Arjantin Radyosunda Risale-i Nur Programı Başlıyor

Arjantin Nur Talebeleri radyoda Risale-i Nur programına başlıyor.
Arjantin’den gelen mesaj şöyle:

Arjantin Nur Talebeleri olarak Urugay’da yapılan radyo programının ardından
Bounes Aires’te yeni bir radyo programına başlıyoruz. Programın adı, “La luz de la fe” yani “Nur-u iman.”

Türkiye saati ile 20:00-21:00 arasında yayınlanacak program internet üzerinden tüm dünyada dinlenebilecek.

Dinlemek için aşağıdaki linkten “Escucha Aqui la Radio en Vivo!” yazısına tıklamanız
yeterli… Dualarınızı bekliyoruz.

Hoy empezaremos un programa de radio que sera una forma de conocer sobre
Risale-i Nur. el nombre de programa es “la luz de la fe” los esperamos para
escuchar de web a las 15:00 – 16:00 :

RADYO SİTE ADRESI:
http://www.fmsos.com.ar

Radio SOS:
www.fmsos.com.ar

ARJANTİN RİSALE-İ NUR SİTESI ADRES:
http://www.laluzdelafe.org/

Arjantin Nur Talebeleri

risale haber

Afrika Malawi’de Risale-i Nur Dersanesi Açıldı

AFRİKA’NIN SICAK KALBİ –MALAWİ-

Kurban bayramından bir ay evvel MALAWİ’nin başşehri LİLONGWE ‘de, Cenab-ı Hakk’ın lutf-u ihsanıyla bir NUR DERSHANESİ açıldı. UŞAK’tan giden üç kardeşimiz de orada hizmete başladılar.

Afrika ülkeleri arasında “Afrika’nın sıcak kalbi” olarak bilinen MALAWİ, 15 milyon nüfuslu, Mozambik’in kuzeyinde küçük bir devlet. Daha önce Güney Afrika’dan Yunus kardeş bu ülkeye birkaç defa gidip gelmiş, bazı kimselerle tanışmıştı. Bu defa dershane açmaya, Uşak’tan 3 vakıf kardeşle beraber gittiler. Uçak Malawi’nin başşehri Lilongwe’ye indiğinde çok büyük bir kalabalıkla karşılaşmışlar. Yerlere kırmızı halılar serilmiş. Etraftan sevgi gösterileri kardeşleri şaşırtmış. Meğer 20 Afrika ülkesinin iştirak ettiği bir toplantıya katılmak için Malawi’ye gelen yabancı ülke devlet erkanı bazı şahıslar da uçaktaymış. Bir tevafuk ki hizmete giden NUR Erlerine de böylece bir hoşamedi yapılmış.

Bir görevli gelip Yunus kardeşe; nereden geliyorsunuz ? Toplantıya mı geldiniz? Diye sorunca, o da: Türkiye’den geliyoruz, biz de toplantılar yapacağız demiş. Daha önce tanıştığı bazı milletvekillerinin de isimlerini söylemiş. Kardeşlere hemen hürmetle V.İ.P den çıkış yaptırmışlar. Suhuletle işlemleri hallolmuş ve iyi bir otele nakletmişler. 2-3 günlük bir otel hayatından sonra da, dubleks bir daire kiralayıp dershaneyi açmışlar. En güzel şekilde döşeyip yerleşmişler.

Eşyaların alınması esnasında tanıştıkları Adil isminde bir kardeş de dershanenin müdavimi olmuş. 29 yaşında, mimar. Grafik ve dizayn işleri yapıyormuş. Kurban dağıtımı esnasında bize lazım olan broşürü de Adil kardeş hazırladı ve 10,000 adet basıldı. Üç sayfası İngilizce, diğer üç sayfası da Çeçova diline onun tercümesi. Üstadımızın resmini de koyarak Risale-i Nur’dan güzel bir broşür oldu. Tam bize lazım olanı Cenab-ı Hak tam zamanında bize göndermiş ve bizimle tanıştırmış. Elhamdülillah.

