Dershane Tartışmaları ve Gönül Kırgınlıkları

Hangi kanalı açsam dershane,sosyal medyaya baksam dershane, kısacası son günlerde kamuoyunun gündemini  dershaneler oluşturuyor.103863

Bu tartışmalar başta mutedil bir konumdayken şimdi kırıcı bir durum almaya başladı.Hatta sosyal medyada maalesef  belden aşağı hakaretlere kadar varmaya başladı. Her iki tarafta öz eleştiri yapma ihtiyacı his etmiyor.Yarın bir birlerinin yüzüne bakacaklarını düşünmeden kayıkçı kavgasına tutuşmuşlar. Bu tartışmaları izlerken üzülmemek elde değil.

Bu tartışmaları tahlil eden ve aklıselimle yaklaşan aydınlarımız da yok değildir.Bunların başında Prof.Dr Ahmet AKGÜNDÜZ hocamız gelir. AKGÜNDÜZ Hocamız  dershane tartışmalarına dair  içten ve tarafsız bir ruh haliyle yazdığı yazısını aktarmak istiyorum.

Son zamanlarda Dershane meselesi gündemi ve zihinleri allak bullak etti. Birileri ifrat ve tefrit derelerinde dolaşıyor. Benden fikrimi soruyorlar. Ben eğitim uzmanı değilim. Ancak genel manada bazı değerlendirmelerde bulunacağım.

Evvela: İslam alemi ve Türkiye tam bir buçuk asırdır, şu anda Türkiye’nin yaşadığı İslami inkişafı ve maddi refahı yaşamamıştır. III. Selim’den beri arzulanan hedefler, bugün birebir gerçekleşmektedir. Ne hizmet erlerine, ne Işık evlere, ne medreseler, ne Kur’an kurslarına ve ne de hiçbir İslami hizmete engeller çıkarılmak şurada dursun, kapıları aralanmakta ve destekler yağmaktadır.

Abdülhamid’den beri yapılmamış dini eserler ve vakıf eserleri tamirleri yapılmıştır.
– Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun.(Tarihçe-i Hayat 139)

İkincisi, Bu ihtilaftan dolayı ehl-i dalalet ve Geziciler keyif içinde ve yangına körükle gidiyorlar. Hocaefendi’nin maalesef ifratkarane beyanatını ve Zaman’ın kışkırtıcı manşetlerini çevire çevire zevkle yayınlıyorlar; yorumlar ekliyorlar. Bülent Arınç meselesinden alamadıkları menfi sonuçları bu meseleden almaya çalışıyorlar. Ehl-i iman ise ağlıyor ve kalpleri sızlıyor.

Üçüncüsü, Hocaefendi’nin beyanatını hissi, aşırı ve mübalağalı buluyorum. İmam Hatipleri hakkındaki beyanatı ne kadar yanlış ve hatalı idiyse, bu da öylesine hatalıdır. Dershaneler meselesini 28 Şubat ile ve hatta daha söyleyemediğim menfi şeylerle kıyaslamak kıyas-ı ma’al-farıktır. Hocamın ehlullah olduğunu kabul edenlerdenim ve hizmet için de dua ediyorum. Ama bu hatalı içtihada karşı fikrimi beyan etmeyi de vazife addediyorum. Buna dayanarak Zaman gazetesinin kışkırtıcı manşetlerini ise hayretle izliyorum ve üzülüyorum. Ehl-i imanın bilezikleriyle bu hale gelen bir gazete Sözcü ile mi yarışmalıydı tahrip ve kışkırtıcılıkta?

Burada şunu anlatırsam daha iyi anlaşılacaktır. İki sene evvel Kazakistan’a gidecektim ve Başbakan ile karşılaştım. Kısa sohbetten sonra bu ziyaretimi öğrenince, ben de sizden evvel gideceğim dedi. Sebebini sordum ve beni hayrete düşüren şu cevabı verdi:

Hocam! Putin’in etkisiyle Kazakistan’daki 25 okulumuza baskılar başladı. Kazakistan Başbakanı imanlı bir genç ve yakın arkadaşım. Bu meseleyi halletmek için gidiyorum.

Şimdi soruyorum: 100 yıllık tarihimiz içinde benzeri bir hadiseyi Merhum Özal’ın bazı hizmetleri dışında söylemek mümkün mü?

