Saflık ve Sadakat Sembolü; “Bayram Yüksel”

Afyon’un Bolvadin  ilçesinin Kemerkaya köyünde doğdu.1948’de Bediüzzaman’ın hizmetine girdi. Askerlik dönüşü Bediüzzaman “Ben seni vermeyeceğim , ben seni vermeyeceğim“ der kendisine. Bediüzzaman onun köyüne kadar gider. Köyüne iki defa gitti, ikincisinde razı oldu ve geldi. Bediüzzaman’ı ilk defa on altı yaşında Afyon Hapsinde görür. Emirdağ’da Salı günleri gelir Üstad’ın evini temizler yemeğini yapar ve gider. Kore’ye gönderir Bediüzzaman onu . ilk defa Zübeyr , Ceylan ve Bayram Abi Üstadın yanında kalmaya başlarlar, ondan gönce Üstad kimse ile birlikte kalmaz. Bayram için Bediüzzaman “ Ceylan Abi’ye Bayram’ı kerih görme , ileride büyük hizmet görecek. Menderes gelse Bayram’ı bana şöför olarak ver dese , Risale-i Nurları neşredeceğim “ dese ben Bayram’ı vermeyeceğim”  der. 27 numarada bizimle sabah eder, uyuyanları gül suyu ile uyandırırdı. Hizmete gidecek imkanların şahıslara gitmesine kızardı.

Tuvalet temizlemek de hizmettir , yemek yapmak da “der. Üstadın elinin öpülmesine ve yüzüne bakılmasına karşı çıktığını söyler. Hediyelere karşı bizde nefret uyandırmıştı. Kendisine hediye gelen karpuzu on beş gün bekletir ve sonra onlara yedirir, çürümüş karpuz yenmez, böylece onlara hediye almamaları konusunda ders verirdi. Bir gün eve gelen komsere “Ahmak  herifler , asıl polis biziz, siz polis değilsiniz. Risale-i Nur kalplere bir yasakcıdır” dedi. Çorba, patates, yumurta ve yoğurt arada sırada da et yerdi. Yaptığım yemeği benden satın alırdı, ben yüz para isterdim, o da beş kuruş verirdi. Konya’dan gelen talebelerine “bana hizmet değil tesanüd lazımdır”der.”Kardeşim Risale-i Nur bir fabrikadır, bu fabrikada ecnebiler bile çalışır” derdi.

Bir gün  Ağlasun dağına çıkmıştık,  orada yüksek bir kale vardı,  oraya çıktı, o hep yüksek yerlere çıkardı. Ben o sırada Cevşen okuyor “ Benim sonum ne olur, benim sonum  ne olur “ diye düşünüyordum.  Onda Üstad ona bir şamar vurur “keçeli sen sonu düşünme senin sonun iyi olacak “ der. Kardeşlere “ Risale-i Nur’un şaşaalı bir devri gelecek , fakat inşallah ben görmeyeceğim. Mustafa Sungur kabrimde bana nurları okuyacak , ben temaşa edeceğim, kabrimde toprağın altında daha halisane dinleyeceğim “ derdi.  Çayı kıtlama içer ve öyle içmeyi tavsiye ederdi. Limon isterdi çaya yoksa limon tuzu aldırırdı. Muallim gelince muhakkak kabul eder ve “öğretmenin ortası olmaz,. Ya minarenin ucundadır,  veya dibindedir.  Param olsaydı muallimlere hergün on altın verirdim “  der.Dindar bir muallim alayı illiyin de dinsizi de esfeli safilindedir” derdi.

Eserler yazılırken Üstad bir noktaya bakar ve” yaz kardeşim “ diye başlar.Şamlı Tevfik “ çok süratli söyler ve ben de süratli yazardım” der.  Bir saatte yazdığı eseri bir günde temize çekemediğini söyler. Şamlı’nın eşi “ Efendim bunu sana veriyorum. Bu sana yardım etsin , onun yapacağı işleri ben yaparım” Bediüzzaman o hanımı has talebeleri içinde sayar ve ona dua eder.