Biz de Uşak’tan bir vakıf kardeşle beraber Kurban bayramından bir hafta önce Malawi’de olduk ve hemen faaliyetlere başladık. Kardeşlerle ve oralı Abdülmecid ağabeyle beraber, Ege bölgesinden cemaatimizin gönderdiği 735 kurbanın tedariki için 1 hafta boyunca epeyce dolaştık. Lilongwe’nin kuzeyinde bulunan SALİMA ve KOTAKOTA vilayetlerinde yoğun bir gayretin neticesinde Cenab-ı Hak 735 kurbanı bizzat isim zikredek, başında bulunarak kesilmesine muvaffak etti. Haza min fadli Rabbi.

Kurban faaliyetlerinin bir meyvesi olarak, bu 2 şehirde tanışılan cami heyetlerinin arzusuyla ders başlatıldı. Her hafta gidilerek bu derslere devam edilecek, İnşallah.

Bu arada bir müjdeli haber de Salima’dan geldi. Kurban faaliyetleri esnasında 3 hristiyan Müslüman olmuş geçen hafta derse 3 yeni Müslümanı getirip kardeşlerle tanıştırmışlar.

Rehberimiz Abdulmecid Abi, faaliyetlerimizin resmiyet kazanması için bizim bir enstitü kurmamız gerektiğini, gayr-ı resmi faaliyetlerin ülkede mahzurlar getirdiğini söyledi. Kardeşler de kısa ismiyle “Nur Enstitüsü”nü kurdular. Şimdi daha rahat bir şekilde cemaatimizin de duasıyla inşallah güzel hizmetlere vesile olunur.

Biz Malawi’deyken Adil kardeş gece gene dershanedeydi. Kardeşlerle sohbet uzamış 33. sözden dersler yapılmış ve neticesinde kitap Adil’e hediye edilmiş. Zeynel kardeş kitabı imzalamış ve altına tarih yazmış. Tarih aynen şöyle 11.11.2011 ve gece saat 01:00, kitap verilen de Nurun Malawi’deki 1.talebesi Adil. Herhalde bu kadar 1’in bir araya gelmesi tesadüf değil, tevafuktur dedik, Allah’a şükrettik. Ve sabah namazında Adil’den gelen mesaj bizi daha çok sevindirdi. Çünkü Adil mesajında sabaha kadar yatmadığını ve kitabı bitirdiğini yazıyordu.

Malawi’de Güney Afrika’daki gibi bir güvenlik probremiyle karşılaşmadık. Ülkenin her yerinde rahatca gezilebiliyor. İnsanları da sıcak kanlı ve cana yakın. İnşallah Cenab-ı Hak kalplerini NUR’a açar, gönüllerini musahhar eder de, kardeşlerimizin büyük bir fedakarlıkla, bu kadar uzak bir mesafeye sırf rıza-ı ilahi için gittikleri bu ülkede bereketli hizmetlere vesile olunur.

Bu hususta cemaatimizden dua rica ediyoruz. Binler selam ediyoruz.

Uşak Nur Talebeleri namına

Lütfi Çolak

www.NurNet.org

Gençlerde Manevi Eğitimin Önemi

 

         Bir milletin gençliği onun geleceğidir. Eğitimli bir gençlik ise  bir toplumun gelecek için en önemli sigortasıdır. Maddi ve manevi  açıdan iyi yetişmiş sağlam bir gençlik temeli  sağlam bir gelecek demektir.

    Bizler gençlerimize çağın gerektirdiği  maddi eğitimi verirken yeterli manevi eğitimi verebiliyor muyuz?

    Matematik ,Fen,Fizik,Kimya,Coğrafya ile zihinlerini bilgi ile dolduruyoruz. Bununla kalmayıp birde bu çocuklarımızı yarış atı gibi görüp onların üzerinde  maddi baskı kuruyoruz.

    Bizler bu gençlere Matematikte logaritmayı öretirken onu dürüstlüğü öğretebiliyor muyuz?

