İslam Ülkeleri Ortak “Medya ve Yayın Birliği” Kuruyor

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) enformasyon bakanları toplantısında 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’yı etkisine alan İslamofobi dalgasıyla mücadele stratejileri kararlaştırıldı.

İİT’nin 9. enformasyon bakanları toplantısı Batı Afrika ülkesi Gabon’un başkenti Libreville’de gerçekleştiriliyor. 17-18 Nisan tarihlerinde yapılan kıdemli memurlar toplantısının ardından, enformasyon bakanları düzeyindeki toplantılara geçildi.

Gabon’da ilk kez düzenlenen toplantıda ağırlıklı olarak, 11 Eylül saldırılarının ardından Batı’yı etkisine alan İslamofobi dalgası ile mücadele stratejileri ve bu çerçevede İİT’nin medya alanında başlatacağı girişimler kararlaştırıldı.

BM’den sonra uluslararası yaygınlık bakımından dünyadaki en büyük kuruluş olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantısında, Genel Sekreterliğin raporu doğrultusunda, üye ülkelerin enformasyon bakanlıklarının medya alanında ortak hareket etmelerini sağlayacak kurumsal işbirliği imkanları ile üye ülkelerdeki medya birikimlerinin ortak bir amaç doğrultusunda yönlendirilmesi seçenekleri üzerinde duruldu. 11 Eylül olayları sonrasında Müslüman ülkelerin medya alanında aktif işbirliği sergilemesinin bir zorunluluk haline geldiğine işaret edilen toplantıda, gerek 57 üye ülke arasında kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi gerekse İslam karşıtlığıyla etkin mücadeleye dönük önemli kararlar alındı.

‘RTÜK’ benzeri kuruluşlar ortak forumda buluşacak

Enformasyon bakanları toplantısında alınan kararlar arasında, İİT yayıncılar düzenleyici otoriteleri forumu’nun kurulması bulunuyor. Türkiye tarafından gündeme getirilen öneri çerçevesinde, üye ülkelerdeki Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) benzeri kuruluşların bir araya gelerek, ortak bir forum oluşturması öngörülüyor. Edinilen bilgiye göre, İİT yayıncılar düzenleyici otoriteleri forumunun ayrıntıları, hazirandaki Cidde toplantısında ele alınacak.

İslamofobi’ye karşı uydu atağı

Toplantıda, tüm üye ülkelere uydu üzerinden yayın yapacak İslami İşbirliği Teşkilatı (İİTV) isimli bir televizyon kanalının kurulması önerisi üzerinde de mutabık kalındı. Afrika’dan Uzak Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada yayın yapması öngörülen kanalın kurulma süreci ve teknik ayrıntıları, İİT bünyesinde oluşturulacak bir komite tarafından belirlenecek. Türkiye’nin de yer alacağı komitenin ilk toplantısını haziran ayında Cidde’de yapması kararlaştırıldı. İİT’nin uygulaması doğrultusunda kanal resmi diller olan İngilizce, Arapça ve Fransızca olarak yayın yapacak. Kanalın, önümüzdeki dönemde aralarında Türkçe’nin de bulunduğu diğer dillerde de yayın yapabileceği bildirildi.

İslami Yayıncılar Birliği kuruluyor

İİT’nin Gabon’da aldığı bir diğer karar da üye ülkelerde medya sektörleri arasındaki bağlantıları güçlendirmek ve gazetecilerin birbirlerini tanımasını, işbirliği yapmalarını kolaylaştırmak için İslami Yayıncılar Birliği kurulması oldu. Birliğin, 57 üye ülkede görev yapan gazetecileri, belirli tarihlerde düzenlenecek seminer ve çalışma toplantılarıyla bir araya getirmesi öngörülüyor.

