İstanbul’da Yaşayan Sudanlılara Risale-i Nur Tanıtıldı

Sudan Milli Günü münasebetiyle, 08 Ocak 2012 günü İstanbul Sudan Başkonsolosu Sayın Asım M. A. Mukhtar İbrahim’den aldığımız davet ile, Ruba Vakfını temsilen Sudan Milli Günü kutlamalarına iştirak ettik.

Kutlamalarda; İstanbul’da yaşayan Sudanlılar, Konsolosluk personeli ve diğer davetliler vardı. Öncelikle Sayın Başkonsolos ile bir müddet sohbet ettik. Kendisiyle daha önceden, Katar Milli Gününden tanışıyorduk. Ruba Vakfını temsilen gelen heyetimizi son derece içten karşıladı. Eserlerden haberdar ve müsbet bir insan. Hizmet ile alakalı her türlü desteği sunacağını belirtti bizlere.

Davetliler arasında olan 16 yaşındaki Sudanlı Ahmed Mohammed Osman ile tanışıp sohbete başladık. Sözleri bizleri hem sevindirdi hem de çok şaşırttı. Kendisine Arapça Risale-i Nuru uzattığımızda birden yüzünde tebessüm oluştu. “ Ben bu kitapları biliyorum. Babam Sudan’dayken bu kitapları sürekli okurdu. Kelimat( Sözler)’ı hatırlıyorum.” Dedi. Onun bu sözleri bizleri de ziyadesiyle memnun etti. Türkiye’de bir Türk Okulunda okuyormuş. Verdiğimiz eseri okuyacağını belirtti.

Davetliler arasında Ahmed Abu Salih ve iki arkadaşıyla tanıştık. Sohbet esnasında kendilerine eserlerden bahsetmeye başladığımızda, Ahmed Abu Salih söze girdi:” Ben bu eserleri babam vasıtasıyla tanıyorum. Babam bana sürekli, Risale-i Nur’un Kuran-ı Kerim’i izah tarzının hiçbir tefsirde bu derece etkili olmadığını söylerdi.” Onun bu sözleri bizleri ziyadesiyle sevindirdi. Kendisine eserlerden hediye edip ayrıldık.

İzmir ve yöresinde yaşayan, Osmanlı zamanında Türkiye’ye gelmiş Sudanlıları temsilen kurulmuş olan Afrikalılar Dayanışma Derneği yetkilileri ile de tanışma fırsatımız oldu. Sudan’a atalarının memleketine ziyaret amaçlı gitmek istediklerini belirttiler. Sudan’da hizmette bulunan dershanenin ve kardeşlerin kendilerine her türlü yardımı yapabileceklerini belirttik. Ziyadesiyle memnun oldular.

Davetliler eşleri ve çocuklarıyla gelmişti. Ekibimizden Abilerin bazıları eşlerini de getirmişti. Dolayısıyla bayanlara ve çocuklara yönelik de hizmet de yapıldı. Zaten kadınlar fıtri olarak birbiriyle hemen kaynaşabiliyorlar. Birçoğu eserlere ciddi tevecüh gösterdiler.

Yaşadığımız bu hadiseler hepimizi gayrete getirdi ve eserleri daha birçok insana ulaştırmamız gerektiğini hissettik.

Ruba Vakfı

www.NurNet.org

Bediüzzaman’ın Hafızası

Çok iddialı bir başlık değil mi? Bir çay bardağının koca bir bahr-i muhit-i okyanusu ölçmesine benzer. Ama ölçer mi, ölçmese de bir yorum imkânı verebilir mi?

Ben de siz de düşünelim. Bediüzzaman’ın eserlerinden hareketle o sonu gelmez hafızanın hakkında mülahazalar yapabiliriz. Sadece konuşmak değil örnek metinlerden hareket edeceğiz. Mu’cizat-ı Kur’an’iye isimli eserin tamamı o büyük hafızanın bazı görüntülerini almış. İkinci Şule’de şu cümleye bakalım: “Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın heyet-i mecmuasında,

Raik bir selaset
Faik bir selamet
Metin bir tesanüd
Muhkem bir tenasüb

Cümleleri ve heyetleri mabeyninde ulvi bir tecavüb olduğunu ilm-i beyan ve fenn-i maani ve beyaninin Zemahşeri, Sekkaki, Abdulkahir-i Cürcani gibi binlerce dahi imamların şehadetiyle sabit olduğu” (Sözler, 448)

Bu cümlenin sahibinin Kur’an’ın haritasını gören bir ihatası ve hafızası vardır.

Bu sözü söyleyen Kur’an’ın bütünü gören şahıstır. Kur’an’ın 6666 ayetini birden gören ve onlarda raik selaset, faik selamet, metin tesanüd, muhkem tenasüb, ulvi tevavübü genelinde gören ve yorumlayan bir hafıza ve zekâ vardır. Bu kelimelerin anlatamayacağı bir büyüklüktür.