    Gençlere Coğrafyada dağları ve nehirleri öğretirken dağlar gibi bir yüreği ve Irmaklar gibi akmaya namzet bir ruh halini kazandıracak eğitim verebiliyor muyuz?

    Gençlere Biyolojiyi öğretirken kalbin bir et parçası olmadığını yeri geldiğinde bütün insanlığı içine alabilecek bir sevgi ve hoşgörü deryası olduğunu öğretebiliyor muyuz?

    Gençlere tarihi öğretirken tarihimizin savaşlardan ibaret olmadığını ve tarihimizde zorda kalmış insanlara atalarımızın her zaman yardım ettiğini anlatabiliyor muyuz ?

    Gençlere kimyanın formüllerini öğretirken büyüklere saygıyı küçüklere sevginin formülünü öğretebiliyormuyuz.

    Bizler bu gençleri bilgi hamalı görüp onlara yüklenirken ruhsuz ve tamamen maddiyat ile iç içe girmiş,bencil,hazcı ve günü birlik yaşayan bir gençliğin filizlenmesini sağlıyoruz.

    Manevi yönden yoksun yetişen gençler zamanla bu ruh boşluğunu içki ve uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklarla doldurmaya çalışır. Bazen o kadar ileri gidilir ki çeşitli sapık inançlarla manevi boşluğu doldurmaya çalışır. Özellikle büyükşehirlerde ortaya çıkan Satanizm gibi sapık inançların artması bunun göstergesidir.

    Bir de Televizyon,İnternet,Basın gibi kitle iletişim araçlarında gösterilen aslında toplumdan tamamen uzak olan alışkanlıklar ve yoz ilişkileri hayatlarına aktarmaya çalışmaları ve bu aktarılan yoz ilişkiler sonucunda ortaya çıkan elim sonuçlar geleceğimizin teminatı olan gençler açısından acı bir durumdur. Bu yanlış alışkanlıklar ve ilişkiler sonucu ortaya çıkan olaylar nedeniyle gençlerin kimisi mezara, kimisi hapse, kimisi de tımarhane gibi bir sonla karşılaşmaktadır.

   Birileri çıkıp manevi eğitime karşı çıkabilir. Karşı çıkmaları normal karşılayabiliriz. Çünkü her zaman birileri gençleri kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirmeye çalışmıştır. Manevi yönü güçlü bir gençliği yönlendirmenin zor olduğunu bildikleri için manevi eğitime karşıdırlar.

   Sonuç olarak bir milletin sağlam ve güçlü bir geleceğe sahip olması için maddi ve manevi yönden zengin nesiller  yetiştirmesi lazımdır. Özelliklede manevi yönü eksik nesilleri olan bir toplumu karanlık bir gelecek beklemektedir. Vesselam…

Hamit Derman

 www.NurNet.org

Kişilik Gelişiminde Ene ve Zerre’nin İki Yüzü EGOSANTRİZM ve EGOİZM

ÇOCUK, okul öncesi, 2-6 yaş arası dönemde benmerkezli (egosantrik) bir düşünce yapısına sahiptir. Dünyaya ve olaylara kendi açısından bakar. Kendisini dünyanın merkezinde görür, her şey onun için yaratılmıştır, anne baba ona hizmet etmek için vardır. Herkesin, hatta her şeyin, kendisi gibi düşündüğüne inanır. Benmerkezli düşünce yapısında çocuk başkalarının farklı düşünceleri ve duyguları olduğunu kavrayamaz. Başkalarının düşünceleri ve duyguları onun için önemli değildir. Konuşmalarında hep kendisinden bahseder. Paylaşmayı bilmez. Oyuncağıyla bir başka çocuğun oynamasına izin vermez. Mülkiyete saygı duygusu gelişmemiştir. Kendi oyuncağını başka bir çocuğa vermediği gibi onun elindeki oyuncağa da sahip olmak ister. “Benim, benim” diye tutturur. Anne babanın yalnız kendisiyle ilgilenmesini ister, bu yüzden yeni doğan kardeşini kıskanır. Her isteğinin yerine getirilmesini isteyen egosantrik çocuk, “yok”tan anlamaz. İsteklerinin ertelenmesinden hoşlanmaz. Belediye otobüsünde üç yaşlarında bir çocuğun “su, su!” diye annesini ne kadar bunalttığına şahit olmuştum. Anne “burada su yok, eve gidince içersin, otobüsten inince alırız” dediyse de çocuk “bana ne, bana ne, su istiyorum!” deyip başka bir şey demiyordu.