İİT’nin yeni belirlediği medya stratejisi çerçevesinde, üye ülkelerin dışında da medya ofisleri açarak, İslam dininin daha iyi anlatılması, özellikle Batı ülkelerinde baş gösteren İslam karşıtlığına karşı medyanın ve halkın ilk elden bilgilendirilmesi ve bu yönde kampanyalar düzenlenmesi de var.

Fince Küçük Sözler Neşredildi

Fince küçük sözler neşredildi

Bu haberi aldığımız günün sabahı bir kardeşimize rüyada eline bir kitap veriliyor. Çok büyük bir kitap bir metre uzunluğunda, kapağı , kağıdı her şeyiyle sanki cennette neşredilmiş. Kitabın kapağını açıyor, Üstad Hz.lerin Fatih camiinde dua ederken ki resmini görüyor, sayfayı çeviriyor Üstadımızın resmi, her sayfada Üstadımızın resmini görüyor ve bütün sayfalarında Üstadımızın resminin olduğuna şahit oluyor. Öğlene doğru da haber geliyor ki; Fince Küçük Sözler “Viisaita Sanoja” neşredildi. Fince risaleleri temin etmek isteyenler Sözler Neşriyatın Fince risaleler bömünden ulaşabilirler. www.sozler.com.tr/asp/group/46/FINCE

Tampere kitap fuarına iştirak edildi.

Tarihçe-i hayatın hariç memleketlerden gelen mektuplar kısmında 2 mektubun bulunduğu Finlandiya’nın Tampere kentinde 13-15 Nisan arası 25.000 kitapseverin katılımıyla gerçekleşen kitap fuarına Sözler Neşriyat adı altında, Alem-i İslam ve Türkiyeden iştirak eden tek yayınevi olarak katıldık. Fuar boyunca yüzlerce Finlandiyalı standımıza gelip Üstad Hz.leri ve Risale-i Nurlar hakkında sorular sordular, kitap satın aldılar. Finceye tercüme edilen Hastalar risalesi ve Küçük sözler büyük rağbet gördü. Bu fuar vesilesiyle Finlandiyalıların İslamiyete ne kadar sıcak baktıklarını ve dinimizi ne kadar merak ettiklerine şahit olduk.

Ehl-i kitabın risalelere büyük ilgisi vardı

Bu fuarı özel ve anlamlı kılan olaylardan bir diğeri ise fuara katılmamız için bizi Helsinki’den alıp fuara getiren ve sonrada bizleri geri getiren Finlandiyalı Hristiyanlar idi . Ehl-i kitap ile bu yakınlaşmanın güzel bir meyvesi olarak Tampere’de bir yetimhanede çalışan Hristiyan Pekka Pikkarainen Fince Hastalar Risalesi ve 23.Söz’ü okuduğunu, risalelerden çok etkilendiğini, oldukça edebi ve akıcı bir dille tercüme edildiğini, Küçük Sözler’i de en yakın zamanda okuyacağını iletti. Cenab-ı Hak’tan bizlerden yardımlarını esirgemeyen ehl-i kitap kardeşlerimize hidayet vermesini niyaz ederiz.

Haşiye

Fin’li bir kardeşimizden Lenin ile Stalinin Finlandiya ile ilgili münasebetlerini sorduk. Aldığımız cevap ise tüylerimizi diken diken etti. Bolşevik ihtilanin planlanmasının ve kararlarının Tamperede alındığı Leninin ilk defa Stalin ile burada tanıştığı ve Komunizmin ilk temellerinin burada atıldığını öğrendik. Ne kadar manidardır ki Aziz Üstadımız kıymettar risalelerini 1958 yılında Tampere’ye göndererek, komünizmin başladığı yerden, hizmet-i Kuraniyeyide bizzat kendisi başlatıyor.

Gösterilen ilgiden dolayı Tampere ve civarı şehirlerden gelip Risalelere teveccüh gösteren bütün Finlandiyalılara sizlerin aracılığıyla teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Bütün dünyadaki kardeşlerimize binler selam ediyoruz. Dualarınızı bekliyoruz.