Üstad Arapça risaleleri izah ederek okur.Risale-i Nur Risale-i Nur’u izah etmiş derdi. İnönü “Elli bin lira vereceğim onu zehirleyin “demiş. Bayram Abi  Üstad’la şehrin dışına çıktığımızda , birimiz elli metre sağında , solunda , önünde arkasında dört kişi olarak yürürdük. Kim gelse yanına sokmazdık, biz konuşurduk.

1926 da Nurun ilk Kapısı isimli eserini yazar. Barla’dan Eskişehir hapisanesine giderken eseri Sıddık Süyelman’ın tavanına saklamışlar, 1957 de kitap bulunmuş , Üstad kitabı görünce o kadar sevindi ki “Yazık vallahi billahi böyle bir kitap olduğunu unutmuştum, çabuk bunu yazın “ dedi. Üstad eve gelince fareler ve kuşlar haber verirdi, fareler zıplarlar, kuşlar cama vururdu. Üstad Bayram Abi’nin Cevşenine yazmış. “ Benimle gelen  perişan kalmaz. Benimle gelen ruzi mahşerde perişan olsa  o benim sırtımın yükü olsun. Yeterki bu daireye olan ahdini bozmasın” ve “Risale-i Nur’un bir yerden biri yere götürmek on komünisti öldürmekten  daha sevaptır”derdi. Bayram Abi’ye “ Senin hizmetin bana dokunmuyor, Sungur ile Ceylan’ın hizmeti dokunuyor “ derdi. Çünkü onlar Üstadın makamını biliyorlardı. Dua listesi beş metre boyundaydı. Ne  kadar işi acele olursa olsun tesbihatı yapardı.

Dershanelere çok önem verirdi Üstad, bir deshane açıldı mı  mutlaka kendi giderdi. Gidemezse bizleri gönderirdi, o benim evimdir “ derdi. Üstad “ şunu yapın bunu yapın demez şöyle yapsak nasıl olur “ diye sorardı. Ondan habersiz bir yere çıkamazdık ve konuşamazdık kimseyle , döndüğümüzde bize sual sorardı.Bir dakika boş durduğunu görmedik, ya okur ya tashih ederdi.” Tashih ederken hafızam  telif anındaki gibi aynen geliyor “ , “Sizin gibi gazete gibi okumadım , anlayarak okudum “ derdi.  Bir veya iki günde çamaşır değiştirirdi, çamaşırlarını ben yıkardım, kirli ile temizi fark edemezdim. Mübarek teri çok güzel kokardı. Bu talebelerine defalarca Kur’an ‘a el bastırarak yemin ettirir, davaya sadık kalacaklarına , meşrebe sadık kalacaklarına dair. Tarihçei Hayat için  “ on ordu kuvvetindedir, onu okumayan bilmeyen risalelerden tam feyiz alamaz” derdi. Hemen namaza durmaz tekrar tekrar tövbe eder sonra başlardı.

Şafii olduğu halde Cuma namazına gider ve bizi de gönderirdi. “Said yaşlanmış demesinler  diye iki günde bir bazen bir günde traş olurdu. Aslına bakmadan tashih eder hiç hata yapmazdı. Barla’daki çınar ağacına çok önem verir, Menderes dese şu ağacın bir dalını kessek, Risale-i Nurları bütün dünyaya dağıtacağız dese razı olmam “ der ve o ağaca dua ederdi. Üstadımız hayatta iken ne söylemişse o çıkmıştır. Kore savaşı sırasında açıkca inayet altında olduğumu gördüm, on bin Çinlinin arasında kaldım yine beni görmediler.Havan topu kafama değdi gitti başka yerde patladı. Üç şeyi sevmezdi , hastalığı , yorgunluğu ve işi havale etmeyi.  Hayvanlara bakar bunlara sizin kadar önem veriyorum , derdi. Bayram Abi bu kitapları bir yazıyor biz okuyoruz , derdim, o da  “Bu kitapları kainat okuyacak dünya devletleri Risale-i Nuru kanun olarak kabul edecekler” derdi. Ben Hüsnü Bayram ve Zübeyr Abi ile Urfa’ya gittik, aynı arabada.İpek Palas’da herkesi kabul etti, elini öptürdü, adeta vedalaştı. Sembolik paraları bile hizmete katardı.  Hiç gıybet ettirmezdi.

