Eşler Arası İletişimi Tehlikeye Sokan Temel Nedenler

1- Kişilerin Farklı Aile Yapılarının Olması: Özellikle bu coğrafya da yaşayan insanların ilişkilerini evlendikten sonra bile aileleri şekillendirmeye devam edebiliyorlar. Geldikleri ailelerin farklı yapıda olması ve bu farklılığı bir zenginliğe dönüştürmeyi beceremeyen eşler, bu farklılıklardan dolayı büyük sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Burada özellikle etkili olan davranış; bireylerin genellikle ailelerinde gördükleri ilişki biçimini model alarak, eşlerinden buna uygun davranmasını beklemeleri oluyor. Aileler de çiftin yaşam tarzına sürekli müdahalede bulunduğunda yeniden yapılanma aşamasında olan çiftin ilişkisi zora girebiliyor. Hal böyle olunca da, çok iyi anlaşmalarına rağmen bazı çiftlerin sürekli olarak ailelerinin etkisi altında kalmaları ilişkilerini bitme noktasına kadar sürükleyebiliyor.

Çözüm: İki farklı aile yapısından gelen bireylerin kendi evlerinde yeni bir yapı belirlemeleri ve buna uygun yaşamaları bu problemin çözümünde en etkili yöntemlerden biridir. Kendi farklılıklarını konuşarak, birbirlerini tanıma sürecine girmeleri ve birbirlerinin beklentilerini, özlemlerini, hedeflerini öğrenip ona uygun olarak birbirlerine davranmaları yine etkili bir davranış olacaktır. Bütün bu uygulamalara rağmen ara sıra bu farklılıklardan doğan anlaşmazlıkları da büyütmeden sabırla karşılamaları ve bunu zamana yaymaları da etkili bir yöntemdir.

2- Eşler Arasında ki Görev Dağılımının Eşit/Adaletli Olmaması: Günümüzde kadınlar da çalışma hayatına yoğun bir şekilde katılıyorlar. Dolayısıyla rol ve sorumluluklarında da değişiklikler oluyor. Ev işleri, dışarıda çalışsa bile genelde kadına kalıyor. İşinden eve gelen kadınlar ise en çok evdeki eşit olmayan görev dağılımından yakınıyorlar. İşten gelen kadının ev işlerinde eşinden yardım beklemesi ve bunu dile getirmesi sonucunda da gerginlikler yaşanıyor. Ancak zaman içinde kadınlar, ya daha fazla gerginlik oluşmasın diye bu taleplerinden vazgeçip durumu kabullenmeye başlıyorlar ya da eşleriyle sonu boşanmaya kadar gidebilen bir çatışmanın eşiğine geliyorlar. Böylece evlilik kadın için bir yük olmaya başlıyor ve eşler arasına mesafe giriyor.

Çözüm: Öncelikle eşlerin evlenmeden önce bu durumu açık açık konuşup ev içinde bir görev dağılımı yapmaları ve daha sonra da buna göre evliliklerini sürdürmeleri gereklidir. Eğer bu durum evlendikten sonra meydana geldiyse, özellikle kadının bu konuda daha sabırlı davranarak talebini zamana yayarak hiç bıkmadan düzgün bir şekilde eşinden her konuda kendisine yardım etmesini istemesi uygun olacaktır. Bu konuda sabrın özellikle kadından beklenmesi, erkeğin toplum içinde yetişme tarzından kaynaklanmaktadır. Yıllarca kendisine ev işlerinin kadının işi olduğu (!) adeta empoze elden erkeğin bu durumu büyük bir olgunlukla karşılaması çoğu zaman bir süreç alacaktır.

3- Gerçek Dışı Beklentiler: İlişkilerde en sık rastlanan sorunlardan biri de eş veya ilişki ile ilgili gerçek dışı beklentilerdir. Bu beklentilere şu örnekler verilebilir:
“Eşim ben söylemeden ne istediğimi ve hissettiğimi bilmeli.”
“Birbirimizi sevdiğimize göre her zaman mutlu olmalıyız.”
“Eşim benim isteklerimi ve ihtiyaçlarımı tahmin edebilmeli.”
“Her konuda hemfikir olmalıyız.
“Birbirimizi seviyorsak ailelere veya arkadaşlara ihtiyaç olmaz.”
“Cinsel hayatımız, birbirimize olan ilgimiz hep aynı düzeyde devam edecek.”
İlişkide bu beklentilerin gerçekleşmemesi ya da gerçekleşmeyeceğinin görülmesi hayal kırıklıklarına, umutsuzluğa, gerginliğe yol açıyor. Eşler karşılıklı olarak birbirlerini
suçlamaya başlıyorlar.

