları kimlerdir? Onların sıraladığımız özellikleri nelerdir? Yaşının insanı mıdır?

Yukarıdaki sorular uzar gider. Uzar gider ama bir sonuca varır. Sonuç ise muhatabımız ile sağlıklı bir diyaloğ kurmanın neticesini, meyvesini verir.

Muhabere kurulduktan sonra maksat hasıl olur mu? Ama henüz iş bitmedi. Acele etmeyiniz. Çünkü önemli olan bundan sonrasıdır. Bunca gayretlere rağmen ihya edip, tesis ettiğiniz haberleşmenin devamlı olmasını arzu etmemizden daha tabii ne var ki?

Bunda ölçü ise; tesbit ve tesis edilen bir irtibatın devamı için karşılıklı vazife ve vecibelerin yapılmasıdır. Her iki taraf bu neticenin kolay elde edilmediğini yeniden hatırlayarak bu köprüyü değil yıkmak, mümkün ise devamlı bakımını yapmak cehdi ve heyecanı içerisinde olmalıdır.

Sonrası ne olacak diyeceksiniz? Siz “Hayvanların koklaşa koklaşa, insanların ise konuşa konuşa anlaştıklarını hatırlıyorsunuz. Azamî derecede irtibatın bu noktadan fevkalade ehemmiyeti vardır. Zira insan çevreye tesir ettiği gibi çevrenin de tesirinde kalabiliyor. Şevk ve heyecan, irtibat ile doğrudan alakalıdır. Şevk hayatın bineği ise, irtibat da şevkin muharrikidir, harekete getiricisidir.

Hayat ile doğrudan alâkalı olan irtibat günümüzde eskisi gibi fıtrî ve yüzyüze, canlı olmakdan ziyade haberleşme vasıtaları ile yapılmaktadır. Esasında bizzat görüşmek, kucaklaşmak, hasreti, sıcaklığı ile hissetmek gibi tabii bir şekil yerine makinaların soğukluğunun içerisinde kurulmasına ve yaşanmasına çalışmak ne kadar verimlidir acaba? Sohbetin orta yerinde içilen çaylı muhabbet, internet sohbetlerine her zaman fark atmaya devam ediyor. Bu sohbetler kablolu değil kalbî ve kavlîdir.

Birbirini sevenlerin arasındaki irtibat, taraflara sayılamayacak kadar faydalar sağlar. Ama arada hasıl olan uhuvvet ve muhabbet elbette bu faydalardan yüksek ve muallâdır. Lütfen kendi elimizle yaptığımız binayı yine kendi elimizle yıkmak hatasından vazgeçelim. Kendimize saygımız olsun.Toplumu meydana getiren ailenin ve onun da ferdleri arasındaki, insanların arasındaki diyaloğun sağlıklı olması ile sağlıklı ve huzurlu bir toplum ortaya çıkar           

İrtibat; muhabbeti, muhabbet ise uhuvvet ve huzuru netice verir.

Mehmet Çetin

mehmetcetin.de

25.04.1995- İzmir

Barla’dan Kuzey Amerika’ya: Kanada Hizmet Mektubu

Bismillahirrahmanirrahim

Esselamu Aleykum Ve rahmetullahi Ve berekatuhu Ebeden Daima

Aziz sıddık Nur Talebeleri Ağabeylerimiz, Ablalarımız ve kardeşlerimiz,

Bayram Yüksel Ağabeyimizden naklen,“Bir gün Sıddık Süleyman bize anlattı, dedi ki: ‘Üstada içimden bir gün dedim. Biz yazıyor ve okuyoruz. Üstad bu kadar zahmeti neden çekiyor?’ Üstad’ım birden: ‘Kardeşim, göreceksin, ben bunları bütün dünyaya okutturacağım.” (B. Yüksel Son Şahitler)

Yaklaşık 5 ay evveldir Alberta eyaletinin Calgary şehrinde Risale-i Nur hizmeti için medresemizi açmış bulunmaktayız. Elhamdulillah medresemizi açtığımız haftadan beri Risale-i Nur derslerimiz haftalık mutad olarak devam etmektedir. Risale-i Nur’u Üstadın talebelerinin gösterdiği çizgide doğrudan insanlara göstererek ve onlara ulaştırarak oluşan hizmetlerden bir kaç parça numuneyi dua hükmünde olması için sizlerle paylaşmak istedik.

Elhamdulillah geçtiğimiz ayda hem bizim medresemizde erkekler için ve bir kardeşimizin evinde de hanımlar için yaklaşık 4-5 günlük Alberta eyaleti olarak bir okuma programı gerçekleştirdik. Elhamdulllah çok feyizli ve güzel oldu. Bu vesile ile bazı aileler arasında daha iyi tanınmasına vesile oldu. Türkiye’de daimi yapılan okuma programları gibi burada yurtdışındada daha çok ihtiyaç olduğunun farkına vardık. Nur Talebelerini bir araya getirebilmek ve onları Kanada’da Nuh’un gemisi hükmündeki bu Nurani mekana davet etmek ve beraber bu manevi sofradan istifade etmek elbet bura Nur Talebeleri için medar-ı feyiz ve lezzet olmuştur.