Her isteği yerine getirilen, davranışlarına sınır konmayan çocuk egosantrik düşünce yapısını aşıp sosyalleşemez. Bedensel olarak büyüse de zihinsel ve duygusal olarak çocuk kalır. Egosantrizmi egoizme dönüşür, kendisinden başka kimseyi düşünmez. Herkesten yardım ve anlayış bekler. Anne baba çocuğun sosyalleşmesi için, baskı yapmadan, her isteğine her zaman kavuşamayacağını, bazen sabretmesi gerektiğini; paylaşmanın, yardımlaşmanın, iş birliğinin, başkalarının düşüncelerine ve haklarına saygının önemini anlatmalı, kendi yaşantılarıyla örnek olmalıdır. Her isteğini yerine getirerek egosantrizmine yenik düşmemelidir.

Çocuğun sosyalleşmesinde oyun ve arkadaşın önemi büyüktür. Sokaktan ve arkadaştan tecrit edilen, dört duvar arasında büyüyen çocuklar dış dünyaya uyum sağlamakta zorlanır.

Kişilik Gelişiminde Egosantrizmin Önemi

İLK BAKIŞTA bencillik gibi görünen egosantrizm, çocuğun kişilik gelişiminde çok önemlidir. Anne babanın kendisiyle ilgilendiğini, tehlikelere karşı koruduğunu, ihtiyaçlarını giderdiğini, onu sevdiğini görüp yaşadıkça kendisini değerli hissetmeye başlar, yaşama sevinci artar. Anne babaya güvendiği için gelecek kaygısı duymaz. Bu düşünce, dini bilgi ile beslediği zaman, ileri yaşlarda kolayca “Rabb’ine güvenme” şeklinde gelişecek; Allah’ın özellikle Rahman, Rahîm ve Rezzak isimlerinin kainattaki yansımalarını (cilvelerini) müşahede edebilecektir.

Egosantrik düşüncenin animizm ve finalizm şeklinde iki tezahürü vardır. Çocuk canlı cansız ayırımı yapmaz, her şeyin canlı olduğunu ve onu anladığını düşünür. Tahta atıyla canlıymış gibi konuşur. Bu düşünce ileri yaşlarda atomdan güneş sistemine kadar yaratılan her şeyin Allah’ı tanıdığına ve O’nun emrine itaat ettiğine inanmasını kolaylaştırır. Finalist düşüncede çocuk her şeyin bir amaç için var olduğuna inanır. Anne baba çocuğun isteklerini yerine getirmek, güneş ısıtmak, ağaç meyve vermek için vardır. Finalist düşünme biçimi ileri yaşlarda Allah’ın hiçbir şeyi boşuna yaratmadığına dair inancın temelini oluşturur.

Çocuk Kalan Yetişkinler

ÜSTAD Bediüzzaman’ın izahlarından Peygamber(ASM) öğretisiyle desteklenmeyen, felsefe ile beslenen egosantrizmin zamanla egoizme dönüşeceğini anlıyoruz. Toplumumuzda bu tip insanlara çok sık rastlıyoruz. Bu insanların çoğu Allah’ın varlığını kabul ettikleri halde, gerçek Allah bilgisinden (marifetullahtan) yoksundur. Sahip oldukları sağlığa, zekâya, ilme, yeteneklere, makama, mal ve mülke kendi gayretleriyle, şu veya bu sebeplerle, sahip olduklarını iddia ederler. Allah’ın kendileri üzerindeki isim ve sıfatlarının cilvelerini (yansımalarını) göremezler.