Çözüm: Bu beklentilerin mantıklı olmadığını karşılıklı konuşarak, anlatmak
ve anlamak gerekiyor. Bu aşamada çiftlerin bir diğerinin beklentisinin ne olduğunu anlaması ortak beklenti oluşturmalarına da yardımcı olacaktır. Unutmamak gerekir ki: “Bir evliliğin temelini sağlam yapan unsurlardan biri, eşler arasında ki ortak paydaların çok olmasıdır.”

4- Değişim Talebi: Çiftler genellikle partnerlerinin olumsuz davranışları karşısında kendilerini kurban olarak görürler ve öncelikle onların değişmesini isterler. Partnerleri de aynı talep ile geldiğinde, değişime hazır bile olsalar önce değişim talebiyle gelen kişinin ilk adımı atmasını beklerler. Burada temel mantık şu dur: “Önce sen değiş, sonra ben mutlaka değişirim.” Bu da ilişki içinde işbirliği kurulamamasına ve uzlaşma sağlanamamasına neden olur.

Çözüm: İşbirliği ve uzlaşma ilişkinin gelişimi için çok önemli iki öğedir. Bu
iki öğe yerine getirildiğinde sorun da ortadan kalkar. Evliliği yeni doğmuş bir bebeğe benzetebiliriz. Bu bebeğin büyümesi, gelişmesi için öz veri şarttır. Nasıl ki bebeğin sağlıklı olması için hem anne hem de babanın ortak katkısı şartsa, evlilik müessesesinin de gelişimi ve sağlıklı olması için öz veri şarttır. Bura da ilk adımı karşıdan beklemek ve ona göre davranmak bu müesseseyi yıpratan bir davranış olacaktır. “Bu dünyada insanın tamamen ve istediği zaman değiştirebileceği tek kişinin kendisi olduğunu daima hatırlaması evliliğin selameti açısından şarttır.”

5- Duyguların Zamanla Değişmesi: İlişkilerde en sık rastlanan sorunlardan biri de eşe duyulan yakınlık ve sevgi hissinin zaman içinde değişkenlik göstermesidir. Duygular, hiçbir zaman kur yapılan ilk günlerdeki gibi yoğun bir şekilde kalmıyor. Ancak yanlış
bir inanışla “eşler sevgi, romantizm ve heyecanımız hep aynı kalmalı” beklentisi içine girdikleri için hayal kırıklığı yaşıyorlar. Oysa bu değişim, sevginin bittiği ve ilişkinin bitmesi gerektiği anlamına gelmiyor.

Çözüm: İnsan ilişkileri her zaman aynı düzeyde olmaz. Bu insanın doğası gereği böyledir. İnsan hayatı gibi ilişkilerde de inişler ve çıkışlar olabilir. Bunun bu şekilde kabul edilmesi, kişileri rahatlatacak ve birbirlerine şüpheyle bakmalarını engelleyecektir. Önemli olan ilişkinin iniş trendinde uzun süre kalmamasını sağlamak ve bu durumda duygusal ve bedensel olarak yeni çözüm yolları aramamaktır.

6- Rekabet Ve Güç Çekişmesi: Çiftlerden birinin ilişkiyle ve yaşamla ilgili konularda karar alırken daha etkin olması, kendi başına çözüm bulup uygulaması ve eşini de bu kararı uygulamaya zorlaması sorun yaratabiliyor. Çiftlerin uzlaşmacı bir tavır sergilememesi bu sorunu daha da pekiştiriyor. Bu, bazı çiftler için eve alınan basit bir obje konusunda yaşanabiliyorken, bazıları için çocukları konusunda alınan kararlarda görülüyor. Burada verilmek istenen mesaj adeta; “Patron benim!” mesajı oluyor ve bu durum diğer eşin çileden çıkması için yetiyor.