Buradaki hizmetlerimizde zaman zaman tanıştıklarımıza yine Risale-i Nur’ları takdim ediyoruz. Gerek cami imamlarına gerek farklı anadili konuşan göçmenlere ve Kanada’nın yerli halkına ve Üniversite talebelerine gerek Risale-i Nu’run parçalarından kitaplar olarak gerek Risale-i Nurdan bir broşür takdim ediyoruz.

Aynı zamanda Risale-i Nurdan eserleri verdiğimiz insanların teveccühleriyle karşılaşınca ihtiyacın şiddetini anlıyoruz çünkü Kanada dahilinde yerli yabancı bir çok insan imansızlık bataklığına düşmüşken Risale-i Nur onların imdadına yetişip sahil-i selamete çıktığını müşahede ediyoruz. Muhataplardan bir kısım insanlarında ”Bizim bu kitaplarlarda gördüğümüz kuru ağacın yeşillenmesi misalleri gibi konularla yetiştiğiniz için çok şanslısınız çünkü bize tebliğ noktasında böyle yaklaşımlar olmuyor” diyenleri duydukça gerçekten Üstadın dediği gibi Nurlara ekmek hava su gibi ihtiyaç olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Hususan Türkiye’den ağabey ve ablalarımızın gönderdiği kitaplarla hapishanelere ulaştırdığımız kitaplarla bizlere gelen hidayet haberleri ile anlıyoruz ki Resulullahın (sav) in sahaberle başlayan iman hizmetinin büyük bir parçasının Risale-i Nurla devam ettiğini bizzat görüyoruz.

Bazı mahkumların Mucizat-ı Ahmediyeden okuyunca çok etkilenmeleri ve Risale-i Nur ile İslamiyeti kabul eden bazı mahkumlarında Risale-i Nurun diğer kitaplarını merak ile sormaları bize bu kanaatı veriyor.

İki hafta evvel Calgary Üniversitesi kampüsünde açtığımız stand ile Risale-i Nuru Üniversite gençiğinde tanıtma fırsatı bulduk. Standımıza gelen Üniversite talebelerinin bir çoğu broşürlerimizden ve Risale-i Nur’dan alarak merak ettiklerini hatta bazılarının Bediüzzaman’ı daha önce duyduk demeleri en baştaki naklettiğimiz hatırayı çok iyi bir şekilde hatırlatıyor.

Hatta standımıza gelen öğrencilere sofizm dersi veren Mısırlı bir öğretim görevlisinin Risale-i Nurlardan ve broşürlerden alıp bende burda talebelere Nurları tanıtayım demesi ve üstüne üstelik başka bir Ünversiteye bizi davet etmesi Risale-i Nur hizmetinin herkes tarafından yapılabileceğini ve ne kadar geniş olduğunu ve Risale-i Nur hizmetine özellikle öğretim görevlilerinin ne kadar sahip çıkması gerektiğini gösteriyordu.

Ayriyeren standımıza gelen bazı Kanadalı gençlerin Risale-i Nurda geçen Hz. İsa konularını sormaları ve aldıkları cevaplar ile haşir Risalesini tabiat Risalesini birde Mucizat-ı Ahmediyeden almak istemeleri Üniversite gençliği arasında Risale-i Nurların inkişaf edeceği kanaatı veriyordu. Orda bunuda iyi anladıkki Risale-i Nur özellikle altyapısı darvinizm olan dersleri alan üniversite gençliğine şifa gibi geliyordu.

Calgary Üniversitesinde yaklaşık 60 kişinin bir anda namaz kılacağı bir yer tahsis etmeleri ve ayrıyeten abdest için hususi yerler yapılması ve Cuma günü büyük salonlar tahsis etmeleri bizi çok sevindirirken aklımıza ilk gelen hala bizim yüzde 99’u müslüman olan Türkiye’deki Üniversitelerinin bir çoğunda ibadet yeri olmaması bizleri hüzünlendirdi. Ümid ediyoruz ki aynı çalışmalar Türkiye’de de yapılır.

Burada mektubumuzu kısa kesiyoruz. Ve buna benzer bir çok hizmet misalleri olduğunu ve buralara Nur Talebelerinin gelmeleri ve Risale-i Nur medresesi açmaları noktasında çok ihtiyaç olduğunu hatırlatır ve dualarınızı ve sizleri buralara bekleriz.

Risale Ajans

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version