Ailesi tarafından her isteği yerine getirilen, terbiye edilmeyen, sınır konmayan, sorumluluk yüklenmeyen, gerçek din bilgisinden mahrum büyüyen bir çocuğun Allah inancı da aldığı hatalı eğitimin etkisi altındadır. Fiziksel olarak büyüdüğü halde, zihinsel ve duygusal olarak çocuktur. Doğan Cüceloğlu’nun ifadesiyle buna “çocuk yetişkin” diyoruz. Anne baba nasıl onun her isteğini yerine getirmek zorunda ise, Allah da onun her işini yoluna koymak ve yardım etmek zorundadır. Bilgisizliğinden ve beceriksizliğinden işleri ters gittiğinde önce Allah’ı sonra sırayla anne babayı, müdürü, patronu ve iş arkadaşlarını sorumlu tutar. Çocuk yetişkinler başkalarının haklarına saygı duymayı bilmezler. Bencildirler, başkalarının duygularını önemsemez, empati yapmayı bilmezler. Emek ve dikkat isteyen, kurallara uymayı, sabretmeyi, paylaşmayı, işbirliğini gerektiren işleri sevmezler. Fazla emek vermeden, kısa yoldan zengin olmayı (köşe dönmeyi) isterler. Nasihatten, eleştirilmekten hoşlanmaz; hemen savunmaya geçerler.

Geçenlerde ters yönden gelen bir sürücüyü el işaretiyle uyarma cesaretinde bulundum. Hemen durdu, el frenini çekti, arabadan indi, “dur” işareti yaptı. Bana doğru öfke ile gelen takım elbiseli, yarım sakallı, saçları jöleli genç sürücünün özür dilemek için durmadığını anladım, ama artık yapılacak bir şey yoktu. Her ihtimale karşı kapıları içeriden kilitledim. Cama yaklaştı, yüksek sesle: “Neden el kol hareketi çekiyorsun!” diye bağırdı. “Belki farkında değilsin ama, ters yola girmişsin,” dedim. Kapıyı tekmelemeye başladı. Yine yüksek sesle: “Sana ne ulan, trafik polisi misin? İn aşağı da sana ters yolu göstereyim!” diye bağırıp meydan okumaz mı. Polisi aramaktan başka çarem kalmamıştı. Polisi aradığımı anlayınca işi uzatmadı, kapıya iki tekme daha atıp gitti. Polis gelinceye kadar bizim “çocuk yetişkin” çoktan kayıplara karışmıştı. Büyük şehirlerde, arabasıyla işe gidip gelenler, kalabalık trafikte neler yaşandığını iyi bilir. Hatalı sollayanlar, kırmızı ışıkta geçenler, sıra beklemeyip yandan girenler, yeşil ışık yanar yanmaz öndekine yürü diye kornaya basanlar, küfredenler, gece şehir içinde uzun farla gelenler, hız limitini aşanlar… Bunların hemen hepsi ailenin hatalı eğitimi sonunda çocuk kalan yetişkinlerdir. Temizliğin iyi bir şey olduğu, çevremizi temiz tutmamız gerektiği hem okulda hem ailede anlatılır. Müslüman’ın, inancından dolayı, temiz olması gerektiğini bilmeyen yoktur. Ancak, gelin görün ki, sokaklarımız, çöp bidonlarının çevresi, umuma açık park ve bahçeler, piknik alanları, hatta cami avluları ve şadırvanlar dahi çöple doludur. Yetişkin bir insan, tekrar gelip piknik yapacağı alana çöpünü atıp gider mi? Eğer bu bir “çocuk yetişkin” ise atar. İnancımız gereği topraktan geldik toprağa döneceğiz. Bunun içindir ki, ona “toprak ana” demişiz. İnançlı bir yetişkin hiç kendi mayası ve anası olan toprağı kirletir mi? Eğer bu bir “çocuk yetişkin” ise kirletir. İslâm kültüründe “ekmek” çok kutsaldır, Allah’ın nimetidir. Anadolu’da yemin ederken “ekmek çarpsın” derler. Yolda bir ekmek parçası bulduğumuzda basmayız, alıp kenara koyarız, kuşlar veya kedi-köpek yesin diye. Ancak aynı kültürün insanları sofradan arta kalan ve bayatlayan ekmeği çöpe atıyorlar. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ”Sağlıklı Beslenme ve Gıda İsrafı” raporu Türkiye’de her gün 12 milyon ekmeğin atıldığını ortaya koyuyor. Buna göre, üretilen her on ekmekten biri atılıyor ve en çok ekmeği İstanbullu atıyormuş. Yoksa, ekmeği çöpe atanların çoğu Allah’ın: “Yiyin, için, ama israf etmeyin. Şüphesiz Allah israf edenleri sevmez,” emrini bilmiyor mu? Her zaman dediğimiz gibi, çocuk ailenin aynasıdır. Çocuğun kişiliği ailede şekillenir. Çocuğa bakın, ailesini görürsünüz. Ailesine bakın, çocuğun yetişkinliğini anlarsınız. Öyle ise, eğitime aileden başlamamız gerekiyor.