Dua ederken ellerini omuzlarına kadar kaldırır elleri omuzuna bakardı.

Bayram Abi 19 Kasım 1997 de  Almanya dönüşü Bulgaristan’da geçirdiği bir trafik kazasında öldü.

24 Kasım da Barla’ya defnedildi. Defin sırasında çok hazin haller yaşandı, gözyaşları içinde defnedildiler. Sungur Abi konuşma yaptı. Üstad’ın bir hatırasını nakletti. “ Hafız Ali’yi kabirde müşahade ettim , kabir suallerine tıpkı mahkemede yaptığı müdafaalar gibi cevap veriyordu. Ayakta  kollarını yukardan aşağıya , aşağıdan yukarıya  baştan başa sallayarak  ve işaret parmaklarını uzatarak  Risale-i Nurlardan cevaplar veriyordu. ”Üstad’ın da vefatında Kayalar Ağabey “üstadın münker nekire bütün nurları birden okuduğunu “söyledi.

Allah onlara rahmet  bize merhamet etsin.

Prof. Dr. Himmet Uç

ww.NurNet.Org

Avrupa’daki İslami Hizmetler ve Bize Düşen Vazifeler!

Evvela; Avrupa’da netice alınabilecek bir hizmette muvaffak olmak için, genellemelerden vazgeçmek ve rahmet-i ilahiyeden ümit kesmeden iman ve Kur’an hakikatlarını bıkmadan neşretmeye devam etmek şarttır. Bu konuda Bediüzzaman hazretlerinin şu düsturları bizlere rehber olacaktır:

Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir:

Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi’ san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takib eden bu birinci Avrupa’ya hitab etmiyorum. Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahete ve dalalete sevkeden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitab ediyorum. Lem’alar ( 115)

İşte Amerika ve Avrupa’nın zekâ tarlaları Mister Karlayl ve Bismark gibi böyle dâhî muhakkikleri mahsulât vermesine istinaden ben de bütün kanaatimle derim ki:

Avrupa ve Amerika, İslâmiyetle hâmiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak. Nasılki Osmanlılar Avrupa ile hâmile olup bir Avrupa devleti doğurdu. Hutbe-i Şamiye ( 32 )

İkincisi: İslam âlemi ve Türkiye tam bir buçuk asırdır, şu anda Türkiye’nin yaşadığı İslami inkişafı ve maddi refahı yaşamamıştır. III. Selim’den beri arzulanan hedefler, bugün birebir gerçekleşmektedir. Ne hizmet erlerine, ne Işık evlere, ne medreselere, ne Kur’an kurslarına ve ne de hiçbir İslami hizmete engeller çıkarılmak şurada dursun, kapıları aralanmakta ve destekler yağmaktadır. Abdülhamdi’den beri yapılmamış dini eserler ve vakıf eserleri tamirleri yapılmıştır.

Şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i İlahiye bir şükür ister ki devam etsin, ziyade olsun.(Tarihçe-i Hayat 139)

Hem ihlas ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine tarafdar olmaktır. Yoksa “Benden ders alıp sevab kazandırsınlar” düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir. Lem’alar ( 152 )

Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır. Biz hizmetimizin ücreti olarak sizden şunu bekliyoruz ki: Mazi kıt’asına geçmek için geldiğiniz vakit, mezarımıza uğrayınız; o bahar hediyelerinden birkaç tanesini medresemin mezar taşı denilen ve kemiklerimizi misafir eden ve Horhor toprağının kapıcısı olan kal’anın başına takınız. Kapıcıya tenbih edeceğiz; bizi çağırınız. Mezarımızdan هَنِيئًا لَكُمْ sadâsını işiteceksiniz. Tarihçe-i Hayat ( 85)