Finlandiya Nur Talebeleri

www.risaleinur.fi

O Rahmet Peygamberidir !

Çok isabetli bir şekilde ihdas edilip yıllardır çeşitli ve çok sayıdaki zengin programlarla yurt genelinde kutlanan Kutlu Doğum Haftalarından birini daha idrak ediyoruz.

Peygamberimiz (Aleyhissalatü vesselam), İki Cihan Serveri, (Miladî: 571 deki)  Rebi-ül Evvel ayının 12. günü olan bir Pazartesi sabahı dünyayı şereflendirdi; Kamerî takvimle altmışüç yaşını doldurduğu (Miladî: 632 ve Hicrî 11’deki)  diğer bir Rebi-ül Evvel ayının, doğumunda olduğu gibi gene Pazartesi’ye tevafuk eden 12. günü de, dünyadaki cismanî hayatını terk ederek, ruhu Refik-i Âlâ’ya yükseldi.

Teferruatlı bilgiler, Siyer kitaplarında vardır. Bu mevzuda;

“-Acaba onun dünyayı teşrifi de,  dünyadaki cismanî hayatını terki de niçin 63 yıl arayla Rebi-ül Evvel ayının 12. Pazartesi günü olmuştur?”

şeklinde bir  sual akla gelebilir.

Hayatı ve mevti veren Allah’ın (c.c.) bundaki hikmetlerini tahmine çalışanlar şimdiye kadar  belki olmuştur ve şimdi de, ileride de olabilir. Hafta sonu tatilinin Pazar günü olduğu bugünün Türkiye’sinde ve başka ülkelerde, Pazartesi günü yeniden mesaiye başlanan haftanın ilk günü olduğundan insanlarda mesaiye intibak güçlüğü olur; hattâ buna “Pazartesi sendromu” ismi de verilir. Halbuki, Pazartesi gününün, haftanın günleri arasında, Peygamberimiz’in (Sallallahü Aleyhi ve sellem) hayatında mühim hadiselerin cereyan ettiği özel bir gün olduğu dikkati çekmektedir: Peygamberimiz’ in (Aleyhissalatü vesselam) doğumu ile dünyayı teşrifi, kendisine peygamberlik vazifesinin bildirilmesi, Mekke’den hicretle Medine’ye gelişi ve mübarek ruhunun kabzedilmesi, Pazartesi günü olmuştur. Bundaki ilahî  hikmetleri biz insanlar  elbette tam olarak bilemeyiz.

Madem öyledir; bu soruya gereksiz yere merakımızı sarfetmek yerine, kendimiz için bu çok ince sırlı tevafuktan alabileceğimiz dersleri alabilmeğe çalışsak, çok daha isabetli hareket etmiş oluruz.

Alabileceğimiz en mühim derslerden biri  de, belki şudur:

Dünyadaki hayatımız bize sanki pek uzunmuş gibi gözükse de ve dünyada ebedî kalacakmışız gibi bazen yanlış haller ve ihmaller göstersek de; onu -bir Rebi-ül Evvel’in 12. Pazartesi günü gibi- yaşadığımız günden ibaret olarak varsaymamız, hakikî istikbalimiz ve ebedî menfaatlerimizin bizi beklediği âhiretimiz için daha faydalı olabilir.

Çünkü, insanın ömrü, birer günlük kısımlara bölünmüştür ve ömrünün birer günlük birimlerini hangi îman, niyet ve gaye ile ve hangi işleri yaparak geçirirse, ömrünü de öyle geçirmiş olmaktadır.

Bunun için, hayatımızı içinde yaşadığımız günden ibaretmiş gibi düşünmeli ve ona göre yaşamalıyız.

Bir saatin zamanı gösteren kısa ve uzun ibrelerini (akrep ve yelkovanını) veya dijital rakamlarını elimizle geriye döndürebiliriz; ama gafletle geçen saatlerimizi ve  dakikalarımızı tekrar yaşamak için, ömür müddetimizi bir filmi seyrederken öncesine gider ve başa alır gibi geri döndürebilmek imkânımız yoktur.