Dördüncüsü; Hükümetin yahut Hükümet bürokrasisinin içinde de yangına körükle gidenlerin olduğunu ve hatta hizmete karşı operasyon yürütenlerin bulunduğunu daha evvelki bir makalemde açıklamıştım. Ancak Zaman Gazetesini kuranlardan bir şahsiyet şu anda Milli Eğitim bakanıdır. Mesele çok rahat müzakere edilir. Kaldı ki, Avrupa ülkelerini hiç birinde dershane olayı mevcut değildir. Sadece ve sadece gençlerimizin maneviyat dersini aldığı bu yuvalar, şekil değiştirse bile, varlıklarına ve hizmetlerine asla zarar gelmeyecek bir hale gelmelidir.

Beşincisi; Ben konuşmayacağım. Bediüzzaman’ın dediklerini tekrarlayacağım.

Kur’an-ı Azîmüşşan’ın hürmetine ve alâka-i Kur’aniyenizin hakkına ve imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci’ ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur’aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavîdir. Şualar ( 512 )

İşte ey mü’minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..

Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa; bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..Mektubat ( 269 – 270 )

Amacından sapmış tartışmaların mahzurları zaman içinde bir bir ortaya çıkar. Yine zaman içinde çoğunlukla taraftarları mahcup oluyor.İlle de haklı çıkacağım diye milyonlarca yüreği param parça etmek, insanın varlık hikmetine uymaz. Çünkü insan hayatın en kıymetli varlığıdır. O kadar kıymetlidir ki, kâinat hayat için, hayat insan için yaratılmıştır.

Yaratıcı Kudret’e göre, bir insan öldürmek (maddeten ya da mânen), tüm insanları öldürmek gibidir!

Unutmayalım ki insan kalbi kırmak ise, inancımızda, “Kâbe’yi yıkmak”la eşdeğer sayılmıştır.

Hamit Derman

Kârlı Ticareti Yapmazsan…

Kârlı Ticâreti Yapmazsan, Kârlardan Mahrum Olduğun Gibi,

Beş Derece Hasâret İçinde Hasârete Düşeceksin!

             Birinci Hasâret: O kadar sevdiğin mal ve evlâd ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi’ olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler. Sen gafletle nazar edeceğin için buna müstehak olacaksın. Çünkü Risâle-i Nur ile nazar etmezsen hakikatların arkasına ve rahmet vechesiyle nazar etmeyi bilemeyeceksin. Bu lezzet ve nimetten mahrum kalacaksın.

             İkinci Hasâret: Emânette hıyânet cezâsını çekeceksin. Emânet-i Kübrâyı taşıması olmuzlaması vechesiyle Hâlife-i Arz olan insan eğer emanete hıyânet ederse azim bir ceza ve ikab göreceksin. Çünki en kıymettar âletleri, en kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin. Nefsine zulmetmemek istersen Risâle-i Nur tezgahında yapılan Gözlük ile nazar et. Tâ ki âlem nur ve nurâni olsun.

             Üçüncü Hasâret: Bütün o kıymettar cihâzât-ı insâniyeyi, hayvanlıktan çok aşağı bir derekeye düşürüp hikmet-i İlahiyeye iftirâ ve zulmettin. Eğer insanlıktan hayvaniyete inkılab etmek istemezsen kendini tanı ve kendine yatırım yap. Yatırımsız kazanç söz konusu değildir. Kendi tanıyıp yatırım yapmak ise hakikatını ve yaratılış ğayeni bilmen gerekir. Bunu bu hakikatı en kısa yoldan öğrenmek, lezzet, feyz, esrarengiz yolu Risâle-i Nur’u dikkat, tefekkür ve devamlı olarak mütealâ ve okumaktan geçer.

Dördüncü Hasâret: Acz ve fakrın ile berâber, o pek ağır hayat yükünü, zaîf beline yükleyip zevâl ve firak sillesi altında dâim vâveylâ edeceksin. Bunun en basiti mânevi olan buhrandır ki; bir cihetten Dabbet-ül Arz ervâhı habisedir. Ervâh-ı Hâbise ise maddi ve manevi tüm hastalıkların sebebidir. Mânen ve madden huzurda olacaksın. Böylece kâinâtı değiştirecek olan istidad’ını buhranlarla heder etmeyeceksin.

Kendi bel ve başına vâveylâ edecek şeylerden muhafaza etmek ister misin?

Mâdem istemek insanın fıtratıdır o hâlde Risâle-i Nur Külliyâtını mütefekkirâne temâşâ et!