Arap baharını kasdeden Bediüzzaman’ın şu haykırışlarını da unutmamak gerekir:

ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklaliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi âlem-i İslâmın büyük memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde Hind’de yüz milyon bir devlet-i İslâmiye, Cava’da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye ve Arabistan’da dört-beş hükûmet bir cemahir-i müttefika gibi Arab birliği ile İslâm birliğini birleştirmesindeki âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile, bu bayram bize müjde veriyor.Tarihçe-i Hayat ( 521 )

Şunu da ilave etmek gerekir ki, Allah bu zamanda bizlere hem meydan ve hem de at vermiştir; öyleyse bize düşen, durmadan ve yorulmadan bütün dünyada at koşturmaktır.

ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi bin beşyüz altı (1506) edip, bu tarihe kadar zahir ve aşikârane, belki galibane; sonra tâ kırk ikiye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın îma eder. وَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ Kastamonu Lahikası ( 28 )

Üçüncüsü; Avrupa’da hizmet edebilmek için, Avrupalıların diline ve aklına göre İslam’ın hakikatlerini anlatmamız gerekiyor. Bu sebeple Rotterdam İslam Üniversitesi üç şeyi Allah’ın izniyle başardı:

1. Kur’an-ı Kerim’in ehl-i sünnet kaidelerine uygun tefsirli mealini hazırladık. Burada bütün Hollandalıların dikkatini Kur’anın ana gayelerine çektik ve Bediüzzaman’ın Kur’an tarifini mukaddimede vurgulayarak verdik:

Kur’andaki anasır-ı esasiye ve Kur’anın takib ettiği maksadlar; tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet olmak üzere dörttür. İşarat-ül İ’caz ( 12 )

2. Risâle-i Nur Külliyatından beş küçük eser, akademik manada Hollandaca’ya tercüme edildi ve inanılmaz bir alaka gördü. Artık tramvay ve trenlerde Risale okuyan Hollandalılara rastlıyoruz. İnşaallah Sözler tam olarak 6 ay içinde neşredilmiş olur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, tercüme dilinin akademik ve baskının kaliteli olmasıdır.

3. Üniversitemizde klasik anlamda değil tamamen Üniversite’deki resmi dersler anlamında haftada iki saatlik Risale-i Nur dersleri başladı ve Fas’lı Hocalarımızdan Muhammed Arab bunu başarıyla ve Hollandaca olarak yürütüyor. Buna desrhanelerde tanzim edilen Hollandaca Nur klasik derslerini de ilave etmemiz gerekir.

Kısaca biz aşağıdaki düstura uyarak sadece Avrupa’ya değil Avrupa’dan bütün dünyaya Kur’an’ın nurlarını üflemeliyiz;

Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. Sünuhat-Tuluat-İşarat ( 52 )

Dördüncüsü, bizim, sağını solundan ayıramayanların çoğaldığı ve herkesin kendi meşrebini beğendiği şu dünyada muvaffak olabilmemiz için, Uhuvvet ve İhlas Risalelerinin dünyada tatbik edileceğini, ahirette bunlara ihtiyaç duymayacağımızı unutmamamız gerekmekte ve aşağıdaki düsturları hayatımızda tatbik etmemiz icabetmektedir. Zira şu Kur’an ayeti ve bunu izah eden Bediüzzaman’ın tesbitleri bunu tasdik ediyor:

Onların kalblerindeki kıskançlık ve çekememezlik gibi duyguları söküp atarız. A’raf Suresi: 43.