O halde, geri dönmemek üzere geçen zamanımızın kıymetini idrak etmeli ve istifadeye çalışmalıyız; çok kârlı bir âhiret ticaretinin sermayesi olabilecek şekilde bize verilmiş olan ömrümüzü israf ederek tüketmekten kaçınmalıyız. Ve onu ebedî ve büyük kârları kazanmak yolunda tam bir şuurla ve dikkatle kullanmalıyız. Zamanımızı boş, faydasız ve günahlı şeylerle geçirmek yerine; mümkün olduğu kadar, gerçekten faydalı şekilde değerlendirmeliyiz.

Bunu yapabilmek için de, bize en büyük rehber olan Resulullah’ın (Aleyhi ekmelüttehaya) izinde ve onun sünnet-i seniyyesine tabi olmalıyız.

Mevzuyla alâkalı şu sual de akla gelebilir:

“- Peygamberimiz’in (Aleyhissalatü vesselam) doğumunun yıldönümü Müslümanların büyük ekseriyeti tarafından bilinmesine rağmen, onun vefatının yıldönümünün Müslümanların büyük ekseriyeti tarafından bilinmemesinin sebebi acaba ne olabilir?”

Bu sualin cevabı olarak da, onun cismen aramızda olmasa da, ruhen aramızda ve ümmetiyle çok alâkadar olması hakikati düşünülebilir. Çünkü, âyetler de bize bu hakikati böyle açıkça bildirmektedir:

“Habibim, Biz seni âlemlere başka bir şey için değil, ancak rahmet için gönderdik”

(Enbiyâ Sûresi, 102)

“Şanım hakkı için size bir Resul geldi ki: kendinizden, gayet izzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, mü’minlere raûf, rahîmdir”

(Tevbe Sûresi, 9/128)

Peygamberimiz’in (s.a.s.) bu âyetlerle de açıkça bildirilen “Rahmet Peygamberliği” sıfatı, elbette ki yalnız bu âyetlerin nâzil olduğu zamandaki Müslümanlar için değil; kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlar,  hattâ bütün insanlar içindir.

Bu âyetlerde bildirildiği gibi, “Mü’minlerin zorlanması ona ağır gelen, onların üstüne hırs ile titreyen, mü’minlere raûf, rahîm olan” Resulullah’ın (Aleyhissalatü vesselam), altmışüç yaşındayken Rebi-ül Evvel’in 12. Pazartesi günü vefat etmiş olması değil; onun o tarihten altmişüç yıl önceki Rebi-ül Evvel’in 12. Pazartesi günü bedenen doğmuş ve daha sonra bedenî hayatını dünyadaki her fanî gibi tamamlamış olsa da ruhen halen hayatta, kendi aralarında ve kendileriyle alâkadar oluşu mü’minlerin âleminde çok daha fazla yer almaktadır.

Rebi-ül Evvel’in 12. günü aynı zamanda onun vefat yıldönümü de olmasına rağmen, belki bu sebeble, o gün yalnız “O’nun doğum yıldönümü” olarak hatırlanmakta ve İslâm âleminde daima bu manâyı işleyen programların icrasına çalışılmaktadır.

Her türlü hamd ve övgü, medih ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c.) mahsustur.

Salât ve selam, Efendimiz Muhammed ile, onun Âl ve Ashabı’nın üzerine olsun.

Prof.Dr. Mustafa NUTKU

Uhuvvet Risalesi Diyanetin Kitabında

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla yayınlanan ‘Kardeşlik Yazıları’ isimli kitapta Bediüzzaman Said Nursî’nin Uhuvvet Risalesi’nden alıntılar yapıldı.