Çözüm: Eşlerden birini ilgilendiren her konu birlikte masaya yatırılmalı ve kararlar ortak alınmalı. Evlilik müessesesi bir nevi ortaklık AŞ gibi bir kurumdur. Nasıl ki ticari ortaklardan biri diğerinin rızası olmadan dayatmacı bir şekilde karar alır ve uygulamaya kalkarsa, bu ortaklığın uzun sürmeyeceği anlamına gelir. Evlilik şirketinde de durum bundan farklı değildir. Eşlerin her konuda uzlaşması beklenmeyebilir ama alınan her önemli kararda mümkün mertebe birbirlerine danışması ve ona göre karar almaları, bu müessesenin devamı için gereklidir.

7- İletişimsizlik: İletişimsizlik eşleri en çok yıpratan sorunlardan biri. Eşi tarafından konuşmaya değer bulunmadığını düşünen eş, kendini zamanla değersizmiş gibi görüyor ve psikosomatik problemler yaşayabiliyor.
Eşler bazen partnerlerinin kendilerinden çok fazla şey talep ettiğini
düşünüyorlar. Ya da eşlerden biri diğerinin yeteri kadar açık olmadığından ve düşüncelerini paylaşmadığından şikâyet edebiliyor. Çünkü eşler genellikle sorunlarını konuşmaktan, paylaşmaktan ve tartışmaktan kaçınıyorlar. Bu iletişimsizlik ise eşlerin birbirleri ve ilişkileri hakkında olumsuz düşünceler geliştirmesine neden oluyor. Bu durunda olan eşin genellikle iç sesi şöyle oluyor: “Bana karşı yeterince açık değil.”

Çözüm: Sorunların her ne olursa olsun, karşılıklı olarak paylaşılması ve iletişimin en üst noktada tutulması gerekiyor. Uluslar arası ilişkilerde öğrencilere ilk öğretilen temel kural burada da geçerli “Ne olursa olsun masadan kalkma!”

8- Cinsel Sorunlar: Eşler arasında cinsel anlamda uyum sorunu bulunuyorsa bu onların günlük hayatlarına da yansıyor. Yani cinsel sorunlar ilişkinin genel gidişatını ciddi ölçüde etkiliyor. Cinsel sorunları nedeniyle bana gelen eşler arasında tespit ettiğim en sık sorunlar: vajinismus, erken boşalma, sertleşme sorunu ve orgazm olamama şeklindedir.

Çözüm: Bu tip sorunlarda uzmanına danışmak en doğrusu. Ancak cinsellik ile ilgili sorunların kaynağında bazen sadece iletişim bozukluğu yatabiliyor. İletişim becerisi çift için ilişkinin her aşamasında çok önemli. Öyle ki metabolik olarak her hangi bir problemi olmamasına rağmen psikolojik olarak cinsel sıkıntılar yaşayan erkek ve kadınların sayısı azımsanmayacak kadar çok.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Said Nursi’nin hayatı, fikirleri ve yaptıkları bizim için muhteşem bir örnektir

Bursa Valisi Şahabettin Harput, ”Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı, fikirleri ve yaptıkları bizim için muhteşem” dedi.

Harput, Bursa Bediüzzaman’ı Anma ve Anlama Platformu’nca, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın katılımıyla Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen, ”Bediüzzaman Said Nursi Haftası Programı”nın açılışında, Hz. Muhammed’in (a.s.m) ”Alimler peygamberlerin varisleridir” sözünü hatırlatarak, ”Bediüzzaman Said Nursi, asrın müceddidiydi” diye konuştu.

Vali Harput, ”Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı, fikirleri ve yaptıklarının muhteşem bir örnek olduğunu” belirterek, ”İnsanlığın kardeş olarak bir araya gelmesinde ne kadar önemli ilkeleri bizlere aşıladığını görüyoruz” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Hikmet Sami Yıldırımhan da Said Nursi’nin çok yönlü bir mütefekkir olduğunu, hayatının sürekli işkence, tecrit ve zulümle geçtiğini ifade etti.

Bursa Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Sürmen de böylesine manevi yönü olan kişilerin ışıklarının, bulundukları mekanlardan çok uzak diyarlara taştığını vurguladı.