            Beşinci Hasâret: Hayât-ı ebediye esâsâtını ve saadet-i uhreviye levâzımâtını tedârik etmek için verilen akıl, kalb, göz ve dil gibi güzel hediye-i Rahmâniyeyi, Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir. Bir bıçak hem domates’e hem can’a kıyar. Bunun gibi insanın tüm cihâzâtı âlem-i âhiretini etkileyecek.. ve istediği yere konmak isteyen kuş gibidir.

            Ya Allah nâmına kullanacaksın her şeyi yemeyecek, içmeyecek, konuşmayacak, söylemeyeceksin.

            Ya nefs hesabına kullacak rast geleni yapacak Allahın Habibiyetliğine giden yoldan çıkacak Hutame’ye Hatab olacaksın.

            Şimdi satmağa bakacağız. Acaba o kadar ağır bir şey midir ki, çokları satmaktan kaçıyorlar. Risâle-i Nur Külliyâtını tetkik etmekten kaçıyor. Derslere katıldığı halde şahsi okumasını yapmıyor. Şirket-i mâneviyeden İştirâk-i âmel-i Uhreviyeden kendisini çekiyor kafa fenerinin ışığına itimad ediyor.

 Yok, kat’â ve aslâ! Hiç öyle ağırlığı yoktur.

Zira; Helâl Dairesi Geniştir, Keyfe Kâfi Gelir. Harama Girmeye Hiç Lüzum Yoktur.

Ferâiz-i İlahiye ise; hafiftir, azdır.

 

Allah’a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez.

Vazife ise: Yalnız bir asker gibi Allah namına işlemeli, başlamalı. Ve Allah hesabıyla vermeli ve almalı. Bu hakikatları bizlere ihsân-ı ilâhice bildiren Risâle-i Nur Külliyâtını ilmek ilmek ruha dokumalı.

Ve izni ve kânunu dairesinde hareket etmeli, Maddi ve Mânevi sükûnet bulmalı. Huzura vâsıl olmalı.

Kusur etse, istiğfar etmeli.

Yâ Rab! Kusurumuzu afvet, bizi kendine kul kabul et, emânetini kabzetmek zamânına kadar bizi emânette emin kıl. Âmîn demeli ve ona yalvarmalı.

 Risâle-i Nur Külliyâtına göbek bağından bağlanarak Kur’an Hakikatlarını bu asrın insanının anlayışına en uygun bir tarzda ders veren Risâle-i Nur Külliyâtıyla kâinâta naza edilerek kâr etmeli ve Hasârete düşmemeli !

Altın-cı Söz’ü tefekkür ederken 6. Söz’den tefekkürümü yazdım. Kusurlar benden kemâlât ise; Risâle-i Nur Külliyâtına aittir.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

“VI. Dini Yayınlar Kongresi” 29 Kasım’da başlıyor…

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından altıncısı düzenlenecek “VI. Dini Yayınlar Kongresi” 29 Kasım 2013 Cuma günü İstanbul Grand Cevahir Kongre Merkezi’nde başlayacak. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katılımıyla gerçekleşecek ve üç gün sürecek kongrenin ana teması “İslam-Sanat ve Estetik” olarak belirlendi.

Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü tarafından organize edilen kongrede, yayıncılık alanındaki gelişmeleri takip etmek, yayın hizmetleri için kısa, orta ve uzun vadede hedefler ve yeni projeler oluşturmak, konunun uzmanlarından istifade etmek, kendi bilgi ve tecrübelerimizi özel sektör ile paylaşarak dini yayıncılık alanındaki gelişmelere katkı sağlamak hedefleniyor.
“İslam-Sanat ve Estetik” ana teması altında ‘Dinler ve Estetiğin Keşfi’, İslam Sanatının Tarihsel Serüven,’, ‘İslam ve Edebiyat’, ‘İslam ve Mimari’, ‘İslam ve Musiki’, ‘İslam ve Görsel Sanatlar’, ‘Geleneksel Türk-İslam Sanatları’, ‘Din ve Sanat Konulu Neşriyat’, ‘İslam, Sanat ve Estetik Konulu Yayıncılıkta Gelecek İçin Perspektifler’ konularının oturum başlıkları halinde değerlendirileceği kongrenin son oturumuna Diyanet İşleri Başkanı Görmez başkanlık edecek.
Dokuz oturum halinde gerçekleştirilecek kongreye, alanında uzman pek çok akademisyen, sanatçı, araştırmacı ve yayınevi temsilcisi katılacak. Kongrede ele alınacak konuların, ‘İslam, Sanat ve Estetik’ konulu dini yayınlara ve bu konuda yapılacak akademik çalışmalara önemli katkılar sağlaması bekleniyor.www.diyanet.gov.tr

Kainat Kitabını Kimler Okuyor?