Kitapta Said Nursî dışında Nazım Hikmet, Süleyman Hilmi Tunahan, Âşık Veysel, Mehmed Zâhid Kotku, Necip Fazıl gibi isimlerin yazı ve şiirleri de yer alıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla yayınlanan “Kardeşlik Yazıları” isimli kitapta Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerinden alıntılar yapıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı ilk defa yayınladığı kitapta Uhuvvet Risâlesi’nde yer alan şu cümleler yer aldı:

“Her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir.. ona kadar bir bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhîdi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirler bulundukları halde; şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip Mü’mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o râbıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın!

Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı (innemâl mü’minune ihvatün) kal’a-i kudsîyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.

İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husûmetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, (El mü’minu lil mü’mini kâl bünyan-ül mirsusi yeşüddü ba’zuhu ba’zan) düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!.”

Kitapta Said Nursî’den Nazım Hikmet’e, Süleyman Hilmi Tunahan’dan Âşık Veysel’e, Mehmed Zâhid Kotku’dan Necip Fazıl’a, Cemil Meriç’den Tahir Büyükkörükçü’ye kadar birçok önemli ismin yazı ve şiirleri yer alıyor.

FATİH KARAGÖZ Yeni Asya

Peygamber Sevgisi Stadyuma Sığmadı

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, kalbin yüceliği alıp götüren kibir ve gururun, her şeyi mübah gören acımasız rekabetin, yaratıcıyı yok sayan sorumsuzluğun, kendisinden başkasını yok sayan bencilliğin insanların kalbinde kara delikler açarak bizi kardeş kılan bütün erdemleri talan ettiğini söyledi. Görmez, bu yüzden kardeşlik, kardeşlik ahlakı ve hukuku dediklerini ifade etti.

‘Kutlu Doğum Haftası’ kapsamında Adana İl Müftülüğü tarafından 5 Ocak Stadyumu’nda organize edilen; ‘Kardeşlik Gecesi’ne Adanalılar yoğun ilgi gösterildi. Etkinlik kapsamında stadyum çevresinde bulunan binaların dış cephesine lazerle ‘Allah’ ve ‘Muhammed’ yazısı yansıtılırken, kapalı tribünün üzerine de ‘Hz. Muhammed (SAV)’ ifadesi yansıtıldı. Stadyumda bütün tribünler dolarken, kimi vatandaşlarsa etkinliği televizyon ekranlarında takip etmeyi tercih etti. İstanbul Süleymaniye Camii İmam-Hatibi Ekrem Nalbant’ın ‘Kur’an-ı Kerim tilaveti’ ile başlayan etkinlik, Adana Müftülüğü İlahi Korosu’nun dinletisiyle devam etti.

Gecede bir konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, 5 Ocak Stadyumu’nda bir araya gelen insanları; ‘Muhammed sevgisinin birleştirdiğini vurguladı. Türk toplumunda peygamber sevdasının çok farklı olduğunu dile getiren Görmez, “Yüreğimizde var olan bu peygamber sevgisini, peygamber davranışına dönüştürmek gerekiyordu. Bu nedenle de Hz. Muhammed’i doğum yıldönümünde, onu anlatma noktasında ‘Kutlu Doğum Haftası önemli bir misyon üstlendi. Bu yıl ki ‘Kutlu Doğum Haftası’, ‘Kardeşlik Haftası’na dönüştü. Zaman ilerledikçe insanlar aynı toprak, aynı maya, hamur ve çamurdan yaratıldığını unuttu, insanlar birbirine üstünlük sağlayıp, birbirini hor görmeye başladı” dedi.