Sürmen, ”Maddi alanda esir olmuş, savaş eseri olmuş ama manevi anlamda kendisini esir alan komutanı bile esir almış büyük bir zattır. Bize iman sahibi olan insanın hiçbir zaman ümitsiz olamayacağını göstermiştir. İdam öncesi son isteği sorulduğunda iki rekat namaz kılmak istemiştir” dedi.

Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek ise Bediüzzaman Said Nursi’nin özellikleri ve yaşantısıyla ilgili bilgi verdi.

Program kapsamında daha sonra moderatörlüğünü Avukat Mustafa Tuncel’in yaptığı panele geçildi.

Prof. Dr. Şadi Eren, panelde, Bediüzzaman’ı kendi ifadeleriyle anlatmaya çalışacağını dile getirerek, ”O, vefatının 52. yılında anılırken adeta bir hürriyet kahramanıdır. Hayatı hem kendisi hem toplum hem de insanlıkla alakalı hürriyet mücadelesiyle geçti. ‘Ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam’ sözü bunu tam anlamıyla anlatır” diye konuştu.

Doç. Dr. Osman Can ise Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatının aslında Türkiye’nin bunalımlı, çalkantılı günleriyle paralel olduğuna dikkati çekerek, ”Bu paralelliği birbirinden ayıramayız. Bediüzzaman büyük bir mücadele veriyor, yazılar yazıyor, değerlendirmelerde bulunuyor. Onu rahmetle anıyoruz” ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Mümtazer Türköne de Bediüzzaman Said Nursi’nin, insanlığa uzağı görme perspektifini kazandırdığını dile getirdi.

Türköne, Said Nursi’nin varlığının önemine değinerek, ”Bediüzzaman olmasaydı bu konuşma bugün burada olmazdı. Ben burada sizlerin huzurunda anlatamazdım. Onun nimetleriyle yaşayan bir Türkiye var. Allah Razı olsun” dedi.

Doç. Dr. Ahmet Yıldız ise Bediüzzaman Said Nursi’nin günlerce aç bırakıldığını ve koğuşlarda ölüme terk edildiğini vurgulayarak, ”Pencerelerinin çoğu kırık 70 kişilik odalarda tek başına yatırılıyordu, soğuktan ölmesi isteniyordu. Ama o yemeğini farelerle paylaştı. Hayatı boyunca kadın, çoluk, çocuk, genç, ihtiyar ve masumları düşündü. Hep insanlık için mücadele verdi” dedi.

Zaman Gazetesi

Mektubat Fransızcaya Tercüme edildi

Uzun zamandır üzerinde çalısılan Risale-i Nur külliyatından Mektubat mecmuasının Fransızca tercümesi tamamlandı ve yayınlandı.

Sarajevo ve Warşovada faaliyet gösteren Rejhan yayınevi tarafından tercümesi gerçekleştirilen Risale-i Nur külliyatından Mektubat mecmuası Sözler yayınevi tarafından neşredildi ve satışa sunuldu.

Bu vesile ile basta Paris camii yetkileri ve tercüme ekibi olarak eserin hazırlanmasında maddi ve manevi katkıları bulunan tüm muhterem zevata teşekkürlerimizi bildirir, say ve gayretlerinin indi-İlahide makbul olmalarını niyaz eder ve bu kıymetli eserin alem-i islam ve insanlığa hayırlı olmasını dileriz.

700 sayfalık bu muhteşem eser Sözler yayınevinden temin edilebilir.

Rejhan yayınevi / www.rejhan.net

Siz okuyucularımızdan da eserle ilgili yorumlarınızı bekleriz.

Sözler Neşriyat / Tel:(212) 671 2547

Hilal Kaplan; Muhalif bir âlim olarak Said Nursî

Said Nursî, geçtiğimiz yüz yılın en özgün mütefekkir ve âlimlerinden birisiydi. O, Müslümanları müşkül duruma düşürebilecek bir hareketin içinde yer almadı ama otoriteyle de başı hiçbir zaman hoş olmadı.

Örneğin ilk gençliğinde hocalarıyla yaşadığı bazı anlaşmazlıklar sonucu medrese eğitimi sırasında sık sık yer değiştirmişti. Tarihçe-i Hayat’ta izzetine çok önem verdiğini ve âmirane söylenen en küçük bir söze bile tahammül edemediğini belirtmişti.