Bir büyük kitap gibi yazılmış olan bu evreni kim okuyacak, onun niçin yazıldığını ve anlamlarını kim bilecektir?

*ins ve cin gibi, şu âlem sarayının seyircileri ve şu kâinat kitâbının mütâlâacıları ve şu saltanat-ı Rubûbiyetin dellâllarıdırlar. (SÖZLER,15.Söz)

Cinler ve insanlar, melekler ve ruhani varlıklar; şu saray gibi âlemini dolduran varlıklardır. İnsanlar ve cinler; bu sarayı seyrederler, kâinat kitabını en ince meselelerine kadar tetkik ederler ve sonuçta bu kâinatın sahibinin, her canlı varlığa muhtaç olduğu şeyleri verdiğini, onları beslediğini ve onları idare ettiğini ilan ederler.

Bütün bu varlıklar arasında insan; şu haşmetli evrenin dikkatli bir seyircisi, hikmetli mevcudatın güzel ve yerinde konuşan dili, ve her şeyi tetkik eden araştırmacısıdır. Yaratıcının kusursuzluğunu ilan eden varlıklara bir nezaretcisi ve ibadet eden sanatlı varlıkların da saygın bir ustabaşısıdır.

*sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudâtın belâgatlı bir lisân-ı nâtıkı ve şu kitâb-ı âlemin anlayışlı bir mütâlâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibâdet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin. (SÖZLER,23.Söz)

İnsan; o büyük kitabının her bir harfinde gizli olan manaları ve hikmetleri çözebilecek bir muhatapdır. Ve insanlar içinde bulunan Peygamberler de bu büyük kitabın anlamlarını açıklamışlar ve onlardaki incelikleri tefsir etmişlerdir. Evrenin yaratılmasındaki ilahi amacı, evrendeki hareket ve devamlı değişimin sebeblerini, onlara verilen görevleri ve neticelerini anlatmışlardır. Gerçekleri keşfeden ve araştıran bir üstad olmuşlardır.

*Elbette, herbir harfinde yüzer mânâlar, hikmetler bulunan bu kitab-ı kebîr-i kâinatın muhatabı olan nev-i insan. (LEMALAR,30.Lema)

*kitab-ı kebirin manalarını ve ayat-ı tekviniyesinin hikmetlerini tefsir edecek (ŞUALAR, 15.ŞUA)

*kâinatın hilkatindeki makasıd-ı İlâhiyeyi bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbânî hikmetlerini talim edecek ve vazifedarâne harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın kemâlâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebîrin mânâlarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad (ŞUALAR,7.ŞUA)

Hz.Adem den beri bütün insanlar, başını kaldırıp evrene baktığında ve mevcut fenler onu incelediğinde; onun yazılmış bir kitap olduğunu görmüşlerdir. Herbir harfinde yüzer anlam taşıyan bu kitabın okuyucusu, muhatabı insandır. Ama insanlar henüz, o kitapta yazılanlarda, Allah’ın isimlerine ve mükemmelliğine bakan anlamların, yüzde birini bile çözememişlerdir.

*başını kaldır, gözünü aç, şu kainat kitab-ı kebirine bir bak göreceksin ki, (SÖZLER,22.Söz)

İnsan bu büyük kâinat kitabını incelerken aklını, kâinatın sırlarını açan bir anahtar olarak kullanmalı, gözünü mucize olan her bir sanat eserinin seyircisi yapmalı ve rahmet çiçeklerinin bir arısı gibi çalıştırmalıdır. Dilindeki tat duyusuna da mutfaklarda pişen yemekleri teftiş eden bir gurme görevlisi olarak görmelidir. İnsan kendindeki bütün duyular ve duygularla da evrene bakıp düşünmelidir.

Duyguların merkezi olan kalp ise şu büyük evrende kendini gösteren ilahi isimlerin yansımalarını göstermekte onlardan geride kalmaz. Bütün incelikleriyle o da bir ayna olur ve güzel isimlerin ışıklarını yansıtır.