“İNSANLAR KARDEŞ OLDUĞUNU UNUTUYOR”

Bu yıl Kutlu Doğum Haftasında kardeşlik ahlakı ve hukukunu ön palana çıkardıklarını hatırlatan Görmez, “Neden kardeşlik dedik? Çünkü zaman ilerledikçe aynı toprak, maya, hamur ve çamurdan yaratıldığını unutuyor insanlık. Çünkü insanlık birbirine üstünlük sağlamaya devam ediyor. Çünkü insanlar birbirini hor görmeye devam ediyor. Kardeşlik dedik. İnsanlar aynı anne ve babadan aynı Adem ve Havva’nın çocukları olduklarını unutuyorlar. Birbirlerinin ırklarını, renklerini, dillerini aşağı görüyorlar. Halbuki aynı anne ve babanın çocuklarıyız ama insanlar bunu unuttu ve unutmaya yüz tuttuğu için kardeşlik, kardeşlik ahlakı ve kardeşlik hukuku dedik.” diye konuştu.

İnsanlığın fakirleştiğini ve yüreğinde kara delikler açıldığını belirten Görmez, bu kara deliklerin bizi kardeş kılan bütün erdem ve faziletleri talan ettiğini, kalbin bütün saflığını, arılığını, duruluğunu söküp atarak kardeşlik duygularını yok ettiğini anlattı. Görmez konuşmasına şöyle devam etti: “Bütün yürekleri işgal eden intikam, kalbin yüceliği alıp götüren kibir ve gurur, her şeyi mübah gören acımasız rekabet, yaratıcıyı yok sayan sorumsuzluk, kendisinden başkasını yok sayan bencillik, ahret yokmuş gibi davranan dünyevileşme, şiddet ve hiddeti üstünlük sayan narsizim, bütün bunlar ve daha sayamayacağım bütün kötülükler, insanların kalbinde öyle kara delikler açtı ki, bizi kardeş kılan bütün erdemleri talan ediyor. Bunun için kardeşlik ve kardeşlik ahlakı ve hukuku dedik.”

“EFENDİMİZ GİBİ BAĞIŞLAYICI OLMALIYIZ”

Müslümanların aynı imanın potasında eriten kardeşliği zaman zaman unuttuğuna dikkat çeken Görmez, “Aynı Allah’a aynı peygambere, aynı kitaba iman etmenin bize kazandırdığı kardeşliği zaman zaman ihmal ediyoruz. Sevgili peygamberimizin bizi bir tek insan cesedine benzettiğini unutuyoruz. Bizi bir tek imanın tuğlasına benzetip, biri çekildi mi hepsinin yıkılacağını anlatan sözlerini unutuyoruz. Zaman zaman millet olarak, aynı tarihi, kültürü ve coğrafyayı paylaşan kardeşler olduğumuz, aynı toprak parçasına vatan dediğimizi, aynı sevinç ve üzüntüleri paylaştığımızı unutuyoruz. Aynı cephelerde birbirimizi müdafaa ettiğimizi unutuyoruz. Bugün bize düşen; tercihlerimizi bazı mesuliyet ve aidiyetlerimizi ve bizi asıl kardeş kılan İslam kardeşliğinin önüne geçirmemektir. Birbirimizi affedip, birbirimizi bağışlamayı bilmeliyiz. Öfkeye öfkeyle, nefrete nefretle, kötülüğe kötülükle asla karşılık vermemeliyiz. Tıpkı sevgili peygamberimiz gibi bağışlayıcı olmalıyız.” diye konuştu.

Adana Müftüsü Mehmet Gökce ise programa gelen binlerce insanı Peygamber sevgisinin gecenin bu vaktinde stadyuma getirdiğini belirterek, “Stadyumu dolduramazsak Efendimize mahcup olurum diye düşünüyordum. Allah hepinizden razı olsun Allahın, Efendimizin adının anıldığı bu gecede bizi yalnız bırakmadınız.” ifadelerini kullandı.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasının ardından Bosna Hersek’ten gelen Fatih Sultan Mehmet İlahi korusu bir konser verdi. Daha sonra semazen ekibinin gösterisi seyirciler tarafından ayakta alkışlanırken gece havai fişek gösterileriyle son buldu.

(CİHAN)

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version