İkinci Şu’le devam eder

Bu beş değişik özellik bir metinde düzen içinde genel tenasübü bozmayacak şekilde ifade edilmiştir, bunu da görmek ve ifade etmek aynı derecede zor.

Her surenin iniş nedeni nüzul nedeni farklı olduğu halde, onlar öyle birbiri ile dayanışma halindedir ki sanki iniş nedeni birdir, Kur’an bazı olaylara farklı ve tekrar tekrar cevap olduğu halde cevaplar o kadar iç içe girmiş, o kadar birbirine kuvvet verir ki sanki tek sualin cevabıdır.

Hem Kur’an değişik sayılarda, farklı farklı hadiselerin hükümlerini beyan için geldiği halde, öyle tam bir intizamı gösteriyor ki, bir hadisenin beyanıdır.

Hem farklı ve çeşitli halette muhatapların anlayışlarına göre uygun üslublarda hepsinin zihin derecelerine göre tenezzül ettiği halde, öyle güzel bir benzerlik ve güzel bir akıcılık gösteriyor ki güya haller birdir, bir anlayış derecesidir, su gibi akar bir selaset ve akıcılık gösteriyor.

Hem o Kur’an birbirinden uzak, sayısız muhatapların sınıflarına yönelik konuştuğu halde, öyle bir beyan kolaylığı, düzgün ve kurallı sözlerden oluşan bir nizamı, bir kolay anlatışı vardır ki, güya muhatabı bir sınıftır. Hatta her bir sınıf zanneder ki gölgesiz ve engelsiz muhatab kendisidir.

Hem Kur’an değişik ve birbirine derc olmuş irşadi bazı gayelere kavuşturmak ve hidayet etmek için nazil olduğu/indiği halde, öyle bir doğru istikamet, doğru hedef, öyle dikkatli bir denge, öyle bir güzel intizam vardır ki güya maksat birdir.

İşte bu sebepler karışıklığın nedeni iken, Kur’an’ın mu’cize beyanında akıcılık ve tenasübünde uygunluğunda kullanılmışlardır. Bu cümleyi kurmak ve ifade etmek bir büyük zekâ ve hafıza olduğu kadar, Kur’an’ın bütününde bunları tespit etmek daha müşkül bir meseledir. İşte Hadi-i azam bu demektir, bu cümleyi kuran adam Hadi-i azamdır. Bu cümleyi tüm zamanlar içinde kimse kurabilir mi? O da ayrı bir mesele.

Bahsin son paragrafında yine aynı hafıza, yorum, hayal gücü ve ihata konuşur. “Evet, kalbi sakamsız, aklı müstakim, vicdanı marazsız, zevki selim bir adam, Kur’an’ın beyanında güzel bir selaset, rana bir tenasüb, hoş bir ahenk, yekta bir fesahat görür.

Hem basiresinde selim bir gözü olan görür ki Kur’an da öyle bir göz vardır ki, güya o göz bütün kainatı zahir ve batını vazıh, göz önünde bir sahife gibi görür.” (Sözler, 449)

Burada göz ve görmek ile ilgili harika bir cümle kurmuş.

Göz bir hassedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Göz asgari düzeyde eşyanın güzelliğini görür. Ve daha birçok gözle ilgili imajların şahikasında bu göz imajı yatar. Bu gözü gören göz de onun gözüdür. Düştük bir okyanusa sahile var ey kalbim.

Şimdi hazır olalım son cümle ne kadar azametli:

“İstediği gibi çevirir. İstediği bir tarzda o sahifenin manalarını söyler.

“Şu birinci Nur ‘un hakikatini misaller ile tavzih etsek, bir kaç mücelled lazım”. Birkaç cilt eser ile bu paragraflar örneklenebilir, o örnekleri gören de onu yorumlayan da o, seni anlatamadık Üstadım. Sevenler bir âlem, sevmeyenler bir âlem. Elimde şaşkın kalem, neyleyem ?

Prof. Dr. Ahmet Nebil Soyer

Gözümün Nuru Namaz (Şiir)

Rabbimizin emridir

Namaz kılan diridir

Cennet onun yeridir

Gözümün nuru NAMAZ

 

Namaz bizim başımız

Olmazsa olmazımız

Allah’a niyazımız

Gözümün nuru NAMAZ

 

Mü’minlerin miracı

Gönüllerin ilacı

Amellerin sertacı

Gözümün nuru NAMAZ

 

İbadetlerin başı

Mü’minlerin gözyaşı

İnletir dağı taşı

Gözümün nuru NAMAZ

 

Namaz kılan pak olur

Yüz siması ak olur

Kılmayan helak olur

Gözümün nuru NAMAZ

 

Namaz gözün nurudur

Mü’minin gururudur

Kalplerin huzurudur

Gözümün nuru NAMAZ

 

Namaz ruhun gıdası

Mü’minlerin nidası

Müslümanın duası

Gözümün nuru NAMAZ

 

Ahmet TANYERİ – DİYARBAKIR

www.NurNet.org

Risale-i Nur Talebeleri Sabırlı Olur

İnsan olmak hasabiyle hemen hemen imtihansız günümüz geçmiyor. İslami hizmette bulunanların, özelliklede bizim gibi Risale-i Nur okuyanların ne zaman neyle imtihan olacağımız belli değil.