* göz, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu’cizât-ı san’at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübârek bir arısı derecesine çıkar.(SÖZLER,6.Söz)

* dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i İlâhiye hazînelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.(SÖZLER,6.Söz)

* akıl, dikkat et! Meş’um bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede? (SÖZLER,6.Söz)

*kalb-i beşerde şu âlem-i kebîrin safahâtında tecellî ve ihâta eden bütün esmânın âsârını göstermek (SÖZLER,22.Söz)

*şu kâinat bütün mevcudâtıyla gösterir. Ve öyle bir tarzda gösterir ki, bütün fünûn, bütün desâtiriyle, şu kitâb-ı kâinatı zaman-ı Âdem’den beri mütâlâa ediyor. Halbuki o kitap esmâ ve kemâlât-ı İlâhiyeye dâir ifade ettiği mânâların ve gösterdiği âyetlerin öşr-i mişârını daha okuyamamış. (SÖZLER,31.Söz)

İnsan, hem kâinata bakacak onu okuyacak hem de, kendine bakıp kendini okuyacaktır. Çünki kendisinde de kâinatın birçok kitapcığı yazılmıştır. Bu büyük evren kitabında yazılan yazıların çoğunu insanın mahiyetinde de bulabiliriz. Onu da incelesek aynı yazarın mektubu ve sanatı olduğunu görürüz. Çünki insan küçük bir kâinattır, evren ise büyük bir insandır

*insanda şu kitab-ı kainatın ekser meselelerini yazmak (SÖZLER,22.Söz)

*kitab-ı kâinatın ekser mesâilini insanın mahiyetinde yazan (M.NURİYE, Lemalar)

*insan, şu âlem-i kebîrin bir misâl-i musağğarıdır (SÖZLER, 9.Söz)

*kalem-i kudret âlemin kitâb-ı kebîrinde ne yazmış ise, icmâlini mahiyet-i insaniyede yazmıştır; kalem-i kader dağ gibi bir ağaçta ne yazmış ise, tırnak gibi meyvesinde dahi derc etmiştir. (SÖZLER,22.Söz)

İnsan; bu büyük evren kitabını okurken, harflerin süsüne ve birbirleriyle ilişkisine dalıp sersemlemeden yürümeli, gerçeğin yolundan sapmamalıdır. Fizik, kimya, biyoloji ve diğer ilimler kendi durduğu yerden evreni anlatır ve birbirleriyle iç içedir. İnsan evrendeki her şeye iyice bakmalı, her şeyi incelemeli ama güzellikleri görüp ’’Ne güzeldir ’’ deyip geçmemeli,’’Ne güzel yapılmış’’ diyerek onun sanatkârını da görebilmelidir. Eserden mutlaka sanatkâra varabilmelidir.

*Ammâ, ilm-i hikmet dedikleri felsefe ise, hurûf-u mevcudâtın tezyinâtında ve münâsebâtında dalmış ve sersemleşmiş, hakikatin yolunu şaşırmış. Şu kitâb-ı kebîrin hurufâtına mânâ-i harfî ile, yani, Allah hesâbına bakmak lâzım gelirken, öyle etmeyip, mânâ-i ismî ile, yani, mevcudâta mevcudât hesâbına bakar, öyle bahseder. “Ne güzel yapılmış”a bedel “Ne güzeldir” der, çirkinleştirir. Bununla kâinatı tahkir edip kendisine müştekî eder. Evet, dinsiz felsefe hakikatsiz bir safsatadır ve kâinata bir tahkirdir. (SÖZLER,12.Söz)

Kâinat; büyük bir kitap olup kendi yazarını anlattığı gibi, Kur’an da, bu büyük kâinat kitabının yazarını ve yazılanların anlamını en güzel şekilde anlatan bir okuma kitabıdır. Kâinatı iyi anlayabilmek için Kur’an’a bakılır, onun ne söylediği dinlenirse evrenin kapalı olansır kapılarına ulaşmak mümkündür.

*kainat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraati olan kur’an, (SÖZLER,25.Söz)

Dr.Selçuk Eskiçubuk

www.NurNet.Org

Bana Allah’ım Yeter (Şiir)

Şu kısacık hayatta

Ne gamım var ne keder

Her yerde her hususta

Bana Allah’ım yeter

 

Bırak kizb-u riyayı

Seni günaha iter

Neyleyim şu dünyayı

Bana Allah’ım yeter

 

Sakın kanma şeytana

Bırakıp seni gider

Bütün şeyler bir yana

Bana Allah’ım yeter

 

İstemem malı-mülkü

Bana kanaat yeter

Çok şey istemem çünkü

Bana Allah’ım yeter

 

Ahmet TANYERİ-DİYARBAKIR

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version