Ali Çankırılı

Zafer Dergisi: Ocak/2008

 

Ya Evlilik?

Kız idim sultan idim, nişanlandım han oldum.

Gelin oldum kul oldum, ayaklara çul oldum.

Dünyanın en eski kurumlarından biridir evlilik. Aynı zamanda son yıllarda en çok zorlanan kurumlardan biridir de. Mesela İngiltere’de evlenen her iki kişiden biri boşanmakta iken bu oran son zamanlarda her evlenen dört kişiden üçünün boşanması ile sonuçlanmaktadır. Bizde bu oran batıya oranla daha az olmasına rağmen boşanma oranı bizde de gittikçe artmaktadır.

Kur’an-ı Kerim, evlilik akdi için ağır ve mesuliyetli bir sözleşme tabirini kullanıyor (Nisa Suresi 21). Zira evlilik akdi, karşılıklı haklar ve vazifeler getiren bir anlaşmadır. Kendisine yatırım yapılan ve iflası halinde bir ömür’ün heba olabileceği bir anlaşma.

Ne var ki diğer anlaşmalar gibi matematik hesaplarının yapıldığı bir anlaşma değildir. Yani evlilik matematik hesabı gibi değildir. Şöyle davranırsak şöyle olur, böyle davranırsak böyle olur gibi teknik hesaplar evlilikte tutmaz. Kişi kendi çözümünü önce kendi bulmalıdır.

Bakmayın siz evlilik için şekerli çiğ köfteyle, acılı baklavayı yiye bilme becerisidir dediklerine. Bence Evlilik; birlikteliğin tek başınalığa zaferidir.”

Evlilik, saadet sarayını inşa etmektir. Mutluluk şalını ilmek ilmek örmektir. Sabır aşını hafif ateşte pişirmek, sonra da sevgi ve hoş görü ile yemektir. Mutluluk yolunun üzerindeki eneleri, kaprisleri, kin, nefret ve olumsuz duyguları ayıklamaktır.

Evliliği yanan bir ateşe benzetebiliriz. Ateşin devamlı olması için sürekli beslenmesi gerekir, tıpkı bunun gibi evliliğin sağlıklı yürümesi için de daima beslenmesi, yatırım yapılması gerekir.

Birinin karısı veya kocası olmadan önce kendisi olmayı becerebilmeli insan ve bunun için de öncelikle tek başınalığı öğrenmesi gerekir. Kendi dünyasını taşıyamayan biri, bir başka dünyayı daha omuzlayamaz. Evlilik yağmalamak veya yağmalanmak değildir. Bireylerin sahip oldukları tüm dengeleri ortaya koyarak, paylaşması, zenginleşmesi ve zenginleştirmesidir. Kadın için erkek, erkek için kadın; dünyanın öte yarısını anlamak, tanımaktır. Karşı kıyıya köprü kurmaktır evlilik. Bütünleşmek, tamamlanmaktır. Kısaca evlilik “Ben”i koruyarak “Biz” olmayı becerebilmektir. Evlilik lügatinde “ben” yerine “biz” yazılıdır.  Bundan dolayıdır ki, evliliğin öznesi “ben” değil “biz”dir. Bundan dolayı; Evliliklerde doğru insan olmak, doğru insanla evlenmekten daha önemlidir.