Her an bir musibetli ve sıkıntılı hal ile karşılaşabiliriz.

Aldığımız dersler gereği sabır ve şükürle yolumuza devam etmeliyiz.

Avea İletişimin avukatı başka bir dosya ile beni karıştırıp, icraya vermiş. Bu sıkıntıyı atlatmak isterken, Rotterdam’da başörtüsü yasağı sebebiyle okumak zorunda kalan kızımın okulu, öğrenci belgesini Adalet Bakanlığına göndermeyi unutmuş. Bir yarı yıl kaybetmesine sebep oldu. Bilmiyoruz bu islamafobiden mi kaynaklanıyor.

Sizin anlayacağınız, hizmeti Kuran’iyede olanlar sürekli imtihan içindeler. Ama ben biliyorum ki nur talebeleri sabırlıdır. Yılmadan, vazgeçmeden vazifelerine devam ederler.

Ben bu haldeyken gittiğim bir mahalli derste şu satırları okudu kardeşin birisi:

Hulusi’nin bir gailesi var, diye hissediyorum. Merak etmesin; Risale-i Nur’un şakirdlerine inayet ve rahmet, nezaret ve himayet ederler. Dünyanın meşakkatleri madem sevap verir, geçerler; o musibetlere karşı sabır içinde şükür ile, metanetle mukabele edilmek gerektir. Hem o, hem sizler bütün dualarıma ve kazançlarımda benimle berabersiniz.” (Kastamonu Lahikası. s.12) cümleleri ile kendime geldim.

Sabah namazı Ulucami’de kılıp dershaneye gittim. Orada da şu satırlarla beynimden vurulmuşa döndüm.

“Ey Nurcular! Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezeli lûtfana karşı secde-i şükrandan başınızı kaldırmayınız! Gecenin soğuğuna aldırmayınız! Sizlere lûtfunu hiçbir hususda esirgemeyen Rabb-ı Rahime, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz.Ve bazıların düştüğü, istkbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hadiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız! Nur’un kutsi kerâmât ve imdadını müşahede ediniz! Dünya fanidir. Binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında hiç ender hiç mesabesindedir. Fakat fani olmakla beraber, bâki hayatın bâki meyvelerini ve verimli ve bereketli olan nur tohumlarını ekiniz! Zira”Eken biçer.”Atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.”(Tarihçe-i Hayat s. 432)

Uyarıcı ikazlar ardarda geliyordu. Gevşemeye fırsat vermiyordu. Çünki Nur talebelerinin vazifesi kudsidir. İstihdam ediliyorlar.

M.Ali Birand kanser ameliyatı olunca bir yazı kale almıştı.”Neden Ben” başlığını taşıyan yazıda sanki kadere teslim olmuş gibiydi. Bir tenis şampiyonunu örnek veriyordu.

İnsanlar başarılı olduklarında ve nimetler içinde yüzdüklerinde çok azı şükredebiliyor. Aslında menfi ibadet olan hastalık veya musibetlerle imtihan olduğumuzda da Allah’ı daha çok çok anmalı , O’na sığınmalı değil miyiz?

Üstad Hazretleri, yaşadıklarını mutlaka ahiret ile ilişkilendirir. Gerek hapiste gerek hapsin dışında uğradığı haksızlıkların mutlaka bize veya başkalarına bir fayda sağladığını düşünür. Ebedi hayat olan ahireti kazanmak için çekilecek acılara razıdır. Bunun için fani dünyada çekilen sıkıntı, eza ve cefaların adı ve lafı mı olur?

Bu haksızlıkları yapan adamlar eğer aldanmışlarsa bilmeyerek sana zulmediyorlar. Onlar hiddete layık değiller. Bilerek kin ve garazla, inkârcılık adına incitiyorlar ve ve işkence yapıyorlarsa yine Allah’a havale eder. Onların, ölümün idamı ebedisiyle kabrin hapsi münferidiyle daimi sıkıntı ve azap çekeceklerini biliyor ve rahatlıyordu.

Aynen onun gibi bizde zulüm ve haksızlığa uğradığımızda da “Elhamdülillah” diyebilmeliyiz.