Kur’an-ı Azîmüşşan’ın hürmetine ve alâka-i Kur’aniyenizin hakkına ve imana hizmetinizin şerefine, çabuk bu dehşetli, zahiren küçücük fakat vaziyetimizin nezaketine binaen pek elîm ve feci’ ve bizi mahva çalışan gizli münafıklara büyük bir yardım olan birbirinden küsmekten ve baruta ateş atmak hükmündeki gücenmekten vazgeçiniz ve geçiriniz. Yoksa bir dirhem şahsî hak yüzünden, bizlere ve hizmet-i Kur’aniyeye ve imaniyeye yüz batman zarar gelmesi -şimdilik- ihtimali pek kavîdir. Şualar ( 512 )

لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ الاَّ اللّٰهُ sırrıyla ehl-i velayet, gaybî olan şeyleri bildirilmezse bilmezler. En büyük bir veli dahi, hasmının hakikî halini bilmedikleri için, haksız olarak mübareze etmesini Aşere-i Mübeşşere’nin mabeynindeki muharebe gösteriyor. Demek iki veli, iki ehl-i hakikat birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler. Meğer bütün bütün zahir-i şeriata muhalif ve hatası zahir bir içtihad ile hareket edilmiş ola. Bu sırra binaen وَ الْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَ الْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ deki ulüvv-ü cenab düsturuna ittibaen ve avam-ı mü’minînin şeyhlerine karşı hüsn-ü zanlarını kırmamakla, imanlarını sarsılmadan muhafaza etmek ve Risale-i Nur’un erkânlarının haksız itirazlara karşı haklı fakat zararlı hiddetlerinden kurtarmak lüzumuna binaen; ve ehl-i ilhadın iki taife-i ehl-i hakkın mabeynindeki husumetten istifade ederek, birinin silâhıyla, itirazıyla ötekini cerhedip ve ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini de yere vurmak ve çürütmekten içtinaben, Risale-i Nur şakirdleri bu mezkûr dört esasa binaen, muarızlara hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için musalahakârane, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevab vermek gerektir.

Çünki bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti mikdarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip, bozmuyor; kendini mazur biliyor, ondan niza çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder, ehl-i dalalet istifade ediyor. Kastamonu Lahikası ( 195-196 )

Beşincisi; Avrupalılar, İslam ve Müslüman kelimesini duyunca, akıllarına hemen, cihad, radikalizm, aşırı uçlar ve terör gelmektedir. Bunları fiilen tekzip etmek bizim görevimizdir. Bunun yolu da müsbet harekettir. Ancak müsbet hareket etmek, İslam’dan taviz manasına alınmamalıdır; zira İslam’dan taviz vererek İslam’a hizmet edilmez. Zaten Bediüzzaman da bunu haykırmaktadır:

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. Emirdağ Lahikası-2 ( 241 )

…müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım. Emirdağ Lahikası-2 ( 241 )

Son sözüm, bu yılda bir defa yapılan toplantı birinci derecede uhuvvet ve azami irtibat ile meşveret toplantısıdır. Elbetteki doğru İslam’ı Avrupalılara anlatmak ve gayr-ı Müslimlerle olan münasebetlerimizi müsbet manada yürütmek için birbirimizin tecrübelerinden de istifade etmeye gayret göstereceğiz.

Hem madem bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir; hem kemmiyet ise keyfiyete nisbeten ehemmiyeti azdır; hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimî, sabit hidemat-ı imaniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz. Kastamonu Lahikası ( 89 )

Hürmetlerimle

www.NurNet.Org

Not: Değerli Arkadaşlar! Rotterdam İslam Üniversitesi Erdebil Konferans Salonunda 24 Kasım 2013 günü düzenlenen, başta Bediüzzaman Hazretlerinin kıymetli talebesi Mu’azzez Ağabeyimiz Abdullah Yeğin olmak üzere 22 Avrupa Devleti’nden ve Türkiye’den 250’ye yakın katılımcının hazır bulunduğu toplantıda, açılış konuşması olarak sunduğum tebliğimdir.