Bir başka açıdan evlilik, ABD ve İngiltere gibi birçok ülkede kendisine yatırım yapanların dörtte üçünü hayal kırıklığına uğratan ve iflas ettiren bir kurum ayrıca. Başka bir deyişle, istatistikler, birçok ülkede dört evlilikten üçünün boşanma ile sonuçlandığını göstermekte. Eğer bu istatistik yapacağınız evlilikle ilgili değil de bir iş ortaklığı ile ilgili olsaydı, yani birisi ile iş ortaklığı yapacağınız sırada istatistiklere çok güvendiğiniz bir arkadaşınız, “ikinizin iş ortaklığının yürüme şansı %25” deseydi hala tüm varlığınızı bu ortaklığa yatırır mıydınız? Muhtemelen hayır. Ne gariptir ki iş evliğe gelince insanların %90’ından fazlası, %25 yürüme şansı olan bir ortaklığa yatırım yapabiliyor.

Onun içindir ki kendisi ile filler arasındaki ortak özelliklerin, eşiyle kendisi arasındaki benzerliklerden daha fazla olduğunu söyleyen birçok öfkeli ve umutsuz eş gördüm meslek hayatımda.

Garip değil mi? Daha çok şey paylaşmak için evleniyorlar, daha az birlikte oluyorlar. “Yaşamlarına yıllar katıyorlar ancak yıllara yaşam katamıyorlar.” Yaşamın tüm olumsuzluklarına panzehir olarak gördükleri kahramanları ile evleniyorlar. Ancak aynı panzehirin zamanla zehir’e dönüştüğünü söylüyorlar. Romantik bir rüya görmek üzere birlikte aynı yatağa giriyorlar ve yataktaki düşmandan söz ediyorlar.

Her zincir, en çürük halkası kadar güçlü ve dayanıklıdır.” Eşler farklılıkları bilir ve gerektiğinde farklılıklarla ilgili bir kabul geliştirirlerse, kendi zincirlerini, onarabilir ve daha sağlam birliktelikler oluşturabilirler.

Bir kadının tüm erkekleri anlaması için bir erkeği tanıması yeterli olurken, bir erkeğin tüm kadınları tanıması bir kadını anlamasına yetmiyor. İlginç değil mi? Evliliklerde erkek ve kadınların beklentileri işte bu sebepten dolayı çok farklıdır. Ayrıca “Bir kadın evleneceği erkeğin değişeceği inancıyla evlenir ama erkek değişmez. Bir erkek evleneceği eş adayının değişmeyeceği inancıyla evlenir ama kadın değişir.

Evlilik müessesesi ile ilgili ilginç realitelerden biri de bizde 2 kişinin değil, iki ailenin evlenmesidir. Batıda iki kişi evlenir ve hayatlarına kendileri yön verir. Bizde ise adeta iki kişi değil iki aile hatta iki sülale evlenmektedir. Evlilik öncesi aşamada, ev eşyalarının seçiminden tutunda evlendikten sonra kalacakları ev’in seçimi, aile meselelerinin çözümü, eşlerin hal ve hareketlerine kadar aileler tüm meselelerin içindeler.. Hal böyle olunca da iki kişinin bile anlaşmasının zor olduğu konularda iki ailenin anlaşması haliyle daha da zorlaşıyor.. Bundan dolayı eşlerin evlenmeden önce evlilik kurallarını kendi aralarında belirlemeleri ve bunu zaman zaman gözden geçirmeleri yerinde olacaktır.

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version