Ahireti dikkate almaz isek, dünya çekilmez hale geliyor. Uğradığımız haksızlıkların şiddeti ve öfkesi ancak ahiret inancıyla yatışıyor.

Ayrıca insan birilerini affedebildiği ölçüde stresten kurtuluyor, rahata eriyor. Zaten haksızlığı yapan tövbe edip helalleşmezse cezasını Cehennemde ebediyyen çekecek.

Soğuğa hiç aldırış etmeden; hem namaz için cemaate (özellikle sabah namazına) hem de Nur Sohbetlerine Bismillah”Ya Rabbi tesirini sen halk et” diyeyek evden çıkmalıyız.

Göreceksiniz, maddi bazı sıkıntılarınız olsada ahiret için çok büyük kazançlar elde edeceksiniz, İnşaallah..

Erdoğan AKDEMİR

nurdergi.com

Yemek Yemek, Hayatın Gayesi Haline Gelmemeli

Peygamberimiz (sas), ümmeti hakkında korktuğu durumları göbek bağlamak, çok uyku, tembellik ve iman zayıflığı olarak zikrediyor. Yeme içmeyi hayatta amaç haline getirmeyi ve şişmanlamayı endişe verici bir hal olarak görüyor.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetinin zayıf noktalarını çok iyi bildiğinden, zaman zaman çeşitli ikaz ve tembihlerde bulunmuşlardır. Bu hususta dikkat çeken ikazlardan biri de şu hadis-i şeriftir: “Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu (tehlikelisi) şunlardır: Karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, (maddi ve manevî) tembellik ve yakîn (iman) zayıflığıdır.” (Suyuti, Fethu’l-Kebir, I, 58.)

Yeni Ümit dergisinin son sayısında Dr. M. Selim Arık imzasıyla yayımlanan ‘Mü’mindeki zaaf’ makalesinde bu hadisle Müslümanların, gaflete, tembelliğe ve iman zayıflığına karşı devamlı uyanık tutulmaya çalışıldığı belirtiliyor. Peygamber Efendimiz’in (sas) ifade ettiği ‘Karın büyüklüğü’nün şişmanlık değil, “göbek bağlamak” anlamındaki oburluk olduğunu ifade eden Selim Arık, “Dolayısıyla karın büyüklüğü ile, kendini gaflete salıp çok yiyen, yeme ve içmeyi hayatın gayesi edinen belki böylece şişman olan insanlar kastedilmektedir. Zira Peygamberimiz böyle yaşayan kimseler için dünya ve ahiret hayatları adına endişe duymuşlardır.” deniliyor.

Bir insanın hayatında yeme ve içme gaye olmuşsa, onda ahiret hayatı adına bir hazırlık beklemek de zordur. Nitekim Peygamberimiz “Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. Oysaki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir. Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın.” (Tirmizi, Zühd, 47) buyurmuşlardır. Hz. Ali (ra) de “Eğer karnın doymuyor ve obur isen, kendini müzmin hastalardan say.” (Mâverdî, Edebü’d-dünya ve’d-din, s. 533) demiştir.

Peygamberimiz “İki kişinin yiyeceği üç kişiye, üç kişinin yiyeceği de dört kişiye yeter.” (Buhari, Etıme, 11) buyurarak, Müslümanların obur olmaması gerektiğine işaret etmişlerdir. Görüldüğü gibi çok yemek ve içmek, kâmil bir mü’minin sıfatı değildir. O halde insan midesinin altında kalıp ezilmemeli, yemesini-içmesini disipline edebilen bir irade insanı olmalıdır. Zira Peygamberimiz “Kişinin her iştahını çekeni yemesi israf olarak yeter.” (İbn Mace, Et’ime, 51) buyurmuşlardır. AİLE-SAĞLIK

Çok uyumak

Cenâb-ı Hak, “Uykunuzu bir dinlenme vesilesi kıldık.” (Nebe 78/9) buyurarak, uykunun istirahat olarak nimet olduğuna işaret etmekte. Hadiste “müdâvemetü’n-nevm” kelimesiyle uykuyu seven ve uykudaki sınırı aşanlar uyarılmıştır.

Tembellik

“İki günü eşit olan zarardadır.” (Aclunî, Keşfü’l-Hafa, II, 323) buyrulmuştur. İslâm, insanları üretime ve dağıtıma teşvik etmiştir. Köşeye çekilip miskin bir şekilde oturmak veya başkalarına yük olmak, İslam’da hoş karşılanmamaktadır.

Yakîn zayıflığı

İnsan Allah’a, peygamberlere, kitaplara, haşre ve imanın sair unsurlarına olan inancını ilimle besleyememiş ise yakîni zayıftır. Çünkü yakînin başlangıcı ilimdir.

zaman

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version