Prof. Dr. Ahmed Akgunduz

Rector & President

Description: LogoIslamitische Universiteit Rotterdam

Bergsingel 135, 3037 GC Rotterdam

T +31 (0)10 485 47 21

F +31 (0)10 484 31 47

E akgunduz@iur.nl; I www.islamicuniversity.nl

facebook.com/Prof.AhmetAkgunduz; twitter.com/AhmetAkgunduz

Flemankçe Tabiat Risâlesini Sunmakla İftihar Ediyoruz!

flemenkce.tabiatİhlasNur Neşriyat Yabancı Dil Risâle-i Nur Külliyâtı Ailesini genişletiyor.

1953’ten beri Üstadımızın da kurulması için bir mebla vererek kurulmasını teşvik ettiği İhlasNur Neşriyat Olarak
Her daim hassas bir nazarla neşriyatımızın tekemmülü için; Tashihat ve Mukayeselerle çalışmaktayız.
İlk Risâle-i Nur İnternet faaliyetlerini de başlatarak bugunki tüm Risâle-i Nur internet sitelerinin habbesi, çekirdeği hükmünde olan ilk çabalarımız semerelerini vermektedir.

Hollanda’daki kardeşlerimizin İngilice Tabiat Risalesini okumakla İslamiyete muarız ise; Muarazası kırılıyor.
İslama ılımlı ise; Müslüman oluyor. demeleri üzerine Hollandaca(flemenkçe) Tabiat Risâlesini tabetmeyi muvafık bulduk ve taharr-i hakikat ehlinin nazarına Flemankçe Tabiat Risâlesini sunmakla iftihar ediyoruz.

www.ihlasnurnesriyat.com

Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

Peygamberimizin (ASM)’ın temiz ve pak dilinden dualar :

“Allah’ım! Ömrümün sonunda, ihtiyarlık anımda bana bol bol rızık ver. (Hâkim, 1/542, Sahihu Cami, 1/396)

Allah’ım! Günahlarımı bağışla. Evimi geniş, rızkımı bereketli kıl. (Ahmed b. Hanbel, 4/63; 5/375)

Allah’ım! Düşmekten, vurulmaktan, boğulmaktan, yanmaktan Sana sığınırım. Ölüm anında şeytanın beni çarpmasından Sana sı­ğınırım. Senin yoluna sırt çevirmiş olarak ölmekten Sana sı­ğınırım. Yılan veya akrep sokarak ölmekten Sana sığınırım. (Ebu Davud, 2/92; Nesei, i/1125)

Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilik­ten, ihtiyarlıktan, taş yürekli olmaktan, gafletten, fakirlikten, zillet ve meskenetten Sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, düşmanlık ve nifaktan, gösteriş ve riyadan Sana sı­ğınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, ala­cadan ve benzer hastalıklardan Sana sığınırım. (Hakim ve Beyhaki, Bkz. Sahihu Cami 1/406).

Allah’ım! Huşu duymayan kalpten,
Kabul edilmeyen duadan,
Doymayan nefisten,
Ve yararsız ilimden Sana sığınırım. Bu dört durumdan Sana sığınırım. (Tirmizi, 5/519; Ebu Davud, 2/92; Sahihu Cami 1/410; Sahihu Nesei, 3/1113).

Allah’ım! Senden cennet isterim, Beni cehennemden korumanı iste­rim. (Tirmizi, 4/700; İbn Mace; 2/1453; Nesei, bkz. Sahihu Tirmizi 2/319; Sahihu Nesei 3/1121; Lâfzı şöyledir: “Kim Al­lah’tan {c.c.) üç kez cenneti isterse, cennet şöyle der: Al­lah’ım! Onu cennete sok. Kim üç kez cehennemden korunma­yı dilerse cehennem: Allah’ım! Onu cehennemden koru der”)

Allah’ım! Bilerek şirk koşmaktan Sana sığınırım. Bilmeden şirk koşmaktan Senden mağfiret dilerim. (Ahmed b. Hanbel, 4/403)

Allah’ım! Senden yararlı ilim, temiz rızık ve kabul edilen amel iste­rim. (İbn Mace, l/298’de tahric etti. Bkz. Sahihu İbni Mace 1/152)

Ey Vâhid, Ehad ve Samed olan! Doğurmayan ve doğurulmayan! Hiçbir şey kendisine denk olmayan Allah’ım! Senden günahlarımı bağışlamanı isterim. Muhakkak ki, Gafur ve Ra­him olan Sensin. (Nesei, 3/52; Ahmed bin Hanbel, 4/338)

Allah’ım! Beni Senin sevginle, Ve sevgisi Senin katında bana fayda verecek olanın sevgi­siyle rızıklandır.