II. Abdulhamit’ten “Medrese’tüz Zehra” için ödenek ayrılmasını istemeye geldiği İstanbul’da, selamlık törenine yöresel kıyafetleri, sarığı ve hançeriyle katılmakta ısrar ettiği için akıl hastanesine bile kapatılmıştı. Divâne olarak görülmesinin sebebinin Kürt kıyafetleri giymesi, kaba saba davranması, Ulema’ya meydan okuması ve her dâim hiddet etmesi olduğu söyleniyordu. Orada yaşadıklarını “Divanı Harbi Örfî” kitabında şöyle nakleder:

Benim gibi asabi bir adamın telaş ve hiddet etmesi zaruridir. Özellikle bir yüce fikri, on beş sene zihninde taşıyan ve bu kadar yakınlaşan bir insan kendini tehlikede görse ve o fikrin gerçekleştiğini görmekten mahrum kalsa, nasıl hiddet etmesin?

II. Meşrutiyet yaklaşırken, yıllardır taşıyageldiği bazı fikirlerinin yavaş yavaş karşılık bulduğunun anlaşılmasıyla akıl hastanesinden bu sefer de hapishaneye gönderilir. Asıl hastalığın zihninde değil de İmparatorluk’un başkentinde olduğuna hükmeden Nursi, vaziyeti Nutuk’ta şöyle anlatır:

Ben Kürdistan dağlarında büyümüştüm. Merkezî Hilafeti güzel tahayyül ediyordum. Dersaadet’e geldim, gördüm ki İstanbul korku ve nefret sebebiyle medeni libasını giymiş vahşi bir adama benzerdi. Kürdistan’daki fenalığın sebebini Kürdistan uzvunun hastalığı zannediyordum. Vakıa ki hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum ve anladım ki kalpteki hastalıktır, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalıştım, divânelikle taltif edildim.

Kendisine teklif edilen maaşı ve yolluğu reddeden Nursî, memleketine dönmez. II. Meşrutiyet’e ulemanın önemli bir kısmı “Şeriata aykırıdır” diyerek karşı çıkarken, Nursî açık destek vermekten çekinmemiştir. Sultanahmet’ten Selanik’e kadar pek çok yerde “Ey Hürriyeti Şer’i” diyerek başlayan o meşhur konuşmasını yapıp istibdada karşı durmak gereğini anlatmıştır. Kürdistan vilayetlerindeki aşiretlere telgraflar çekip “Meşrutiyet ve Kanunî Esasî işittiğiniz meseleyse hakiki adalet ve meşvereti şeriyeden ibaretler. Hüsnü telakki ediniz” demiştir.

1909’da Van’da bulunduğu sırada, halka meşrutiyeti anlatırken, sadece İslâm birliğini değil, Ermenilerle ittifak etmenin memleketin saadeti için gerekli olduğunu savunmuştur. 1911’deki Münazarat kitabında bu düşüncesini şöyle ifade eder:

Onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar. İlerleme tohumlarını topladılar, vatanımıza ekecekler. Siz hâlâ uykudasınız. Onları ancak, onların sizi mağlup ettiği silahla mağlup edebilirsiniz. Yani akıl ile, milliyet fikriyle, ilerleme meyiliyle, adalet temayülüyle…

Ancak ne zaman ki Rus desteğiyle işgal başladı, Üstad Ermeni çetelerle savaşan milislere komutanlık edenlerden birisi olmaktan da geri durmadı. Hep vurguladığı prensibinden savaş zamanı da vazgeçmeyecekti: “Kadın ve çocuklara dokunmak caiz değildir...” Bu uğurda büyük sıkıntılar çekti, esir düştü ama acısını izzetiyle beraber taşımayı bildi.

Bediüzzaman için “milliyet” fikri, bir kavmin benliğini muhafazasıyla ilişkiliydi. Fakat, milliyetçiliği İslâm birliğinin önüne koyan Kürtlere yönelik Sebil’ür Reşâd’da kaleme aldığı uyarı yazısının bir kısmında şöyle diyordu:

Kürdistan’a verilecek muhtariyetten (özerklik) bahsediliyor. Kürtler, ecnebi himâyesindeki bir muhtariyeti kabul etmektense ölümü tercih ederler. Eğer Kürtlerin serbestçe gelişmesini düşünmek lazım gelirse, bunu Boğos Nubar ile Şerif Paşa* değil, Devleti Âliye düşünür. Hülasa, Kürtler bu hususta kimsenin aracılık ve müdahalesine muhtaç değildir.

Millî Mücadele zamanında, işgalci kuvvetlere direniş aleyhinde pek çok fetva yayınlanıp, savaşan kuvvetler “dinsiz” ilan edilirken Nursî, “Hutuvat-ı Sitte” adlı bildiride Millî Mücadele’yi İslâm’ın hizmetindeki bir cihad hareketi olarak tanımlayıp, mevzubahis fetvanın ilmen geçersiz olduğunu belirtmekten geri durmadı:

Burada hâkim olan kuvvet, ecnebiye lehinde olmayan her bir hareketi boğuyor. Hareket edenleri gördük. Mukaddes camilerde gavurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevazı katline fetva verdirildi. Şimdi bazı gerçekler çarpıtılmaktadır. Zıt kavramlar yer değiştirmişlerdir. Zulme adalet, cihada isyan, esareteyse hürriyet adı veriliyor. Ben kendi elemlerime tahammül ettim. Fakat İslâm’ın elemlerinden gelen üzüntüler beni ezdi. Âlemi İslâm’a gelen her bir darbenin en evvel kalbime indirildiğini hissediyorum. Onun için bu kadar sarsıldım. Fakat bir ışık görüyorum ki o elemleri unutturacak inşallah.

Tek Parti rejimi kurulduktan sonra da muhalif duruşundan milim geri adım atmadı Üstad; Bu sarık ancak bu başla beraber gider sözü hâlâ kulaklarımızda çınlamıyor mu? Meclis’e sunduğu on maddelik manifestoda “Türkiye’nin şekillenmesinde mânevî dinamiklerin ihmal edilmemesi gerektiği” ibaresi yer aldığı için, kurulmasına önderlik ettiği rejimin düşmanı olarak daha o zamandan yaftalandı. Ancak muhalefetin muhtevası, yeni rejimle beraber değişmişti. Yeni rejim, “Yeni Said” dönemini gerekli kıldı. Siyasî ve hukukî bütün yolları kesen yeni yönetimde söz sahibi olan artık “dış güçler” de değildi. Tamamen madun kılınmış Müslümanlar için mücadele artık fikrîyat üzerinden, gönüller fethederek yürütülmeliydi.

Üstad’ın açtığı yoldan gönüller fethedildi, fethediliyor. Allah, bir gün bile kendi nefsi için bir şey istememiş; hapislere, sürgünlere, suikast teşebbüslerine rağmen kıyamdaki duruşunu bir an bile bozmamış ve sadece “Davam!” diyerek namerde minnet etmemiş bu büyük âlimin yolundan gitmeyi ve O’ndan istifade etmeyi nasip etsin. Âmin, âmin, âmin…

* Bazı alıntılar, Yusuf Kenan Beysülen’in ve Cemalettin Canlı’nın hazırladığı “Yolcu” belgeselinden alınmıştır.

** Paris Barış Konferansı’nda, 1919 yılı Ocak ayında, Osmanlı delegelerinden Ermeni Boğos Nubar Paşa ile Kürt Şerif Paşa bağımsız bir Ermeni ve Kürt devleti konusunda anlaşmışlardı.

Hilal Kaplan / Yeni Şafak

Kırklarelinde Yapılacak Bediüzzaman Mevlidine Davetlisiniz

Bediüzzaman hz.leri vefatının 52. yılında Kırklarelinde rahmetle anılacak.

Bediüzzaman:

Rumeli tarlası çok şübban-ı vatan mahsulü vereceğinden kaviyen ümitvarız.

Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri ziya-yı İslâmiyet ile neşvünema bulacaktır.

diye bahsetmiş olduğu Rumelinin güzide illerinden biri olan Kırklareli’nde yapılacak Mevlid aşağıda belirtildiği üzere düzenlenecektir.

Program:

Kur’an-ı Kerim ve Mevlid

Sinevizyon gösterisi

Konuşmacı:

Abdülhamid Oruç (Kırklareli eski vaizi)

Mekan: Hızırbey Camii / 1 Nisan Pazar 14:00

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version