Allah’ım! Sevdiğim şeylerden bana verdiğin rızkı, Senin sevdiğin yolda, benim için kuvvet kıl.

Allah’ım! Sevdiklerimden benden uzaklaştırdığın şeyi, Senin sevdi­ğin yöne yönelt. (Tirmizi, 5/523)

Allah’ım! Ey Cebrail’in ve Mikail’in Rabbi! Ey İsrafil’in Rabbi!
Cehennemin sıcaklığından ve kabir azabından Sana sığınırım. (Nesei, 8/278; Sahihu Nesei, 3/1121)

Allah’ım! Beni kolay bir hesap ile hesaba çek. (Ahmed b. Hanbel 6/48) Hz. Âişe (r.a.) dedi ki: “Ey Allah’ın nebisi! Kolay hesap nedir?” diye sordum. Buyurdu ki: “Allah’ın, kişinin amel def­terine bakması ve onun günahlarından vazgeçmesidir. Çünkü o gün, kimin hesabı ince elenip sık dokunursa, o helak ol­muştur ey Âişe!”

Allah’ım! Seni zikretmemiz, Sana şükretmemiz, Sana güzelce ibadet etmemiz için bize yardım eyle. (Hâkim. 1/499; Hz. Peygam­ber (s.a.v.), Hz. Muaz’a (r.a.), bu duayı bütün namazların so­nunda okumasını tavsiye etmiştir).

Allah’ım! Borcun sıkıştırmasından, düşmanın galip gelmesinden ve düşmanları güldürmekten Sana sığınırım. (Nesei, 8/265; Bkz: Sahihu Nesei 3/1113)

Allah’ım! Beni günahlardan ve hatalardan temizle. Allah’ım!

Beni o günah ve hatalardan, beyaz elbisenin kirden temiz­lendiği gibi temizle.

Allah’ım! Beni kar ve doluyla, soğuk suyla temizle. (Nesei, 1/198, 199; Tirmizi, 5/551; Sahihu Süneni Nesei 1/86)”

www.NurNet.Org

Türkiye Ayasofya’yı Camiye Çevirmeyi Tartışıyor

İngiliz The Times gazetesi, Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülme tartışmalarını gündemine taşıdı. “Türkiye müzeyi camiye çevirmeyi tartışıyor” başlıklı haberde , Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın Ayasofya ile ilgili yaptığı açıklamaya atıfta bulunarak, “İstanbul’daki tarihi Ayasofya Müzesi’nin tekrar cami yapılmasına yönelik siyasi baskılar artıyor. Bu kampanya, hükümetin ülkeyi İslamlaştırmaya çalıştığı yönündeki tartışmaları alevlendirdi” denildi.
Haberde şu ifadelere yer verildi: “Yaklaşan seçimlerde Ak Parti ile birlikte muhafazakar oylar için yarışan aşırı sağcı MHP, Ayasofya’nın camileştirilmesi yönünde bir yasa tasarısını Meclise göndermeyi planladığını söylüyor. Yaklaşık 1500 yıl önce kilise olarak inşa edilen Ayasofya bugün 3 Milyonun üzerinde turistin ziyaret ettiği bir müze ve Türkiye’nin Laik sisteminin reklamını yapıyor. Bazı Türkler yürütülen kampanyayı Türkiye’nin Atatürk’ten miras laik ilkelerinden kopuşun yeni bir işareti olarak görüyor. MHP milletvekili ve Tarihçi Yusuf Halaçoğlu, Ayasofya’nın Cami yapılması için 8 Kasım 2013’de TBMM’ye kanun teklifi vermişti.
Risale Ajans

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version